ISSN: 0041-4255
e-ISSN: 2791-6472

Sadi Bayram

Anahtar Kelimeler: Osmanlı İmparatorluğu, Ahîlik Teşkilâtı, Arapça, Fütüvvetnâme

Osmanlı İmparatorluğu'nun üç kıt'ada 600 sene ayakta durabilmesinin sebeblerini "Ahilik Teşkilâtı"nda aramak gerekir. Bunu şöyle de ifade etmek mümkündür. ülkedeki çeşitli azınlık gruplara rağmen Osmanlı İmparatorluğu'nun üç kıtada 600 sene gibi uzun süre ayakta kalmasına sebep olan faktörlerin içinde "Ahilik" ilke ve inançları vardır. Ahi, kelime olarak Arapça olup, kardeşim mânasına gelmektedir. Terim olarak, esnaf ve san'atkâr birliklerini ifade eder[1] ki, XIII. asırdan XX. asır başlarına kadar yamak, çırak, kalfa, usta hiyerarşisi içinde çeşitli meslek gruplarını iş başında yetiştirip, diplomasını özel törenlerle verip mensuplarının çalışma ve insani davranışlarını kontrol eden mesleki bir kurumdur.

1072 M. tarihinde, yani 922 yıl önce Kaşgarlı Mahmud tarafından kaleme alınan Divan-i1 Lügat-it Türk'de "Akı" eli açık, sağlam, yiğit, cömert[2] mânâsına gelmekte, "Akıllık" ise yine sağlam, yiğit ve cömertlik anlamında 922 yıl önce Orta Asya'da Türkmenistan'da kullanıldığı bilinmektedir. [3]

Ahiliğin anayasası "Fü tü vvetnâmeler" dir. Fütüvvet kelimesi de Arapça olup, bilindiği gibi o devirlerin ilim dilidir. Tekil olarak 'feta' delikanlı, yiğit eli açık, gözü pek, iyi huylu kişi manasında kullanılmıştır. Çoğulu fityan "dır. Feta, Farsçada civanmert mânâsına gelmektedir ki[4], bu meziyetlerin tümü, ideal olarak zihinlerde yaşatılan asil ve tam mânâsı ile kâmil insanı sembolize eder.

Mücadelede feta, arkadaşları uğruna hayatını ortaya koyar. Misafirperverliği ve eli açıklığı; kendisinin hiçbir şeyi kalmayıncaya ve tamamiyle fakir düşünceye kadar devam eder.

Ebu Bekr Verrak; feta, düşmanı olmayan kişidir, diye tarif etmiştir. [5] Ömer Bin Osman el-Mekki, feta'yı iyi huy diye tarif etmiştir. Dostlarının[6] ayıplarını örtmek ve düşmanın düşmanlığından korunmak da fütüvvetin gereğidir.

Bir hadisde, 'Kul Müslüman kardeşine yardım ettikçe, Tanrı da ona yardım eder" buyrulmuştur[7]. Hz. Ibrahim, kendi evladını Allah uğruna kurban edebilme cesareti, misafir ağırlamadaki cömertliği; Hz. Yusuf'un kendisine kötülük eden kardeşlerini affetmesi, Hz. Musa'ya arkadaşlık eden Hz. Yuşa'nın fütüvvet ahlakına uydukları sebebiyle feta diye anılmışlardır[8].

Tasavvufda ise, kulun, Tanrı için kendi nefsine düşman olması şeklinde[9] tarif edilen fütüvvetin ana prensiplerini özetle şöyle sıralayabiliriz. Kötülüğe iyilikle mukabelede bulunmak, başkalarının kusurunu aramamak, dostunun evine davetsiz gitmemek, yemekte kusur bulmamak, güzel ahlak sahibi olmak, cömertlik, başkalarını sevmek, Allah'ı sevmek, büyüğe saygı, küçüğe şefkat, doğru sözlü olmak, kalbi temizlik, dostlarının sevincine katılmak, yaptığı iyiliğe karşılık beklememek, kimsenin kusurunu yüzüne vurmamak, çok çalışmak, kendi nefsini hesaba çekmek, ibadet, nefse hakimiyet, sabırlı olmak, tamahtan sakınma, ilimde marifet arama, kusurlu olan müridi kovmama, alçak gönüllülük, tolerans, dostlarının rahatını kendi rahatına tercih etmek, dostlarının cefasına katlanmak, dostlarının sırlarını saklamak yani ketumiyet, yaptığı iyiliği söylememek, dostlarını istemeye mecbur etmemek- istenmeden vermek, komşuluk hakkına dikkat etmek, ahde vefa, gelemeyene giderek karşılık vermek, kibirlenmeme, Allah'ın yasalarına uyma[10]".

Menkıbeye göre, Ahi ligin kurucusu Ahi Evran, Hz. Muhammed'in amcası' Abbas'ın oğludur[11]. Asıl adı Mahmud olup Bedir Savaşı- 'nda gösterdiği yararlıktan dolayı Hz. Muhammed, kendisine "Sultan Alı f Evrân" adını vermiş, amcası oğlu Hz. Ali'nin kızı Rukiyye ile evlenmişdr.

Evran, ejder anlamına gelmektedir. Bilindiği gibi Türkler'de ejder Orta-Asya'dan beri ebedi hayat anlamına gelmekte ve mukaddes sayılmaktadır. Bir başka eş anlamı da büyük ebedi bekçi manasına gelir. Efsanelere göre, büyük hazineleri, harap olmuş eski yerleşme merkezlerini ejderler bekler. Selçuklu devri kervansaray ve kale gibi yapılarda bazı ejder kabartmalar bulunur[12]. Bir başka efsaneye göre de, Hızır Aleyhisselâm'ın[13] veya Lokman Aleyhisselam'ın" bulduğu (Sumerliler'in Gılgameş Destanı'ndaki gibi) [14] ebedi hayat otunu yılan yani ejder yutar.

Orta-Doğu kültüründe efsanevi şahsiyetlerin, veliler kanalı ile peygamberlere dayandınlması bir gelenektir[15]. Bu gelenek, şecerelerde kan bağı gibi gösteriliyorsa da, aslında öğretmenden öğretmene[16], yani hocadan hocaya bilgi zinciri manasına gelir. Her türlü ilimlerin Allah tarafından Cebrail Aleyhisselam vasıtasıyla Hz. Muhammed'e ve diğer peygamberlere de öğretildiği için, silsile zinciri Hz. Muhammed veya Hz. İbrahim, Hz. Nuh ve en son olarak da Hz. Adem'e dayanır[17].

Ahi Evran soyunun gelini olduğunu söyleyen Ankaralı Sayın Aliye Evran Hanımefendi, elinde bulunan Osmanlıca Ahi şeceresini Sayın ülkü (AYAN) Özsoy'a[18] tercüme için getirmiş, tarafımızdan ilginç görüldüğü için slaytı çekilerek ilim aleminin istifadesine tarafımızdan sunulan[19] ekteki şecerede de iki Ahi Evran bulunduğu kayıtlıdır. Menkıbelerde de iki Ahi Evran bulunduğu bilinmektedir[20].

Aliye Evran Hanımefendi'nin elindeki şecereye göre, ilk silsile, aşağıdan yukarıya doğru şöyle devam eder:

Hz. Muhammed'in amcası oğlu Abbası'l Ekber (A hi Evran)

Abdülmuttalib

Haşim

Abdi Menaf

Kuşayyi Kulab (Gülab)

Murra

Ka'b

Malik Bezhly

Kalıb

Fahr

Hamza

Ma'der

Müdrike

İlyas

Musbır

Rân

Yesa Hemişe

Salman

Rahim

Kaydar Tarih

İsmâ'il

İbrahim Halilüllah Aleyhisselam

Uzeyr

Abbas—ı Ekber'den aşağı inen silsile zinciri ise, söz konusu şecerede şöyle belirtilmektedir:

Abbas-ı Ekber

Abdullah Hz. Ali'nin kızı Rukiyye

Ahi Hızır

Ahi Mâlik

Ahi Beşir

Ahi Mehmed

Ahi Ahmed Cüneyd

Şehr

Ahi Zâyidi

Ahi Esed

Ahi Turan

Ahi İlyas

Ahi Gürcani

Ahi Kemal

Ahi Bezirgan

Ahi Şehred

Ahi Evran Şeyh Mahmud Nasrüd-din

Ahi Musa

Ahi Emire (Emirci?)

Ahi Emir Cüneyd

Ahi Muhammed Buhâri

Atıl Hüseyin

Ahi Mahsud

Ahi 'Ivaz

Ahi Musa - Ahi Isâ - AM Mustafa
(şecerede kopukluk var)

Ahi Evliya

Ahi Ali (880 H/1475-6 M.)

Ahi Mes'ud

Ahi Zeyne'l- Abidin

Ahi Kasım

Ahi Torat (933 H/1526-7 M.)

200 X 25 cm. ebadında rulo şeklindeki nesih hatla yazılan 80 asırlık şecerenin tam metnini yazımız ekinde aynen sunuyoruz. Şecere sonunda görülebileceği gibi esnafın önlük kuşanma merasiminde okunacak 10 satı rlı k duâyı da vermektedir. Şecere Ah i Evran Nasrüddin Vel i soyundan gelen Evran Soyadlı ailede bulunması bakımından ayrı bir değere haizdir. 1218 H/1803 M. tarihli şecerenin tezyinatı XIX. ası r özelliklerini gösterir. Türk süsleme san'altnın dejenere hali ile taşra ekolünü yansıtır.

XIII. asır Anadolu'sunun birlik ve beraberliğinde Mevlana Celâleddin-i Rumi, Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli ve Ahi Evran Nasrüddin büyük rol oynamışlar ve halkı felsefi ve ruhi açıdan eğiterek Osmanlı Imparatorluğu'na gelişmeye müsait kültürel bir ortam yaratmışlardı r[21]. Osmanlı İmparatorluğu'nun kurucusu Osman Gazi[22] kayınpederi Şeyh Edebâli'den fütüvvet şalvarını giymiştir. Oğlu Orhan Gazi ve Sultan I. Murad Ahi'dir[23].

Ahiler sanatkara iş yerinde yamak, çırak, kalfa, usta hiyerarşisi içinde, mesleklerinin inceliklerini iş yerinde çalışarak kalifiye personel yetiştirirken, akşamları toplandıkları tekke ve zaviyelerde sohbet şeklinde ahlak ve felsefe eğitimi yapıyorlardı.

Sofilerin hırkalarına karşılık, Ahiler fütüvvet şalvar!, başlarına büyük beyaz bir serpuş giyinmekteydiler. Serpuşların tepesinde bir arşın kadar uzunlukta bir şerit bulunurdu. Bellerinde kama taşırlar, törenlere daima silahlı katılırlardı. Aralarında tanınmış kadılar, mevlevilerin bulunduğuna bakılacak olursa; bunların basit bir esnaf teşkiline dayanmakla kalmayıp, o günkü sosyete diyebileceğimiz, cemiyetin aydın tabakalarını da aralarına aldıkları anlaşılmaktadır.

Ahi zaviyelerinde mesleki eğitim üzerinde pek durulmaz, bilhassa halk eğitimi, örf-âdet, gelenek-görenek, din eğitimi, ahlak üzerinde durulur, ayrıca spora da ehemmiyet verilirdi. Bugünkü tabirle boş zamanları değerlendirme üzerinde durulurdu. Ata sporumuz cirit, güreş, kılıç-kalkan oyunları revaçtaydı. Aslında zaviyelerdeki eğitim, adap ve erkân üzerindedir. Toplulukta nasıl konuşulacağın, hangi hareketlerin yapılacağı, hangilerinin büyüklerin yanında yapılamayacağı, nazikâne olarak eğitilir, kulak ve göze hitap edilirdi. Bir nev'i görerek, dinleyerek eğitim yapılı r, eğitim yapıldığından da dinleyenin fazla bir haberi olmazdı. Bu eğitimler sohbete dayalı idi.

Ahiler, dürüstlüğün yanında güçlü bir yardımlaşma ve dayanışma teşkilâtı kurarak, iyi, kalifiye personel yetiştirmişler, hile yapanı kendi aralarında cezalandırarak, sağlam ve kaliteli mal imal eden ve satan esnafı korumuşlardır. Kendi bünyelerinde oto-kontrol sistemi tesis etmişlerdir.

Ahiler, müridlerine genelde şu altı esası telkin ederlerdi. Elini açık tut, sofranı açık tat, kapını açık tut, gözünü bağlı tut, dilini bağlı tut, belini bağlı tut. Bu veciz sözlerin derin felsefi anlamlan bulunmaktadır. Asıl amaç, zihinlerde yaşatılan ideal insan, kâmil insan olmaktır. Tasavvuftaki amaç da bu değil mi?

Ahi esnafı her sabah çarşıda (arastada), Ahi başının başkanlığında Dua Kubbesi[24] önünde toplanarak Ahi başının ögüt ve dualarıyla dükkanlarını açarlar, müşteri geldiğinde eğer ilk alış-verişini yapmışsa, yandaki komşusuna, müşteri göndererek onunda ilk siftah yapmasını, yani kazanç sağlamasını temin ederlerdi. Dolayısıyla Ahiler, sadece kendilerini değil, toplum hayatını düşünürler; cemiyetin refahını, kendi refahlarına tercih ederlerdi. Ticari rekâbet yoktu, aynı kalitedeki malın fiyatı, her yerde aynı idi. Fiyat kalite ve oto kontrol sistemi mevcuttu.

Kendi aralarında yardımlaşma keseleri veya sandıkları vardı. Sıkıntıya düşen veya ihtiyacı olan buradan faizsiz para alabilirdi.

Cemiyetleri ayakta tutan meselelerden biri de, hiç şüphesiz, fertlerin kendi aralarındaki münasebetleri, yani; günlük ihtiyaçların temin edilmesidir. İşte basit gibi görünen, aslında şumullü ve çok tesirli bir müessese karşımıza çıkıyor: Esnaf Teşkilatı-Ahilik.

Bugün nasıl mimarların Mimar Odası; doktorların Türk Tabibler Birliği; tüccarların Ticaret Odalar: ve Türkiye Ticaret Odaları ve Borsalar Birliği; işçilerin Türk-iş Konfederasyonu; işverenlerin İşverenler Birliği var ise, bunların Selçuklular ve Osmanlılar'daki karşılıkları Ahilik tir.

Ahilik; önceleri toplum hayatında bir ülkü iken, daha sonraları ruhani hayatta bir ideal olmuştur. Cemiyetlerin dini, ekonomik-sosyal-kültürel alanda, toplumun hür iradesi ile milli ve manevi unsurlarını meydana getirmiştir.

Ahi Evran, o devrin büyük bir ekonomisti olduğu kadar, büyük bir sosyologdur. Teşkilatın devamlı olmasını teminen, o devirde Ahiliği tekke ve zaviyelere bağlamıştır. Tekke ve zaviyeler, o devrin açı k bir halk üniversiteleridir, gelip-geçen kervan personelinin uğrak merkezleridir. İlim ve irfan yuvalarıdır. Çaresizin, fakir-fukaranın, seyyahın başvuracağı ilk merkezdir.Hatta parasız bir otel ve lokantadır. İnsan sevgisinin bir odağıdır. İşte Anadolu insanı bu sebeple kolay fütühat yapmış, toplumu kendi oto kontrol sistemi ile kendine idare ettirmiş, adaleti sağlamış, ticareti ve ahlak sistemini kuvvetlendirmiş; bunun için de 900 sene üç kıtaya hükmetmiştir.

Vakıflar Genel Müdürlüğü'nde kayıtlı vakfiyelerden, Osmanlı Devleti'- nin kurulduğu 1299'dan İstanbul'un fethine kadar geçen sürede yani 1453'e kadar kurulmuş AM Vakfiyeleri incelendiğinde aşağıdaki vakıflar' görüyoruz:

Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi'nde 581/2 numaralı defterden öğrendiğimize göre Ankara'da 842 H. (1438 M.) tarihli şemseddin Ahi Ahmed Bini Ahi el-hac Murad bin el-hac Hüsam, malının bir kısmını kendi adına tesis ettiği medresesine, eğitim ve öğretim için vakfetmiştir.

1967 Numaralı Kütük Defteri'nde kayı tlı Niksar'da Hacı Mehmed Ahi Pehlivan Niksari"nin H. 723 Recep, Temmuz 1323 M. tarihli vakfıyesinde, eğitim ve öğretimin yanı sıra, fakir halka, zayıflara yardım edilmesi için vakıf tesis ediyor. Ayrıca zaviyesi içinde, sofra takımı, buğday, et, ekmek, tuz, bal (3 batman), helva, yağ, un, odun, kandil için yağ alınması için de çeşitli gelir getirici akarlar vakfediyor. Bunların dışında çeşmelerin bakım ve onarımı için vakfından tahsisat veriyor.

Çorum'da Ahi Ahmed bin Emir Hasan 788 H. (1366 M.) tarihli vakfiyesi ile Atıf. Zaviyesi ihdas ediyor. Bunun idâmesi için bağ, bahçe, tarla vakfediyor. Bu vakfiyenin tetkikinden o tarihlerde yani 1366'a Çorum'da şeyh Zeynüddin Zaviyesi' nin faaliyette olduğunu öğreniyoruz.

1430 tarihinde Amasya'da Ahi ve Darphaneci lakabı ile tanınan Şemsüddin Ahmed Çelebi bin Bedreddin Mahmud 834 H. (1430 M.) tarihli vakfiyesinde Amasya'da babası adına Ahi Mahmud Zâviyesini tesis ettiği anlaşılmaktadır.

Yine Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi'nde 1760 numaralı defterin tetkikinden Kayseri'de Bedreddin Ahi Mahmud, 841 H. (1437 M.) tarihli vakfiyesinde Gömeç Hisarı 'nda tarla, değirmen, ev vakfettiği anlaşılmaktadır. Edirne'de Mehmed Ahi Efendi'nin 847 H. (1443 M.) tarihli vakfiyesi incelendiğinde, yine bir ahi kardeşimizin hayır hizmetleri konusunda vakıf yaptığı anlaşılıyor.

1989 Numaralı Defter incelendiğinde, Sivas'da Ahi Emir lakaplı Ahmed bin Zeyn'ül Hac' ın 733 H. (1334 M.) tarihli vakflyesinde, Sivasın Tokmak Pazarı Mahallesi'nde Zaviye, Mescid yaptırdığı görülüyor. Vakfın devamı için de, Sivas'ı n Hafik İlçesi'nde çeşitli tarlalar, Sivas Merkez'de dükkan, han, turşuhane, ekmekçi dükkanı , kasap dükkanı , şerbetci dükkanı , bakkal, Ebehri Hamamını vakfediyor. Misafirlerden hamam ücreti alınmıyor. Dükkan ve tarla gelirleri zaviyeye harcanıyor, fukara ile medrese taleplerine vakfiyede ayrı bir önem verilerek yardım yapılmasını şart koşuyor. Bir ahi için geleneğe tam bir sadakat var; kardeşlik ve dostluk var, düşküne yardım var.

Vakıflar Genel Müdürlüğü Kültür ve Tescil Dairesi Başkanlığı Vakıf Kayıtlar Arşivi 2105 numaralı Defterde, Kırşehir'de Pir-e Ahi Evran-ı Veli Nasrüddin'in 706 H. (1306 M.) tarihli vakfiyesi bulunmaktadır. Nisan 1917 tarihinde Arşiv kütüklerine girmiştir. Eizze yani azizler, devrinin önde gelen liderlerine ait vakıflar, olduğu için Evkaf Nezareti denetimi dışında tutulmuştur.

Vakfiyenin tetkikinden:

Ahi Evran-ı Veli Zaviyesi ve bitişiğindeki mescit ve misafirhanedeki misafirlere ikram için, Kızılca, Pazar ağı!, Çardak, Lodran, Kalpak, Kara Halil, Pür Köyü, Ince Kar, Yazı-bicir, Gökçeli, Kızılkaya, Ağmalca, Ağıl, Karslan, Arslan Tomuş, Mikail Hisarlı, Beydüzü, Kozağaç, Mucur, Gümüş Künbet, Sefir Saray, Yazı Kınık, Ahi Yüzler, Kükgeven, tlmülk Gökçeûyük mevkilerinde çeşitli araziler vakfedilmiştir. Toponomi ilmi bakımından, yer isimleri çok önemlidir.

Yine Vakfiyenin tetkikinden Kırşehir'de 1306 tarihinde yaşayan bazı şahısların isimlerini öğreniyoruz. Bunlar:

Şeyh Hamid-i Veli, Kadı Ahmed Fevzi, Kadı Esseyyid Lütfullah, Kadı Esseyyid Hasan bin Hüseyin, Kadı Mustafa, Kadı Ahmed Bende-i Flüclâ, Kadı Mehmed Mazhar, Kadı Abdurrahman, Şehit Abdullah bin Ali, Şehit Süleyman bin Mehmed, Şehid Yusuf Bin Ahmed, Şehit Ahmet bin Hasan, Şehit Yunus bin Ismail, Şehit Ihras bin Ahmed, Şehit Hüseyin bin Beyazıd, Şehid Mustafa Efendi bin Bahşayiş, Şehit Musa bin Devlet, Şehit Monla Ali bin Mahmud Molla, Şehit Lezeştimi Çelebi bin Mes'ut'dur.

Çeşitli vakfiyelerin tetkikinden görülüyor ki, 1300-1453 tarihleri arasında Edirne'de, Amasya'da Sivas'da, Kayseri'de Çorum'da, Niksarda Ahi zaviyeleri kuruluşunu tamamlamış ve çalışmaya fiilen başlamışlardır. Vakfiye kütük defterlerine geçmeyen binlerce vakıf, bunların dışındadır.

Başkentimiz Ankara'da çok eski bir Ahi şehridir. Bugün Ankara Kalesi'nde bulunan ve halen Anadolu Medeniyetleri Müzesi olan, Fatih Sultan Mehmed Döneminden kalma Mahmud Paşa Bedesteni' nde Ankara ipeği satılırdı. Sulu Han'da ise, 1700 yıllarından sonra sadece kahve satılırdı. Frig, Roma, Bizans dönemlerinde de önemini kaybetmeyen eski Ankara; Selçuklu ve Beylik Dönemlerinde de Orta Anadolu'nun bir ticaret merkezi idi. Eski Ankara'da ahiliğin birçok işaretleri, sembolleri bulunmaktadır. 1390 tarihli Ahi Hüsameddin tarafından yaptırılan Samanpazarı'ndaki Arslanhane Camii ve külliyesi, eski bir ahi merkeziydi. Ahi Hüsameddin'in torunu Ahi Serafeddin'in burada bir türbesi olduğundan ve türbe ve yanındaki tekke girişinde bulunan Arslan heykellerinden dolayı, daha sonraları cami, Arslanhane adıyla anılmış, Ahi Hüsameddin ve Ahi Şerafeddin isimleri tarihin karanlıkları arasında unutulmaya yüz tutmuştur. Daha sonraları yapılan Ahi Elvan, Ahi Tura Mescidleri, Ala Yeşil Camii, AM Tura Çeşmesi, bu eserler arasında sayılabilir.

Ankara'nın banliyölerinden Etimesgut semtinin asıl adı Ahi Mes 'ud'dur. Bugün ilçe olmuştur. Mamak semtinin asıl adı Ahi Mamak' tır . Yine bugün ilçe merkezi olmuştur. Ankara Seymenleri ise, Abi Yiğitleri' nin bugün için devamı şeklinde yorumlanabilir.

Aynca Ankara'da çeşidi devirlerdeki Ahi yakılan incelendiğinde Ahi Elvan Camii Şerifi Vakfı, AM Şemseddin Mescidi Vakfı, Yeşil Ahi Medresesi ve Camii Şerif-i Vakfi, Ahi Hacı Murad Mahallesi Camii Vakfı, Ahi Çomak Vakfı hemen karşımıza çıkmaktadır.

Çeşitli Türk kavimlerinin (boylarının) Orta Asya'dan beri türlü işaret ve damgaları olduğu gibi, Anadolu Selçukluları'nda ve Osmanlılar zamanında yapılarda çalışan taşçı grupların da kendilerine mahsus taşçı işaretleri bulunmaktadır[25]. XII. yüzyıl eseri olan Sivas Ulu Camii'nde, Edirne II. Bayazıd Külliyesinde, Mimar Sinan'ın inşa ettiği Büyük Çekmece köprüsünde ve Anadolu'da bulunan diğer eski eserlerde bu işaretlerin çeşitlerini görmek mümkündür.

Atıf zaviyelerinde yapılan sohbetlerde felsefi ve tasavvuf konuşmaların yanında sportif gösteriler, cemiyetin dini düzenine uygun içkisiz eğlenceler de düzenlenir ve yârân sohbetlerinde de bulunurlardı. Yaran sohbetleri son 30-40 seneye kadar Çankırı, Eskişehir, Kütahya, Isparta, Niğde vilâyetlerinde devam etmiştir[26].

Yukarıda zikredilen geleneklere bağlı olan Ahiler, sanat dallarının çeşidi kollarında iyi yetişmişler, ahlaki değerlere verdikleri önemi ticari hayatlarına da intikal ettirerek, Osmanlı İmparatorluğu'nda iç ticareti adaletli biçimde yürüterek, İImparatorluğun ikisadi bünyesini canlı tutmuşlardır.

XVI. asır sonlarında, Müslüman olmayan azınlıkların ahi toplantılarına girememeleri, ithalatın azınlıklar elinde bulunması, Avrupa ile sıkı temas neticesi, AM teşkilâtının Loncalara dönüşmesi, askeri sınıfın ticarete girmesi, gedik sistemi, imtiyazlar ve kapitülasyonlar neticesinde Ahilik Kurumu yavaş yavaş bozulmuş, Osmanlı İmparatorluğu'nun Duraklama ve Gerileme Devirleri etkisini bu kurumda da göstermiştir. Orta Asya Türkleri'nde köklerinin bulunduğuna inandığımız, Akı, fütüvvet ve Ahi felsefesi; Horasan'dan Abbasilerle Bağdad'a, Büyük Selçuklu İmparatorluğu ile Anadolu'ya gelmiş, gelişmiş ve XIII. asır başlarında 1250- 1300 yıllarında Ahi Evran Nasrüddin Veli zamanında kurumlaşmıştır. Bu bakımdan esnaf ve sanatkârın piri, üstadı olarak kabul edilir.

AHİ EVRAN ŞECERESI

Bismillahi'r-rahmani'rahim

El-hamdü li'llâhi Rabbi'l-âlemin ve's-salâtu ve's-selâmu 'alâ Muhammedin ve âlihi ecma'ine. Lemmâ semi'û nidâe "yâ eyyühe'llezine .menü tahıl ila'llâhi tevbeten nasûhen" âmenü bi-kavlihi "yuhibbu et-tevvâbin" ve'stebşerû bi-beşâretin" ve'llezine câhedû finâ lenehdiyennehum sabulenâ ve inne'llâhe leme'a'l-muhsinine'inde zilu-i's-sâlihine tenezzelu'r-Rahmeti sadakallâhu'Vazimu'l- celilu'l-cebbâru ve nahnu'alâ zâlike mine'ş-şâhidine ve salla'llâ'hu 'alâ seyyidinâ Muhammedin ve âlihi ecma'in.

Der-münâcât ve menâkıb-1 Ahi Evran Pâdişâh Rahmetu'llâhi 'aleyhi bir gün Hazret-i Resül Sallallâhu Te'âlâ 'aleyhi ve sellem ile oturup çıkup Mescid- i A'zam'a teveccüh kıldı. Ba'zı ashâb-ı kibârla seyyidâdan Ahi Evran bile idi. Bir kelb ölisine uğradılar. Sahâbeler yüzlerin dündürüp enflerin dutup kerhile geçdiler. Resül Hazret-i 'aleyhi ve sellem nutlule ne güzel dişleri var didi. Andan Ahi Evran Hazreti dönüp geldi ol kelbiln derisin yilzüp dibâgat idüp Resül Hazretine getürdi. Resülu'llâh salla'llahu Te'âlâ 'aleyhi ve sellem anı görüp tahsin eyledi. Rahmetu'llâhi'aleyhi Ahi Evran ikidir. Biri 'Abbâsi'lekberdür. Rahmetu'llâhi 'aleyhi ibni'Abdu'l-Muttalib ibni Hâşim ibni 'Abdi Menâf ibni Kusayyi Külâb ibni Murra ibni Ka'b ibni Mâlik Bezlıly bin Kâhb ibni Fahr ibni Hamza ibni Ma'der ibni Müdrike ibni Ilyas ibni Musbır ibni Rân ibni'l-Yesâ' ibni Hemişe' ibni Salâmân ibni Rahim ibni Kaydâr Târih ibni Ismâ'il ibni Ibrâ'him Halilu'llâh 'aleyhi's-selâm oglı re'y-i 'Uzeyr bilgil kim, evvel miirşidi ve Ahi ve Şeyhi Hazret-i 'Ali kerremallâhu vechehudıır ve 'Ali'den sonra imam Hasan oldı ve andan sonra imâm Hüseyn oldı. Resıllu- '11âh salla'llâhu 'aleyhi ve sellem Hazrederi 'Abbâs-ı Ekber"e Ahilik vericek Cebrâ'il (AL) geldi Hazret-i Hak Te'âlâdan selâm getürdi. Eyitdi: Yâ Resüla'llâh, Hakk Te'âlâ buyurur kim 'Ali Hazrederine Arslanlık virdi ve Hamza'ya Pehlivânlık virdi ve Abbâs-ı Ekbere Evranlık virdi. Anunçün ana Ahi Evran didiler. Imdi Ahi olan kişinin eli açuk gerek ve sofrası açuk gerek. Hazret- i 'Ali kerrema'llâhu vechehu buyurdı kim Ahilikden murad sehâvetdür. Ahiniin kim sehâveti (veti) ve sofrası olmasa anun Ahiligi bi-ferdândur, Ahi olmaga bu şartlar lâzı mdur[27]. "Aziz min imdi bilgil ki Hazret-i Resülu'llâh salla'llâhu 'aleyhi ve sellem ve Hazret-i Ali'nin kerrema'llâhu vechehu, 'Abbâs-ı Ekber ammileridir. Hazret-i Resülu'llâh salla'llâhu'aleyhi ve sellem sahâbeye eyitdi: Ben 'Abbâs-ı Ekber'e pişenlik virdüm. Siz ne virirsiz didi. Her biri birer teberrük virdiler. Hazret-i 'Ali, kızı Rukiyye'yi[28] 'Abbas-ı Ekber' oğlu 'Abdu'llâh'a[29] virdi. Andan sonra Ahi Hızı r oldı andan Alil Mâlik oldı andan Ahi Beşir oldı. Ahi Beşir'den Ahi Ahmed oldı. Ahi Ahmed Cüneyd andan şehr oldı. Andan Ahi Zâyidi oldı, Ahi Zâyidi'den Ahi Esed oldı. Ahi Esed'den Ahi Turan oldı. Ahi Turan'dan Ahi Ilyas oldı, Ahi Ilyâs'dan AM Cürcâni oldı. Ahi Cürcâni'den Ahi Kemâl oldı , Ahi Kemâl'den Bâzirgân'dan oldı. Ahi Bâzirgân'dan Ahi Sehred oldı ve andan ikinci Ahi Evran oldı ve Ahi Musâ. oldı ve Irşâd dahi Evrandur kıldı. Ahi Emire değdi. Alıi Emirci (?) dahi Evrandur. Karındaşı oglı Ahi Müsâ'nı n ogludur ve Ahi Evran'ın dahi adı Nasrud-din idi. Bunlar Ahi Bâzirgân oglanlarıdur. 'Abbâs-ı Ekber neslidür. Ahi Emir Cüneyd'den Ahi Muhammed Buhâri oldu. Muhammedi'l- Buhâri'den Ahi Flüseyn oldı. Ahi flüseyn'den Ahi Maksüd oldı. Ahi Maksüd'dan Ahi Nasûh okh. Ahi Nasüh'dan Ahi 'Ivaz oldı. Ahi Ivaz' dan Ahi Müsâ oldı. Ahi Mûsâ'dan üç oglan oldı. Biri Ahi Müsâ, biri AM ısâ, biri Ahi Mustafâ'dur. Biri Ahi Evliyâ'nun oglu Ahi 'Ali'dür. Dahi Medine'ye gelüp Hicret-i Nebevi'nün semânün ve semâne mi'eti (880 H.) [30] yılında gelip Seyyid Muhammed'den bahrına beden nesebi beyan edil') nesli beline kuşadı p irşâda havâle idüp revâne oldı ve dahi Ahi Mes'ıld oğlu Ahi Zeyne'l- Abidin'dür ve Ahi Zeyne'VAbidin'ı"ın oğlu Ahi Kâsım'dur. Ahi Kasım oğlu Ahi Torat'dur. Kerbelâ'ya varup selise ve selâsıln ve us'a mi'etin (933 H-) [31] yılında nesli beline bagladup kuşanup Seyyid Muhammed aleti elinden revâne oldı ve Hazret-i Sebbâdât ve Nekâyib Sahi (?) Seyyid Gıyâse'ddin'den Tecdid-i Fâtiha ve Teksir eyledi. Icâzet-i 'ihâbet virüp buyurdı kim her kimesne kim bu tarika iştiyâk ve taleb idüp bunlara yapışup 'inâbet idüp meyân bagladup icâzet' alsa tamam kâmil olur. Zira tarikı n göstermişdür ve dahi Ahi Evran neslidür. Ba'dehu Evran nesli bundan beyan olunur. Ve erkân- ı tank yüzinde mülâhaza olundı imdi her kimesne bu târikden recâsı vardur gerekdir ki yolunda şekk(ü)şübhe götürmeye. Zira Hazret-i Fâuma Radiyallâhu 'anhâ neslidür. Hazret-i Resül salla'llâhi'aleyhi ve sellem buyurmuştur: Kale (A.S.): "Men ekreme evlâdi fakad ekremeni felehu el-cenneti sadaka". Kale (AS.): "Ve men ahkara evlâdi fakad ahkarani felehu'n-nari sadaka." Restil Hazret-i salla'l-lahu Te'ala 'aleyhi ve sellem ne didi (er) kim me'ş-şerratü ve ma'l-hakikatu kâle'n-Nabiyyü salla'lahu 'aleyhi ve sellem."

"Eş-şerf iiatü akvali ve't-tarikatii ef'âli ve'l-hakikatii hali. "ya'ni Resül salla'llâhu 'aleyhi ve sellem buyurmuşdur ki şerf at benim kavlimdür, tarikat benim ef âlimdür, hakikat haliimdür didi ve bir hadis dahi buyurdı ki; "Eşşerf atü huve'l-Kur'ân'un zâhirun ve't-tarikatü bâtınun ve'l-ma'rifetü zâtuhu.' Ya'n'i şerfat Kur'ân'nın zahiridı:ır, tarikat bâtınıdür, hakikat sırridür, ma'rifet zatıdür. Pes tarikat ve hakikat ve şerf at hemân olmışdur ki cânile ten oldu. Bir hakikat bereketi ve 5ex-V at dahi tarikat bilmekdür ki esrar-ı tihf'nün müftileri şöyle rivâyet itmişler ve ahbar ve asar-ı na-mütenahi nakilde getürdiler ger fütilvvet kelam-ı kadim-i ezelide mezkûr ve menşûr hükm-i lem-yezelide mestûr ki kâlû; "Semi'na feten yezkuruhum yukâlu lehu İbrahim sadaka" ve dahi bilmek gerekdür ki a'zam fütüvvetdir. Ve devledü ol kişi kim edeb anın nefsinde mezkûrdur. Şöyle kim buyurmuşlar "babu'llah meftûhun la yedhuluhâ illa biadabin ve inneke hulasa vudı 'a küllü şey'in fi mertebetihi' dür. Ve dahi bilmek gerekdür kim fütüvvet cemf adab-ı tarikat ile ârâste ve pirastedür ve rütbe-i tâ'at ve lokma yimek ve mükâleme itmek ve tariluyla gitmek varup övmek (?) ve kemer-bestelik ve açmaklı k edeb ve zâhir ve (zâhir) ve bâtın ahlak-1 hamide ve a'mal-i sâliha ile istinas iden ve ol kehrimeşden olma ısta'uzu bi'llahi" ve lakad zere' nâ li-cehenneme kesiren mine'l- cinni ve'l-ünsi lehum kulübun la yafkahune bihâ ve lehum a'yununlâyubsırüne bihâ ve lehum azânun la yesma'ûne bihâ ula'ike ke'l-enam bel hum adallu ula'ike humu'l-gafilüne" ve fütüvvetdür gerekdür kim İlahi hasletle murad ile evvel ve fütüvvetün altı merkezi vardur ve mu'ayyen ola kim onun üç rükni Küşadlı kdur. Tevfik-i İlahi evvel kapusu ehl-ullah' (a) açık ola, ikinci küşad nişanı ya'ni güler yüzi ola, üçünci hulkı hoş ola. "Hel etake hadisu dayfi ibrahime el-mükremine iz dahalû 'aleyhi" ve hulkı hoş ola sözi kabül itmekdür. Ey 'aziz 'ilm ve 'amel ve zühdi bilgil nedür az yimek az yatmak ve bu akvalinün beşinci ve hulasası irtihadur. Mübarek ve 5ex-V at bi-ism-i seyyidi mürselin ve'l-hamdü li'llahi Rabbi'l2alemin. Ba'is-i tahririnden garaz oldur ki Ahi 'Ali bin Nefer oglı olan bu dergah-ı melâ'ik mekan-ı hazret-i seyyidi'ş-şühedai 'Abdu'llah Hüseyn Radıyallahu 'anhu istinâ-i şeriflerine müşerref oldı cerni'-i saclat-ı 'ızam ve beka-i kirâm hizmetlerine oldu kadar belin baglayup ve tekbir-i Müsa ile çıkma (?) okudılar ve mezkûr dahi kazan kaynadup kurbanlar kesüp huşü' ve huzü'ları ziyârât idüp du'â-i Fatiha'dan sonra şeddi ve sofra ve çırag-ı mezkûr Ahi Evran Şeyh Mahmüd kaddese sırrı hu'l-'aziz Hazretleri pir-i debbâgân havale olundı gerekdür ki her vilayetün müftileri 'Arabda ve 'Acemde ve Türkde olan ve iklimde olan şeyhler ve ehl-i erkân ve kethüdalar ve ahiler ve şeyhler ve yigitbaşılar ve cümle olan ih tiyârlar gerekchir ki mezkür Ahi Evran Hazretlerin 'ün emrinden tecavüz itmeyeler. Ihtiyarlar, pirler ve her kimesne murad isterse mezkürun hizmetinde ber-murâd olur. Zirâ ekber-i üstâdlardan olan ihtiyarlar (ihtiyar) icâzet virdiler. kem â huve hakkahu ihtiyâr bine enva-i irfet ve i'zâzi ve ihtirâmi dırig eğer şekk gösterürse ne'ûzu bi'llâhi zarar-ı dini ve 'azâb-ı sermediyye giriftâr ola ve'l-hamdu lillâhi Rabbi'l-âlemin ve ba'dehu bir kimesne Hazret-i 'Abbâs-ı Ekber evlâdından olup hazret-i linâm 'Ali'ye ve hazret-i Imam Hüseyin'e geliip Adem peygamberi ve hazret-i Nûh peygamberi ziyârât idüp Ahi Evran anun nefes oglıdur buna şekk eylemekden katı i'tirâz üzere olalar her kimesnenin ne murâdı maltsüdu olur ise murâdma inişe. Zira ehl-i erltân dercâuyla çılunışdur ve on yedi peygamberin işledügi san'at buna icâzet virilmişdür. Bunları su'â1 idilp yirlü yirine hizmetine (?) mezbür ta'yin olmuşdur.

Temmet

Bi'-Avni'l-melıki'l-Vehhab.

Semâniyeti aşar ve mieteyn ve elf. (1218) min hicret-i menlehu'l izzu ve ve' s-saadetu ve'ş-şeref.

Şeddi kuşanmadan mukaddem bu du'a okunur: Allah Allah Innallâhe ma'a's-sâbirin.

Hak Te'âlâ vardır. şeriki naziri yokdur. Padişah oldur veziri yokdur. Ferd-i yektadır. Elifin ma'nası bu. 01 ahad fahr-i "âlemdür. Muhammed Mustafa ntir-ı kevneyndür. Muhammed Mustafa cemâlündür senün. Nuri Ilâhi yüzündilr 'alem mihri mâhı nisâk olsun. Seni dünya ve `ukbâ sensin ki din-u dünya pâdişâhı es-selâmu ' aleykm yâ erbab-ı ehli şerrat erkanı Muhammed'e salavât. Der-miyân idelüm varmadan yârimizden hânı-mânı terk idelüm cânı dildânmadan =ma gizlü degildir vâlufsız esrânmaa çiin evvelden berü clidilerde soralım ıkrânmıza es-selâmu 'aleyküm yâ erbâb-ı ehl-i tarikât erkanı Muhammed'e salavât, Ehl-i derde dert olalım nokta gibi ferd olalım hiişalım kühl harâba tadilin âbâd olsun nânı ni'met koya şu dünyada bir 'âd olsun bize teslim olalım tâlibe irşâd olsun es-selâmu aleyküm yâ erbâb- ı ehl-i hakikat erkanı Muhammed'e salavât. Du'âclynn du'âcıdan armağan dul Hakk kılıcı Sultân Ahi Evran-ı Velinün tariki bir takdir tarikin irşâd idelim şu dilnyâda bir 'âd olsun pire teslim olalım tâlibe irşâd olsun. Esselâmu aleyküm yâ erbâb-ı ehl-i ma'rifet erkanı Muhammed'e salavât. Destini destime virgil deste-girimdir. Allah pir ile yok pervane lublemiz dergâhsız erenler huzûrunda şeddi kuşanıp piri pir olmak ister halkalar ne büyüksüz ustalar ihtiyarlar ehle mahallihim cemâlen cân irişdi el-hamdu li'llâhi ne devletlü zemâne irdik el-hamdu li'llâhi vatandan gayri düşdüm yabanaden yola geldim gene geldim el-hamdü li'llah Resülün seccâdesi çün bize virildi el-hamdü li'llah dini pak Hazret-i Muhammed Mustafa râ salavât `azameti Hudâ. Tekbir :

(Allahu ekber Allahu ekber âh âh)

şikeste gönlüme ilham irişdi

Uyandı cân gözi el-hamdu li'llah

Dipnotlar

  1. Neşet Çağatay, Bir Türk Kurumu Olan Ahi'lik, Ankara üniveristesi Ilâhiyat Fakültesi Yayınları, Ankara Universitesi Basımevi, Ankara, 1974, s. 3.
  2. Kaşgarlı Mahmud, Divanfı Lügat-it -Türk, C. I, 90.
  3. Divanü Lügat-it-TÜdt, C. I. 310; C. III, 172, 329 Divaniı Lagat-it Türk Dizini, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara Universitesi Basımevi, Ankara, 1972, s. 7.
  4. Neşet Çağatay, A.g.e., s. 4.
  5. Neşet Çağatay, A.g.e., s. 5.
  6. Neşet Çağatay, A.g.e., s. 5.
  7. Neşet Çağatay, A.g.e., s. 5.
  8. Ebu Abdi'r-Rahman Muhammed Ibn el Hılseyn es-Sülemi (Çeviren, Süleyman Ateş), Ankara Universitesı Ilâhiyat Fakültesi Yayınları, Ankara Universitesi Basımevi Ankara 1977, s. 4.
  9. Neşet Çağatay, A.g.e., s. 5.
  10. Es-Sülemi, A.g.e., s. 7 .
  11. N. Çağatay, A.g.e., s. 57; Sebahattin Güllülü, AM Birlikleri,ü ökt en Yayınevi, Istanbul, 1977, s. 149..; Cevat Hakkı Tarım, Tarihte Kırşehri, Gülşehir, Istanbul, 1948, s. 78; Enver Behnan sapolyo, Tarihte Kırşehir, Ankara, 1966, s. Mithat Gilrata, Untıtulan Adetlerimiz ve Loncalar, Ankara 1975, s. 78.
  12. Alay Han, Ejder Han, Susuz Han, Kayseri Karatay Han, Tuzhisar Sultan Han, Köşk Mescidi, Kayseri Döner Kümbet, Kayseri Sahabiye Medrese, Çankırı Darilşifası , Erzurum Çifte Minareli Medrese, Diyarbakır Kalesi, Selçuklu Devri Ahlat Mezartaşlarında ejder kabartmalar' bulunmakla olup, Anadolu Kapı tokmakları ile çeşme musluk ve lülelerinde ejder motifi kullanılmıştır.
  13. Ahmet Yaşar Ocak, Islam-Türk Inançlarında Hızır Yahut, Hızır-Ilyas Kültü, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara Universitesi Matbaası, Ankara 1985, s. 121.
  14. Emin Bilgiç, Türk ansiklopedisi, Tufan Maddesi, s. 446.
  15. Sadi BAYRAM, Musavvir Hüseyin Tarafından Minyaffirleri Yapılan ve Halen Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi'nde Muhafaza Edilen Silsile-Nâme, Vakıflar Dergisi, S. XIII, Başbakanlık Basımevi, Ankara, 1981, s. 253-254; Sadi BAYRAM; "Amasya-Taşova-Alparslan Beldesi Seyyid Nureddin Alparslan er-Rufarnin 655 H./1257 M. Tarihli Arapça Vakfıyesi ile 996 H./1588 M. Tarihli Seyyid Fettah Veli Silsile-namesi-, Vakıflar Dergisi, S. XXIII, Tisamat Basım Sanayii, Ankara 1994, s. 34; Sadi BAYRAM "Silsile-nameler ve Irlanda-Dublin Chester Beatty Library'de Bulunan 1598 Tarihli Zübdetia.t-Tevarih”, Vakıflar Dergisi, S. XXIV, Tisamat Basım Sanayii, Ankara 1994, s. 51.
  16. Hüseyin Atay, Fatih Süleymaniye Medreseleri Ders Programları ve 1cazet nâmeler, Valoflar Dergisi, S. XIII, Ankara, 1981, S. 197-205.; Dedem Hacı Salim BAYRAM'ı n icazeti; Şuletu'l- Yakin, (Invanül Meşaph, Takribül-Mübteda, Sebilüs-Salikin, Mühimmat-ı Sofiyye, Fi Teraciımül Meşaph ve'l Ulema, Mir'atÜn Nazirin, Fi Münebbihatü't Tahirin adlı eserlerin sahibi (ölümü 1223 H/1808 M.) BÜyükbabamın, Büyükbabası Abdurrahman Bin Ismail Akifzade Amasyavi'nin Kitabu'l mecmu fil meşhuri ve'l mesmu adlı Istanbul Millet Kütüphanesi'ndeki eseri varak 40b - 41a.
  17. Hüseyin Atay, A.g.e., s. 197-205; Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi'nde muhafaza edilen Genel 1907, K. 239 numaralı 692 H/1292 M. tarihli Ahi'l Hüccac Muhammed İbni Yusuf'un Arapça Şeceresi.
  18. Ahi Evran sülâlesinden gelen Sayın Aliye Evran Hanımefendi ile, mesai arkadaşım Sayın ülkü (AYAN) ÖZSOY'a teşekkürü zevkli bir borç bilirim.
  19. Sadi Bayram, An Akhi Genealogical Tree, VIII. Pre-Ottoman And Ottoman Symposium, USA/Minnesota, Alıgust 1987.
  20. Sebahattin Güllük), Ahi Birlikleri, ötüken Yayınevi, Istanbul, 1, 1977, s. 149-150.
  21. Sadi BAYRAM, Törkler'de Esnaf Teşkilatı Ahilik ve Loncalar, Milli Kültür, C. , 1, s. 7. Ongun Kardeşler Matbaası, Ankara, Temmuz 1977, s. 48-53.
  22. Enver Behnan $apolyo, Ahrligin Tarihçesi ve AM Evrin-ı Veli, önasya Mecmuası, C. Il. s. 20, San Matbaası, Nisan 1967, s. 15.
  23. Neşet Çagatay, A.g.e., s. 58; Abdidbaki Gölpınarlı, MevUna'dan sonra Mevlevilik, Istanbul, 1953, s. 275.
  24. Yılmaz önge, Türk Çarsılannda Dua Kubbeleri, önasya Mecrnuası , C. VI, s. 63 Ayyıldız Matbaası, Kası m, 1970, s. 7-8.
  25. Zafer Baybuthıoglu, Anadolu'da Selçuklu Dönemi Yapı Sanatçıları, Atatürk üniversitesi yayınları, Erzurum 1993, s. 240.
  26. Ibrahim Numan, Çankın'da Yaran Sohbetleri ve Sohbet Odalan, Vakıflar Dergisi, S. XIII, Başbakanlık Basımevi, Ankara, 1981, s. 291.
  27. Seyyidar olması lazım.
  28. Belirtme durum eki (ıc = hemze) ile verilmiştir.
  29. Yönelme eki hareke ile verilmiştir.
  30. 880 H. (1475-6 M.).
  31. 9H. (1526-7 M.).