I - Antakya 'ınn Tarihf Gelişim:
"Antakya" kelimesi'nin "örtü" veya "halı"yı ifade ettiği tahmin edilmektedir.
Tarihi Antakya (Antakiya, Antıochıa) şehri, 350 5 ve 370 o4 kuzey enlemleri ile 350 46 ve 360 35 doğu boylamları arasında, Asi nehrinin aşağı ucundaki münbit ovanın kenarında, denizden 440 m. yükseklikteki Habibü'n- Neccar Dağı'nın eteklerinde, Fırat havzasından Akdeniz'e, Akdeniz ve Suriye'den Anadolu'ya giden yolların kavşak noktasında kurulmuş, Türk-İslâm karakterleri bir yerleşim merkezidir.
Şehir, muhtemelen M.Ö. 300 tarihlerinde I. Seleukus tarafından kurulmuş ve kısa sürede gelişerek hem Roma ve Iskenderiye gibi kalabalık bir şehir, hem de önemli bir idare merkezi olmuştur. Bu durum, Sasaniler'in, Roma İmparatorluğu'nu Asya'da zayıflatmak için bir taraftan askeri harekatlarda bulunurken, öbür taraftan Nesturf Kilitesini batıdan ayırma teşebbüslerine (26o ve 499 senelerinde) kadar sürdü. Şehir bir taraftan Iran orduları= saldınsı , diğer taraftan zelzele felâketi (m.s. ilk beş asırda ondan fazla zelzele olmuştur) karşısında tahrip oldu. Sasani hükümdan I. Husmv tarafından tahrip edilen şehir, Roma imparatoru Justinyanus tarafından daha küçük ölçekte yeniden kuruldu. Fakat yeni kurulan şehir de askeri alanlardan kurtulamadı. Bu sefer giineyden gelen Müslüman Arap Ordularının taarruzuna maruz kaldı ve M.S. 6338'de (h. 17) Müslümanların eline geçti. Bu hâkimiyet M. S. 969 (h. 358)'a kadar sürdü ve bu tarihte Bizans'ın eline geçti. Bizans hâkimiyeti 1084 m. (477 h.) tarihine kadar sürdü ve ro84'te tekrar Müslümanların eline geçti. Bu hakimiyet de fazla sürmedi ve bir sene sonra, yani 1085 m. (478 h.)'te, şehir, Konya Selçuklu Sultanı I. Süleyman'ın eline geçti. I. Süleyman'ın vefatı üzerine, Selçuklu Sultan' Melikşah 1o86 m. (479 h.) şehri hâkimiyeti altına alarak, Yağı Basan'ı vali tayin etti. Bu Türk hâkimiyeti de 1 o98 m. (492 h.) tarihine kadar sürdü ve bu tarihte Haçlı'ların eline geçti. Haçlı hâkimiyeti 1268 m. (666 h.) tarihine kadar sürdü. 1268 tarihinde, Mısır Memluklar'ından Sultan Baybars, şehre hâkim oldu. Memluk hâkimiyeti, Yavuz Sultan Selim'in Mısır Seferine kadar devam etti. Yavuz Selim'in 1514'te kazandığı Çaldıran zaferinden sonra, 1515 m. (921 h.) (1517 tarihi de verilmektedir) Osmanlı egemenliğine geçti. Bu tarihten sonra oluşturulan idari' düzenlemede "Hakb Eyaleti" ne bağlı bir "Sancak" (Liva) haline getirildi. Buraya tayin edilen "Sancak Beyleri" de Sancak merkezi olarak tesbit edilen Antakya'da oturmaktaydı. Antakya'nın idari düzenlemedeki yeri her zaman "Sancak" olarak kalmadı. Değişik tarihlerde yapılan idari taksimatlarda yine "Halep Eyaleti" ne bağlı "Kaza" haline getirilerek idare edilmeye çalışıldı. Bu durum, 1918 tarihine kadar sürdü. Bu tarihten sonra İngilizler'in daha sonra da Fransızlar'ın işgaline uğradı. 1921'de imzalanan Ankara Ani/aşması gereğince idari muhtariyeti sağlandı. 1937'de ise "Hatay Devleti" adı altında devlet oldu. 1939 tarihinde ise anavatan Türkiye'ye iltihak etti. [1]
Değişik tarihlerde bu şekilde el değiştiren "Antakya" bugün Türkiye'nin "Hayat Vilayet" merkezidir. Hububat, zeytin, narenciye, ipekböcekciliği ve dericilik sanayii açısından önemli bir merkez durumundadır.
II.-Antakya Kararı ve Fonksiyonları
Antakya Kal'asının inşa tarihi, şehrin kuruluşu kadar eski olmalıdır. Muhtemelen M.Ö. 300 tarihlerinde şehri kuran I. Seleukus, şehrin güvenliğini sağlamak amacıyla belirli ölçülerde müstahkem bölümler yaptırmış olmalıdır. Romalılar'ın, kal'aya yeni ilaveler yaparken, bazı yerleri de genişletmeleri bunu göstermektedir.
Antakya Kal'asl, Asi nehrinden başlayıp, Habibü'n Xeccar Dağı ile Silpius Dağ: üzerindeki beş tepe ve yamaçlardan geçerek yine nehirde son bulmaktaydı. Kal'a, 1,5 km. genişliğinde, 3,5 km. uzunluğundaki (antik Antakya şehri bu ölçülerin 5 katı kadardı) şehri kuşatan, 12 km. genişliğinde, kesme taş ve tuğladan yapılmış, müstahkem büyük bir yapı olmalıdır. Bu hacmi ile şehrin bütün mahallelerini bünyesinde toplamaktaydı.
Değişik tarihlerde yapılan çalışmalardan anlaşıldığına göre, kal'anın tespit edilebilen belli başlı kapılan şunlardır: ı - Doğuda Halep Kapısı (Saint Paul, Bâb Bulus'da denmektedir), 2- Batıda Akakıyr Kapısı (Surların bitişiğinde olmalıdır), 3- Güneyde Saint Pierre Kapısı (Bâb Butrus), 4- Yine Güneyde St. Georges Kapısı (Bâb Curcus), 5- Hacıkruş (eşek boğan) denilen yerde küçük Demir Kapı, 6- Asi Nehri üzerindeki köprüye açılan Kiiprii Kapısı, 7- Bahçeler Kapısı (Bâbü'l-Cenayin, Duc Kapısı'da deniyordu), 8- Köpek Kapısı (Porte du Chien).
Bu özellikte inşa edilen kal'a, m.s. 6g, 458, 525, 527, 551, 557, 577 ve daha sonraki tarihlerde ardarda meydana gelen depremlerle[2] hem şehir hem de kal'a duvarları geniş ölçüde tahrip olmuştur. Bu tahribatları, Roma, Bizans, Sasâni, Arap (islam) ve Türk orduları arasındaki mücadeleler sı rasında meydana gelen tahribatlar takip etmiştir. Yapılan savaşlar sırasında, şehri zaptetmek amacıyla önce kal'anın tahrip edildiği, daha sonra da yeniden tamir edildiği bilinmektedir. özellikle Bizans, Haçlı orduları ve Sultan Baybars döneminde meydana gelen tahribat ile tamiratlar bunlara birer örnek sayılmalıdır.
Şehrin etrafını çeviren kal'a, Roma imparatoru Tiberius, Bizans imparatoru Justinian, Haçlı komutanları tarafından bazı yerleri genişletilirken bazı yerleri de büyük ölçüde tamir edilmiştir. Bu tamirlerden sonra, Hı ristiyanlığın önemli bir merkezi olarak kalmayı başaran şehir, Sultan Baybars'ın elinden kurtulamadı. Sultan Baybars, şehri kuşattığı zaman, fetihte oldukça zorlandı. Bu mukavemet karşısında, surları tahrip etmeye mecbur kaldı. Bu tahribattan sonra, her ne kadar Baybars kal'a ve şehri imar ettirdi ise de eski kudretine kavuşturamadı. Bundan sonra surların birçok yeri kaderi ile başbaşa kalırken, şehir de Hı ristiyanlığın önemli merkezi olma niteliğini kaybetti. Selçuklu ve Osmanlı döneminde küçük bir şehir olarak kaldı [3].
Şehre, kuzeydoğudan gelen "Halep yolu", güneybatı istikametinde "Saman Dağ"a (Süveydiye) yani Akdeniz'e kadar uzanıyordu. Buradan deniz yolu ile Mısır, Venedik, İzmir, İstanbul gibi merkezlere ulaşıyordu. Anadolu içlerinden çıkan bir başka yol da, kuzey ve kuzeydoğu istikametinden başlayarak şehre ulaşıp, oradan Harbiye (Defne) üzerinden güneye ulaşıyordu.
Yukarıda değişik özelliklerini anlattığımız Kara, Osmanlı döneminde ne durumdaydı ? Ne gibi fonksiyonları icra etmekteydi? Belirli oranlarda ne gibi tamiratlar görmüştür? Diğer Osmanlı kal'alarında gördüğümüz "Kara Görevlileri" denilen "Dizdar, Kal'a Kethridasz, Kal'a Er/en" vb. gibi görevliler bu kal'ada da görev yapmakta mıydı ? vb. gibi değişik sorular akla gelmektedir. 1709 tarihinden itibaren incelemeye tabi tuttuğumuz "Antakya şer'iyye Sicillen"rıde kal'anın fonksiyonları ile "Kal'a görevli/en" hakkında bazı belgeler tespit etme imkanımız oldu. Bu belge ve bilgilerle, bu konulan biraz olsun aydınlatma imkanımız olduğu halde, kal'anın bu dönemdeki genişliği, hangi bölümlerinin kullanı ldığı, nerelerinin tahrip olduğu, ihtiyaç duyuldukça nerelerinin tamir edildiği, hangi malzemelerin kullanıldığı, ne kadar akçe sarf edildiği, kaç usta ve ı rgad'ın çalıştırı ldığı vb. gibi konuları net olarak aydınlatma imkanımız olmadı. Bu konuda, Osmanlı Arşivleri üzerindeki çalışmalarımız devam etmektedir.
III- Osmanlı Döneminde Antakya 'nın İddri Statiisii ve şehnn Mahalleleri Osmanlı yönetimi, bir bölgeyi feth edince, o bölgenin insan ve ekonomik potansiyelini öğrenmek amacıyla "tahrir" (sayım) yaptırırdı . O tahrirden sonra, idari taksimatı, askeri üniteleri, ekonomik gelir kaynaklarını, örfi ve şerti vergi çeşit ve miktarlannı ayrı aYRI tespit edip defterlerini tanzim ettirirdi.
Kazanılan toprağın coğrafi ve ekonomik özelliği belirlendikten sonra "eyalet, sancak, nahiye, köy ve mezraa" esasına göre idari taksimat tamamlanırdı. Tesbit edilen bu idari ünitelerin sayıları her zaman aynı kalmayıp değişkenlik arzedebilirdi. Mesela: 1595 tarihinde imparatorluk 8'i Avrupada, zi'ü Afrika'da, 28'i de Asya'da olmak üzere zio "eyalet"e ayrılırken, 16439'da ise 23'ü "has", 9'u "Sdlyâneli"olmak üzere 32 "eyalet "e ayrılmıştı [4].
Imparatorluk yöneticilerinin, kuruluştan beri takip ettikleri bu politika, ı 5I4'den sonra alınan topraklar için de geçerli oldu. 1515 (I517)'de Osmanlı egemenliğine alınan Antakya, idari açıdan "Merkez Antakya Kazan", ona bağlı batı'da "Süveyde (Süveydiye) Nahiyesi" (Samandağ), güney'de Keldafdan (Cebel-i Akra) adını alan "Cebel-i Akra Nahiyesi" (Merkez Antakya'nın güneyindeki bazı köyler, Altınöz ile Yayladağ köylerinden bazıları), kuzeydoğu'da yer alan "Kuseyr Nahiyesi", güneydoğu'da yer alan "Altınöz Nahiyesi" (Altınöz Kazası), en güneyde "Ordu Nahiyesi" (Yayladağ Kazası) denilen nahiyeler ve onlara bağlı köy ve mezraalardan oluşan bir "Sancak" (Liva) durumuna getirilip "Halep Eyaleti"ne bağlanmış idi[5]. Bu idari ünite her zaman "Sancak" olarak kalmadı. Zaman zaman yapılan idari düzenlemelerde "Kaza" statüsüne getirilerek idare edilme cihetine de gidildi. Bu idari ünitenin gelirleri de "Mukataa" haline getirilmişti. XVIII. yüzyılın başlarından Tanzimat'a kadar olan dönemde, "Sancak" (veya Kaza) "Halep Beylerbeyi" tarafından atanan "Voyvoda" veya "Mütesellim ler tarafından idare edildi[6]. Atanan "Voyvoda" veya "Mütesellim" hem idareci hem de maliyeci gibi davranıyordu. Bu idari özelliğinden dolayı "Antakya Sancağt "nı "Mulcataa sancak"olarak tanımlamak mümkündür.
Antalcya'nın "Halep Eyaleti"ne bağlı bir idari ünite olarak yönetilmesi, Tanzimat'tan sonra da devam etti. 1867 (1284 h.) 1904 (1322 h.), 1906 (1324 h.) tarihli "Halep Vilayet Salnâmeleri"ne bakılacak olursa durum net olarak görülmektedir. Yukarıda zikrettiğimiz kaza ve nahiyeler hemen hemen bir bütün halinde "Halep Eyaleti "ne bağlı gözükmektedir[7].
İncelediğimiz dönemde "Voyvoda, Mütesellim, reniçeri Serdan, Kethiida Teri, Şehir Kethüdast, Muhtesip" vb. gibi "ehl-i bil" mensupları ile "Kadı, Nclib, MUfti, Müderrisler, Nakibii'eşraf Kâim-i Makam:" vb. gibi "ehl-i ilm" ve "ehl-i şer" mensupları tarafından yönetilen "Antakya Sancağı''nın merkezi "Antakya" şehri idi. Çevresindeki nahiye ve köylere merkezlik eden bu şehir, insanların oturduğu evlerden oluşan mahalle ve sokaklara, ticari hayatın, üretim ve tüketimin canlı olarak yaşandığı çarşı ve pazarlara ayrılmış vaziyette idi. Biz, bu malcalemizde sadece mahalleler ve demografik yapı üzerinde duracağız [8].
1-1709 Tarihinde Şehrin Mahalleleri
Osmanlı şehirlerinin fiziki, demografik, idari, askeri, mali ve bele& özelliklerinin iyi anlaşılabilmesi için, Osmanlı Arşivlerinin çok iyi incelenmesi gerekmektedir. özellikle bölgesel çalışmalarda, ".„S'er'iyyı Siz-illeri "nin incelenmesi daha büyük bir önem arzetmektedir.
1709 (1121h.) tarihindeki Antakya şehrinin mahallelerini öğrenebilmek için, "Antakya şer'iyye Sicilleri"ne bakmak gerekmektedir. Bu Sicillerde, "Râz-: Hızı r" ve Ri2z-z Kasım" dönemi diye adlandırılan bahar ve güz dönemlerinde yılda iki defa (bazan bu sayı ikiden fazla olabilirdi) "Avânz ve Ntiziil Mall'Veya "Bedel-i Avânz ve Bedel-i Nuzul Malı" denilen resimlerin (vergi) toplanması için tanzim edilen "Mevkufat Defter/eri Sureti", "Beylerbeyi, Voyvoda, Mütesellim" vb. gibi görevliler için toplanan resimlerin yazı ldığı "Sdlydne Defter/eri", tabii afetlerde şehir masrafiannın karşılanması, şehre hayat veren dini ve sosyal yapıların tamir ve termim edilmesi, diğer devlet hizmetlerinin karşılanması için toplanan resimlerin kayıd edildiği ve bu resimlerin "Aviinz-fiâneleri" ile "Gerçek Minekr"e, "Hane" esasına göre dağıtıldığını gösteren "Mahdllât Minden Defter/eri", "Mahallat Defter/eri", ne Defter/eri", «Tarh ve Tevzi Defterleri", "Tevzi ve Taksim Defter/eri", "Müfredat Defterleri" denilen defterler bulunmaktadır [9]. Bu defterlerde, şehrin mahalle listeleri, mahalle isimleri altında kaç "Avânz Hanesi" oldukları, mahalleyi oluşturan evlerin mülk veya kira olduğu, ne kadar resim ödemeleri gerektiği, bazı listelerde, mahallelerde meskün olanların etnik veya dini yapılan, özel durumu olan mahallelere ait bazı bilgiler, toplam "Avânz Ntizül Hâne» sayılan, ödenecek resim toplamı, bu mahalle listelerinin hemen devamında merkez kazaya bağlı nahiyelerin adları, bu nahiyelere tabi olan köy veya mezraaların listeleri yer almaktadır. İşte bu defterler dikkatlice incelenip, üzerinde bazı teknik hesaplar yapıldıktan sonra, mahalleler hakkında ayrıntılı bilgi sahibi olmamız mümkün olmaktadır. Biz, "Antakya Şer'iyye Sicilleri üzerinde yaptığımız çalışmalar sonucunda, bu defterlerden yararlanarak, ı 7og ve daha sonraki tarihlerde Antakya şehrini meydana getiren mahallelerin adlarını, dini ve etnik yapılannı, "Aviinz ve Artizül-Hline Sayılan »nı , "Gerçek-Hâne Sayılan "nı, mahallelerdelci mülk veya kira ev sayılarını, her mahalleye isabet eden resim miktarların', mahallelerdeki "A viinz-Hânısi" ile "Gerçek-Hâneler"e (ev) isabet eden resim (vergi) miktarların', "Avânz ve Niizıll-Hânesi Sayılan" ile ödenen resimlerin miktarlannı gösteren toplamlan ayrı ayrı tespit ettik. Bu bilgilerden yararlanarak mahallelerin adlarını, dini ve etnik özelliklerini, demografik yapılannı, yeri geldikçe ayrı ayrı tablolar halinde göstererek durumu aydınlatmaya çalıştık. [10].
1709 tarihinde şehre hayat veren mahalleler şunlardı r (Bkz. Tablo 1).
Tablo I'de görüldüğü gibi, 1709 tarihinde Antakya şehrinde, irili ufaldı 23 tane mahalle bulunmaktadır. Bütün mahallelerdeki "Gerçek-Hâne ler" (evler) toplam olarak 251, 5 hâne ı sülüs "Avânz-Hânesi" olarak sayılmıştır. Tespit edilen her "Avânz-Hânesi'hde 9 veya ı o "Stimiin» 2 akçe "Sâlyâne Resmi" tarh ve tevzi edilerek toplam olarak 2477 guruş 4,5 sümün resim (vergi) toplanmıştır [11].
Tablo I'deki "Avânz-Hâne" sayılanna dikkat edildiği zaman. Tut, Habibil" n-Necciir, Sofular, Menzil (Kanavâd), Tabi-i Sofular, Mahsen, Dlınayak, Kantara, San Mahmud, Cami-i Kebir mahalleleri en büyük mahalleler olarak görülürken, Sekâkin, Debbus, Mukbil, Şen bey, Saha, S'irince, İmran, Meydan, Hiimmare, Şeyh Ali, Kastal, Günlük, Hallabii'n-Neml mahalleleri ise orta büyüklükte ve küçük mahalleler olarak görülmektedir.
1709 tarihinde tespit ettiğimiz bu mahalle sayıları, her zaman aynı kalmayıp, şehrin gelişmesine uygun olarak artış göstermiştir. Mesela: 23 Ağustos 1736 (15r. Âhir 1149) tarihinde tanzim edilen "Mahallat Defteri" nde' [12] Tablo I'de verdiğimiz mahallelere ilaveten şu mahalle adlarını da görmekteyiz (Bkz. Tablo-II)
Tablo II'ye dikkat edilecek olursa, 1709 tarihinde tespit ettiğimiz 23 mahalleye ilaveten 14 mahalle daha ilave olmuştur. Geçen 27 yıllık bir zaman dilimi içinde nüfusun 14 mahalleyi dolduracak nisbette artmış olması pek akla yatkın düşmüyor. Bu fazlalık, vergilerin toplanması, zaman zaman emredilen diğer mali yükümlülüklerin yerine getirilmesi amacıyla tanzim edilen "Mahallât Defterleri"ne, muaf olan mahallelerin alınmamasından, bazı mahallelerin uzantısı olan ve "Koltuk Mahalle" adı verilen mahallelerin ana mahalleden ayn sayılmasından olduğu gibi, zaman içinde nüfusun artmasından dolayı yeni kurulan mahallelerin ilave edilmesinden de ileri gelmektedir.
Tablo II'de verdiğimiz yeni mahalle isimlerinin genellikle Türkçe kökenli olması aynca dikkat çekicidir. Bu isimlerden, "Ak Baba" isminin, "Aht"likle ilgisi olduğunu, diğer Osmanlı şehirlerinde gördüğümüz "Ahi" veya "Ahi Baba" isimlerinin aynısı olduğunu belirtmek gerekmektedir. "Abi" teşkilatına verilen "Ahi" isminin, Arapça "Abi" (kardeş) kelimesinden geldiğini savunanlar olduğu gibi, Türkçe "Ala" (cömert, yiğit) kelimesinden geldiğini savunanlar da vardır [13]. Buradaki "Ak Baba" ismi Türkçe olarak söylenmekte ve Arapça olarak söylenen "Ahi Baba" isminin eşitidir. Bu durum "Aldlik teşkilatına âlem olan, Arapça kökenli "Abi" kelimesi olmayıp, Türkçe kökenli "Akı" kelimesi olduğu tezini kuvvetlendirmektedir. Yine bu ismin lügat manası olan "siyah"ın karşıtı olan "beyaz" manasında kullanılması ihtimali de var, ama bu ihtimal bu türlü isimlerde çok uzak ihtimal olarak gözükmektedir.
2 - 1829 Tarihindeki Mahalleler
1829 (1245 h.) tarihindeki Antakya şehrini tahlil ettiğimiz zaman, 1709 tarihlerinde, yani 120 yıl önce tespit ettiğimiz mahalle dokusunu yaklaşık olarak yine tespit etmemiz mümkün olmaktadır. Bunu net olarak tespit edebilmek için, 1829 tarihli Antakya Ser'iyye Sicilleri'nin incelenmesi gerekmektedir. Bu dönemde, Halep Valisi ile diğer "ehl-ökr mensuplarına verilmek amacıyla toplanan vergilerin kayıt edildiği "ScIlyiine Defteri" ile "Mahalkt Defterleri"nde, şehirde yer alan mahallelerin adları, "Avânzlidne" sayı ları ile ödedikleri resim miktarları ayrı ayrı belirtilmiştir [14]. Bu listeler tarandığı zaman, konu net olarak aydınlanmaktadır. Biz konunun hem iyi anlaşılması, hem de önceki bilgilerle kontrol imkanı sağlaması için bu dönemin mahallelerini de ayrı bir tabloda vermeyi uygun bulduk (Bkz. Tablo-II!).
Tablo III'te görüldüğü gibi, toplam 29 mahallenin adı yer almaktadır. Bu sayı 1769 tarihinde 23'tür. Bu 23 sayısına, 1736 tarihinde 14 daha eklenerek 37 olmuş tur. Bu iki tarihte, tespit ettiğimiz sayılara göre, XVIII. yüzyılda Antakya'nın mahalle sayısı 37 olarak görülmektedir. Bu rakam ile 1829 tarihine ait 29 rakamı mukayese edilecek olursa, mahalle sayı larında azalma olduğu kanaati ortaya çıkmaktadır. Bu gibi durumları, azalma veya çoğalma şeklinde yorumlamamak gerekmektedir. Bu durum, değişik tarihlerde "Avânz" veya "Salyâne" resimleri toplanırken, bazı "Koltuk Mahalleler" ile "Parekente" halinde şehrin dışında oluşan evlerin (gecekondular gibi) ayrı ayrı mahalleler halinde sayılmalanndan veya bu küçük yerleşim merkezlerinin (mahallelerin) büyük mahallelerle beraber sayılmasından ileri gelmekteydi. 1709 tarihine göre, 1829 tarihindeki mahallelerin "A viinz- Hâneleri" nin artmış olması, bu izahımızı doğrular mahiyettedir. Tablo- III'e dikkat edilecek olursa, bu sayılardaki artışlar oldukça fazla gözükmektedir. Osmanlı şehirlerini oluşturan mahalle ad ve sayıları nı net olarak 1830 tarihinde yapılan "JVitfus Sayı m Defterleri"nden öğrenebilmekteyiz. Biz, bu amaçla, 1836 tarihinde Antakya'da yapılan "Nüfus Sayım Defterleri" ni aramamıza rağmen bulamadık. Bu sayımın yapıldığına dâir hiçbir kayda da rastlamadık. Kanatimizce burada sayım yapılmamıştır. O nedenle, bu konuyu, ancak sözünü ettiğimiz vergi defterlerinden öğrenmemiz mümkün olmaktadır.
Bu dönemdeki mahalle adlannda da, yine Akbaba (Abi Baba), Şenbey, Şirince, Dörtayak, Uncular gibi Türkçe isim ve esnaf adları dikkati çekmektedir. Mahalle adları, Anadolu içlerinde bulunan Ankara, Afyon, Manisa, Antalya, Kırşehir, Tokat, Trabzon, Harput, Eğin (Kemaliye-Erzincan), gibi Osmanlı şehirleri ile çok yakınlık göstermektedir. Bu durum, Antakya mahalle isimlerinin oluşmasında, Türk-İslam kültürünün geniş ölçüde tesirli olduğu şekilde yorumlandığı gibi, Osmanlı şehirlerinde kurulan mahallelerin hem şekil hem de isim bakımından tutarlı bir idari geleneğe de dayandığı şeklinde yorumlanmalıdır.
Buraya kadar, 1709, 1736, 1829 tarihlerinde Antakya'yı oluşturan mahallelerin adları, "Avârtz-Hâne Sayılan" ile ödedikleri vergi miktarları üzerinde ayrı ayrı durduk. Bu açıklamalardan sonra hemen akla şu sorular gelmektedir. Daha önceki yıllarda Antalcya'nın fiziki durumu neydi? Kaç mahallesi vardı? Bu mahallelerin adları, yerleri, kaç "Avânz" (vergi toplamak amacıyla zengin veya fakir to, 12, 15, 20, 25, 40, 6o gibi rakamlardan oluşturulan itibari' hânelerdir) ve "Gerçek-lifıne" (ev) oldukları, değişik tarihlerde ödedikleri vergi miktarları ne idi? Yaklaşık olarak bu mahallelerde ne kadar nüfus bannmaktaydı? gibi soruları saymak mümkündür. Biz, bu sorulann hiç değilse bir kısmını cevaplayabilmek amacıyla, Osmanlı egemenliğine geçtikten sonra yapılan fitahrir» kayıtlanndan istifade edilerek meydana getirilen çalışmalardan [15] aldığımız bilgiler ile bizim yukarıda verdiğimiz bilgileri yanyana ayrı bir tabloda vererek durumu aydınlatmaya çalıştı k (Blcz. Tablo IV). Tablo IV'te görüldüğü gibi, 1527- 1584/1709-1829 tarihlerinde mevcut olan mahallelerin birinci ve ikinci adlarını, “Iıiinı" (ev, evli) ve "miicerret» (bekar) sayılarını, "Aucinz-lhine Saytları" nı yanyana aynı tabloda vermeye çalıştık. 1527-1584 tarihlerinde tespit edilen 25 mahalleden, 1709-1829 tarihlerinde adları devam edenleri yanyana yazmaya çalıştık. Eğer 1709-1829 tarihlerinde isimler devam etmiyorsa orasını boş bıraktık. Buradaki amaç, 1709-1829 tarihlerinde bu isimlerin devam etmediğini net olarak gösterebilmektir. Bu durum göz önünde bulundurulduğu zaman, 1709-1829 tarihlerinde tespit ettiğimiz mahalle sayısı 37'dir.
Tablo IV'de geçen mahalle adlarına bakıldığı zaman XVI. yüzyılın başlarında adlarını gördüğümüz 25 mahalleden, 18 tanesinin adı XIX. yüzyılın ortalarına kadar (Cumhuriyet dönemine kadar devam edenler ile bugün devam edenler de mevcut) devam etmektedir. Bu durum, Osmanlı şehirlerinde istikrarlı bir yönetimin mevcudiyetini, mahallelerin kurulması, gelişmesi, isim almasında zorlayıcı unsurların olmadığını, mahalle adları değiştirilerek devlet bürokrasisinin zorlanmadığını göstermiş olmaktadır. Bu uygulama sayesinde, bazı mahallelerde oturan unsurların dini ve etnik yapılannı (mahallede din değişikliği olmadığı sürece, aynı etnik yapıya dahil olan nüfusun başka yere göçmesi halinde bu mümkündür), mahalle adıyla yaşayan eski kültür değerlerini öğrenmemiz de mümkün olmaktadır.
Siciller üzerinde yaptığımız çalışmalarda, 1888, 1893, 1894, 1908, 1910, ıgıı m. (1306, 1311, 1312, 1326, 1328, 1329 h.) tarihlerine ait çeşitli belgelerde, 1- Mahkeme, 2- Dakikiyye, 3- Inna-ban (üzüm) gibi mahallelerin adları da geçmektedir[16]. Bunların ayrı ayrı mahalleler olması mümkün olduğu gibi, bir mahallenin ikinci bir ismi olması da mümkündür. Kanaatimizce, Dakikiyye, Uncular mahallesinin ikinci adıdır. Mahkeme de, Mahkeme- i Şer'iyye'nin bulunduğu mahallenin ikinci adıdır. Sadece İnniibanin ayrı mahalle olması kuvvetle muhtemeldir. Belgelerden anlaşıldığına göre bu mahalle Müslüman Türklerin oturduğu bir mahalle idi. 3- Mahallelerin Etnik ve Dini Taptlan
Dünya üzerinde kurulan çeşitli imparatorluklarda olduğu gibi, Osmanlı İ mparatorluğu'nun da dini ve etnik yapısında tam bir birlik görülmez. Bu farklılık da imparatorlukların belirli özelliklerinden sayılmaktadır.
Osmanlı İmparatorluğu'nun genel yapısında gördüğümüz bu farklılığı, şehir hayatında da görmekteyiz. Birçok Osmanlı şehri, dil, din ve etnik yapı bakımından oldukça karışık manzara sergilemekteydi. Bu farklı unsurlar bazı mahallelerde müstakil olarak ikamet ederken, bazı mahallelerde ise hep bir arada karışık olarak ikamet etmekteydi. Aynı manzarayı, incelemeye tabi tuttuğumuz Antakya şehrinde de görmekteyiz. Şehirde, Müslüman Türkler, Hıristiyan Araplar, Hıristiyan Rum ve Ermeniler ile Musevi Yahudiler bir arada yaşamaktaydı. Yani 5 etnik unsur ile 3 ayrı semavi din bir arada yaşamaktaydı.
Antakya mahallelerinden, »Av'ânz ve Niiztil Resimleri", "Salyine Resimleri", “Tekâlif-i örfi ve Tekiilif-i Şakka Resimleri" toplamak amacıyla tanzim edilen "Aveinz ve Niizill Iiiinesi Defterleri", »Salyâne Defterleri", "Ilâne Defter-kriz, "Mahalkit Defterleriz vb. gibi defterlerde [17] Antakya'yı oluşturan mahallelerin adları yeralmaktadır. Bu defterler incelendiği zaman, bu etnik ve dini unsurların birbirinden kopuk, ayrı ayrı mahallelerde yaşadıklarına dair kesin belirtiler dikkati çekmiyor[18]. Tespit edebildigimiz Sofular, Sarı Mahmud, Dörtayak, Günlük (Gevenlik), Kantara, Kanal ve Mahsen gibi 7 mahalle dışında kalan 30 mahallede Müslüman Türkler müstakil olarak yaşarken, bu 7 mahallede de karışık olarak yaşamaktaydılar[19]. Sicillerde yer alan «Mahallat Defterkri» ile diğer vesikalar dikkatlice incelendiği zaman, zikrettiğimiz 7 mahallede oturan nüfusun, büyük bir çoğunluğunu Müslüman Türklerin meydana getirdiği açıkça gözlenmektedir[20]
Karışık olduğunu tespit ettiğimiz 7 mahallede hangi dini ve etnik un surlar bir arada yaşıyordu? Bu soruyu doğru olarak cevaplayabilmek için Antakya Sicillerini taradık ve konuya ışık tutacak bazı belgeler bulmamız mümkün oldu.
Bu belgelere göre, Müslüman Türkler; San Mahmud mahallesinde, H:- ristiyan Ortadoks Rumlarla [21] , Sofular ile Dörtayak mahallelerinde Hıristiyan Ermenderie[22], Kosta4 Kantara ve Mahsen mahallelerinde Hıristiyan Araplarla [23], Mahsen mahallesinde Musevi Tahudilerk[24] Giin/a[25] mahallesinde etnik yapısı belli olmayan zimmi unsurlarla karışık vaziyette yaşamaktaydılar. Sicillerdeki bu karışık mahallelerle ilgili vesikalar tahlil edildiği zaman, nüfusun büyük çoğunluğunun Müslüman Türklerden meydana geldiği, bazı mahallelerde ise sadece birkaç tane zimml evinin var olduğu açıkça gözlenmektedir. Sarı Mahmud mahallesinde 8-ıo hâne Rum evi, Sofular ve DOrtayak mahallelerinde ise 10-12 hâne Ermeni evinin olduğunu tahmin etmekteyiz. Bu tahminimize göre, en kalabalık zimmt nüfus bu üç mahallede yaşıyordu denebilir. Tablo I ve Tablo II'de bu mahallelerden Sarı Mahmud mahallesinin 7-37, Softılar mahallesinin 26-83, Dörtayak mahallesinin 14-185 "Avıinz-Hdnesi" oldukları görülmektedir. Yine Tablo I ve Tablo III'de belirttiğimiz gibi 1709 tarihinde, şehrin 23 mahallesi olup, toplam "Avdrız-Hdnesi" ise 251,5 hânedir. Bu üç mahallenin "Avânz-Hdne Sayısı" ise 47'dir. Geri kalan 204,5 "Avdrız-Hdnesi", 20 Müslüman Türk mahallesine aittir. 1829 tarihinde ise, şehrin 29 mahallesi olup, "Avdrız-Hdnı Sayısı" 1427 hânedir. Yine bu üç mahallenin toplam "Avânz-Hdru, Sayısı" ise 3o5'tir. Geri kalan ı 122 "Aviirız-Hdrıesi" ise 26 Müslüman Türk mahallesine aittir. Bu mukayeseler gözönünde bulundurulacak olursa çoğunluğu bu üç mahallede oturan zimrdi unsurların, Müslüman Türklere göre ne kadar az ev ve nüfusa sahip oldukları kendiliğinden anlaşılmaktadır.
IV - Mahallelerin Demografik Yapısı
I - 1709 Tarihindeki Demografik Yapı
Osmanlı şehirlerinde yer alan mahalle nüfusları nı n tespiti, genel anlamda şehir nüfusları nı n tespitine yardı m ettiği için, büyük bir önem arzetmektedir. Bu nüfuslarm belirlenmesinde, "Audnz, ishiztd, Sâtydrıe ve Telcıilif Resimleri"nin toplanması için tanzim edilen "Aıminz ve Niiziil Hânesi Defter/eri", "Mtıfredat Defter/eri", "Mahalldt Defter/eri" vb. gibi defterlerde yer alan rakamlar ile I830 yılında ilk defa yapılan "Nüfus Sayım Dıfterkri"ııde yer alan rakamlardan geniş ölçüde istifade etmek gerekmektedir. 1830 yılından önce, ölçü alınacak rakamlar maliye amaçlı olduğu için dikkatli olarak kullanılmalıdır. Kullanılan rakamlar geniş bir zaman dilimini aydınlatmaz. Sadece ölçü alındığı yılın nüfusu hakkında belirli ipuçları verebilir. Ama, 1830 yılı rakamları, yalnızca nüfusu saymak amacıyla tanzim edildiği için daha güvenilir özelliktedir.
1709 yılına ait tahmini şehir nüfusunu tespit ederken, 1830 yılından önce belirlenmiş olan "Avdrız ve Ntiztıl Hdnesi Sayılan" ile bir aılvarız ve Nı.iz ii! Iiiinesi»nin kaç "Gerçek-I-Mm "den (yani oturulan evden) meydana geldiğini gösteren "Gerçek-Mine Sayılan "nı ölçü alıp, bu çıkan rakamı, bir evin kaç kişiden oluştuğunu gösteren "Kat Sayı" ile çarparak belirli bir sonuç elde etmeye çalışacağız. Sonra bu sonuca askeriler ile vergiden muaf olan unsurların (İmam, Müezzin, Papaz, Haham vb. gibi) tahmini nüfusunu da ekleyerek toplam tahmini şehir nüfusunu bulmaya gayret edeceğiz.
1709 tarihinde, Antakya şehrinin toplam olarak 23 tane mahallesi vardı. Bu 23 mahallede oturan nüfus, 251,5 hâne t sülüs "Avânz-Hânnesi" sayılmıştır (Bkz. Tablo I). Gerek bu tarih, gerekse bu tarihe yakı n tarihler için geçerli olabilecek, bir "Avânz ve Niizül-Hânesi"nin kaç "Gerçek- Hane "den (oturulan ev) meydana geldiğini gösteren kesin bir (veya birkaç) rakamı şimdilik tespit edemedik. Ancak, Anadolu Osmanlı şehirleri üzerine yaptığımız çalış malarda, bu dönemlerde 9, 10, 13, 15, 16, 53, 61, 5, 62 "Gerçek-Hane"nin (evin) bir "Avânz-Hemesi" sayı ldığı nı tespit ettik[26] 1709 tarihindeki nüfus hakkında, sadece bir fikir vermek amacıyla, bu rakamları çarparak, bazı tahmini rakamlar elde edip, bu rakamlar üzerinde bazı tahmin ve yorumlarda bulunmaya çalışacağız (BItz. Tablo V).
Tablo V'te görüldüğü gibi, "ılzWirız ve Ntiztil-Hânesi" olarak verilen 251,5 rakamı ile kabul ettiğimiz 9 ile 62 arasında değişen "Gerçek-Ifâne Sayılan" çarpıma tabi tutularak şehrin ev (Gerçek-Hâne) sayısı toplamı elde edildi. Antakya Ailesi üzerine yaptığımız çalışmada[27], bir Antakya Ailesinin ortalama 4 çocuk, bir anne bir de baba ile 6 kişiden meydana geldiğini tespit ettik. Tespit ettiğimiz bu 6 "Kat Sayı "sı ile belirlediğimiz ev (Gerçek- Hane) sayılarını çarparak tahmini nüfusu bulduk. Bu sayıya 500 askeri, 5oo'de muaf olan unsurlar (imam, müezzin, hatip, vâiz, papaz, haham vb. gibi) olmak üzere '000 kişi daha ekleyerek toplam tahmini şehir nüfusunu bulduk. Tablo V'e dikkat edilecek olursa, 1709 yılında şehrin tahmini nüfusu 14.581 kişi ile 94.558 kişi arasında değişmektedir. Bu rakamlar neden böyle çıktı? Bunlardan hangisi doğrudur? Bu tarih için, hangi sayıyı esas almalıya? vb. gibi sorular akla gelmektedir. Burada ölçü olarak aldığımız "Avânz ve Miztil Heinesi Sayıları» vergi toplamak amacıyla tanzim edilmiş itibarl (kabul edilmiş) sayılar olup, her an azaltılıp-çoğaltılması mümkün olan sayılardır. Şehir halkının yıllık ekonomik durumuna, mahallelerde oturan reayanın fakir veya zengin oluşuna göre değişebilen nitelik arzetmektedirler. Bu sayılar azaltılınca, şehir halkı daha az vergi öderken, çoğaltılınca daha fazla vergi ödemiş oluyordu. Kısaca bu sayılar, şehir nüfusunu belirlemek amacıyla tanzim edilmiş sayılar değildir. Başka şehirlere ait olarak bulduğumuz «Gerçek-Hâne Sayılan » ise mahallelerde oturan reayanın mali durumuna göre değişmektedir. Mali durumu iyi olan 9, 1 o, 15, 16 (daha fazla veya az olabilir) ev (Gerçek-Hâne) bir "Aviirız ve Nüzül Hânesi" kabul edilerek tespit edilen vergiyi eşitce aralarında taksim ederken, fakir 25, 30, 40, 53, 61 (daha az veya fazla olabilir) ev de bir "Aviinz ve Nuzul Hlinesi" haline getirilip, bir "Avânz ve Niizill Hânesi"ne isabet eden vergiyi eşitçe aralarında taksim ediyordu. Bunu bir örnelde açıklarsak, bir "Avânz ve Niizzil Hânesi"ne yıllık olarak 20 guruş vergi isabet ediyorsa, bu para 1o zengin eve 2'şer guruş (80 para, 240 akçe eder) olarak taksim edilirken, fakir 61 eve 0,32 guruş (12,8 para, 38,4 akçe eder) olarak taksim edilmekteydi. Böylece zengin olanlar daha fazla vergi öderken, fakirler daha az vergi ödeyerek korunmuş oluyorlardı. Bu açıklamadan sonra, tespit ettiğimiz sayıların mali amacı kendiliğinden anlaşılmış olmaktadır.
Tablo Vte verdiğimiz tahmini nüfuslann hangisini ölçü alabiliriz? Bunlardan hiçbirisi kesin rakamlar değildir. Belirttiğimiz sayılara dayanılarak çıkartılmış tahmini sonuçlardır. Bu sonuçları bazı tahminlerle de karşılaştırmak gerekmektedir. 1838'de Antakya'ya gelen Seyyah Robinson nüfusu 6000 kişi, Şemseddin Sami Kâmus-ı Alâm'ında 16.816 kişi, Bustni Muhitü'l-Marifet'te 16.657 kişi, 1848 tarihli bir tahminde 17.000 kişi,1853'te H. Petermann ı o.000 kişi, 1867'de Ahmet Cevdet Paşa 8775 kişi Müslim, 1129 kişi zimmi olmak üzere toplam olarak 9904 kişi, 188o'de Sachau ev sayısını 3500 hâne, nüfusu 17.500 kişi, 18go'da V. Cuinet 25.000 kişi, ı goo'de Badeker 28.000 kişi olarak tahmin ve kayıt etmişlerdir[28]. Seyyahlann verdiği bu rakamlar hiçbir resmi kayda dayanmıyor. Kişisel tahminlerini yansıtmaktadır. Bu tahminlerde nüfus 6000 kişi ile 28.000 kişi arasında değişmektedir. Bu rakamlar ile 1700, I750, 1800, 1830 yıllarında incelenmeye tabi tutulan Osmanlı şehirlerinin [29] nüfuslan gözönünde bulundurulacak olursa, 1709 tarihlerine ait olarak Tablo Vte tespit ettiğimiz sonuçlardan 14.581 rakamı ile 16.o90 rakamının kabul edilmesi daha gerçekci ve akla yatkın düşmektedir. Kanaatimizce bu tarihlerde şehrin ev sayısı 2000-2500 hâne, nüfusu da ı o.000 ile 15.000 kişi arası nda değişmekteydi. Tahmini olarak tespit ettiğimiz bu nüfusun her zaman aynı kalmadığını, değişken olduğunu da belirtmek gerekmektedir. Biraz aşağıda Tablo VI'da açıkladığımız gibi, şehirdeki mahallelerde toplam olarak goo mülk eve karşılık 1255 hâne kiracı evi bulunmaktadır. Bu kiracı nüfusun hareketli, gezgin bir nüfus olduğunu belirtmek gerekmektedir. Idari, man, askeri ve sosyal şartlara göre bu nüfus azalıp-çoğalabilir. O nedenle, şehir nüfusu, doğum, ölüm gibi tabii hadiseler ile salgın hastalık gibi tabii afetlere bağlı olmaksızın kısa sürede azalıp-çoğalabilir. Tablo V'de tahmini olarak tesbit ettiğimiz, 14.581 rakamı ile, 253+4 ralcarnlan arasındaki rakamlar bu çerçevede mütalaa edildiği zaman gerçeğe yakın tahminler gibi gözükmektedir.
2 - 1736 Tarihindeki Demografik Yapı:
Bu dönemin mahalle adlarını , kaç "Avdnz ve Ntiziil Hdriesi, Piyade Hânen, Kürekçi ve Kalyoncu Hânesi" sayıldıklannı, bu mahallelerin kaç "Gerçek Hâne»clen (evden) ibaret olduğunu, mahallelerdeki mülk ve kiracı evlerinin sayılmalarını, ödedikleri vergi miktarlarını, Antakya Şer'iyye Sicillerinde yeralan ve yukarıda sözünü ettiğimiz "MUfredat Defterleri","Tarh ve Tıvzi Defterbn", "Avanz ve Nuzul Hânesi Defterleri", "Mu Defterleri" ve "Mahallat Def-terleri" vb. gibi defterlerden tespit edebilmekteyiz. Mesela: 23 Ağustos 1736 (15 Rebiyül-Ahir 1149) tarihinde, "Siikiine Resmi" toplanmak amacıyla tanzim edilen "Tevzi ve Taksim Defteri'nde (Mahallat Defteri), Antakya'nın 33 mahallesinin adlarını, mahallelerde bulunan mülk ve kiracı evlerinin sayılarını, bu evlerin toplam olarak ödedikleri vergi miktarların' net olarak öğrenebilmekteyiz [30]. Bu mahalle adlarının özelliklerini, her mahallede ne kadar mülk ve kiracı evinin olduğunu, her mahallede vergiye dahil ne kadar nüfusun barındığını, nüfus yoğunluğu bakımından kalabalık olan mahalleleri, şehiri oluşturan toplam 33 mahallede ne kadar nüfusun barındığını, her mülk ve kiracı evin ödediği vergi miktarların' daha net olarak vurgulayabilmek için ayrı bir tablo çıkarmayı uygun bulduk (Bkz. TabloVI).
Tablo VI'da görüldüğü gibi, şehirdeki 33 mahallede [31] toplam olarak goo mülk eve karşılık, 1255 hâne (mukayyit bu rakamı 1228 olarak bulmuştur) [32] kiracı evi yer almaktadır. Şehirdeki toplam ev sayısı 2155 hânedir. Bu sayı, sadece vergiye dahil olan nüfusun oturduğu evi ifade etmekte olup, vergiden muaf olanların ev sayılarını kapsamamaktadır. Belgede böyle bir ayırımdan söz edilmiyor. Ancak genel kural, muaf olan askeri' ve hizmet erbabından (iman, müezzin, vaiz, papaz, haham vb. gibi) vergi alınmadığı da bilinmektedir. Belki bu sayıya 150 veya 200 hâne kadar da muaf olanların ev sayılarını eklemek mümkündür.
Biz her mahallede bulunan ev sayısını tespit ettikten sonra, bu evlerde oturan nüfus miktarını da tespit etmeye çalıştık. Bunun için, Antakya ailesi üzerine yaptığımız çalışmada, tespit ettiğimiz 6 rakamını (4 çoçuk, 2 anne-baba olarak) "katsayı" olarak aldık. Bu "katsayı" ile mülk ve kiracı ev sayılarını çarparak (75x6=450; 240x6=1440; 450+1440=1890 kişi gibi yaptık) ayrı ayrı nüfusları tespit ettik. Mülk ve kiracı evler için tesbit ettiğimiz rakamları toplayarak, her mahallede oturan vergiye dahil toplam nüfusu bulmaya çalıştık. Tablo VI'da görüldüğü gibi, goo mülk evde 5400 kişi, 1255 kiracı evde de 7530 kişi oturmalctadır. Bu sonuçlara göre, şehrin vergiye dahil, toplam nüfusu 12.930 kişidir. Bu rakama ı 000 kadar da muaf olan nüfusu eklersek 13.930 kişilik toplam şehir nüfusunu bulmuş oluruz. Görüldüğü gibi bu rakam, 17°9 tarihi için, tahmini olarak tesbit ettiğimiz ı o-ı 5 bin rakamına denk düşmektedir.
Tablo VI'da yer alan mahalleler, nüfus yoğunluğu açısından da tahlil edildiği zaman Döraka, Meydan, Uncular, Kantara, Mahsen, Sofular, Kana- Kana4 Cami-i Kebir, San Mahmut,Tabi-i Sofular, Havâce Abdi, &Mke, Oruçoğlu, Akı Baba, Günlük, Şeyh Ali, Keçeci, Cinci, Şenbey gibi 20 mahallenin şehrin en kalabalık mahalleleri olduğu açıkca görülmektedir. Bu mahallelerde toplam olarak 11.412 kişi bannmalctadır. Bu kadar nüfus da toplam şehir nüfusunun % 88,25'ini teşkil etmektedir. Geri kalan % 11,75'lik nüfus 13 mahallede bannmaktadır. Bu mahallelerden Dörtayak, Kantara, Kastad Mahsen, Sofular ve Günlük mahallelerinin müslim ve zimmi şeklinde karışık olması ayrıca dikkat çekicidir. Bu 20 mahallenin şehrin en önemli yerlerine dağılmış olması kuvvetle muhtemeldir.
Burada tespit ettiğimiz mülk ve kiracı evler üzerinde de durmak gerekmektedir. Neden mülk ev sayısı az da, kiracı evi fazladır? Bu uygulamanı n çok çeşitli idari, mali, askeri ve sosyal sebepleri olabilir. Bizce şu sebepler üzerinde durmak mümkündür.
Şehrin yerleşim yeri itibariyle dar olması, evlerin yanaşık düzende yapılmasına neden olmuştur. Buradaki dar sokaklar özellikle yaz aylarında bazı kişileri sıkmış olabilir, Antalcya'nın etrafında yayla yerlerinin çok oluşu (özellikle Kuseyr Yaylası, Harbiye (Defne) Çevresi, Kel Dağ çevresi, Sarı- Mazı tarafı vb. gibi) birçok kişinin yerlerine yazlık vari ev yapıp yaz aylarını orada geçirmeleri, bazılarının şehre yakın yaylalardan inmeyip orada devamlı oturur olmaları (Antakya'nın etrafında yaptığım alan araştı rmasında, bugün (1989) dahi birçok kişi şehirde çalışıp yaylada oturrnaktadır), şehirdeki evlerinin boş kalmasına neden olmuş olabilir. Yaz aylarında, Anadolu'nun doğu ve kuzey yaylalannda hayvancılık yapan konargöçer aşiretlerin kış aylarında Urfa, Rakka, Halep, Gaziantep, Adana ve Antakya bölgelerine indikleri de bilinmektedir. İşte bu göç olaylarından dolayı da kiracılann artmış olması mümkündür. Diğer bir etken de Antakya çevresinde barınan nüfusun çalışma veya yerleşme amacıyla şehre gelmesi sonucunda kiracı nüfus artmış olabilir. Bir diğer etken de tabii şartlar olmalıdır. Bilindiği gibi Antakya deprem kuşağı üzerindedir. Eski çağlardan beri çok sık olarak deprem felâketine maruz kalmıştır. 1709 tarihinden itibaren Siciller tarandığı zaman da deprem felâketini gösteren birçok belgeye rastlamak mümkün olmaktadır. Her deprem, birçok evin tahrip olmasına neden olmuş olabilir. İşte bu tabii felâketin, imkanı olan kişilerin ev yapmasını engellemesi mümkündür. Belki de birçok Antakya'', imkanı olduğu halde, ev yapıp, bir sonraki depremde tahrip olmasını görmek yerine, kirada oturmayı da tercih etmiş olabilir. Bugün dahi, Antakya'da kiralık ev bulunmasında sıkıntı çekilmesi, bulunan evlerde bir, iki veya üç yıllık peşin para istenmesi, icanaatimizce bu eski alışkanlıkların uzantısı olmalıdır.
Buraya kadar saydığımız tüm etkenler, şehirde bulunan evlerin kirasını da cazip hale getirmiş olmalıdır. Çünkü Sicillerde bulduğumuz kira sözleşmelerinde yeralan bedellerin, başka şehirlere göre yüksek oluşu, böyle bir kanaat oluşmasına sebep olmaktadır.
3 - 1829 Tarihindeki Demografik Yapı:
1829 (1245 h.) tarihindeki, Antakya bın nüfusunu tespit edebilmek için, "Antakya Şer'iyye Sicilleri"nde yeralan yukarıda adlarından sıkça söz ettiğimiz "Salyâne Defterleri", «Mahallât Defterleri" ve «Avânz ve Artiziil-Minesi Defterleri" vb. gibi defterlere bakmamız gerekmektedir. Bu defterlerde, hem mahallelerin adları hem de "Avânz-Hânesi Sayılan" yer almaktadır (Bkz. Tablo İli). Buradaki rakamları kullanarak, şehir nüfusu hakkında bazı taminlerde" bulunmamız, tespit ettiğimiz bu rakamları başka rakamlarla mulcayese ederek bazı sonuçlar çıkarmamız mümkün olacaktır.
Tablo III'de görüldüğü gibi, bu tarihte Antakyahın 29 mahallesi vardır. Bu 29 mahalle, toplam olarak 1427 »Aminz-Hânesi» olarak sayılmıştır[33]. Bu tarihlerde, bir "Aviinz Hânesi»nin kaç "Gerçek-Hane" sayıldığına dâir kesin bir rakamı şimdilik tespit edemedik. Ama bu tarihlerde, diğer Anadolu Şehirleri üzerine yaptığımız çalışmalarda, bir "Avânz-Hânesi"nin 9, 1 o, 13, 15, 16, 53, 61, 5, 62 "Gerçek-Hâne" sayıldığına dâir kesin rakamlara rastladık[34]. 1709 yılına ait tahmini nüfusu bulurken uyguladığımızı yönteme benzer bir yöntemle, »Aviinz-Hâne Sayısı » olan 1427 rakamını bu "Gerçek-Hane Sayılan" ile ayrı ayrı çarparak şehrin toplam ev sayısını, bu ev sayıları ile de 6 "kat sayı "sını çarparak tahmini toplam nüfusu bulacağız. Bu tahmini toplam sayılara 500 kişilik muaf olan (imam, müezzin, hatip, papaz, haham vb. gibi) kişi sayılarını da ekleyerek tahmini toplam nüfus hakkında bir fikir vermeye çalışacağız (Bkz. Tablo VII).
Tablo VII'de görüldüğü gibi, 1829 yılı na ait "Avânz ve Nuzıd Hânısi» olarak verilen 1427 rakamını 9 ile 62 arasında değişen "Gerçek-Hâne Sayılan" ile çarparak, her sayı için 12843 ile 88474 arasında değişen ev sayılarını, bu ev sayıları ile bir ailenin 6 kişiden oluştuğu gerçeğini yansıtan "kat sayı» 6 rakamını çarparak 77058 kişi ile 530844 kişi arasında değişen tahmini toplam nüfuslan, bu tahmini toplam nüfuslara şehirde vergiden muaf olan 500 kişilik nüfusu da ekleyerek 77558 kişi ile 531344 kişi arasında değişen tahmini toplam nüfusu vermeye çalıştık.
Tablo VII'de verdiğimiz bu rakamlardan hangisi doğrudur? Hangisi gerçeği yansıtmaktadır? Hangisine itibar etmemiz gerekmektedir? Yukarıda belirttiğimiz gibi, "Avânz-Hane Sayılan" vergi toplamak amacıyla tanzim edilmiş sayılardır. Rakam ne kadar yüksek tutulursa, reayanın ödediği vergi de o nisbette fazla olmaktadır. "Avânz-Hâne Sayılan»nın, geniş bir zaman dilimi içinde nüfus tahminlerinde kullanılması, çıkan sayılara da kesin gözüyle bakılması büyük yanı lgılara sebep olmaktadır. Her "Aviirn- Hane Sayısı" sadece tespit edildiği döneme ait bazı bilgiler vermeye yardım etmektedir. Kesin sonucu vermemektedir. Tablo - VII'de ortaya çıkardığı- mız sonuç, bunu net olarak sergilemektedir. Yaptığımız hesaplara göre, 1709 tarihlerinde ir) ile 15 bin kişi, 1736 tarihlerinde 1393o kişi olarak tespit ettiğimiz tahmini toplam nüfus, 1829 tarihinde, 7 ile 35 kat arasında artarak 77558 kişi ile 531344 kişi arasında artan bir rakama ulaşmış gözükmektedir. 1oo ile 120 yılda, bir şehir nüfusunun bir anda 7 kat ile 35 kat arasında artması mümkün müdür? Bu asırda çeşitli Osmanlı Şehirlerindeki nüfus artışları da hesaba katılacak olursa bu mümkün değildir. Peki bu artış nereden ileri gelmektedir? Bu artışın sebebi:
a - Devletin mali durumu iyi olan reayadan daha fazla vergi almak için, 1709 tarihlerinde 251,5 hâne olan "Avânz ve Niizıd Hâne Sayısı "nı 5,67 kat artırarak 1427 hâneye çıkarmasından ileri gelmektedir. Önceki yıllarda "Avar-Iz-Hanesi" tespit edilirken, şehirde bulunan bütün evler sayılır, zengin-fakir ayırımı tespit edildikten sonra, her mahallede fakir ve zengin evlerin kaçar "Avarız ve Nüzül Hânesi" sayılacakları ayrı ayrı tespit edildikten sonra, şehre ait kesin "Avarız ve Nüzül Hâne Sayıları" gerçekçi biçimde tespit edilmekteydi. Bu tarihlerde tespit edilen "Avarız ve Nüzül Hane Sayılan", devletin en sıkıntılı dönemlerine rastlamaktadır. 1820-I827 tarihlerinde devleti uğraştıran Yunan Isyanı, 1826 tarihinde gerçekleşen Vâka-i Hayriye olayı (Yeniçeri Ocağının kaldırılması), 1828-29 Osmanlı-Rus Harbi, 1829-1833 Mısır Meselesi gibi iç ve dış hadiseler devleti idari, askeri yönden çok sarstığı gibi, mali açıdan da epeyce sarsmıştır. Devlet savaş döneminin mâlt sıkıntısını atlatabilmek için "Avânz ve Nüzül hane Sayıları "nı "savaş dönemi şartları "na uygun olarak yükseltmiş olmalıdır. Bu şartlarda, tamamen vergi toplamak amacıyla tanzim edilen "Avânz ve Nüzül Hanesi Sayısı" olan 1427 rakamının nüfus tahmininde kullanılması böyle bir yanlış ve yanılgıyı beraberinde getirmiştir. "Aviinz-Hane Sayıları"nın, nüfus tahminlerinde kullanılmasının getirdiği mahzurlar bu örnekte bir kere daha ortaya çıkmış olmaktadır.
b - Artışın ikinci sebebi; her mahalleye ait ayrı ayrı "Gerçek-Hane Sayıları" tespit edilemeyişi olmalıdır. Belki ileriki calışmalarımızda tespit edeceğimiz "Gerçek-Hane Sayıları" g, ı o, 13, 15, 16 ralcamlanndan daha da az olmayacaklardır. Bu rakamları dahi esas alsak, şehrin tahmini toplam nüfusu 77558 kişi ile 137492 kişi arasında değişecektir. Kanaatimizce bu rakamlar da çok fazladır.
c - Artışın üçüncü sebebi; şehirdeki muaf olan unsurların kesin rakamlarının bilinmemesidir.
Bütün bu sebebler bir araya gelince, şehrin tahmini toplam nüfusunda çok fazla bir artış gözlenmektedir. Burada en büyük sebeb "Avarız ve Nüzül Hane Sayısı"nın 251,5 haneden, 1427 hâneye yükseltilmesidir. Büyük ihtimalle, bu dönemde maddi durumu iyi olan şehir halkından, devlet, daha fazla vergi almak istemiştir. Halbuki aynı dönemlerde, 1785 tarihinde Ankara'da, 267 hâne olan "Avârız ve Nüzül Hane Saysz"nı, 1826 tarihinde 145,5 hâneye düşürerek reayadan daha az vergi alma cihetine gitmiştir [35]. 1830 Nüfus Sayımına göre ise Ankara şehrinin toplam nüfusu 22586 kişidir[36]. Görüldüğü gibi, Ankara'nın kesin toplam nüfusu olan 22586 sayısı ile, sadece vergi toplamak amacıyla tanzim edilen "Avârız ve Niüzül Hânesi Sayısı" 145,5 rakamı arasında tam bir uyum söz konusu değildir. Devlet, bu dönemde maddi durumu iyi olmayan Ankara halkının "Avârız- Hanesi Sayıları "nı düşürerek, vergi konusunda destek sağlamıştır.
Buraya kadar yaptığımız uzun açıklamalardan anlaşıldığı gibi, I829 yılında Avdnz ve Niizül Hiinesi Sayısı" olarak tespit edilen 1427 rakamı, sadece vergi toplamak amacıyla, savaş dönemi ve olağanüstü şartlarda tespit edilmiş sayı niteliğindedir. Bu rakama dayanarak tespit ettiğimiz hiçbir sayıyı tahmini nüfus rakamı olarak almamız mümkün gözükmemektedir. 1709, 1736 yı lları nda tespit ettiğimiz 10 ile 15000 kişilik rakamı n biraz artışı olan 15 ile 20000 kişilik tahmini rakamı kabul etmemiz daha gerçekçi gözükmektedir. Zira, bu dönemlerde incelenen birçok Anadolu şehirlerinin tahmini nüfuslan veya I830 yılı sayım sonuçlarına dayanan kesin nüfus sonuçları bu sayılara çok yakın çıkmaktadır. Yukarıda açıkladığımız gibi, I838'de Antalcya'ya gelen seyyah Robinson, nüfusu 6000 kişi, Semsettin Sami 16816 kişi, Bustâni 16657, 1848'de 17000 kişi, 1853'te H. Petermann ı 0000 kişi I867'de Ahmet Cevdet Paşa 9904 kişi, 188o'de Sachau 17500 kişi, 1891'de V. Guinet 25000 kişi, 1899 tarihli Halep Salnâmesine göre 70648 kişi olarak verilmiştir [37]. Bu tahminler de gözönünde bulundurulacak olursa, 1829 tarihlerinde şehir nüfusunun 15000 ile 20000 kişi arasında olduğunu tahmin etmemiz mümkün olacaktır. ileriki çalışmalarımızda, 1830 yılı nüfus sayımı na ait herhangi bir bilgi ortaya çıkarsa, daha net bir bilgi sunmak mümkün olacaktır.
4- Etnik ve Dini Duruma Göre Demografik nin
Mahallelerin etnik ve dini durumlarını, 'Antakya Şer'ğye Sici/leıi"nde yer alan "Avânz ve Artiztil Iiiinesi Defterleri", "Salydne Defterleıi "Mahallia Defter/eri", "Tevzi ve Taksim Defteri", «Aliifreddt Defter/eri" vb. gibi defterler ile diğer belgelerden öğrenmekteyiz. Yukarıda, mahallelerin etnik ve dini durumları üzerinde ayrı ayrı durduk. Burada sadece nüfuslan üzerinde durmaya çalışacağız.
Değişik Osmanlı şehirlerinde olduğu gibi, Antakya'da da birkaç etnik ve dini unsur bir arada yaşamaktaydı. Tablo I ve Tablo III'de verdiğimiz gibi, 1709 tarihinde, şehir 23 mahalleden meydana gelip, 251,5 hâne sülüs «Avânz-Minesi" sayılmıştır. 1829 tarihinde ise 29 mahalle olup, 1427 «Aviiriz-Hânesin nden oluşmaktadır. Belirttiğimiz defterler ile Sicillerde yer alan diğer belgeler incelendiği zaman, 1709 tarihindeki 23 mahalleden 7 tanesi müslim ve zimmi karışık, 16 tanesi de tamamen Müslümanlara aitti. 1829 tarihinde ise, 29 mahalleden yine 7 tanesi karışık, kalan 22 tanesi ise tamamen Müslümanlara ait idi. Tespit edebildigimiz karışık mahalleler şunlardır (Bkz. Tablo VIII).
Tablo VIII'de, 1799-1829 tarihlerinde karışık olan 7 mahallenin adları ile "Avanz-Hâne« sayılarını verdik. 1709 tarihinde 16 müstakil Müslüman Türk mahallesi ile 1829 tarihinde 22 Müslüman Türk mahallesinin adları ile "Avd- rız-Hâne" sayılarını Tablo I ile Tablo III'de verdiğimiz için bu tabloda yeniden zikretmekten kaçındık. Sadece, mukayese imkanının doğması için, "Avanz-Mine"sayılarının verilmesi ile yetindik.
Bu 7 mahallede, Müslüman Türkler, Hıristiyan Araplar, Hıristiyan Rumlar, Hıristiyan Ermeniler ile Musevı Yahudiler gibi 5 etnik unsur ile 3 semavi din bir arada yaşamaktaydı.
Müslüman Türkler, Sar: Mahmut mahallesinde, Hıristiyan Ortadoks Rumlarla[38], Sofular ile Dörtayak mahallelerinde "Hıristiyan Ermenileri? [39], Kastal, Kantara ve Mahsen mahallelerinde Hıristiyan Araplarla [40], Mahsen mahallesinde Musevi Yahudiler/e[41]. Günlük mahallesinde etnik yapısını tespit edemedigimiz zimmi unsurlarla bir arada karışık vaziyette yaşamaktayddar[42].
Bu unsurların nüfuslan ne kadardı? Toplam şehir nüfusu içindeki oranları ne kadardı? Bu sorulara kesin cevaplar vermek oldukça zor gözükmektedir. Sicillerde, bu mahallelerle ilgili olan belgeler gözönünde tutulduğu zaman, nüfusun büyük çoğunluğunun Müslüman Türklerden oluştuğu kanaati uyanmaktadır. Belgelerde geçen yüzlerce ismin öz Türkçe kişi adlanndan oluşması bu kanaati uyandırmaktadır. Sadece San Mahmut, Sofular ile Dörtayak mahallelerinde birazcık zimmi nüfusun fazlalığı dikkati çekmektedir. Diğer mahallelerde birkaç evi geçmemektedir.
Tablo VIII'de görüldüğü gibi, bu 7 mahallenin ı 7o9'daki "Aviinz- Hâne" sayısı 88 hânedir. Bu rakam, toplam "Avarız-Hane" sayısı olan 251,5 hânenin %34,99'unu teşkil etmektedir. Geri kalan °A3 65,o1'i müstakil Müslüman Türk mahallelerine aittir. 1829'daki "Avârız-Hane" sayısı ise, 564'tür. Bu rakam da toplam 1427 Avarız-Hane" sayısının °A, 39,52'sini teşkil etmektedir. Geri kalan °k 6o,48'i müstakil Müslüman Türk mahallelerine aittir. 1709 tarihine ait olarak tesbit ettiğimiz % 34,99 karışık nüfus ile 1829 yılına ait olarak tesbit ettiğimiz % 39,52'lik karışık nüfusun ne kadarı Müslüman Türk, ne kadarı Zimmi unsurlara aittir? Bu soruya da kesin rakamlarla cevap vermek oldukça zor gözükmektedir. Sicillerde, bu 7 mahalle ile ilgili olarak tespit ettiğimiz belgelerden büyük çoğunluğunun Müslümanlara, yine belgelerde geçen isimlerden büyük çoğunluğunun Türkçe olmasından hareket ederek, bu yüzdelerin 3/4'ü Müslüman Türklere, 1 /4% de zimmilere ait idi dememiz mümkün olmaktadır. Bu tespitten sonra şehir nüfusunun % 8 veya 10'unun (çok iyimser olarak To 15) zimmi, %9o veya 92'sinin Müslüman Türklerden oluştuğunu söylememiz mümkündür.
1891 yılında Antakya Kazası üzerine çalışan V. Cuinet, 20.000 Suriyeli Arap, ı o.000 Nusayri, 16.584 Ermeni, Rum, Süryani, Keldâni, 16.000 Türk ve Çerkez nüfus vermiştir. Aynı yıl (ı 8g ı ) yayınlanan "Halep Salnamesinde Antakya Kazası"nm, toplam 60.394 kişilik nüfustan 54.423 kişisinin Müslüman geri kalan 5971 kişisinin Ermeni, Rum ve Yahudi gibi zimmi olduğu kayıt edilmiştir [43]. Bu rakamlar, "Antakya Kazan "run merkezi ile nahiye ve köylerine aittir. Merkezin nüfusunu tam olarak vermekten uzaktır. Değişik tarihlerde Osmanlı şehirlerini dolaşan batılı seyyahlardan bazılarının, genellikle zimmi nüfusu fazla göstermeye çalıştıkları gözlenmektedir. '890'lardan sonra, Osmanlı ülkesinde misyonerlik faaliyetlerinin başlamasından sonra bu durum daha belirgin olarak ortaya çıkmıştır. Bazı seyyahlann zimmi nüfus hakkında yaptıkları tahminlerin, resmi rakamlardan birkaç kat daha fazla olması bunu açık olarak göstermektedir.
Sonuç olarak, Antakya'nın nüfusunu öğrenmek amacıyla I830 yılında, Osmanlı yönetimi tarafından nüfus sayım' yapılabilse idi, daha berrak rakamlarla sonuca gitmemiz mümkün olacaktı. Ama, şimdilik böyle bir rakamdan mahrum olduğumuzu belirtmek gerekmektedir.
V - Mahalleleri Meydana Getiren Evlerin Fiziki Tapu:
Bu konunun iyi anlaşılabilmesi için, ilk akla gelebilen şu sorulann doğru olarak cevaplandırılması gerekmektedir. Yukarıda sözünü ettiğimiz mahalleleri meydana getiren evlerin mimari özellikleri nasıldı? Insanların rahat etmesi için nasıl tasarlanmıştı? Rahat ve huzuru sağlamak için hangi elemanlardan faydalanılmıştı? Bir ailenin yaşadığı ev ne kadar büyüklükteydi? Bu evlerde ne tür malzemeler kullanılmıştır? Belirli özelliklere sahip Antakya evleri kaça alınıp-satılıyordu? Mahalleleri meydana getiren evler, hangi plana göre yerleşmişti? Mahallelerin oluşumu incelendiği vakit nasıl bir şehir planı ortaya çıkabilir? vb. gibi soruları saymak mümkündür.
Bu sorulann doğru cevaplarını Antakya şer'iyye Sicilleri'ne yansıyan "Ev Satış Hüccetlrri", "Ev Hibe Hüccetlen", "Ev inşa ve Tamir Hüccetlen», "Ev Anlaşmazlık Hüccetleri", "Vakfiyeler" vb. gibi resmi kayıtlar ile yine Siciller'de yer alan ve yukarıda söz ettiğimiz "Mahallât Defterleri», "Hâne Defterleri», "Tevzi ve Taksim Defterlen", "A vânz ve NuzuI Hdnesi Defterleri", SCilyâne Defter/ eri" vb. gibi defterlerden geniş ölçüde öğrenmemiz mümkün olmaktadır.
Belgelerden anlaşıldığına göre, Antakya evleri, genellikle "tahtâni" veya "fevkani" (tek veya iki katlı) yapıda, üzeri kiremitle örtülü, giriş ve ön cep helerinde "sutun ve kemer/er" yer almaktadır. Uygun yerlerde "çardak ve sayegah" denilen yazlık kısımlar, evlerin büyüklüğüne göre, iç kısımlarda birkaç tane "oda", bir "kikr", bir "mutfak" bulunmaktadır. Bu mimari özellikte tasarlanan evlerin genellikle birer "avlu" su, avlu içinde bir "kent!" (hela), bir "su kuyusu", birkaç tane "Turunç Ağacı ", birkaç tane "Nar Ağacı ", birkaç tane "Limon Ağacı ", birkaç tane "Zeytin Ağacı ", birkaç tane "Meyvesiz Ağaç", bir veya iki kök "Üzüm Asman" bulunmaktaydı. Bulduğumuz birçok "Satış Hticceti"nde yaklaşık aynı özellikler ile evlerin fiyatları yeralmaktadır. Meselâ: Ocak sonlan 1710 (Evâhir-i Zilkade 1121) tarihli bir "Satış Hticcetinne göre, Antakya'nın "Uncular" Mahallesinde oturan Ali Han bin Mehmed adlı kişi Antakya mahkemesine gelerek aynı mahallede hududlan belli olan ve üzeri kiremitle örtülü, tek katlı, birkaç odalı, yarım mutfağı, yanm asayegah», yarım avlusu, bir "kenef'l (hela), yarım su kuyusu, bir dip (kök) turunç ağacı, birkaç meyveli ve meyvesiz ağacı, bir üzüm asması olan evi, yine aynı mahallede oturan Kahveci Yusuf Çelebi bin Hacı Ahmed'e 20 guruşa sattığını [44], Şubat başları ı 7o9 (Evâsıt-ı Muharrem 1121) tarihli başka bir "Satış Hücceti"ne göre, Antakya'nın Sekain mahallesinde oturan ve Mısır Kahire Yeniçerilerinden olan el-Hac Ahmed bin Muslu adlı Çorbacı'nın mahkemeye gelerek, Antakya'nın Dörtayak mahallesinde hududlan belli olan ve üzeri kiremitle örtülü, sütunlu, tek katlı, iki odası, avlusu, kenefi, su kuyusu, 5 turunç ağacı, 2 nar ağacı, 2 üzüm asması olan evini, hâla Mısır'da bulunan Kara Mustafa Beşe'ye 200 guruşa sattığını [45], 13 Nisan 1709 (2 Safer 1121) tarihli başka bir "Satış Hücceti"nde, Antakya'nın Kastal mahallesinde oturan Hesna binti Meziç adlı Nasraniye (hıristiyan zimmi), mahkemede, üzeri kiremitle örtülü, avlulu bir evi Osman Çavuş bin Hacı Ahmed'e 40 guruşa sattığını [46] , Mart başları 1709 (Evâsıt-ı Zilhicce ı ı 2o) tarihli bir başka "Satış Hiiccetinrıde, Habibii'n-Neccar mahallesinde oturan Küçük Mehmed Ağa İbni Süleyman Ağa, Mahkemede, Tut mahallesinde hududlan belli olan, üzeri kiremitle örtülü, 2 tahtâni, 2 fevkâni odalı, bir fevkâni sayegahlı, bir toprak mutfak- 11, bir kenefi, bir avlusu olan evini Kara Ali Çelebi İbni el-Hac Ali'ye 165 guruşa sattığını [47], Mayıs başları 1709 (Evâsı t-ı Safer 1121) tarihli bir "Vakft: ye" de Habibti'n-Neccar mahallesinde oturan Ayşe binti Mehmed adlı hatunun, mahkemeye gelerek, Habibü'n-Neccar mahallesinin "Rikaiye Böliığıi" adı verilen "Koltuk Mahalle"sinde bulunan ve hududları belli olan üzeri kiremitle örtülü, sütunlu, "asma altı" olan, avlulu, bir kenefi, 1/3 hissesine sahip olduğu bir su kuyusu, bir nar ağacı, bir üzüm asması olan evini, "Rikabiye Böliiğii" denilen "Koltuk Mahalle"nin "Avânz Resminni ödemek üzere "İmameyn (İmam rusuf ve İmam Muhammed) kavline göre vakıf ettiğini, İcar "akar"'ının (gelir, nema) mahalle Aviinzına sarf olunmasını" istiyerek vald ettiğini görmekteyiz[48]. Arka arkaya verdiğimiz 5 ayrı örnekten anlaşıldığı gibi, 1709 ve 171 o tarihlerinde, Antakya evlerinin mimari özellikleri, tasarım biçimleri, insanların evlerdelci yaşama alışkanlıkları, kimlerin ev alıp kimlere sattıkları, mahallelere ve evlerin durumlarına göre ev fiyatları net olarak ortaya çıkmaktadır. XVIII. yüzyılın başlarında gördüğümüz bu özellikleri daha sonraki tarihlerde de görmekteyiz. Mesela: 18 Ağustos1736 (ior. Ahir 149) tarşhli "Satış Ilticceti"ne göre, Kanavdt mahallesinde oturan Ali bin Mehmed adlı kişi mahkemeye gelerek, "San Mahmud"mahallesindeki hududları belli olan tek katlı, 2 odalı, avlusu, kuyusu ve diğer müştemilatı olan evini, Antakya Kethüda Yeri olup Kantara mahallesinde oturan Abdülkadir Ağa İbni Kasım Ağa'ya 30 guruşa sattığını [49]11 Ekim 1736 (5 Cemaziye'l-Ahir 1149) tarihli bir başka "Satış Hücceti"nde ise, Kantara mahallesinde oturan el-Hac Mustafa Ağa İbni el-Hac Osman adlı kişinin vekili Hüseyin Ağa bin Halil Ağa marifetiyle, mahkemede, Kantara mahallesindeki hududları belli olan tek katlı, avlusu ve diğer müştemilatı olan evini, Kantara mahallesinde oturan aynı Ketluida Ten Abdülkadir Ağa İbni Kasım Ağa'ya 6o guruşa sattığını görmekteyiz'[50]'.
XIX. yüzyıldan itibaren incelediğimiz vesikalarda, evlerin mimari özellikleri aynı kalmakla beraber, fiyatlarının oldukça fazla arttığını görmekteyiz. Mesela: 1888 (13o6) tarihinde Dakikiyye mahallesinde biri tam, 2 evin yarım hissesinin 5000 guruşa [51], aynı tarihte (1888) Sofular İslam mahallesinde bir evin 1500 guruşa [52], 18493 (1311) tarihinde Dörtayak mahallesinde bir evin 3000 guruşa [53], aynı tarihte Meydan mahallesinde bir evin 1o.000 guruşa[54], Şirinbeğ mahallesinde 3000 guruşa[55], 1894 (1312) tarihinde, Dutdibi mahallesindeki bir evin 3000 guruşa [56], Dakikiyye mahallesinde 7500 guruşa [57], Şenlik mahallesinde 4.000 guruşa[58] satıldığını görmekteyiz.
Konuyu daha iyi vurgulayabilmek için, buraya kadar birçok örnek verdik. Bu örnelderden anlaşıldığı gibi, Antakya evleri bir veya iki katlı, çardaldı, sayegahlı, avlulu, kuyulu ve ağaçlı bir mekan olarak tasarlanmıştır. Şehrin, Asi nehri ile dağ arasındaki bir koridora yerleşmesinden dolayı da, evlerin genellikle iki tarafından birbirine bağlandığını, sokakların dar ve karmaşık yapı arzettiğini, bazı sokaklara geçişin, evlerin altında inşa edilen kemerli geçitlerden sağlandığını, bu nedenle bazı mahalle veya sokakların tehlike anında veya gece geç saatlerde büyük kapılarla kapatılabilme özelliğine sahip olduklarını görmemiz mümkün olmaktadır.
Yine örneklerden anlaşıldığı gibi, Sekdkin, Dörtayak, Kastal, Habibii'n- Neccar, Sarı Mahmud, Kaniara vb. gibi mahalleler ''Kethudayeri'', ''Yeniçeri Çorbacısı'' ve "Ağa, Beşe" gibi unvanları taşıyan askeri zabit ve askeri taifenin oturmayı tercih ettikleri mahalleler durumundaydı.
Tasarımını verdiğimiz evlerin fiyatları da mahallere ve evlerin mimari özelliklerine göre değişkenlik arzetmekteydi: 1709-1736 tarihlerinde 20, 30, 40, 6o, 165, 200 guruş (bazı evlerin bu fiyatlardan daha az veya daha çok para ile satılması mümkündür) gibi fiyatlara alınıp-satıldığını, bu tarihlerden 158-179 yıl sonra, yani 1888-18% tarihlerinde bu fiyatların % loo, 200, 300, 400, 500 kat artıp, 1500, 3000, 4000, 5000, 7500, ı o.000 guruşa yükseldiğini görmekteyiz.
Bu açıklamalardan sonra, Antakya evlerinin, bölgenin iklimine göre tasarlandığını, insanların rahat yaşaması için bölümler oluşturulduğunu, bölgede yetişen çeşitli ağaç ve bitkilerden geniş ölçüde istifade edildiği, evlerin, odalar, çardak, sayegah ve avlu esasına göre şekilllendirildiğini söylememiz mümkündür. Bu özelliğinden dolayı, Antakya ev mimarisinde insanın rahat ve mutluluğunun ön planda tutulduğunu belirtmemiz gerekmektedir.
VI - Mahalle Sakinleri Arasındaki Sosyal Münasebetler
Yukarıda zikrettiğimiz I, II, III, IV, VIII. nolu tablolarda şehri meydana getiren mahallelerin adlarını, sayılarını, büyüklüklerini, etnik ve din durumlarını ayrı ayrı verdik. Özellikle Tablo VIII'de, yedi mahallenin etnik ve dini yapılannı ayrı ayrı belirttik. Verdiğimiz bilgilerden sonra hemen akla şu sorular gelmektedir. Müstakil veya karışık olan mahallerde oturan reayanın birbirleri arasındaki insani, dini, ahlaki, kültürel, ticari münasebetler nasıldı? Mahalleleri veya şehri büyük ölçüde rahatsız eden hukülti, dini, etnik, kültürel, ekonomik, ticari ve sosyal problemler var mıydı? vb. gibi sorulan saymak mümkündür. Bu sorulara doğru cevap bulabilmek için, yukarıda sözünü ettiğimiz Antakya şer'iyye Sicillerinde yer alan Yerman, berat, buyuru/du, mektup, pusula, ,ilam-ı ser'i, hüccet-i şer'iyye, mürasele-i şer'iyye"vb. gibi belgelere bakmak gerekmektedir.
Bizim bu belgeler üzerinde yaptığımız uzun çalışmalardan sonra, Müslümanlarla, zimmiler arasında dini ve etnik bir sürtüşmenin olmadığı, komşuluk ilişkilerinin iyi olduğu, karışık mahallerde oturan Müslim ve zimmilerin birbirlerine misafirliğe gittiklerini, mahalle dışında iş ve ticari ortaklık kurduklarını, birbirlerine canlı hayvan, hububat, ticari emtia vb. gibi menkul ve bağ, bahçe, ev, dükkan gibi gayr-i menkul alıp-sattıklan, birbirlerine ödünç nakit para alı p-verdiklerini, dini, ahlAi, fikri ve etnografik açıdan eşit, serbest ve hür oldukları, hukük önünde eşit oldukları, birbirlerine vekil, kefil, vasi, nazır, kayyım ve şahit oldukları, "ehl-i OT ve "ehl-i ler"' mensubu denilen idareci ve hukukçular önünde eşit muameleye tabi tutulduklannı tespit etmemiz mümkün oldu. Bu konularla ilgili olarak Sicillerde oldukça fazla belge bulunmaktadır. Mesala: 14 Mart ı 7og (2 Muharrem ı 121) tarihinde, Antalcya'nın Saha mahallesinde oturan Mustafa Beğ bin Çerkez Hacı Hüseyin vefat eder. Arkada kalan küçük çocukları Mehmet ve Mervehan'a karısı (çocukların anası) Safiye binti Ali adlı hatunun mahkemece vasi tayin edildiğin [59], 7 Nisan 1709 (26 Muharrem 1121) tarihinde, Sofular mahallesinde oturan Ermeni asıllı Uğurlu ölür. Arkada kalan küçük çocuğu Arhuk'a annesi Hatun binti Yakob adlı kadının mahkemece vasi tayin edildiğini[60], Şubat başları 1709 (Evâhir-i Zilkade 1120) tarihinde, Antakya'nın Hümmare mahallesinde oturan Rahime Hatun adlı kadının veraset davasını yürütmek amacıyla şahitler huzurunda kocası Abdülkadir Efendi İbni Mehmet Efendi'yi vekil tayin ettigini[61], Temmuz başları 1709 (Evâhir-ir. /khir 1121) tarihli "hüccet-i şer'iyye),e göre Mukbel mahallesinde oturan iki Müslim kadının ticari alış-veriş ve ortaklık kurduklannı [62], ı 8 Temmuz 17og (ı o C. Evvel ı 1 2 1) tarihli "borç Inicceti"ne göre Mukbel mahallesinde oturan Emine binti Hacı Halil adlı hatunun, aynı mahallede oturan Demirci Abdullah bin Fetullah üzerine 500 atik (eski) Zolatlık borç davası açtığını [63], 28 Kasım 1735 (12 Recep 1148) tarihli, Haleb Beylerbeyine hitaben yazılmış bir "aezuha/»den, Ali adlı Müslim kişinin, Yosef veled-i İshak adlı kişi üzerine 300 guıruşluk alacak davası açtığını [64], 13 Nisan 1709 (2 Safer 1121) tarihli "ev satış hticceti"nden, Kastel mahallesinde oturan Hesna binti Meziç adlı nasrâni (Hı ristiyan) kadının Osman Çavuş bin Hacı Ahmed'e, aynı mahalledeki evini 40 guruşa sattığını [65], Nisan başları 1710 (Evâil-i Safer 1122) tarihli "hüccet-i şer'iyye" den, Süveydiye (Samandağ) Nahiyesine bağlı Kelebcek köyünde oturan Hacı Ebu Bekir bin Osman adlı kişinin oğlunu, aynı köyün "midtezimi" olan ve Antalcya'da Hiimmare mahallesinde oturan Osman Çavuş Ağa bin Hacı Ahmed'in bir anlaşmazlıkta darben öldürdüğünü, Mültezimin "Eyalet Divanı'nda "murafaa" (üst mahkeme yargılaması) edilerek yargılandığını, loo guruş nakit bir zümrüt yüzük karşılığı "dem ve diye: parası" (kan parası) ödeyerek cezalandırıldığını görmekteyiz[66]. Buraya kadar, arka arkaya verdiğimiz 8 örnekten anlaşıldığı gibi, şehir halkı arasında insani, dini, etnik, hukuki, idari, ticari, ekonomik ve sosyal açıdan, ufak tefek istisnalar hariç tutulursa, büyük boyutlara varan ayrılık ve sürtüşmeler yoktu demek mümkündür. Aksine, "halk arasında tam bir kayaşma ve tesanüt vardı demek daha doğru olacak bir yaklaşım şekli olmalıdır.
Yaklaşık aynı tarihlere isabet eden, incelemeye tabi tuttuğumuz birçok Osmanlı şehrinde, benzer sonuçları tespit etmiştik[67]. Bu konuda en önemli faktör, devleti temsil eder "ehl-i öıf" ve "ehl-i ler" mensubu denilen idareci ve hukukçulann, reaya arasında insani açıdan, dini ve etnik açıdan, hukuki ve idari açıdan, mali ve sosyal açıdan, adil, eşit, hoşgörülü ve yansız davranmalannın, insan hak ve hukukuna saygılı olmalarının, imparatorluk yönettiklerinin bilincinde olmalarının büyük rolü olmuş olmalıdır. Devletin, hukuk devleti, hak ve hukukta eşitlik kavramı üzerine inşa ettiği sistem, reaya arası nda böyle birlik ve kaynaşmayı sağlamış denilmesi yanlış bir tespit olmayacaktır. Bu açıdan, Osmanlı sisteminin, kendi belgeleri kullanılarak daha fazla incelenmesi gerekmektedir. şer'iyye &illeri ile diğer arşivlere dayalı olarak yürüttüğümüz devlet idaresi, devlet ile reaya arasındaki idari, hukuki, dini, askeri, mali ve sosyal münasebetler, devletle reaya arasındaki dengeleri sağlayan hukuki değerler konulu çalışmamız tamamlandığı zaman, bu konularda bilinenlere yeni bilgiler ekleyeceğine inanmaktaya.
Sonuç
Buraya kadar Antakya'nın tarihi gelişimi, kal'a ve fonksiyonları, Osmanlı döneminde şehrin idari statüsü, 1709, 1829 tarihlerinde şehrin mahalleleri, bu mahallelerin etnik ve dini yapılan, aynı mahallelerin 17og, 1736, 1829 tarihlerindeki demografik yapılan, mahalleleri meydana getiren evlerin fiziki yapılan, mahalle ve şehir halkı arasındaki sosyal münasebetler üzerinde ayrı ayrı durduk. Bu incelemeden sonra, şu sonuçları çıkarmak mümkündür.
1- Antakya 1085 tarihinde Türk egemenliğine geçtikten sonra, Selçuklu, Memluldu ve Osmanlı devletleri arasında el değiştiren ve Türkler tarafından idare edilen bir şehir durumuna gelmiştir.
2 - 1515 (1517) tarihinde Osmanlı egemenliğine giren Antakya, "Haleb Eyaleti'ne bağlı bazan bir "Sancak" (Liva), bazan bir "Kaza", bazan da "Mukataa Sancak" olarak idari düzenlemeye tabi tutuldu. Bu tarihten itibaren, "Merkez Antakya Kazası" "Süveydiye (Samandağ), Cebel-i Akıa (Keldai), Kuseyr, Altiniiz ve Ordu (Yayladağ)" nahiyelerinden oluşan bu idari ünite, "Sancak Beyi, Mütesellim ve Voyvoda" denilen "ehl-i öd." mensupları ile "Kod:, Nclib" gibi "ehl-i ler" mensupları tarafından idare edilir oldu. 1918'de Osmanlı İ mparatorluğu'nun yıkılmasından sonra Fransız işgalinde kalan şehir, 1921-1939 tarihleri arasında muhtar, 1939'dan sonra ise Türkiye'ye iltihak ederek, vilayet idaresi içinde yerini almıştır.
3 - Şehrin etrafı antik çağlarda 1,5 km genişliğinde, 3,5 km uzunluğunda toplam 12 km genişliğinde kesme taş ve tuğladan inşa edilmiş kal'a ile çevrili idi. Bu kal'ada, değişik cephelerden 8 tane kapı bulunmaktaydı. Sözünü ettiğimiz kal'anın Osmanlı dönemindeki fonksiyonları ile akal'a görevlilen'haklanda şimdilik pek fazla bilgi bulmak mümkün olmadı.
4 - 1709 tarihinde, şehirde 23 mahalle vardı. Bu mahallelerin tamamı 251,5 hâne bir sülüs "Avânz-Hdrıesi." sayılıp, 2477 guruş 4,5 sümün vergi ödemekteydiler. Bu mahallelerden Tut, Habibü'n-Neccar, Sofular, Kanavat, Mahsen, Dörtayak, Kantara, San Mahmud, Cami-i Kebir mahalleleri en büyük mahalleler durumundaydı.
5 - 1736 tarihinde bu 23 mahalleye 14 mahalle daha eklenmiştir.
6- 1829 tarihinde ise şehir, 29 mahalleye bölünmüş vaziyetteydi. 709- 1829 tarihleri arasında şehrin toplam mahalle sayısı 37'ye ulaşmaktadır.
7 - Şehri oluşturan 37 mahalleden, Sofular, Sar: Mahmud, Dörtayak, Günlük, Kantara, Kastal ve Mahsen mahalleleri Müslüman ve zimmi karışık mahaleler olup, geri kalan 30 mahalle Müslümanlara aitti. 8 - Şehirdeki bu karışık mahallelerde Müslüman Türkler, Hıristiyan Araplar, Hıristiyan Rum ve Ermeniler ile Yahudiler bir arada yaşamaktaydılar.Yani bu 7 karışı k mahallede 5 etnik unsur ile 3 semavi din bir arada yaşamaktaydı.
9 - 1709 tarihinde şehrin tahmini toplam nüfusu to ile 15 bin arası nda, 1736 tarihinde, 14 bin civarında, 1829 tarihinde ise 15 ile 20 bin kişi arasında değişmekteydi.
10 - 17439-1829 tarihleri arasında tesbit ettiğimiz 37 mahallede yaşayan nüfusun % 8 veya % ı o'u zimmilere, geri kalan % go veya 92'si Müslüman Türklere ait idi.
11- Mahalleleri meydana getiren evler, genellikle bir veya iki katlı, üzeri kiremitle örtülü, sütunlu, kemerli, sayegah ve çardaklı, kuyulu, avlulu, avlu içinde turunç, nar, limon, zeytin ağaçları, üzüm asması bulunan mimari' yapıda tasarlanmıştır. Bu türdeki evlerin fiyatları 1709-1736 tarihlerinde 20 guruş ile 200 guruş arasında değişirken, 1888-1894 tarihlerinde 1500 guruş ile ı o.000 guruş arasında değişmekteydi.
12 - Sicillerde yer alan birçok belgeden anlaşıldığına göre, şehir halkını oluşturan Türkler, Araplar, Rumlar, Ermeniler ve Yahudiler arasında büyük boyutlara varan sürtüşmeler yoktu. Aksine, komşuluk ilişkileri iyi idi. Birbirleri ile iş ortaklığı , ticari alış-veriş, borç para alıp-verme gibi mali konularda, birbirlerine vasi, nâzır, kayyım, kefil, vekil ve şahit olma gibi hukuki ve sosyal konularda dayanışma içinde idiler. Bu yakınlaşmada, Osmanlı “ehl-i örf." ve ehl-i şer" mensuplan denilen idareci ve hukukçularının insani, hukuki, adli, idari, mali, askeri ve sosyal konularda eşit, tarafsız ve adil davranmalarının büyük rolü vardı , gibi belli başlı sonuçlan çıkarmamız mümkündür.