Kudret Ayiter’in azîz hatırasına
I. Savaş üzerine özetlenmiş bilgi
İmparator Manuel Komnenos, Rum (Anadolu) Selçuklu devletinin çok güçlendiğini ve Doğu Roma İmparatorluğu için büyük bir tehlike oluşturduğunu görmenin, kendi olanaklarını da yeterli saymanın yâni düşmanı yenebileceğine güvenmenin sonucunda, Rum (Anadolu) Selçuklu devletini can evinden vurmak, yıkıp yok etmek amacıyla 1176 yılında Konya üzerine sefere çıkmıştı. Bilmediğimiz bir nedenle, impatorluk ordularının güneybatıya giderken kullanageldiği, Dorylaeion/Eskişehir’den geçen ana yolu izlemedi ve önce dosdoğru güneye, Denizli yöresine inip oradan Laodikeia (Denizli ile Pamukkale arasında kalıntıları bulunan Lâdik), Khonai (Denizli doğu yakınındaki bucak merkezi Honaz) üzerinden doğuya yöneldi. 70.000 kişilik ordusu, Konya’yı kuşatıp ele geçirmeyi amaçladığından, mancınıklar, arabalara bindirilmiş merdivenler gibi kuşatma savaşı araçlarını da birlikte getiren ağır bir ordu idi.
Manuel’in ordusu, batıdan doğuya yürüyüp Apameia/Dinar’a vardı. Binyıllardan beri, Dinar’dan Konya yöresine gidişin ana yolu Dinar, Karaadilli, Çay yolu idi. Bizans çağında, ikincil önemde olmak üzere Eğridir Gölünü kuzey kıyısından ya da güney kıyısından dolaşan, yani günümüzde birincisi Yalvaç’dan İkincisi Gelendost’tan geçen, sonra birleşip dağ aşarak Philomeleion/Akşehir’e inen yollar da, kullanılmakta idi. Böyle iken, Bizans ordusu, kuşkusuz zorlayıcı bir neden dolayısıyla, Marmara Bölgesine ya da Ege Denizi kıyılarına gidecekmiş gibi tam ters yöne, kuzeybatıya doğrularak Khoma’ya (Homa/Gümüşsu’ya) geldi. Burası, Dinar ile Çivril arasındaki sulak, sazlık “Menderes kaynaklan yöresi”nden bir bölümdür. Ordu, oralarda bir yerde, yeniden Konya’ya yöneldi; içinde, orta yerindeki yıkık Myriokephalon Kalesi’nin bir zamanlar denetlediği uzun, dar bir dağ geçidinin ucundan içeriye girdi; adı bilgi kaynaklanmada Tzibritzi ya da Cybrilcimani diye verilen bu geçitte ilerlerken, II. Kılıç-Arslan ordusunun saldırısına uğradı, hemen hemen tümüyle yok edildi. Manuel, pek az sayıda asker ve subayla kaçabildi (17 Eylül 1176).
II. Bizans ordusunun, Dinar’dan başlayarak izlemiş olması gerekirken izlemediği ana yol üzerine
1. Titus Livius ’da bulduğumuz bilgi
Aslında, Denizli dolaylarından Dinar dolaylarına en eski çağlardan beri ulaşım sağlayan ve bugün de kullanılan ana yol boyunca gelen kişinin, daha ilerideki, yine en eski çağlardan beri ve günümüzde de ana yol niteliğiyle kullanılagelen Çay-Konya yoluna çıkışı, ilke olarak, bugünkü Dinar, Karaadilli, Çay yolundan idi. Daha açık deyişli Dinar, Karaadilli, Çay yolu, gerek ilkçağda gerek ortaçağda, Dinar-Konya gidişinde anayolun bir parçasıydı. Yalnız, bu parça eskiden, bazı yerlerde şimdikine göre biraz değişik gidiş izliyordu, örneğin Haydarlı yakınında, Çölovası’nda Tatarlı Köyü höyüğünde bulunan Metropolis kentinden (şimdiki yola göre biraz kuzeyden) geçiyordu. Titus Livius’un ayrıntılı biçimde anlattığına göre, Roma’lı Consul Manlius Vulso, İÖ 189 yılında, çapulcu Pisidia’lılar, Galat’lar üzerine Ephesos/Selçuk’tan yola çıkarak sindirme seferine giderken, Sagalassos/Ağlasun dolaylarından yani güneyden gelip, o nedenle Apameia/Dinar’a uğramaksızın, Metropolitanus Campus (Metropolis Ovası; şimdiki adı: Çölovası) üzerinden, bu bağlantı yolunu izleyerek bir süre yürümüş; Khelidonia/Dinia’da (bugünkü Karaadilli yakınında)[1] kuzeye, Synnada/Şuhut’a yönelmişti.
2. Strabon ’da bulduğumuz bilgi
Dinar, Karaadilli, Çay bağlantı yolunun ilkçağda ana yol durumunda olduğunu S t r a b o n da belirtir[2].
Ephesos’tan doğuya doğru yolculuğa çıkan herkes tarafından kullanılan genel bir yol olduğundan, Artemidoros da bunu kullanmıştır; Ephesos’tan ... Phrygia’da Karia ile sınır oluşturan Karoura’ya[3] 740 Stadia’dir[4]. Karoura’dan Laodikeia[5], Apameia[6], Metropolis[7] ve Khelidonia[8] üzerinden Phrygia’da ... Holmoi’ye[9] gelinir ki Karoura’dan burası 920 Stadia’dir[10].
Strabon, daha sonra, ana yolun Philomeleion/Akşehir, Tyriaeion (Ilgın yakınında yahut Ilgın’ın yerinde ilkçağ kenti), Laodikeia (Yanık Laodikeia, bugünkü Yorgan Lâdik) kentlerinden geçtiğini, yani tıpkı şimdiki Akşehir-Konya yolunun gidişini İzlediğini anlatıyor.
3. İÖ 480’de Xerxes ordusunun izlediği yol
İrandan Yunanistan üzerine sefere çıkan Xerxes ordusunun Anadolu da önce Kappadokia, sonra Phrygia bölgesinden geçtiğini ve Dinar, Acıgöl, (Honaz önündeki) Kolossai yolunu (bugünkü Dinar, Dazkırı, Çardak, Denizli yolunun o çağdaki atası) izlediğini biliyoruz[11]. Fakat, ordunun Dinar’a hangi yoldan geldiğini Herodotos söylemiyor. Konya, Çay, Karaadilli yolunun izlenmiş olması beklenir.
4. İÖ 401'de Genç Kyros’un izlediği yol
Buna karşılık, İÖ 401’de aynı yörede ters yönde, Batı Anadolu’dan İran’a gidecek olan Genç Kyros’un ordusu, bilinmeyen bir nedenle, görünüşe bakılırsa seferin İran şahına karşı düzenlendiğini açığa vurmuş olmamak için, tuhaf bir gidiş izlemiştir ve Dinar’dan kuzeye yönelip (herhalde Sandıklı, Hocalar yolunu izleyerek) Banaz dolaylarında Keramon Agora’ya (Çömlek Pazarı’na) uğramış, oradan Çay-Konya yoluna girmiştir[12].
5. İÖ 334’de İskender ordusunun izlediği yol
Büyük İskender’in ordusu Dinar’dan, kışı geçirmek üzere (Polatlı batı yakınında, Sakarya kıyısındaki) Gordion’a gitmişti[13]. Bu gidişin hangi yoldan yapıldığını Arrianos söylemiyor; Dinar, Çay, (daha sonra Polybotos/Bolvadin’in kurulduğu yer üzerinden? Afyon’dan ve daha sonra Dokimeion/İscehisar’ın kurulduğu yer üzerinden?) Amorion (Emirdağ doğu ilerisinde Hisar Köy bitişiğindeki höyükte kalıntıları yığılıdır) yolunu izlemiş yani sonuç olarak onun da Dinar, Karaadilli, Çay yolundan geçmiş olması gerekir.
6. İÖ 301’de Ege Bölgesi batısından Afyon yöresine giden Lysimakhos ve Demetrios ordularının izlediği yol
İskender’in ölümünden sonra onun bıraktığı imparatorluk ülkesinde egemenlik yarışımına ve savaşımına giren, her biri belli bir bölgeyi ele geçirip Kral sanını takınan komutanlar arasındaki Ipsos meydan savaşının, Afyon-Çay arası yörede yapıldığı biliniyor. Savaş yeri bitişiğindeki Ipsos kenti, Ramsay ’e göre, bugünkü Çay yakınındadır; Louis Robert ’e göre Afyon’un 16 km. kuzey yakınında, demiryolunun izlediği doğal yol üzerindeki Sipsin (şimdi, Çayırbağ) Köyü’dür. Savaş öncesinde, Antigonos Çukurova yöresinde bulunuyordu; düşmanlarından Seleukos, ordusuyla, Orta Anadolu’da, Kappadokia yöresinde kışlamaktaydı. Antigonos’un diğer bir düşmanı, Trakya yöresine egemen Lysimakhos, Batı Anadolu’ya saldınp İzmir’in güneybatı yakınında Teos ve Kolophon kentleri ile, Salihli yakınında Sardis’i (bu kentin akropolis bölümü dışında) ele geçirmişti. Antigonos, Yunanistan’da bazı bölgelere egemen olan ve kendisi de Kral sanını takınan oğlu Demetrios’a ulak gönderip onu yardıma çağırmış; Demetrios, Ephesos/Selçuk’da Anadolu’ya çıkardığı askeriyle savaş yerine yürümüştü.
Batıdan gelerek Ipsos savaşına katılan Lysimakhos ve Demetrios ordularından herhangi birinin Dinar, Karaadilli, Çay yolunu izlemiş olup olmadığını, bu savaşa ilişkin bilgi kaynaklarından[14] öğrenemiyoruz. Güçlü bir olasılıkla, Demetrios ordusu Ephesos/Selçuk’tan gelirken önce Menderes Vâdisini, sonra Dinar, Karaadilli, Çay yolunu izleyerek savaş alanına ulaşmıştı. Buna karşılık, Sardis dolaylarından gelen Lysimakhos ordusu ünlü Kral Yolu’ndan yararlanmış olmalıdır.
7. İÖ 404’de Alkibiades’in izlediği yol
Atinalı devlet adamı Alkibiades, İran’la bağlaşıklık kuran Spartalıların Atina donanmasını İÖ 404’de Gelibolu Yarımadası’nda Aigos Potamoi/ Cumalı Çayı ağzında baskına uğratıp yok etmesi üzerine, savaş yerinden pek uzakta olmayan Paktya/Bolayır’daki berkitilmiş konağını bırakıp kaçmış, bazı İranlı satraplarla kişisel dostluğuna güvenerek İran imparatorluğu ülkesine sığınmak üzere Bithynia yöresine (baskın olasılıkla Kios/Gemlik’e) geçip oradan İran’a doğru yola çıkmış, ama Metropolis kenti yakınlarında Melissa çiftliğinde yola devam iznini beklerken, (Sparta’lıların dileğini yerine getiren) İranhlarca öldürtülmüştü[15].
İlkçağdan beri genel kanı, bu Metropolis’in, daha önce sözünü ettiğimiz, Haydarlı yakınlarında, Çölovası’ndaki Metropolis olduğudur. Hatta Roma İmparatoru Hadrianus o yörede Alkibiades anısına bir heykel diktirmiştir. Buna göre Alkibiades dahi Dinar, Çölovası, Karaadilli, Çay (oradan Konya, İran) yolunu izlemeye çalışıyordu[16].
8. Sonuç
Anadolu’nun tarihsel coğrafyasında Dinar, Karaadilli, Çay yolunun Batı Anadolu’dan Konya’ya gidişte bir ana yol olarak önemini bu ilkçağ örnekleriyle vurguladıktan sonra,asıl konumuza dönelim ve 1176’da Batı Anadolu’dan gelerek Konya’ya gitmek isteyen Manuel Komnenos ordusunun izlediği, içinde Myriokephalon Kalesi’nin (artık yıkılmış durumda) bulunduğu geçidin hangi geçit olduğu sorusuna yanıt arayanların savunduğu görüşleri gözden geçirelim.
III. Savaş yeri konusunda savunulan değişik görüşler
Savaş yerinin topografik özellikleri hakkında, Bizanslı tarihçi Honazlı Niketas’ın yapıtında[17] ve ayrıca, İmparator Manuel'in savaştan sonra İngiltere kralına gönderdiği, Myriokephalon savaşını anlatan bir mektupta[18] oldukça ayrıntılı bilgi verildiği halde, konuyu inceleyen çağdaş yayınlarda savaş yeri üzerine pek çok görüş öne sürülmüş, tartışma sonuca bağlanamamıştır. Şöyle ki:
1. Savaş, Ramsay’e[19] ve onun görüşünü izleyen Feridun Dirimtekin’e[20] bakılırsa, Homa/Gümüşsu kasabası ile Kızılviran Köyü arasındaki Düz Bel adlı geçitte olmuştur.
2. Hüseyin Şekercioğlu ’na göre, savaş yeri, Gelendost kasabasının yanıdır[21].
3. Bu görüşleri gerekçe vererek eleştiren Ayiter[22], hiçbirini kabul etmez ve önerilen yerlerin topografik özelliklerinin, savaş yerinin bilinen topografik özelliklerine hiç uymadığını haklı olarak vurgular. Kendisi belli bir yer önermez; Sandıklı yöresinde araziyi ve geçitleri incelemediğini, oralarda da inceleme yapmak gerektiğini belirtir.
4. Osman Turan[23], savaş yeri olarak Kumdanlı’yı gösterir. Oysa oradan kendim birkaç kez geçtim; Eğridir Gölü kuzey kıyısını dolaşıp Yalvaç yakınına uzanan yolun, Kumdanlı dolayları dahil, hiçbir bölümünde “yanı uçurumlu ve uçurum dibinden suyu Eylül’de bile akan bir derenin bulunduğu uzun, dar geçit” tanımlamasındaki topografik özelliklerin bir teki olsun yoktur.
5. Abdülhalûk Çay[24], bizim gibi, Manuel’in Sultan Dağlan kuzeyinden, Philomeleion/Akşehir—Konya yolunu izlemek kararında olduğu kanısına varıyor ise de, o karardaki Manuel’i, Homa/Gümüşsu’dan sonra klâsik anayol’a Düzbel üzerinden indiriyor ve Manuel ordusunun Homa, Düzbel, Kartı, Haydarlı, Karaadilli, Karamık üzerinden yürüdüğünü, savaşın Karamıkbeii’nde olduğunu savunuyor. Karamıkbeli’nin yukarıdaki topografik tanımlamaya uyduğu hakkında bilgi verilmedikten başka, klâsik anayol üzerinden yani Haydadı, Karaadilli yolu üzerinden yürüyecek bir ordu bunu hiç kuşkusuz Dinar’dan başlayarak yapardı. Haritaya bakılınca görülür ki Dinar, Karaadilli, Çay yolu neredeyse dümdüz çizgi halinde uzayıp giden bir doğal yoldur; bir ordunun Dinar’a kadar gelip de orada bu yola sırt dönerek Homa/Gümüşsu’ya kadar saatlerce yürümesi ve orada yeniden yön değiştirip dağlar, geçitler aşarak döne dolaşa yine Dinar, Karaadilli, Çay yoluna çıkması asla beklenemez. Dinar doğu yakınında düşman birlikleri vardı da onlarla çatışmamak için böyle uzaktan dolaşıldı düşüncesi de savunulamaz, çünki hiçbir ordu düşman birliğine görünmeden dolaşıp onu arkasında bırakarak düşman yurdunun içine yürümez. Üstelik Abdülhalûk Çay, yazısında, Manuel Dinar’dan geçerken Selçuklu ordusunun Yalvaç’ta bulunduğu varsayımını kabullenmektedir.
6. Ekkehard Eickhoff ise[25] Hoyran/Kumdanlı kuzey doğu yakınındaki Kırkbaş Köyü’nün adına bakarak burasını Myriokephalon (Bin Baş) Kalesi’nin yeri sayıyor ve savaşın Kırkbaş-Terziler köyleri arasından geçip Sağır Köyü üzerinden kuzeye, Akhanm’a giden vadide yapıldığını savunuyor. Oysa, orada, “uçurumlu yar dibinde Eylül ayında bile akan bir dere” yoktur. Üstelik, Manuel ordusu Dinar’dan sonra böyle Eğridir Gölü kuzey kıyısı yakınlarına inecek olsaydı asla Dinar’da o yöne sırt dönüp Homa/Gümüşsu’ya yürümezdi.
7. Sonuç
Savaş yeri olarak kabul edilmesi önerilen yerlerden hiç birinde, savaş yerinin bilinen topografik özelliklerinin bulunmadığını gördük.
Diğer yandan, Dinar’a batıdan gelen, doğuya yürüyen ordunun, ilerlemesini aynı yönde sürdürmeyip tam tersine, Marmara Bölgesi’ne ya da Ege Denizi kıyılarına gidiyormuş gibi kuzeybatıya doğrulması kanıtlar ki, Homa/Gümüşsu’ya yönelen ordu, Sozopolis/üluborlu ya da Prostana/Eğridir üzerinden gitmiyecekti, keza Dinar, Karaadilli, Çay yolundan da gitmiyecekti. Oysa, ileri sürülen görüşlerin tümü, sonuçta, Manuel ordusunu, sırt dönüp uzaklaştığı bu yolların birine sokmaktadır, yahut ancak o yollardan birine çıkabilecek olan (Homa/Gümüşsu yakınındaki) Düz Bel’e sokmaktadır. Bunun mantıksızlığı bana pek açık görünüyor. Dinar’dan Homa/Gümüşsu’ya yönelen Manuel, ancak, biraz ilerideki Işıklı’dan başlayıp Sandıklı dolaylarına çıkan diğer bir tarihsel yolu izlemek istiyor olabilirdi. Bu yolun varlığının göze çarpmaması, konunun şimdiye kadar aydınlanmamasının başlıca nedeni olmuştur kanısındayım. Sözünü ettiğim “diğer bir tarihsel yol”, Kûfi Çayı vâdisi yoludur. İleride IV 5’de bu yolun şimdiki durumu hakkında ayrıntılı bilgi vereceğim.
IV. Savaşın gerçek yerinin belirlenmesine olanak veren kanıtlar
1. Savaşın yapıldığı geçidin adı, Çivril yakınına işaret ediyor
Buna da hiç kimse dikkat etmemiş görünüyor. Geçidin adı, Niketas’ın yapıtında, Tzibritzi biçiminde yazılmıştır. Gerek eski gerek yeni Hellen dilinde örneğin j harfinin karşılığı bulunmadığı gibi, ç harfinin ve bizdeki okunuşuyle c harfinin de karşılığı yoktur. C sesini vermek için tz, ç sesini vermek için ts kullanılır; tz’nin ç yerine geçtiği de olur. Diğer yandan, yeni Hellen ağzında (Rumcada) b harfi, bizdeki v’nin değerindedir. Demek ki, geçidin birinci adı N i k e t a s ’da Tzibritzi diye yazılmakla birlikte bu yazım bizim okuyuşumuzdaki Civrici yahut Çivriçi’nin değerindedir.
Geçidin adı, Manuel’in İngiltere kralına gönderdiği, Latince yazılmış mektupta, Latin yazımına uydurularak, Cybrilcimani diye veriliyor ve bunun, adın Türk ağzında büründüğü biçim olduğu söyleniyor. İtalyanca’da ve İtalyanca etkisindeki kişinin Latince’sinde c harfi, önüne bir ince sesli gelince, ç okunur; İstanbul Hukuk Fakültesi’nde, Roma Hukuku dersinde hocam Prof. Dr. Ziya Umur’un corpus iuris civilis’i “korpus yuris çivilis” dîye okuyup söylediğini hâlâ anımsarım. Diğer yandan, Cybrilcimani yazımını veren Manuel’in mektubu döneminde yeni Hellen dilinde (Rumcada) y’nin artık i değeriyle, b’nin de v değeriyle kullanıldığını göz önünde tutunca, adın bu biçiminin de Çivrilçimani olduğunu anlarız ve gerek Çivriçi’de, gerek Çivrilçimani’de, kökenini bilmediğimiz, Türkçe’de hiçbir anlamı olmayan Çivril adını tanırız!
Demek ki savaş, Çivril yakınında bir geçitte yapılmıştı.
Buna karşı, Glaukos/Kûfi Çayı Vadisi geçidinin aslında Çivril’de değil, onun doğu yakınında Işıklı’da başladığı ve Işıklı, ilkçağ Eumeneia’sının yerinde bulunduğuna göre[26], buradan geçilmiş olsa idi Niketas ’ın “Eumeneia’dan geçildi, boğaza girildi” demesi gerektiği akla gelecektir. Niketas ’dan en az 1300 yıl önce, Bergama krallarınca kurulup geliştirilen ve zaten o yüzden Eumenes Yurdu anlamında bir ad taşıyan Eumeneia, gerek hellenistik çağda gerek Roma egemenliği çağında oldukça önemli, yönetim örgütü açısından polis (kent) durumunda bir yerleşim merkezi idi ama, geç Bizans çağında böyle bir durumda olmadığı kesindir. Eumeneia adı, Bizans çağının hiçbir olayı vesilesiyle Ramsay ’de, Gibbon ’da, Ostrogorsky’de yahut diğer Bizans tarihi kitaplarında anılmıyor. Eski yapılardan alınma sütunların bile sıradan yapı taşı olarak kullanıldığı duvarlar arkasına sığınmış olan, Eumeneia yerindeki ortaçağ yerleşmesi köy, ya artık Eumeneia adını taşımıyordu yahut da Niketas , bu köyü bilmediği gibi onun 1300 yıl önceki atası, zaten kendisi de pek şanlı olmayan Eumeneia’yı bilmiyordu. Nitekim günümüzde de en bilgili tarihçiler içinde dahi Çivril doğu yakınında Işıklı diye bir yer bulunduğunu ve onun, ilkçağ Eumeneia kentinin ardılı olduğunu bilecek olanlar sanmam ki birkaç kişiyi geçsin.
2. İkinci kanıt: Peutinger Tablosu, Çivril yakınında Işıklı’dan Kûfı Çayı boyunca kuzeydoğuya uzanan bir eski ana yo1’u gösteriyor.
Çivril ve Işıklı yöresinden Sandıklı yöresine kestirme gidiş sağlayan bu eski ana yol hakkında Ramsay’de[27] bilgi vardır. Buna karşılık, Homa/ Gümüşsu’dan veya pek yakınından başlayıp doğuya yönelen, kentler arası gidişte kullanılagelmiş hiçbir yol, Anadolunun tarihsel coğrafyasına ilişkin hiçbir belgede anılmaz. En azından Peutinger Tablosunun düzenlendiği çağdan, geç Roma çağından beri ana yol niteliği taşımış, kuşkusuz zaman zaman devletçe bakımdan geçirilmiş Kûfi Çayı Vadisi yolu varken; daha İstanbul çıkışında, yâni yollarda Thema[28] askerleri katılmadan yaklaşık 7 000 arabayla ağırlıklarını taşıtan Manuel ordusu, hemen Homa/ Gümüşsü yakınlarında Düz Bel vb. yerlere doğrulup dağ patikalarında ilerlemeyi yeğlemiş olamazdı.
3. Üçüncü kanıt: Myriokephalon savaşı yerinden geçen Friedrich Barbarossa ordusunun Kûfı Çayı Vâdisini izlediği anlaşılıyor.
Bu ordu, 3. Haçlı Seferi’ni yaparken, 1190 yılında, 22-28 Mart arasında gemilerle Geliboludan Lapsekiye taşınmış ve Anadolu’dan geçmişti. Gidiş yolunu, tarihçi von Murait anlatır. Ordu, aşağı yukarı İskender’in izinde yürüyerek Thyateira/Akhisar üzerinden Sardis (dolayısiyle, şimdiki Salihli) dolaylarına geldi ve artık İskender’in yolundan ayrıldı. 21 Nisanda Philadelphia/Alaşehir’e vardı, orada iki gün kaldı. Ancak, yörede Rumî halktan direniş gördü ve çarpışmaya girdi. Yolculuğu sürdürüp Tripolis’den geçti (Tripolis kentinin kalıntıları Buldan güney yakınında Yenice Köyü bitişiğinde günümüze ulaşmıştır). Hierapolis/Pamukkale’ye vardı ve burada yeniden Rumî halkla çarpıştı; oysa, 27 Nisan’da vardığı komşu kent Laodikeia’da halk Almanlara konukseverlik gösterdi. Akhisar’dan başlayarak, İranlı Xerxes ordusunun İö 480’de izlediği yolu ters yönde almakta olan Alman haçlı ordusu, 1 Mayısta Acıgöl kuzeyinden geçerek Menderes’in kaynaklan yöresine, demek ki Dinar-Işıklı arası yöreye vardı; burada bir kez daha yerli halkla çatışma çıktı; 3 Mayısta da Myriokephalon savaşının yapıldığı yerden geçildi.
Barbarossa ordusunun Anadolu’dan geçişi konusunda temel bilgi kaynağımız olan v o n M u r a 11 în yapıtı, tam burada belirgin kanşıklık gösteriyor ve ordunun 1 Mayısta Acıgöl kuzeyinden geçerek aynı gün Phi- lomeleion/Akşehir’e, 2 Mayısta Sozopolis/Uluborlu’ya vardığını, 3 Mayısta Myriokephalon savaşının yapıldığı yere ulaştığını söylüyor. Ramsay ’in de işaret ettiği gibi[29] bunda kesinlikle yanlışlık vardır. Acıgöl kuzeyi ile Akşehir arası, en kısa yoldan bile, 180 km. kadardır. Ordunun 1 Mayısta tek gün için de bu yolu alması olanaksızdır. İkinci olarak, böyle bir mucize gerçekleşmiş olsaydı bile, ordunun Akşehir’e varınca tam ters yöne dönüp kuş uçuşu 100 km. kadar uzaklıktaki Uluborlu’ya doğrulması ve oradan geçerek yine ters yöne, Konya yönüne dönmesi, yapılacak iş değildir. Üçüncü olarak, böyle birşey yapılmış olsaydı bile, ordu Akşehir’den Uluborlu’ya tek günde yürüyemezdi; asker yürüyüşüyle bu yolculuğu tek günde tamamlamak yine kesinlikle olanaksızdır.
Ramsay, ya Akşehir’in ya da Uluborlu’nun anılmasında yanlışlık vardır diyor; ona göre, herhalde Dinar ile Uluborlu arasındaki bir uğrak yerinin adı yanlışlıkla Philomeleion (Akşehir) yazılmıştır. Dolayısiyle Ramsay, ordunun Uluborlu’ya uğrayarak yürüdüğünü kabul ediyor.
Oysa, ordunun Dinar güneyine, Uluborlu’ya doğrulmayıp tersine kuzeybatı yakındaki Kûfi Çayı Vadisi yoluna doğrulduğunu ve oradan bugünkü Afyon-Akşehir-Konya yoluna çıktığını gösteren sağlam gerekçeler vardır. Şöyle ki:
a) Herşeyden önce, Ramsay, Myriokephalon savaşı yerinin, Homa/Gümüşsu doğu yakınındaki Düz Bel olduğu iddiasında idi. Barbarossa ordusunun savaş yerinden geçtiğini v o n Murait açıkça söylüyor, ngo yılında, savaşın üzerinden yalnız 14 yıl geçmişti ve bu kadar kısa süre içinde gerçek savaş yerinin unutulması olanaksızdır. Demek ki, geçilen yerin savaş yeri olarak gösterilmesinde bir yanlışlık bulunamaz. Savaş yeri ister bizim savunduğumuz gibi Homa/Gümuşsu kuzeybatı yakınında Işıklı’da başlayan Kûfi Çayı Vadisi olsun ister Ramsay ’in savunduğu gibi Homa/Gümüşsu doğu yanında Düz bel olsun, Dinar’dan Uluborlu’ya gidecek bir ordunun o yöne yürümesinde yani Dinar’a sırt çevirip, kuzeybatıya doğrularak önce Homa/Gümüşsu’ya yürümesinde hangi mantık vardır?
b) Acıgöl kuzeyinden Uluborlu’ya bugün, çağdaş yol mühendisliği biliminin, çağdaş teknolojinin ürünü olan ve ortaçağdaki gibi dağ eteklerinde kıvrıla kıvrıla gitmeyip dağlan tepeleri yararak yahut ova ortasını korkusuzca dümdüz aşarak uzanan yollarla bile gidildikte, 80 km. kadar süren bir yolculuk yapılmış olur. Bir ordunun, 1 Mayısta Acıgöl kuzeyinden geçip, şimdiki ana yoldan dosdoğru Uluborlu’ya yürümesi hâlinde dahi, 2 Mayısta Uluborlu’ya varması olacak iş değildir. Üstelik, bu ordu, Fahrettin Altay Paşa’nın Süvari Kolordusu olmadığı gibi yalnız piyadeden oluşan, piyade yürüyüşü hızıyla yol alabilen bir ordu da değildi; yanında arabaları, ağırlıklan olan koskoca bir ortaçağ ordusuydu. Acıgöl kuzeyinden Uluborlu’ya giderken pek çok dağ tepe aşıldığını anımsayınca bu yolculuk için en az 3 gün gerekeceğini kabul zorunluluğu bulunur. Üstüne üstlük, ordu, Menderes kaynakları yöresinde Rumîlerle çarpışıp zaman da yitirmişti.
c) Daha önemlisi, bilgi kaynaklarımız, ordunun izlediği yolu anlatırken, “Menderes kaynaklan yöresi’nden söz etmekle yetiniyorlar ve Apameia/Dinar’dan söz etmiyorlar. Oysa, Acıgöl dolaylarından Uluborlu’ya gitmek için Dinar’dan geçilir ve Dinar, yolda uğranılan kasabalar, kentler sayılırken adı anılmayacak bir yer değildir; tam tersine, her dönemde Sozopolis/Uluborlu’dan ve Philomeleion/Akşehir’den çok daha önemli olmuştur. Menderes kaynakları yöresine, yani Dinar-Işıklı arası yöreye gelindiği halde Dinar’a uğramadan Akşehir-Konya ana yoluna çıkmayı sağlayacak tek tarihsel yol ise, Işıklı’da başlayan Kûfı Çayı Vâdisi yoludur. Demek, Friedrich Barbarossa ordusu, o yolu izlemeyi yeğlemiştir.
ç) Menderes’in kaynaklan yöresinden güneydoğuya, Dinar-Uluborlu yoluna yürünmediği, tam tersine ordunun kuzeydoğuda Bolvadin yakınlarına çıktığı hakkında kesin kanıt, von Muralt’ın bir açıklamasındadır ve o açıklamanın kesin kanıt olduğunu ilk görmesi gereken kişi, Ramsay, Düzbel’in Myriokephalon Kalesi geçidi olduğu yolundaki saplantısı nedeniyle, tam Freud’luk bir tutumla, gördüğü şeyi bilincine iletmemiştir[30]. Şöyle ki:
Von Muralt, ordunun 29 Nisan günü “ubi Fluvius Mandra oritur”a, Mandra Çayının çıktığı yere, vardığını açıklıyor. Ramsay ’e bakılırsa[31], “Bunun Maeander olduğunu şüphe yoktur”! Oysa bunun asla Menderes olmayıp, Romalı Consul Manlius Vulso’nun uğradığı Mandra Çayı kaynakları (Mandri Fontes) olduğunu ilk görmesi gereken kişi, Ramsay idi[32], çünki Titus Livius ’un Mandri Fontes adıyla andığı pınarların yerini bizzat kendisi belirlemiştir[33]: “Bu, Mandra Köyünün birkaç mil kuzeyinde, Seydiler’in birkaç mil doğusunda, Polybotos/Bolvadin’e doğru akan pınarlardır”.
Şeydiler Köyü, Afyon ili merkez ilçesi İscehisar bucağına bağlıdır, İscehisar’ın kuzeydoğu yakınında ve ana yol (Afyon-Ankara anayolu) doğu yanında, yoldan biraz ileridedir. Yoldan geçerken, bu yolu denetlemek için (tıpkı Nevşehir’in Uçhisar’ını oluşturan görkemli kaya bloku gibi) nöbetçi-gözetici askerler için oyulan barınaklarla kale işlevi verilmiş büyük kaya, yanıbaşında, göze çarpar. Mandra (şimdi, Bahçecik) Köyü onun 8 km. kadar güneyinde, İscehisar’ın 10 km. kadar güneydoğusunda, Seyitler Barajının kuzeydoğu yakınındadır. Bu yöre Bolvadin’den kuş uçuşu 20 km. kadar kuzeybatı ileridedir. Mandra Çayı’nın şimdiki adı, Seyitler Deresi’dir. Dere, Afyon-Bolvadin arasında orta yerde, bucak merkezi Çobanlar yakınında, doğuya yönelir ve Afyon-Konya anayoluna biraz kuzeyden paralel giderek Bolvadin güney doğusunda Eber Gölü’ne akar.
Böylece kesinlikle ortaya çıkıyor ki, tıpkı Manlius Vulso ordusu gibi ve birazdan sözünü edeceğimiz loannes Doukas ordusu gibi, Friedrich Barbarossa ordusu da, Sandıklı dolaylarından gelip, Synnada/Şuhut üzerinden Bolvadin batı yakınında tarihsel Afyon-Konya anayoluna varmış bulunuyordu. Oysa, Dinar dolaylarında kuzeybatıya yönelip Homa/ Gümüşsü, Işıklı, Kûfı Çayı Vâdisi, Sandıklı yolunu izlemeden; klâsik yolda yâni Dinar, Karaadilli, Çay yolunda yürüyen yahut daha güneydeki, Yalvaç veya Gelendost üzerinden Akşehir’e ulaşan yolu izleyen bir ordu, asla Afyon-Bolvadin arasına çıkmaz.
d) Bu sonuç, von Murait’ın (yanlışlıkla, Sozopolis/Uluborlu’ya uğramaktan söz etmesi dışında) verdiği bilgilerle de tam bir uyum gösteriyor. Ordunun 1 Mayıs’ta Acıgöl kuzeyinden dolaşıp Dinar’a uğramaksızın Menderes kaynaklan yöresinden geçerek 3 Mayıs’ta Myriokephalon savaşı yerine varması, oradan Afyon-Konya yoluna çıkması, Philomeleion/Akşehir yakınında Türklerle çatışması, 18 Mayıs’ta Konya’ya girmesi; Işıklı’da başlayan Kûfı Çayı Vâdisi yolunun izlenmesi durumunda, verilen tarihler yönünden kuşku uyandırmıyor.
Demek ki, 1 Mayıs’ta Acıgöl kuzeyinden geçen ordu, aynı gün (en kısa yol üzerinden 180 km. uzaklıktaki Philomeleion/ Akşehir’e değil) Dazkırı’dan kuzeye yönelen şimdiki demiryolunun izlediği yoldan, 25-30 km. uzaklıktaki Homa/ Gümüşsu’ya vardı. Burada, Menderes kaynaklan yöresinde, Rumîlerle çatışma, herhalde ertesi gün, 2 Mayıs’ta oldu; ordu buna rağmen yürüyüşünü sürdürdü ve aynı 2 Mayıs günü (Sozopolis/Uluborlu’ya değil) Eumeneia/Işıklı’ya varmak üzere yine yaklaşık 25 km. yürüdü. 3 Mayıs günü Kûfı Çayı Vâdisi yoluna girildi ve burada, Myriokephalon savaşı yerinden geçildi; o günün akşamı, Sandıklı Ovasına ulaşıldı. Oradan, en güçlü olasılıkla, Synnada/Şuhut’a uğrayan Roma çağı yoluyla Afyon güneydoğu yakınına, Afyon-Konya ana yoluna çıkıldı.
4. Dördüncü kanıt: Batı Anadoluyu Selçuklulardan geriye alan İoannes Doukas ordusunun Kûfı Çayı Vâdisi yolunu izlediği, Anna Komnena’nın yapıtından anlaşılıyor.
Bu Prensesin yapıtında, Birinci Haçlı Seferi sırasında Sultan I. Kılıç Arslan önce İznik’de, sonra da Dorylaeion/Eskişehir’de haçlı sürülerini durduramayıp çekilmek zorunda kalınca (1098), meydanı boş bulan imparator Alexis Komnenos’un İzmir’e ve Ephesos/Selçuk’a donanma göndererek bu kentleri aldıktan sonra, aynı donanmadan Anadoluya çıkartma yapan loannes Doukas komutasındaki Bizans ordusunun Bolvadin yöresine çekilen Türkleri kısa yoldan yâni Hermos/Gediz Vâdisinden giderek izlemesi, Sardis’i geri alması, Polybotos/Bolvadin’e baskın vermesi anlatılırken; ordunun Sardis, Philadelphia/Alaşehir, (Denizli yakınındaki) Laodikeia, Homa/Gümüşsu ve onun önündeki Lampe Ovası yolunu izleyip, oradan Bolvadin’e baskın verdiği açıkça belirtiliyor[34].
Apameia/Dinar’dan değil, Lampe Ovasından, Homa/Gümüşsu’dan geçilerek Polybotos/Bolvadin dolaylarına baskın verilmesi gösterir ki bu ordu da, daha sonra Manuel ordusunun yapmak isteyeceği ve Friedrich Barbarossa ordusunun yapacağı üzere, Kûfı Çayı Vâdisi yolunu izlemişti.
5. Beşinci kanıt: Myriokephalon savaşının yeri hakkında kaynakların anlattığı topografık özelliklerin hiçbiri, önerilen diğer yerlerde görülmediği halde tümü, Kûfı Çayı Vâdisi geçidinde görülüyor
Daha Kûfı Çayı Vâdisini kendi gözümle görüp incelemeden önce, yukarıda sıraladığım kanıtlar bana, savaş yerinin ancak bu vadiyi izleyen geçit olabileceğini anlatmıştı. Merhum Prof. Dr. Kudret Ayiter de, bu kadar çeşitli deliller saptayıp güvenle belli bir sonuca varmış olmamakla birlikte, önerilen diğer yerlerde savaş yerinin bilinen topografık özelliklerinin bulunmadığını görmüş ve 8. Türk Tarih Kongresine sunduğu bildirinin sonunda, aynen şöyle demişti:
Işıklı (Eumeneia)’yı gerek bugün, gerek Romalılar devrinde asıl kuzeye bağlayan yol ise Gezmi Boğazından geçer. Sarıba- ba Tepesi yanından başlayan boğaz, Çakal ve Osman Köylerinden (üç beş haneli köycükler) geçer. Boğazın içinde bir dere akmaktadır. Ne yazık ki kötü hava şartları yüzünden, kış aylarında Osman Köyünden sonra geçidi takip etmek mümkün olmadı. Geçidin orta yerinin kaya duvarları ile daraldığı ve uçurum olduğu söylendi. Sanbaba Tepesinde de bir kale harabesi olduğunu köylüler söyledi ise de kışın 1261 rakımlı tepeye çıkıp bakamadım.
Yakın bir tarihte, araştırmalarımın sonu hakkında daha etraflı bilgi verebileceğimi umuyorum.
Ne var ki, uzun sayılamıyacak verimli ömrü, bu araştırmayı sona erdirmeye yetmedi. Yetse idi, Işıklımdan Sandıklı yönüne uzanan Kûfi Çayı Vadisi yolu başlangıç bölümünün, aranan topografık özelliklere tümüyle sahip olduğunu görecek ve incelemesini, güvenle bir sonuca bağlayarak tamamlamış, benim yerime bu yayını o yapmış olacaktı. Kendisini bu yönden de saygıyla anıyor[35] onun araştırmasını ben tamamlıyorum.
Işıklı’da gölün ve parkın bitişiğinde, bugünkü Çivril-Gümüşsu asfalt yolundan ayrılarak başlayan ve kuş uçuşu 20 km. kadar kuzey doğu ileride Hocalar-Sandıklı asfalt yoluna bağlanan; dolayısiyle, Afyon ya da Bolvadin taraflarına kestirmeden gitmeyi sağlayan tarihsel ana yol, şimdiki köy yolu, güney ucundan (Işıklı’dan) 4 km. uzaklıktaki Çağlayan köy mahallesine henüz 2 km. kala, dar geçide girmektedir. Geçidin sol yanı, köy mahallesinden başlayarak, dimdik kayalık yamaçlı bir uçurumdur. Uçurumun dibinde Glaukos/Kûfi Çayı akmaktadır[36]. Yolun sağ yanı, dağ yamaçıdır; o yamaç önceleri o kadar dik değilse de, Çağlayan köy mahallesinin 3 km. ilerisinde çok dikleşmektedir. En az 5 km. boyunca, Os-manköy’e kadar, doğal yolun topografyası böyledir ve savaş yerinin bilinen topografik özelliklerinin tümünü aynen gösterir. Osmanköy, yolun başından, Işıklı’dan 8 km. uzaklıktadır ve yol üzerinde, Kufi Çayının doğu yanındadır[37].
Osmanköy’den geçilince, yol, sol bitişiğindeki uçurumun yanından ayrılıp biraz (ortalama 100 m. kadar?) içeriden, daha geniş bir düzlükten ilerliyor ve az sonra, bir kavşağa geliniyor. Bu kavşak, sağ yandadır. Orada başlayan yola sapılmayıp dümdüz gidilirse, hâlâ çok düzgün olan köy yolu, artık uçurumlu yarlar dibinde değil geniş sayılabilecek bir vâdide akan Kufi Çayının yarıma iner, çayı aşıp karşı (batı) kıyıya geçer ve akıntının tersi doğrultuda gidip bu batı kıyıyı izleyerek kuzeydoğuya uzanır. 1098’de loannes Doukas’ın, 1190’da Friedrich Barbarossa’nın ordularınca izlenen; 1176’da da Manuel Komnenos ordusunun izlemek istediği ama güney ucundan girmişken kuzey ucundan çıkamadığı tarihsel yolun devamı, bu olmalıdır. Ancak, yolun, Kûfi Çayını aştıktan sonrası, şimdiki durumuyla, otomobil geçişine elverişli değildir.
Oraya kadar otomobille gelip de, Işıklı’ya, dolay isiyle Çivril-Homa/ Gümüşsü yoluna geri dönmeksizin, Sandıklı yöresine çıkmak isteyen ve otomobilin dağ başında bozulabileceğinden korkmayanlar (ya da, otomobil 18 yıllık ve tamirci düşkünü olduğu için böyle bir küçük felâket olasılığını pek güçlü gördüğü halde, araştırma tutkusu nedeniyle o korkuya rağmen o araçla nice dağlara tırmanmış kişiler), az önce söylenen kavşak yerinde sağa sapacaklar; Kûfi Çayının doğu yanında çaya paralel uzanan sıradağın sırtına tırmanıp uzun süre tek insan görmeyerek, düzgünlüğü araç geçmesine olanak vermenin ötesinde olmayan bu taşlık, kayalık dağ yolunu izleyecekler; bir hayli ileride Otluk Köyünde (Afyon ili Sandıklı ilçesine bağlıdır) düze inecekler; bir iki küçük tepeyi daha aşıp, Şeyhyahşi Köyünden ve diğer bazı köylerden geçerek Hocalar-Sandıklı asfalt yoluna çıkacaklardır.
Anlattığım bu “sağ kavşak sonrası bölüm”, hiç kuşkusuz, tarihsel yolun devamı olamaz; zor, sarp, ıssız ve susuzdur. Zaten onun ıgyo’lerde açılmış olduğu, 1968’de yayınlanan Türk Ansiklopedisi 15. cildindeki (bu yöreyi de kapsayan) “Eskişehir, Kütahya, Uşak illeri” haritasında gösterilmemiş, Osman köy’den geçen yolun devamı olarak yalnız Kufi Çayı batı yakasına atlayıp o kıyıyı izleyen bölümün gösterilmiş olmasıyla kanıtlanmaktadır. Tarihsel yolun devamı, böylece de anlaşılıyor ki, o diğer bölümdü. Söz konusu bölüm, Güre Köyünde, şimdiki Hocalar-Sandıklı asfalt yoluna çıkar.
V. Myriokephalon Kalesi’nin kendisi üzerine
Myriokephalon savaşının yeri hakkındaki bilgi kaynaklarında, Manuel ordusunun perişan edildiği geçitte Myriokephalon (Bin Baş) Kalesi denen, ama daha o çağda yıkıntı durumuna düşmüş bir kalenin varlığından söz edildiğini ve zaten savaşın da bu yüzden Myriokephalon savaşı diye anıldığını unutmuş değilim. Her bilimsel araştırmada uyulması gereken “Mukadder soruya yanıt hazırla!” ilkesi uyarınca, Κufi Çayı Vadisinde bir ortaçağ kalesinin varlığını da ortaya koymalıydık ve koyacağız.
Myriokephalon Kalesi diye anılmış kale, şu üçünden biridir:
1. İlkçağ kenti Eumeneia’nın ardılı ve şimdiki Işıklı’nın ortaçağdaki atası olan küçük hisar. Geçide giden yolun başında böyle küçük bir ortaçağ hisarı hiç kuşkusuz vardı; kısmen ilkçağ mimarlık yapıtları parçalarının hatta sütunlarının sıradan yapı taşı gibi kullanılmasıyla yapılmış duvarlarından parçalar günümüzde de orada, Işıklı gölü ve parkının tam karşısında görülebilir. Ancak, Honaz’lı Niketas, Myriokephalon Kalesi’nin geçit başında değil geçidin içinde, orta yerinde bulunduğunu özellikle belirttiğinden[38], geçidin başında bile değil geçide giden yolun başında olan bir ortaçağ hisarı, Myriokephalon olmasa gerektir.
2. Kudret Ayiter’e, yöre köylülerinin söz ettiği, 1261 m. yükseklikteki Sanbaba Tepesi üzerindeki kale yıkıntısı.
3. Tam Kûfı Çayı Vadisi içinde, Işıklı-Sandıklı arası orta yerde, Kûfi Çayına Yeldeğirmen Dağı eteği boyunca akarak güneydoğudan gelip katılan Kestel Çayının[39] adından, o yörede bulunduğunu öğrendiğimiz ortaçağ kalesi. Kastel, Kestel sözcüğü; Bizanslıların ya da Selçukluların hizmetindeki İspanyol, İtalyan vb. ücretli askerlerin dilinden gelir, “kale” anlamındadır ve Anadolu’da pek çok tarihsel coğrafya adı içinde bu sözcük yaşamaktadır[40]. Oralardaki bir kalenin denetlemek isteyeceği yol, ancak ve ancak, Kûfı Çayı Vâdisini izleyen tarihsel yol olabilir. Demek ki, Işıklı ile Sandıklı Ovası arasında doğal yolun orta yerindeki kale, budur, Kestel Çayı adının işaret ettiği kaledir. Onun kalıntılannın saptanmasını da ben, benden sonrakilere bırakıyorum.