Bu çalışma Hellenistik dönem öncesi Bithynia Bölgesi’nde yaşayan Bithynialılar ile Hellen kolonileri arasındaki ilişkileri inceler. Bithynialılar, bilinenlere göre Demir Çağı’ndan itibaren Bithynia bölgesinde yaşamaya başlamış ve varlıklarını uzun yüzyıllar sürdürerek yaşam tarzları ve gelenekleriyle bölgenin tarihsel gelişimini etkilemişlerdir.[1] Son yirmi yılda Karadeniz’de kurulan Hellen kolonileri ve bunların yerel unsurlarla olan ilişkileri özellikle kazılardan elde edilen arkeolojik verilerin de yardımıyla üzerinde çalışılan önemli konulardan biri olmuştur. Ancak Propontis’in doğusunda, yani kabaca Bithynia bölgesindeki erken dönem yerleşmeleri ve burada kurulan koloniler konusunda arkeolojik açıdan genel bir sessizlik hâkimdir. Dolayısıyla dönemin kaynaklarına bakıldığında antik yazılı kaynaklar arkeolojik verilere göre çoğunluktadır. Bu nedenle antik yazılı kaynaklar öncelikle bu çalışmada değerlendirilecek ve arkeolojik verilere bölgede tespit edilebildiği kadarıyla değinilecektir. Çalışmanın böylelikle bir amacı da özellikle arkeolojik verilerin yetersizliği nedeniyle Bithynia’daki erken dönem yerleşim yerleri ve yerleşimciler kadar, Hellen kolonizasyonu ile bölgede birlikte yaşamaya başlayan Bithynialılar ve koloniler arasındaki ilişkiler konusundaki bilgilerimizin eksikliğine dikkat çekmektir. Çalışma iki ana kısma ayrılır. İlk bölüm Hellen kolonizasyonu öncesinde Bithynialılar’ın etnik kökenleri ve egemenlik alanları konusunda bilgi vererek konuya bir giriş yapar. İkinci kısım ise Bithynia’da kurulan Hellen kolonileri ve kolonilerin Bithynialılar ile olan ilişkilerinin nasıl şekillendiğini inceler. Çalışmanın bu ikinci kısmını makaleye ilişkin genel bir sonuç izler.
I. Bithynialılar'ın Kökenleri ve Egemenlik Alanları
Bithynia’dan coğrafi bir terim olarak bahseden bilinen ilk antik yazarlar Herodotos ve Pseudo-Skylaks’dır. Hem Herodotos hem de PseudoSkylaks bölgeden ‘Bithynia’, ‘Asya Thrakiası’ ve ‘Thrakia Bithyniası’ olarak bahseder.[2] Appianos, Bithynia’daki halkların kendilerini önceleri Bebrykler olarak tanımladıklarını ve Thrak kökenli bu halkların Bithynia’ya yerleştikten sonra kendilerini Bithynler olarak adlandırdıklarını yazar.[3] Strabon Homeros zamanında Bithynler’in bölgeye tam olarak yerleşemediklerini ya da Phrygia ve Mysia halkları içerisinde varlıklarını sürdürdüklerini ileri sürer.[4] Dolayısıyla, bölgeye ilk Phrygialılar ve sonrasında Mysialılar yerleşir. Böylece Bithynialılar, Phrygialılar ve Mysialılar tarafından yerleşilmiş bir bölgeye gelir. [5]
Antik yazarlar Hellenistik dönem öncesi Bithynler’in egemenlik alanları konusunda önemli bilgiler sunar. Buna göre, Bithynler kabileler halinde özellikle İzmit Körfezi’nin kuzeyinde Karadeniz’e ve Sakarya Nehri’ne doğru genişleyen bir alanda yaşamışlardır.[6] Bithynler’in egemenlik alanı batıda Kalkhedon, doğuda Herakleia Pontike, kuzeyde Karadeniz ve son olarak güneyde İzmit Körfezi ile sınırlıdır.[7] Hypios Nehri (Melen Çayı) Bithynler ve Mariandynler arasında sınırdı (bk. Harita).[8] Böylece Hypios Nehri Bithynler’in doğu sınırını oluşturuyordu. Dolayısıyla, Bithynia bölgesi bugün Bolu, İznik, Bilecik ve Sakarya’yı içine alacak şekilde kabaca Kocaeli Yarımadası’na tekabül eder.
Herodotos, Pseudo-Skylaks ve Ksenophon gibi pek çok antik yazar Bithynler’in Thrak kökenli olduklarından bahseder. Herodotos bölgenin adını “Bithynia Thrakiası” olarak verir[9], ve Pseudo-Skylaks Periplus adlı eserinde Bithynia’dan “Bithynialılar'ın Thrakiası”, bölge sakinlerinden de “Thrakialı Bithynialılar” olarak söz etmektedir.[10] Ksenophon’da ise Bithynler, “Bithynialı Thraklar” olarak geçer.[11]
Thrakia’dan Bithynia’ya böyle bir göçün varlığına ilişkin arkeolojik bulgular İstanbul çevresinde 2009 ve 2012 yıllarıda gerçekleştirilen İstanbul Tarih Öncesi Yüzey Araştırmaları kapsamında tespit edilmiştir.[12] Kocaeli’nde Thrakialılar ve Bithynler arasındaki bir takım benzerliklere işaret eden arkeolojik veriler de mevcuttur. Bu bağlamda bahsedilecek ilk arkeolojik veri Thrakia kubbeli mezarlarının Kutluca’da (İzmit’in 23 km kuzeybatısı) bulunan mezarla olan benzerliğidir. Bu mezarda tarihlemeyi yapacak bir malzeme ele geçmemiştir. Ancak A. M. Mansel bu mezarla Thrakia kubbe mezarları arasındaki mimari benzerlikleri inceler ve Kutluca’daki mezarın M.Ö. IV. yüzyıla ait olduğunu ileri sürer.[13] İzmit’te bulunan başka kubbe mezarlar da mevcuttur. Mesela M.Ö. II. yüzyıla tarihlenen İzmit Kanlıbağ Tümülüsü, 1971 yılında İzmit’te keşfedilir.[14] İzmit Nekropolisi’nde yapılan kurtarma kazılarında ele geçen mezarlar da Thrak mezar mimarisiyle pek çok benzerlikler taşır. Kefken’de Yayla Pınar Tümülüsü, İzmit Akyazı Tümülüsü[15] ve Adapazarı Tersiye Köyü sınırlarındaki Tersiye Tümülüsü ve son olarak Aytepe Tümülüsü, Hellenistik döneme aittir. Bütün bu tümülüsler Thrak mezarlarıyla mimari benzerlikler taşımaktadır.[16] Ayrıca bugün Adapazarı’nın Adliye Köyü’nde, antik Tarsos’ta bulunan bir stel (Tersiye Tümülüsü’ne yaklaşık 25 km) Mokazis adında Bithynialı zengin bir aristokrata aittir.[17] M.Ö. II. yüzyılın birinci yarısına tarihlenen steldeki yazıttan, sadece Mokazis’in değil, karısı ve çocuklarının da açıkça Thrak isimlerine sahip olduğu görülmüştür. Bithynia bölgesinde yapılan araştırmalarda sadece Hellenistik döneme değil, Roma dönemine de tarihlenen ve Thrak isimlerini taşıyan pek çok yazıt ele geçmiştir.[18] T. Corsten’in epigrafik araştırmaları Thrak isimlerinin özellikle Nikomedia, Nikaia, Prusias ad Hypion ve Prusa’da yoğunlaştığını ve M.Ö. II. yüzyıl ve sonrasına ait olduklarını göstermektedir.[19]
Son olarak, Artemis Bendis, Tanrıça Artemis’in Thrakia’daki tapımı, Bithynia Kralı I. Nikomedes’in sikkeleri üzerinde (M.Ö. c. 280–250) görülmektedir.[20] Bu, Bithynialılar’ın Thrak kökenine ilişkin bir gösterge olmalıdır. Bu tip, yeni kurulan Bithynia Krallığı’na özgüdür. Belki de Artemis Bendis tipi, kardeşini yenip ikinci Bithynia kralı olarak tahta oturan I. Nikomedes tarafından, Bithynia halkları üzerinde birleştirici ve bütünleştirici bir etki yaratmak için propaganda aracı olarak özellikle seçilmiştir.[21] Ayrıca kuzeybatı Bithynia’da Roma İmparatorluk dönemine tarihlenen ve Talaris tarafından (Thrak ismi) Artemis Bendis’e yapılan bir sunu, söz konusu kültün Roma döneminde de bir şekilde devam ettiğinin bir göstergesi olmalıdır.[22]
M.Ö. 400’de Herakleia’dan birliğiyle Kalpe’ye gelen Ksenophon burada pek çok köy yerleşimi olduğunu kaydeder.[23] Bölgede Roma hâkimiyeti başladığında durumun çok değişmediği görülmektedir. Thrak ismi taşıyan pek çok köy yerleşimi Nikomedia’nın egemenlik alanında tespit edilmiştir. Antik kentin kuzeyinde kırk bir köy ve phyle adını taşıyan yedi yerleşim yeri bilinmektedir.[24] Pentephyle/Triknaita, phyle Petrozetoi, Baradendromia (yerleşimcileri phylitai olarak adlandırılmış) ve Lakkenoi, phyle yapılanmasını gösteren yerleşimlerdir.[25] Nikomedia’da bazı köyler Roma döneminde synoikismos yoluyla yeniden yapılandırılır. Mesela Trikomia üç köyün birleşmesiyle oluşmuş bir yerleşim yeridir. Bir başka synoikismos örneği ise kome tes pentephyles, yani beş kabilenin birleşmesiyle oluşmuş bir köydür.[26] Roma döneminde köylerin yeniden yapılandırılmasında Bithynialılar’ın phyle yani kabile yapılanmasını hala koruduğu görülmektedir. Thrakia kubbe mezarlarına benzerliğinden bahsettiğimiz Kutluca mezarı mevki olarak[27], Nerola köyü (Karakadılar) ve phyle Petrozetoi’a oldukça yakındır. Bu da bölgedeki Thrak kökenli Bithynialı varlığını destekler.[28] Görülüyor ki, Ksenophon tarafından gözlemlenen köy yerleşimleri Hellenistik dönemde de yine phyle yerleşimleri olarak varlığını sürdürmüştür. Roma Devleti, Bithynia’yı topraklarına kattığında ise bu kabile yerleşimlerini birleştirip genişleterek daha bütünleşmiş bir biçim kazandırmıştır.[29]
II. Bithynia’da Hellen Kolonizasyonu ve Hellen Kolonileri ile Bithynialılar Arasındaki İlişkiler
Bithynialılar, bölgelerini M.Ö. VIII. yüzyılda başlayan Hellen Kolonizasyon hareketi sonucu yeni yerleşimcilerle paylaşmak durumunda kalır. Hellen kolonizasyonu M.Ö. IX. yüzyılın başlarında başlar. Tsetskhladze tarafından hazırlanan liste Karadeniz’e yönelik Hellen ilgisinin M.Ö. VIII. yüzyılın ikinci yarısında başladığını ortaya koymaktadır.[30] Bithynia bölgesinin Miletos ve Megara tarafından kolonize edildiği görülmektedir.[31] Astakos[32], Kallipolis[33], Kios[34], Myrleia (Brylleion)[35] ve Thynias[36] Hellen Kolonizasyonu boyunca M.Ö. VIII. ve VII. yüzyıllarda, Bithynialılar'ın genel olarak yetiştiği bölgede, Miletos ve Megara tarafından kurulduğu bilinen kolonilerdir.
Nüfus artışı, yiyecek sıkıntısı, toprak azlığı ve hammadde arayışı genel olarak Hellen Kolonizasyonu’nun temel nedenleri olarak sıralanır.[37] Bithynia Bölgesi’nin kolonizasyon alanı olarak seçilmesindeki nedenler konusunda özellikle Ksenophon M.Ö. 400 yıllarında Kalpe’de yaptığı gözlemler son derece önemlidir. Ksenophon, Kalpe ve çevresinin 1000 kişinin yerleşip yaşayabileceği kadar büyük olduğunu yazar.[38] Çünkü Kalpe, su kaynaklarının bulunduğu, her türlü tahılı, baklagili ve özellikle incir ve tatlı bir şarabının yapıldığı üzümün yetişmesinin yanı sıra gemi yapımı için elverişli ahşapın elde edildiği, çok farklı ağaç türünün varolduğu verimli bir yerdir.[39] Diğer taraftan, Marmara Denizi (antik Propontis) zengin balık kaynaklarına sahip bir denizdi (özellikle ton balığı).[40] Yine, Astakos kenti ismini İzmit Körfezi’nin sığ kesimlerde bolca bulunan ıstakozdan almış olmalıdır. Zira ıstakoz betimi kentin günümüze ulaşan sikkelerinde de tasvir edilmiştir.[41] Bu bölge ayrıca Asya’dan Avrupa’ya Akdeniz’den Karadeniz’e uzanan ticaret yollları üzerinde bir geçiş yeridir.[42] Bu özellikler bölgede koloni kurulmasında etkili olmuş olmalıdır. Ksenophon’un aktardıkları V. yüzyılın sonlarına yani kolonizasyondan iki-üçyüz yıl sonrasına ait olmasına rağmen, Kalpe ve çevresinin bitki örtüsü ve verimliliği tarih boyunca kaynaklara yansımıştır.[43]
Ksenophon ayrıca Kalpe ve çevresinde her türlü ürünün yetişmesine rağmen sadece zeytinin bulunmamasını iki farklı pasajda yineler.[44] Bu muhtemelen Kalpe’nin bulunduğu Kandıra Bölgesi ikliminin zeytin yetiştirmek için uygun olmaması ile ilgilidir. Çünkü burada görülen iklim, İzmit Körfezi’nde görülen Akdeniz iklimine kıyasla daha yağışlı ve soğuktur. Dahası, gözlemlendiği kadarıyla tarih boyunca Kandıra’yı ziyaret eden hiçbir seyyah burada zeytinin yetiştiğinden bahsetmez.[45] Ayrıca günümüzde de Karadeniz’e bakan bu bölgede zeytin yetişmemektedir.[46] Bilindiği gibi şarap ve zeytinyağı Hellen beslenme kültürünün vazgeçilmez unsurlarındadır. S. Mitchell bu bölgede zeytinin yetiştirilmemesinin bölgedeki Hellen kültürünün yokluğuyla ilintili olabileceğini ileri sürer.[47] Gerçekten de Kalpe, yerel halk olan Bithynialılar ile çevrilmiş bir bölgedeydi. Ancak yine de burada zeytinin yetiştirilmemesi, kültürel bir farklılıkla ilgili olabileceği gibi iklim şartlarıyla da ilgili olmalıdır.[48]
Yukarıda bahsedilen, Bithynia’da kurulan bu kolonilerde genel olarak kolonizasyon öncesi yerel bir halka ya da Bithynler’e ait arkeolojik bir ize rastlanmamıştır.[49] Ancak Astakos ve Myrleia’daki durum konusunda az da olsa ipuçları mevcuttur. M.S. II. yüzyıl yazarı Polyainos Astakos kenti egemenlik alanındaki (khora) bataklık bir alanda Thrakialılar’ın (Thrakes) yaşadığından bahseder.[50] Bu ifade kaynağın İngilizce çevirisinde atlanmış görünmektedir. Ancak orijinal Eski Yunanca metinde “Khora’daki Thrakialılar” (Thrakes...ek tes khoras) ifadesi bulunmaktadır.[51] H. Berve bu dönemde Astakos’un Bithynialılar’ın kontrolünde olduğunu yazarken, G. Busolt ve H. Swoboda, khora kırsal alanı ifade ettiği için bahsedilen topluluğun muhtemelen Bithynialı köleler olabileceğini ileri sürer.[52]
Ayrıca Kocaeli Müzesi başkanlığında 2010 ve 2011 yıllarında Astakos’ta gerçekleştirilen sondaj kazılarında Demir Devri’nden Hellenistik Devir sonuna kadar geniş bir döneme tarihlenen bulgular saptanmıştır.[53] Özellikle höyükte Demir Çağı’na tarihli el yapımı siyah hamurlu bir kap parçasının bulunması çarpıcıdır. Bu, Astakos’un Hellen kolonizasyonu öncesi yerleşim gördüğüne işaret eder. Ayrıca kazılar sırasında M.Ö. VI. yüzyıla ait, Atina üretimi ve Siyah Figür Tekniği’nde yapılmış kaplara ait parçalar, Klasik Devir’e ait (M.Ö. V.-IV. yüzyıllar) çok sayıda Siyah Firnisli Gruba ilişkin parçalar ve Kırmızı Figür Tekniği’nde yapılmış seramikler ele geçmiştir. Siyah Firnisli kaplar arasında kantharos, skyphos, balık tabakları ve kandiller çoğunluktadır.[54]
Söz konusu sondaj kazısı dışında, Astakos’ta daha önceleri ele geçen Arkaik ve Klasik dönem seramiği[55] şu an Kocaeli Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmektedir.[56] Son olarak Thynias (Kefken) Adası’nda Arkaik ve Klasik dönemlere tarihlenen sur kalıntıları ve M.Ö. V.-IV. yüzyıllara ait Atina üretimi siyah figürlü kap parçaları bulunmuştur.[57] Attika siyah figürlü seramiği ilk defa M.Ö. 610-600 yıllarında Hellas’tan Batı Anadolu’ya ithal edilmiş ve bu ithalat M.Ö. V. yüzyılın ortalarına kadar devam etmiştir.[58] Kocaeli Müzesi’nde sergilenen Astakos’ta bulunan seramik parçaları lekythoi, aryballos, kylix, kandilleri ve pişmiş toprak figürinleri içerir ve müzede belirtildiği kadarıyla M.Ö. VI.-V. yüzyıllara tarihlenmiştir. Bu malzemenin çalışıldığı herhangi bir yayının olmaması tarihlendirilmesini ve değerlendirilmesini güçleştirmektedir. Ne şekide bulunduğu bilinmemesine karşın, bu malzeme grubu, Hellen seramiğinin Marmara ve Karadeniz kıyısına ihraç edildiğinin bir göstergesidir.[59]
Yine, Kocaeli Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nün Prof. Dr. Ayşe Çalık-Ross başkanlığında 2005 yılından bu yana yürüttüğü yüzey araştırmaları sırasında Astakos ve çevresinde ele geçen arkeolojik malzeme de yayımlanmayı beklemektedir.[60]
Diğer taraftan Corsten, Myrleia kentinin yerel dildeki şeklinin Brylleion olduğunu ve sonradan Myrleia’ya dönüştüğünü yazar.[61] Böylece hem Corsten’in hem de Polyainos’un aktardıkları, bölgede Thrakialı ya da Hellen olmayan bir toplumun varlığına işaret eder.[62] Elimizde herhangi bir arkeolojik veri bulunmamasına rağmen, Bithynialılar’ın önceleri Marmara’nın sahil şeridinde kendileri için uygun olan yerlere yerleştikleri, ancak Hellenler’in, bölgeye geldikten sonra, kendilerine karşı direnen Bithynialılar'ı ya öldürdüğü ya da köleleştirdiği öne sürülebilir. Böylece Hellen kolonileri, Bithynialılar'ı sahil şeridinden çekilerek iç kesimlere yerleşmeye zorlamış olmalıdır.[63] Çünkü Bithynia bölgesinin yerleşim yeri olarak elverişliliği göz önüne alındığında, Bithynia’da kurulan kolonilerin kuruldukları yerde, Hellenler gelmeden önce herhangi bir yerleşmenin bulunmadığı düşük bir ihtimaldir.[64]
Kolonilerle yerliler arasındaki ilişkilere gelince, genel olarak bu ilişkiler yerlilerin kolonilerden etkilenmesi ve kolonilerin yerel adetleri benimsemesi ve uygulaması şeklinde iki yönlü bir süreci kapsar.[65] Hellen kolonizasyonunda genellikle erkekler rol aldığı için gittikleri yerlerde yerel kadınları eş olarak seçip evlenmek durumundaydılar. Yerliler ve koloniler arasındaki ekonomik ilişkiler ise genel anlamda hediyeleşme ve değiştokuşa dayanıyordu.[66] Pek çok koloni yerlilerin yerleştiği ya da onların yakınındaki bölgede kurulur. Bazı durumlarda bölgenin kabile liderleri Hellen kolonilerine yerleşmek ve ekip biçmek için toprak verir. Toprak alımı ya özel bir anlaşmaya ya da önde gelen kabilelerden birine yapılacak bir ödeme ile yani para karşılığında gerçekleşiyordu.[67] Yerliler ve koloniler arasındaki ilişkilerin ortak ilgi ve ihtiyaçlar çevresinde şekillendiği örnekler de bulunmaktadır. Yerel liderlerin Hellen sanatçılarını davet etmelerine ilişkin örnekler Iberia yarımadasında ve Karadeniz’de rastlanan bir durumdur.[68] Bithynia’da kurulan Hellen kolonileri ile Bithynialılar arasında hediyeleşme ve değiş-tokuşun varlığına ilişkin herhangi bir veri olmadığı gibi bu iki unsur arasında yapılan evlilikler ya da egemenlik alanlarının belirlenmesine ilişkin bir anlaşma da bilinmemektedir.
Arrianos’tan öğrendiğimize göre, Astakos ismi bir kuruluş efsanesinde geçer.[69] Arrianos’a göre kentin kurucusu Astakos, Poseidon ve su perisi Olbia’nın oğluydu. Böylece efsanede Bithynialı yerel unsurlarla Hellen öğelerinin bir karışımı görülmektedir.[70] M.Ö. V. yüzyılın ilk yarısında darp edilen Astakos sikkelerinde muhtemelen peri Olbia’yı temsil eden bir kadın başı tasvir edilmiştir.[71] Bithynia’da Olbia adını taşıyan başka bir kent olduğu ve bu kentin adının değiştirilerek Astakos yapıldığı bilinmektedir. Megara tarafından kurulduğu düşünülen Olbia hakkında fazla bir bilgimiz bulunmamasına karşın kentin önemli bir merkez olduğunu İzmit Körfezi yani Astakos Körfezi’nin aynı zamanda Olbia Körfezi olarak da isimlendirilmesinden anlıyoruz.[72] Belki de sözkonusu efsane koloniler tarafından bölgede Hellen kültürünü yaymak ve yerel unsurlarla kaynaşmak için türetilmişti.
Diğer taraftan, Ksenophon, Pseudo-Skylaks, Memnon, Arrianos ve Diodoros gibi antik yazarlar söz konusu unsurlar arasındaki ilişkiler hakkında ipuçları sunmaktadır. Ancak dönemle çağdaş olan ve olmayan bütün bu kaynaklar ağırlıklı olarak Hellen kolonileri ile Bithynialılar arasındaki M.Ö. V. yüzyıl ve sonrasına ait ilişkiler hakkında bilgi verir. M.Ö VIII. yüzyılda başlayan erken dönem ilişkileri içermezler. Böylece, Bithynialılar ve Hellen kolonileri arasındaki ilişkileri iki dönemde inceleyebiliriz. İlk dönem kolonilerle Bithynialılar’ın ilk defa karşı karşıya geldikleri erken dönemdir. İkinci dönem ise kaynakların daha çok bilgi sunduğu M.Ö. V. yüzyıl ve sonrasıdır.
Bithynialılar ve Hellen kolonileri arasındaki erken dönem ilişkiler konusundaki kaynaklar yetersiz olmasına karşın, bu dönemdeki ilişkilere yönelik analoji yapmamızı sağlayacak başka örnekler bilinmektedir. Özellikle Karadeniz’de kurulan Hellen kolonileri ve yerel halk arasındaki ilişkiler konusunda arkeolojik veriler önemli bilgiler sağlamaktadır.[73]
Örneğin bir Megara kolonisi olan Herakleia’daki yerel halkın yarısı ya öldürülmüş ya da köleleştirilmiştir. Strabon, buradaki yerel halk olan Mariandynler’in Bebrykler, Mygdonlar, Bithynialılar gibi Thrak kabileleri olduğunu yazar.[74] Thrakia-Anadolu kökenli bu halkın statüsü Poseidonios ve Strabon tarafından tasvir edilmiştir. [75] Athenaios’un Poseidonios’tan aktardığına göre Mariandynler kendilerini yönetecek kapasitede değillerdi. Bu yüzden Poseidonios’un ifadesiyle Mariandynler kendilerinden ‘akılca daha üstün’ ve yönetme geleneğine sahip Herakleia Pontike ile anlaşma yaptılar. Buna göre, eğer Herakleia’ya boyun eğip onların ihtiyaçlarını tedarik ederlerse, hiçbiri Herakleia Pontike egemenlik alanı dışında bir yerde satılmayacak, kendi topraklarında oturabilecekti.[76] Hellen kolonileri teknik olarak yerel halktan daha güçlüydü ve yerlileri hâkimiyetleri altına almaları daha kolaydı. Mariandynoi örneğinde görüldüğü gibi Hellenler, Bithynialılar'ı köleleştirerek hem bölgedeki insan gücünü hem de bölge kaynaklarını kullanmış olabilirler.
Sinope[77] ve Amisos’ta[78] kurulan Hellen kolonileri, bölgedeki kolonilerle yerel halk arasındaki ilişkileri yansıtması açısından önemlidir.[79] Antik kaynaklar Amisos’un kolonistler tarafından zorla ya da antlaşma yoluyla hâkimiyet altına alındığına değinmezler. Amisos, Leukosyrialılar’ın egemenlik alanının ortasında kalan bir mevkide adeta bir ada gibi dört bir yandan yerel halk tarafından çevrelenmişti.[80] Muhtemelen benzer bir manzara Bithynia’da da söz konusu idi. Bu bölgede de İzmit ve Gemlik körfezleri boyunca birkaç tane Hellen kolonisi bulunmaktaydı ve bu koloniler görünen o ki Bithynialılar’ın egemenlik alanıyla çevriliydi.[81]
Amisos ve Sinope’deki arkeolojik verileri ve tarihi kaynakları inceleyen L. Summerer, yerel halka ait yerleşim yerlerinde erken dönem Hellen seramiğinin varlığına değinir ve bunu, Hellenler’in sahil şeridinde kentler kurmadan önce bu bölge ile iletişim halinde olduğunun bir göstergesi sayar. Amisos ve Sinope’deki Hellen kolonileri varlıklarını sürdürmek için yerel halkın egemenlik alanında bulunan tarımsal ürünlere, metal ve madenlere ulaşmak, dolayısıyla yerel halkla iletişim kurmak zorundaydı. Ayrıca Sinope ve Amisos’ta yerel seramiğe de rastlanmıştır. Şu durumda yerel halk ya köylerinden koloni kuranlar tarafından Sinope ve Amisos’a getirilmişti, ya da bu bölgeye Hellen kolonilerinin kurulmasından çok daha önceleri yerleşmişlerdi.[82]
Yine S. Solovyov’un Skythia’da yaptığı araştırma yerel aristokrat sınıfı ile Hellen kolonileri arasındaki ilişkileri göstermesi açısından önemlidir.[83] Buna göre, Hellen tüccarlar ve göçebe ve yarı yerleşik İskit kabile liderleri arasında ticari ilişkiler gerçekleşmiştir. Öyle görünüyor ki Hellen kolonileri bölgede tutunmak için öncelikle yerel liderlerin onayını ve desteğini kazanmak durumundaydı. Bithynialılar, kaynakların gösterdiğine göre Thrak kökenli ve kabile sistemine sahip bir topluluktu.[84] Arkeolojik olarak tespit edilmemesine rağmen Hellen kolonileri, adlarını M.Ö. V. yüzyılın ortalarından itibaren duymaya başladığımız bölgedeki Bithynialı kabile liderleri (Dydalses, Bas) ile yerel kaynakların kullanımı konusunda iletişim kurmuş olabilir. Çünkü kent yaşamının Hellenler tarafından bölgedeki tesisi yapı malzemesine olan talebi artırmış olmalıdır. Bithynia’da Hellen kolonilerinin dinsel ve kamu yapılarının inşasında ihtiyaç duyabileceği örneğin ahşap ve kesme taş Bithynialılar’ın egemenlik alanlarında bulunuyordu. Bithynialılar Ksenophon’un aktardığı gibi köylerde yaşıyordu ve ahşap ve taş gibi materyallere ihtiyaçları Hellenler’e göre çok daha düşük seviyede olmalıydı.[85] Gerek Sinope ve Amisos’taki kolonilerde, gerekse Herakleia-Mariandynoi arasında görülen ilişkilere benzer bir şekilde koloniler ve Bithynialılar arasında ihtiyaçlara bağlı olarak ahşap, kesme taş gibi ham maddeler karşılığında Hellen seramiği ya da yerel halka cazip gelen diğer Hellen ürünlerinin değiş-tokuşunun yapıldığı düşünülebilir.[86]
Bithynialılar ve Hellen kolonileri arasındaki ilişkilerin ikinci dönemi, M.Ö. V. yüzyıl ve sonrası, antik kaynakların sağladığı bilgilerin artması ile biraz daha netlik kazanmaktadır. Ksenophon ve Pseudo-Skylaks’ın yanı sıra Memnon, Diodoros ve Arrianos gibi dönemin çağdaşı olmayan antik yazarların aktardıklarına göre M.Ö. V. yüzyılda kuzeybatı Anadolu’da ve Boğazlarda kurulan Hellen kolonileri egemenlik alanlarını korumada zorlanmış gözükmektedir.[87] Genel olarak bu dönemde Bithynialılar’ın çevre kolonilere karşı artan tehdidi ve Bithynialı kabile liderlerinin genişleme politikası ve bölgede birlik kurma girişimleri antik kaynaklarda gözlemlenmektedir.
Astakos, M.Ö. V. yüzyılda Bithynialılar’ın saldırıları karşısında zor durumda kalmış ve varlığını M.Ö. 435-434 yıllarında Atina’dan gelen yerleşimcilerle sürdürebilmiştir.[88] Memnon, Megaralılar’dan sonra Atinalılar’ın Astakos’u işgal ettiğinde Dydalses’in başa geçmesiyle Atinalılar’ın yarattığı çatışmanın sona erdiğini yazar.[89] Böylece ilk kez Bithynialı bir liderin adına rastlanmaktadır. Atina kolonizasyonu M.Ö. 435-434 yıllarında olduğuna göre Dydalses’in etkin olduğu yıllar da bu döneme rastlıyor olmalıdır.[90]
Kalkhedon diğer kolonilere göre daha güçlü bir konumdaydı. M.Ö. 416 yılında sebebini bilmediğimiz bir nedenden ötürü Byzantion ve Kalkhedonlular ile Bithynialılar arasında bazı anlaşmazlıklar ortaya çıkar. Durum uzlaşma yoluyla çözülemeyince Byzantion ve Kalkhedon büyük bir ordu ile Bithynia topraklarını işgal eder. Byzantion ve Kalkhedon ordusu çok sayıda Bithynialıyı öldürürken pek çok Bithynia yerleşimini de tahrip eder.[91] Bu örnek aynı zamanda iki Megara kolonisinin kendileri için tehdit olan ortak bir düşmana karşı beraberce hareket edebildiklerinin bir göstergesidir.[92]
M.S. III. yüzyılda yaşamış, dönemle çağdaş olmayan Athenaios’un M.Ö. III. yüzyıl yazarlarından Phylarkhos’tan aktardığına göre Bithynialılar, Byzantion tarafından köleleştirilir. Burada, Karialılar’ın yerel halkı olan Lelegler ile olan efendi-köle ilişkisinin Bithynialılar ve Byzantion arasında da olduğu açıkça belirtilmiştir.[93]
M.Ö. 415 yılında Alkibiades yönetimindeki Atina donanmasının Sicilya seferi ardından, Byzantion ve Kalkhedon kentleri, sürekli olarak Atina ile Sparta ve Persler arasındaki iktidar mücadelesinin ortasında kalır.[94] M.Ö. 409 yıllarına gelindiğinde Atina, Sparta ve Persler arasında artan tansiyon neticesinde gelinen noktada Klearkhos Kalkhedonlular’ı ikna eder ve böylece Kalkhedonlular Atinalılar’dan ayrılarak Sparta ve Persler ile müttefik olur. Böylece, Alkibiades komutasındaki Atina donanması M.Ö. 409 yılında Kalkhedon üzerine sefere çıkar.[95] Bunun üzerine Kalkhedonlular yağma edilebilecek malların bir kısmını saklar, sahip oldukları hububat ve hayvanlarını ise komşuları Bithynialılar’a emanet eder. Alkibiades Bithynialılar’ın topraklarına bir elçi heyeti yollayarak, Bithynialılar’dan Kalkhedon halkına ait malların kendisine teslim edilmesini ister. Alkibiades aksi halde kendilerine savaş ilan edileceğini bildirir. Bithynialılar bu nedenle Alkibiades'in isteklerini kabul etmek zorunda kalır. Böylece Kalkhedonlular’ın kendilerine emanet ettikleri eşyaları Atinalılar’a teslim ederler.[96] Bunun sonucunda Alkibiades, Bithynialılar ile bir anlaşma imzalar.[97]
Byzantion, Bithynia üzerine yaptığı seferden sonra da barbar tehdidi ve saldırılarından kurtulamaz. Kent, egemenlik alanını koruyamayarak sık sık Thraklar’ın düzenlediği saldırılarda zarar görür. 403 yılına gelindiğinde ise Byzantion Sparta’dan yardım istemek durumunda kalır. Bunun üzerine Sparta Klearkhos’u Byzantion’a gönderir.[98]
Bundan bir süre sonra, Onbinler Bithynia topraklarında belirir. Kyros’un başarısız seferi sonucunda başıboş kalarak geri dönüşe geçen bu meşhur ordu, Herakleia Pontike’ye geldiğinde hangi yönde ilerleneceği konusunda anlaşmazlığa düşerek üçe ayrılır. Bunlardan ilki, Arkadia ve Akhaialılar'ın bulunduğu birlik, ikincisi Kheirisophos yönetimindeki birlik ve üçüncüsü ise Ksenophon’un komuta ettiği birliktir.[99] Ordu, Herakleia Pontike’den Kalpe limanına ulaşır. Burada askerler Byzantion harmostes’i Kleandros’un yük gemileri ve kadırgalarla gelerek kendilerini almasını bekler. Ancak, bu bekleyiş umduklarından daha uzun sürer ve bölgedeki yerel halk olan Bithynialılar ile çatışmaları kaçınılmaz hale gelir.[100]
Ksenophon, M.Ö. 400 yılında Kalpe limanına geldiğinde Bithynialı Thraklar’ın geçen Hellen gemilerine saldırdığından ve Herakleia Pontike ve Byzantion arasında hiçbir Hellen kolonisinin ya da dostane bir topluluğun bulunmadığından bahseder.[101] Ksenophon’un aktardığına göre, ordu ancak Kalkhedon’a ulaştığında dostane bir bölgeye gelmiş olur.[102] Ksenophon’un Bithynialılar'ı Hellen gemilerine saldıran düşman bir toplum olarak tanımlaması M.Ö. V. yüzyılın sonlarında Bithynialılar ve Hellenler arasındaki ilişkilerin genel olarak iyi olmadığının göstergesidir.[103]
Gerçekten de Bithynialılar, Hellen güçleri karşısında durabilmek ve Onbinlerin Bithynia’dan geçişini engellemek için Daskyleion satrabı Pharnabazos’tan yardım ister.[104] Böylece 401 yılında Pers komutanlar, Spithridates ve Rhathines Pharnabazos’un ordusuna katılır. Bithynialılar Perslerle birlikte Ksenophon’a karşı savaşır. Ancak Ksenophon tarafından bozguna uğratılırlar.[105] Onbinler sadece bölgede kaldıkları sürede değil aynı zamanda Ksenophon önderliğinde bölgeden ayrılırken de Bithynler’in topraklarına yağma amaçlı saldırılar yaparlar. Kalkhedon egemenlik alanındaki Khrysopolis (Üsküdar)’e vardıklarında ellerindeki ganimeti satmak için burada yedi gün kalırlar.[106]
Ksenophon’un notlarındaki bir başka önemli detay, M.Ö. IV. yüzyılın başlarında Kalpe’nin[107] dört bir yandaki Hellen kentlerien gelen ürünlerle dolup taşan önemli bir liman (limen) olmasıdır.[108] Ksenophon bu dönemde Kalpe’nin kimin denetiminde olduğunu yazmasa da PseudoSkylaks’ın aktardığına göre en azından M.Ö. IV. yüzyılda, Thynias adası ve Rhebas Nehri çevresi Herakleia’nın kontrolündeydi.[109]
Dydalses’ten sonra Bithynialılar’ın başına geçtiği bilinen Bas’ın adı İskender’in Doğu Seferi’nde karşımıza çıkar. Arrianos’un aktardığına göre İskender doğuya doğru ilerlerken[110], komutanı Kalas’ı Hellespontik Phrygia’yı hâkimiyet altına almak üzere görevlendirir. Kalas, M.Ö. 327 yılında Bithynia’ya ulaştığında Bithynialılar’ın lideri Bas ile karşı karşıya gelir ve Bas’a yenilir. Bas’ın oğlu olarak bilinen Zipoites (M.Ö. 326-278), Bithynia Krallığı’nın kurucusu ve bilinen ilk kralıdır.[111] Zipoites’in M.Ö. 315 yıllarında Astakos ve Kalkhedon’a olan doğrudan saldırıları Bithynialılar’ın dördüncü yüzyılın sonlarında ulaştıkları gücün bir göstergesidir.[112] Lysimakhos’un Kurupedion Savaşı’nda eski müttefiki Seleukos I Nikator tarafından öldürülmesi ve ardından Seleukos’un suikaste kurban gitmesiyle ortaya çıkan otorite boşluğu sonucunda Anadolu’daki yerel krallıklar bağımsızlıklarını ilan etme fırsatına sahip olur.[113] Zipoites’in M.Ö. 297-296 yıllarında bağımsızlığını ilan ederek kurduğu Bithynia Krallığı da bu krallıklardan biridir.[114]
III. Sonuç
Hellen kolonileri ve Bithynialılar arasındaki erken dönem ilişkiler konusunda bilgilerimiz yetersiz olsa da, V. yüzyıldan itibaren Bithynialılar’ın güçlenmeye başlamasıyla iki grup arasındaki ilişkinin genellikle çekişmeli olduğu gözlemlenmektedir. M.Ö. V. yüzyılın ortalarından itibaren Bithynialılar’ın kabile liderleri çevresinde organize olmaya başladıkları görülmektedir. Bu oluşum daha sonra kurulacak Bithynia Krallığı’nın bir nüvesiydi. M.Ö. V. yüzyıl ortalarından itibaren Dydalsos (M.Ö. 435) adında bir kabile liderinin öncülüğünde Bithynialılar’ın Hellenlere karşı saldırılar düzenleyecek kadar organize olduklarını ve bazen de kendi çıkarları için Hellenler’e karşı Pers satraplarıyla anlaşmalar yapacak kadar bölgede söz sahibi oldukları görülmektedir.[115] Alkibiades’in seferi sırasında Kalkhedon ve Bithynialılar arasındaki işbirliği ise ortak çıkarlar söz konusu olduğunda birlikte hareket edilebildiğinin göstergesidir.
Sonuç olarak, Bithynia’da kurulan Hellen kolonilerinin kuruldukları yerlerde yerel bir halkın varolup olmadığı ve genel olarak bölgedeki yerel halk olan Bithynialılar ile Hellen kolonilerinin ilk etkileşimi, sosyokültürel, ekonomik ve politik ilişkileri mevcut verilerin yetersizliği nedeniyle tam olarak aydınlatılamamaktadır. Bu çalışmada eldeki veriler ışığında konu hakkındaki muhtemel durum ve sonuçlar incelenmiş ve sunulmuştur. Bu nedenle bölgede 2005 yılından bu yana Kocaeli Üniversitesi Arkeoloji Bölümü tarafından yürütülen arkeolojik yüzey araştırması ve ayrıca bölgede yürütülecek arkeolojik kazılar bu kapsamda son derece önemlidir. Bu tür projelerde ele geçen ve geçecek olan bulgular Bithynia’daki Hellen Kolonizasyonu’nun yanı sıra, koloniler ve yerel unsurlar arasındaki ilişkileri de ortaya koyacak potansiyele sahiptir.