ISSN: 0041-4255
e-ISSN: 2791-6472

Ali Ferhadov

Anahtar Kelimeler: Azerbaycan, İslami düşünce, medrese, din adamları, eğitim, ıslahat

Giriş

XIX. Yüzyılın sonu ve XX. yüzyılın başında Rusya’da, özellikle Kırım ve İdilUral bölgelerinde yaşayan Türk-Tatar halklarının en önemli fikir hareket ceditçiliktir. “Ceditçiler” denildiğinde çoğu zaman Rusya Türkleri arasında yeniliğe açık ve yenilik taraftarı aydınlar kastedilmektedir. Kelimenin ilk defa ortaya çıkışı Kırım mirzalarından İsmail Gaspıralı’nın 1884’te açtığı usûl-i cedit mektebi ile olmuş, “usûl-i cedit taraftarları” veya kısaca “ceditçiler” tanımlaması bu tarihten sonra yaygınlaşmıştır. Yenilik arayışlarının organize ve güçlü bir hareket haline dönüşmesi, İsmail Gaspıralı’nın Tercüman gazetesi ve cedit mektepleri sayesinde olmuştur. Gaspıralı’nın Tercüman gazetesinin yayınlanmasından sonra ceditçilerin gücü oldukça artmıştır. Ünlü Türk-Tatar ceditçileri olarak Şihabettin Mercani (1818-1889), Rızaeddin b.Fahreddin (1858-1936), İsmail Gaspıralı (1851-1914), Yusuf Akçura (1879-1935), Musa Carullah (1875-1949), Sadri Maksudi Arsal (1879-1957), Zeki Velidi Togan (1890-1970) sayılabilir. Onlar “Kadîmci” mollaların eleştirilerine rağmen ve İslami düşüncenin ve Müslümanlar’ın terakkisi için Batı’nın bilimsel yöntemlerini kabul etmekte sakınca görmüyorlardı. Gaspıralı’nın öncelikleri inanç konuları değil toplumsal sorunlardı. Nitekim, Gaspıralı dinî bağlardan ziyade etnik ve linguistik bağları öne çıkarıyordu. Musa Carullah ve Yusuf Akçura açıkça medreselerin ıslah edilmesini istiyorlardı. Musa Carullah’ın eski âlimleri pervasızca eleştirmesi ve bazı konularda içtihatlarda bulunması, muhafazakâr ulemanın aşırı tepkisine sebep oluyordu. Din ve Maişet dergisi (Orenburg, 1906-1918) muhafazakâr ulemanın görüşlerini anlama konusunda çok önemli veriler sunmaktadır. “Kadîmci” mollalardan oluşan Murad Remzi kibi dergi yazarları ceditçilere atıf yaparken onları “diyanetsiz muallimler”, “terakkî bahanesiyle fesat çıkaranlar” şeklinde tanımlamaktadır.[1] Kırım ve İdil-Ural bölgesindeki düşünce hareketleri Rusya’nın diger bölgelerinde, keza Azerbaycan’da geniş yankı uyandırmış, özellikle Şeyhülislam Abdüsselam Ahundzade, Molla Ruhullah gibi din adamları, Hasan bey Zerdabi, Ali bey Hüseyinzade gibi aydınlar Gaspıralı’nın ceditçilik düşüncesinden hayli etkilenmiş, Azerbaycan’da benzer okulların açılması için çaba sarf etmişlerdir. Rus işgalinin zor şartlarına rağmen onlar hem Rusya’nın İslam karşıtı siyaseti ile, hem de mutaassıp din adamları ile mücadele etmek zorunda kalmışlardır.

XX. asrın başlarında Rus işgali altında olan Azerbaycan, yerli aydınların katkısı ile ilim ve medeniyette gelişim devrini yaşamaktadır. Bu devrin önemli özelliklerinden biri de genel milli kalkınma ile birlikte İslami gelişimin de başlamasıdır. Dönemin birçok İslamcı Azerbaycan Türk aydını milli kalkınmanın gereği olarak İslami eğitime daha fazla önem verilmesi ve dini ıslahatçılık fikrinin önceliğini belirtmişlerdir. Eski tipli medreseler, dönemin çağdaş sorunlarına çözüm üretemediği için yenileşmelerine ihtiyaç var idi. Lakin Rusya devleti müslümanların çağdaş eğitim almasını bir tehlike kaynağı gördüğü ve maddi destekte bulunmadığı için yerel medreseler de yeni gelişimlerden mahrum kalmıştır. Hatta Çarlık Rusyası Müslümanların cahil bırakılmasının yararlı olduğunu görüyor ve “Müslümanları bir noktada birleştiren Kur’an-ı Kerim’dir. Eğer müslümanlar gelecekte Kur’an’ın ayetlerini ve tavsiyelerini düşünür ise başımıza bela olurlar. Müslümanları cahil bırakmanın yolu onları eğitimsiz bırakarak, bilgisiz mollaların eline teslim etmektir. Böyle mollalar bizim manevi dostlarımızdır”[2] diyordu. Bu gibi sorunlar içinde yaşayan İslamcı Azerbaycan Türk aydınları toplumu eğitmek ve bu kısır döngüden kurtulmak için 1905 yılından sonra Rusya’da oluşan devrimci ortamdan, yeni toplumsal-siyasi gelişmelerden faydalanmaya karar verdiler.

1. Azerbaycanlı Islahatçılar ve Din Konusu

Azerbaycan’da devrin esas din ıslahatçılarına ve eğitimcilerine örnek olarak 1904- 1918 yıllarında Bakü kadısı olan Mir Muhammed Kerim Mir Caferzade el-Baküvi’yi[3] (1853-1938),[4] Bakü’lü din adamı Ahund Mirza Ebu Turab Ahundzade’yi[5] (ö.1910), aslen Güney Azerbaycan’dan olan Bakü’lü din adamı Molla Ruhullah Ahund’u[6] (1850-1912), Tiflisli din adamı Ahund Yusuf Talibzade’yi[7] (1877-1923), Kafkas Müftüsü Hüseyin Efendi Gayıbov’u[8] (1830-1917), Şeyhülislam Abdüsselam Ahundzade’yi[9] (1843-1907), Şeyhülislam Muhammed Hasan Mevlazade Şekevi’yi[10] (1854-1932), gazeteci-yazarlar Ahmet Ağaoğlu’yu (1863-1939) ve Ali Bey Hüseyinzade’yi (1864-1940) gösterebiliriz. Bu yazarlar, onların makaleler yazdığı Hayat, İrşad, Füyuzat, Şark-i Rus, Işık gibi gazete ve dergiler Azerbaycan’da dini ıslahatçılık ve halkın dini eğitimi konusunda büyük rol oynadı. Onlar cahil ve bilgisiz mollaları, uydurma hadis ve rivayetleri eleştirerek İslam’ın gerçek kaynağının sadece Kur’an-ı Kerim olduğunu göstererek, Müslümanları dini ancak kaynağından öğrenmeye davet ediyorlardı. Mesela, el-Baküvi şöyle diyordu: “Ey müslümanlar, müslüman gerek cemi itikadını Kur’an-ı Şerif ’ten alsın. Bir söz ki, Kur’an’a zıttır, gerek onu reddedelim, Kur’an-ı Şerif ’i terk edip uydurma sözlere tabi olmak İslam’a zıttır.”[11] Ebu Turab Ahundzade de aynı fikirleri savunarak uydurma hadislerin müslümanlar arasında nifak saldığını, Hz. Peygamber’in (s.a.s.) ise bunu yasakladığını kaydediyor,[12] dünyevi ilimlerden önce dini ilimlerin öğrenilmesinin zaruri olduğunu, dini bilgisiz ve ahlaksız birisinin alim de olsa topluma zararlı olabileceğini gösteriyordu.[13] el-Baküvi, Molla Ruhullah gibi din adamları Muharremlik merasimleri sırasında Şiiler tarafından yapılan baş yarmak, zincir vurmak vb. adetlerin de İslam’a, Kur’an’a zıt olduğunu, bu gibi amel sahiplerinin de suçlu olduğunu bildiriyor,[14] bu gibi amellerin cahillikten, bilgisizlikten kaynaklandığını kaydediyorlardı.[15] Ahmet Ağaoğlu da dönemin İslamcı aydınları içinde olub aynı dini fikirleri tebliğ ediyordu. Onun 1903 yılının Kasım, Aralık aylarında yayınlanan Müslüman Halkların Vaziyeti serisinden olan makaleleri[16] bunun açık örneğidir. O, bu seriden olan ve 1903 yılında Tiflis’te Kaspi gazetesinin 246. sayısında yayınlanan “Geçmiş Tarihe bir Nazar” başlıklı makalesinde müslümanların ahlaksızlık sebebiyle dinin siyasi ve toplumsal alanlarda bozulduğunu, bu sebepten müslümanları bir zamanlar yücelten bilimsel gelişimin de durması ile medreselerin, kütüphanelerin dağıldığını, eğlence kurumlarına rağbetin arttığını, sonuçta müslümanlar arasında cehaletten kaynaklanan kin, nefret ve husumetin çoğaldığını, İslami vahdetin parçalandığını kaydediyor, müslüman toplumunu içi boş, kağıttan bir saraya benzetiyordu.[17] O, Kaspi gazetesinde yayınlanan “Müslüman Halkların Vaziyeti V. Eklektizm veya Panislamist Hareket” makalesinde aşırı biçimde Avrupalılaşmaya karşı çıkarak, islamcıların aşırı şekilde Avrupalılaşmanın aleyhinde olduğunu, Avrupa’nın olumlu cihetlerinin kabul edilip, çirkin ve lüzumsuz yönlerinin atılmasının vacip olduğunu belirtiyordu.[18]

Yazar, 1904 yılında Bakü’de yayınlanan İslam, Ahund ve Hatıfu’l-Gayb eserinde bunun sorumlusu olarak gördüğü cahil mollaları eleştirerek şöyle diyordu: “Niçin şu hilekar mollalar çalışıyorlar ki, Kur’an unutulsun? Çünkü uydurma rivayetlerle yaptıkları gibi Allah kelamı ile halkı aldatmak olmaz. Maksatları halkı Kur’an’dan uzaklaşdırıp, cehalette saklamak, dine nifak salmaktır”[19]. Ağaoğlu böyle mollaları kınayarak: “Ve bundan sonra da iddia ediyorsunuz ki, İslam ve şeriat hadimisiniz. Allah’tan korkunuz! Peygamber’den utanınız. Zenginlere hoş olsun diye şeriatı mahvetmeyin!”[20] diyordu.

Dönemin ünlü gazeteci-yazarlarından A. Ağaoğlu da medreselerin girdiği çıkmazı ve din adamlarının yitirdiği itibarı İslam, Ahund ve Hatıfu’l-Gayb eserinde şiir dili ile şöyle ifade ediyordu: “Meyhanelerin abadlığı bizim viraneliğimizdendir, mescitlerin viraneliği bizim perişanlığımızdandır; Medrese ehlini Hatif yahşi biliyor, eğer onlar dindardırsa, ben kafir olurum; Eğer müslümanlık şu Ahund’un dediği gibidirse, bugünün arkasınca gelen yarına malesef!” A. Ağaoğlu dönemin ünlü hayırsever iş adamı H.Z.Tağıyev’e yaptığı müracaatta şöyle diyordu: “Cenap Hacı! Çoktan beri unutulmuş Kur’an-i Kerim insanları yeniden kurtuluşa çıkarıyor. Lakin ulema adlanan cemaat bu harekatın dışındadırlar. Bir Arap yazarının dediği gibi: Bu milletin fesadı nereden geliyor? Kendisi de şöyle cevap veriyor: Ulemasından. Hakikaten de İslam’ın en yüce dönemlerinde onu geliştiren de ulema idi, şu an onu batıran da onlardır.”[21] Ağaoğlu müracaatının sonunda Tağıyev’den bu sorunu çözmesi için yeni dini okullar açmasını rica ediyor, kurtuluşu ancak bunda görüyordu.[22]

A.Ağaoğlu sadece makaleleri ile değil, 1905 yılında kurduğu Difai*[23] partisi ile de ıslahatçılık faaliyetini sürdürmüştü. 1906 yılında meydana gelen bu partinin programında gaye olarak milleti şeriat, bilim ve silah vasıtasıyla yabancı düşmanlardan, hainlerden kurtarmak olduğu ifade ediliyordu.[24]

Hayli önemli bir konu da dönemin birçok aydın din adamının ıslahatçılık yönünde çalışması olmuştur. Mesela, el-Baküvi Kur’an-i Şerif’in unutulup, uydurma hadislerin, rivayetlerin, bilgisizliğin yayılmasından şikayet ediyor, bunun sebebini cahil mollalarda görerek, “Cahil cahile nasıl hidayet eder?”[25] diyerek ve Kur’an-i Kerim’e zıt hadislere inanmanın insanı küfre götüreceğini kaydediyordu.[26]

el-Baküvi aynı zamanda medreselerde dini ilimlerden başka birçok çağdaş ilimlerin de okunmasının lüzumunu kaydediyor, aynı eserinde şöyle diyordu: “İlim ancak din ilimlerine has değildir. Önce din eğitimi lazım olsa da, tarih, matematik, coğrafya, astronomi gibi ilimler de gerek okutulsun. Kur’an-i Şerif’te bu ilimlerin hepsinin öğrenilmesi için ayetler mevcuttur. Halbuki ulemamız bu ilimlerden de mahrumdurlar.”[27] Yine el-Baküvi cahil müslümanlar tarafından öldürülme tehdidi altında olsa da Azerbaycan’da ilk dünyevi Rus-Müslüman kız okulunun açılması için Tağıyev’e yardım etmiş, kızların okutulmasının dini bir farz olduğunu belirterek,[28] kendi kızını bu okulda okutmuştu.

el-Baküvi zenginleri fakir müslümanlara, talebelere yardım etmeye çağırıyor, Keşfu’l-Hakayık eserinde şöyle diyordu: “Zengin şahıslar Allah’ın ona verdiği nimeti Allah yolunda harcamazlarsa, kafir olurlar ve onlara nicat yoktur. Zengin müslüman kendine nasıl layık görür ki, ümmetin yüz türlü sorunu olduğu halde ona yardım etmesin, böyle şahsa müslüman demek olur mu?”[29] Yine el-Baküvi Kur’an-i Kerim’den örnekler vererek şöyle diyordu: “Birçok zenginler mallarının zekatını verirse, İslam toplumunda hiçbir sorun kalmaz.”[30] Molla Ruhullah da zekatın Allah’a ödenen bir borç olduğunu ve bütün zengin müslümanların bu borcu ödemesinin onların hem Allah, hem de halk karşısındakı görevleri olduğunu kaydediyor,[31] İslam toplumunun fakirlikten ve zilletten kurtuluşu için zekatın ve cihadın önemini gösteriyordu. Bu gibi din adamları Tağıyev’le, diger hayırsever iş adamları ile çok yakın arkadaşlık ilişkisi içinde olarak onları İslami konularda hayırseverliğe teşvik ediyorlardı. Hayırsever zengin iş adamları da bu gibi problemleri çözmek için çalışıyor, kitap, gazete, dergi yayımlamakla, okullar açmakla müslümanların kalkınmasına yardım etmeye çalışıyordular. Özellikle Tağıyev Azerbaycan’da eğitimin gelişmesinde, Kaspi, Hayat, Füyuzat gibi gazete ve dergilerin, birçok eserin yayınlanmasında, birçok okulun açılmasında önemli rol oynamış, onlara ciddi maddi destekte bulunmuştu. “Müslüman kadınların biricik kurtuluşu eğitimdir”[32] diyen Tağıyev kızların eğitim almasına karşı çıkan bazı cahil müslümanları ikna etmek için Mekke, Medine ve birçok İslam merkezlerindeki dünyaca ünlü pek çok din adamından kızların eğitim almasının dini bir farz olduğu yönünde fetvalar almış, bu konuda Rus hükümetinin de onayını almaya muvaffak olmuştu.[33]

Tağıyev’in maddi desteği ile yayınlanan kitaplardan birisi de el-Baküvi’nin Keşfu’lHakayık adlı tefsir eseri idi. Yazarın Azerbaycan türkçesi ile olan bu ilk Kur’an-i Kerim tercümesi ve tefsiri olan eseri yazmaktaki gayesi ekseriyeti dini bakımdan bilgisiz olan Müslümanların dini kendi kaynağından öğrenmeleri için onlara yardımcı olmaktı.[34] Eser aynı zamanda dönemin birçok sosyal, dini sorunlarına da çözüm yolları öneriyordu. Eser Tağıyev tarafından Ahund Yusuf Talibzade aracılığı ile Osmanlı Sultanı II Abdülhamid’e de hediye olarak gönderilmiş, Sultan tarafından onlara pırlanta ile süslenmiş madalyalar takdim edilmişti.[35]

Diğer din adamları, örneğin Molla Ruhullah, Ahund el-Baküvi gibi ıslahatçılık taraftarı olmuş, bu konuda görüşlerini bildirmiştir. O, ümmeti ve milleti parçalayıp zayıflatan sebeplerin başında mezhepçiliği görür, müslümanları Sünni, Şii gibi kısımlara bölüp tefrka yaratanları, birbirlerini İslam’dan hariç edip tekfir edenleri kınayarak, bunun şeriata hilaf olduğunu gösteriyor, eğer onlarda hakikaten İslam sevgisi olsaydı, kardeşlik bayrağı altında birleşip İslam’ın vahdeti ve terakkisi için çalışırdılar diye kaydediyordu.[36] Molla Ruhullah müslümanların cehalet içinde kalmasının sebebini onların birçoğunun Kur’an-ı Kerim’in sadece Arapça telaffuzunu öğrenip, manasından, içindeki ilim ve medeniyete, çalışmaya, vahdete teşvik eden ayetlerden habersiz olmaları ile, tarih, coğrafya, astronomi ve diğer çağdaş ilimlerden, dünyadan bihaber olmaları ile izah ediyordu.[37]

Şeyhülislam Abdüsselam Ahundzade ise tüm suçu din adamlarında arayanları kınayarak, dini eğitimle birlikte dünyevi eğitimin de bozulduğunu, her iki eğitimin birlikte yapılmaması durumunda maddi, manevi gelişimin mümkün olmayacağını gösteriyor,[38] dini eğitim veren medreselerin yanısıra dünyevi eğitim veren okulların da ıslah edilmesini öngörüyordu.[39] Müslümanların cehalet ve sefalet içinde olmasının suçunu İslam’da arayanlara, İslam medeniyet ve insanlığa zıttır diyenlere bir diğer din adamı - Ahund Yusuf Talıbzade Hakikat’i-İslam eserinde yanıt veriyor, İslam ve bilim, İslam ve adalet, İslam ve insan hakları gibi konuları izah ediyordu.[40]

2. Hayat ve Füyuzat’ta Islahatçılık Konusu

Ülkede müslüman halkın manevi sorunlarını çözmek için kendi dilinde ona hitap eden basın-yayın organlarına ihtiyaç vardı. Çar hükümeti ise XX. Yüzyılın başlarında Azerbaycan Türklerine kendi dillerinde gazete, dergi yayınlamalarına izin vermek istemiyordu. Lakin 1905 yılında Japonya’ya yenildikten sonra Rusya’da oluşan devrimci, toplumsal kargaşayı yatıştırmaya çalışan Çarlık Rusyası cemiyete kısmi manevi bağımsızlık vermeye mecbur oldu, Duma adlandırılan parlamento için seçimlerin yapılması hakkında bir karar alındı. Bunu fırsat bilen yerli aydınlar 5 Mart 1905 yılında dönemin ünlü iş adamı H.Z. Tağıyev’in (1838-1924) evinde toplanarak, “Kafkasya’ta vakti gelmiş ıslahatların geçirilmesi” ve halkın zaruri manevi ihtiyaçları ile ilgili olarak Müslüman halklara da sosyal, iktisadi, kültürel, siyasi, dini haklar, ana dilde kitap, gazete ve dergi yayını, milli eğitimin sağlanması gibi talepleri içeren bir dilekçeyi hükümete takdim etmek için delege heyeti göndermeye karar verdiler. Dilekçe A. Hüseyinzade, A. Ağaoğlu gibi aydınların katılımıyla hazırlandı. Tağıyev’in maddi desteği ile gazeteci-yazarlar A. Ağaoğlu, A. Hüseyinzade ve A. Topçubaşov’dan (1865-1934) oluşan delege heyeti Saint Peterburg’a giderek ve orada Kafkasya Genel Valisi Kont VorontsovDaşkov’la (1837-1916) görüşerek ondan Hayat gazetesini yayınlamak için izin istediler. Böylece 22 Nisan 1905 tarihinde Hayat’ın neşrine izin verildi. A. Hüseyinzade ve A. Ağaoğlu Tağıyev’in maddi desteği ile 7 Haziran 1905’te Bakü’de Hayat gazetesini yayınlamaya başladılar. Bu dönemde yine Tağıyev’in maddi desteği ile Bakü’de Rusça Kaspi gazetesi de yayınlanmaktaydı. Birçok Azeri aydını bu gazetenin faaliyetlerine faal olarak katılmış olsa da ekseriyeti Rusça bilmeyen Azerbaycan Türklerinin bu gazeteyi okuma imkanı yoktu. Azerbaycan Türklerinin milli dilde kendini ifade etme imkanının olmadığı bir devirde toplumsal sorunları ifade edebilmek ve halkı aydınlatmak için Hayat gazetesinin neşrine ihtiyaç var idi. Hayat gazetesinin başlığı altında şu ifadeler yer alıyordu: “Hergün neşrolunan siyasi ve ilmi, iktisadi, ticari ve edebi Türkçe ceride-i İslamiye’dir.”[41] Bu ifadeden de anlaşıldığı üzere gazete İslami değerlere sadık, cemiyetin problemlerini Türk dilinde ifade etmeye çalışan bir gazete idi. Bu sebepten de hem Rus hükümeti, hem de Ermeni şovenistleri ve onların Rus hamileri bu gazeteyi tehlikeli görüyorlardı. Mesela, Kafkasya Genel Valisi Kont Vorontsov-Daşkov ona gönderilen ve Hayat gazetesini Türkçü ve İslamcı bir gazete gibi nitelendiren gizli mektuplara – Hayat’ın başlığını değiştirmek, Türk sözünü Azerbaycan sözü ile değiştirmenin zaruriliği, gazetedeki panislamizm tebliğine son verilmesi gerektiği şeklinde yanıt vermişti. Lakin bu yasaklara bakmayarak gazetenin editörleri A. Hüseyinzade ve A. Ağaoğlu bu prensipten geri çekilmediler, hatta Türkçülük ve İslamcılık ideolojisi gazetede daha da fazla tebliğ edilmeye devam etti. Bunun da sonucunda onlar defalarla ceza almış, haklarında soruşturma başlatılmış, en son gazete de Eylül 1906’da İslamcı faaliyetlerinden dolayı[42] kapatılmıştı.

Hayat gazetesinde “Ben Türküm, Kafkas’lı bir Türküm, müslüman bir Türk’üm, müslüman bir insanım. Bu dört sıfatla dünyaya geldim, bu dört sıfatla da yaşamak zorundayım”[43] diyen Hüseyinzade Türkçülüğü İslam’ın ayrılmaz bir parçası gibi takdim ediyor ve İslam’ı Türkçülük kadar hayatının gayesi görüyordu. A. Hüseyinzade “Bize İslam dışında nicat yoktur” diyerek şöyle yazıyordu: “Bunu mazide putperest, ya da ateşperest olan ecdatımız idrak ettikleri için İslam’ı kabul ve yaymakla şereflendiler.”[44] İslamileşmek ideası ile A. Hüseyinzade İslam’ın manevi, ahlaki değerlerinin öğrenilmesini, yaşanmasını istiyordu. Toplumun yanlış din anlayışını ıslah etmek isteyen Hüseyinzade İslam’ı değiştirmeği değil, daha ileri gitmek için hakiki İslam’a, Kur’an’a dönmeği talep ediyordu. Ona göre ıslahatla İslam onun gerçek mahiyetini kapatan tahriflerden, hurafelerden, manasız yorumlardan kurtulacak, “...hikmet-i İslamiyeyi öğrenmemize ve bu hikmetten feyiz almamıza, onun nuru ile aydınlanmamıza engel olan maniaları defetmemize yardım edecektir.”[45]

Hayat gazetesi Azerbaycan’ın esas sorunları olan eğitim ve toplumsal ıslahat konularına geniş yer veriyordu. Bu dönemde esas eğitim kurumları olan medreseler artık toplumsal işlevselliğinde bir sorun yaşadığı için birçok Azerbaycan aydını medreselerin eleştirilmesi ve ıslahı yönünde çalışmalar yapmış, milli ve dini sorunların kaynağı olarak eski tip medreseleri ve cahil mollaları göstermiş, milli, dini kurtuluş için onların ıslah edilmesini istemekteydi. Mesela, dönemin ünlü Kırımlı düşünürü Hasan Sabri Ayvazov (1878-1938) şöyle yazıyordu: “Bir zamanlar ecdatlarımızın yaptıkları medreseler şu an tembellik yuvasına dönüp. Medreselerden mezun olan ulema libasındaki cahiller ilim yerine cehalet, azim yerine tembellik, güvenlik yerine tehlike, ittihat yerine nifak ve tefrika yaydılar. Bizi bu beladan kurtarması gereken ulemamız ise keyif yapıyorlar. Din kardeşleri! Geliniz bu zilletten kurtulalım! Gözlerimizi açalım! Mektepler yapalım. Tembellik ile paslanmış beyinlerimizi, kalplerimizi ilim ile nurlandıralım!”[46]

Rus işgali altında olan Müslümanları bilinçlendiren böyle bir gazete tabii ki fazla yaşayamadı. Hayat gazetesi 1906 yılında Çar hükümetinin baskıları sonucu kapatıldı. Lakin onun misyonunu devam ettirebilmesi için Tağıyev’in maddi desteği ve A. Hüseyinzade’nin editörlüğü ile Füyuzat dergisi yayınlanmaya başladı. Hayat’ın kapatılması büyük bir üzüntü ile karşılansa da, Füyuzat’ın neşri İslam dünyası tarafından bir o kadar büyük sevinçle karşılanmıştı. Mesela, İstanbul’dan yazılan bir makalede Füyuzat’ın Türk dünyasında oynadığı rol, “Füyuzat feyiz ve kamillik kaynağıdır. Füyuzat’ın doğması ile Asya ve Rusya müslümanlarının mesut ve bahtiyar olmalarını arzu ederiz. Şu iki sene içinde Rusya’da büyük bir değişim olsa da, İslam matbuatı müslümanlara fazla bir yarar sağlamadı. Zannediyorum ki, bu da ciddi muharrirlerimizin olmadığından kaynaklanmıştır. Füyuzat’ın bu vazifeyi icra edeceğinden eminim. Biçare Türkler sevinerek, ağlaya ağlaya okuyorlar. Zira, bu ince ve hakiki mesele biçare müslümanları esir ve sefil etmiş idi. Şu sefalet ve esaretten kurtulmak için başka bir vasıta bulunmaz”[47] diyerek ifade ediliyordu. Makalede Füyuzat’ın muharriri A. Hüseyinzade’ye olan güven, onun yaratıcılığına olan hayranlık şöyle kaydolunmuştu:

“Binaenaleyh Hayat mahvolsa da, onun eseri olan Füyuzat dünyaya geldi. Bize bu lazım idi. Zira hasta olan hayatımızı tedavi etmek için bir kudretli doktora, kamil bir edibe son derece ihtiyacımız var idi. Şimdi biz bu iki maksada birden muvaffak olduk. Şimdiye kadar düçar olduğumuz hastalığımızı tedavi etmek için Cenab-i Hak bize kadir bir müslüman doktoru lütfetti. Hem de meramımızı anlatmaya vasıta olan lisanımızı edebi bir lisan yapmak için kamil bir edip gönderdi. Bu doktor ve bu kamil edip sizsiniz. Bin yaşayın efendim!”[48] Makalede Tağıyev de saygı ile hatırlanıyor ve derginin yayınlanmasında gösterdiği maddi destek ve oynadığı rolden dolayı ona teşekkür ediliyordu: “Zeynel Abidin Hacı cenapları bin yaşasınlar! O zat alicenap, milletsever, cömertlik sahibidir. O zat da şimdi aradığını buldu. Doktoru ve kamil edibi buldu.”[49]

Füyuzat dergisinde Türkçülükle birlikte A. Hüseyinzade’ye göre onun ayrılmaz bir parçası olan İslamcılık ve İslami eğitime verilen değer de önemli bir yere sahipti. Derginin ifadesi ile Füyuzat’ın yolu Türkçülük duygusu, İslami ruh ve Avrupa teknolojisine sahip olmaktı.[50] Esaret altındaki Müslümanların düçar olduğu musibetler, özellikle de bunun milli ve dini eğitim alanındaki fesatları Füyuzat’ın mühtelif makalelerinde çeşitli vesilelerle gösterilmekteydi. Kırımlı düşünür Hasan Sabri Ayvazov’un Füyuzat’ta yayınlanan bir makalesinde şöyle deniyordu: “Eğer müstakil bir idaremiz olsaydı, belki bu meselenin çözümünde bu kadar güçlük çekmezdik, halbuki, biz Rusiya tebaası, resmi lisanımız da Rus dilidir. Üniversitelerdeki tedrisat da Rusçadır. Eğer dil ve dinimizi gerçekten öğrenmek istesek, okula giremiyoruz. Eğitimin milliliğine önem vermeyip de çocuğumuzu sekiz-on yaşından okula göndersek, milli eğitimden mahrum kalacağından bir kanatlı kuş gibi olacaktır. Bu sebeptendir ki milli adetlerimiz ve milletimiz unutulur!”[51]

Füyuzat’ta genelde Türk dilli olan Rusya Müslümanlarının birleşmesinin önünde duran en büyük problemlerden biri olan ortak dil birliğinin olmaması meselesi de eleştirilmekteydi. Dil birliği olmayınca inanç birliğinin de olmayacağı “Ben (H.S.Ayvazov) geçen sene Saint Petersburg’ta Rusya Müslümanlarının kurultayında bulundum. O kurultaya müslümanların toplantısı nazarı ile bakamadım. Çünkü müzakereler hep Rusça yapılıyordu. Aydınlarımız ana dilini bilmiyorlar. Ulemamız ve halk edebi dili bilmiyorlar. Birbirleri ile de Rusça konuşuyorlar. Türk lisanı fakir lisandır - diyorlar. Bu, necip Türk kavmi için bir zillet ve hakaret değil mi? Binlerce edip, şair, filozof yetiştiren Türkler için bir iftira değil mi? Her şeyimizin aslı, temeli lisandır, lisan birleşmeyince, kalpler hiç birleşmez, kalpler birleşmeyince bir şey oluşmaz!” [52] şeklinde açıklanmaktaydı.

Dönemin önemli sorunlarından bir diğeri de mezhepçilik konusu idi. Özellikle Çar hükümeti Şii ve Sünni müslümanların birlikte yaşadığı Azerbaycan’da mezhep ihtilafını derinleştiriyor, onların birlik içinde olmasına karşı bu sorunu abartıyordu. Bu gibi meseleleri yapay olarak kızışdıran cahil mollalar da var idi. Dönemin aydın din adamları onlara karşı mücadele ediyor, eserleri ile mezhepçiliğin İslam’ı böleceği tehlikesine karşı cahil halkı eğitiyorlardı.

Füyuzat dergisi müslümanların ittifak içinde olması, mezhep ihtilafları içinde boğulmaması için de önemli çalışmalar yapıyordu. Mesela, Ahund Yusuf Talibzade dergideki makalelerinde bütün İslam alemini ittihat ve ittifaka davet ediyor, mezhep ihtilaflarını kınıyordu. Ahund bir makalesinde - “Kur’an-ı Şerif ve İslam dini mezhepçiliğe izin vermiyor” diyerek, İslam’da parçalanmayı eleştiriyor,[53] “Kur’an-Kerim’de ihtilaf yoktur”, diyerek müslümanların muhtelif adlar altında tefrika çıkarmalarını kınıyor, birbirlerini tekfir ve tahkir etmekten vazgeçmelerini tavsiye ediyordu.[54] A. Hüseyinzade de mezhep ihtilaflarının İslam’ın doğru anlaşılmaması sebebinden kaynaklandığını göstererek şöyle diyordu: “Mezhepler arasındaki bu ihtilafların sebebi İslam’ı doğru anlamamaktır. İttihadın manası bu değildir ki, Şiiler Sünni, Sünniler Şii olsunlar, ittihadın manası hangi mezhepte olursa olsun herkesi kardeş saymaktır.”[55]

3. Azerbaycan Islahatçıları ve Kadın Konusu

Bir diğer önemli konu da kadınların cahil bırakılmaları, onların eğitimine önem verilmemesi idi. Mesela, Molla Nasreddin dergisinde cahil bir müslümanın bu konudaki düşüncesi şöyle yansıtılıyordu: “Niçin Kafkas’ta Ermeni-Müslüman savaşı oldu? Niçin Şamahı’da deprem oldu? Niçin Bakü’de müslümanlar birbirlerini katlediyor. Çünkü bazı müslümanlar kızlarını okula gönderiyorlar.”[56] Bu gibi iddialara yanıt olarak Hatiçe Alibeyova’nın editörlüğü ile 1910-11 yıllarında yayınlanan ve Azerbaycan’da ilk kadın gazetesi olan Işık gazetesi Kur’an-ı Kerim’den, hadislerden örnekler vererek, kadın ve erkek herkesin eğitim görmesinin dini bir farz olduğunu gösteriyor,[57] kadınları kendi hakları uğrunda mücadeleye çağırıyordu. Molla Ruhullah Ahund, gazetenin yayınlanması ile ilgili yazdığı tebrik mektubunda şöyle diyordu: “Hayırlı olsun. Hanımların edibane makalelerini alkışladım. Bu sevince cümle münevverler ve bahusus ruhanilerimiz iştirak edir. Zavallı analara yardım etmek her kesin, hususen ruhanilerin borcudur”, [58] Kafkasya Müftüsü Gayıbov’un da ünlü müslüman hanımlar hakkındaki risalesi gazetede seri makaleler şeklinde yayınlanıyordu.Bu konuda Işık gazetesi şöyle yazıyordu: “Müftü efendi Gayıbov hazretleri millet bacılarına babalık eylemek niyetinde oldığundan alem-i İslam’da ilim ve marifet ile meşhur olan müslüman hanımlarının adlarını ve tercümeyi-hallarını toplayıp bir risale yazıp, Işık gazetesine hediye edip.” [59]Gazetede kadınların eğitim görmesine karşı olan cahil mollalar da eleştiriliyor, kadının “yazı yazması haramdır, ilmine lüzum yoktur, aklı ve dini eksiktir” diyen mollalara kadının dili ile - “Yoktur fetva ki kadın avam kalsın” şeklinde yanıt veriliyordu.[60] Lakin bu gibi kutsal eğitici fonksiyona malik gazete ne yazık ki maddi sıkıntılar ve cahil mollaların “Kim Işık gazetesini okusa kafirdir”[61] gibi baskıları sonucu yayınına son vermeye mecbur olmuştu.[62] Ahmet Ağaoğlu da 1901 yılında Tiflis’te yayınlanan İslam’a Göre ve İslam’da Kadın eserinde İslam öncesi ve İslam sonrası kadınların durumunu mukayeseli şekilde tetkik ederek, İslam’a kadar babaları ve kocaları tarafından sömürülen, aşağılanan, hiçbir hakları olmayan kadınların ancak İslam’la onurlu bir hayata, insan haklarına kavuştuklarını,[63] kendi dönemindeki toplumsal sorunların İslam’ın değil, müslümanların suçu olduğunu söylüyordu. Mevlazade de “Fazilet’i -’İlm” başlıklı seri makalelerinde İslam ve bilim, İslam’da kadın hakları gibi konuları araştırıyor, Kur’an-ı Kerim’den örnekler vererek ilim öğrenmenin erkek ve kadın herkese farz olduğunu gösteriyordu.[64]

Sonuç

Eserlerinden örnekler verilen bu aydınların hepsi Rusya’da ve Azerbaycan’da müslümanların kurtuluşu için medrese ve din adamlarının ıslah edilmesine çalışmış, eserlerinde bu konuyu araştırmış, çözüm yollarını göstermişlerdir. Lakin onlar Rus hükümetinin ve cahil mollaların kışkırtması ile halk tarafından yanlış anlaşılmış, baskılara maruz kalmışlardır. Mesela, A. Hüseyinzade 1905 yılında, A. Ağaoğlu ise 1909 yılında bu gibi baskılar sebebiyle Azerbaycan’ı terk edip Türkiye’ye kaçmaya mecbur olmuş, Ebu Turab Ahundzade evi yakılarak öldürülmek tehlikesi ile yaşamış, Molla Ruhullah haklarını savunduğu mazlum insanların hasımları tarafından, Ahund Yusuf Talibzade ve el-Baküvi ise Rusya güvenlik kuvvetleri tarafından öldürülmüşlerdi.[65] Bütün bu tehlikelere rağmen bütün bu ıslahatçı fikir adamları İslam düşüncesinin tekrar canlanması için Kur’an-ı Kerim’e yeniden yönelmenin önemini kaydetmiş, İslam’ın doğru anlaşılması için tarihsel İslam anlayışının eleştirilmesini ve ıslahatını vacip saymış, hurafelere, yanlış dini yorumlara karşı her zaman mücadele etmiş, eğitime destek olmuşlardır. Onlar bu sayede son asırlardaki İslam dünyasındaki geriliğin, esaretin son bulacağını, müslümanların eski ihtişamlı günlerinin yeniden geleceğini umutla beklemiş, kutsal eğiticilik görevlerini hiç aksatmadan yapmışlardı.

Bu aydınların faaliyeti günümüz Azerbaycan Müslümanlarının da bilinçlenmesinde önemli bir etkentir. Çağdaş Azerbaycan neslinin görevi onların bu konudaki eserlerini bulmak, okumak ve benimsemek olmalıdır. Azerbaycan okurları ve aydınlar bu ıslahatçıların eserlerini araştırarak, onların önerdiği çözüm yollarını benimseyerek ülkenin daha da gelişmesinde, milli, dini sorunların çözümünde kısa veya uzun vadide önemli rol oynaya bilirler.

KAYNAKLAR

Alibeyova, Hatiçe, “İzhar’i-Hak”, Işık, sy.31, (1911), s. 2.

Ahund, Molla Ruhullah, “Tebrik”, Işık, sy. 2, (1911), ss. 3-6.

Ahundoğlu, Ebu Turab, “Bize Hangi İlimler Lazımdır?”, Hayat, sy. 106, (1906), s. 1.

Ahundov, Muhammed Sadık. Şehid’i-Merhum Molla Ruhullah Ahund’un Ehvalatına Dair Mecmuadır, Bakü 1913.

Ahundzade, Ahund Hacı Mirza Ebu Turab, İslam’ın Tefrikası Sebepleri, Bakü 1914.

Ahundzade, Abdüsselam, Cehalet Derdinin Dermanı, Bahçesaray 1889.

–––––––, Va’z ve Nasihat, Bakü 1903.

–––––––, Risale-i Zübdetü’l-Ahkam, Tiflis 1898.

–––––––, Risale-i Umdetü’l-Ahkam, Tiflis 1902.

–––––––, Müdafaa-i Ber Mukabele’i-Hasm,Tiflis 1897.

Аğayev, А., “Müslüman Halkların Vaziyeti I. Geçmiş Tarihe Bir Nazar”, Kaspi, sy. 246 (1903), ss. 2-3.

–––––––, “Müslüman Halkların Vaziyeti II”, sy. 251 (1903), ss. 2-3.

–––––––, “Müslüman Halkların Vaziyeti V. Eklektizm veya Panislamist hareket, sy.276 (1903), ss. 2-3.

Ağayev A., İslam’a Göre ve İslam’da Kadın, Tiflis 1901.

Akif Aşırlı, Azerbaycan Matbuatı Tarihi (1875-1920), Bakü 2009.

Ayvazov, Hasan Sabri, “Ta’lim’i-Etfal”, Füyuzat, sy. 13, (1907), s. 201.

–––––––, “Neden Bu Hale Düştük?”, Füyuzat, sy. 12 (1907), s. 190.

–––––––, “Ulum ve Maarif ve Bizim Hallerimiz”, Hayat, sy. 48, (1905), ss. 3-4.

Cabbarov, Ferhat, H. Z. Tağıyev’in Kız Mektebinin Tarihinden, Bakü 2011.

Babaşlı, Memmedeli, “Ahund Mir Muhammed Kerim Mir Caferzade el-Baküvi’nin Hayat ve Yaratıcılığı”, Devlet ve Din, sy. 1 (5), (2008), s. 167.

Bünyadov, Z., Kırmızı terör, Bakü 1993.

Çaykıraklı Hayat Hanım, “Bacılarıma Birkaç Söz”, Işık, sy. 4, (1911), s. 6.

el-Baküvi Mir Muhammed Kerim Mir Caferzade, Keşfu’l-Hakayık an Nüketi’l-Ayâtı ve’d-Dekayık, 3 ciltte, c. I, II, Tiflis 1904.

–––––––, Keşfu’l-Hakayık, 3 ciltte, c. III, Tiflis 1906.

İlkin, Kılman, “Bakü’nün Üç Uleması”, Edebiyat ve İncesanat, sy. 32 (2427), 1990, ss. 3-6.

Esedli, Minahanım, Yusuf Ziya Talibzade, Hayatı ve Muhiti (1877-1923), Bakü 2005.

“Hacı Mirza Ebu Turab Ahundun moizesi.” Hayat, sy. 42, 1906, s. 3.

Hadim-i Millet, Ahund ve Hatıfu’l-Gayb , Bakü 1904.

Hayat, sy. 1, (1905), s. 1.

Hüseyinzade Ali Bey, “Nümune Mektebi”, Hayat, sy. 184, (1906), ss. 1-2.

–––––––, “Gazetemizin Mesleki”, Hayat, sy. 1, (1905), s. 1.

–––––––, “İntikad Ediyoruz, İntikad Olunuyoruz”, Füyuzat, sy. 23, (1907), s. 356.

–––––––, “Mevlud-i Nebi” Füyuzat, sy. 15, (1907), s. 226.

Gayıbov, Hüseyin Efendi, Azerbaycan’da meşhur olan şuaranın eş’arına mecmuadır, Bakü 2002.

Kanlıdere, A., Sovyet ve Türk Tarih Yazıcılığında Rusya Müslümanlarının Düşünce Tarihi. Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, c. 2, sy. 1, 2004, ss. 149-181.

“Kafkas Müftüsü Hüseyin Efendi Gayıbov’un Işık’a Hediyesi”, Işık, sy. 9, (1912), ss. 2-3.

Kasımova, Amalya, XX. Asrın Evvellerinde Şimali Azerbaycan Matbuatında Kadın Problemleri (1901- 1917), Bakü 2010.

“Mektup”, İrşad, sy. 241 (1906), s. 2.

Memmedkuluzade, Celil, “Baş Yarmak”, Molla Nasreddin, sy. 6, (1907), s. 2.

Mevlazade, Ahund Hacı Muhammed Hasan, “Fazilet’i-’İlm”, Şark-i Rus, sy. 2, (1903), ss. 1-2.

Mevlazade, Şekevi Muhammed Hasan, Kitabü’l-Beyan fi Tefsirü’l-Kur’an, Tiflis 1908.

Novruzi, Muhammed Vaiz, “Huzur’i-Alilerine”, Füyuzat, sy. 7, (1907), ss. 111-112.

Nuhulu, Nebizade Maral Hanım, “Bir Alime Kızın Sual Eylediği Mesele”, Işık, sy. 8, (1912), s. 3.

Şamçızade, Ali Razi, “Cehreçi Halaya Cevap”, Molla Nasreddin, sy. 29, (1906), s. 6.

Talibzade, Ahund Yusuf, “İzhar’i-Butlan”, Füyuzat, sy. 21, (1907), ss. 323-325.

–––––––, Hakikat’i-İslam, Bakü 1907.

–––––––, Hediye’i-nisvan, Bakü 1903.

–––––––, İslam ve Mezahib, Bakü 1905.

Talibzade, K., “Azerbaycanlı panislamist Ahund Yusuf ”, Odlar yurdu, sy. 27 (1992), s. 2.

Velihanlı Naile, Tahirzade, Nermin, Cabbarov, Ferhat, Memmedov, Memmed, Hacı Zeynel Abidin Tağıyev, İstanbul 2010.

Dipnotlar

  1. Ahmet Kanlıdere. Sovyet ve Türk Tarih Yazıcılığında Rusya Müslümanlarının Düşünce Tarihi. Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, c. 2, sy. 1, 2004, s. 152.
  2. Ahund Yusuf Talibzade. “Zhar’i-Butlan”, Füyuzat, sy. 21, (1907), ss. 323-325.
  3. El-Baküvi 1904-1906 yıllarında Tiflis’te yayınlanan 3 ciltlik Keşfu’l-Hakayık an Nüketi’l-Ayâtı ve’d-Dekayık adlı tefsirin yazarı olup, Arap yazarı Corci Zeydan’dan yaptığı birçok tercüme eserleri de vardır. 1904-1918 yıllarında Bakü kadısı olmuştur. 1938 yılında Sovyet mahkemesinin kararıyla kurşuna dizilmiştir. Buna gerekçe olarak dini propaganda yapması gösterilmiştir. Bkz: Bünyadov Z. Kırmızı terör. Bakü 1993, s. 278.
  4. Memmedeli Babaşlı, “Ahund Mir Muhammed Kerim Mir Caferzade el-Baküvi’nin Hayat ve Yaratıcılığı”, Devlet ve Din, sy. 1 (5), (2008), s. 167.
  5. Ahund Mirza Ebu Turab Ahundzade Bakü’de din adamı gibi çalışmış, ıslahatçılık konusunda İslam’ın tefrikası sebepleri (Bakü 1914) eserini yazmıştır. Dünyevi eğitimden önce dini eğitimin önceliğini savunmuştur. Bkz: “Hacı Mirza Ebu Turab Ahundun mevaizesi (va’zları).” Hayat, 23 Şubat 1906, s. 3.
  6. Molla Ruhullah Ahund aslen Güney Azerbaycan’dan olup, Bakü’de din adamı olarak çalışmış, Güneş, İrşad, Hayat ve birçok gazete ve dergilerde makaleleri yayınlanmıştır. Hidayet cemiyetinde yaptığı ıslahatçılık faaliyetine ve mazlumları savunduğuna göre 1912 yılında öldürülmüştür.
  7. Ahund Yusuf Talibzade Tiflisli din adamı olup, ıslahatçılık konusunda Hediye’i-nisvan (Bakü 1903), Hakikat’i-İslam (Bakü 1907), İslam ve mezahib (Bakü 1905) gibi eserlerin yazarıdır, çeşitli gazete ve dergilerde makaleleri yayınlanmıştır. Sovyet işgaline karşı savaşmış, 1923 yılında Orta Asya’da şehit edilmiştir. Bkz: Talibzade K. Azerbaycanlı panislamist Ahund Yusuf. Odlar yurdu, 24-30 eylül 1992, s. 2.
  8. Hüseyin Efendi Gayıbov 1884-1917 yıllarında Kafkas müftüsü olmuş, bu görevi zamanı Rusya’yı hep desteklemiştir. Azerbaycan’da meşhur olan şuaranın eş’arına mecmuadır isimli eseri vardır. Işık gazetesinde ünlü müslüman kadınlardan bahseden makaleleri yayınlanmıştır.
  9. Şeyhülislam Abdüsselam Ahundzade 1895-1907 yıllarında Şeyhulislam olarak çalışmıştır. Islahatçılık konusunda Va’z ve Nasihat (Bakü 1903), Cehalet Derdinin Dermanı (Bahçesaray 1889), Risale-i Zübdetü’l-Ahkam (Tiflis 1898), Risale-i Umdetü’l-Ahkam (Tiflis 1902) ve Babilik aleyhine yazılmış Müdafaa-i Ber Mukabele’i-Hasm (Tiflis 1897) eserlerinin yazarıdır.
  10. Şeyhülislam Muhammed Hasan Mevlazade Şekevi 1908-1909 yıllarında Şeyhülislam olarak çalışmıştır. Kitabü’l-Beyan fi Tefsirü’l-Kur’an (Tiflis 1908) isimli tefsir eserinin yazarıdır. Çeşitli gazetelerde makaleleri yayınlanmıştır.
  11. Mir Muhammed Kerim Mir Caferzade el-Baküvi, Keşfu’l-Hakayık an Nüketi’l-Ayâtı ve’d-Dekayık, 3 ciltte, c. II, Tiflis 1904, s. 80.
  12. Ahund Hacı Mirza Ebu Turab Ahundzade, İslam’ın Tefrikası Sebepleri, Bakü 1914, ss.8-9.
  13. Ebu Turab Ahundoğlu, “Bize hangi ilimler lazımdır?”, Hayat, sy. 106, (1906), s. 1.
  14. Celil Memmedkuluzade, “Baş yarmak”, Molla Nasreddin, sy. 6, (1907), s. 2.
  15. Muhammed Sadık Ahundov, Şehid’i-Merhum Molla Ruhullah Ahund’un Ehvalatına Dair Mecmuadır, Bakü 1913, s. 62.
  16. Аğayev А. “Müslüman Halkların Vaziyeti I. Geçmiş Tarihe Bir Nazar”, Kaspi, sy. 246 (1903), ss. 2-3; “Müslüman Halkların Vaziyeti II”, sy. 251 (1903), ss. 2-3; “Müslüman Halkların Vaziyeti V. Eklektizm veya Panislamist hareket, sy. 276 (1903), ss. 2-3.
  17. Ahmet Bey Ağaoğlu, “Müslüman Halkların Vaziyeti I. Geçmiş Tarihe Bir Nazar”, Kaspi, sy. 246 (1903), ss. 2-3.
  18. Ağayev А. “Müslüman Halkların Vaziyeti V. Eklektizm veya Panislamist hareket. Kaspi, sy. 276, (1903), ss. 2-3.
  19. Hadim-i Millet, Ahund ve Hatıfu’l-Gayb , Bakü, 1904, s. 18.
  20. Hadim-i Millet, a.g.e., s. 37.
  21. Hadim-i Millet, a.g.e., ss. 2-3.
  22. Hadim-i Millet, a.g.e., s. 6.
  23. XX. asrın başlarında Ermeni çetelerine ve Rusya’ya karşı mücadelede etkin rol oynamış bir partidir.
  24. “Mektup”. İrşad, sy. 241 (1906), s. 2.
  25. el-Baküvi, a.g.e., c. II, s. 288.
  26. el-Baküvi, a.g.e., c. I, s. 43.
  27. el-Baküvi, Mukaddime, a.g.e., c. I.
  28. el-Baküvi, a.g.e., c. III, s. 83.
  29. el-Baküvi, a.g.e. , c. I, Tiflis 1904, s. 615.
  30. el-Baküvi, a.g.e., c. I, s. 691.
  31. Ahundov, a.g.e., s. 38.
  32. Naile Velihanlı, Nermin Tahirzade, Ferhat Cabbarov, Memmed Memmedov, Hacı Zeynel Abidin Tağıyev, İstanbul 2010, s. 9.
  33. Ferhat Cabbarov, H. Z. Tağıyev’in Kız Mektebinin Tarihinden. Bakü 2011, s. 132.
  34. el-Baküvi, Mukaddime, a.g.e, c.I.
  35. Minahanım Esedli, Yusuf Ziya Talibzade, Hayatı ve Muhiti (1877-1923), Bakü 2005, ss. 50-51.
  36. Ahundov, a.g.e., ss. 95-96.
  37. Ahundov, a.g.e., s. 79.
  38. Abdüsselam Ahundzade, Cehalet Derdinin Dermanı, Bahçesaray 1889, s. 6.
  39. Ahundzade, Va’z ve Nasihat, Bakü 1902, s. 33.
  40. Talibzade, Hakikat’i-İslam, Bakü 1907, ss. 17-21.
  41. Hayat, sy. 1, (1905), s. 1.
  42. Akif A., Azerbaycan Matbuatı Tarihi (1875-1920), Bakü 2009, ss. 61-62.
  43. Hüseyinzade, “Nümune Mektebi”, Hayat, sy. 184, (1906), ss. 1-2.
  44. Hüseyinzade, “Gazetemizin Mesleki”, Hayat, sy. 1, (1905), s. 1.
  45. Hüseyinzade, a.g.m., s. 1.
  46. Hasan Sabri Ayvazov, “Ulum ve Maarif ve Bizim Hallerimiz”, Hayat, sy. 48, (1905), ss. 3-4.
  47. Muhammed Vaiz Novruzi, “Huzur’i-Alilerine”, Füyuzat, sy. 7, (1907), ss. 111-112.
  48. Novruzi, a.g.m., ss. 111-112.
  49. Novruzi , a.g.m., ss. 111-112.
  50. Hüseyinzade, “İntikad Ediyoruz, İntikad Olunuyoruz”, Füyuzat, sy. 23, (1907), s. 356.
  51. Ayvazov, “Ta’lim’i-Etfal”, Füyuzat, sy. 13, (1907), s. 201.
  52. Ayvazov, “Neden Bu Hale Düştük?”, Füyuzat, sy. 12 (1907), s. 190.
  53. Talibzade, a.g.m., s. 323.
  54. Talibzade, İslam ve Mezahib, Bakü 1905, s. 26.
  55. Hüseyinzade, “Mevlud’i-Nebi”, Füyuzat, sy. 15, (1907), s. 226.
  56. Ali Razi amçızade, “Cehreçi Halaya Cevap”, Molla Nasreddin, sy. 29, (1906), s. 6.
  57. Hayat Hanım Çaykıraklı. “Bacılarıma Birkaç Söz”, Işık, sy. 4, (1911), s. 6.
  58. Ahund Molla Ruhullah, “Tebrik”, Işık, sy. 2, (1911), s. 3-6.
  59. “Kafkas Müftüsü Hüseyin Efendi Gayıbov’un Işık’a Hediyesi”, Işık, sy. 9, (1912), ss.2-3.
  60. Maral Hanım Nebizade Nuhulu, “Bir Alime Kızın Sual Eylediği Mesele”, Işık, sy. 8, (1912), s. 3.
  61. Alibeyova Hatiçe, “zhar’i-Hak”, I, sy. 31, (1911), s. 2.
  62. Amalya Kasımova, XX. Asrın Evvellerinde Şimali Azerbaycan Matbuatında Kadın Problemleri (1901-1917), Bakü 2010, s. 154.
  63. Ağayev A., İslam’a Göre ve İslam’da Kadın, Tiflis 1901, ss. 15-18.
  64. Ahund Hacı Muhammed Hasan Mevlazade, “Fazilet’i-’İlm”, Şark-i Rus, sy. 2, (1903), ss. 1-2.
  65. Kılman İlkin, “Bakü’nün Üç Uleması”, Edebiyat ve İncesanat, sy. 32 (2427), 1990, ss. 3-6.