Ortaçağlarda Mengüçükoğullarının[1] yönetimi sırasında parlak bir uygarlığın beşiği olan Divriği [2], Sivas ve çevresinde hükümet kuran çeşitli hanedanlar arasında el değiştirmiş[3] ve bir çekişme alanı olmuştur. 1381 yılında Memluk Sultanlığının topraklarına katılan[4] Divriği, 1398 yılında Sivas, Darende, Behisni, Malatya gibi şehirlerle birlikte Osmanlı topraklarına katılmışsa da [5]Timur tehlikesi karşısında yeniden Mısır sultanına geri verilmiştir. Divriği, Memluk egemenliği sırasında Halep eyaletine bağlı pek te önemli olmayan ileri bir karakol ödevi görmüş, 1516 yılında Mercidabik zaferinden sonra Osmanlı ülkesine katılmıştır [6].
Osmanlı yönetimine geçtikten sonra, bir sancak olarak örgütlenen Divriği, önce Vilayet-i Arab’a[7], bir süre sonra da Eyalet-i Rum’a bağlanmıştır[8].
Bir yüz yıldan fazla sürekli olarak Mısır sultanlığının yönetimi altında yaşayan Divriği’de Memluk sisteminden Osmanlı düzenine geçişin sarsıntıya yol açmadığı anlaşılmaktadır. Nitekim Divriği’nin Osmanlı yönetimine geçmesinden hemen sonra burada sayım (tahrir) yapılmış[9], bütün vakıflar, mülkler yeniden yazılmış ve bunların eski hak ve ayrıcalıkları olduğu gibi tanınmıştır. Hemen hemen bütün vakıfların ve mülklerin Sultan Selim Han tabe serahu’dan mukarremameleri olduğu belirtilmekte, Memluk sultanları zamanında verilen hüccetlerin de onandığı anlaşılmaktadır. Bazı yerlerin “Mülkiyeti teftiş olundukta Merhum Sultan Hoşkadem’den ve Sultan Kayıtbay’dan ve İnal sultandan murabbaatı” olduğu anlaşılmış ve bunların ،،kadimüzzemandan ilâ yevmü’l feth mülkiyet üzre tasarruf oluna geldiğine vilayet halkının ehl-i vukufu... şehadet” eylemişlerdir[9a]. Yine Kanunî döneminde düzenlenen bir tapu-tahrir defterinde bulunan küçük fakat önemli kayıtlar, Osmanlı devletinin Memluk sultanlarının verdikleri beratları nasıl geçerli kıldıklarının canlı bir örneği olarak görülmektedir. Bu dağınık kayıtlardan anlaşıldığına göre, Memluk devleti zamanında sipahi ve sipahizade statüsünde bulunan bazı kimseler yine bu haklarını koruyorlardı: “Sipahiler idüklerine... Sultan-ı Mısır’dan menşurları... var; Sipahizade ba menşur-ı
Sultan-ı Mısır; Köhne sipahi idügüne elinde Sultan-ı Mısır'a menşuru var[10]gibi notlar Memluk sisteminin nasıl korunduğunu ortaya koymaktadır. Hatta Mısır sultanının menşuruyla Divriği'ye kadı olan Sadeddin oğlu Mevlana Mehmed'in rüsum ve avarız'dan tamamen muaf tutulduğu da anlaşılmaktadır [11]. Öte yandan Karaman, Sivas, Amasya, Tokat, Malatya ve Suriye taraflarında daha doğrusu on eden çeşitli İslam ve Türk devletlerinin eğemenliği altında bulunan yörelerde uygulanan ve Osmanlı, timarından farklı bir yapısı olan Malikane-Divani sisteminin [12], yani baştan tasarruf biçiminin Divriği'de de yaygın olduğu görülmektedir. Sistemin bütünüyle Memluk yönetiminden devralındığına şüphe bulunmamaktadır. Malikane-Divani hisselerine ilişkin kayıtların çok gerilere gittiğini tapu- tahrir defterlerindeki veriler açıkça ortaya koymaktadır.
Öte yandan aşağıda biraz daha ayrıntılı olarak üzerinde duracağımız gibi 937 (1530-31) tarihli Divriği livası kanunnamesi [13], Kanunname-i cedid-i pâdişâhı başlığını taşımakta ve zaman zaman kanun-ı kadim'e[14] atıflarda bulunmakta; birtakım bi'atlerin de ref olunduğunu belirtmektedir. Bütün bu açıklamaların Osmanlı öncesi Memluk yönetiminin etki ya da izlerini taşıdığına şüphe bulunmamaktadır. Kaldı ki Türk ve İslam devletlerinden alınmış olan ülkelerde öteden beri yürürlükte olan eski kanunların adlarının dahi değiştirilmeksizin olduğu gibi alınıp uygulandığım gösteren yığınla örnek bulunmaktadır.Nitekim Osmanlı imparatorluğu Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan'a ait pek çok kanunu Hasan Padişah Kanunu [15]adı altında aynen yürürlükte bırakmış, .Mısır sultani Kayıtbay [16], Dulkadıroğlu Alaüddevle Bey [17] kanunlarını da aynı şekilde benimsemiştir. Yıllardan beri yerli halkın alışık olduğu vergi düzeni ve kurallarının değiştirilmemesi, yerel bir takım gelenek ve dengelerin "ihtilalci” bir yöntemle alt üst edilmemesi o zamanın akılcı ve tutarlı bir siyasetinin sonucu olarak görülmektedir. Hatta Osmanlıların Balkan yarımadasındaki Kratova ve Novaberda (Novo Brdo) maden ocaklarıyla ilgili kanunları da eski Sırp ve Alman yasalarından çevirerek uyguladıkları bilinmektedir[18].
Konuya bu açıdan yaklaşınca Osmanlı sancak kanunlarının [19] önemi kendiliğinden anlaşılmakta, bunların Osmanlı öncesi sosyal ve ekonomik yapıya ilişkin zengin bir malzemeyi içerdiği görülmektedir. Bazı sancakların, tahririn yapıldığı koşullara göre derlenmiş ya da düzenlenmiş birden fazla kanunnamelerinin bulunduğu fark edilmektedir[20]. Bu kanunnamelerin zamanla biribirini tamamlayarak ortaya daha derli toplu bir metnin çıktığını görüyor; böylece Barkan’ın deyimiyle “tipik Osmanlı kanunnamelerine” geçişin sağlandığına tanık oluyoruz. Nitekim XVI. yüzyılın ortalarına doğru Doğu Anadolu’nun birçok yerinde Hasan Padişah kanunları yerlerini artık Osmanlı kanunlarına bırakmışlardı.
Öte yandan XV. yüzyılda yapılmış olan çeşitli yörelerin sayım sonuçlarını kapsayan mufassal defterler de bize Osmanlı kanunnamelerinin kökeni konusunda az çok bir fikir vermektedir. Sözgelimi XV. yüzyılda Hamid sancağının çeşitli nahilerinde uygulanmakta olan çift resmine ait deftere serpiştirilmiş olan kurallar, sonradan telif edilerek bir kanunname
haline getirilmiştir[21]. Aynı şekilde Aydın sancağının oldukça ayrıntılı olan kanunnamesine [22 ]esas olan bir takım maddeleri de dağınık olarak XV. yüzyıl tapu defterlerinde[23] bulmak mümkündür. Biribirine yakın olan sancakların kanunnameleri arasında büyük benzerlikler göze çarpmaktadır. Nitekim aşağıda göreceğimiz gibi Divriği kanunnamesiyle Gerger, Malatya sancak kanunları arasında farklar pek azdır. Aydın kanunnamesinin birçok hükümleri bu sancağa komşu olan livaların kanunlarına uymaktadır [24].
Divriği livasının elimizde üç kanunnamesi bulunmaktadır[25]. Bunlardan birincisi 937 (1530-31) tarihli Malatya, Gerger, Behisni, Divrik, Darende ve Hısnımansur kazalarında bulunan evkaf ve emlakin tahrir defteri başında yer almaktadır[26]. İkinci kanunnamede yine aynı tarihli Malatya ve Gergerle birlikte yazılmış Divriği sancağının mufassal defteri içinde bulunmaktadır[27]. Üçüncü ve sonuncu kanunname ise Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü Arşivi (Kuyud-ı Kadime)’ndeki Divriği mufassalının başına konulmuştur[28]. Şimdi sırasıyla bu kanunnameleri gözden geçirelim.
“Suret-i Kanunname-i Cedit” olarak adlandırılan birinci kanunname, Malatya, Gerger, Divriği sancaklarındaki evkaf ve emlak gelirlerinin tasarruf biçimine ışık tutmaktadır. Yukarıda değindiğimiz gibi Malikâne- Divanî sistemi Karaman, Suriye vilayetleriyle Amasya, Çorum, Tokat, Sivas, Divriği ve Malatya’yı kapsayan Rum eyaletinde oldukça geniş bir alanda uygulanmakta idi. Bu sisteme göre, imparatorluğun diğer yörelerinde gördüklerimizden farklı olarak, vakıf ya da mülk olan şey, topraktan ve toprak üzerinde yaşayan köylüden alman her türlü vergiler olmayıp, yalnızca toprağın kuru bir mülkiyet hakkidir. Bu bakımdan vakıf ve mülk sahipleri; bu topraklan işleyen köylülerden yalnız bir toprak kirası istemek hak ve yetkisine sahip bulunmaktadır. Malikâne hissesi denilen bu toprak kirası, elde edilen ürünün beşte, yedide, onda biri olarak kabul edilmiştir. Bunun dışında toprağın ve toprak üzerinde bulunan köylülerin devlete vermek zorunda oldukları diğer bütün hak ve resimler Divani adı altında doğrudan doğruya devletin temsilcisi olan sipahiye ait bulunmaktadır[29] 982 (1574) tarihinde Rum eyaletini tahrir etmiş olan Trabzon sancakbeyi Ömer Beyin yaptığı açıklamaya göre, "...Mesela bir çiftliğin elli yedi akça ve nısfından yirmi sek akça harac-i muvazzafindan gayrı hububattan ve sair hasılattan iki öşür almup birine öşr-i divani derler Sipahi taifesi alur Birine örş-i Malikâne derler eshab-ı emlak ve evkaf alurlar.''[30] Yine Ömer Beyin verdiği bilgilere göre, bu gibi mülk sahipleri, topraklarını kendileri işlemeyip toprak üzerinde oturan reayaya kiralamış olduklarından reaya; bu çeşit mülk toprakların her türlü rüsum ve haracım devlete verdikten sonra, ayrıca bir hisse de toprak kirası olarak malikane sahibine demektedir: "...Her biri mülkü olan nahiyeleri evvelden tasarruf eden reayadan ne gayrılardan bazı taifelere icare tarikiyla virüb her biri elinde olan yeri eküb ne biçüb haraç-ı muvazzaf ne mukasemesin şifahiye verdukden sonra hububdan ne bağ ne bağadan ne bostandan hasıl olan gallatın öşrünü dahi icar-ı arz deyü maliklere vermek üzere...”[31]
İşte yukarıda sözünü ettiğimiz ve bir numaralı olarak ele aldığımız Gerger ve Malatya sancaklarım da ilgilendiren Divriği kanunnamesi, Malikane-Divani sistemini tanımlamakta, elde edilen haşılın bölüşümüyle ilgili kuralları kapsamaktadır. Buna göre, söz konusu sancaklarda bulunan köy, mezraa, çiftlik ve diğer yerlerden elde edilen üründen “kadimüleyyamdan ila yevmine hazâ iki baş öşür alunagelüb bir başına canib-i malikâne ne bir başına canib-i divani” denilmektedir. Bu kanunname, timar erbabının alacağı vergilere de açıklık getirmekte ve buna göre resm-i çift [32], resm-i bennak ve caba [33],
gerdek [34], ağnam [35] ve badihava gibi rüsum-ı örfiyenin timar sahibine ait olduğu belirtilmektedir. Bütün bu vergilere vak ve mülk sahipleri ،،dahl” edemezlerdi. Ancak “rüsum-ı örfiyesi” olmayan mezraa, arazi ve çiftlik gibi yerlerden alman öşrün vakıf sahibi, mülk sahibi ve timar sahibi arasında bölüştürülmesi öngörülüyordu. Bu kanunname Ömer Lütfi Barkan tarafından yayınlandığı için burada yeniden yayınlamak yoluna gitmeyeceğiz [36].
İki numaralı olarak adlandırdığımız Divriği livası kanunnamesinde Malikane-Divanl sistemi üzerinde pek durulmamakta, yalnız “kanun-t kadim üzre iki baş öşür alındukdan sonra salariye [37] deyü kırk kilede bir kile”[38]alındığını bunun da “bid’at olduğu sebebden ref''olunduğunu belirtmektedir. Bunun dışında Divriği sancağından alman vergiler, reaya, sipahi ilişkileri; cürüm ve cinayetten alman resimlerin ayrıntılı bir açıklaması yapılmaktadır. Dikkati çeken bir konu da Divriği sancağında sipahilerin reaya üzerindeki baskılarım önlemeye yönelik hükümlerin bu kanunnamede yer almış olmasıdır. Nitekim sancakbeyi ve sipahilerin raiyetlerini ot biçmeye zorladıkları, bu yüzden kendi iş ve güçlerinden ettikleri belirtilmekte bid’at olduğundan ötürü bunun yasaklandığı açıklanmakta, askeri sınıfın, akça ile rençber tutmaları gerektiği üzerinde durulmaktadır, öte yandan yılda bir kez reayadan yağ, keçe, odun, otluk, saman, kömür vb. alındığı fakat bunlara karşılık çok az bir para ödendiği dile getirilmekte, bunun da yasaklandığı ve bu gibi ihtiyaçların günlük narh[39]üzerinden satın alınması gerektiği hükme bağlanmaktadır. Sancak subaylarının reayanın evine kondukları ve onlardan zorla yem ve yiyecek aldıklarına ilişkin hükümler de göze çarpmaktadır. Üstelik sancakbeyi ve subayların ava çıktıkları zaman reayayı da birlikte götürdükleri böylece onları iş ve güçlerinden alıkoydukları gibi uygulamaların yasaklandığını yine bu kanunnameden öğreniyoruz.
Sancakbeyi, subaşı ve sipahilerin reaya üzerindeki baskılarının kaldırılmasına yönelik hükümlere daha başka sancak kanunnamelerinde de rastlanmaktadır[40]. Ancak 1530 tarihli Divriği kanunnamesinde bulunan, ehl-i örfün reayayı incitmesini yasaklayan buyruklarla daha sonra yayınlandığını bildiğimiz adaletnamelerde [41]yer alan hükümler arasındaki benzerlik gözden kaçmamaktadır. Bu hükümler en azından Divriği sancağında reaya-sipahi ilişkilerinin daha XVI. yüzyılın başlarında bozulmaya yüz tuttuğunu ve devlet merkezinin bunu önlemek için çaba gösterdiğini ortaya koymaktadır. Bu kanunname şimdiye kadar yayınlanmadığı için aşağıda olduğu gibi verilmesi yoluna gidilmiştir.
Doğrudan doğruya Divriği sancağına ait üçüncü bir kanunname yukarda belirttiğimiz gibi Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü Arşivinde bulunan Divriği mufassalının başında bulunmaktadır, önce bu kanunnamenin hangi tarihte çıkarıldığını tespit etmeye çalışalım. Gerek Barkan[42], gerek Tuncer[43] söz konusu kanunnamenin tarihsiz olduğunu belirtmişlerdir. Ne var ki bu kanunnamenin yer aldığı defterin baş tarafında tarih olmamakla birlikte, ilk sayfada Sultan II. Selim’in (1566-1574) tuğrası bulunmaktadır. Bu bize gerek tahririn yapıldığı gerekse kanunnamenin düzenlendiği tarih hakkında bir fikir vermektedir. Kaldı ki defterin içinde bu konuda bizi aydınlatacak tarihler de bulunmaktadır. Nitekim Divriği livasında bulunan memlehaların (tuzla) [44] tahririn yapıldığı sırada düzenli bir işletme haline konulması için yapılan yeni uygulamayla ilgili kayıtların altında fi 22 Şabanülmuazzam 976 (12 Şubat 1569) tarihi yazılmıştır[45]. Burada bulunan iki kaydın da defterin sürekli bir parçasını oluşturduğu ve sonradan eklenmediği kesin olarak anlaşılmaktadır.
Öte yandan Divriği sancağının sayım işleminin yukarıda verdiğimiz tarihte yapıldığını başka kaynaklarla da doğrulamak mümkün görülmektedir. Şöyle ki bu mufassal defterin icmalinin son yaprağında bulunan bir kayıt[46], Divriği livasının 976 tarihinde tahrir ettirildiği ve il yazıcısının da Sadık Çelebi olduğu konusunda şüpheye yer bırakmamaktadır. Bununla ilgili olarak elimizdeki bir başka önemli kanıt ta Mühimme kayıtlarıdır. Burada 976 tarihinde Divriği sancağını tahrir eden “ Muharrir-i vilayet Sadık Çelebi”'ye gönderilen bir hüküm sureti yer almaktadır[47]ki bütün bunlar sancağın 1568 /1569 tarihinde yeniden yazıldığını, kanunnamesinin de aynı sırada yeniden düzenlenerek defterin başına konulduğunu ortaya koymaktadır[48].
Üçüncü olarak adlandırdığımız bu sonuncu kanunname, yukarıda içeriklerini tanıtmaya çalıştığımız diğer iki kanunnamenin yeni birtakım hükümlerle derli toplu bir ifadesi, bir bileşkesi olarak görülmektedir. Başka bir deyimle bu kanunname, hem kendinden öncekilerde bulunan hükümleri kapsamakta hem de birtakım yeni maddelerin yürürlüğe konulduğunu göstermektedir. Böylece Osmanlı yönetiminin başlamasından aşağı yukarı yarım yüzyıllık bir dönemde Divriği livası kanunnamesinin kesinleştiğini, Barkan'ın anlatımıyla “tipik Osmanlı kanununa’’ geçiş sürecinin tamamlandığı anlaşılmaktadır.
Bu kanunnamenin ilk maddelerinde tıpkı Malatya-Gerger-Divriği sancaklarının ortak evkaf ve emlak kanununda olduğu gibi Malikane Divani sisteminin işleyişine ilişkin bilgiler verilmektedir. Ancak bu sonuncu kanunnamedeki bilgilerin oldukça kapsamlı ve ayrıntılı olduğu açıkça görülmektedir. Bu hükümlere bakılırsa Malikâne-Divanl sisteminin iyice oturmuş olduğu sonucuna varılabilir.İl yazıcılarının ya da kanun koyucuların, değişik sancaldarda uygulanmakta olan sistemin İşleyişin¡ ayni kalıplaşmış formüllerle anlattıkları gözden kaçmamaktadır. Nitekim 967 (1559) tarihli Malatya livası mufassalında [49]bulunan kanunname de [50] Malikane-Divani sistemiyle ilgili olarak yer alan fıkralar hiç bir değişikliğe uğramaksan 1568/1569 tarihli Divriği kanunnamesinde de yer almış bulunmaktadır. Böyle bir kanunun ortaya çıkışında her iki sancağın biribirine yakın oluşunun yanında diğer ortak tarihsel, sosyal ve ekonomik koşulların da rol oynadığını belirtmek gerekir.
önceki kanunnamede olduğu gibi bu sonuncu kanunname de Divriği sancağındaki tuzlalardan[51] reayanın evlerine tuz götürebileceğine ilişkin bir fıkra yer almaktadır. ٥te yandan bu kanunname Divriği livasındaki raiyet rüsumunu da ayrıntılı olarak tespit etmiş bulunmaktadır. Bunu şöyle özetleyebiliriz:
Buradaki rakamlar hem 1530 hem de 1568/1569 tarihli kanunnamelerde aynidir. Bu da bize Divriği sancağında raiyet rüsumunda XVI. yüzyıl boyunca önemli bir değişikliğin söz konusu olmadığını ortaya koymaktadır.Divriği’de alman çift resmi ve türevlerinin XVI. yüzyılda Malatya, Diyarbekir, Erzurum, Musul, Harput, Çemişgezek ve Mardin sancaklarıyla ayni olduğu gözden kaçmamaktadır [52]. Söz konusu livalarda çift resminin Anadolu ve Rumeli sancaklarından biraz daha yüksek olduğu anlaşılmaktadır. Bu, Osmanlıların belirtilen yörelerde çift resmini birtakım ağır vergilere karşılık tutarak koymuş olmalarından ileri gelmektedir[53].
Yukarıda belirttiğimiz gibi bu kanunname hem Barkan hem de Hadiye Tuncer tarafından yayınlanmış bulunmaktadır. Ancak Barkan, bu kanunnameyi bütün olarak vermemiş, birçok maddelerini yayınladığı metne almamıştır. Bu konuda herhangi bir açıklama da yapılmamıştır. Hadiye Tuncer'in yayınladığı metinde de birçok yanlışlıklar bulunduğu İçin kanunname anlaşılmaz bir kılığa bürünmüştür. Bu yüzden iki numaralı kanunname yanında bu üçüncü kanunnameyi de bütün olarak yayınlama yoluna gitmeyi uygun bulduk. Böylece iki kanunname arasındaki fark ve benzerlikler kolayca anlaşılacaktır.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi Tapu-Tahrir Defteri 408, 576-577.
Suret-i
Kanunname-i cedid-i pad ahidir ki zikr olunur
Livay-ı
Divriği
- Divriği ve Darende kazalarında resm-i yatak[54]kaydolunan mahallerde sancakbeyi ve sipahiler yerlü
- raiyyet kışlattığı koyundan resm-i yaylak [54a] alurlar İmiş bid'at olduğu sebebden ref olundu
- Kanun-ı kadim[55] üzre haricden kışlayanlardan [56] alma yazılu raiyetlerden resm alınmaya
- Resm-i yaylak kayd olunmayan yerluden resm alınur İmiş resm-i yaylak kayd olunan yaylak
- yaylaklarda yayılan kimesnelerden kanun üzre resm alma yaylak kayd olunmayub reaya kadimden
- yaylayu geldigü yerlerde yaylasalar resm-i yaylak alınmaya ve livay-i mezkurda kanun-i
- kadim üzre iki baş öşr alındukdan sonra salariye deyü kırk kilede bir kile alinur İmiş
- bid'at olduğu sebebden ref olundu iki baş öşrlerin aldukdan sonra artuk nesnelerin
- almayalar ve sancakbeyi ve sipahiler raiyetlerin bir nice gün ot biçmeye deyü alub gidüb işlerinden
- korlar İmiş bid'at olduğu sebebden ref olundu Akçalanyla rençber tutub biçdüreler
- raiyeti incitmeyeler ve zikr olunan sancakda reayadan yılda bir kere yağ ve keçe ve odun
- ve arpa ve otluk ve saman ve kömür salmub cüz'i nesne virürler İmiş bid'at olduğu
- sebebden ref olundu Her ne hacetleri olur ise narh-, ruzi üzre pazardan satun
- alalar Reayayı incitmeyeler ve sancak subaşılar! reaya taifesine konub cebrle yem ve yemek
- alurlar İmiş bid'at olduğu sebebden ref olundu Güçle kimesnenin evine konub yem
- ve yemek almayalar ve alduklarında her ne alurlar ise değer bahalarıyla alalar Reayadan güçle
- nesne almayalar ve sancakbeyleri ve subaşılar ve sair sipahiler av murad edüb nice
- defa reayayı sürüb işlerinden korlar İmiş ve nice günler dahi tutub güçle atların
- bekleturler İmiş bid'at olduğu sebcbden ref olundu Sayd murad edinduklerinde
- halka nida edeler Kendü ihtiyarıyla varan vara Güçle kimesneyi ava surmeyeler ve at dahi
- bekletmeye ve resm-i asiyab yıl yürüyen değirmenlerden altmış akça ve alt! ay yürüyen değirmenlerden
- otuzar akça ve üç ay yürüyenlerden on beşer akça alma Ziyade alınmaya ve irer ne alınur ise
- sahib-i mülk ve sahib-i timar beraber üleşeler ve livay-i mezburda memleha olub reaya ol memlehadan
- evlerine yemek içün tuz getürseler ol yerin amili tuz getürdün deyü bac857]alur,armış
- ve kendü bağından ve bağçesinden hasıl olan yemişlerden [58] yükledüb ahar yere satmağa gider
- olduklarında amilleri bac alurlar İmiş Kadimden olagelmedük bid'at olduğu sobeden ref
- olundu Ol asil evleri harcı içün tuz alsalar ve kendü yemişleri a Irar yere satmağa
- gitseler anlarun gibilerden bac alınmaya ve resm-i çift tamam çift yazılan reaya ellişer
- akça ve nim çift yazılanlardan yirmibeşer akça ve evlü bennakdcn on İkişer akça ve ekinlü
- bennakden on sekizer akça ve mücerredden altışar akça alma artuk alınmaya ve şol deftere yazılmayan
- mücerredler ki madem ki ataları liidmetlerinde olalar ve ataları etmeklerin yiyeler Anların gibilerden
- nesne alınmaya ve şol mücerred ki defterde mücerred kayd olunmuş ola veyahut müstakil kisbi ola ve raiyet ki
- fakir ola anlarun gibilerden altışar akça resm alına ve cürm-i cinayet hususunda [59] bir kimesne katl-i nefs etse
- yerine kısas olunmaya dört yüz akça cürüm alına ve kılıç ve bıçak çıkarsa ikişer yüz akça
- cürüm alına Amma mecruh edüb döşeğe düşürse iki yüz akça cerimeden gayrı mecruhun
- melhem bahasın ve ücret-i tabibin vere ve baş yarılsa otuz akça cerime alına ve reaya biri
- biriyle döğüşseler kadı katında sabit olub tazir olunsa iki ağaca bir akça cürüm alına
- Ve âdet-i ağnamdan iki koyuna bir akça resm alına amma mevsimi mayısdır mayıs girüb
- koyun kuzuya karıştukda ikisinden bir akça resm alına Ve resm-i küvare[60]kadim
- ül-eyyamdan kovan başına ikişer akça alurlar imiş yine öyle ahna amma öşr mikdarı bal
- eyleyen kovanlardan alına öşr mikdarı eylemeyen kovanlardan hesabınca resm alına artuk
- alınmaya Ve resm-i küvarei sahib-i mülk ile sahib-i timar nısf alalar ve kovan balı ne yerde
- eyler ise resm-i kovan bal eyledüğü yerindür. Raiyet sahibi benim raiyetim kovanıdır deyü
- resm taleb eylemeye Ve livay-ı mezburda olan kura ve mezari sınurlarında hariç
- reaya ziraat etdükleri yerlerden kanun-u kadim üzre iki
- dönüme[61]bir akça resm
- alına ziraat olunmayan yerlerden resm-i zemin
- alınmaya ve kazay-ı Darende’de olan
- mülk debbağ dükkânlarından resm alurlar
- imiş bid’at olduğu
- sebebden ref olundu
- nesne alınmaya ehl-i örf
- olanlar kanun-ı
- mezburdan
- tecavüz etmeyeler
- ederler ise
- hakimü'l vakt
- olanlar
- yazub
- der-i devlete
- arz
- ede
- 1er
Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü Arşivi, no 153, ıb- 5b Kanunname-i Livay-ı Divriği
- Livay-ı mezburda vaki olan ekserya kura ve mezari ve kıt’a-ı arazide
- hisse-i malikâne ve divanî deyü ziraat ve hıraset ile hasıl olan gallatın
- beşte birisi çıkub iki defa öşr alınmak beynennas âdet-i kadimeleri olmuşdur
- Mesela külliyen ziraat olunan yerlerde tasarruf-ı arz malikâne ile tabir olunur ki
- bıhasbeşşer’ı şerif mülk ve vakıf etdükleri ol tasarruf-ı arzdır ve meunet-i
- arz divani deyü tahrir olunur ki beytülmal-i müslimine aid olacakdır
- Pes her karye ve mezari ve arazideki malikâne ve divanî deyü işaret olunur bihas
- beşşer’ mülkiyeti ve vakfıyeti sabit olanlara hisse-i malikâneden istihkakı
- her ne ise tayin olunur İstihkaklarından zaid malikâneden hisse kalursa
- ol zaid kalan hisse-i malikâne ile canib-i divanisinin bazı hisse-i hümayuna
- ıı. ve bazı timara kayd olunmuşdur Reayanın cümle hasıl olan gallatı beşte bir kısmı
- olunub vakıf ve mülk olan kura ve mezaride ne hasıl olursa
- iki bölük olub bir bölüğünden evkaf ve emlak sahihleri
- badessubut defter-i cedide kayd ettürdükleri hisselerine
- göre mahsullerine mutasarrıf olalar Ve beşte bir hasıldan gayrı
- sabıka kırk kilede bir kile salariye deyü alınurmış mukaddema
- vilayet kitabet olundukda bid’atdir deyü ref olunmuş
- vakıa salariye yalnız öşr alınan yerlerde lazım olub
- livay-ı mezburda ziraat olunan gallat beşde bir kısım olunmağla
- salariye zulm olmağın geru merfu kayd olunmuşdur reayaya
- asla salariye teklif olunmaya ve livay-ı mezburda vaki
- olan bağçeler öşrü defter-i atikde ekserya maktu’ kayd
- olunub sâl be sâl bağçe öşrün bervech-i nakd vere
- gelmişler sebebi meyve zamanında ekser reaya evladile bağçelerin- de
- mütemekkin olmağla öşr-i meyve hak üzre zabt olunmağa
- kabil olmayub ol ecilden bervech-i nakd yazılmış haliya
- dahi mütehammil olduğu üzre giru bervech-i nakd kayd olunub
- kura ve mezari mahsulatı içinde mahalline kayd olunmuşdur
- ana göre amel oluna Ve resm-i yatak kayd olunan mahallerde sancakbeyi
- ve sipahiler yerlü raiyet kışlatduğu koyundan resm-i yatak
- alurlar imiş Bİd’at olduğu sebebden defter-i atikde ref
- olunub kanun-ı kadim üzre haricden kışlayanlardan alına
- Yazılu raiyetlerden resm alınmaya deyü kayd olunmağın ohgeldüğü
- üzre ibka olundu Ve resm-i yaylak kayd olunmayan yerlerden
- Zulmen resm-i yaylak taleb ederler imiş Ol dahi bid’at ve zulm-i
- sarih olmağın ref olundu Minbaad defter-i cedide resm-i
- yaylak kayd olunan yaylaklardan alınub defter-i cedide resm-i
- yaylak kayd olunmayan yerlerden alınmayub yerlü reaya kadimden
- yaylayu geldüğü yerlerde yaylayub defter٠i cedide ve olıgelene
- muhalif ve resm-i yaylak taleb olunmaya Ve sancakbeyleri ve sipahiler
- raiyetlerin birkaç gün ot biçmeğe deyü alub gidüb işlerin
- battal ederler imiş Bid’at olduğu sebebden ref olundu
- Akçalarıyla rençber tutub biçdüreler raiyeti incitmeyeler ve zikr
- olunan sancakda reayadan yılda bir kere yağ ve keçe ve odun
- ve arpa ve otluk ve saman ve kömür salub cüz’i nesne verürler imiş
- Bid’at olduğu sebebden ref olundu Her ne haccetleri olursa
- narh-ı ruzi üzre pazarda satun alalar Reayayı incitmeyeler
- Ve sancak subaşıları reaya taifesine konub yem ve yemek
- aiurlar imiş Bid’at olduğu sebebden ref olundu Güçle
- kimesnenin evine konub yem ve yemek almayalar Alduklarında her ne
- olursa değer bahalarile alalar Reayadan güçle nesne almayalar
- Ve sancakbeyleri ve subaşıları ve sair sipahiler av murad
- edinüb nice defa reayayı sürüb işlerinden korlar؛ imiş
- Ve nice günler dahi tutub güçle atların bekledürler imiş
- Bid’at olduğu sebebden ref olundu Sayd murad etdüklerinde
- halka nida edeler kendü ihtiyarile varan vara Güçle
- kimesneyi ava sürmeyeler Ve at dahi bekletmeyeler Ve livay-ı mezburda
- memleha olub reaya ol memlehadan evlerine yemek için
- tuz götürseler yerün âmili tuz götürdün deyü bac aiurlar imiş
- Ve kendü bağından ve bağçesinden hasıl olan yemişlerden
- yükledüb ahara satmağa gider olduklarında âmilleri
- bac aiurlar imiş Kadimden ohgelmedüğü sebebden ref olundu
- Ol asıl evleri harcı içün tuz alsalar ve kendü yemişlerin
- ahara satmağa gitseler anların gibilerden bac alınmaya
- Zikr olan merfuatın cümlesi defter-i atikde merfu’ kayd olunub
- ve hakikat-i hal zulm olmağın girü merfu’ kayd olunmuşdur
- Ehl-i şer’ olan mucibile amel edüb hilafına cevaz
- göstermeye Ve resm-i çift tamam çift yazılan reayadan ellişer akça ve nim çift yazılanlardan yirmi beş akça
- ve evlü bennakden on İkişer aka ve ekinlü bennakden on sekiz akça
- ve ekinlü bennakden on sekiz akça ve mücerredden altışar akça
- alma Artuk alınmaya Deftere yazılmayan mücerredler madem ki
- ataları hizmetinde olalar Ve ataları etmeklerin yiyeler anlarun
- gibilerden nesne alınmaya Ve ؛ol mucerred ki defterde miicerred kayd
- olunmuş ola veyahut müstakil kisbi olanların gibilerden
- altışar akça resm alma Ve livay-! mezburda olan kura ve mezari
- Sinorlanndan haric reaya ziraat etdukleri yerlerden
- kanun-! kadim üzre iki dönüme bir akça resm alma Ve âdet-i
- ağnamdan iki koyuna bir akça alma amma mevsimi mayısdır mayıs
- girub koyun kuzuya karuşdukda ikisinden bir akça resm alma
- Ve resm-i kuvare kadimü'1 eyyamdan kovan başına İkişer akça resm almurmuş
- yine öyle alma Amma öşür mikdan bal eyleyen kovanlardan alma
- öşür mikdarı bal eylemeyen kovanlardan hesabınca resm alma Artuk
- alınmaya Ve bir raiyet mülk kovanın kendu karyesi toprağından Çikarub
- ahar toprağa İledüb anda yaylayub bal verse nısf resmin raiyet
- sahibi ve msf resmin toprak sahibi alur tki resm taleb etmeyeler
- Ve resm-i asiyab yıl yürüyen değirmenlerden altmış akça ve alt! ay
- yürüyen değirmenlerden otuz akça alma Ziyade alınmaya Ve cürüm ve cinayet
- hususunda bir kimesne katl-i nefs etse yerine kısas olunmasa
- dört yüz akça cürm alma ve kılıç ve bıçak çıkarsa İkişer yüz akça
- cürm alma Amma mecruh edüb döşeğe d üşürse iki yüz akça
- cerimeden gayri mecruhun mellrem bahasın ve Ücret-İ tabibin vere ve baş
- yarsa otuz akça cerime alma ve reaya biribirile döğüşseler
- kadı katinda sabit olub tazir olunsa iki ağaca bir akça cürm alma
- Ehl-İ örf olanlar kanun-i mezburdan tecavüz eylemeyeler ederlerse
NOT
Bu yazımızı basıma verdikten sonra, Başbakanlık Osmanlı Arşivi (Mâliyeden Müdevver, no 3332)’nde Akçadağ, Divriği ve Darende’nin “merkez, muhtelif nahiye ve köylerinde bulunan cami, mescit, medrese, zaviye ve diğer bazı evkaf, emlak ve akaratın... hasılatını ve yekûnlarını ihtiva” eden bir defter bulduk. Defterin baş tarafı eksik olup 925/1519 tarihini taşımaktadır. Ayrıca il yazıcısı defterin Yavuz Sultan Selim zamanında düzenlendiğini belirtmektedir (s. 16). Bu belge, fetihten sonra Divriği’de yapılan vakıf ve mülklerin ilk teftişinin sonuçları olarak görülmektedir. Bu açıdan büyük bir değer taşımaktadır. Ayrı bir araştırma konusu olarak ele alacağımız bu defterin şimdilik varlığım bildirmekle yetiniyoruz.
ZEKÎ ARIKAN