ISSN: 0041-4255
e-ISSN: 2791-6472

Melek Delilbaşı

Anahtar Kelimeler: Selanik, Yanya, Osmanlı, II. Murad, İslam hukuku, Tarih

Bu yazımızda. Sultan II. Murad tarafından yedi ay ara ile zaptedilen Selanik (Thessaloniki) ve Yanya (loannina) kentlerinin hangi şartlar altında Osmanlı egemenliğine geçtikleri Bizans, Osmanlı ve Latin kayrıaklarından yararlanılarak incelenmeye çalışılacak ve ayrıca, Bizans kayrıaklarında yer alan Osmanlıların fetih politikalarına ilişkin bilgiler üzerinde de durulacaktır. Selânik savaş, yoluyla, Yanya ise, Sultan'ın teslim çağrısına uyarak Osmanlı egemenliği altına geçmiş olduklarından, bu kentlere karşı farklı politikalar izlenmiştir[1]. Sultan II. Murad’ın fetihleri bugünün değer yargılarıyla değil, o devrin şartları ve zaruretleri gözönünde tutularak İslâm Hukukuna dayanan Osmanlıların fetih politikalar, açısından incelenecektir.

Fıkıh (İslâm Hukuk'a göre, dünyadaki ülkeler, daru’l-harp (İslâm egemenliği altında bulunmayan ülkeler) ve daru'1-islâm (İslam egemenliği altında bulunan ülkeler) olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Daru’l-harptc bulunan Gayrimüslimler harbi yani savaş durumunda sayılırlardı. Gayrimüslimler de Ehl-ı (kendilerine semavi kitap gönderilmiş olanlar, yani Hıristiyanlar ve Yahudiler) ve Ehl-ı kitap olmayanlar (müşrikler, yani putperestler) diye ikiye ayrılmışlardır. Bir ülkeye savaş açmadan önce Imam\n, (İslâm topluluğunun başı. Sultan) Ehl-ı kitap olanları teslim olmaya çağırması gerekiyordu. Eğer Ehl-ı kitap olanlar teslim olmayıp, direnmeye devam ederlerse müşrik (putperest) İlân edilirler ve zorla (anveten) alman kentlerde halk tutsak; emlâk ve toprak ise devlet mail olarak kabul edilirdi. Teslim olan Gay- rimüslimlere ise, İslâmî aman hükümleri uygulanırdı. İslâm Devleti egemenliği altında yaşamayı kabul eden Ehl-İ kitap olan Gayrimüslimler, Zımmı statüsünde kendi dinlerinde serbest olup, canları, ırzları, ve malları devletin koruması altında idi. Zimmiler buna karşılık devlete cizye ödemekle yükümlü idiler[2].

Osmanlı fetihlerinin siyasal ve ekonomik amaçlan yanında daru’1- harp Yeki halkın dant'1-lslâm’a alınarak Pâdişâhın egemenliği altında barış ve güvenliklerinin sağlanması ilkesi ve önemli bir faktör olmuştur. Fetihlerinde diğer İslâm hükümdarları gibi Fıkıh'a göre hareket eden Sultan II. Murad, Selanik ve Yanya'nın savaş açılmadan alınması İçin çok çaba sarfetmiştir. Selanik'in Türkler tarafından ikinci defa alınmasının görgü tanığı olan .JohannisAnagnostis, Aı^yroıs Hepi T١٦s Tekeuxaias 'Akdioetos TT٦١S ©toou- ^OVÎK١1S (Selanik’in Son Zaptı Hakkında Bir Tarih) adlı eserinde[3] Sultan’ın Selânik’i almadan önce izlediği barışçı politika ile zorla alman kentte cereyan eden olaylar hakkında ayrıntılı bilgi vermektedir. Sultan II. Murad ile Rumeli Beylerbeyi Sinan Paşa'nın, fetihten önce Yanyalılara göndermiş oldukları Grekee nameler[4] Osmanlıların teslim oldukları taktirde Gayri- Müslimlere tanıdıkları imtiyazlar, göstermeleri bakımından önemlidirler. Bu namelerin Osmanlıların fetih politikaları açısından bugüne kadar herhangi bir değerlendirmesi yapılmamıştır. Ayrıca Sinan Paşa'dan başka. Sultan II. Murad'ın da Yanyalılara aman dilemelerini teklif eden Grekçe bir name göndermiş olduğu bugüne kadar dikkatleri çekmemiş ve Osmanlı, tarihi ile ilgili eserlerde söz konusu edilmemiştir. Aşağıda Selanik ve Yanya'nın fetihlerini hazırlayan siyasal ve sosyal olayların genel bir tablosu çizilerek ilgili kayrıakların değerlendirilmesi yapılacaktır.

Selanik'in

Selanik'in Balkan yarımadasını boydan boya kesen yolların düğüm noktasında bulunması ve bu yolları işlek deniz ulaşımına bağlayan korumalı bir limana sahip olması, kuruluş tarihi olan İ.Ö. 316 yılından itibaren önemli bir ticaret merkezi haline gelmesini sağlamıştır. Selanik, bu coğrafi özelliklerinden dolayı Bizans'ın da siyasal, ekonomik ve kültürel alanda İstanbul'dan sonra gelen ikinci önemli merkezi olmuştur.[5]

Bizans döneminde 597 yılında Slav, 904't Arap, 1185'te Norman saldırısına uğrayan Selânik, 1383-1387 yıllar, arasında dört yıllık bir kuşatmadan sonra I. Murad zamanında Türk egemenliği altına geçmiştir. I. Bayezid'in hükümdarlığı sırasında Osmanlı egemenliğinde bulunan kent, Ankara savaşından sonra Süleyman Çelebi tarafından Bizans'a geri verilmiştir. [6]Şehzadeler arasında taht mücadeleleri sırasında 1411 yılında Musa Çelebi, daha sonra 1416 yılında I. Mehmed tarafından kent tekrar Türkler tarafından kuşatılmıştır[7] 1421'de II. Murad tahta çıktıktan sonra bir yandan İstanbul kuşatılıyor, diğer yandan Türk akıncıları Mora'ya giriyorlardı.[8]Süreldi Türk akınları ve kent'te baş gösteren kıtlık nedeniyle Selanik halkının İçinde bulunduğu durum her gün biraz daha ağırlaşmaktaydı. 1416/1429 tarihleri arasında Selanik Başpiskoposu olan Simeon, “Aya Dimitrios üzerinde konuşmalar” adlı eserinde Selanik'te görgü tanığı olduğu olaylar hakkında ayrıntılı bilgi vermektedir. Simeon'a göre, büyük sıkıntılar içinde bulunan Selanik halkının büyük bir kısmı (oi Jtkeioves), Bizans imparatoru II. Manuel'in oğlu Despot Andronikos ve Başpiskopos Simeon da dahil kentin ileri gelenlerinin halkın çıkarını gözetmediklerinden şikayet ediyor ve kenti Türklere teslim etmeyi istiyordu. Başpiskopos Simeonile kentin ileri gelenlerinin tercihi ise Selanik'in Venedik yönetimi altına girmesi idi.[9] Böylece, 1423 yılında Selanik'te Türk ve Venedik yanlışı olmak üzere iki grubun oluştuğu anlaşılıyor. Bizans imparatorluğunun toprakları bu dönemde İstanbul ve çevresi, Selanik ve Mora yarımadasından ibaret kalmıştı, İmparator II. Manuel ise, Türk tehdidine karşı bütün umudunu Batı'dan gelecek yardıma bağlamıştı. [10]Bu nedenle Selanik Despotu Andronikos ve Başpiskopos Simeon'un Bizans'tan yardım istekleri de sonuçsuz kalmıştır. Bu durumda kenti daha fazla elinde tutamıyacağını anlayan despot Andronikos,[11] bazı şartlarla Selanik'i Venedik yönetimine terk etmiştir. Varılan antlaşmaya göre, kent halkı kendi yöneticileri tarafından mevcut yasalarına göre yönetilecek; Başpiskopos ve Rahipler görevlerini sürdürecekler; halk istediği zaman malını, mülkünü satarak kenti terk edebilecekti. Venedik yönetimi altında Selanik tarihi için M o r o s i n i, Sanuto, Zan- caruola, Veniera kronikleri ile Venedik Senato kararları son derece önemli bilgi içermektedirler.[12]M o r o s i n i kroniğine göre, 14 Eylül 1423'te S. Venier ve N. Giorgi adındaki Venedikli yöneticiler, altı Venedik ve bir İstanbul İmparatorunun kadırgasıyla Selanik çıkmışlar ve kentin ortasına St. Marc'ın bayrağını dikmişlerdir. A1orosını\e göre, kent o zaman surların dışında karargah kurmuş olan 5.000 Türk askeri tarafından kuşatılıyordu. Halkın bir kısmı yoksulluktan kenti terk etmiş ol- duğundan geriye kalanların sayısının yaklaşık 20 - 25.000 olduğu tahmin ediliyordu.[13]

Sultan I. Murad ve Sultan Bayezid dönemlerinde Osmanlı egemenliği altında bulunan ve yılda 100.000 akçe haraç ödeyen Selanik'in Venedik yönetimine devredilmesi, İslam Hukuku'na göre, kenti atalarından kalma mülkü olarak kabul eden Sultan II. Murad tarafından kendi topraklarına tecavüz olarak kabul edilmiştir. Bu yüzden Venedik tarafından 27 Temmuz 1423 tarihinde Senato kararı ile Türklerle bir anlaşma yapmak üzere Edirne'ye gönderilen N. Giorgi, Sultan tarafından tutuklanmıştır. Venedik'in Selanik gelirlerinden ,1000-2000 altın duka haraç verme teklifini de geri çeviren II. Murad, çok geçmeden kenti kuşatmıştır. Bu arada Vene- dik, bir yandan Selanik'in işgalini tanıtmak için çaba sarfedeken, diğer yandan Loredano kumandasındaki donanmayı Gelibolu'ya göndermiştir. Ayrıca Venedik, Egriboz'da bulunan Osmanlı Şehzadesi İsmail, İzmir Bey'i Cuneyd, Eflak Bey'i ve Macar Kralı Sigismund ile Osmanlılara karşı kendisine destek sağlamak amacıyla ittifaklar yapmıştır. Sultan II. Murad ise, Selanik'den sonra İstanbul'un da Venediklilere teslim edilmesinden çekindiği için 22 Şubat 1424'te imparator ile bir barış anlaşması imzalamayı tercih etmiştir. Bu anlaşmaya göre, imparator II. Manuel Palaiologos, Osmanlılara yıllık 300.000 akçe haraç ödemeyi ve Misivri, Terkos hi- sarlarının dışında 1402 yılından sonra almış olduğu yerleri geri vermeyi kabul ediyordu. 1423 - 1430 yıllan arasında süren Osmanlı - Venedik savaşı boyunca iki taraf da müttefikler bulmaya çalışmışlardır. [14]

Venedikli yöneticilerin Selanik'i teslim alırlarken yapmış oldukları antlaşma şartlan yerine getirmedikleri için, Selanik halicinin durumu gün geçtikçe daha da kötüleşmişti. 1425 ve ,429 yıllarında Selâniklilerin Venedik göndermiş oldukları elçilerin raporlarından [15] anlaşıldığına göre, yiyecek ve teçhizat sıkıntısı içinde olan halk, ağır vergiler altında eziliyor, kimi zamanda borçlarını ödeyemedikleri İçin tutuklanıyordu. 12 asilden oluşan Selanik Meclisi'nin toplanmadığı, kentin ileri gelenlerinin ve askerlerin maaşlarının ödenmediği, keşiş ve papazların tutuklanmalarına varacak şekilde halicin dinsel duygularının hiçe sayıldığı da bu raporlar ile ortaya çıkmaktadır. Bu nedenlerle zaman zaman Selaniklilerden bir kısmının kenti kuşatan Türkler tarafına kaçtıkları konusunda Venedik kayrıakları ile Başpiskopos Simeon'un eserinden bilgi sahibi oluyoruz. [16]

Selanik'in kuşatılması ve fetih olayım yaşamış hatta bir ara esir düşmüş olan J. Anagnostis, “Diigisis” adil kroniğinde,[17] “Kent, Latin (Venedik) baskısından çok çekti, hergün her taraftan bize şikayetler geliyor ve yöneticilere karşı nasıl ayaklanılacağı konusunda planlar yapılıyordu. Fakat, bizi bu tela- ketlerden kurtaracak hiçbir çare bulunamıyordu. Türkler de birçok defa kendilerine elçi gönderen Latinlerle anlaşmak istemiyorlardı. Bizim de sayımız çok az kaldığı İçin istediğimiz gibi hareket etmekten yoksunduk, ayrıca aramızda düşünce ayrılıkları olduğu İçin birlikte hareket etmemizde İmkânsızdi''[18] şeklindeki ifadesiyle Selaniklin İçinde bulunduğu durumu açıklamaktadır.

Sultan II. -Murad, 1426 - 1428 yıllan arasında antlaşma yapmak isteyen Fantin Micheal, Andrea Mocenigo ve Jacomo Dandola adındaki Venedik Elçilerini geri çevirmiştir. Venedik yöneticileri ise, kenti teslim almalarından sonra içlerinde Despot Andronikos'un da bulunduğu komplonun[19] ortaya çıkarılmasından sonra halk üzerindeki baskılarını zorbalığa varacak şekilde arttırmış bulunuyorlardı. Yedi yıl süren Osmanlı - Venedik savaşı boyunca. Cumhuriyet İçin de Selanik'i elde tutma gayretleri oldukça pahalıya malolmuştur. Venedik'in Selânik İçin harcamalarını M o r o s i n i , 740,000; Zancaruolo ise 502.000 duka olarak göstermektedirler [20]Venedik Senatosundan Selanik başta Cirit olmak üzere Eğriboz, Korfu, Apulia ve diğer Venedik sömürgelerinden buğday ve erzak sağlanması İçin kararlar çıkmıştır.[21]Selanik’in yedi yıl boyunca dayanmasında Venedik sömürgelerinden sağlanan bu erzak yardımının büyük rolü olmuştur. Erzağın halka dağıtımı sırasında yöneticiler tarafından yolsuzluk yapıldığı ve bütün bu baskılara ve yoksulluğa dayanamayan halkın büyük bir kesiminin başka yerlere göç etmeği ve Türklere teslim olmayı yeğledikleri anlaşılıyor. Kentin fethinden 6 ay önce halici Venediklilere boyun eğmeye teşvik eden Başpiskopos Simeon 'un ölmesi de halkın moralinin tamamen bozulmasına neden olmuştur. [22]

Sultan II. Murad, Anadolu ve Balkanlarda durumunu kuvvetlendirdikten sonra, Şahruh tehlikesinin uzaklaşmasını da fırsat bilerek 1430 yılının Şubat ayında Selanik'in fethine karar verdi. Sultan 26 Mart Pazar günü Anadolu Beylerbey'i Hamza ve Rumeli Beylerbeyi Sinan'ın kumanda ettiği Osmanlı ordusuyla Selanik önlerine varmış bulunuyordu. A n a g n o s t i s kroniğinde bu olayı şu şekilde anlatır : “των μεν ουν δη Πλειόνων δυσχεραινόντων ότι μή σφίσιν εξήν προδούναι τήν πόλιν toîs τούρκοιβ (δεδιότων ’ίσωβ ö γεγονεν “ύστερον), άγγελοβ ήκε τον μουράτην εφ ήμαβ κεκινήσΟαι μηνύων, Πλείστον όσον στρατόν συναγείραντα καί διά πάντων καλώβ παρεσκευασμένον” Halkın büyük bir kesimi istedikleri halde Selânik’e ihanet edemiyorlardı -belkide sonradan olanlardan korktukları için- o sırada bir haberci Murad'ın, kalabalık ve iyi teçhiz edilmiş bir ordu toplayarak hareket ettiği haberini verdi. [23]Aşık Paşa-zâde ve Neşri tarihlerinde ise bu olay şu şekilde nakledilir : “rivayet ederler ki, birgün Sultan Murad Vezirlerine eyitti. Şol Selanik dedikleri şehir ırak - mıdır? dedi. Vezirler eyittiler, Sultan’ımın göçü ile Serez’den öte dört göç ancak vardır. Hünkar eyitti : Tanrı kulları ya ne durursunuz. Tez sefer yarağın görün. Toplar, tüfekler götürüp ve hem Gelibolu’dan gemiler getirip, niyet-i gazâ deyip, varıp Selanik hisarına düştüler.”[24]

Selânik’i kuşatan Türk ordusunun 190.000 civarında olduğu hakkında Eğriboz kumandanlarının Selânik’in Türklerin eline geçmesini açıklayan 2 Nisan 1430 tarihli raporu bilgi vermektedir. [25]Yine bu rapordan öğrendiğimize göre, 17 Mart’ta Venedik, kentin savunma önlemlerini arttırmak için Antonio Diedo kumandasında üç kadırgayı Selânik’e göndermiştir. Anagn o s t i s kroniğinde, Venediklilerin Osmanlı ordusunun kente yaklaştığı bilgisini getiren ilk haberciye inanmadıklarını, bir başka habercinin de ayrıı bilgileri ulaştırmasından sonra hazırlıklara giriştiklerini ayrıntılı bir şekilde anlatır.[26] Venedikliler, kentin savunması için surları kontrol ettiklerinde, 2-3 mazgalda ancak bir askerin bulunduğunu ve çoğunun silahlarını yoksulluktan sattıkları için savaşa hazırlıklı olmadıklarını görmüşlerdir. Bir süre sonra üçüncü bir haberci Sultan Murad’ın Selânik’in 25 Kim. kuzey - doğusunda bulunan Lânkada mevkiine vardığım, geniş olan ovanın bu kadar fazla askeri alamıyacağı haberini getirdiğini nakleden Anagnostis, Sultan Murad’ın kenti barış yoluyla ele geçirmek için sarfettiği gayretler konusunda da ilginç bilgiler vermektedir. Yukarıda söz konusu edildiği üzere, Osmanlılar İslam Hukuku'na göre bir kente savaş açmadan önce halkı üç defa âmân dilemeye davet ederlerdi. Anagnostis ise, Sultan Murad’ın önce savaş açmak istemeyerek halk teslim olmaya çağırmasını kendisine göre şöyle yorumlamaktadır : (VI. Bölüm) “Murad, sonradan cereyan eden olayların olmaması ve kentin kötü bir şekilde zaptedilmemesi İçin, biz Selaniklilere ilk önce dostluk göstermenin ve iyi sözler söylemenin gerekli olduğunu düşündü. Murad, sözleriyle kentin baş eğeceğini ve savaş açmadan teslim olacağı umudunu besliyordu. Bunu da şu iki sebepten dolayı yapmıştır. Birincisi; onbinlerce askerinin savaşmaması, İkincisi de; eğer savaşı kaybederse kente girmesi İçin acele edilmesini söyleyenlerin sözlerine uymuş olmasından dolayı pişmanlık duymaması İçin". Anagnostis 'den başka Ducas, Chalcocondyles, Sphranzes, Kritobulos gibi diğer Bizans tarihçileri de eserlerinde Osmanlıların fetih politikalarına ilişkin bilgiler vermektedirler. Bu kayrıaklara göre Sultan II. Mehmed tarafından İstanbul'un ve Trabzon’un fethi sırasında da ayrıi politika izlenmiştir. [27]

Anagnostis, daha sonra Sultan Murad'ın, Selâniklilerin teslim ol- malanm sağlamak ve Venedikli yöneticilere karşı ayaklanmaya teşvik etmek İçin başka kentlerden bilgili Hıristiyanlar gönderdiğini fakat onların atılan oklar yüzünden kaleye yaklaşamadıklarını anlatır. Bunun üzerine Sultan Murad, kentin herbir yandan kuşatılması emrini vermiş, kendisi de Akropol'ün karşısında ordugahını kurmuştur. Savunma hazırlıklarında bulunan Venedikliler ise, Selâniklilere güvenmedikleri İçin “toexapios” (çetarios) adi verilen çeteleri muhafız olarak Rum askerlerinin aralarına yerleştirmişler ve ihanet edecek olanlara da ölüm cezası verecekleri tehdidinde bulunmuşlardır.[28]

8. bölümde Anagnostis, Sultan Murad'ın Selanik yaklaşır yaklaşmaz hücum edeceğini sandığını, halbuki, Sultan'ın böyle davranmadığını şu şekilde ifade eder. “Murad, bir süre dinlendikten ve kentin çevresini gözetledikten sonra, teslim olmamız İçin elçi göndererek özgürlük ve bazı imtiyazlar vaat etti. Ayrıca, ona boyun eğmediğimiz takdirde bizleri cezalandıracağı tehdidinde bulundu". Kroniğin 9. bölümünde Türklerin halkın teslim olması İçin aman dilemelerini teklif eden mektuplar, oklarla İçeri attıklar, Selâniklilerin ise, Venediklilerden korktukları İçin teslim olmadıkları anlatılır. “Murad, içerdekilerin itaatsizliklerinden ve direnmelerinden değil, İşte bu nedenle savaş açmaya mecbur oldu.”[29]şeklinde kronik yazan tarafından yapılan açıklama, halkın, Venediklilerin baskısıyla kenti teslim etmediklerini ve savaşmaya mecbur kaldıklarım göstermektedir. Selanik'te Sultan II. Murad'ı savaş açmaya zorlayan şartlar, II. Mehmed'in İstanbul’u alırken karşılaştığı durumla benzerlik göstermektedir. Fetihden önce üç defa İstanbullulara teslim olmalar, çağrısında bulunan Fatih, fetihden sonra huzuruna Megadux Lucas Notaras'ı çağırmış ve İmparator'u niçin teslim olmaya ikna etmediğini sormuştur, şayet teslim olsalardı bütün zarar ve ziyandan kurtulmuş olacaklarım da kızarak İlâve etmiştir. Megadux ise, kendilerinin gerçekten teslim olmayı istediklerini fakat, kenti savunan İtalyanların buna rıza göstermedikleri şeklinde cevap vermiştir.[30] Gerçekten gerek Selanik, gerekse İstanbul, İtalyan kent Cumhuriyet'lerinin Doğu ticaretleri İçin kolay kolay vazgeçemiyecekleri can alıcı merkezlerdi.

Anagnostis'in kroniğinde anlatıldığı üzere, kuşatmanın ilk üç gününde savaş hazırlıkları tamamlanmış ve Sultan Murad tarafından halk teslim olmaya davet edilmiştir, üçüncü gün olan Salı gecesi, surun dış kısmına bazı haberciler gelerek sabaha karşı Sultan Murad'ın karadan ve denizden kesin hücum geçeceğini bildirmişlerdir. Bu sırada, Venediklilerin, limanda bulunan üç kadırganın Türkler tarafından yakılmasını önlemek amacıyla surda bulunan askerlerini geri çekmeleri halk arasında yanlış anlaşılmıştır. Venediklilerin kaçtıklarını sanan Selanik halkı, dehşetli korku ve paniğe kapılarak surları terk etmişlerdir.[31]Kronik yazarına göre, kentin kısa sürede düşmesinde bu olay önemli rol oynamıştır. Kesin saldırı emrinin verildiği dördüncü günde Selanik karadan ve denizden kuşatılmış ve kente ilk kez surların kuzey-doğusunda en zayıf bölge olan Trigonion'dan girilmiştir. Türk gemilerinin de Selanik önlerinde bulunduğu konusunda Anagn o s t i s ' in verdiği bilgiyi, A ş 1 k Paşa-zâde, Neşri, Behiş- tî. Hoca Sa'dettin gibi Osmanlı kayrıakları da teyit ederler.[32]D i i g i s i s ' de kaydedildiği üzere, Selanik, savaşın dördüncü günü olan

29 Mart 6938 (1430) Çarşamba günü Osmanlı egemenliği altına girmiştir.[33]

Fetihden sonra Selânikliler sığınacak yer ararlarken, Venedik yöneticilerinin bir kısmı limanda Samarra adı verilen kuleye sığınmışlar ve buradan kadırgalara binerek kaçmışlardır Antonio Dieodo’da üç kadırga ile birlikte Eğriboz'a kaçmıştır. Venediklilerden savaşta ölenler, esir düşenler ya da kaçmayı başaranlar hakkında Venedik kayrıaklan ayrıntılı bilgi vermektedir. [34]

Sultan II. Murad, önemli bir ticaret merkezi olan Selanik'i, gerek kentin maddi kayrıaklarına zarar vermemek, gerekse kendi askerlerini korumak amacıyla savaşsız ele geçirebilmek İçin çok gayret sarfetmiştir. Ancak, İslam Hukuku ’na göre üç defa teslim olmaları çağrısına olumlu cevap alamaması üzerine savaş açmak zorunda kalmıştır. Sultan Murad, her şeyden önce kentte İslâm Hukuku'nun hükümlerini yerine getirmiştir. Zorla alman Selanik'te şeriat kurallarına göre halk tutsak; toprak ve emlak Devlet mail sayılmış, yağmaya müsaade edilmiştir. Fıkıh:a göre, ele geçen taşınabilir malların paylaşılmasında beşte bir hisse İmam'a, yani Devlet'e ait oluyor- du; geri kalan beşte dört hisse savaşçılar arasında paylaşılıyordu. Kent ister savaş ister barış yoluyla alinsin, toprak yine Devlet'e aitti. [35]

Sultan Murad, kesin hücum emrini verdiği dördüncü gün askerlerin şevkini arttırmak İçin yağmaya müsaade etmiştir. Aşık Paşa-zâde ' ye göre, yağma kararının alınmasını teşvik eden, Evrenos oğlu Ali Bey'dir.[36] Fetihden sonradan halkın servetini kilise ve manastırlara gizlemesi nedeniyle başta kentin koruyucu Aziz'i Aya Dimitrius ve Aya Theodora'nın mezarları olmak üzere bazı kilise ve manastırlar yağma edilmiştir. Buna rağmen Aya Dimitrius Kilisesinin 1492-1493 yılına kadar Hıristiyanların elinde kaldığı bilinmektedir. II. Bayezid tarafından Cami'ye çevrilen Kilise, Kasımiye Camii adını almıştır. [37]

Diigisis’in14. bölümünde “bizleri kadın ve çocuklar da dahil olmak üzere 7000 kişi saydıktan sonra ordugâha sevkedip, bağlı olarak çadırlara koydular ve her birimize değer biçtiler” şeklinde kronik yazarının ifadesinden, yazarın kendisi de dahil olmak üzere 7000 Selâniklinin tutsak alındığı anlaşılıyor.[38] Fetihten sonraki olayları biraz abartarak anlatan yazar, kroniğinin 17. bölümünde Sultan Murad’ın yağma ve tahribata uzun süre izin vermediğini, evleri aralarında bölüşen ve bunları ömürleri boyunca kullanacaklarını ümit eden askerlerini zorla dışarı attığını, kentin ise, kendisine ait olduğunu söylediğini kaydeder.[39] Bu Bizans kayrıağında da belirtildiği üzere, şeriat kurallarını uygulayan Sultan Murad, toprak ve emlak beyt- ü’l-mâl’e yani Devlet’e ait sayıldığı için bu şekilde davranmıştır. Her ne kadar Selânik zorla ele geçirilmişse de Sultan, Gallikos nehri kenarında bulunduğu sırada yıkılan yerlerin onarılması ve kentin yeniden kurulması emrini vermiştir. Behiştî ve Hoca Sa’deddîn’de Sultan’ın Selânik’i yeniden inşa etmek kararını aldığını yazarak Diigisisde verilen bilgileri doğrularlar.[40]Bu arada fidyelerini ödeyen tutsakların serbest bırakılmasını isteyen Sultan, ileri gelenlerin fidyelerini kendisi ödemek suretiyle özgürlüklerine kavuşmalarını sağlamıştır. Tutsakların bir kısmının fidyesi ise, Sırp Kralı Brankoviç tarafından ödenmiştir. Fidyesini ödeyemeyenler ise, kent dışına sürülmüşlerdir.[41]

Sultan Murad, Gallikos’dan Vardar kıyısına geldikten sonra ordusunun bir kısmını Yanya üzerine göndermiştir. Sultan, kenti daha önce ter- ketmiş olan Selâniklilerin geri dönerek mal ve mülklerine yeniden sahip olmaları emrini de burada vermiştir. 18. bölümde kronik yazarı, bu olayı şu şekilde anlatır, “Murad’ın kenti tekrar eski sakinlerine vererek önceki durumuna getirme düşüncesi övgüye değerdi. Bizim kendi günahlarımız engel olmasaydı bu kısa zamanda olacaktı. Murad, insancıl bir düşünceyle kenti yeniden kurmak, halka serbesti vermek ve yukarıda değindiğimiz üzere, daha önce olduğu gibi evlerini ve diğer gayrimenkûllerini bağışlayarak güvenlik içinde bunlara sahip olmalarını istedi, sonra yemin ederek muhafızlarına, “tutsakları bağlı olarak eşyaları ile birlikte uzak yerlere götürseydik haksızlık etmiş olacaktık. Şimdi isterseniz onları fidyesiz olarak ya da fidyelerini biz ödeyerek serbest bırakalım,”[42]dedi. Sultan Murad Selanik’te bu önlemleri aldıktan sonra Venedik idaresi zamanında kenti terk etmiş olanlarla birlikte, fidyesi ödenerek serbest bırakılmış olanlar da geri dönmüşlerdir. Kronik yazarına göre Selânik’e geri dönenler 1000 kişi kadardı ve kentte bulunan Türkler’le beraber sayılan yaklaşık 2000’i buluyordu. “Selânik’te herşey düzene girmeye halkın nüfusu tekrar artmayı ve kent yeniden inşa edilmeye başlandı. Despot seçildi, Kilise tekrar teşkilatlandı ve eski düzenine kavuştu. Keşişler tekrar manastırlarındaki görevlerine döndüler. Hepimiz bu durumdan umutluyduk. Kısacası, işgal sırasında bize yapılan kötülükleri unutmaya başlamış bu yapılan beklemediğimiz şeylerden sevinç duyarken ve kentin mutlu dönemlerine kavuşacağını umarken, tam o zaman bizdeki bir ata sözüne göre ip koptu ve bütün umutlarımız boşa çıktı” diyen kronik yazan, kentin fethinden 2-3 yıl sonra Sultan Murad’ın geri döndüğünü ve kentte aldığı önlemler hakkında şu açıklamaları yapmaktadır.

“Selânik’e tekrar dönen Murad, (şehrin zaptından sonra ikinci veya üçüncü yıl olduğunu zannediyorum) kenti daha iyi görmek ve incelemek, güzelliklerinden faydalanmak, atası gibi (o da Selânik’e hâkim olarak bir çok iyiliklerle mükafatlandırılmıştı) cömertçe büyük armağanlar ihsan etmek fikrini taşıyordu. Böylece bu fikirle gelmiş olmasına rağmen, kötü tavsiyelere uyarak pişman olup ilk fikrini değiştirdi ve zaptedildiğimiz zaman yapmadıklarını şimdi yapmaya başladı.

Murad, kentin her tarafını görüp dinlenmek, sahip olduğu nimetlerden yararlanmak ve bize iyilikler bahşedeceğine hepimizi inandırmıştı. Fakat, insanın rüyasında görse inanamıyacağı bir karar aldı. Bu karar, ilk önce bütün manastır ve kiliselerimizi ellerimizden almak ve onların bütün gelirlerinden, mal ve mülklerinden mahrum bırakarak bizi zor duruma sokmak idi. Bu da çok vakit geçmeden vuku buldu. Daha sonra bütün evlerin ve daha kentin neyi varsa, orada olanların ve olmayanların mülklerinin ayrı ayrı hesap edilip kaydedilmesini emretti. Terkedip gidenlerin evlerini onları zaptedenlerin alması hususunda bir karar aldı veya ona öyle tavsiye ettiler. Fakat bu tam olarak tatbik edilemedi. Orada bulunmayanların evlerinin bir kısmı sonradan gelecekler için muhafaza edilmesi, bir kısmı da istiyerek veya zorla Selânik’te yerleşmeye gelecek Türklere ayrılması konusunda emir verildi ve bu böyle oldu.

Kentin mal ve mülkleri büyük bir dikkatle teker teker yazıldıktan sonra bizden bazıları bu işte çok becerildi göründüler. Bunları kötülük veya kıskançlıklarından yaptıklarını sanıyorum, fermana göre, bunları dikkatle saydıktan ve ikiye böldükten sonra, o zaman manastırların en büyük ve en güzellerini akrabalarına ve üstün memurlarına armağan etti. Ayrıı şekilde evlerin en büyük ve güzellerini paylaştılar. Bize ise sadece, Despot çok gayret sarf ettiği için, Katolik denilen dört kiliseyi bıraktılar. Bütün diğer evlerin ve kiliselerin, başka yerlerden Selanik’te yaşamayı tercih edenlere ve Yenice’den gelen Türklere verilmesini emretti. Ovalık olan Selânik’in batısında bir günlük mesafede bulunan bu yerde, elverişli olduğundan veya ilk yerleşme merkezi olarak acele ile seçilmiş olmasından dolayı bir çok Türk oturuyordu. Murad’ın, Selanik’te ikâmet ederken bu yere gezinmek veya vahşi hayvanları avlamak için nasıl gittiğini bilmiyorum. Yenice’de oturanlara süratle buradan kalkarak Selânik’te yerleşmelerini ve burasını boşaltmaları emrini verdi. Emrin uygulanması için görevlendirilenler, Murad kent’ten ayrılır ayrılmaz bütün arzularıyla bunu yerine getirdiler. Yenice’ye gittiler ve orada bulunan Türkleri ikna etmekten ziyade zorla, Selânik’e taşıdılar ve emre göre onlara kendi evleri yerine başka evler verdiler. Zannediyorum ki Murad, iki sebepten dolayı; birincisi, Selânik’in deniz kenarında olması ve çok insana ihtiyaç göstermesi nedeniyle daha iyi korunmasını sağlamak, ¡kincisi de, çeşitli malların bulunduğu zengin bir pazar olan kentin ticaret nedeniyle de kolayca gelişebileceğini düşündüğü için böyle bîr emir verdi.[43]

Diigisis’in 20. bölümünde verilen bu bilgilerden anlaşılacağı üzere, 1432-1433 yıllarında Sultan II. Murad, Selânik’e ikinci kez geldiği zaman kentte hemen tahrir yaptırmıştır. Osmanlılar fetihlerinin ilk yıllarından itibaren ilhak ettikleri ülkeleri tahriri tâbi tutarak tımar sistemini uygulamışlardır. [44]Bu tahrir sırasında Grek kâtiplerinde kullanıldıkları anlaşılmaktadır. Selânik’in fethinden sonra yapılan tahrir acaba bütün Rumeli’yi kapsamakta mıydı? Bu soru ilk kez H. İnalcık[45] tarafından ortaya atılmış daha sonra E. Zachariadou tarafından Ayrıaroz Manastırı (St. Athos) ve Kastamonitou Manastırındaki bazı belgelere dayanılarak bu tahririn Ayrıaroz ve Rumeli’nin büyük bir kısmını içine aldığı ileri sürülmüştür.[46]

Tahrirden sonra ikinci aşama olarak, nüfusu arttırmak, harap olmuş ülkeyi yeniden canlandırmak ve güvenliği sağlamak gibi sosyal, ekonomik

ve politik amaçlarla sürgün politikası uygulanırdı.[47]Venedik yönetiminin başından itibaren nüfusu azalan ve önemli bir ticaret merkezi olan Selanik'e Vardar Yenicesi’nden Türk nüfus getirtilerek yerleştirilmiştir. Burada uygulanan sürgün politikası hakkında Anagnostis, Du k a s gibi Bizans kayrıaklarının dışında Aşık Paşa-zâde,Ne ş r î , Hoca S a ’ d e d d i n gibi Osmanlı kronikleri de bilgi verirler.[48]Sultan II. Mehmed tarafından da İstanbul’un fethinden sonra yeni Başkentin şenlendirilmesine karar verilmiş ve 1453 Eylül alma kadar Anadolu ve Rumeli'den 5.000 aile İstanbul'a sürgün olarak gönderilmiştir. Ayrıca Selanik'te olduğu gibi fidyesini ödeyen ve belirli bir sürede kente geri dönen Rumlara evler tahsis edilmiş ve vergiden muaf tutulmuşlardır. Fetih şırasında devlet mail İlân edilen emlak, başlangıçta oturmak isteyenlere parasız mülk olarak bağışlanmış, fakat sonra arsalar devlet mail sayıldığından üzerlerine mukata’a (kira) konmuştur. Bu uygulama özellikle Müslüman halk arasında hoşnutsuzluğa neden olduğundan bir süre sonra kaldırılmıştır.[49]Sultan II. Murad'ın Selanik ikinci kez gelişinde uyguladığı tahrir ve sürgün politikası ise Rum Halkım hayal kırıldığına uğratmıştır. Kronik yazarının, manastır ve kiliselerin ellerinden alınarak mal ve mülklerinden mahrum bırakıldıkları şeklindeki kaydım ise şüpheyle karşılıyoruz. Burada iki ihtimal vardır. Birincisi; fetihten sonra mülk ya da vak olarak çıkmış toprakların miriye çevrilmiş olabileceğidir. Daha sonra Fatih'in Rumeli'deki fütuhatı sırasında yerli, askeri ve yönetici similar mülkiyetindeki toprakları, manastır ve kilise vakıflarını devletin mülkü haline getirdiği bilinmektedir.[50]Fakat, Sultan Murad’ın da buna benzer bir uygulama yaptığına ilişkin bir husus herhangi bir bir kayrıak tarafından doğrulanmamıştır.İkincisi; Kronik yazarının konuyu abartmış olabileceğidir. Sultan II. Murad'ın, fetihten sonra sadece bir kilise ve bir manastın camiye çevirmiş olduğu tesbit edilebildiği İçin ikinci ihtimal üzerinde daha fazla duruyoruz. DUgisis'in 16. bölümünde anlatıldığı üzere, fetihten hemen sonra Sultan, Ahiropietos kilisesini “zaferi ve fethi sembolize etmek için”, Prodromos manastırını ise, “yıllar önce Selanik'in Türkler tarafından fethedilmiş olduğunu belirtmek amacıyla” cami haline çevirmiştir[51].Kronikte Hıristiyanların elinde bırakılmış olan dört “Katolik” Kilisesinden de söz edilmektedir. Bunlar, Aya Dimitrius, Aya Sofya, Aya Giorgi ve Aya Paraskevi Kiliseleridir. Bu kiliselerin dışında Kronik yazarının belirtmediği Aya Katha- rinos. Aya Panteleimon, Vlatadon, Nikolaos Orfanos, Aya Theodora, Aya Minas, Nea Moni - Hypomimneskon, Aya Photine, Sotir, Isaak kilise ve manastırlarının fetihten sonra Hıristiyanların ellerinde kaldığı bilinmektedir[52].

Fetihten sonra, kilisenin teşkilâtlandığını ve bir de Başpiskopos tayin edildiğini Diigısıs’ten öğreniyoruz. Seçilen ilk Başpiskopos'un adının Grigorios olduğu 1455 yılında Başpiskopos Methodios'un, Aya Paraskevi Kilisesi’nin bakımı, ayin ve kandil yakma işleriyle meşgul olmaları İçin 1432 yılında Başpiskopos Grigorios tarafından görevlendirilen Kastoryah Odigitrianos ve iki oğlu Dimitris ve loannis'in görevlerini devam etmelerini onaylanan bir mektubundan anlaşılmaktadır.[53]Başpiskopos Methodios’un mektubundan ayrıca 1432 yılında Aya Paraskevi kilisesinin baloma muhtaç olduğu da anlaşılıyor. Fetihten hemen sonra yeterince din adamı bulamayan bazı manastır ve kiliseler, harap ve bakımsız durumda kalmışlardır.[54] Bununla birlikte, Selanik kuzeydoğusunda bulunan Vlatadon Manas- tin rahiplerinin II. Murad'ın kenti ele geçirmesinden sonra durumlarını muhafaza ederek imtiyazlar aldıkları da bilinmektedir. Onaltıncı yüzyılda İstanbul Patrikliğinin “Megas Logothetis” i olan Hieraks’ın manzum kroniğinde,[55] kuşatma sırasında, bu Manastırda bulunan din adamlarının Sultan Murad'a yardımcı olmak istedikleri ve kente su sağlayan Hortaiüs'in su borularını kesmesi için yol gösterdikleri şeklinde bir kayıt bulunmaktadır. Kronikte ayrıca fetihten sonra Sultan Murad'ın rahipleri korumak için bir çavuşu muhafız olarak koyduğu ve eski rahiplerin anısına manastır kesişlerinin vergiden muaf oldukları ifade edilmektedir. Hieraks tarafından aktarılan bu bilgi, başka bir kayrıakta geçmediği İçin doğruluğu hakkında bir açıklık getirilememiştir. Çavuş Manastın olarak da adlandırılan Manastır kesişlerinin kuşatma sırasında Türk tarafı olan gurubun başında oldukları ve II. Murad'dan itibaren imtiyazlar elde ederek bazı vergilerden muaf olduklarım gösteren belgeler bulunmak adin. [56]Ocak 1446 tarihli II. Mehmed tarafından Edirne'den gönderilen bir fermanla. Manastir kesişleri İçin 20 mudluk arazi verilmiş tüm vergilerden muaf tutulmuşlardır. Bu imtiyazlar 1486'da II. Bayezid tarafından da yenilenmiştir. 1513 yılında Sultan Selim tarafından gönderilen fermanda. Sultan II. Murad ve II. Bayezid tarafından verilen imtiyazların kendisi tarafından da tecdid edildiği bildirilmiştir.[57]

Vlatadon manastırının bu imtiyazlı durumu, Osmanlıların Makedonya'da ilk fetihlerinden itibaren manastır ve kiliselere uyguladıkları genel politikayı yansıtmaktadır. Elizabeth Zachariadou tarafından yayınlanmış olan I. Murad (1372/73), Musa Çelebi (1412) ve I. Meh- med'in (1419) Podomos Manastırına vermiş oldukları beratlar. Manastırın mülklerine dokunulmadığını; vergilerden muaf tutulduğunu göstermekte ve Osmanlıların Makedonya'daki uygulamaları hakkında açık bir fikir vermektedir. [58]

1430'dan 1912 yılına değin Osmanlı egemenliğinde kalan Selanik'in fetihten sonra ilk elli yılda Bizans'lı görünümünde fazla bir değişiklik olmadığı, Hıristiyan mahallelerin eski isimlerini muhafaza ettikleri, birkaç kilisenin dışında kilise ve manastırlarını da rum halkın elinde kaldığı görülmektedir.[59]Kent’te 1432/33 yılında Sultan II. Murad tarafından yapılan tahririn defteri günümüze ulaşmamıştır. Nefs-i Selânik’e ait en eski defter olan İstanbul Başbakanlık Arşivinde h. 883-( 1478) tarihli mufassal tahrir defteri H. Lowry tarafından “Portrait of a City” adlı makalede değerlendirilmiştir. 1478 tarihli deftere göre fetihten 48 yıl sonra kentin % 58.5 ini Hıristiyan % 41.5 ini Müslüman nüfus oluşturmaktadır. Onbeşinci yüzyılın sonlarından itibaren önemli miktarda Musevi nüfusun kentte yerleşmesiyle Selânik’in demografik durumu büyük ölçüde değişmiştir.

H. Lowry tarafından “Portrait of a City” de verilen 1478, 1500, 1519, 1560 ve 1613 yıllarına ait Selânik in nüfusu şöyledir;

 

Müslüman Hane

Hıristiyan hane

Yahudi hane

Toplam hane

Niifus

1478

862

1.275

2.137

10.414

1500

1.715

1.688

754

4.117

20.331

1519

1.374

1.387

3.,43

5.904

29.220

1520-66

773 (?)

1.047

2.645

4.465

22.177

1613

1.090

561

2.033

3.684

18.420

Bugüne kadar yayımlanmamış olan /Ankara Tapu Kadastro’da bulunan 186 No.lu H. 975 (1567-1568) tarihli mufassal Tapu Tahrir defterine göre;

Cemaat-i Müselmanan hane : 1245

Mücerred

: 281

Toplam nüfus

:1245X5-6225

Cemaat-i Gebran hane

:608

،Mücerred

: 942

Toplam nüfus

: 608 X 5 — 3040

Cemaat-ı Yahudiyan hane

: 2950

Mücerred

: 2268

Toplam nüfus

:2950X5-14750

Toplam kent nüfusu :24015

Böylece, Selânik’te fetihten sonra yapılan ilk tahrirde Hıristiyanlar kent nüfusunun çoğunluğunu oluşturmakla beraber, fetihten 137 yıl sonra yapılan tahrirde Museviler nüfusun % 6ı ini; Müslümanlar % 26 ini Hıristiyanlar ise % 13ini oluşturmaktadır. Selanik’in bu demografik tablosunun çizilmesinde,

  1. Gerek Bizans, gerekse Osmanlı dönemlerinde önemli bir ithalat ٧e ihracat limanı olması;
  2. Savaşla alındığı İçin kentte hemen sürgün politikasının uygulanmış olması;
  3. 1490 yılından sonra başta ispanya olmak üzere İtalya ve Almanya gibi Avrupa'nın Katolik ülkelerinden kovulmuş olan Yahudilerin Osmanlı topraklarında emin bir sığınak bulmuş olmaları önemli rol oynamıştır. Onaltıncı yüzyılın başında kent nüfusunun çoğunluğunu oluşturan Yahudiler, Osmanlıların zimmi statüsünü kabul etmiş Gayrimüslimlere tanıdıkları bütün imtiyazlardan yararlanarak Selanik'in ticari hayatına egemen olmuşlardır.

29 Mart 1430’da zorla alman Selanik'ten yedi ay sonra Yanya yöneticileri kendiliklerinden teslim olarak kentin anahtarım Sultan Murad'a teslim etmişlerdir. Yanya'nın, Türk egemenliği altında geçmesini anlatmadan önce Kentin tarihine kısaca değineceğiz.

Yanya’nın Zaptı

Yanya, 1204 yılında Latinlerin İstanbul'u işgalinden sonra, Mihael Angelos Komnen tarafından kurulan Grek Epir Despotluğu'nun kuzey merkeziydi. Epir’deki Angelos sülalesi XIV. yüzyılın başında kuvvetini kaybetmiş, 1318 yılında Despot Thomas, kardeşinin kocası Kefalonya Kontu Nicholas Orsini tarafından öldürülmüştü. SJicholas, Thomas'ın dul eşiyle evlenmek suretiyle Epir Despotluğu'na hakim olmuş ve böylece idare Kefalonyalı İtalyan Kontlarının sülalesine geçmişti. Bizans'da 1321 yılında II. Andronikos ile torunu III. Andronikos arasında patlak veren İç savaş sonunda, 1204'den sonra kopmuş olan Kuzey Yunanistan eyaletleri, bağımsızlık girişiminde bulundular. 1323'de kardeşi Nicholas'i öldüren II. Johannes Oreini, önce İmparatorla anlaşarak ondan Despot ünvanını almış ve daha sonra Teselya'ya hücum etmiştir. 1335'de Despot Johannes, karısı Anna tarafından zehirlenerek öldürüldüğünden, yerine çocuk yaşta olan oğlu Nikephoros geçirilmiştir. Despina Anna, imparator'la anlaşma yoluna gitmek istemişse de, Epir'in bağımsızlığına son vermek isteyen III. Andronikos ve Kantakuzenos tarafından 1340 yılında imparatorluğun hâkimiyeti sağlanmış ve Johannes Angelos, Epir valisi olarak tayin edilmiştir.[60] Bir süre sonra Epir'in Bizansda j. Kantakuzenos ile İmparator V. Johannes arasındaki iç savaştan da yararlanarak sınırlarını Tuna'dan Ege denizi ve Adriyatik'e kadar genişleten Sırp Despotu Stephan Duşan'ın egemenliğine girdiği görülüyor. (1348)[61] Sırp egemenliği Epir'e Sırplı yöneticiler yanında Duan in ordusunda hizmet gören Arnavut yöneticileri de getirmiştir[62] . Sırp valisi Thomas Preliubovich'in öldürülmesinden sonra, valinin Grek olan dul eşi, Floransalı Buondelmonti ile evlenmiş ve Buondelmonti'nin ölümünden sonra da akrabası olan Kefalonya ve Zanta Kontu, Levkada ve Vonitza dükü olan Carlo Tocco Yanya'ya çağrılmıştır. Tocco, Arnavutlar tarafından İşgal edilmiş olan Yanya'yı, ancak 1418 yılında ele geçirmeyi başarmıştır.

1429 yılında Carlo Tocco varis bırakmadan ölünce, yeğeni II. Carlo Tocco ile gayri meşru çocukları arasında bir İç savaş patlak vermiş ve bu İç savaş sırasında beş kardeşten biri olan Memmon, Sultan Murad'dan yardim isteğinde bulunmuştur. Selanik'in alınmasından sonra bir kısım Osmanlı kuvvetleri, isyan halinde bulunan Arnavut Beyleri'nin üzerine hareket ederlerken, Rumeli Beylerbeyi Sinan Paşa'da Yanya üzerine yürümüştür. [63]Yanya'nın Osmanlı egemenliği altına geçmesi hakkında Grekçe Epir Kroniği (zpovtKd Hneipou) ayrıntılı bilgi vermektedir. Değişik yazmalara dayanan ve dünyânın yaratılışından başlayarak onsekizinci yüzyılın sonlarına kadar Epir tarihini ilgilendiren olayları İçeren Epir Kroniğini ilk defa ondokuzuncu yüzyılda Fransız seyyahı Pouquevılle,, Voyage dans la Grice adlı eserinde yayınlamıştır . Daha sonra bir kaç kez daha yayınlanan Epir Kroniği uzun yıllar Proklos ve Komninos' a atfedilmişti.[65] Onbeşinci yüzyıla yazılmış olan Kroniğin anonim olduğu Yunanlı tarihçi Vrannoussis tarafından tesbit edilmiş ve 1962'de Xpo-νικά τήs μεσαιωνικήs καί τουρκοκρατουμένηs Ηπείρου” adı altında Kroniğin yazmaları ve yayınları tanıtılmıştır.[66]

Türk tarihi açısından önemli bilgileri içeren Kroniğin günümüze değin herhangi bir değerlendirmesi yapılmamıştır. Kroniğin üçüncü bölümü, “Başlangıçtan Sultan Murad’ın Hükümdarlığına kadar Osmanlı Sultanlarının kısa bir Tarihi, Yanya’nın Teslimi ve başka Tarihler” adını taşımakta ve bu bölümde, Osman Gazi’den Sultan Murad dönemine kadar meydana gelen olaylar bazı kronolojik hatalarla birlikte çok kısa olarak nakledilmektedir. Sultan II. Murad zamanında Yanya’nın fethi olayı ise, ayrıntılı bir şekilde anlatılmakta ve Sultan Murad'ın Yanya'lılara gönderdiği aman- nâme de bu bölümde yer almaktadır.[67]

Kroniğe göre, Yanyalılar, Sultan II. Murad’ın iki defa üzerlerine ordu göndermesi karşısında askerî amaçla Pindus dağlarını ve Epir’in dar geçitlerini kontrol altına almışlardır. Sultan Murad ise, daha Selânik’te iken Yanyalılara teslim olmalarını teklif eden bir nâme yollamıştır. Kronik’ten, Sultan II. Murad’ın bu kent halkına savaş açmadan önce şeriat kurallarına göre teslim olmaya davet ettiği anlaşılıyor. II. Murad’dan başka Rumeli Beylerbeyi Sinan Paşa da Yanya yöneticilerine teslim olmalarını teklif eden Grekçe bir nâme göndermiştir. Sinan Paşa’nın nâmesi bazı eserlerde belirtilmişse[68] de herhangi bir değerlendirmesi ve Türkçe çevirisi yapılmamıştır. Sultan II. Murad’ın nâmesi ise, daha önce belirtildiği üzere dikkatleri çekmemiş ve bugüne kadar tarihçiler tarafından söz konusu edilmemiştir. Sinan Paşa’nın nâmesini yayımlayan K. Amantos ise, Yanyalılara Sultan II. Murad ve Sinan Paşa tarafından bir tek nâme gönderildiğini kaydetmiştir.[69]Halbuki, yukarıda değinildiği üzere, Yanyalılara gönderilmiş ayrı ayrı iki amannâme bulunmaktadır. Osmanlıların, zımmi statüsünü kabul eden Gayrimüslimlere tanıdıktan imtiyazları göstermeleri bakımından önemli belge olan bu nâmaleri Grekçe’den Türkçe’ye çevirmeyi yararlı görüyoruz..

Sultan II. Murad'ın Yanyalılara Gönderdiği Amanname

Sultan II. Murad'ın Yanya halkına 1430 yılında gönderdiği namenin iki değişik metni bulunmaktadır. Metinlerden bir tanesi (I no.lu metin). Meteor Manastırında bulunan bir kodeks’de ikinci metin ise Epir Kroniğinde bulunmaktadır. [70]

c) Metinlerin Çevirisi

I.Metin(Meteor Kodeksinden):

Doğu ve Batı’nın Hükümdarı Murad, siz, Yanyalılara yazıyorum; size karşı ordumla yürümemem ve kılıcımla kalenizi almamam için beni fazla kızdırmamanızı ve kendi isteğinizle gelmenizi; kalenizi teslim etmenizi ve bana hükümdarınız olarak boyun eğmenizi tavsiye ediyorum. Aksi takdirde, istekleriyle bana boyun eğmeyen, kılıcımla yok olan ve askerlerim tarafından tutsak alman diğer kalelerde Doğu ve Batı’ya satılanların başına gelenler sizin de başınıza gelecektir. Sizi kalenizden hiç bir zaman çıkarmayacağıma ve sizin de hiç bir zaman Hükümdarlığıma ihanet ve itaatsizlik etmeyeceğinize dair aramızda yemin edelim.

II. Metin (Epir Kroniği'nden):

Doğu ve Batı’nın Hükümdarı Murad’dan Yanyalılara : Benim ve Atalarımın zaferlerinden kesin olarak emin olunuz ki, Tanrı Hükümdarlığıma sınır koymadı ve O’nun yardımı sayesinde bütün Doğu’yu ve aşağı yukarı bütün Batı’yı idarem altına aidim. Dağlarınızın dışında bulunan herkes bana itaat etmiştir. Savaş sonu felaketini denemeden ve pek çok günahsızın kanının haksiz yere akıtılmaktan, kenti yok olmaktan kurtarmak için; ve direnenlerin kılıcımdan geçirildiklerini ya da askerlerim tarafından tutsak olarak Doğu ve Batıya satıldıklarım görmeden önce, kentinizi bana teslim ediniz. Bana yeminle itaat edip eğer boyun eğerseniz, sizi kalenizden hiç bir zaman çıkarmayacağıma dair söz veriyorum. Siz de Hükümdarlığıma ihanet etmeyecek ve âsi olarak görünmeyeceksiniz. Dikkat ediniz, şayet teklifimi kabul etmezseniz, pişman olmaya zamanınız dahi kalmayabilir.

Metinleri karşılaştırdığımız zaman her ikisinin de halk Grekçe'si (dimotiki) ile yazıldıklarını görüyoruz. Daha ayrıntılı yazılmış olan 2. metnin ilk ve son paragrafları I. metinde bulunmamaktadır. Metinleri yayınlayan Pouqueville'nin görüşüne katılarak II. metnin birincisine esas teşkil etmiş olduğu kanısındayız. Grekçe Türk Hükümdarlar, tarafından diplomatik dil[71] olarak da kullanıldığı İçin metinlerin çeviri olmayıp orijinallerin de Grekçe yazılmış olduğu görüşündeyiz.

Sinan Paşa'nın Namesi :

Ben, Beylerbeyi, bütün Batı'nın Bey’i Sinan Paşa Yanyalıların çok kutsal Metropolitine ve saygıdeğer idarecilerine. Kaptan Stratigopoulos’a, Kaptan’ın oğlu Bay Pavlos ve Başkumandan Boisabos ve Başyargc Stanitzi ve diğer büyük ve küçük Yanya yöneticilerine emrediyorum ve onları selamlıyorum.

Malum ola ki, Dük’ün bölge ve kalelerini teslim almamız İçin bizi büyük Efendi (Sultan) gönderdi ve bize şöyle buyurdu: iyilikle boyun eğen kale ve ülkenin tahrip edilmekten hiç bir korkusu olmasın. Boyun eğmeyen kale ve ülkeyi, Selanik’te yaptığım gibi, yok etmemi ve temelinden yıkmamı emretti. Bu nedenle, Frenklerin Selaniklileri mahvettikleri gibi, sizi de mahvetmekten başka hiç bir yaran dokunmayacak olan sözlerine aldanmamanızı ve onları dinle- memenizi size yazıyor ve söylüyorum.

Bu sebeple, göğün ve yerin Tanrı’sına, Peygamber Muhammed ve Yedi Musafya (Mushaflar)[73]ve Tanrı’nın 124.000 Peygamberi,[74] başım ve canim adına ve kuşandığım kılıç adına size yemin ediyorum ki, esaretten, çocukların alınmasından, kiliselerin tahrip edilmesinden ve cezalandırılmaktan hiç bir korkunuz olmayacaktır. Kiliseleriniz de adet olduğu üzere çanlarını çalacaktır. Başpiskopos, Roma devrindeki yargılama yetkisine ve kilisedeki bütün haklarına, timar sahibi idareciler yine tımarlarına, çocuklarına, kendilerine tâbi olanlara ve mallarına kayıtsız şartsız sahip olacaklardır. Daha başka istekleriniz olursa size bağışlayacağız, şayet, inatla direnir ve iyilikle boyun eğmezseniz biliniz ki, Selanik’i yağma ederek kiliselerini tahrip ettiğimiz, her şeyi harap ve yok ettiğimiz gibi, sizi ve mâllarınızı da tahrip edeceğiz. Tanrı günahı sizde arasın.

Epir Kroniği ne göre bu namelerini alan Yanyalilar, Türklerin Doğu ve Batı'da kendi ülkelerinden daha güçlü kentleri egemenlikleri altına aldıklarını ve bu nedenle daha fazla direnmenin anlamsız olacağını düşünerek Sultan'a "bilgili ve akıllı Hıristiyanlardan seçtikleri bir heyet göndermeye karar vermişlerdir. Yanyalilarin gönderdikleri bu elçilik heyeti kentin anahtarın, Sultan'a Selanik'in dışında Kilidi adı verilen yerde teslim etmişler ve karşılığında da Sultan'dan bir ferman'la imtiyazlar elde etmişlerdir. (9 Ekim 1430) Sultan daha sonra Yanyalı elçilerle birlikte 18 Türk askerini kaleyi teslim almaları ve devamlı olarak Yanya’da oturmaları İçin göndermiştir. Kent'e giren Türkler, Turkopalukon adı verilen yerde evler inşa ederek yerleşmişlerdir. Kronikte ayrıca bir ayin sonunda Türklerin Grek kızlarını eş olarak aldıkları anlatılmaktadır [75].

Rumeli Beylerbeyi Sinan Paşa'nın Yanya yöneticilerine verdiği aman- nâme Sultan Murad'ınkinden daha ayrıntılı olarak yazılmış olup. Instituíatio, Dispositio, Narratio Salutatio, ve Sanctio bölümlerinden oluşmuştur. Grekçe yazılmış olan amannamenin tarihi (Datatio) ise 6938 dir. (1430) [76]. Gerek Sultan Murad'ın, gerekse Sinan Paşa'nın nameleri, Osmanlıların aman dileyen Müslüman olmayan toplumlara tanımış oldukları imtiyazları gösteren ender belgelerdendir. Yanyalılar, II. Murad tarafından verilen bu imtiyazlarla Bizans döneminde sahip oldukları otonom yönetim şeklini muhafaza etmişlerdir. Yanya'ya, daha Bizans İmparatorluğu’nun bir eyaleti iken 1913 yılında İmparator II. Andronikos Palaiologos tarafından bir Chyrsobullon ile otonom yönetim hakkı tanınmıştı. Buna göre,piskoposlara Roma devrinden[77] beri tanınmış olan xf١v Q(üpa’ÎKT١v k٠î- oıv (kaza yetkisi) sağlanmış ve İmparator onların yerli hâkimler seçmelerini kabul etmişti. Aynı zamanda Yanyalılar, bazı vergilerden ve Yanya dışında askerlik görevlerinden muaf tutulmuşlardır. Yanyalılar, bu imtiyazları Bizans’lı yüksek memur ve vergi toplayıcılarına güven duymadıkları ve 1204’den sonra bir bakıma kazanmış oldukları bağımsızlıklarını korumak istedikleri için talep etmişlerdir. Sinan Paşa’nın nâmesinden anlaşıldığı üzere, Yanyalılar, bu imtiyazlı durumlarını Osmanlı egemenliği altında da sürdürmüşlerdir. Sinan Paşa’nın nâmesinde zimmi statüsünü kabul eden Gayrimüslimlere Osmanlıların tanıdıkları haklar açık bir şekilde belirtilmektedir. Buna göre; Yanyalıların malına mülküne dokunulmayacak ve dinsel inançlarında serbest olacaklardı. Başpiskopos, Roma devrindeki kaza yetkisine ve kilisedeki bütün haklarına sahip olacaktı. Ayrıca kentin yağma edilmeyeceği, halkın tutsak alınmayacağı, çocukların ise devşirme olarak toplanmayacağı konusunda güvence veriliyordu. Teslim olmadıkları taktirde savaşla alınan Selânik’in zaptı sırasında olduğu gibi, Yanya’nın da yağma ve tahrip edileceği tehdidinde bulunulmuştur.

II. Murad ve Sinan Paşa’nın Yanyalılara gönderdikleri nâmeler, daha sonraki amannâmeler örnek olmuştur. II. Mehmed’in İstanbul’un fethinden sonra 1 Haziran 1453’de Galatalılara bir ahidnâme verdiği; 1567, 1578 ve 1694 yıllarında Sakızlılara; 1579’da Siklat adalarına ayrıı şekilde Osmanlı Sultanları tarafından amannâmeler verildiği bilinmektedir[78].

Yanya'nın 9 Ekim 1430 tarihinde Türk egemenliğine geçmesi olayı hakkında Osmanlı Kroniklerinde herhangi bir bilgi yer almamaktadır[79].Epir Aromamın dışında, Bizans kaynaklarında Chalcocondyles'de Carlo Tocco'nun ölümünden sonraki iç mücadeleler ve fetih ile ilgili bazı kayıtlar bulunmaktadır. Chalcocondyles 'deki Sultan Muradın Yanya üzerine Karaca Paşa’yı gönderdiği ve kentin Karaca Bey tarafından alındığına ilişkin yanlış bilgi Hammer ve İ.H. Uzunçarşılı tarafından yazılan Osmanlı tarihlerine de aktarılmıştır. Olayları yakından iz- leyen Sphrantzes ise, Yanya'nın 1430 yılının Ekim ayında Beylerbeyi Sinan tarafından alındığını kaydetmiştir[80].

Yanya'nın Osmanlılara teslim olmasından sonra Carlo Tocco, merkezi Arta olan despotluğun diğer kısmında Osmanlılara yıllık haraç ödeyerek kalmıştır. 1444 yılında Tocco, kayınbiraderi Constantine'den cesaret alarak Türklerin vassalliğinden kurtulmak istemişse de başarılı olamamıştır. 1448 yılında Tocco'nun ölümünden sonra idareciler Venedik himayesine girmek için görüşmelerde bulunurlarken. Arta, 24 Mart 1449'da kesin olarak Osmanlı topraklarına katılmıştır.

Yunanistan'ın Osmanlı egemenliğine girmesi daha çok Bizans ve Latin kaynaklarıyla aydınlanırken, Osmanlı egemenliği altında Yunanistan tarihi için Tahrir defterleri en önemli kaynak grubunu oluşturmaktadır. Osmanlı egemenliği altında Yanya tarihine ilişkin günümüze değin herhangi bir araştırma yapılmamıştır. Çok yeni başladığımız Yunanistan tahrir defterleri üzerindeki çalışmalarımızın Yanya’ya ilişkin bazı demografik sonuçlarını burada vermek yararlı olacaktır. Yanya'nın fethinden hemen sonraya ait tahrir defterleri günümüze ulaşmamıştır. Nefs-İ Yanya’ya ait katologa geçmiş en eski tahrir defteri İstanbul Başbakanlık Arşivi’nde bulunan No: 350 h. 972 (1564) tarihli mufassal tapu tahrir deftendir. Bu deftere göre mirliva hassı olan Yanya'da 35 Hıristiyan ve sadece I Müslüman mahallesi bulunmaktadır.

Müslüman cemaat (cemaat-i MÜselmanan) 50 hane; mücerred 8

50x5,250

Hıristiyan cemaat (cemaat-i Gebran) 1195 hane; mücerred 134

1181x5-5905

Yaklaşık toplam nüfus: 6155

Böylece, savaş açılmadan Osmanlı egemenliğine alman Yanya'da, fetihten 134 yıl sonra yapılan tahrirde nüfusun ezici çoğunluğunu Hıristiyanlarin oluşturduğu anlaşılmaktadır. Osmanlı fetihlerinin ilk dönemlerinden itibaren kendiliklerinden boyun eğen kentlerin halkına dokunulmadığına ilişkin çeşitli örnekler bulunmaktadır. Sözgelimi, daha I. Murad zamanında Trakya'da Missini, Mürefte (107 Hıristiyan haneye karşılık 4 Müslüman hane bulunmaktadır) gibi barış yoluyla alman kasabalarda Rum nüfusun büyük miktarda olduğu bilinmektedir[81]. Yanya'da 1564 yılında yapılan tahrire göre, nüfusun % 96 sını Hıristiyan, % 4 ünü Müslüman nüfus oluşturmaktadır. Musevi nüfus ise bu defterde geçmemektedir[82] . Bu tahrir sonucuna göre, Osmanlıların, dağlık Epir bölgesinde bulunan Yanya'da sürgün politikası uygulamadıklar, anlaşılmaktadır. Bunda, hem Yanya'nın Selanik gibi ekonomik açıdan önemli bir merkez olmayışı, hem de aman dileyerek teslim olması rol oynamıştır.

Sonuç olarak diyebiliriz ki II. Murad tarafından Selanik savaş (anveten); Yanya ise, barış yoluyla Osmanlı egemenliğine alınmıştır. Selanik'te halkın büyük bir kısmı Venedik yönetimine karşı Türk taraftar, olmakla beraber, Latinlerin zoruyla savaşmaya mecbur kalmışlardır. Savaşla alman kentte fetihten sonra bir kısım halk tutsak edilmiş ve her ne kadar baz, yağma ve tahribatta bulunulmuşsa da, kısa bir süre sonra Sultan tarafından kentin yeniden inşası ve iskânı İçin gerekli olan önlemler alınmıştır. Ticari önemi nedeniyle Selanik'te sürgün politikası uygulanarak Türk nüfus yerleştirilirken, onbeşinci yüzyılın sonundan itibaren Osmanlı egemenliğine sığınan Museviler kent nüfusunun ezici çoğunluğunu oluşturmuştur.

Selânik’in Osmanlı egemenliğine geçmesinden yedi ay sonra barış yoluyla alınan Yanya’ya tanınan imtiyazlar, fetihlerinde şeriat kurallarını uygulayan Osmanlıların, Ehl-i zimmete dinlerinde, örf ve adetlerinde, yerli kuramlarında tanımış oldukları serbesti ve himaye prensiplerini göstermektedir. Coğrafî konumundan dolayı da Yanya’da sürgün uygulanmamış ve onaltıncı yüzyılda Hıristiyan nüfus egemen unsur olmuştur.

Böylece Osmanlıların fetih politikaları, sadece Osmanlı kaynaklarıyla değil, Grekçe kaynaklarla da açıklık kazanmakta ve bu iki kaynak grubunun mukayeseli olarak incelenmesi daha objektif değerlendirmeler yapmamıza yardımcı olmaktadır.

Dipnotlar

  1. Osmanllann fetih politikalan hakkinda aynntili bilgi igin bkz. H. İnalcik, Ot¬toman Methods of Conquest, Stlidia Islamica II (1954) 103-129.
  2. Islam Hukuku için bkz, M. Khadduri - H. J. Liebesny, Law in the Middle East, Washington, 1955.
  3. J. A n agn os t i s’in Kroniğini J. Tsaras, AlT)YT)Ois Flepi tfjs TEkevTOtias d- kaiortos TT)S 0eooakovİKT)s".l958’de Modern Grekçe çevirisi ve açıklayıcı notlarla birlikte yayınlamıştır. M. Delilbaşı, Se/anntın Son Zaptı Hakkında bir Tarih, Tarih Araştırmaları Dergisi VIII-XII/14-23 (1970-1974) 23-50’de Kroniğin Türkçe çevirisini yayınlamıştır. S. Vryonis; "The Ottoman Conquest of Thessaloniki in 1430' (Continuity and Change in Late Byzantine and Early Ottoman Society, Birmingham, 1986) adlı makalesinde 1 saras ya¬yınını esas alarak Selânik’in Fethi olayını incelemiştir.
  4. Sultan II. Murad ve Rumeli Beylerbeyi Sinan Paşa’nin Yanya Yoneticilerine gondermiş olduklann namelerin el yazmalan ve yaytnlan hakkinda bkz. L. I. Vranous- sis.xpoviKd tfjs peouiu)ViKf|s Kai TOUQKOKpatovpevT]s 'Hneipov, loannina, 1962. Bu- rada. Yanya ile ilgili eserlerini bana gondermek lutfunda bulunan Prof. Vranoussis’e te- jekkurii bort; bilirim.
  5. Selanik Tarihi için bkz. A. E. Vakalopoulos, A History of Thessaloniki, Thesal- oniki, 1963; M. T. Gokbilgin; Selanik; I. A. J. 11. Kramers, Selanik, EL
  6. G. T. Dennis; 1403 Tarihli Bizans-Turk Anllaşmasi, Çev. M. Delilbaşı, D.T.C. Fak. Dergisi, XXIX/1-4 (1971-1978) 153-166.
  7. Selanik’te ilk Turk egemenligine ilişkin ayrıntılı bilgi, fetihten alti ay once ölen Sela¬nik Baş piskoposu S i m e o n tarafindan “Aya Dimitnus uzerine konuşmalar” adi altinda yayınla- nan dinsel yazilannda anlatilmaktadir. Bu degerli kaynak D. B a l f o u r tarafindan yayinla- lanmiş ve degerlendirilmi$tir. D. B a 1 fo u r, Politico-Historical Works of Symeon Archbishop of Thessalonica (1416/17 to 1429), Wien, 1979.
  8. II. Murad donemi i?in bkz. H. inaicik, IL Murad, 1. A; Balfour, a.g.e.
  9. Balfour, a.g.e., s. 164
  10. XV. yüzyilda Bizans Tarihi için bkz. G. Ostrogorsky, Bizans Devleti Ta¬rihi, Çev. F. Işiltan, Ankara, 1981; J. W. Barker, Manuel 11 Palaeologus (1391- 1425), New Jersey, 1969; D. M. Nicol, The Last Centuries of Byzantium, 1261-1453, Lon-don, 1972.
  11. Selanik Despotu Andronikos için bkz. J. Tsaras, La fin Andronik Paleoloque Rev. des. Et. Sud Est. Europ 3(1965) 419-432.
  12. Venedik kaynaklan için bkz. K. Sat has, Documents inédits relatifs à This taire de la Grèce au Moyen Age, Paris, I-IV, 1881-1884; N. lorga, Notes et extraits. Pour servir à l'histoi¬re des Croisades au XV é siècle, t. II, Paris, 1899-1900; K. D. Mertzios, Mvrşpıeîa rrp MaucóovÌKrp‘lOtOQias, Thessaloniki, 1947; Thiriet, Régestes des Délibérations du Sénat de Venise concernai la Romanie, II, Paris, 1959; aynı yazar, Délibérations des Assemblées Véniti¬ennes Concernant La Romanie, I, La Haye, Paris, 1966.
  13. Selanik’te Venedik Egemenliği için bkz. C. Manfroni, La Manna Veneziana Alla Difesa di Salonicco (1423-1430), Venetia, 1910; A. Va ka lopou Ios, Xvpòokfi arìjv t aroçla rijs deaaakovlscrjs liti ßevrtoxpaüai (1423-1430) Venedik Yönetiminde Selâ- Tarihi’ne Katkı), rópos Ktovozavrivov ‘AppevonovXovs E.E.n-0- Thessalon¬iki, 1952,127-149; aynı yazar, A. History of Thessaloniki, Thessaloniki, 1963; P. Le¬rne ri e, La domination Vénitienne à Thessalonique, Miscellanea Giovanni Galbiati, II, Milan, 1951,219-25; M. Del il başı, Selânık’ın Venedik İdaresine Geçmesi ve Osmanli-Venedik Savaşı (1423-1430), Belleten XL/160 (1976) 573-588. Makale, bundan sonra Osmanli-Venedik Sava¬şı olarak geçecektir.
  14. Osmanlı Venedik Savaşı’nın safhaları için bkz. M. D e 1 i 1 b a ş ı, Osmanlı, Venedik Savaşı ’• 573-588.
  15. Mertzios, aynı eser, s. 46-60; 72-87; Thiriet, Regestes, II, 229-230; 263-264; Ayrı¬ca, bkz. M. Delilbaşı; Osmanlı - Venedik Savaşı, s. 581-586.
  16. Balfour, aynı eser, s. 172-173.
  17. J. Anagnostis’in 22 bölümden oluşan Dıigisis adlı Kroniği’nin 13-22. bölümleri¬nin bir başkası tarafından yazıldığı sorunu henüz bir çözüme ulaşmamıştır. Kroniğin tama¬mı aynı kişi ya da iki değişik kişi tarafından yazılmış olsun, her iki yazar da olaylara tanık olmuştur. Bu konuya ilişkin tartışmalar için bkz. V г у o n i s, aynı makale, 283-287.
  18. J. Anagnostis, Duguu, çev. M. Delilbaşı, s. 28-29
  19. M. Delilbaşı, Osmanh-Venedik Savaji, s. 575-576.
  20. S. V г у o n i s, aynı makale, s. 31о.
  21. Venedik Senatosu kararlan için bkz. Mertzios, aynı eser. s. 64-65.
  22. J . Anagnostis, Dııguıs, çev. M. Delibaşi, s. 29-30.
  23. J. Anagnostis, Dııgısu, yay. J . Tsaras, s. 12; çev. M . Delibaşı, s. 30.
  24. Âşık Paşa-zâde, yay. Giese, Leipzig, 1929, s. 106; Neşri, Kitab-i Cihannü- ma, yay. F. R . U n a t - M . A . Köymen , с. II, Ankara, s. 610.
  25. Eğriboz kumandanlarının Venedik’e yazmış oldukları bu rapor, 17 Mart'ta Selâ- nik’e gelen 3 Venedik kadırgasının komutanı Antonio Died o'nun 2 Nisan’da Eğriboz kumandanlarına vermiş olduğu bilgilere dayandığı için son derece önemli bir kaynaktır. Rapor için bkz. M e r t z i o s, aynı eser, s. 90.
  26. J. Anagnostis, Diigisis. Çev. M. Delilbaşı. s. 30-31.
  27. Sultan II. Mehmed'in İstanbul'da izlemiş olduğu politika için bkz. H. İnalcık, The Policy of Mehmed II toward the Greek population of Istanbul and the Byzantine Buildings of the the city, Dumbarton Oaks Paper 23/24 (1970) 231/249; Trabzon için bkz. H. Lowry, Trabzon Şehrinin İslâmlaşma ve Türkleşmesi (1461-1583) İstanbul, 1981.
  28. Anagnostis, Diigisis, çev. M. Delilbaşı, s. 33 Hammer, (Devlet-i Os¬maniye Tarihi Çev. Ata, I, 1st. 1329 s. 189) Çetarioslann diğer ülkelerden toplanan ücretli asker olduğu görüşündedir; K. A. Aleksandris, /'H bakaoaia óbvapis ris rr/v f- atoç'ıav rijs ßv^avrivrp Auroxparoplas) Atina, 1956, s. 462) ise bu çetelerin hapishaneler¬den serbest bırakılmış olan caniler olduğu kanısındadır.
  29. Anagnostis, Dııgısıs, çev. M . Delibaşı, s. 33-35.
  30. H. İnalcık, The Policy of Mehmed 11, s. 231-232.
  31. Anagnostis, Dııgısıs, gev. M. Delilbaşı, s. 36.
  32. Anagnostıs aynı yer; Aşı к - Paşa-zâd e, Tevanh-ı Al-ı Osman, Giese, s. 106; Neşri Kitab- Cıhanüum a, II, 61 i; Behıştî, Te var ıh-i Âl-i Orman (British Museum yazması); Ayrıca bkz. M. Delilbaşı; Osmanlı Venedik Savaşı, s. 587.
  33. Anagnostis, Diıgısıs, çev. M. Del i I başı, s. 39-40
  34. Mertzios, aynı eser, 89-92; krş. S. Vry on i s, aynı makale, s. 31 o.
  35. M.Khadduri- H. J. Liebesny, aynı eser, 349-372; H. İnalcık, The Policy of Mehmed II, s. 232-233
  36. Aşık-Paşa-zâde, Giese, s. 106.
  37. S. Eyice, Yunanistan'da, Türk Mimarı Erer/m Türkiyat Mecmuası, XI (1954) 166; Me. Kiel, Notes on some Turkish Monuments tn Thessaloniki, Balkan Studies 2 (1970) 142¬143, Ayrıca krş. Türk İdaresi altında Selânik’in topografyası için önemli bir eser olan V. Dimitriadis, Tonoypatpia ıf|s GeaaakovİKtp Kata tqv estoxé) rrp TovpKOKparfas, Thessaloniki, 1983. Kasimiye camii için bkz. s. 292-294.
  38. Anagnostis, Dııgısu, Çev. M . D e 1 i 1 b a ş ı, s. 41
  39. Anagnostis, aynı eser, s. 44
  40. HOCA SA’DEDDÎN, I, 345; Behiştî, British Museum, Add. 7869.
  41. Ayn. esr., s. 47
  42. Ayn. esr., 45-46
  43. Ayn. esr., s. 47-49.
  44. Tahrir hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. H. İnalcık, Hicri 835 tanhlı Sûret-ı Defter-ı Sancak-ı Arvanıd, Ankara, 1954- s. I-XXXVI.
  45. H . İnalcık, a.g.e. s. XV1I1.
  46. 46E. Zachariadou, Ottoman Documents from Archives of Dıonysıou (Mounth Athos) 1495-152°, Südost • Forschungen XXX (1971) 1-35. s.25.
  47. Osmanlılann sürgün politikası için Ö.L. Barkan, Osmanlı İmparatorluğunda bir hkân ve Kolonızasyon metodu olarak Sürgünler, İ. Ü. tkt. bak. Mec. ıı (1949*1950) 524-569; 13 (1951-1952); 15 (1953-54) 209-237); H. İnalcık, Ottoman Methods of Conquest, s. 122-129; H. Lowry; "From the Lesser Wars to the Mightiest War, ІЪе Ottoman Conquest and Transformation of Byzantine Urban Centers in the fifteenth Century, Continuity and Change in Late Byzantine and Early Ottoman Society, ed. by A. Вiryeг and H. Lowry. Birmingham. 1986.
  48. Dukas, Bonn, 200-201; Aşık Paşa-zâde, Giese, ıo;6; Neşri 11, 610-612, Hoca Sa'deddin, I, 345.
  49. H. İnalcık. The Policy of Mehmed II tn Istanbul, s. 236-242; aynı yazar. // Mehmed, I. A.
  50. H . İnalcık, //. Mehmed, İ. A.
  51. J. Anagnostis, Dııgısıs, çev. M. Delilbaşı, s. 48. “Katolik” kilise, her Pazar munta¬zam ayin yapan kiliselere denilir.
  52. Me. Kiel; aynı makale, s. 128-129; S. Vryonis; aynı makale,314-315.
  53. 53A. Vakalopoulos, ΣυμΕολή eis τήν ισστορίαν τήν Θεσσαλονίκην μικπ'ον την b λωσιν αύτήν τού 1430 Οπό τών Τούρκων (Türkler tarafından fethinden kısa bir sonraki Selanik Tarihine Katkı) 20 (1936) s. 14; J. Tsaras, Διήγησκ,ν. ι6-ιη.
  54. S. Vryonis, aynı makale, s. 315-320.
  55. Sathas, Hieraks, XQOVIKÓV r/epi rip TOÙQKWV ßaaikelas, I, Venetia, 1872. 256-257.
  56. Vlatadon Manasun hakkında aynnuli bilgi için bkz. I. A. Stogioglou.'H İv DeaaakovİKrı narpiapxiKÌi povì] (Selanik’te Vlatadon Patriklik Manastın) Thessaloniki, 1971.
  57. Manastira II. Mehmed tarafından verilen ferman için bkz. F. Babinger, Von Amurath zu Amurath, Oriens III, 1950; II. Bayezid’in fermanı için bkz. Vasdra- vellis, °Avixöorov tpıppavıov rrp povrp ßkanaöasv rov İtov i486, Makedonika, IV (1955-60) 533-535. Sultan Selim’in fermanı için bkz. Vasdravelliss, ‘loropnca apxùa paxeòovias Apxeiov povrp BAarrâdaıv, Thessaloniki, 1955, s. 2. Aynca krş. Stogioglou, aynı eser, 157-173.
  58. E. ZACHARİADOU, Early Ottoman Documents of the Prodromos Monastery (Serres), Südost Forschungen XXVIII (1969) 1-12.
  59. H. Lowry, Portrait of a City : The Populatıon and Topography of Ottoman Selanik (Thessalonıkı) m theyear 1478, Δίπτνχα (1980/81) 234-292.
  60. G. Osırogorsky, aynı eser, 459-460.
  61. Bizans'da 1321-1328; 1341-1347 yıllan arasında devam eden iç savaş için bkz. Os- trogorsky, aynı eser, 460-490; D. M. Nicol, The Last Centuries of Byzantium, 1261¬1453, London, 1972, s. 159-216.
  62. К. Amantos, Ή αναγνώρισα υηό τών Μωαμεθανών θρησκευτικών δικα¬ιωμάτων τών χριστιανών κα'ι ορισμοί τον Σινάν Πασα, ‘Ηηηροηκά χρονικά 5 (1930) 197"210 (Hristiyanlann dinsel Haklarının Müslümanlar tarafından tanınması ve Si¬nan Paşa'nın Mektubu)
  63. Bu dönem Osmanlı tarihi için bkz. H . İnalcık, II. Murad, İ.A.
  64. Pouqueville, Voyage dans la Grice, Paris, 1 (1829); V (1821).
  65. Moravcsik, Byzantıno-Turcıca. Berlin, 1958,5.352.
  66. L. I. Vranoussıs, χρονικά Ηπείρου, loannina, 1962.<br>Aynca yazar tarafından 1865 yılında Kroniğin Yanya Despotlarından bahseden ikinci bölümünün halk dilinde yazılmış olan bir özeti de 7ö χρονικόν τών ίωαννινών καί α¬νέκδοτον Δ ημοδή Επιτομήν, adı altında Atina, 1065’de yayınlanmıştır.
  67. Pouqueville, aynı eser, C.V. s. 272-279; I. Bekker, Historia Politico et Palriarchia Conslanlinopoleos. Epirotica,. Bonnae, 1849. s. 242-246.
  68. H. İnalcık, II. Murad, t. A; A. Vakalopoulos, Origins of the Greek Nation, New Jersey, 1970. s. 148-149.
  69. K. Amantos, a.g.e. s. 207.
  70. Metinleri ilk kez Pouqueville, Voyage dans la Grice ’de Meteor Kodeksindeki metni s. 115; Epir Kroniği’nın içinde bulunan metni V (1821) 272-279’da Fransızca çevirisiyle bir¬likte yayınlamıştır. Nâmeler daha sonra Sp. Lampros tarafından, Ή 'ελληνική tas ε¬πίσημοί γλώσσα τών Σουλτάνων (Sultanların Resmi Dili olarak Yunanca) NE 5 (1908) 57-61’de yayınlanmıştır. Yazma ve yayınlar hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. L. I. Vra- noussis, aynı eser, s. 16-30. Grekçe metin için bkz. ek I
  71. M. DeliIbaşı, Turk Hükümdarlarına ait Tunanca Ahıdnâmeler ne Sâmeler (D.T.C. Fakültesi 1980. Basılmamı; doçentlik tezi)
  72. Sinan Paşa'nın nâmesi iki ayn kodekse dayanmaktadır. Bunlardan bir tanesi XV. yüzyılda yazılmış 1208 No.lu Sina Kodeksi, diğeri ise XVI. yüzyıla ait. si. Pelersburg kodeksidir (CCLVI. f. 23-24). Metin önce Enean, °Αθήνα, s. 118; MusroKsides, Έλληνομνήμων c. 9-10, s. 576; Aravantinos, χρονογραφία rrp 'Ηηίΐρου, с. II, s. 315; Miklosich-Müller, Açta et Diplomata, s. 282-283; Amantos, a.g.e. s. 206; Ayrıca krş. V.L. Vranoussis, adı geçen eser, 36-42. Grekçe metin için bkz. Ek. II.
  73. Mushaf; iki kapak arasında ciltlenen yapraklara verilen isim olup, Kur’an yerine kullanılmıştır. Bkz. A.J. Wensinck, Mushaf, İ.A.
  74. Hz. Adem ile Hz. Muhammed arasındaki peygamberlerin sayılan bazı eserlere göre, 124.000, bazılarına göre 224.000 olarak rivayet edilir. Bkz. t. H. Çubukçu, İs¬lâm’ın Temel Bilgilen, Ankara, 1971. s. 22.
  75. I. Bekker, aynı eser, 242-246; Pouqueville, aynı eser, 274-280.
  76. Miklostch-Müller, Açta et Diplomata grace medıı Aevı, III. Vienne, 1865. s. 282- 283’te verilen 1431 tarihinin düzeltilmesi gerekir.
  77. Roma devrinde Piskoposların verdikleri kararlar temyiz edilemezdi. Aynca bkz. K. Amantos a.g.e. s. 206.
  78. SULTAN II. MEHMED’İN İ Haziran 1453’te Galata ahalisine vermiş olduğu mek¬tup için, bkz. J. Hammer, Geschıchte des Osmanischen Reûhes, I, 1827, 675-677; SP. Lampros: NE 5 (1908) 66-68;N. lorga, Analele Academeıeı Române II. ser. XXXVI. Memoriile Sectiunii Istonce, Bucarest 1913//14, s. 70-71; Academie Roumanie, Bulletin de la section historique 2 (1914) 12-13; К. A m an tos, 'Ελληνικά : (1936) 12i- 122. E. Dallegio d’Alessio, Le lexle grec du traite conclu£ar les Genois de Galata, Ελληνικά 11(1939) 112-124. Traites enire les Genois de Galata el Mehmed II (1 juin 1453), Echos d’Orient 39 (1940) 161-175. T.C. Skeat : Two Byzantıne Documents, British Museum Quarterly 18 (1953) 71-75. VL. Mir- miroğlu, Fatih Sultan mehmed Devnne ait Tanhı Vesikalar, s. 51-52’de metni Metnin lürkce sureti İskender Hoci Bey tarafından TOEM cüz 25 1330, s. 52-53’de yayınlan¬mıştır. Ahidnâmenin I. Ahmed ve IV. Murad zamanımda yapılan yenileştirmeleri için bkz. M. Şakiroğlu, Fatih Sultan Mehmed'ın Galatalılara verdiği Türkçe Metinlen, A.Ü.F. Derg. TAD XIV (1983) 211-219.
  79. Epir Kroniğindeki bir nota göre Yanya 9 Ekim 1430 tarihinde Osmanlı egemenliği¬ne geçmiştir. Ayrıca bkz. A. Vakalopoulos, a.g.e., s. i48.Osmanlı kronik yazarlarından Âşık Paşa-zâde ve Neşri, Yanyanın fethi olayından bahsetmemişlerdir. Oruç. b. Adil (Te- varih Al-i Osman, yay. Babinger, Hannover, 1925, s. 115) Sinan Paşa’nın 1433’de Yanya'yı al¬dığım yazarak kronolojik hataya düşmüştür. Hoca Sa’deddin ise çev. 1. Parmaksızoğlu, c. 11, s. 85) 1431'de Sultan Murad Edirne'de iken Rumeli dilaverlerini, Beylerbeyi Sinan Bey ile Arnavutluk diyarına akınla görevlendirdiği kaydını vermektedir.
  80. Chalcocodyles, Darco, II, 15; Sphrantzes, Grecu, Memorii, s. 50; t.H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarıhı, I, s. 411; Hammer, Devlet-ı Osmaniye Tarıhı, II, s. 59.
  81. H.İnalcık. Edirne'nin Fethi, Edirnenin 600. Fetih Yıldönümü Armağan kitabı, (1965) 137-159 bkz. 147-149.
  82. 82Yanya'da Musevi nüfusa ait ilk kayıt, İstanbul Başbakanlık Arşivinde bulunan No: 586 h. 987 (1579) tarihli mufassal tapu defterinde geçmektedir. Bu deftere göre cemaat-i Yahudiyan 34 neferdir.