XVIII. yüzyıl ile XIX. yüzyılda Anadoludaki önemli bir fonksiyona sahip olan büyük hanedanlıkların âyânlar ile çok sıkı ilişkileri mevcuttur. İncelediğimiz dönemde tedibine karar verilen âyânlann afv edilmeleri, hatta tayinleri konuları zaman zaman bu hanedanların istek ve arzularına göre olmaktaydı. Bazı büyük hanedanlıklara mensup aile fertleri bölgelerinde âyânlık görevlerini de üstlenmişlerdi. Bunun en açık örneklerini Karaosman oğullarında görmekteyiz.
Büyük hanedanlara devlet tarafından da büyük önem verildiği göze çarpmaktadır. Bunların mütesellimlik, voyvodalık, muhassıllık gibi görevleri de üstlendiklerini bilmekteyiz. Küçük hanedanların da zaman zaman mütesellimlik, zaman zaman da âyânlık görevlerini ifa ettiklerini görmekteyiz.
Anadoludaki bütün hanedanları burada anlatmak olanaksız olduğu için, biz burada bu hanedanların hepsini değil, her bölgeden bir ya da ikisini kısaca tanıtmayı yerinde gördük. Bunlar orta Anadolu'da Çapar-zadeler Karadenizde caniklizadeler, batı Anadolu'da Karaosmanoğullan, Akdeniz bölgesinde Yılanlıoğullan, Güney Anadolu'da Küçük Ali oğulları ve Kozan oğullandır. Bunlardan ilk olarak Çapar oğullarını kısaca işlemekte yarar görmekteyiz.
A — Çapar-zadeler :
Osmanlı İmparatorluğundaki büyük hanedanlar devlete askeri, idari, sosyal alanlarda hizmetler verirlerken, çeşitli konularda kendi bölgelerinde kuvvetli olan âyânlardan yararlanmakta ve onlara görevler vermekteydiler. Kuvetli hanedanların birisi de Çapar oğullandır.
Çapar oğulları da diğer hanedanlar gibi kuvvetlenip, güç sahibi olun-ca devlet kademelerinde görev almış, önce voyvodalık görevini, daha sonra Anadolu'nun çeşitli sancaklannda mütesellimlik görevlerini de vekil olarak ifa etmişlerdir.
Belgelerde bu ailenin lakâbı Cabbar-zadeler, Çapan oğullan, Cappar-zadeler, Caparzadeler, seyahat-namelerde ise Çapan oğulları, "Çoban oğullan", "Çapar oğlu" diye geçmektedir.
Çapar oğulları orta Anadolu'nun en eski ve köklü ailelerinden olup içlerinden tarih sahnesine ilk çıkanı Ahmed Beydir.
Çapar-zade Ahmed Bey'in babası Capar Koca ömer'in 1704 senesin-delci mezar kitabesinde Capar tabiri açıkca görüldüğüne göre, ailenin asıl adı Çapar'dır. Capar-zade Ahmed Bozok ve Yeniil Voyvodası olarak ün kazanmıştır. 1726 Ekiminde Capar-zade Ahmedin başına topladığı eşkiya ile halka zarar verdiği için tenkili görevi Sivas Mütesellimine verilmiş ise de[1], daha sonra afv edilmiştir. 1728 yılında Ahmed Ağa Yeniil Voyvodalığı görevini ifa ederken bölgedeki konar-göçerlerin düzenini sağlamak ve ver-gilerini toplamak gibi görevleri de iyi bir şekilde yerine getirdiğinden ken-disine 1732'de Memalu Türlcmeni Voyvodalığı ile 174I'de Bozok Sancağı Voyvodalığı görevleri verilmişti[2]. Gene, Ahmet Bey'e bu tarihte Çankırı ve Keskin kazalarında ortaya çıkan kapısız levend eşlciyasını ortadan kaldırma görevi verilmişti. Çünkü, kapısız levendlerinin belli başlı bölükbaşıları ba-şıboş levendleri toplayıp büyük gruplar halinde etrafa yayılmışlardı. Bun-ların Yeniil Hassının eklerinden Pehlivanlı Cemaatine ve bu yörelerdeki aşiret halkına ve diğer kişilere zulumler yaptıkları, adam öldürme, yağma yapma gibi olaylara neden oldukları ve "Bakire kızlanndan nicelerinin bikrlerini izâle ve bi-nihaye hasarete cesaret" eyledilderi, fermanlara itaat etmedikleri bilinmekte idi [3].
Bozok'ta malikanesi de olan Ahmed Bey 1742/1746 yıllarında kısa sürelerle savaşlara asker temin eden iktidar sahibi bir voyvoda olarak görülmektedir. 1734-1746 arasında da Ahmet Bey'in devletin birçok isteği-ni yerine getirdiğini görmekteyiz. 1734'de Yeniil Hassının eklerinden olan Kangal Menzilinin düzeni, 174I'de levend eşkiyasının tedibi, 1741-1742'de Recepli Afşarı Aşiretinin eşkiyalıklarının önlenmesi, ı 744.'de civardaki aşiretlere mensup eşkiyaların yakalanması görevleri Ahmed Bey'e havale olunmuş olup, o bu görevleri civardaki görevliler ile yerine getirmiştir.
Capar-zade Ahmed'e 1744'ten itibaren Bozok Voyvodası olarak değil, Bozok Mütesellimi olarak hitap edildiğini görmekteyiz. Bu arada 1745 Ekiminde seferden kaçan levendlerin yakalanması, 1746'da yerlerini terk eden aşiretleri iskan görevi de Ahmed Bey'e verilmişti.
Gösterdiği yararlılıklar ve devlete hizmetlerinden dolayı 1745 Eylülünde Ahmed Bey'e "Dergâh-ı mu'alla kapıcıbaşılığı" payesi verildi[4] . Bu arada kendisine verilen görevlerin de arttığını görmekteyiz. 1745'de savaştan kaçan Uzun Ömer'in yakalanması [5], Çankı rı'daki levend eşkiyasının tedibi [6], 1746 Aralıkından çeşitli eşkiyaların ele geçirilmesi[7] görevleri Ahmed Bey'e havale olunmuştu.
Ancak, daha sonra Bozok'ta bağımsız olarak hareket ederek, mütegallibelik hareketlerine girişen, servet yığmaya başlayan Ahmet Bey'e adalet yoluna dönmesi yolunda yapılan ikazlar bir işe yaramadı. Bunun üzerine devlet görev vererek kendisinden yararlanma yoluna gitti. XVIII. yüzyılın ikinci yarısı nda Sivas Valiliği, arpalık olarak da Ankara Sancağı kendisine verildi[8].
Çapar oğlu Ahmed kazandığı kuvvet ve servetini iyice artırarak ailesinin Anadolunun ortasında en büyük hanedan olmasını sağladı. 1749'da Yozgat'ta yakın mesafede Saray Köyünde bir cami, 1753 sonlarında ise gene Yozgat'ta bir medrese ile çeşitli vakıflar yaptırdı. Devlete yardımlarını, özellikle 1755'te Istanbul'daki et sı kıntısını önlemek amacıyla Istanbul'a istenilen koyunları gönderdiğini de bilmekteyiz. Daha sonra Bozok Sancağı Voyvodalığı kendisine malikane olarak verildi. Ancak, bu tarihten sonra Ahmed Bey hakkındaki yakınmalar bir hayli arttı. Ahmet Bey'e 1757'de zulumlerine son vermesi, aksi taktirde malikanesinin kaldı rı lacağı duyuruldu. Ama, bunun bir yararı olmadı. Bu arada Ahmed Aga Rişvan Aşiretinin mal ve paralarını da zapt etti.
Halkın yakınmalanna, zaman zaman da devletin uyanlanna karşın devlet Ahmet Aga'dan vazgeçememiş, O'nun da devlete yardımları sürmüştür. O, 1758'de malikane olarak Yeniil Voyvodalığını, 1761'de Si-vas Valiliğini elde etmiştir. Ancak, bir sene sonra Sivas Valiliği Silahdar Mehmed Paşaya verilmiştir. Silahdar Mehmet Paşanın yazısından sonra, devlet eski Sivas Beylerbeyisi Capar-zade Ahmed Paşa hakkında ortaya atılan suçlamaların iftira olduğunun anlaşıldığını 1762 Temmuzunda ka-bul etmişti [9].
1763'te Bozok Sancağını elinde tutan Ahmed Ağaya Çorum arpalık olarak verilmiştir. Ancak devlete karşı kafa tutar bir hale girince idamına karar verilmiş ve ı765'te idam edilmiştir.
Bâb-ı ali Çapar oğullannın idari nüfilzuna son verdiği halde onların mali ve iktisadi güçlerine dokunmadı. Yalnızca Bozok Sancağı ve Memalu Türkmen Malikanelerini geri aldı. Zile haslan ve ona bağlı yerlerle Tokat-daki arsa ve dükkanlar Çapar oğullan ailesinde kaldı
<em>Mustafa Bey:</em>
Ahmed Bey'den sonra Ahmet Bey'in oğlu Mustafa Bey aileyi yeniden yükseltme başarısını elde etmiştir. Ahmed Bey'in idamından sonra Diyar-bakır'a kaçan ve oradan Istanbul'a gelen Mustafa Bey, 1765 Haziran Ayında Ahmet Ağa'nın metrukatını çıkarmakla görevli Abaza Mehmed Ağa'nın isteği üzerine Bozok'a gönderildi ve hapsedildi. Hapisten kaçan ve civardaki eşkiyaları yok etmede başarı kazanan Mustafa'ya Memalu Mali-kanesi geri verildi ve O, 1768 başında Bozok Sancağı Mütesellimliğini el-de etti [10].
Mustafa Bey bölgedeki eşkiyalılclann önünü almada önemli başarılar sağladı. Bundan dolayı da ii Mayıs 1768'de kendisine kapıcıbaşılık görevi verildi[11]. 1769 Ekiminde Mustafa Bey, kardeşi Selim Bey'i Sivas'a mütesel-lim tayin ettirmiş ama, 177o'de Sivas'a mütesellim olarak Zareli-zade Mehmed Paşa'nın oğlu Ali Bey atanmıştı. Ancak, Sivas Müteselliminin gevşekliğinden dolayı eşkiya ortalığı kasıp kavurmaktaydı. Bu eşkiyalann ortadan kaldırılması için 1771 Mayısında Capar-zade Mustafa'ya bir hüküm yazılmış, kendisine Bozok Sancağına bir vekil bırakması ve Sivas Mütesellimliğini üstlenmesi görevi verilmişti [12].
Silahdar Mehmed Paşa'nın yerine 1771'de ikinci kez Muhsin-zade Mehmed Paşa'nın saddazam olmasıyla ve Mustafa'nın 1770-1774 savaşı sı-rasında orduya yapmış olduğu yardımlar sonucunda ailenin şansı açılmış ve Caparzadelerin nüftiz ve kuvveti bütün orta Anadolu'ya yayılmaya başlamıştır.
Bu arada 1776-1781 arasında Capar-zadeler ile Canikli Ali Paşa ara-sında olan mücadeleyi Capar-zadeler kazanmıştır[13].
Trabzon Valisi Canikli Ali Paşa'ya devlete yarar sağlaması umuduyla vezirlik rütbesi verilmiş ve çeşit çeşit ikramda bulunulmuştu. Onkesiz ya-şındaki oğlu Mikdad'a vezirlik ve diğer oğlu Battal Hüseyin Bey'e Amasya Mütesellimliği görevi verilmişti. Canikli Ali Paşa'nın ayrıca Kırım Ser-as-kerliği görevi de vardı. Oysa, o bu görevi sırasında askerlerinin bahşiş ve ulufelerini ve zahirelerinin ücretini peşin almakta, çeşitli bahanelerle de zulum yoluna başvurmaktaydı. Kırım yöresine asker yollamadığı gibi pek-çok akçenin boşu boşuna harcanmasına ve ülkenin harabiyetine sebep ol-maktaydı. O, kaptan paşa için tayin kılınan donanmayı da Samsun Iskele-sinde bekletmiş ve mevsim geçtikten sonra ve hatta otuz gün daha sebeb-siz durdurduktan sonra, kendisine yapılan tehdid ve uyarı üzerine hereke-te geçmişti. Ali Paşa, Kefe'de "Koca Tatar ile muharebe etmeksizin dost ve düşmana karşı geriye avdet ve ricat" ile Osmanlı Devleti'ni zor duruma düşürmüştü. Ayrıca "fukara ve zuafaya zulüm ve te`adi ve katl-i nüffis ve gasb-ı emvâle cüret eylediğinden” başka, Capar-zade Mustafa ile çatışmak-tan da kaçınmamıştı. Bunun üzerine 1779 Martı ortalarında Bozok Muta-samfı ve Yeniil Voyvodası Capar-zade Mustafa'ya yazılan hükümde bütün bu hususlar açıklanmış ve O'nun "Ya Cabbar oğlunu idam idesiz veyahut ben üzerine varub iz:ak ederim kelam-ı bagiyanesini kağıdında tasrih ve bu maküle evza`ın neticesi muceb-i vehamet olduğuna ve etvarı asiyâne-den rarig olması kenduye telkin olundukda kemal-i isyan ve tuğyanından” caymayacağı anlaşıldığı ifade edilmişti. Hatta, aynı hükümde O'nun "Bu-ralarda devlet ile işim yokdur, istediğim işlerim ve nice memleket harab ederim diyerek isyânını ilan ve iş'ar ve evvel ve ahir hubs-ı tiynet ve fesâd tabiatı der-kar" olduğu belirtilmiş ve başını n kesilerek Istanbul'a yollanması görevi Capar-zade'ye havale olduğu da dile getirilmişti. Bu arada Ali Paşa'nı n rütbeleri üzerinden alınmış ve üzerinde malikâne olarak bulunan Amasya Sancağı mirmirandan Amasyalı Hüseyin Paşa'ya, Trabzon Eyaleti Vezir Çerkez Hasan Paşa'ya, Trabzon Mütesellimliği Gümüşhane Emini Hafiz'a, Kastamonu Mütesellimliği Ünye sakinlerinden Altıkulaç-zade Hüseyin'e verilmişti. Sivas Valisi Izzet Mehmet Paşa, Çapar-zade Mustafa Bey ile Ali Paşa'nın tedibi konusunda birlikte hareket edeceklerdi. Aynı hususlar Sivas Valisi Vezir İzzet Mehmet Paşa'ya da duyuruldu[14].
Capar-zadeler ile Canikli-zadeler arasındaki mücadele daha sonraki tarihlerde de sürmüştür. Bu mücadelenin Capar-zade Süleyman Bey zamanında da sürdüğünü görüyoruz. örneğin 13 Ağustos 1794'de Süleyman Bey Kayseriye'ye yolladığı buyurulduda Canikli Ali Paşa'nın o tarafa uğraması halinde ele geçirilmesini emretmişti [15]. Daha sonra Trabzon Valisi olan Canikli-zade Tayyar Paşa zamanında da bu mücadele stirmüştür [16]. Sonunda Canikli-zadeler bertaraf edilmiştir.
1772'den itibaren Bozok Muzasarrı flığı ve Yeniil Hassı Voyvodalığı görevlerini ifa eden Mustafa Bey, 1773'de Kayseriye'ye Zennecioğlu Mustafa'nın yerine mütesellim olarak tayin olmuştu. O, 1773 Haziran tarihli Kayseriye'ye yolladığı buyurulduda, Kayseri'de işlerin düzenli olmasını istediğini, buradaki zalimlerin zulumlerinin önlenmesinin gerektiğini yeni atadığı mütesellim vekiline güvenilmesi ve itaat edilmesi gerektiğini duyurmuştu [17].
Mustafa Bey I773'de Sivas Mütesellimliği görevini de üstlenmiştir. Abdi Paşa 29 Nisan 1773'de Sivas Valisidir, ancak, Vidin Muhafızlığı nedeni ile Vidin'de bulunmaktadı r. Eski mütesellim Sadık Ağa'nın üzerinde ise mütesellimlik ve şubaşı şehriyeleri ile ilgili paralar bulunmaktadı r. 1774 Nisanı başlarında Capar-zade Mustafaya bunların Sadık Bey'den alınması görevi verilmiştir [18].
Capar-zade Mustafa Bey bölgede kendisine yardımcı olan hanedanları da tutmaktadı r. O, ı 174'de mütegallibeden Kör Ismail'in öldürülmesinde kendisine yardımcı olan Medazlıoğlu Ahmedi, 5 Eylül 1774'de Niğde Mütesellimliğine getirdi [19].
Orta Anadoluda konar-göçer tarzında yaşayan aşiretlerin sayısı bir hayli fazlaydı. Bunları yola getirmek görevi de Mustafa'nın görevleri arasında idi. Bu tarihlerde Kozköce Aşireti Başkanı seyyid Battal Bey zengin ve kuvvet sahibi bir kişiydi. Bu yüzden de kendisinden beşyüz silahlı süvari istenmişti. Ancak, O bunu bir türlü yerine getirmek istemiyordu. Mustafa Bey'in Battal Bey ile yakınlığı bilinmekteydi. Bu yüzden 1773 Ağustos'unda Mustafa Beye bu askeri yollaması halinde Battal Bey'in afv edileceği hususlan duyurulmuştu [20].
1772-1774 tarihleri arasında devlet Mustafa Bey'den ordu için süvari, piyade askeri, hayvan (özellikle deve), güherçile temini gibi isteklerde bulunmuş ve Mustafa Bey bunlan yerine getirmişti 21. Bu hizmetlerinden dolayı Mustafa Bey taktir edilmekteydi. 30 Mart 1774'de sekiz yaşındaki oğlu Ali Rıza Beye ve 1 o Temmuz I774'de kardeşi Süleyman Beye kapıcıbaşılık rütbeleri verilmiş, kendisi 1775 başında surre emini olmuş, 12 Ocak 1775'de yeniden Kayseri Mütesellimi, 1777 Ekiminde de Kırşehir Mütesellimi olmuştu [22]. Mustafa Paşaya 1776'da Bağdad yöresine bin süvari göndermesi görevi verilmişti. O'da kendisinin buradan ayrılması ile Yeniil ve Kayseri'de kanşıklıklann çı kacağını beyan ile kardeşi kapucubaşı Süleymanın başbuğ tayinini rica etmiş, 1778'de de Kırım savaşlarında faal rol oynamış, Sivas yöresinden istenilen istekleri yerine getirmişti [23]. O'na 1779 Martında Reyhanlu aşiretini iskan görevi de verilmişti [24].
Orta Anadolu'da büyük bir kuvvet ve nüfüza sahip olan Mustafa Bey'e civardaki eski ve yeni mütesellimlerin yolsuzluk hareketlerini ortaya çıkarmak ve onları cezalandırmak görevi de verilmişti. Nitekim, it Mayıs 17gg'da ölmüş olan eski Niğde Müteselliminin eşya, para, altın ve mallarının hazine için zaptı görevi de O'na havale edildi [25]. O, 1780'de Çankın'ya mutasarrıf olmuş, herkesin arzu ettiği Hasan Efendiyi buraya mütesellim atamıştı. Ancak, Hasan Efendi hakkında Çanlorı'daki bazı kişiler tarafından iftiralarda bulunulunca durum iyice incelenmiş ve sonuçta bunların doğru olmadığı ve Hasan Efendinin haklı olduğu anlaşılmış ve durum ı 78o Nisanında Mustafa Beye iletilmişti [26].
Mustafa Bey'in bazı hareketleri ise devlet tarafından hoş karşılanmı-yordu. Tokmak Hasan Paşa-zade Çerkez Mehmed Beyin o bölgeden bin asker yazmasına muhalefet ettiği iddiası buna bir örnektir. 22 Temmuz I778'de bunun doğru olmadığı devlet tarafından belirtilmektedir 27. Ancak, devlet bunu Capar-zadeyi dardtmamak için yaptığı gibi, kendisine yanlış bilgi verildiği için böyle bir sonuca varmış olabilir.
Bazı tarih kitapları O'nun zalim olduğunu ve bu yüzden idamına ka-rar verildiğine öne sürer. Rivayetlere göre, Capar-zade Mustafa zulmünü iyice artırmış, herkesi kendisine bağladığı gibi, kendi isteği dışında hareket edenleri "Hanedanına esir" eylemiş, hatta Bozok'ta daha önceleri "Muha-lif hatır-hâhı amel edenleri yıkmak "için akıl almaz çeşitli yollara başvur-muştur. O, 1782 Nisanında köleleri tarafından öldürüldü. Mustafa Bey kölelerine de çok kötü muamele yapmaktaydı. O'nun bir hırsızlık olayın-dalci suçlamasından dolayı köleler korku içindeydi. Bu yüzden onlar Mus-tafa Bey'i öldürme çaresini aramaya başladılar. Bu sıralarda tüfenk talimi için şehir dışına çıkılmıştı. Şehirden bir saat uzaldıklaki bir yerde metrisler kazmak adet olduğundan metrisler kazılmış, kırk elli kişi birden tüfenkle-rini ateşlemişler, bu arada Mustafa Bey vurulmuştu. Daha sonra da köle-lerinden herbiri bir tarafa kaçmıştı [27].
Capar-zade Mustafa Yozgat'ta epey önemli hayır işleri yaptırmıştı. Örneğin Yozgat'ta 1772-1779 yıllarında Cami'-i Kebir ya da Çapan oğlu Camii denilen kubbeli camiyi O inşa ettirmişti. ı 780'de bu esere bir çeş-me ile türbe eklenmiş ve bir de vakfıye düzenlenmiş idi. Yozgat'taki sek-sen dükkan, bir han, bir hamam, Sungurlu'da iki ve Salmanlı ile Yeni-ce'de birer tane toplam dört değirmen ile civar köylerin tarla gelirleri ile caminin giderleri karşılanacaktı [28]. Görüldüğü üzere, o tarihlere kadar ismi bile pek duyulmayan Yozgat, Capar oğlu Mustafa Bey zamanında geliş-meye ve büyümeye başlamıştır. Yeni ve modern Yozgat'ın ilk temelleri Mustafa Bey zamanında ortaya konulmaya başlanmıştır. Bu zamana ka-dar Yozgat bilinmeyen çok ufak bir yer olarak tanınmaktadır.
Siileyman Bey:
Süleyman Bey Mustafa Bey'in ölümünden bir süre önce Istanbul'a gitmişti. Mustafa Bey ölünce, Sadrazam İzzet Paşa'nın da isteği ile I. Abdülhamit mühürdar ve hazinedar Ismail Efendinin Bozoka mütesellim olmasını istemiş, ancak, Süleyman Bey bir milyon dokuzyüzbin kuruş ödemeye söz verip, kendisini bu göreve atatmıştı [29].
Capar-zade Mustafa ölünce devlet O'nun mal varlığının zaptı cihetine gitmiştir. Bu amaçla O'nun yerine dergah-ı mualle kapıcıbaşısı unvanıyla buraya atanmış olan Süleyman Bey'e 1782 Ekimi sonlarında yazılan hükümde, Mustafa Beyin durumu hakkında sual ve cevap verilmesi amacı ile Istanbul'dan mübaşir gönderildiğini ve Süleyman Bey'e hitaben de bir emirin çıkarıldığını, ancak Süleyman'ın gönderdiği yazıdan Mustafa Bey'in oğlu Ali ile babasının hazinedan ve mühürdan Hacı İsmail ve Binbaşı Mustafa'nın suçsuz olduklarının anlaşıldığı ve bunların duruşmalanna gerek kalmadığı açıklanmıştı [30]. 1782 Kasım'ında da Yeniil Voyvodası ve Bozok Mutasamfı Süleyman'a kardeşinin mallarının hazine adına zaptı hususlan yinelenmişti. Süleyman Bey, Istanbul'a gönderdiği cevapta, bu işlerle uğraşacağını açıldamıştı [31]. Aynı hususlar 1786 Şubatı başlarında da Süleyman Bey'e yazılmıştı [32]. Aslında Süleyman Bey, Mustafa Beyin mallarının değerinin hepsini değilse de önemli bir miktarını hazineye yollamıştı. Süleyman Bey ı 786'ya kadar devlete 1.474.456 kuruş ödemiştir[33].
Süleyman Bey, t 786'ya kadar olan bu süre içerisinde kardeşinin borçlarını ödemesinin yanında devletin verdiği pekçok görevi de yerine getirmiştir. 1783 Kasım' ve Aralığında Kuruçay'dalci eşkiyalann ortadan kaldırılması [34]. 1785 Ocağında Develi tarafindaki eşkiyalann [35], gene ı 785'te Köprüköy adlı köydeki eşlciyalann, Karakeçilü Köyü'ndeki mütegallibelerin ortadan kaldınlması [36] görevleri Süleyman Bey'e verilmişti. Ayrıca, Süleyman Bey eşkiyalık hareketlerine kalkan aşiretleri tedip görevini de
yükümlenmiştir. Rişvan Aşireti eşkiyası İzmir Kervanı'nı yağmalamakta, kervandan pekçok malları ellerine geçirmekteydiler. 1785'te Capar-zade Süleyman'a yollanan hükümde, bu aşiretin devlet hazinesine 1500 kese akçe vermeleri ve ı 198 (1783-1784) senesi "mal-1 miri”sini malikane mutasamfına ödemeleri halinde afv edilecekleri açıklanmıştı [37]. Süleyman diğer taraftan Pehlivan!' Aşiretinin devlete olan borçları ile de ilgilenmekte idi[38]. Çankın'daki aşiretlerin özellikle Kürt zümresinden olanlarının zulümleri bu sıralarda epey artmıştı. Bunların Rakkaya gönderilmeleri ve orada iskanları görevi de Capar-zade Süleyman'a verilmişti. Pehlivanlı Aşiretinin yanı sıra Süleyman Bey bunlarla da meşgul olacaktı [39]. 1785 Mayıs'ında Capar-zade Süleyman'a yazılan hükümde, Çankırı'daki mütesellim ve eşrafla birlikte Çankı n'daki eşlciyalann baskın yolu ile ele geçirilmesi önerilmişti. Bu konuda Süleyman Bey ile İstanbul arasında yazışmalar da olmuş. Süleyman Bey'e Çankı rı Sancağı'nı n kendisi tarafından yönetildiği, bu yüzden buradaki halkın tarafından korunması gerektiği hatı rlatılmıştı [40].
imparatorluktaki posta işleri XVIII. ve XIX. yüzyıllarda da tatarlar vası tasıyla yürütülüyordu. Ancak, bu tarihlerde ulaklann doğrudan doğruya görev yerlerine gitmedikleri ve çevrelerine çeşitli zararlar verdiklerini de bilmekteyiz. örneğin bu tarihlerde Erzurum, Diyarbakı r-Sivas-Kayseri taraflanna memur olan ulaklar yol güzargahından çı kmakta ve çevrelerine zulümler yapmaktaydılar. Bu tarihlerde Bozok'ta menzilhane ve menzil atı yoktur. Ancak, gene de tatarlar yol dışına çıkarak Bozok'a uğramaktaydılar. Bu tip hareketlerin önlenmesi de 8 Ağustos 1787'de Süleyman Bey'e havale olunmuştur [41]. Daha sonraki tarihlerde de bu tip olaylar oldukça Süleyman Bey görevlendirilecektir [42].
Capar-zade Süleyman 1785 Kırım gailesinde önemli rol oynadığı gibi, 1787'de başlayan ve I792'de biten Osmanlı-Rus ve Osmanlı-Avusturya savaşlannda da devlete büyük yardımlar sağlamıştır. ı 789'da Capar-zadeye yollanan fermanlardan askerin bahardan önce orduya gönderilemediği ve bu yüzden savaş zamanında başarı sağlanamadığı açıklanmaktaydı. Sava-şın 1787'den 1790'a kadar uzamasının nedeni devlete göre budur. 1787 Ekim'inin sonlarında Süleyman Bey'e ve Ankara'daki görevlilere yollanan fermanda bu hususlar açıklanmakta, bazı askerlerin önce, bazılarının sonra gelmesinin iyi olmadığı, bunun sonucunda orduda yeteri kadar as-ker bulunamadığı, bu yüzden 1790 Haziran'ından önce askerlerin orduda bulunmasının gerektiği açıklanmaktaydı. Bu konuda Capar-zade Süley-man Bey'e yazılan hatt-ı hümâyünda Capar-zade uzun uzadıya övülmüştür[43].
Capar-zade Sivas, Viranşehir, Kırşehir, Amasya, Aksaray, Niğde, Bo-zok, Ankara, Çankırı, Çorum, Kayseri sancaklarının kaza ve nahiyelerinin ve köylerinin savaşan ve eli silah tutanlannın orduya gelmeleri için gayret sarf edecekti. Bu hususlar Capar-zade Süleyman'a ve Ankara Sancağında-ki Murtazabad, Ayaş, Yabanabad, Çubukabad, Haymanateyn kazalarının görevlilerine de yazılmıştı [44]. Süleyman Bey bu askerleri sürmekle yükümlü idi ve ı 790'da bizzat Balkan Yarımadası'nda savaşa katılmıştı. 2 Aralık 790'da savaştan geri dönerden İstanbul'da kendisine büyük mirahorluk rütbesi verildi ve kürk giydirildi. Süleyman Bey cephede ve İstanbul'da iken büyük oğlu Abdülfettah Bey Bozok'ta O'nun görevlerini yerine getir-mişti [45]. Süleyman Bey yok iken, o, 1789 Aralık'ında Aci Aşiretinin vergile-rini toplamış [46], yirmi deveyi Haymanateyn'den Süleyman Bey adına te-min ettiği gibi [47], Şorba'dan da yirmiüç deveyi temin ile uğraşmıştı[48].
1791 Haziran'ın başları nda da kuvvet ve zenginliği nedeniyle Süleyman Bey "Sefer-i Hümâyüna" asker sürücüsü olmuş ve Ankara'ya mütesellim olarak Tiryaki Mustafa'yı atamıştı[49]. 1791'de Süleyman Bey'in gene Balkanlara Anadolu'dan asker sürdüğünü ve cephede savaştığını bilmekteyiz. Bu tarihlerde de Bozokta işleri gene büyük oğlu Abdülfettah yürütmüştür. 179 ı 'de ı 79o'da yapılan hatalann tekrarlanmaması yoluna gidilmiştir. 1790'da orduya zahire taşımak için gerekli araba, deve, katı r, at bulunamamaktaydı. Gelenler ise hiç işe yaramayan cinstendi. Ayrıca, istenilen asker ve malzemeler bu yerlerin "Belli başlı sahib-i nüfüzundan matlüb olunmayub heman mutad üzere zabıtân ve vücüh-u ahali"den istendiğinden yeteri kadar ve sağlam olarak sağlanamıyordu. Oysa istenilen malzemeler için halk yerine kaza âyânlarma başvurulmuş olsa idi bu güçlüklerle karşılaşılmaz idi. Bu hususlar 1790 Aralı k'ında Capar-zade Süleyman'a duyurulmuş ve ı 79 ı 'in tedbiri bu tarihlerde alınmıştı [50].
1791 için asker istekleri, 179o'nın sonunda başlamıştır. 1790 Kasım' sonlarında Capar-zade Süleyman'a ferman ve hatt-ı hümâyün gönderilerek asker istenmiş ve kendisi gösterdiği başarılardan dolayı tebrik edilmiştir [51]. 23 Şubat 1791'de Çapar-zade Süleyman Sivas, Ankara, Amasya, Çorum, Bozok, Çankı rı, Kı rşehir, Niğde, Kayseri, Aksaray, Bolu sancaklarından asker sürmekle görevlendirilmişti [52]. 29 Ocak 179 ı 'de de Kayseriden istenen beş devenin henüz gönderilmediği, bunların ya ücretlerinin ya da kendilerinin gönderilmesi işi de Süleyman Bey'e havale edilmişti [53]. Askerlerin giderleri için kaynak bulmak gerekiyordu. Askeri giderlerin bir kısmı Yeniil Hassı gelirlerinden sağlanıyordu. örneğin Süleyman Bey yazacağı ikibin süvarinin ulufe ve tayinatlan için gerekli olan 116.843 kuruşun 65.225 kuruşunu Yeniil Hassı Mukataasının 1203 (1788-1789), geri kalan 5 ı .226 kuruşunu da 1 2 0( 47 89-179o) malından sağlayacaktı [54].
1790 yılında Anadolu'da bulunduğu sıralarda Süleyman Bey Orta Anadolu'da düzeni sağlama konusunda çalışmalar da yapmıştı r. Karaviran Köyü halkından Hacı Ali oğlu Mehmed'in yirmibeş kişilik grubu ile Şabanözünde âyânlık iddiasında bulunması üzerine bunların mahkemeye çıkarılması görevi [55], Kayseri'de zulumlerde bulunan eski mütesellimin tedibi de [56] Süleyman Bey'e verilmiştir.
1790-1792 yılları arasında Süleyman Bey'e Anadolu'dan dörtbin asker, hayvan, araba, zahire temini görevleri verilmiş ve Süleyman Bey bunları büyük oğlu Abdülfettahın da yardımı ile yerine getirmişti [57]. Süleyman Bey bunları Sivas, Ankara, Çorum, Bozok, Çankı rı, Kı rşehir, Nigde, Kayseri, Aksaray, Bolu sancaklarından sağlamıştı r. III. Selim Süleyman Bey'e bu çalışmalarından dolayı teşekkür etmiş ve O'nu çalışmalarından dolayı övmüştür.
Avusturya ile 1791'de barış yapılmıştı. Ancak, henüz Rusya ile barış yapılmamıştı. Bu yüzden bir an önce sonuca gitmek amacı ile 1792 baharında da Süleyman Bey'e başvurulmuştur. 6 Şubat 1792'de orduya gelinmesi için o da Ankara'ya bir buyruldu yollamıştı [58]. 1792 baharında da Süleyman Bey Rumeli'ye gitmiştir. Artık, orta Anadolu'daki işleri O'nun yerine büyük oğlu Abdülfettah yapmayı ikinci kez yeniden yükümlenmiştir. 1792 Haziranında Abdülfettah Bey'e Ankara kazalarından Çukurcak, Yörükan-ı Ankara, Ayaş, Yabanabad, Haymanateyn kazalarında geriye kalan askerlerin gönderilmesi, firarilerin bir an önce ele geçirilmesi ve ordudan izinli gelenlerin orduya iadesi görevi verilmişti [59]. 1792 Temmuzunda Abdülfettah Bey bu isteklerin yerine getirilmesi için buyuruldular yolladı [60].
1792 baharında Capar-zade orduya katılmak için Anadolu'dan asker-leri ile hareket etmişti. Capar-zade Süleyman'a geçtiği kazalardan askeri için tayinat verilmekteydi. Ancak, bazı sergerdeler bunu suistimal etmekte ve halkı soymaktaydılar. Bunlar aldıkları yiyeceklerin parasını vermedikleri gibi "Bilâ-emr-i ali Cabar-zade askeriyüz deyu" zorla tayinat almakta, üçer, beşer gruplar halinde kasaba ve köylere yerleşmekte ve halkın bak-kal ve diğer dükkanlarından eşyaların' zorla almakta, halkın perişan olma-sına neden olmaktaydılar. Bu yüzden 15 Mayıs 1792'de Capar-zâde Süley-man'a sergerdelerin bu tip hareketlerinin önlenmesi, bunların vardıkları yerlerde "emr-i Şerif" gereğince biçilen rayiç gereği herşeyi ücret karşılığın-da almalannın ve halka zulümlerinin önlenmesi hususları duyurulmuştu[61]
Capar-zadeler Orta Anadolu'da çok büyük bir güç haline gelmişlerdi. Mütesellimlerin atanması hususlannda bile artık bu aileye danışılıyordu. I793'de Ankara Sancağı arpalık olarak Anapa Muhafızı Vezir Mustafa Pa-şa'nın üzerinde bulunmaktaydı. Daha önce Ankara'da mütesellim olan Gökmen Ismail çeşitli zulumlerde bulunduğundan bu görevden alınmıştı. 1793 Ekimi başlarında Süleyman Bey'e yazılan bir fermanda 1793 Kasım' esas olmak üzere Ankara'ya Hacı Mehmet Ağa'nın atandığı duyurulmak-taydı[62]. O da bunu Ankara'daki görevlilere buyrultu ile duyurdu[63]. Aynı tarihte Süleyman Bey'e Şorbadaki zalimlerin ele geçirilmesi görevi de ve-rilmişti[64].
Capar-zade Süleyman'ın Diğer Çalışmaları Ile XIX. Yüzyıldaki Savaş-lardaki Yardımları:
Süleyman Bey bölgede yalnızca posta teşkilatı, asker sağlanması, eşki-ya tedibi gibi işlerle değil, çok çeşitli işlerde uğraşıyordu.
1791-1793 yılları arasında Ankara'daki zeamet ve timar sahiplerinden çocuksuz ölenler ya da yerinde bulunmayanlann yani sahipsiz timarlann 1791-1793 senelerine ait gelirleri Irad-ı Cedid Hazinesi için toplanacaktı. 14 Ağustos 1793, Süleyman Bey'e de bu konuda bir emir yollanmış[65] ve 1 Eylülde Süleyman Bey Ankara'ya yolladığı buyurultuda bu tip timarla-nn gizlenmemesi, gelirleri kimlerin üzerinde ise Irad-ı Cedid Hazinesi adına zapt edilmesini istemişti [66]. 1793 Ekiminde de Süleyman Bey'e Ankara, Saruhan sancaklan, Yabanabad ve diğer yerlerdeki timarlara müdahelelerin önlenmesi emredilmişti [67]. Süleyman Bey'e, 25 Mart 1794'de te Kayseri için aynı hususlar duyurulmuş, O da bir buyruldu ile buna riayet edilmesi gerektiğini Kayseri'ye iletmişti[68]. Süleyman Bey'in aynı tarihlerde Kayseri'deki timar anlaşmazlıklannı, timarlara karşı olan tecavüzleri önlemek için çalışmalar yaptığını bilmekteyiz [69]. Süleyman Bey'in sonraki tarihlerde de Kayseri'deki timarlann bu şekildeki gelirlerini İrad-ı Cedid için kaydettiğini bilmekteyiz [70].
Süleyman Bey'in ölen âyân ve mütesellimlerin zimmetlerindeki mal ve paralan devlet hazinesi için zaptettiği de bilinmektedir. Kayseri Aynı Zenneci-zâde Mustafa öldüğünde üzerinde Karaman Eyaleti cizyesi malından olmak üzere üzerinde 8.5oo kuruş bulunuyor idi. Bunun hepsinin hazine için zaptı görevi 25 Ağustos ve 26 Kasım 1794 tarihlerinde Süleyman Bey'e havale olunmuştu [71]. Bu vergi borcu '786'tan itibaren beşyüz kuruşluk taksitlere bağlanmış, bunun Zenneci-zadenin (Mustafa Bey) çocuklarından alınması için çalışmalar yapılmıştı. Bu borcun bir kısmı da ödenmişti. Geri kalanının tahsili için 1794 Aralıkmda Süleyman Bey'e bir ferman gönderildi[72]. 1795 Mayısında da Süleyman Bey'e Zenneci-zade Mustafa'nın okunan Ali ve Mehmed'den geri kalan 3500 kuruşun alınması istenmiştir. Aslında bu borç 8.5oo kuruş olup, 5.350 kuruşu daha önce ödenmişti [73]. r800'de de aynı hususlar yinelendiğine göre [74] bu borç henüz öd enmemiştir.
Süleyman Bey'in adaletin sağlanması konusunda da önemli çalışmalar yaptığını biliyoruz. O yalnızca Müslümanlar arasında değil, Hıristiyanlar arasındaki anlaşmazlıklar' çözümlemek konusunda çalışmalar yapmıştır. Bu konuda sayılamayacak kadar çok örnek vardır. örneğin Ankara'daki Bedros adlı zimminin Bezir-hane diye adlandırılan Yağhanesinde kiracı olan Karabet'in 1793'ten beri kira vermemesi ve burayı zapt etmesi yolundaki şikayet üzerine, konunun "Meclis-i Şer`e” getirilmesi ve kiracının bor-cunun ödenmesinin sağlanması görevi Süleyman Bey'e bırakılmıştı[75]. Süleyman Bey'de konunun çözümlenmesi için Ankara'ya buyrultu yolla-mıştır[76]. Gene Ankara'dan Bedros adlı bir zimminin Ankara'daki Kirvork ve Mehmed'ten şikayeti üzerine konunun çözümü Süleyman Bey'e veril-mişti. Bedros borç karşılığı rehin olarak verdiği beşyüz kuruşluk yüzük ve eşyaları bu şahıslardan bir türlü alamamaktaydı. 1794 Hazinnında durum Süleyman Bey'e havale olunmuş [77], O da bir buyrultu yazarak rehin mal-ların sahiplerine verilmesini emretmiştir[78]. Daha sonraki tarihlerde zimmi-ler arasındaki miras anlaşmazlıklannı[79], ölen kişilerin alacaklılann mirascı-lar arasında-Müslümanlar-paylaşılması olayları ile de Süleyman Bey ilgi-lenmişti 80.
Süleyman Bey zimmilerin dışındaki Müslümanlar arasındaki anlaş-mazlıkların halli ile de uğraşmaktadır. örneğin Kayseri'deki Mükrimin Mahallesi'nden Şerife Zarife adlı kadının altınlarının geri alınıp, kendine iadesi olayı ı 794 Nisanının sonlarında Süleyman Bey'e havale olunmuş-tu [81]. O 1793'de Ankara'da eşkiyalık olaylarını bertaraf ederken[82] Şa-banözünde de aynı tip olayları önlemekle görevlendirilmişti.
Süleyman Bey âyânlann ve âyânlık iddiasında bulunanların cezalandı-rılması ile de yükümlü tutulmuştur. örneğin Ayaş Kazasında Müftü Abdülhalim Oğlu'nun âyânlık iddiası nedeni ile yaptığı zulumlerin önlen-mesi için 1795 ve 1796'da Süleyman Bey'e fermanlar yollanmıştı[83]. Ayaş'ta birkaç senedenberi âyânlık iddiasında bulunan kişilerin cezalandı-rılması 1797 Nisanı ortalarında Süleyman Bey'e bırakılmıştı'[84]. I Mart 1798'de Ankara'daki Yörükan-ı Ankara Voyvodasının zulümlerinin önlen-mesi de Süleyman Bey'in görevleri arasında görülmektedir'[85]. Çankırı'da, Çankırı Ayarlı Hacı Mehmed'in cezalandırılması işi de 1800 Martında Süleyman Bey'e verilmiş [86], sonraki tarihlerde de 18o5'de Çankırı Müftüsünün sürülmesi emri de Süleyman Bey'e yazılmıştı[87].
Süleyman Bey, koyun sevki, İrad-ı Cedid ile ilgili vergilerin toplanması konularında da devlete yardımcı olmuştur. 1797 Eylülünde Erzurum'dan Haymana'ya gelmiş olan yirmiikibin koyunun İstanbul'a getirilmesi için gerekli ihtimamı göstermesi Süleyman Bey'e havale olunmuştu [88]. Gene 16 Aralık ı 799'da Kayseri'den ikibin koyun ile[89] ordu için 37.094 mıh ve 14.670 nalın sağlanmasında Süleyman Bey yardımcı olacaktı. [90].
I798'de Fransa'nın Mısır'ı işgali nedeniyle Fransa'ya karşı yapılacak savaşta, devlet bütün Anadolu hanedan ve ayanlanna başvurmuştu. Bu savaş nedeniyle Capar-zadenin devlete büyük yardımlarda bulunduğu görülmektedir. 1798 sonu ile 1802 yılları arasında Capar-zade Süleyman'ın orta Anadolu kazalarından Ankara, Çankırı, Bozok'tan, Pehlivanlı, Boynu İncelu, Su Sereflu aşiretlerinden ikibin süvari ve ikibin piyade göndermesi istenmişti. Bu konuda kendisine bölgenin güçlü ayanlan ve hanedanlan yardımcı olacaklardı [91]. özellikle, ı 800'de Capar-zade Süleyman'dan orduya zahire ve hayvan sevki konusunda çok yararlanıldığı göze çarpaktadır[92]. Ancak, bu arada asker toplanması, mühimmat tedariki gibi konularda pekçok yolsuzluk hareketleri de ortaya çıkmıştır. Bunların önlenmesi için de Süleyman Bey'den yararlanılmıştır. Ankara Sancağı kazalarından emr-i ati ile istenilen askerler ve savaşla ilgili mühimmat ve zahirenin Yörükan-ı Ankara, Sorba, Çubukadad, Murtazabad kazalarına isabet edenden çok fazlasının buradaki âyân ve derebeylerince kendi çıkarları için toplandığı anlaşılmış idi. kan ve derebeyleri bu fazla zahire ve mühimmatı kendi çıkarları için harcamaktaydılar. Bunların ya da karşılığı olan paranın bunlardan geri alınması görevi 1799 Arahlunda Capar-zâde Süleyman'a verildi[93].
Capar-zâde Kayseri'de bulunamadığından ve eski mütesellim Salih Bey yeterli olmamasından dolayı-Süleyman Bey bunun yerine 1799 Ocakında Ömer Bey'i buraya mütesellim atamıştı [94]. 1800'de Kayseri Sancağı Anapa ve Sogucak Muhafızı Vezir Osman Paşa'nın mutasamflığında idi. Capar-zâde Süleyman Mütesellim olarak Kayseri'de bulunamadığından 1800 Haziranında buraya mütesellim atamış [95], ancak esas yönetim kendisinde bulunduğundan 1800 Kasımında Kayseri Hassının 1214 (179g- 1800)'e ait beşyüz kuruşluk iltizam bedelini toplaması kendisine hatırlatılmıştı[96]. Süleyman Bey yalnızca Ankara ve Kayseri'de değil, Çaniun'da da yönetici olarak önemli bir role sahipti. 18o3'te Anapa Muhafızı ve Çankırı Mutasamfı olan Ali Paşa, Capar-zâde Süleyman'ı Kayseri'yeye mütesellim olarak bırakmış[97], O da yerine yine Salih Bey'i mütesellim olarak atamıştı [98]. Aynı tarihte Kayseri'de daha önce mütesellimlik yapan ve halktan zorla salyane toplayan Emir oğullannın cezalandırılması işi de Süleyman Bey'e bırakılmıştı [99]. O, 1800 Ağustosunun ilk günlerinde Çankın'ya Mehmet Sadık Beyi[100], 1801 Aralıkında ise Ali Bey'i mütesellim olarak atamıştı [101]. Bu tarihten sonra Çaniun'da pekçok işin yapılmasında Süleyman Bey'in görevlendirildiğini bilmekteyiz.
Süleyman Beyin kethudası Abdullah Aga, ro Ocak 1800'de emrindelci askerin yönetimi ve karakol hizmetlerindelci başarısından dolayı kapıabaşıilk rütbesi ile taltif edilmişti [102].
Bu tarihlerde Capar-zâde Süleyman Bey'den yakmmalar da olmuyor değildi. örneğin Sivas Sancağına bağlı Erba Kazası halkından yüz kişi istanbul'a gelmiş ve Süleyman Bey'den şikayetlerini dile getirmişti. Devlet 29 Ocak 1800'de durumun incelenmesi için girişimlerde bulunmuştur[103].
Capar-zâde Süleyman'ın dağlı eşkiyasını n ortadan kaldırılması sırasında 1796-1797, 1801-1803 yıllarında asker göndererek devlete önemli ölçüde yarar sağladığını bilmekteyiz [104]. Bu arada Süleyman Bey'in Anadolu'da büyük bir nüfuza sahip olmasından yararlanarak kendisine başvuran pekçok önemli aileyi afv ettirdiğini de görmekteyiz [105].
O, 5 Nisan ı 800'de mütesellim olan Hacı Kasım oğlu ve arkadaşlarını cezalandırma görevini üstlenmişti [106]. Süleyman Bey, Istanbul'a gönderdiği bir yazıda Kırşehir Müteselimi Kabasakal Mustafa Ağa'yı öldürerek, eşyalarını yağmalayanlarm haps edildiğini, kaçanları n ise ele geçirildiğini açıklamış ve devlet ii Nisan ı 8o ı 'de bundan dolayı duyduğu memnuniyeti O'na ifade etmiştir'[107].
Capar-zadelerin nüfüz ve etkisi XIX. yüzyı lın ilk çeyreğinde sürekli artmaktadır. 1805 Nisanında Sivas Eyaleti ve asker başbuğluğu görevi Süleyman Bey'in oğlu Celal Bey'e vezirlik rütbesi ile birlikte verilmiştir [108].
Orta Anadolu'da her türlü anlaşmazlığı çözmek görevi XIX. yüzyılın başlarında Süleyman Bey'e bırakılmaktadır. Çankın'da Murat Efendi taralindan yapılan kütüphane ve vakfa ait olan bölgedeki çam ağaçlarının binden fazlasını Şabanözü'nde oturan Çankı rı sakinlerinden bazıları kesmişti. Bu usulsüz durumun tedkiki de 18433 Ocağında Süleyman Bey'e bırakılmıştı [109]. Çankırı köylerindeki anlaşmazlıklara da Süleyman Bey bakmaktaydı [110]. Ayrıca, O'na Çankırı'daki çeşitli davaları çözümletme görevi de verilmişti [111]
Istanbul'un güherçile gereksinimini de Süleyman Bey sağlamaktaydı. Nitekim, O'nun 1795, ı 800 ve ı 8o7'de Istanbul'a güherçile gönderttiğini bilmekteyiz [112].
Çapar-zâde Süleyman Bey'in özellikle 1806'de başlayan Osmanlı-Rus Savaşı boyunca gerek asker, gerekse güherçile tamini konusunda önemli rol oynadığını görmekteyiz. Süleyman Bey savaş için gerekli güherçileyi Kayseri, Aksaray, Eskiil, Karapeykar, Ilgın, Kilisehisar, Akşehir, Ankara, Çenigir sancaklarından sağlamakta ve bu yol güzergahı ile Istanbul'a göndermekteydi. O'nun 7 Ağustos 1808'de Istanbul'a göndereceği güherçile adi ve gayr-i adi olmak üzere 180.000 vakiyye idi[113]. Bu tarihten bir sene önce de, 13 Haziren 1807'de kendisine asker sürücülüğü görevi verilmişti. O'da Konya, Beyşehir, Ankara ve mütesellimlerine asker temini konusunda gerekli buyrultuları yollamıştı [114]. Süleyman Beye ı 8o8 Eylül'ünün ortalarında Karaman Eyaletindeki Konya, Aksaray, Kayseriyye, Akşehir, Kırşehir, Nigde sancaklarından tüfenkçi askeri yazması görevi de verilmiş idi [115]. Süleyman Bey gene asker temini dışında orduya zahire, hayvan temini gibi görevleri de yerine getirmekteydi[116] Onun savaş boyunca bu görevleri yerine getirdiğini bilmekteyiz. Süleyman Bey'in bu görevi nedeni sı rasında yapmış olduğu masraflar deftere işlenmekte ve istekleri geçtiği yörenin halkı tarafından sağlanmakta idi. Buna göre, Süleyman Bey'in 15 Kasım ı 8o8'de dört günlük masrafı arpa, saman kahve, at, pide, kömür, odun, çı ra ve diğerleri 41.555.5 olarak hesaplanmıştı [117].
1807 yılında Anadolu ve Rumelinin önemli derebeyleri ve âyânları sened-i ittifakı imzalamak için Istanbul'a çağrılmışlardı. Ancak, pekçok hanedan korkularından dolayı Istanbul'a gitmemişti. Çünkü, devlet bunların bir kısmından memnun değildi, bir kısmı da isyan halinde idiler. Sened-i Ittifaka 1807'de katılmak için gelen Capar-zade Süleyman ve oğlu Abbas Istanbul'da çok iyi ağırlanmışlar idi [118]. Esasen, ı 800'ün başları ndan beri III. Selim ile arası çok iyi olan Süleyman Bey devlet tarafı ndan sürekli görevler almakta ve taltif edilmekteydi. 27 Ocak ı ı 'de Nigde Mütesellimi olan Süleyman Bey'in mütesellimliği [119], vali değişimi nedeniyle 13 Şubat 8o2'de yeniden onanmıştı [120]. 1802 Nisan'ında ise kendisine samur kürk verilmişti '[121]. Bu arada O'nun çeşitli görevleri yerine getirdiğini, bu görevlerin daha çok da asayiş ile ilgili olduğunu görmekteyiz. O, 1803 Ni-san'ında Konya Ereglisine voyvodayı sokmak istemeyen Sarı Vaiz ve taraf-tarlarını tedip ile de görevlendirilmişti [122]. Süleyman Bey ı 9 Mayıs ı 8o3'de de gene Kayseri Müteselliğini elde etmişti [123]. O, Karapınara bağlı Ödemişli Aşiretine kethüda da tayin etmişti. Oysa bu iş vakıf kaymakamı tarafından yapılmaktaydı. Bu yüzden ı 9 Eylül ı8o3'de bu tayinin geçerli olmadığı duyurulmuştu [124]. Kayseri'den sonra 18°8 Haziran'ında Ankara Mütesel-limliğinin de Süleyman Beye verildiğini görüyoruz. Bu tarihte Ankara Sancağı eski Çorum Mutasarrıfı mirmiran Rıza Paşa'nın üzerinde bulu-nuyordu. Süleyman Bey Ankara'da bulunamadığı için buraya Hüseyin Ağayı mütesellim olarak atımıştı [125].
Süleyman Bey Istanbul'un orta Anadolu'dan gereksinim duyduğu her türlü malı temin etmekteydi. Bu konuda eger yolsuzluklar olursa, bunları önlemek de Süleyman Bey'in görevleri arasındaydı. Örneğin Kayseri'deki sahtiyanı debbağlar aç gözlülüklerinden dolayı saklamakta, fahiş fiyatla satmakta ve Istanbul'a göndermemekteydiler. Bunun saklanmaması, Istanbul'a gönderilmesi görevi ı8o8'de Süleyman Bey'e verilmişti [126]. Esnaflar arasındaki anlaşmazlıkları da zaman zaman müdahale ederek Süleyman Bey çözümlemekteydi. özellikle, İskilip'teki mest esnafları arasında anlaş-mazlık ortaya çıkınca, bunu çözümleme işi Süleyman Bey'e verilmişti [127].
Görülüyor ki, Çapar-zade Süleyman Bey, Bozok, Çankırı, Çorum, Amasya, Sivas, Kayseri, Nevşehir, Kırşehir, Konya, Akşehir, Karaman, Karapeykar, Ankara, Egin gibi geniş bir bölgede hüküm sürmektedir. Za-man zaman mütesellimlikler üzerinden alınmakta bir başkasına verilmek-tedir. Ancak, bu çok kısa sürmektedir. Bir ara Kayseri Mütesellimliği üze-rinden alınmış, ama ii Haziran ı 8 ı o'da Kadı Abdurrahman Paşa'nın mutasarrıflığındaki Kayseri Sancağı'na gene mütesellim olarak Süleyman Bey atanmıştır [128]. 18 1 o Aralık'ında ise O bu göreve Kayserili Kadir Ağayı kendisi Kayseri'de bulunamadığı için vekil olarak atamış tı r [129]. O, Konya Ereğli Aynı Hasan Ağanın cezalandı rılması için Eregli'ye yürümüş ve Ereğli'de altmış kişi ölmüştür. Süleyman Bey 6 Şubat 1812'de meseleyi halledeceğini açıklamıştır [130]. I 813'teki bir fermanda Sivas'taki Çepni, Congar, İnallı, Ballı. Hüseyin İnabat, Kunit kazalarını n Bozok Sancağına ait olduğunu ve buralara müdahale olunamayacağı açı klandığına göre [131], Süleyman Beyin nüfûz sahasının nekadar geniş olduğu ortaya çıkar. Çapar-zade Süleyman'ın Amasya Sancağı'nda da pekçok malikanesi mevcuttu [132]. 1813 Mart'ında Boynu İncelu aşiretine olan müdahalelerin önlenmesi [133], aynı sene Bozokun eklerinden olan Gedikabad Nahiyesine göç edenlerin eski yerlerine gönderilmeleride kendisinden istenmekteydi[134].
Süleyman Bey zamanında küçük bir nahiye görünümündeki Yozgat çok gelişmiştir. O, ı 786'da Yozgata otuz kilometre uzaklıktaki Türkmensarılar Köyüne bir cami yaptırmış, kurulan kurumların hizmetlerinin yürütülmesi için vakıflar kurmuş ve Yozgat'ta bir saray inşa ettirmişti. 1813'te öldüğü zaman abisi Mustafa Bey'in yaptı rdığı caminin yanına gömüldü. Süleyman Bey ölünce devlet, Onun servetine dokunmadı. Muhallefatınıs altı ay içinde ödemeleri şartıyla dört bin kese bedel ile oğullarına bıraktı [135].
Devlet Çapar oğulları= bölgedeki nüfûzunu yok etmek istiyordu. II. Mahmut Bozok'u Darphane-i Amireye bağladı, Bozok ve Kayseriyeye Ali Paşa'yı mutasarrıf olarak atadı. 1814 Haziran'ında Ali Paşa'ya buraları verdikten başka, müderrislerden yani ilmiye sını fı ndan olan Süleyman Bey'in oğlu Abdülfettahın Şeyhülislam Dürri-zade Abdullah tarafından Istanbul'a gelmesinin istendiğini ileri sürerek, acele Istanbul'a gönderilmesini emretti [136]. Süleyman Bey'in diger oğlu Celaleddin Paşa'nın oğulları İ brahim ve Hasan'ın Tekirdağ'da oturması uygun görüldü ve kendilerine verilen mukataa geliri ile geçinmeleri sağlandı [137] II. Mahmud Celaleddin Paşa'yı da Bozoktan uzak tuttu. Süleyman Bey'in oğlu Celaleddin Paşa 805 yı lında vezir, 1808'de Sivas Valisi olmuştu[138] Celaleddin Paşa 1813'te Halep Valisi oldu [139]. II. Mahmut, Celaleddin Paşa'yı Erzurum ve Adana valiliklerinden görevlendirdiği gibi, Rumelide ve Suriyede de görevler verdi. Celaleddin Paşa 1845'de öldü [140].
Böylece, II. Mahmut Orta Anadolu'da Capar-zadelerin nüftizunu silerek, merkezi otoriteyi kuvvetlendirmek yoluna gitti. Bunda da kısmen başan sağlayabildi.
B— Karaosmanoğullan:
Çapar oğulları orta Anadolu'da büyük nüfCız ve kudrete sahip bir hanedan iken aynı tarihlerde batı Anadolu'da da Karaosmanoğullan en az onlar kadar etkinliğe sahip bir hanedan olarak görülmekteydiler.
Karaosmanoğullannın ilk yaratıcısı ve aileye bu ismi veren kişisi 1706 yılında Yaya Köyünde ölen sipahi emeklisi Osman Ağa'dır. Osman Ağa bu bölgede vergi işlerini üzerine almış ve böylece zengin olmuştu. Ailenin kuvvetlenmesini sağlayan kişi ise Osman Ağanın oğlu Mustafa Ağadır. O, 1724'de iran savaşlarına asker götürecek katılmış, 1743'de Saruhan'ı (Aydın'ı) malikâne olarak iltizamına almış, buraya mütesellim olmuş, aynı sene eskiden olduğu gibi İran savaşlarına iştirak etmişti. O, 1742-1746 arasında konar-göçer aşiretlerin aşkiyalı klarını önlemiş, ı 746'da Balı kesir, Bursa taraflanna kaçan haram-zade diye adlandırı lan eşkiyaları tedip etmişti. Reyhanlu, Kara Tekelu, Şenden, Harzum, Şeyhlu, Karaoğlu Mehmet, Kara Çelebi Osman ve diger aşiretler Aydın ve Saruhan sancaklannda kendilerine ayrılan yerlerde oturmuyorlardı. Oysa, 1742'de buralarda oturacaklarına dair bunların söz verdiklerini bilmekteyiz. Ayrıca, bunlar bir iki senedir gittikleri yerlerde zulümlerini artırmışlar "katl-i nüffiz ve hetk-i araz ve gasb-ı emval" gibi uygunsuz hareketlere başlamışlardı. Bu yüzden 1746'da Saruhan Mütesellimi Mustafa'dan bunların tedibi isten-mişti [141].
Mustafa Aga 1747, 1751 ve 1752 de ÜÇ vakfiye yapmıştır. Yaya köyünde yaptırdığı cami, medrese, Manisadaki sıbyan mektebi, Turgutlu-daki Yenihan ve Gördeste çifte Hamamın giderlerini onun İzmir ve Nifde-ki ticarethaneleri Sağlar.
Mustafa Bey, 1743-1754 arasında Saruhanda mütesellimlik yaparken bazı mukataalan üzerine aldı. Ancak zorbalıklan nedeniyle oğlu ile bir-likte öldürüldü [142]. Gene de bölgede ailenin etkisi sürmekteydi. 1757'de Manisa Mütesellimi olan Ataullah Efendi babasını öldüren mütegallibeler ile çarpıştığından 1761'de azledilmiş, ancak, özellikle vergi konusunda yol-suzluklara başvurduğundan idamına karar verilmiş ve firarda iken ı 766'da ölmüştü. Daha sonra özellikle 1768-1774 Rus Savaşı'nda bu ailenin önem-li bir kişisi olan Hacı Ahmed Ağa'nın bölgede önemli bir rol oynadığını görmekteyiz. Hacı Ahmed Ağa 177o'de İzmir Voyvodası ve Sancak Burnu Muhafızı olmuştur. 1773'de de Manisa Mütesellimliğine atanmış ve bölge-deki mukataalan iltizamına almıştır.
Karaosmanzade Hacı Ahmed Ağa, 1768-1774 Rus, 1787-1792 Osman-lı-Rus ve Osmanlı-Avusturya savaşları sırasında boş kalan Anadolu'da kuvvetini artırmıştı. 1793'te ölmüş ve O'nun oğlu Hüseyin Efendiye Ataul-lah'ın muhallefatını zapt görevi ile kapıcıbaşılık unvanı verilmişti [143]. Bu ta-rihte Uşaklı Acem Oğullan devleti ugraştıran önemli bir mesele olarak görülmektedir.
Ortadan kaldırılması için Uşaklı Acemoğullan hakkında ferman çıka-rılmıştı. Acemoğullanndan başka, bu eşkiyanın bölükbaşısı olan Kızıl Ab-di de devleti ugraştırmakta idi. Kızıl Abdi Egridir Voyvodası ile yaptığı mücadele sırasında öldürülmüştü. Karaosman-zade Hacı Mehmed Aga ve Ömer Ağa 1794 Mayıs'ında III. Selim'e Kızıl Abdi'nin kesik başının yollandığını haber vermekteydiler[144]. Aynı tarihlerde Kara Osman-zadelerin timarlann düzeni konusunda çalışmalar yaptığını bilmekteyiz. Eyaletlu asken için çıkarılmış olan kanuna göre zeamet ve timar mutasarnflan her zaman sancaklarında alaybeyi bayrağı altında bulunacaklardı. 1794 Ekimi sonlarında Ankara'ya da yollanan fermanda timar ve zeametlefin zorbalar tarafından zapt edilmemesi açıklanmakta idi. Buna karşın zeamet ve timarlar bazı mütegallibeler ve mültezimlerin eline geçmişti. Pekçok timar ve zeamet sahibi de görev yerine ugramamakta ve bu durum birçok karışıklıklara neden olmaktaydı. Dolaylı olarak da timarlardan süvari askeri sağlanamıyordu. Çoğu kez piyade yollanmamakta, yoklamalarda eksiklikler açıkca göze çarpmaktaydı. Tımar ve zeametlere sürekli müdahaleler olmaktaydı. Bunların önlenmesi için 1794 Ekiminde Karaosman-zadelere, Nasuh-zadelere, Aydın Muhassılına, Teke, Menteşe sancakları mütesellimlerine de fermanlar yollanmıştı [145].
Manisa Mütesellimi ve Aydın Muhassılı görevlerini deruhde eden Karaosman- zade Hacı Mehmed Aga 1796'da ölünce, onun görevini Hacı Hüseyin Ağa yükümlenmiş ve Aydın Muhassılı olmuştur [146].
Bütün büyük hanedanlar gibi Karaosmanoğullannın devlete askeri yönden yarar sağladığını bilmekteyiz. 1798'de Fransızlar Mısır'a işgal edince Hacı Hüseyin Ağa'dan da yardım istendi. Bu savaş sırasında Hacı Hüseyin Ağa'nın Mısır'a ikiyüzelli kişilik bir kuvvet yolladığını tesbit etmekteyiz [147].
Dağlı isyanları sırasında da, Capar-zadeler gibi Karaosmanoğullanna da Rumeli'deki vezir Hakkı Paşa'nın emrine asker göndermeleri için başvurulmuştu [148]. Hacı Hüseyin Ağa kendisinden istenilen askerleri ı 797'de çeşitli tekit yazılarına karşın [149] yerine getirmemiş ve bu görevden kendisinin af= istemiş, devlet bu isteği hazineyi amireye 50.000 kuruş ödemeleri şartı ile kabul etmişti [150].
1803 yılında Saruhan Mütesellimliğine getirilen Karaosman-zade Hacı Hüseyin Ağa'da 806-18 ı 2 savaşları sırasında da devlete yardım etmişti [151]. Rus Savaşı için bin asker gönderen Hüseyin Ağa'dan daha sonra binbeşyüz asker daha istenince, O bu isteği yerine getirmemiştir. Oysa, Rus Savaşı için çok fazla askere gereksinim duyulmaktaydı. Devletin çeşitli istek ve uyanlan sonucunda 18 Ekim 18ı o'da Hüseyin Ağa ve Hacı Ömer Aga askerleri ile Sofya Ser-askeri Hürşit Paşa'nın emrinde savaşa gittiler [152].
II. Mahmut Hüseyin Ağayı bu hareketinden dolayı taltif etmiş ve 14 Ekim 181 ı 'de O'nun memleketine dönmesine izin vermiştir [153].
Hüseyin Ağa'nın bölgesindeki vergileri toplayıp, gönderemediğini ve bu yüzden gene aynı aileden Hacı Ömer Ağa'nın damadı Mehmet Agaya 1812 başlarında mütesellimlik görevinin verildiğini [154], ancak, Hüseyin Ağa'nın 1812 Agustos'unda yeniden Saruhan Mütesellimi olduğunu bilmekteyiz [155].
1812 Aralığının ortalarında Karaosman oğlu Ömer Ağa'nın öldüğünü bilmekteyiz. Adet olduğu üzere Ömer Ağa'nın muhallefatı zapt olunacaktır. Bu iş için de hacegandan Nazif Efendi Saıruhana yollanmıştır. Bu yol ile Ömer Ağa'nın 3.000 keseden fazla muhallefatı hazine adına zapt olunmuşturl[156].
Hüseyin Ağa görev yaptığı süre içersinde bölgedeki eşkiyalann ve mütegallibelerin isyanlannı bastırmakla da uğraşmıştır. O 1816 Martında ölmüştür. Hüseyin Ağa Saruhan Sancağının mukataalannı ve pekçok timar ve zeametini kendinde toplamıştı. Terekesinin zaptı ve kardeşlerinin başka yerlere iskanı için devlet ileri gelenlerinden Abdi Efendi bu bölgeye gönderilmiştir[157]. 28 Temmuz 1816'da Sadrazam Padişah II. Mahmuta, Hüseyin Bey'in muhallefatının zaptı ve kardeşlerinin iskanı hakkında bir yazıyı bizzat sunmuştu [158]. Açıkca görülüyor ki bölgede merkezi idare kuvvetlendirilmek isteniyor.
Karaosmanoğullan mütegallibeden ve batı Anadolu'da söz sahibi olan önemli ailelerden idiler. Bu bölgeyi mütegallibeden kurtarmak ve doğrudan doğruya merkezden yönetmek üzere devlet ileri gelenlerinden bir kişinin tayini uygun görülmüş ve İzmitte kereste Gümrük Nazırı olan eski kethüda-yı sadr-ı ali Moralı Osman Efendi Saruhan Nazırı tayin edilmişti [159].
Daha sonraki tarihlerde Karaosman oğullarının gene bu bölgede bulunduklarını, ancak eski önem ve itibarlarının bulunmadığını görmekteyiz.
C— rılanh Oğulkn :
Yı lanlı oğulları XVIII. yüzyılın ikinci yarısı ile XIX. yüzyı lın başlarında Hamit (Isparta) Sancağında hüküm süren önemli hanedanlardan birisidir. Aile adını Eğridir Kasabası'na bağlı Yılanlı adlı köyden almıştir [160].
Yılanlı oğullarından ilk isim olarak Şeyh Hasan Ağa'yı görmekteyiz. Ancak, ailede önemli ve aktif rol oynayan kişi olarak Hasan Ağa'nın oğlu Musa Ağa göze çarpmaktadır. 7 Şubat 1752'de Eğridir Mütesellimi olan Hacı Musa Ağa 1765'e kadar mütesellimlik yapmıştır. 1765'te ise Antalya'dan Aydın'a geçerken yağmalarda bulunan Serik Aşiretinin bu hareketlerini önlemek için bazı hareketlere giriştiğini [161] , ama bu hareketinin devlet tarafından bir isyan gibi kabul edildiğini ve Yılanlı oğullarının ortadan kaldırılması için Aydın Muhassı lı Hacı Abdurrahman Paşa'nın ve Teke Sancağı Mutasamfı Çelik Paşa-zade Ahmet Paşa'nın görevlendirildiklerini bilmekteyiz [162]. Yılanlı oğlu Musa kuşatılmış ve sığındığı kalede bir süre kaldıktan sonra, buradan kaçmayı başarmıştır. Bir ara Hadim Müftüsünün yanına gelen Musa Ağa, müftünün oğullarının şefeati nedeniyle Abdurrahman Paşa tarafından bağışlanmış ve Eğridir'e uğramadan Hadimde oturması şartıyla afv edilmiştir [163]. Ayrıca, Yılanlı Musa'nın mutasarrıf olduğu malikâne hisseleri ve çiftlikleri başka bir kişiye verilmiştir [164]. Ancak, Yılanlı oğlu Musa yeniden Eğridire yönelmiş idi. Bunun üzerine 1767 Martında buraya girmemesi, girerse idam edileceği hakkında ferman çıkarılmıştı [165].
Devlet, Hamit Sancağı'ndaki kaza halkı ndan bazı mütegallibelerin Yılanlı oğlu Musa Ağa'nın yanına gelmelerini de hoş karşılamıyordu. 4 Temmuz t 769'da Hamit Mütesellimine yazılan hükümde Hamit kazalarının halkından kimsenin Musa Ağa'nın yanına gidip, Onu karışıklık çıkartmaya kışkırtmaması istenmişti [166].
6 Eylül 1769'da Yılanlı Musa'nın afv edildiğini ve bu arada Konya Mütesellimi olduğunu görmekteyiz. Musa Ağa'nın kesin olarak Konya'ya mütesellim olma tarihini bilmiyoruz. Ancak, Konya'da zulümler yaptığını n, eşkiya ile birlikte hareket ettiğinin söylendiği, bunların doğru olup olmadığının bilinmediğini, eğer gerçekten bu tip hareketleri ortaya çıkarsa, onun cezalandırılacağının açıklandığını bilmekteyiz [167].
1768'de başlayan ve 1774'de Küçük Kaynarca Antlaşması ile biten Rus savaşlarında kapıcıbaşı Yı lanlı Musa'nın önemli hizmetleri olmuştur. 8 Şubat 177o'de Yılanlı Musa'dan kendi çoluk, çocuğunu Eğridir'e yerleştirdikten sonra Teke ve Hamit'ten ikibin süvari yazarak, orduya katılması istenmiştir [168]. Bu askerleri Teke ve Hamit'ten toplayan Musa Ağa, askerleriyle Tolçi'ye gelmiştir [169].
Yı lanlı Musa Ağa 1189 (1775)'de Istanbul'da vefat etmiştir. Adet olduğu üzere Musa'nın da muhallefatının zaptı yoluna başvurulmuştur ]170}. Musa Ağa öldüğünde devlet hazinesine ellibin kuruş borçlu olduğundan, para, mal ve eşyasını n yazı lı olduğu defter Istanbul'a yollanmıştı r [171].
Yılanlı Musa Ağa'dan sonra O'nun oğlu Mustafa Bey Hamid (Isparta)' de önemli rol oynamaya başlamıştır. O da diğer hanedanlar gibi bölgedeki eşkiyaları tedip işi ile uğraşmıştır [172]. 1775'de ise Mustafa Bey'i Teke Mütesellimi olarak görmekteyiz [173]. Bu tarihte kendisine Bereket-zade Hacı Mehmed Ağa'nı n tedibi daha doğrusu kalebendliği görevi verilmiştir. Ancak, on senedenberi Isparta'da âyânlık peşinde koşan Hacı Mehmedin kalebendliği görevini Mustafa Ağa yerine getirememiştir. Bunda Yılanlı-za-delerin bu aile ile iyi geçinme istekleri önemli yer tutmaktadır.
1192-1193 (1778-1779)'da Hamit Mukataası Mustafa'nın kardeşi olan Yılanlı oğlu Mehmed'e verilmiştir. 2 Ocak 1779'da seyyid Mehmed Ha-mit Mütesellimi tayin olunmuş, kardeşi Mustafa ise kaptan-ı derya Gazi Hasan Paşa tarafından önemli işler için görevlendirilmiştir [174]. Ancak, bu arada Kütahya'da oturan Hamit Mütesellimi Mehmet Ağa üzerinde bulu-nan mübayaa tutarını bazı özür ve bahanelerle devlete ödememişti. Bu-nun üzerine 22 Şubat ı 780'de Isparta'ya gönderilen hükümde özür ve ba-hanelere iltifat edilmemesi, bu paranın Mehmed Ağa'dan geri alınması eğer Yılanlı oğulları bu konuda muhalefet ederler ise haklarından gelin-mesi emredilmişti. Gerek Yılanlı oğlu seyyid Mustafa, gerekse seyyid Mehmed'in alacaklarını kazadan alarak, devlete iade etmeleri hususu 1780'de Isparta Mutasarnfi Ahmed Paşa ile Isparta Kadısına sürekli ola-rak duyurulmuştu. Seyyid Mehmed'in bazı mallarının bir türlü geriye alı-namadığını, O'nun da kardeşleri Mustafa, Hasan gibi firarda olduğunu bilmekteyiz. Hamit Sancağı Mutasarrıfı Çelik-zade Ahmed Paşa'ya 1780 Eylülü başlarında yazılan fermanda Yılanlı Musa oğlu Mustafa, Mehmed ve Hasan'ın zulümlerinin sonu olmadığı, bütün uyarmalara karşın bunla-rın fesatlarmı daha da artırdıkları, bu yüzden ortadan kaldınlmalan gerek-tiği anlatılmaktaydı[175].
Gerçekten de Yılanlı oğulları Teke ve Hamit sancaklanndan bol mik-tarda defter harici para toplamışlar ve kendi zimmetlerine geçirmişlerdi. Bunun üzerine bunların idamlan ve zimmetlerindeki malların devlet hazi-nesine geri verilmesi için 1780 Eylülü başları ve Kasımında, 2 Ocak 1781'de Hamit Mutasarrıfına, 9 Mart 1781'de Isparta Kadısına hükümler ve fermanlar yazılmıştı [176].
Yılanlı oğlu Mehmed 12 Temmuz ı 780'de idam edilmiş [177], ancak, Mustafa, Hasan ve diğer kardeşleri kaçmaya devam etmişlerdir. Bu arada bunların muhallefatlarının zaptına da devam olunmuştur[178]. Daha sonra Yılanlı oğullannın tedibinden vazgeçilmiş, Yılanlı oğlu Deli Ahmed 1781'de Karaman Ayânlığına tayin olunmuştur[179]. Ancak, Yılanlıoğullarının gene de bölgede zulümden vazgeçmiş olmamaları üzerine tedipleri cihetine gidilmiştir. Aynı zamanda Yılanlı oğlu Deli Ahmed, Kör Hasan ve Deli Ismail'in mallarının zaptı konusunda da ferman çı karılmıştı. 1784'de Deli Ahmed idam edildiği gibi, aynı sene içersinde diğer kardeşlerinden Kör Hasan bertaraf, Deli İsmail de idam edildi [180]. Ancak, 179o'da bu aileden Yılanlı Musa'nın oğlu Şeyh Ali Ağa'nın önemli rol oynamaya başladığını görmekteyiz.
Şeyh Ali Ağa 1790'da Hamit Mütesellimi olmuştur. Aynı sene altmış kadar adamı ile ordu-yu hümâyüna katılmıştı[181]. Diğer taraftan eski Hamit Sancağı Mütesellimi Deli Bekir ile eskidenberi olan anlaşmazlığı ve çatışması sürüp gitmektedir. Bunun sonucunda Şeyh Ali Ağa'nın cezalandırılması ve üzerindeki mütesellimlik görevinin alınması yoluna gidilmiştir. Ancak, bir süre sonra, 1795'te kapıcıbaşı Şeyh Ali'nin Karaman Eyaletinde önemli rol oynadığını tesbit etmekteyiz[182]. O, 30 Ocak 1796'da Isparta Hamit halkının da isteği ile Isparta'ya mütesellim olarak atanmıştır [183]. Sekiz ay sonra mütesellimlikten alınmıştır. Bundan sonra zulüm ve eziyetlerinin arttığını ve Hamit Mütesellimi İbrahim Reşid'e ise cezasının verilmesinin emredildiğini görmekteyiz [184]. Şeyh Ali bu tehlikeden Bozok Mutasamfı Capar-zade Süleyman'ın şefeati ile kurtulabilmiştir [185]. Ancak, Yılanlı Musa'nın torunları Ahmed ve Mehmedin devlete karşı hareketlerde bulunduklanndan idamları emrolunmuştu [186].
Şeyh Ali Ağa bir ara 1808 Temmuzunda Istanbul'a çağnImıştın Uzun seneler Hamitte mütesellimlik yapan Şeyh Ali'den devlet özellikle askeri alanda isteklerde bulunmuş ve O da bu emirleri yerine getirmiştir. Şeyh Ali Ağa Hamit'te pekçok hayır eseri meydana getirmiştir. Çok sayıda kitabı olup, bunlar 1928'de Isparta'da Halil Hamit Paşa Kütüphanesi'ne taşınmıştır. Çok sayıdada vakfıyesi vardır.[187]
D— Kiiçiik Ali Oğul/an:
Küçük Ali oğulları Payas ve çevresinde uzun yıllar devleti uğraştıran önemli hanedanlardan birisi olarak göze çarpmaktadır. Ailenin kurucusu Ali Bey'dir. Küçük Ali oğlu diye tanınır. Ailenin en önemli üyesi Halil Bey'in babası Küçük Ali'nin ismine pek az belgede rastlayabildik [188].
Payas sakinlerinden Küçük Ali oğlu Halil'in ve avenesinin tedibi ile haklarından gelinmesi konusunda Payas, Belan, Üzeyir ve diğer yerlerde idareye muktedir mütesellim ve görevlilerin tayini için 1779 Şubatında Adana Valisi Hazinedar Paşa yetkili kılınmış ve bu konuda kendisine bir hüküm yazılmıştı [189]. Ancak, Halil Bey ele geçirilememiş, 1790 Ocalunda Adana Ayki' Hacı Ali Bey Payas, Kurt Kulağı, Belen menzillerini düzenlemek ile görevlendirilmişti [190]. Çünkü, devlet buralann düzeni ile Halil Bey'in korumasız kalacağına inanmakta ve bu konuda tedbirler alınmasını istemekteydi. Bir ara boşluktan sonra 1785 yılında gene Halil Bey'in idamı hakkında ferman çıkarıldığını görmekteyiz.
Halil Bey'in idamına karar verilmesini şu nedenlere bağlamak mümkündür. Halil Bey eslcidenberi "bâği ve tuğyan”ı ile meşhurdur. Bir yandan da yeni vergileri kendi üzerine geçirmektedir. Bunları devlete ödememektedir. Gelip, geçen yolcuların yolunu kesmektedir. Bulunduğu yer hacıların geçiş yolu üzerindedir. Bu yüzden Halil Bey hacıların yolunu kesmekte ve onlardan haraç almaktadır. Hacıların mallarını yağmalayan ve çeşitli zulümler yapan Halil Beyin cezalandırılması işi "Her mevsimde" tehir olunmuştu [191]. Halil Bey'den önce Küçük Ali oğlu Mehmed'de hacıların yolunu Payas'ta kesmekte, geçiş izni karşılığında onlardan eşya ve para almaktaydı. Bu bölgeyi kendisine bağlayan Küçük Ali oğlu Mehmed, babası zamanındaki tayinat ve imtiyazlann kendisine verilmesini istemiş ve bunlar verilirse devlete itaat edeceğini dile getirmişti. Ama, Küçük Ali oğlu Mehmet'in bunlar verilsin, verilmesin bu yolsuz hareketlerine devam edeceği açıktı. O sürekli olarak hacılara zulüm ve eziyete devam etmiştir [192].
Ne Küçük Ali oğlu Mehmed, ne de Halil Bey devletin çeşitli tarihler-deki uyanlanna kulak asmamışlardır. Devletin bu olayı zora başvurmadan çözümleme hareketleri hiçbir işe yaramamıştır. Oysa, devlet Halil Bey'in nasihatlara uyacağı, devlete itaat edeceğini ummuştu. Umulan olmadığın-dan ve Halil Bey'in "Habâset ve melâneti" artık iyice artmış bulunduğun-dan, O'nun ortadan kaldırılması şart olmuştu.
I. Abdülhamit Küçük Ali oğlu Halil sorununun bir an önce çözümlenmesini istemekteydi. Çünkü, gene hac mevsimi gelmişti. Yazmış olduğu hatt-ı hümâyünunda O hacıların rahat seyahat etmelerinin şart ol-duğunu açıklamaktaydı [193].
I. Abdülhamit ı 785'te birkaç senedenberi Payas'ta Küçük Ali oğlu-nun "Haccacın ve sair karban ve yolcuların" yolunu kapattığını, halkın o yörede sıkıntılar çektiğini, Küçük Ali oğlu Halil'in hakkından gelinmesi için Abdi Paşa'nın görevlendirildiğini, ancak, O'nun Halep Valiliğinden azil olunduğunu şimdi kimin görevlendirilmesi gerekli ise acele onun görevlendirilmesini emretmekteydi [194]. I. Abdülhamit hacılar meselesi üze-rinde titizlikle durmaktaydı. O, hacıların yolunun Antakya'da kapatıldığını öğrenince son derece kızmış ve Kaymakamına, Halep Valisi ve o taraftaki görevlilere bu konuda daha önce fermanlar yazıldığını açıkladıktan sonra "Küçük Ali oğlu dedikleri şakinin ol-tarafdan vücudu der ve ebnâ-yı sebi-lin rerah-ı hallerine ikdâm-ı tam ve sa`yu ihtimâmen iktizâ eden emirleri ısdâr oluna" emrini vermiştir[195].
Küçük Ali oğlu Halil üzerine Halep Valisi Mustafa Paşa'nın ve ume-radan Daltaban-zadenin gitmeleri ve saklandığı kalesinin yerle bir edilmesi konusunda ferman çıkarılmıştı. Ancak, daha önce de Küçük Ali oğlu Ha-lil'in tedibi için birkaç defa emir çıkarılmış, son kez Adanalı Hacı Bey "Nefir-i amm ile üzerine" yollanmış ama başarılı olunamamıştı [196]. Şimdi ise Halil Bey'in saklandığı kale çok iyi korunmaktaydı. Ayrıca, civardaki memurlar arasında da karışıklıklar olup, bunlar birbirlerini itham ile vakit geçirmekteydiler. Bu da Halil Bey'in işine yaramaktaydı. Bu arada donan-madan iki gemi ile Maraş Beylerbeyisi de bu görev için gönderilmişlerdi.
Daltaban-zade dağ yolundan kuşatmaya katılacaktı. Bu şıkışık durumda Halil Bey kurtuluşu kaçmakta bulmuş, Halep Valisi geçicilik kaydı ile Pa-yasta yerleşmişti. O Halil Beyi takip edecek ve nerede bulursa cezasını tertip edecekti. Bu yüzden Halep Valisi'ne bir samur kürk götürülmesi ve Halil -Bey'in gailesinin bitmesi süresince de Payas'ta oturmasına izin veril-di. Uzun İbrahim Paşa da, Payas, Kurt Kulağı ve diğer sakıncalı yerleri korumakla görevlendirilmiş ve "şeceat ve cesaretina" binaen mirmiranlık rütbesine yükseltilmiş, vakıf ve çeşitli gelirleri zamanında ödemek şartıyla bu bölgeye muhafız olmuştur [197]. Bu tarihlerde ayrıca Mısır'da Kölemenler meselesi ile de uğraşılıyordu.
Halep Valisi Mustafa Paşa Daltaban oğlu, Bilanlı Abdurrahman Paşa, Azaz Beyi, Adana Mütesellimi Abdullah Ağa, Halil Efendi gailesini orta-dan kaldıramadılar. Çünkü, Halil Bey'in gizlendiği yerler çok sarptı ve her yönden sıkıştınlmak gerekmekteydi. Bu yüzden başarılı olunamamak-taydı. Şam Valisi Cezar Ahmed Paşa tarafından sulh olur olmaz İstan-bul'a gönderilen çukadar Payasdaki askerin perişan olduğunu ve Küçük Ali oğlu Halil'in gene Payasa gelip, oturduğunu, gemilerin buraya geri gönderilmesinin gerektiğini açıklamış ve isteği kabul edilmiştir. Daha son-ra Timur Paşa (Karaman Valisi) bu iş ile görevlendirilmiş ve sadrazamlık-tan kendisine dörtbin fındık altını yollanmıştır. Ancak, bazı rivayetlere göre Daltaban oğlu Küçük Ali oğluna yardım etmektedir. özellikle zahire yollamaktadır.
Bu sırada 1786 sonunda Rusya Savaşı ortaya çıkmıştır. Buradaki as-kerler Rumeliye gönderildiğinden Küçük Ali oğlu Halil hacıların sağ salim yerlerine gidip, gelmelerine engel olmamak şartiyle afv edilmiş ve kendisi-ne önce mirlivalık, sonra da mirmiranlık rütbeleri verilerek, kendisinden istifade yoluna başvurulmuştur [198]. Ancak, Küçük Ali oğlu Halil zulmünden vazgeçmemiştir. Bunun üzerine donanma-yı hümâyün çıkarıl-mış, Karaman Valisi Timur Paşa, Adana Valisi Yusuf Paşa, Maraş Bey-lerbeyisi, Adana ve Tarsus mütesellimleri ve diğer görevliler birlikte Halil Bey'i ele geçirmek için hareket etmişlerdir. 1786 Nisanında Karaman Vali-si'ne seçkin ve güzide askerlerle Küçük Ali oğlu Halilin üzerine gitme em-ri verilmiştir[199]. Nihayet Halil Bey ele geçirilmiş ve idam edilmiştir.
1788'den itibaren 1817 senesine kadar Küçük Ali oğlu Dede Bey bu bölgede hakimiyetini sürdürdü. Aynı şekilde zulümlerini sürdüren Dede Bey'in idamı için ferman çıkarıldı ve 1816'da Adana Valisi Mustafa Paşa'ya bu konu ile ilgili emr-i al yollandı. Bulanık Kazası Aynı Ağçe Bey, Dede Bey'i himaye ediyordu. Esasen bu bölgedeki mütegallibeler birbirlerini kollamaktaydılar[200]. Ancak, 1817 Ağustosunda Adana Valisi Payaslı Küçük Ali oğlu Dede Bey'i ele geçirip, idam etmiş, 1877 Ağustosunda da kesik başını Istanbul'a yollamıştı [201].
Dede Bey'den sonra O'nun kardeşi Mustafa Bey ve diğerleri ailenin ismini sürdürmüşlerdir[202]. Ancak, ailenin XIX. yüzyı lı n ortalarına doğru eski önem ve kudreti kalmamıştır.
E— Kozanoğullan :
XVIII. yüzyı lın ilk yansından itibaren Kozan ve çevresinde Kozan oğullannın nüfüz ve kudretlerinin arttığı görülmektedir. Bu aileden Kozan oğlu Yusuf 17o8'de yakalanmış ve haps edilmiş, böylece ailenin nüfûzu bir süre için sarsılmış ise de, aile XVIII. yüzyı lı n ortaları na doğru gene ismini duyurmaya başlamıştı r. Bu ailenin etkinliği aşiretler üzerindeki baskısı ndan ileri gelmektedir. Göçebe aşiretler Çukurova'da kışlayı p, yazı n da Anadolu'nun içlerine yaylamaya giderlerken Kozan oğullanndan geçiş izni almak zorunda idiler [203].
Devletin XVIII. yüzyı lı n ortalarına doğru Kozan oğullarma görevler vermeye başladığını görmekteyiz. Özellikle zulümlerini artıran Receplu Afşan Aşireti'nin cezalandı rılması görevi Kozan oğullarına verilmişti. Ailenin nüfüz ve kudreti XVIII. yüzyı lın ikinci yarısında Çapar oğulları ile yaptı kları mücadeleler sonucunda daha da artmıştı[204].
Kozan civarındaki nahiyeler yan isyan halinde olup Kozan oğullannın da isteği ile eşkiyalık konusunda zaman zaman onlardan destek alarak serbestce hareket ederlerdi.
Kozan oğlu Yusuf Ağa Capar-zâde Mustafa'nın askerini yenince daha da çok şan kazandı.Yusuf Ağa sağlığında Kozan'ın doğusunun bir kısmını ikinci oğlu Samur Ağa'ya vermiş, büyük oğlu Ali Bey de o ölünce Ko-zan'da idareyi ele almış ise de Samur Ağa kazanın kuzeyinde görev yap-maktaydı. Yusuf Ağa Kozanın batısında oturup Çukurova aşiretlerini kontrol etmekteydi. Doğu Kozan'da Sis ve Haçin kasabalar' mevcuttu. Ali Ağa Beylanköyde kışlayıp Sis'e gelirdi [205].
Kozan oğullannın XVIII. yüzyılın ikinci yarısında özellikle bazı vergi-lere ve madenlere müdahale ederek, servetlerini artırdıklarını tesbit edebil-mekteyiz. örneğin Adana Sancağı'ndaki Sarıçam Nahiyesinde Şükrü Mustafa ve Mahmud beylerin malikanesi olan madene ve avanzlara Koza-noğullannın müdahalelerde bulundukları bilinmektedir. Bu mukataanin daha önce emr-i Şerif ile Adana valileri tarafından zapt olunageldiği bilin-mekteydi. 1781 'de bu konuda emr-i Şerif yayınlandığı gibi, adet olan ver-gilerin ve madenlerin eminler yerine Kozanoğullan tarafından toplandığını bilmekteyiz. Malikane mutasamflannın şikayetleri üzerine 15 Ocak I784'de Adana Sancağı Mutasamfı, Kayseri Mütesellimi, Adana, Maraş, Niğde, Kayseri kadılanna yazıları fermanda Kozan oğullannın bu tip ha-reketlerinin önlenmesi istenmişti[206]. Kozan oğlu Yusuf'un oğlundan sonra ailede ahenk azalmıştır. Ali Bey'in oğlu Çadırcı Mehmed babasını öldürmüş ve Kozan'a yerleşmiştir. Mısırlı Mehmet Ali Paşa'nın oğlu Ibra-him Paşa II. Mahmut'a karşı 1832'de isyanı sırasında, bu bölgede Çadırcı Mehmed ile karşılaşmış ve O Ibrahim Paşa'ya karşı koyarak, devletin sempatisini kazanmıştır. Çadırcı'mn ölümünden sonra Ömer Bey, daha sonra da Ahmed Bey Kozan'da hüküm sürmüştür. Doğu Kozan'da Sa-mur Ağa'nın yerine Mehmet Bey, daha sonra Yusuf Ağa hüküm sürmüştür. Kozan oğullarını ve bu civardaki aşiretleri tedip ve iskan için Fırka-i Islahiye buraya yollandığında Kozan oğullannın zaten eski kuvveti yoktu. Fırka-i Islahiye Kozan oğullannın buradaki arta kalan az miktarda-ki egemenliğini de tümüyle ortadan kaldırmıştır[207].
F— Canikli-zadeler :
Bu aile Karadeniz ve Doğu Anadolu'da hüküm süren önemli aileler-den birisi olarak bilinir. Hüküm sürdüğü yerler Amasya, Sivas, Canik
(Samsun), Trabzon, Kars, Erzurum, Kayseri, Karahisar-ı Şarki ve bunlara bağlı yerlerdi.
Canikli-zadeler zenginlilderi, kudretleri, maiyyetlerindeki sekbanlan ile bu bahsettiğimiz bölgede sivrilen ve XVIII. yüzyılın ikinci yarısında önemli bir yere sahip olan ailelerden birisidir. Çapan oğlu Mustafa ile ça-tışmaları nedeniyle bu aileden bahsetmiştik. Şimdi detaylara girmeden ai-lenin bölgedeki durumu hakkında kısa bilgi vermekle yetineceğiz.
1720'de Istanbul'da doğan, daha sonra kardeşi Süleyman Bey ile Ca-nik (Samsun)'e gelen Ali Bey Fatsalı Ahmet Ağa'nın oğlu olup, 1768'de başlayan Rus savaşları boyunca ve levend eşkiyalannın yokedilmesi sırala-rında devlete önemli hizmetlerde bulunmuş ve itibar kazanmıştı. Bu yüzden Canik Muhassılı ve Amasya Mutasamfi Ali Paşa'ya 24 Mart I774'de Erzurum ve Trabzon eyaletleri ile Kars ser askerliği ve vezirlik rütbeleri, oğlu Battal Hüseyine de Karahisar-ı Şarki Voyvodalığı ve kapıcı-başılık rütbeleri verilmişti. Ali Paşa daha sonraki tarihlerde de devlete önemli hizmetlerde bulunmuştur. 1777'de Ali Paşa'ya Sivas ve Kars'da ve-rilmiş, 1778'de de kardeşi Süleyman Paşa zade Mehmed'e Çorum Sancağı ve mirmiranlık rütbesi verilmişti[208].
Böylece bu tarihlerde Ali Paşa'nın hüküm sürdüğü yerler Samsundan Trabzon'a, oradan Erzurum, Sivas, Karsa kadar uzanıyordu. O, Bolu, Kastamonu, Afyon, Kayseriyyeden, Çorum'dan da asker topluyordu.
Çok fazla büyüyen ve kuvvetlenen Canikli-zadeler zamanla şımarmış-lardır. 1779 yılında Canikli Ali Paşa ile Capar-zade Mustafa arasında mücadele başlamıştır. 1779'da görevleri üzerinden alınan, mallarının zaptı ile tedibi cihetine gidilen Canikli Ali Paşa sonunda kaçmak ve Kıı-ıma sı-ğınmak zorunda kalmıştır. Capar-zade Mustafa hem Ali Paşa'yı yakala-mak görevini üstlenmiş, hem de Onun oğullarını ve taraftarlarını yoket-rnekle görevlendirilmişti. Ali Paşa kaçmış, ama, daha sonra Kırım Hani Şahin Giray'ın iltimaslan ile 1781'de afv olunmuş, yeniden Trabzon Vali-liğine atanmış, vezirlik rütbesi alınmış olan oğlu Mikdad Paşa'ya vezirlik rütbesi ve Amasya mutasamflığı iade edilmiştir. Canikli Ali Paşa'nın bun-dan sonra Trabzon ve Erzurum Valisi olarak devletin verdiği pekçok göre-vi yerine getirdiğini görmekteyiz[209].
Ancak, Canikli Ali Paşa'nın torunu Battal Bey'in oğlu Tayyar Paşa zamanında iki aile arasında mücadelenin yani Canikli-zadeler ile Çapar-zadeler çatışmasının yeniden ortaya çıktığını görmekteyiz. Çatışmanın ne-deni Amasya Sancağı'nın Tayyar Paşa'dan alınarak Süleyman Paşa'ya ve-rilmesinden kaynaklanmaktadır. Bu yüzden 18o5'de Çapar-zade Süleyman ve devlet görevlileri Tayyar Paşa'nın üzerine yürümüşlerdir. 28 Haziran 18o5'de Anadolu Valisi Yusuf Paşa, emrindeki yerlere Tayyar Paşa'nın hiçbir nasihata kulak asmadığını, bu yüzden Onu katletmek ile görevlen-dirildiğini, kendisine yardım etmelerini duyuruyordu [210]. Aynı sene Tayyar Paşa gailesi ortadan kaldırılmış, Tayyar Paşa kaçmış, bu meselenin çözümlenmesinde büyük yararları görülen eski Trabzon ve Erzurum Vali-si Yusuf Ziya Paşa'ya, Sivas Valisine, Çapar-zade Süleyman'a kürkler ve-rilmişti [211].
Daha sonra Tayyar Paşa tekrar afv olunmuş ve Capar-zade Süleyman ile birlikte 18o7'de Sened-i ittifaka katılmış, iki aile istanburda verilen bir ziyafet sırasında bir araya gelmişler ve banşmışlardır[212]. Canikli-zadeler hakkında bundan böyle önemli bir şikayet olmamıştır.