Âşık Paşa’nın 1330 (H. 730) tarihinde yazdığı Garîb-nâme adlı ünlü mesnevisi, 14. yüzyıl Türk edebiyatının önemli eserleri arasında yer alır. Garîb’nâme’de öncelikle tasavvufu öğretme amacı güdülmüş olmakla birlikte, eserin önemi bir ölçüde de, yazıldığı dönemin Anadolu sunda geçerli olan değerler sistemine ışık tutmasından ileri gelmektedir. Türk toplumunun çağlar boyu gerekli ve örnek saydığı için yapmaya ve uymaya alışageldiği tutum ve davranışların, yani Türk töresini oluşturan gelenek ve göreneklerin bir bölüğü eserde başarıyla verilmiştir. Biz bu çalışmamızda, Âşık Paşa’nın Garîb-nâme'de alplık geleneğiyle ilgili olarak verdiği bilgileri ortaya koyup, elden geldiğince değerlendireceğiz. Ancak, asıl konumuza geçmeden önce, Müslümanlık öncesi Türk edebiyatının örnek insanı olan alp tipini, belirgin yanlarıyla kısaca tanıtmağa, onun nasıl bir sosyal ortamın ve kültür düzeyinin insanı olduğunu anlatmağa çalışalım.
Müslümanlık öncesi Türk toplumunda, kahramanlık ve cengâverlik geleneğinin ayrı bir yeri ve değeri vardır. Bu dönemin alp kişisi, hayvancılık ve avcılıkla geçinen bir toplumun insanıdır. Hayatında sürünün, avın, avcılığın ve akının önemi büyüktür. Akıncıhk onun için yüksek bir değer ifade eder. Malına, sürüsüne ve yurduna göz diken düşmana karşı koymak, hayvanları yenmek zorunda olan bu insan için, beden gücü, hayvanlar ve düşmanlar üzerinde kuracağı üstünlük, en yüce değerdir. Destanlar döneminin alp kişisi, bize elde bulunan edebi eserler tarafından, içerisinde bulunduğu koşullar gereği içten çok dışa dönük, aktif bir tip olarak tanıtılır. Müslümanlık öncesi dönemden başlayarak, kahraman, yiğit, zorlu, cesur, güç, zor anlamlarında kullanılagelen alp kelimesi de edebiyatımızda şahıs adı olarak geçtiği gibi, bir sıfat ya da bir unvan ve kabile teşkilatı içindeki bir asker zümresine verilen asalet adı olarak da geçer [1].
Cihad ve gaza kavramlarını bünyesinde bulunduran Müslümanlığın, Türkler arasında yerleşmesinden sonra da yiğitlik ve cengâverlik geleneği yüzyıllar boyu canlı bir biçimde sürdürülmüştür. Başta halk edebiyatı
ürünlerinde olmak üzere, edebi eserlerimizin pek çoğunda, hikâye ve destanlarda, atasözlerinde toplumsal ahlak ilkelerini yansıtan eserlerin hemen hepsinde bunu görebiliyoruz. Türk toplumlarında, kahramanlığa sürekli olarak değer verilişi sadece bir rastlantı değildir. Gerek hayvancılığa ve avcılığa dayalı dönemde, gerekse Müslümanlığın kabulünden sonraki dönemde Türkler hemen her zaman büyük imparatorluklara komşu olmuş ve alp olmadıkları takdirde kolaylıkla yok edilebilme tehlikesiyle karşı karşıya kalmışlardır. Kısacası, alplık geleneği, Türk toplumlarının hayat şartlarının bir gereğidir.
14- yüzyıl Anadolusu nun alp kişisini Âşık Paşa bize Garîb-nâme’nin dokuzuncu ana bölümünde tanıtır[2]. Garîb-nâme’nin “Dâstân-ı Nühum ez Bâb-ı Nühum başlığını taşıyan bu bölümünde alplık, önce “zahir alplığı” ya da dünya alplığı sonra da “din alplığı" olmak üzere iki avrı bölümde incelenmiştir. Âşık Paşa nın “zahir alplığı" ya da “dünya alplığı” diye adlandırdığı, döneminin kahraman tipinde dokuz nitelik bulunmalıdır. Nitelik sayısının, ana bölüm başlığı sayısıyla aynı olması bir rastlantı değil, Garib-nâme’nin kendine özgü geometrik düzeninden dolayıdır. Eserde ana başlık sayılarıyla, o başlık altında işlenen konu arasında sayısal bir uyum olması, Garib-nâme’nin ilginç bir özelliğini oluşturur.
Kanı ol kim ister alplık adını
Almak ister düşmeninden dâdını
Düşmenin kahr eyleyüp basmak diler
Başını at yanına asmak diler
Gelsün işitsün kim alplık neyimiş
Alplarun sermâyesi niceyimiş
Eydeyim bir bir saha ahvâlimi
Kim bilesin alp erenler hâlini
diyerek, alp adını kazanabilmek için kahramanlık göstermek gerektiğini söyleyen Aşık Paşa, söze girdikten sonra alpa ya da alp erene gerekli dokuz niteliği ve gereci, kendi deyimiyle dokuz âleti şöyle sıralar: Sağlam yürek, güçlü kol, gayret, iyi at, özel bir giyecek, okla yay, keskin kılıç, süngü ve uygun bir arkadaş.
Âşık Paşa’ya göre alp, herşeyden önce cesur, korkusuz kişi olmalıdır. Alplık, düşmandan korkmama, düşmanı korkutarak önünde dize getirme böylece de askerin dayanağı olmakla mümkündür.
Zira kim alplık genez nesne degül
Kim önirıde düşmen ola cümle kul
Korkmaya hiç nesneden kaypınmaya
Muhkem olup yağı görse sınmaya
Alp eren oldur ki anun yüreği
Ola cümle leşkerün ol direği
Yüreği muhkem kişi oldı dilîr
Yagıya heybet bırakdı hemçü şîr
Pes yürekdür alphgun ilk âleti
Anun ile olur alphk haleti
Âşık Paşa’ya göre alplığın ikinci niteliği beden gücüyle ilintilidir. Yiğit kişi için beden gücü demek, öncelikle bilek gücü demektir. Âşık Paşa, fizikî gücün varlığını sırasıyla pazuda sağlamlık, bedende sağlamlık, belde sağlamlık diye açıklar.
Hak çü virdi ilk afia muhkem yürek
Pes ikinci bâzuda kuvvet gerek
Bâzusında kuvveti olmaz ise
Alp olımaz tende güci az ise
Alp erende kuvvet olmak yaraşur
Zîra çok kuvvetlülerle urışur[3]
Bâzuda kuvvet gerekdür elde güç
Bağrını muhkem gerekdür bilde güç
Alp erenler güçli gerek urmaya
Güçsüz olsa alplığı başarmaya
Çünki kuvvet oldı cisminde temam
Bildi anun güçlülügin hâs u ‘âm
Beden sağlamlığından sonra alp kişiye üçüncü olarak gayret gereklidir. Alplığa baş koyan kişi, hem kişisel hem de toplumsal onurunu koruma çabasında olmak zorundadır, İnsan, onurunu koruma çabasında, gerektiğinde canından geçebilmelidir. Âşık Paşa'ya göre hamiyetin aslı gayrettir. Yani alplık için, insanın kutsal bildiklerini koruma çabası gereklidir.
Pes bu kez gayret gerek ol kişide[4]
Kim anunla kendü cânına kıya
Alplara gayretdür ol üçüncü hâl
Gayret olmaz ise alplık muhâl
Hamyet olmaz gayreti yok kişide
Gör nedür kim ol kişi ne iş ide
Alphguh bir âleti gayret durur
Hamyetün aslı nedür gayret durur
Pes bilün gayret durur yeğrek hüner
Alplığı başarmaya gayretsüz er
Kişinün çünkim yüreği güci var
Hem var anda gayret ü nâmûs u ‘âr
Daha sonra Garib-nâme’de, alp olabilmek için insanın, iyi bir at sahibi olması gereğine değinilir.
Ana lâyık pes gerek bir at aha
Kim anunla çapına ol dört yana
Alplığı er neyle eyler at ile
Alp ere key at gerek kim atıla
Nitekim Hamza binerdi ‘Aşkar’a
Hem binüt olmışdı Düldül Haydar’a
Rüstem'ün Rahş adlıı atı var idi
Eyle bil kim kendüsiyle yâr idi
Pes gerekdür alp ere bir lâyık at
Alplarım adın çıkarur bayık at
Türk destanlarının yaygın ortak motiflerinden olan ata, Âşık Paşa da, yukarıdaki beyitler içinde yer verir. Garib-nâme’de de kahramanın adını kazanmasının atı sayesinde olduğu geleneğinden söz edilmiştir. Atın alplık için gereğini ve önemini vurgulamak isteyen Âşık Paşa, dinî-mitolojik kahramanların adlarından ve atlarından söz eder. Örneğin Hz. Hamza ile atı Aşkar’ı, Hz. Ali ile O'nun kahramanlığından söz edildiğinde sık sık adı geçen atı Düldül’ü ve tranlı kahramanlardan Zaloğlu Rüstem’le Rahş adh atını zikreder.
Garib-nâme’de alplık için gerekli görülen beşinci âlet, kılıcın kesmediği, okun delmediği özel bir kıyafet yani zırhtır. Böylece Âşık Paşa, alpın savunma silahına geçer.
At dahi oldı bu kez bir ton gerek
Kim anunla örtile karın yürek
Ger ururlarsa kılıçlar kesmeye
Katı yaydan ok dokınsa geçmeye
Hem görenler heybet ala karşudan
Ana karşu turmayalar korkudan
Yukarıdaki beyitlerden de anlaşıldığı gibi, Garibnâme’de anlatılan Türk alplarının kıyafetleri, atlı savaşa elverişli, süvari kıyafetidir.
Âşık Paşa, altıncı sırada, kahramanlık sıfatının kazanılabilmesi için okla yayın gereğine değinir. Zırhını giyen er kişi, bitiğini yani ok torbasını beline bağlamak, eline de okla yayını almalıdır.
Pes beşinci âlet alpa ton durur
Ana alplık adını ton kondurur
Tonı oldı biligin alsun bile
Okını vü yayını alsun ele
Yayı iyi gerip, oku uzağa atmak Allah vergisi olan bir hünerdir. Alp kişi düşmanı yenebilmek için bu hünerden de nasibini almalıdır.
Katı yay çekmek uzak atmak ere
Key hünerdür kime kim Tengri vire
Alp kişiye yay yaraşur yağıda
Yay ile ol nice dirnek tağıda
Alplara pes yay key âlet durur
Düşmene karşu okı ol atdurur
Garibnâme’de daha sonra, alplık için kılıcın önemine değinilir.
Yayı oldı ger kılıç olmaz ise
Düşmene ger ol kılıç salmaz ise
Yahnuz yay ok ile alp olımaz
Ok ile ol alplık adın ahmaz
Pes kıhcdur âletün yedincisi
Oldur alpun altunı vü incisi
Kılıç üzre and anunçün içilür
Kim bu kâfir kanı andan saçılur
Gâziler dîni anunla açdılar
Kâfir oldur kim kıhcdan geçdiler
Kılıç oldı alp elinde sürgi yok
Sünü işin işleyemez kılıç yok
Böylece sıra bir başka savaş âletine süngüye gelir.
Kolda sünü oynadan şol alp eren
Oldurur şol kalbi kalbden ayıran
Alp elinde sünü yavlak yaraşır
Erün alpı ilk sünüyle uruşur
Sünüyi er anun içün oynadur
Adı bilnür sünüyi çün oynadur
Sünü sekzinci âletidür alplarun
Pes sünüsi olsa gerek alp erün
Âşık Paşa dokuzuncu olarak da, alp kişi için iyi bir arkadaşın gereğinden söz eder.
Cümle âlet oldı bu kez yârı yok
Böyle ardınca yürür dil-dârı yok
Çün kafa-dâr olmasa pes neyleye
Dört yanını kendü nice bekleye
Bilün alplık yalnız olmaz ey safa
Nitekim yalnız degüldi Mustafâ
Hak aha virmişidi feth-i mübîn
Anun elinde açıldı işbu dîn
Âşık Paşa’nın sonunda zahir alplığı ya da dünya alplığı diye adlandırdığı ve destanlar döneminin Türk kahraman tipine çok benzeyen bu alp tipiyle ilgili olarak söylenenler, şöyle bağlanır.
îşbu tokuz nesnedür alp âleti
Bu tokuzsız olmaz alphk hâleti
Kimde varsa bu tokuz nesne temâm
Alp adıyla okur anı hâs u ‘âm
İşbu zâhir alplığın eytdüm saha [5]
Şerh takdir eyledüm önden sonra
Garib-nâme’de daha sonra din alplığı için insanda bulunması gereken dokuz nitelik sıralanır. Bu bölümde de daha önceki gibi bölüm sayısına uygun olarak dokuz niteliğin sıralandığı dikkati çeker. Din alpında bulunması gereken nitelikler sırasıyla velayet, riyazet, kifayet, aşk, tevekkül, şeriat, ilim, himmet ve doğru arkadaştır. îlk alp tipinden İkincisine geçişte Müslüman Türk ruhunda meydana gelen değişiklik ortaya konmuş, insanın dıştan içe dönüşü Aşık Paşa’nın beyitlerinde başarıyla anlatılmıştır. Âşık Paşa’nma sözünü ettiği bu niteliklerin çoğu, Müslümanlığın kâmil insanında aranan niteliklerdir. Bilindiği gibi, insanın içe dönüşünün kökünde dini inanç temeli bulunmaktadır, tçe bakış, insanın iç dünyasını zenginleştirmesini amaç edinmiştir. Gönül zenginliği içinse, din terbiyesi gereklidir. Dinî terbiyede de kişi, davranışlarından önce kendi vicdanını sorumlu tutmah, kendi nefsiyle hesaplaşmalıdır.
Bildüfi alplık dünyede niceyimiş Dinle imdi dîn içinde neyimiş
Dîn içinde şoldur alplık kim kişi Nefsini basmak ola her dem işi
İnsanın kendi iç hesaplaşmasında aklın yerine de değinen Âşık Paşa, aklın aracılığıyla kişinin nefsi üzerinde üstünlük kurabileceğini, akıl ve nefs arasında sağlanması gereken uyumun Allah’ın emri olduğunu söyler.
Dün ü gündüz çalışa nefsiyile
Tâ ki nefsi düzile ‘aklıyile
Şöyle ola bunlarun birlikleri
Kim Çalap emri ola dirlikleri
Müslümanlıkta revaç görmüş olan, dünyanın kötülüğü, hırs ve isteklerimizin köklerinin dünyaya ait olduğu ve bu nedenle de onları yenmek gerektiği görüşüne, Âşık Paşa da din alpının nasıl olması gerektiğini anlatırken yer verir.
Emr içinden taşra nesne sevmeye
Dünyeyi seddeyleyüben komaya
Nefsün ulu leşkeri nedür hevâ
Bu hevâ şoldur kim ol dünyâ seve
O) hevâdan toga hırs ıı kibr ü kin
Anun elinde harâb ola bu dîn
Hem hased hem buhl hem fısk u fesâd
Nice dîn ehlin bular kıldı kesâd
Nefsde bunlardan ulu yokdur çeri
Alp oldur kim siya ol leşkeri
İmdi anı sımağa bir er gerek
Kim ola bu dîn içinde ol direk
Dîn direği diye halk cümle aha
Ol siya bu leşkeri önden sona
İmdi gel görelüm alp sermâyesin[6]
Neymiş anun nakd u genç ü mâyesin
Alplığı neymiş aha âlet nedür
Dinle imdi kim hikâyet nitedür.
Aha elbetdc tokuz nesne gerek
Kim anunla ola ol dîne direk
Alet ola ol tokuz nesne aha [7]
Eydeyüm ol âleti bir bir saha
Âşık Paşa’nın din alplığı için önerdiği ilk şart veliliktir.
İlk velî olmak gerekdür ol kişi
Kim anuhla başa ilete her işi
Ger velayet olmasa anda ‘ayan
Dîn yolunda alp degül bellü beyân
Evliyâdur ol kim anda korku yok
Dünyede hem âhirelde kaygu yok
Pes vilâyet ilk ana deymiş gerek
Kim ola yüreği içinde yürek
Bu vilâyet degdise kangı kula
Dîn içinde ol gerek kim alp ola
Ulu âlet bu velâyetdür ere
Dîn içinde kime kim Tengri vire
Bildük evvel âletin dîn alpınuri
Anunile anladuk alpın dinûn
Aşık Paşa, yukarıdaki beyitlerde veliliğin Allah vergisi olduğunu, ruhunda tanrının dostluğunu bulan kişi için dünya ve ahiret kaygusuna gerek olmadığını söyler. Veliliğin yanı sıra Garîb-nâme’de din alplığı için riyazetin yani kişinin dünyevî isteklerinden, maddeden kopabilmesinin, hırs ve tamahtan kurtulabilmesinin gereğine değinilir.
İmdi gör neymiş ikinci âletin
Şoldur ol kim üze nefsün tâkatın
Ol riyâzetdür erenler dirliği
Dîn içinde ol belürtdi erliği
Kimde kim yogsa riyâzet er degül
Anuniçün nefsini yener degül
Çünki kendi nefsini ol yenmeye
Din içinde nice alplık eyleye
Pes riyâzet birle alp oldı kişi
Anunile başa iletdi her işi
Anunile sıdı dünyede çeri
Anunile oldı bu dîn serveri
Geldük imdi ol üçünci âlete
Kim anunla geldi her iş hâlete
Ol kifâyetdür ki başlarda olur
Kim anunla her bir iş zabta gelür[8]
Ger kifayet olmayaydı enbiyâ
Halk nice ündeyeydi Tann’ya
Şol havâyı bu kifayet kesmese
Kim yeneydi nefsi ger ol basmasa
Pes kifayet mu'teber âlet durur
Nefse hey dir ol bunun boynın urur
Bî-kifâyet kimsene yol varmadı
Nefsine basıldı iş başarmadı
İmdi dördünci âlete gelgil bu kez
Ol dahi neydügini bilgil bu kez
Bindiler ‘aşk atına dîn alpları
Karşusına turmadı bin yeg çeri
‘Aşk ile açıldı âhir işbu dîn
‘Aşk elinde fâni oldı kibr ü kîn
Yire göge irdi yitdi ‘ışk eri
‘Işk ayağında yıkıldı nefs ili
‘Işk ulu âlet durur dîn alpına[9]
Bahtlu ol kul kim ol ‘ışka bine
Pes bular kim ‘ışka bindi inmedi
Sıdı nefsi kendü hergiz sınmadı
Âşık Paşa, İlahî aşkın verdiği coşkun ve sonsuz mutluluğu ruhunda duymuş bir mistik olmamakla birlikte yukarıdaki beyitlerde din alplığı için İlahî aşkın gereğine değinir. Dinde coşku olmaksızın amaca varılamaz.
Garib-nâme’de beşinci sırada din alpı için tevekkülün gereğinden söz edilir. İnsan, dünyevî isteklerinden, maddeden kopabildiği, hırs ve tamahtan kurtulabildiği, kaderine rıza gösterip, dünyada payına düşenle yetinebildiği ölçüde faziletli olur.
Geldük ol beşinci âlet neydügin
Eydeyüm bir bir sana niceydügin
Şoldur ol kim ol tevekkül tonını
Tonana vü tuta Hakk’a yönini
Ol tevekkül ana yarak berk ola
Kim anımla cânı gönli berk ola
Geçmeye hergiz ana düşmân okı
Ya'ni dünyâ mekri ü şeytân okı
Kimde kim yoksa tevekkül er degül
Kendi nefsi leşkerin yiner degül
Enbiyâyiyle nitekim evliya
Kıldılar dirüz tevekkül Tanrı’ya
Bu tevekküldür tonı dîn alpınun
Anunile alpı oldı bu dînüh
Âşık Paşa daha sonra altıncı olarak dinde şeriat bilgisinin varlığını arar.
Ol dahi bitdi yine bir gör bu kez
Neymiş ol altıncı âlet gör bu kez
Ol şeri'at biligidür ey safa
Kim kuşanmışdı anı ol Mustafâ
Kankı şahsun kim bilinde ola ol
Cümle halk içre açıkdur ana yol [10].
Şeytân anun yolını bağlamadı
'Alemi tutdı anun görklü adı
Bu şeri'at biliginsüz kimsene
Bellü bil turmadı karşu düşmene
Pes hakikat oldı kim dîn alpleri
Bu biligle sıdı cümle leşkeri
Garîb-nâme'de şeriatın yanı sarı ilmin varlığı da aranır. Ancak, o dönemde ilimden anlaşılan ve beklenen skolastik bilgi yani din ve şeriat bilgisidir. Âşık Paşa, çağının bilim anlayışı geleneğine uygun olarak, din alpı için din ve şeriat bilgisinin gereğini, insanın nefsini yenerek maddeden kopmasını sağlamaktaki yararı bakımından savunur.
Çun şeri'at biligin aldun bile
İmdi bu kez 'ilm kılıcın al ele
Bu 'ilimdür âletüh yedincisi
Anunile basılur şeytân süsi
Kimde kim 'ilm oldı nakşı yendi ol[11] .
Kendü dîvin yendi başın kesdi ol
'İlm elinde cümle bu fısk u fesâd
Zerre kadri olmadı oldı kesâd
Enbiyâ vü evliyâ bu 'ilm ile
Açdılar dîn yolını kıldan kıla
Her kim aldı bu ‘ilim kılcın ele
Sürdi kendü hükmini ilden ile
Âşık Paşa daha sonra din yolunda himmetin, amaca ulaşmakta gösterilecek çabanın, verilecek emeğin gereğine değinir.
Çun ‘ilim kılcın bular aldı ele
İmdi himmet sünüsin tartsun kola
Aletün sekzincisi himmet durur
Kim ırakdan düşmene irür urur[12],
Sünüsi himmet durur yol alpınun
Ol sıdı boynın bu şeytân kalbinün [13.]
Himmeti yok kişi Hakk’a irmedi
Ol gelüp şeytân çerisin kırmadı
Pes bu himmet er elinde sünüdür
Er isen dîn düşmenin anunla ur
Düşmeni urrnaga key âletdür ol
Anunile açılur bu togrı yol
Aşık Paşa, yukarıdaki beyitlerde görüldüğü gibi, Tanrı’ya ulaşabilmek için himmetin gereğini vurgular. Din yolunda, insanın benliğiyle yapacağı savaşı kazanması, büyük ölçüde, göstereceği kişisel çabayla mümkündür.
Son olarak, din alpı için bir dostun gerekliliğinden söz edilir.
Cümle oldı kaldı hem ol togrı yâr
Kim kıla ol yâr içün cânın nisâr
Ulu âlet togrı yârdur dünyede
Yâr ile açıldı bu dîn ey dede
Yalnızın hiç kimsene yol varmadı
Olmayınca yâr işi başarmadı
Her nebi kim geldi mülke tutdı yâr
Her biri bir yârıkıldı ihtiyar
Yârile vardı yolı togrı varan
Yârı elden komadı gidtü eren
Pes bilün kim ulu devletdür bu yâr
Dünyede yârile dîn tutdı karar [14].
Yârile hatm oldı ol tokzuncısı
Kim anımla düşdi ol düşmân süsi
Aşık Paşa, Gârîb-nâme’de kahramanlık konusunu işlediği dokuzuncu bölümün sonlarına doğru,
Uş temân itdüm bu alplık şerhini
Bir bir eyldüm dünyeyi vü hem dini
Ol tokuz bu tokuza geldi temam
Şerhi birle bildi cümle hâs u ‘âm
İmdi gelsün her ki ‘aklı varise
Kcndü ‘akh kendüzine yârise
Anlasun kim bu hünerlerden biri
Kimde varsa dünyede oldur diri
Yâ kişi dünyâ içinde er gerek
Yâ din içre hâkim-i server gerek
diyerek dünya alplığı ile din alplığını birleştirmeksizin insanda ya birinin ya da ötekinin bulunması gerektiğini söyler. Bununla birlikte eserin sözü edilen bölümünde, dönemin değerler sisteminde ortaya çıkan değişiklik açıkça görülmektedir. Âşık Paşa, çizdiği ilk alp tipinden İkincisine geçerken, o dönemin Müslüman Türk ruhunda meydana gelen değişikliği ortaya koyarak, insanın değer ölçüleri açısından, dıştan içe dönüşünü başarıyla anlatmıştır. Garîb-nâme’nin kahramanlıkla ilgili bu bölümü, insanın, fizik gücün üstünlüğü görüşünden ruh gücünün üstünlüğü görüşüne geçişini, kişisel iradenin yerini ilahi iradeye bırakışını vurgular. Âşık Paşa, eski kültür tabakası üzerine zamanının islami kültür tabakasını ustaca yerleştirmiştir.
Ana bölüm içinde çizilen iki ayrı alp tipinde de alplık, yüksek bir değer olarak verilir. Eserde gerek beden gerekse ruh alplığı insanın kendi kenidini ispatlaması için gerekli görülür. Çünkü toplumda, ancak gösterilen kahramanlıklar sonucu insana yer ve değer verilir. Âşık Paşa, alp tipinin çizilişinde Müslümanlığın “insan-ı kâmil” kavramından etkilenmiştir. Bilindiği gibi tslamiyetin kâmil insanı her türlü faziletin yanısıra şecaati yani kahramanlığı da varlığında bulundurmalıdır.
Sonuç olarak. Garib-nâme'nin alplıkla ilgili dokuzumu bölümümle, beden ve ruhtan ibaret olan insan yapısının, bedenle ve ruhla ilgili iki ayrı görünümüne dönemin toplumsal değerleri açısından bakılmıştır diyebiliriz.