29 Ekim 1932 akşamı, Türkiye Cumhuriyetinin dokuzuncu yıldönümü dolayısıyla, Ankara Palas’ta Atatürk’ün verdiği resmî akşam yemeğine ve yemeği izleyen baloya Ankara’daki Mısır Elçisinin fes ile gelmiş olması, bir “Fes Olayı” yarattı. Atatürk’ün yaptığı şapka devrimiyle doğrudan ilgili olan bu olay, Türkiye ile Mısır arasında önemli bir sorun oldu ve iki ülke ilişkileri tarihine ilginç bir sayfa kattı. Aşağıdaki sayfalarda “Fes Olayı’nın belgesel olarak aydınlatılmasına çalışılacaktır.
Türkiye - Mısır İlişkilerinin İlk Yılları
Konuya girmeden önce Türkiye Cumhuriyeti ile Mısır Krallığı arasındaki ilişkilerin ilk yıllarına kısaca değinelim. Eski bir Osmanh toprağı olan Mısır, 1914 yılında İngiliz protektorası altına girdi ve 1922 yılında İngiltere, bir deklârasyonla Mısır’ın “bağımsız ve egemen bir devlet olduğunu” ilân etti. Mısır tahtına da Kral Fuad oturdu. Ankara’da kurulan yeni Türkiye Devleti, Türkiye’nin ulusal sınırlarını “Misak-ı Millî” ile belirledi ve 24 Temmuz 1923 günü imzaladığı Lozan barış antlaşmasıyla da Mısır üzerindeki bütün hukukundan ve hak iddialarından vazgeçti[1].
Lozan antlaşmasının yürürlüğe girmesinden sonra Türkiye ile Mısır arasında Elçilik düzeyinde diplomatik ilişkiler kuruldu. Mısır Kralı Fuad, 19 Şubat 1925 günü, Mohammed Heddaya Paşa’yı Türkiye’ye Elçi olarak atadı. Heddaya Paşa, 18 Mayıs 1925 günü Türkiye Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya törenle güven mektubunu sundu. Törende karşılıklı olarak dostluk söylevleri verildi. Heddaya Paşa, Mısır Krallığı’nın Türkiye’de ilk temsilcisi olmaktan onur duyduğunu; duyguları ve çıkarlarıyla birbirlerine bağlı olmaları gereken iki ulus arasında dostluğu sağlamak için çalışmaktan mutlu olacağını söyledi. Mısır Kralının Atatürk ve Türk ulusu hakkında beslediği dostça duyguları dile getirdi[2].
Atatürk, Mısır Elçisine şu karşılığı verdi:
Türk milleti ile şahsım hakkında Kral Hazretleri tarafından beyan etmiş olduğunuz hissiyata teşekkür ederim. Benim de Kral Hazretlerinin saadeti ve Mısır milletinin şeref ve refahı hakkındaki temenniyatımı kendilerine iblâğ etmenizi rica ederim.
“Türkler Mısırlılara karşı ötedenberi muhabbet-i mahsusa perverde eder.
“Birçok hissiyat ve menafide iştiraki bulunan iki millet arasındaki revabıt-ı dostanenin Hükümetler beyninde teyemmünen başlamış olan münâsebat-ı siyasiye sayesinde rasın bir surette inkişaf edeceğini kaviyyen ümid ederim.
“Bu münasebatın inkişafı yolunda vuku bulacak mesainizde benim ve Hükümet-i Cumhuriyenin muavenet-i tamme ve dostanesine mazhar olacağınız şüphesizdir.”[3]
Ertesi yıl, Muhittin (Akyüz) Paşa Türkiye’nin Kahire Elçiliğine atandı. 21 Nisan 1926 günü Kral Fuad’a güven mektubunu sunarak göreve başladı. Yine karşılıklı olarak dostça söylevler verildi. Muhittin Paşa, Türkiye Cumhuriyeti’ni Mısır’da ilk kez temsil etmekten mutluluk duyduğunu belirtti. Ankara’da hazırlanmış olan söylevinde şunları söyledi:
“Türklerle Mısırlılar muhtelif edvar-ı tarihide birçok zamanlar teşrik-i mukadderat etmiş bulundukları için aralarındaki rabıta ve alâka pek derindir.
“Türklerin Büyük Müncii Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri Türklerle Mısırlılar arasında tarihin silinmez bir surette kayd ve teyid ettiği revabıt-ı dostanenin her iki millet için müspet netayice müncer olacak bir şekl-i mesudede teşyidi arzu-i halisanesinde olduğu gibi Hükümet-i Cumhuriyemiz ve Türk milleti de ayni kanaati perverde etmektedir. Bu neticenin istihsali için sarf-ı mesai, başlıca ve daimî meşgalem olacaktır.” [4]
Kral Fuad da söylevinde Gazi Mustafa Kemal Paşa’nm duygularına dostça karşılık verdi. Türk ulusunun refahı için içten dileklerde bulundu. Türk Elçisinin çalışmalarıyla Türk ve Mısır ulusları arasındaki karşılıklı dostluğun daha da gelişeceği umudunu dile getirdi. Çalışmalarında Muhittin Paşa’ya destek olacağını belirtti.
Böylece karşılıklı Elçiliklerin açılmasıyla normal ilişkiler başladı. Türklerle Mısırlılar arasındaki köklü bağlara rağmen, Türkiye Cumhuriyeti ile Mısır Krallığı arasındaki ilişkilerin gerçekten sıcak ve içten olduğu söylenemezdi. Çünkü Mısır’daki Kral Fuad Rejimi, Atatürk Türkiyesi ile bir zıtlaşma içinde görünüyordu. Atatürk, Türk ulusunu çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırmak amacıyla üstüste devrimci atılımlarda bulunurken, Kral Fuad’ın tutucu politikası Mısır’ı adeta laik Türkiye’nin bir karşıtı havasına büründürüyordu. Türkiye Büyük Millet Meclisi 1924 yılında Halifeliği kaldırınca Kral Fuad hemen Mısır’da halife olmaya özenmişti. Mısır, Türkiye’den kaçan ya da kovulan bütün rejim karşıtlarına kucak açmakla kalmıyor, bunların Türkiye Cumhuriyeti ve Atatürk aleyhinde çalışmalarına da göz yumuyordu. Osmanlı Hanedanı üyeleri, yüzellilikler, Türk Kurtuluş Savaşında düşmanla elele vermiş işbirlikçiler ve Cumhuriyet rejimini içlerine sindirememiş olanlar çoğunlukla Mısır’da toplanmışlardı ve orada pek rahat da durmuyorlardı. Türkiye’nin laikleşmesi, Mısır’da, Türkiye’ye karşı propaganda sermayesi yapılıyordu. Kısacası Kral Fuad yönetiminin tutumu Türkiye’ye karşı pek dostça görünmüyordu. Bununla birlikte yine de iki ülke ilişkileri sarsılmadan sürüp gidiyordu. Kral Fuad, içten olmasa bile, Cumhuriyet bayramlarında Atatürk’e kutlama telgrafları göndermeye özen gösteriyordu.
Öte yandan Mısır aydınlarının ve gençliğinin bir bölümü Atatürk Türkiyesine karşı derin hayranlık besliyorlar ve bunlar Türkiye’de yapılan devrimlerden de etkileniyorlardı. Bu arada 1925 yılında yapılan şapka devrimi de Mısır’da etki yapmıştı. Bir Mısır gazetesi bunu şöyle anlatıyordu:
“i925 yılında Mısn’lı öğrencilerin bir bölümü, Türkiye’yi örnek alarak fesi bırakmaya kalkıştılar. Bu konuda çeşitli toplantılar yapıldı; komisyonlar, konferanslar toplandı. Çetin tartışmalar oldu. Çeşitli öneriler ortaya atıldı. Kimileri fesi savundu, kimileri fesin kötülüklerini sayıp döktü. Kimileri şapkayı savundu, kimileri de şapkaya saldırdı ve fes bırakılırsa milliyetin yok olacağını ileri sürdü. Fes ya da şapka yerine, ulusal bir Mısır başlığı alınması düşüncesini ortaya atanlar da oldu. Bunların başında Ahmet Şefik Paşa vardı. Kendisi yeni bir başlık yapıp giydi. Ama onun arkasından giden olmadı. Kimi Mısırlılar, fes, şapka ve eski firaun başlıklarının birleştirilmesinden yeni bir başlık çeşidi yarattılar. Doktorlar, şapkadan yana olanlara arka çıktılar. Fesin sağlığa elverişli olmadığını, Mısır’ın ihtiyaçlarına uygun düşmediğini ve herhalde şapkanın festen daha iyi olduğunu söylediler.
“Şarkıcılar şapkayı öven şarkılar düzdüler. Bu şarkılar halk arasına da yayıldı. Bunlardan biri “Şimdi şapka zamanıdır, gürültüye patırtıya gerek yok” diyordu. Fesin şapka ile değiştirilmesi uğrunda yapılan bütün bu propagandalara rağmen, sonunda yine şapka fese yenik düştü. Mısır gençlerinin bir bölümü fesi de şapkayı da boykot edip başaçık gezmeye başladılarsa da Mısır’da yine başlık olarak fes kullanılmaktadır.” [5]
1925 ~ 1930 yılları arasında Mısır, Türkiye’deki Elçilerini sık sık değiştirdi. Beş yıl içinde birer ikişer yıl süreyle üç Mısır Elçisi Türkiye’de görev yaptı. Heddaya Paşa’nın yerine 1927 yılı başında Abdülazam Raşid Paşa atandı. Ertesi yıl Raşid Paşa’nın yerini İbrahim Ratib Bey aldı. 1930 yılında da dördüncü Mısır Elçisi olarak Abdül melik Hamza Bey Ankara’ya atandı.
Hamza Bey, daha önce Mısır’ın Londra Elçiliği Müsteşarlığında bulunmuştu. Elçilik görevini ilk kez Ankara’da üstlenmişti, iyi İngilizce, biraz Türkçe biliyordu. Hukukçuydu. Orta yaşlardaydı. Zeki, cana yakın görünüyordu. Kahire’deki İngiliz Yüksek Komiserliğinin belirttiğine göre, “aşırı milliyetçi” bir kişiydi. Ama İngiltere’de kaldığı süre içinde biraz “yumuşamıştı”. 7-8 Kasım 1930 günü Çankaya Köşkü’nde Atatürk’e güven mektubunu sundu. Kral Fuad’ın Atatürk’e karşı “derin muhabbet ve yüksek takdir” duygulan beslediğini ve Türk ulusu için iyi dileklerde bulunduğunu bildirdi. Atatürk de Elçiye dostça karşılık verdi:
“Kral Hazretlerinin hakkımda ve Türkiye ile Türk milleti hakkında besledikleri dostluk ve gösterdikleri muhalesetten pek mütehassis oldum... Yüksek Metbuunuzun saadetleriyle Mısır’ın ve Mısır milletinin ikbal ve refahı için samimî temennilerimi müşarileyh Hazretlerine arzetmenizi rica ederim” dedi[6].
Hamza Bey, Atatürk’ün yaptığı şapka devriminden beş yıl sonra Türkiye’de göreve başlamıştı. Türkiye’de fes beş yıldır yasaktı. Gerçekten kimse artık fes giymiyordu. Yalnız Mısır Elçisi, ortalıklarda, törenlerde fesle görünmeye özen gösteriyordu. Ankara’da “fesli tek kişi” idi. Dikkatleri üzerine çekiyordu. Fes onun için sanki Mısır milliyetçiliğinin, Mısır egemenliğinin bir simgesiydi. Hamza Bey, yıllar yılı fes giydikten sonra yeni yeni şapkaya alışmaya başlayan Türk insanının duygularını hiç hesaba katmıyordu. O günün Ankara’sında fes giymek, Türklerin duygularını incitmez miydi? Fes, bir çeşit kışkırtma gibi görülmez miydi? Mısır Elçisi aldırış etmiyor, kara püsküllü yüksek Mısır fesini Ankara sokaklarında, salonlarında sergileyip duruyordu. Bu davranışıyla Atatürk’ün şapka devrimine karşı sessizce bir direniş niyetini de açığa vuruyor gibiydi. Ama kimse Mısır Elçisinin fesine bir şey söylemiyordu. Bu durum iki yıl sürdü ve sonunda 1932 yılı Cumhuriyet Bayramına gelindi.
Ankara Palas'ta Olay
29 Ekim 1932 günü Atatürk önce kutlamaları kabul etti. Yabancı misyon şefleri ve bu arada fesli Mısır Elçisi de sırayla Atatürk’ün elini sıktılar, Cumhuriyet Bayramını kutladılar. Kutlamalardan sonra o zamanki Büyük Millet Meclisi önünde yapılan geçit töreni izlendi. Atatürk’le birlikte, yabancı Elçiler ve o sırada Türkiye’yi ziyaret etmekte olan îran Dışişleri Bakanı Furugi Han da törende bulundular. Mısır Elçisi geçit törenini de fesli olarak izledi. Günün programı gereğince Atatürk, akşam Ankara Palas’ta resmî bir yemek verecekti. Yemeği, balo izleyecekti. Balo, yine Ankara Palas’ta Cumhuriyet Halk Partisince düzenlenmişti. Ankara’daki yabancı Elçiler hem yemeğe, hem baloya çağırılmışlardı.
Ankara’daki İngiliz Büyükelçisi Sir George Clerk’in belirttiğine göre, bu yemek ile balo, Ankara’daki yabancı temsilcilikler için çok önemli sayılıyordu. Çünkü yabancı Elçiler, yıl boyunca hemen hemen yalnız orada Atatürk’le yüzyüze gelebiliyorlardı. Orada Atatürk’ün her sözü, her davranışı yabancı temsilciler için bir gösterge, “bir barometre” gibiydi. Buna göre, yıl içinde hangi yabancı Elçilik gözden düşmüş, hangisi saygınlık kazanmış, kestirilebiliyordu. Atatürk de yine yalnız orada kendi görüşlerini yabancı temsilcilere doğrudan duyurup anlatma fırsatı buluyordu. Bu bakımlardan yıldan yıla verilen bu yemek ile balo merakla bekleniyordu[7].
O akşam Atatürk, saat 20.30’da Ankara Palas’a geldi. Ayaküstü iki Türk generali ve Fransız Büyükelçisi Kont de Chambrun ile biraz konuştuktan sonra sofraya geçti. Yabancı diplomatlar ve öteki davetliler de sofradaki yerlerini aldılar. Cumhurbaşkanı sofraya oturunca genellikle önce bir süre sessizlik olur, arkasından azar azar protokoler konuşmalar başlar ve neden sonra hava ısınırdı. O akşam ise Atatürk sofraya oturur oturmaz konuşmaya başladı. Az yemek yiyor, bol bol sigara içiyor ve konuklarla teker teker ilgilenip konuşuyordu. Yakınında oturan İngiliz Büyükelçisi ile karşısında oturan Sovyet Büyükelçisinin kendisinin en yakın dostları olduklarını söyledi, öteki Elçileri de sevdiğini, ancak Sovyet ve İngiliz temsilcilerinin apayrı yerleri bulunduğunu ekledi. Sonra, sağ tarafında yer almış öteki Elçileıle ilgilendi. Polonya Büyükelçisine döndü, Polonya’nın dünyada önemli rol oynayabilecek bir büyük devlet olarak yeniden doğmuş olmasından dolayı kendisini kutladı. Türkiye lehindeki konferanslarından ötürü Amerikan Büyükelçisine teşekkür etti. Türkiye’ye yeni gelmiş olan İtalyan Büyükelçisi Lojacona’ya döndü. Mussolini’nin son olarak Torino’da yapmış olduğu konuşmadan pek hoşnut kalmadığını belli etti. Ayağa kalkarak, insanlığın birleşmesi için kadeh kaldırdı[8].
Yemek bittikten sonra Atatürk, sofradaki konuklarını baloya buyur etti. Mısır Elçisi Hamza Bey, yemek boyunca sofrada fesli olarak oturmuştu. Orada bulunan İngiliz Büyükelçisi Sir George Clerk’in Londra’ya rapor ettiğine göre, Atatürk, Mısır Elçisinin yanından geçerken:
“Kralınıza söyleyiniz, ben, Mustafa Kemal, size bu akşam fesinizi çıkarmanız talimatını verdim”
demiş ve bir garson çağırmıştır. Elçi, uysallıkla fesini çıkarıp garsona vermiştir. Garson, kalabalık davetlilerin şaşkın bakıştan arasında, fesi salonun öbür ucuna doğru götürüp gözden kaybolmuştur. Mısır Elçisi üzüntüyle hemen oradan çekilmiştir. Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Numan (Menemencioğlu) Bey, gönlünü almak için Elçiyi görmeye çalışmış, ama o akşam görememiştir. Ertesi gün Dışişleri Bakanı Dr. Tevfik Rüştü (Aras) Bey Mısır Elçisinden özür dilemiştir. [9]
Görgü tanıklarından İngiliz Büyükelçisinin yazdığına göre, olay tıpkı böyle geçmişti. Ingiliz Büyükelçisi, “Kral Fuad’m tepkisi anlaşıhncaya kadar olay kapanmış sayılamaz” diyordu. Atatürk’ün o akşamki her sözünün ve her davranışının hesaplı olduğunu söylüyor ve duygularını yabancılara açıkça anlatmayı amaçladığını ekliyordu.[10]
Olay, İngiliz Büyükelçisinin anlattığı gibi olmuşsa, bundan şöyle düşüncelere gidilebilir: Hamza Beyin fesini çıkartırken Atatürk, Mısır’ın tutumundan hoşlanmadığını açıkça belli etmişti. Bu davranışıyla Elçiden ziyade Kral Fuad’ı amaçlıyordu. Çünkü fesin arkasında Kral vardı. Kral Fuad, başından beri Atatürk devrimlerine karşı bir tutum takınmış, Türkiye’de yıkılmış olan Saltanatı Mısır’da sürdürmek havasına girmiş, İslâm dünyasının gözünde laik Türkiye’yi küçülterek Mısır Krallığını yükseltmek hevesine kapılmış, Türkiye ve Mısır rejimleri arasındaki bu zıtlaşmanın yarattığı birikim, en sonunda Hamza Beyin fesinde düğümlenmişti. Atatürk, Elçinin fesini çıkartırken sanki Kral Fuad’a küçük bir ders vermek istemişti ve Elçiye “Kralınıza söyleyiniz” demişti. Bakalım Kralın tepkisi ne olacaktı.
Yemekte hazır bulunanlardan Fransa Büyükelçisi Kont de Cham- brun, olayı şöyle anlatır:
“Ulusal bayram onuruna Padişahların altın tabaklarında Hükümet üyelerine ve Kordiplomatiğe verilen yıllık yemeği bitiriyorduk... İkiyüz kişilik davetliler arasında Mısır Elçisinin fesi gösterişle sırıtıyordu. Cumhurbaşkanı, arada bir, sezdirmeden fese alaycı bir göz atıyordu. Zavallı meslekdaşım bunun farkına varmadı. Ama Gazi, sürükleyici müziğin temposuna uyarak masadan kalkınca Mısırlının yanından geçti ve geçerken bir kedi mırıltısını andıran usulca bir sesle kendisine bir şeyler söyledi, onun omuzunu okşadı. Kendisini kucaklıyor sanmıştım ki, ne göreyim, bir garson fesi gümüş bir tepside hızlı adımlarla götürüyordu. Tepsinin ardından bakakaldık.”[11]
Demek ki, Fransız Büyükelçisi, Atatürk’ün Mısır Elçisine söylediklerini duyamamıştı. Yalnız olaya başından sonuna tanık olmuş, Mısır Elçisinin fesinin sofrada göze battığını, Atatürk’ün arada bir buna alaycı bir göz attığını, sonra fesin gümüş tepside götürüldüğünü görmüş ve şaşırıp kalmıştı.
Türkiye Dışişleri Bakanı Dr. Tevfik Rüştü (Aras) olayı şöyle anlatıyordu :
“Ziyafette hazır bulunan siyasî mümessillere iltifat ve hatır- nüvazlık asarı ibrazını, zemin ve zamanın muktezasma göre kâh şu ve kâh bu Sefire karşı tatyipkâr ve iltifatkâr bazı beyanat-ı mahsusada bulunmayı itiyat buyurmuş olan Reisicumhur Hazretleri, bu seneki bayramımızda da gündüz tebrik için Büyük Millet Meclisinde kendilerini büyük üniformalarile ziyaret etmiş ve akşamki resmî ziyafete de keza aynı kıyafette davet edilmiş olan bilumum siyasî mümessiller meyanında Mısır Sefirine yemekten sonra yanından geçerken teveccühkâr bazı ifadatta bulunmuşlar ve fesini çıkararak rahat edebilmesine müsaade buyurduklarını söylemişlerdir. Sefir bir an için tereddüt ettikten sonra fesini bizzat çıkarmış, bunun üzerine Reisicumhur Hazretleri kendisini yüzünden öpmüşlerdir”[12].
Türkiye Dışişleri Bakanının bu açıklamasına göre, ortada olay diye bir şey yoktu. Dolayısıyla Tevfik Rüştü Beyin Mısır Elçisinden özür dilemesi de söz konusu olmamıştı. Tevfik Rüştü Bey, ertesi gün Mısır Elçisi Hamza Beyle yaptığı görüşmeyi şöyle anlatmaktadır:
“30 Teşrinievvel (1932) günü benden mülâkat isteyerek ziyaretime gelen Mısır Elçisine evvelce birçok defa vuku bulduğu gibi bir akşam evvel de Büyük Şefimiz Reisicumhur Hazretleri tarafından şahsı hakkında teveccühkâr beyanata mazhar olduğunu ve bu halin Reisicumhur Hazretlerinin kendisini sevmekte olduğunu teyit eylediğini tebarüz ettirdikten sonra sofradan kalkmakla hitam bulmuş olan resmî ziyafeti müteakip Fırkanın suvaresi başladığından kendisine her sene mümasil vaziyetlerde olduğu gibi fesini çıkararak istirahat edebileceğinin söylenmiş olduğunu hatırlatmış ve memleketimizde vaktile fes müstamelken hep bu suretle yani mecliste hazır bulunan en yüksek zatın müsaadesile fesin çıkarılması mutad olduğu esasında konuşmuş idim....
“Elçi bu beyanatım üzerine kendisini tatyip eylediğimi söyleyerek bana teşekkür etmiştir. Binaenaleyh teessüf beyanını mucip bir hadise mevcut olmadığı gibi tarafımdan teessür veya teessüf asla vaki ve varit olmamış bulunduğunu... size bildirmeğe lüzum görüyorum” [13].
Bu açıklamalar “Fes Olayf’nm epeyce büyütülmesi üzerine yapılmıştı. Tevfik Rüştü Araş, olay yüzünden Türkiye ile Mısır arasında beliren gerginliği gidermek çabasındaydı. Olayın daha da büyütülmesini önlemeye çalışıyordu. Denilebilir ki, havayı yumuşatmak için ortada bir olay bulunmadığını, Elçinin kendi rahatı için fesini çıkarmasına izin verildiğini söylüyordu.
Mısır Dışişleri Bakanı Yahya Paşa ise olayı şöyle anlatıyordu:
“Gazi, yemekten sonra Mısır Elçisine kesin bir dille fesini çıkarmasını söylemiştir. Üniformalı olan Elçi bu isteği yerine getirememiş, bunun üzerine Cumhurbaşkanı fesi çıkarması için bir uşağa emir vermiştir. O zaman ve artık fes giymemesi için Kral Fuad’a yazması yolunda Cumhurbaşkanının açık ısrarı karşısında Hamza Bey fesini kendi çıkarmayı uygun görmüştür.... Bu beklenmedik müdaheleyle sarsılan Elçi salonu terketmek zorunda kalmıştır. Olay, bütün kordiplomatik, Hükümet üyeleri ve öteki seçkin davetliler önünde geçmiştir. Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı aynı gece Mısır Elçisini görmeye çalışmış, ama kendisine rastlayamamıştır. Hamza Bey ertesi gün Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Bey ile görüşmüştür. Bakan, olayı, Elçiye karşı teveccühkâr bir davranış olarak göstermeye çalışmış, El çinin bunu trajik olarak görmesine üzüldüğünü bildirmiştir. Elçimiz tarafından bir yanlış anlaşılma bulunduğunu, yemekten sonra Elçinin rahatı için kendisine sadece bir teklifte bulunulmuş olduğunu söylemiştir. .[14]
Olayın Açığa Çıkması ve Mısır'da Yankıları
30 Ekim sabahı ajans bültenlerinde ve gazetelerde olayla ilgili herhangi bir haber çıkmadı. Olayın üzerine sanki bir perde inmişti. 1 - 3 Kasım günleri Dışişleri Bakanı Dr. Tevfik Rüştü (Araş), üstüste üç kez Atatürk katına çıktı. Belki Çankaya’da bu konuyu da gürüştü. Ama dışarı yine bir haber sızmadı. Ankara’da sohbetlerde Mısır Elçisinin fesi söz konusu edilmiyor değildi. Ama basında yine bir haber görülmüyordu. Günler geçmişti. Olay kapanmış gibi görünüyordu.
Derken, unutulmak üzere olan olay onbir gün sonra hiç beklenmedik bir yerden patlak verdi. 11 Kasımda Daily Herald adh İngiliz gazetesi, kaynak göstermeden haberi yayınladı: “Bir Fes Diplomatik Fırtına Koparabilir” diye irice bir başlık atmıştı. “Yakın Doğunun geleneksel başlığı fes yüzünden Türk diktatörü Mustafa Kemal ile Ankara’daki Mısır Elçisi Hanza (Hamza) Bey arasında çıkan sert tartışma iki ülkenin diplomatik ilişkilerini bozabilir” diyordu. Mustafa Kemal’in Türkiye’de fesi yasaklamış olduğunu hatırlattıktan sonra, olayı, biraz çarpıtarak, şöyle anlatıyordu: Mısır Elçisi, Ankara’daki Cumhuriyet Bayramı resepsiyonuna yasaklanmış başlıkla gelmişti. Mustafa Kemal, Elçiye, “birdenbire fesini çıkarmasını emretmişti”. Bu yüzden ikisi arasında “sert bir tartışma” geçmişti. Elçi hemen sonra resepsiyonu terketmişti. Sonra Cumhurbaşkanı Elçiden “resmen özür dilenmesini” istemişti. Elçi “Gazi’nin özür dilemesini kabul etmişti”. Olay, böylece geçiştirilecekti. Ama, Mısır’da duyulmuştu ve derin öfke yaratmıştı[15].
Fes olayı üzerine basında çıkan ilk haber buydu. Yine aynı gün öğleden sonra Evening Standard adlı bir başka İngiliz gazetesi de aynı haberi, “Bir Fes Konusunda Çıkan Gürültü” başlığıyla verdi. Alaylı, kışkırtıcı bir dil kullanıyor, özetle şöyle yazıyordu: Bir Fes yüzünden Türkiye ile Mısır arasında çıkan kavga belki birçok Batılı kimseyi şaşırtacaktı. Ama “Mustafa Kemal’in gözünde fes, boğa için kırmızı paçavra neyse oydu”. Aynı etkiyi yapıyordu. Oysa Mısırlılar, fesi “dünyanın en güzel başlığı” sayıyorlardı. Bu düşünce Denison Ross gibi doğu uzmanlarınca da paylaşılıyordu. Mustafa Kemal Mısır diplomatına fesini çıkarmasını emredince Mısır’da duyulan öfke anlaşılmalıydı. Doğrusu şu Yakın Doğulular pek başlık düşkünü insanlardı. En uygun başlığı giymek, orada pek nazik bir sorun oluyordu.[16]
Londra gazetelerinde çıkan bu haberlerle “Fes Olayı” açığa çıkmış oldu ve giderek büyütülecekti. Aynı n Kasım 1932 günü Reuter haber ajansı haberi Mısır’a telledi. Olay, Mısır’da ilk kez duyuluyordu. Daha önce Ankara’daki Mısır Elçiliğinden bu konuda herhangi bir bilgi Kahire’ye ulaşmış değildi. Ertesi gün Mısır gazeteleri Reuter telgrafını sütunlarına aldılar. Hükümet yanlısı El-Ahram gazetesi, “Mustafa Kemal ve Fes - Mısır Elçisine karşı Ankara’da çıkarılan olay” başlığıyla haberi verdi. “Ankara’da yapılan resmî törenlerden birine Mısır Elçisi Abdülmelik Hamza Beyin fesli olarak katılması üzerine, Elçi töreni terketmiştir. Sonra Gazi’nin özür dilemesini kabul etmiştir. Böylece kapanacağı sanılan olay Mısır’a yansıyınca kötü etki yaptı” diyordu[17], öteki Mısır gazeteleri de Atatürk’ün Mısır Elçisinden “özür dilemiş olduğu” iddiasını vurguladılar[18].
Türkiye’nin Kahire Elçisi Muhittin Paşa uzunca bir zamandır Mısır’da bulunmuyordu. Türkiye Elçiliği İşgüder tarafından yönetiliyordu. İşgüder Mehmet Ali Şevki (Alhan) Bey hemen Ankara’ya şu telgrafı çekti:
“Cumhuriyet Bayramında Reisicumhur Hazretlerinin Mısır Sefirine fesini çıkarmasını teklif, Sefirin retle merasimden çekilmeyi tercih ettiğinden hadise çıktığı(nı) Londra’dan gelen telgrafa müsteniden gazeteler yazıyor. Tekzibine müsaade buyurulması müsterhamdır Efendim.” [19]
Londra’dan çekilen ajans telgrafı Ankara’da da duyulmuştu. Ankara’da, örtbas edilmeye çalışılmış olayın geçten geç açığa çıkmış olması rahatsızlık yaratmıştı. Haberin Mısır’da yayılması üzerine Ankara’nın ilk tutumu, bunu resmî Anadolu Ajansı aracılığıyla yalanlamak oldu. Anadolu Ajansı Kahire’deki temsilcisine şu telgrafı çekti:
“Londra’dan Kahire’ye çekilen bir telgrafta Cumhuriyet Bayramında Reisicumhur Hazretleri tarafından Mısır Sefirine fesi hakkında vuku bulan bir teklife Sefirin ret ile mukabele ederek merasimden çekildiği şeklinde musanna bir haber verildiği öğrenilmiştir. Zaten haberin yazılış şekli ve doğruca Kahire’ye iş’arı tabiatiyle Türkiye ve Mısır münasebatının gittikçe daha yakın ve daha biraderane bir havada inkişaf etmekte olduğunu görmekten memnun olmayan bazı mehafilin tertibi eseri olduğuna kimsede şüphe bırakmayacağından üzerinde daha fazla tevakkufa lüzum yoktur.”
Bu telgraf Türkiye Dışişleri Bakanlığından Kahire Elçiliğine de iletildi[20].
Ankara’ya göre, haber, uydurmaydı. Türkiye-Mısır ilişkilerinin gelişmesinden hoşnut olmayanlarca çıkarılmıştı. Üzerinde durmaya değmezdi.
Türk Hükümeti, olayı geçiştirmek çabasındaydı. Anadolu Ajansının yalanlaması Mısır gazetelerinde yayınlanınca, heyecan yatışır, olay dalbudak salmadan kapanır gider diye umuluyordu. Ama olayın kolay kolay kapanmayacağı anlaşılıyordu. Mısır Hükümeti, Ankara Elçiliğinden ivedi bilgi istemişti. Mısır basını olayın üstüne üstüne gidiyordu. Kahire ve İskenderiye gazetelerinde her gün olayla ilgili haberler çıkıyordu. 14 Kasım günlü gazetelerde “Ankara Olayı”, “Gazi ile Mısır’ın Ankara Elçisi Arasındaki Olay” başlıklı haberler ve yorumlar vardı. Bunlara göre, Hamza Bcy’den Kahire’ye bir gizli rapor gelmişti. Raporun içeriği açıklanmıyordu. Mısır Dışişleri Bakanı Abdcl Fettah Yahya Paşa, çarçabuk İskenderiye’den Kahire’ye dönmüştü. Haberler kısaca bunlardı[21].
Mısır muhalefet Partisi Veft de olayı ele almıştı. Adamakıllı sömürmek niyetinde görünüyordu. Yine 14 Kasım günü, Veft’in yayın organı El Belag gazetesi şunları yazıyordu:
“Bundan iki gün önce Ankara’dan gelen telgraflar, Gazi Mustafa Kemal’in resmî bir törene katılan Mısır Elçisine fesini çıkarmasını emrettiğini ve bu yüzden Gazi ile Elçi arasında tartışma olduğunu, Elçinin törenden ayrıldığını ve olay Mısır’a yansımamış olsaydı, Gazi’nin özür dilemesinin Elçi tarafından kabulüyle sorunun çözümlenmiş sayılması gerektiğini bildirmişlerdir.
“Olay konusunda şimdiye kadar alınan ayrıntılar bu kadardır. Bu ayrıntılardan Mısır’ın hakarete uğradığı anlaşılıyor. Çünkü önce Gazi’nin Mısır Elçisine fesini çıkarmasını emretmesi fese hakaret anlamı taşıyor. Sonra, Devletler Hukuku kuralları gereğince her zaman, hattâ savaşta bile saygı görmesi gereken ayrıcalıklara sahip Mısır Temsilcisine, Mısır üzerinde yetkisi bulunmayan bir kimse tarafından böyle bir emir verilmiş olması hakarettir, öyleyse Gazi’nin Mısır Elçisinden özür dilemesinin hakareti temizlemeye yetip yetmediğini, Elçinin, Mısır’a yapılan hakareti Hükümetine danışmadan kabul etme hakkı bulunup bulunmadığını, özür dilemenin Ankara’da mı yoksa Mısır’da mı yapılması gerektiğini incelemek gerekir... Olay ister kasıtsız çıkarılmış olsun, isterse Mısır’ın ulusal başlığı horlanarak Elçiye hakaret etmek amacından kaynaklanmış bulunsun, herhalde sorunu Elçi değil, Mısır Hükümeti bir çözüme bağlamak zorundadır. Mısır Hükümeti Gazi Mustafa Kemal’in özür dilemesini ya kabul eder, ya da özür dilemenin başka biçimde yapılmasını kararlaştırır. Abdülmelik Hamza Bey Gazi’nin özür dilemesini gerçekten kabul etmişse yetkisini aşmış demektir...
“Ankara olayı hakkında ne yapmak niyetinde olduğunu Mısır Hükümetinden soruyoruz.” [22]
Mısır muhalefet organı, ölçüyü iyice kaçırmıştı. Hükümeti hırpalamak isterken, Atatürk’ü diline dolamıştı. Bir yabancı Devlet Baş- kanınm polemiklere böylesine bulaştırılamayacağını akıl edememiş, dikkate almamıştı. Mısır’ın sözümona “ulusal başlığı” çıkartılmakla Mısır’a hakaret edilmiş imiş. Çıkartılan sanki fes değil de Kral Fuad’ın tacı idi. Güya Atatürk Mısır Elçisinden özür dilemiş imiş! Ama bu yetmezmiş, özür dilemenin nerede, nasıl yapılacağına ve kabul edilip edilmeyeceğine Mısır Hükümeti karar vermeliymiş. Ve Mısır Hükümeti ne yapıyormuş acaba?
Mısır’ın İsmail Sıtkı Paşa Hükümeti de açıkça huzursuz ve sinirliydi. Muhalefetin saldırılarından rahatsız oluyordu. İkincisi de başka bir başarısızlığından dolayı rahatsızdı. Fes olayında Kahire Hükümetinin sinirliliğini Türkiye İşgüderi şöyle açıklamaktaydı:
“Mısır Hükümetinin bu hususta fartı asabiyet göstermesinin başlıca sebebi, Baş Vezir Hazretleri Avrupa’da bu kerre, takip eylediği malî ve siyasî gayeleri elde edememeksizin avdeti Hükümeti şu esnada nazik bir mevkie koymuş olmasındandır. Şu esnada Ankara Sefirinin güya sui muameleye hedef olduğu ve Mısır ananatının istihfafa uğradığı gibi şayiaların intişarı da bu hali ayrıca teşdit edecek mahiyette görüldüğünden, kafi itizarla sui tesiratı izale etmek istedikleri anlaşılmaktadır. ..”[23]
Demek ki Mısır Başbakanı Avrupa’dan eli boş dönmüştü. İçerde nazik bir durumda kalmıştı. Buna bir de “Fes Olayı” eklenmişti, öyleyse Mısır Hükümeti de, olayın üzerine gidecekti ve gitti.
Mısır Dışişleri Bakanı Yahya Paşa, İskenderiye’den Kahire’yc dönünce, 16 Kasım günü Türkiye İşgüderi Şevki (Alhan) Bey ile bir saat kadar süren özel bir görüşme yaptı. “Size pek üzücü bir olayı haber vermek zorundayım” diyerek söze girdi. Mısır görüşüne göre Fes olayını anlattı. “Resmî başlığımıza bir saldırı demek olan bu olaydan dolayı pek üzgünüm; bilirsiniz, üniformamızla birlikte fes giymek usuldendir” dedi. Mısır Elçisince bir yanlış anlama olduğu yolunda Türkiye Dışişleri Bakanının görüşünü paylaşamayacaklarını belirtti. “Bizden özür dilenmesi gerektiği kanısındayız” diye vurguladı. Sözlerini şöyle sürdürüp düğümledi: “En büyük arzumuz dostça ilişkilerimizi sürdürmek ve geliştirmektir; ama içinden çıkılması gereken pek güç bir durumda bulunuyoruz. Bunun için ilerde de benzer bir durumun tekrarlanmayacağı yolunda bize güvence vermesini Ankara Hükümetinden rica ediyoruz. Bütün bunlar bir nota ile size bildirilecektir, sanırım.”[24] Yahya Paşa ayrıca Ankara’daki Mısır Elçisinin geri çekilebileceğini de sezdirmişti. İşgüder, özür dilemeyi gerektirecek bir durum bulunmadığını Mısır Dışişleri Bakanına anlatmaya çalışmıştı. Ama Bakan pek yumuşamak niyetinde görünmemişti. Bu konuşmadan sonra Kral ile görüşmek üzere yine İskenderiye’ye gitmişti. Kral Fuad ile birlikte Türkiye’ye verilecek nota konusunun ele alınacağı sanılıyordu.
Yine 16 Kasım günü, bir bölüm Mısır gazeteleri, Anadolu Ajansının olayla ilgili yalanlamasını yayınladılar. Ama Hükümet yanlısı El Ahram, Saray organı El İttihad. ve Başbakan Sıtkı Paşa partisinin sözcüsü El Şahab gazeteleri, Anadolu Ajansı telgrafını sütunlarına hiç almamışlardı. Anlaşılan oydu ki, Anadolu Ajansı aracılığıyla yapılan yalanlama Mısır’da olumlu bir etki yapmamış, Hükümeti ve Sarayı yumuşatmaya yetmemişti[25].
Mısır Hükümeti, olayı resmiyete dökmek ve büyütmek niyetinde görünüyordu. 17 ve 18 Kasım günlü Mısır gazeteleri, Hükümet kaynaklarından sızdırılan haberler yayınladılar. Bunlara göre, olay, doğrulanmıştı. Gazi Mustafa Kemal Paşa, gerçekten, Mısır Elçisinin fesini çıkartmak istemişti. Ama fes, Mısır Elçisinin resmi giysilerin- dendi. Çıkarılamazdı. Bu bakımdan Türkiye Cumhurbaşkanı güya Mısır Elçisinden özür dilemişti! Gazeteler, Elçi Hamza Beyin Ankara’dan geri çekilmesi düşüncesini de ortaya atıyorlardı. Yerine bir İşgüder bırakılabilirdi. Zaten Kahirc’deki Türkiye Elçiliği de bir süredir İşgüderlerle yönetiliyordu, öyleyse Mısır Elçisi geri çekilebilirdi[26].
Mısır, Türkiye'ye Nota Veriyor
Mısır Hükümetiyle basını, olayı gittikçe büyütüyorlardı. Bu tutumun arkasında Saray’ın bulunduğu anlaşılıyordu. Kral Fuad, sanki tacına, tahtına dokunulmuş gibi alınmıştı. İşin arkasını bırakmak niyetinde değildi. Mısır Dışişleri Bakanı Yahya Paşa, İskenderiye’ye gidip döndükten sonra, 20 Kasım 1932 günü Türkiye İşgüderi Şevki Beye resmen bir nota verdi. Aslı Fransızca olan notanın Türkçesi şuydu:
“Haşmetli Kral Hazretlerinin Dışişleri Bakanlığı, Türkiye Ulusal Bayramı dolayısiyle verilmiş olan suvare sırasında ortaya çıkan üzücü olayla ilgili olarak Mısır Elçiliğinden ayrıntılı rapor almıştır.
“Haşmetli Kral Hazretlerinin Dışişleri Bakanlığı, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Beyefendinin Mısır Elçisine bildirmek lütfunda bulunduğu açıklamayı ve üzüntüleri hoşnutlukla karşılamıştır.
“Bununla birlikte, yabancı ülkelerdeki Mısır temsilcileri resmî törenlerde ulusal başlığı giymek zorunda olduklarından Haşmetli Kral Hazretlerinin Dışişleri Bakanlığı, iki Hükümet arasındaki dostça ilişkileri sürdürüp geliştirmek arzusuyla, böyle bir olayın ilerde tekrarlanmayacağı konusunda güvence almaktan mutlu olacaktır.”[27]
Bu notayla fes işi, resmiyete döküldü. Gazeteleri aştı. Türkiye ile Mısır arasında bir sorun oldu. Mısır Hükümeti, fes işini resmen “üzücü bir olay” sayıyordu. Türkiye Dışişleri Bakanının Elçiye açıklamalarını ve üzüntü bildirmiş olmasını hoşnutlukla karşılamıştı. Ama yeterli bulmamıştı. îlersi için Türkiye’den “güvence” istiyordu. Fes, Mısır’ın “ulusal başlığı” sayılıyordu. Mısır Elçileri bunu giyeceklerdi, giymek zorunda idiler. Bundan böyle Türkiye’de Mısır Elçisinin fesine dokunulmayacaktı. Türkiye Hükümeti bu konuda Mısır Hükümetine güvence vermeliydi. Mısır notasının anlamı buydu.
Mısır Dışişleri Bakanı notayı Türkiye işgüderine elden verdi. İşgüderin olay konusunda yeterince resmî bilgisi yoktu. Bildikleri daha çok gazete haberlerine dayanıyordu. Kendisi bu konuda bir fikir ileri sürebilecek durumda değildi. Yalnız notanın Ankara’daki Mısır Elçiliği aracılığıyla Türk Hükümetine verilmesi gerektiğini düşündü. Ama notayı geri çevirmeyi de uygun bulmadı. Aldı ve Bakanın önünde okudu. Türk Hükümetinden güvence istenmesinin pek aşırı bir istek olduğunu söyledi. Bu konuda Yahya Paşa ile kendisi arasında geçen konuşmayı Ankara’ya şöyle rapor etti:
“... Hariciye Veziri Hazretlerine nota zirindeki teminat talebinin müfritanc bir talep olduğunu tekrar ve teyitten hali kalmadım. Hariciye Vezirinin ifadesine göre bu işte en ziyade müteessir bulunan bizzat Kral Hazretleri imiş. .. Teminat meselesinin müşkilât ihdasından başka bir şeye yaramayacağını izah ettim. Hariciye Veziri mesele hal olmadığı takdirde Sefaret Heyetinin geri çağırılmasını intaç edebileceğini, buna ise pek müteessir olacağını söyledi.”[28]
Demek ki, Mısır Hükümeti, fes yüzünden Türkiye ile diplomatik ilişkileri kesmeye kadar ileri gidecekti. Yahya Paşa, basının yayınları yüzünden Mısır Hükümetinin güç durumda kaldığını, soruna bir çözüm bulunmasını beklediklerini eklemişti. Nasıl bir çözüm düşündükleri sorulunca, “Ekselans Tevfik Rüştü Bey pek beceriklidir, bir çözüm yolu bulur” deyip geçmişti. Mısır Dışişleri Bakanı ayrıca, Türkiye’nin ekonomi nedeniyle Kahire’de bir süredir Elçi bulundurmayışından yakınmıştı. Aynı ekonomi nedenini Mısır da ileri sürebilir ve Ankara’da bir İşgüder bırakabilirdi. Ama Türkiye ile ilişkilerine önem verdiklerinden bu yola gitmiyorlardı[29].
Mısır Basınında Yayınlar
Kahire Hükümetinin sertleşmesine paralel olarak Mısır basını da yayınlarını arttırdı. Kahire ve İskenderiye gazeteleriyle dergilerinde uzun yorumlar çıkıyordu. Kimi yayın organları çirkin biçimde Atatürk’ü de dillerine doladılar. Kahire’de çıkan El Latayif-ül Musavvara adh mizah dergisi olayla ilgili bir karikatür yayımladı ve şunları yazdı:
“Gazi’ye teşekkürler. Basınımızı, muhaliflerimizi bir süre uğraştıracak gülünç ve hazin bir konu çıkardı...
“Gazi Hazretleri, Türklerin ulusal bayramında, hakkın parlak ışığı gibi kırmızı renkli, kara püsküllü Mısır fesine sataştı. Bu sataşmadan beklenen sonuç alındı.
“Fes olayının Mısır’da yarattığı ilk etkiyi azaltmak ve Mısır’ın bu derin yarasına merhem sürmek amacıyla yapılan açıklamada, Gazi’nin Mısır Elçisine sadece bir teklifte bulunduğu bildiriliyor.
“Türk kaynağından çıkan bu söylentiyi önemsemiyorum. Çünkü Gazi, ister sadece teklifte bulunmuş, isterse gülümseyerek ya da kaşlarını çatarak emir buyurmuş olsun, görevi olmayan bir işe karışmıştır. Mısırlılar özgürdürler, başlarına istediklerini giyerler.
“Görevleri olmayan bir şeye karışanlar, hoşlanmayacakları şeyleri duymaya da katlanırlar. Acaba Hükümetimiz bu konuda Gazi’ye bir şeyler duyurdu mu, duyurmadı mı?... Bağımsız Mısır ulusu, Fes olayı konusunda ne yapıldığını haklı olarak bilmek ister.” [30]
Mısır Hükümetinin Türkiye’ye bir nota verdiği henüz basına açıklanmamıştı. Postayla gönderilmiş olan nota daha Ankara’ya ulaşmamıştı ve 1 ürk kamuoyu da bundan habersizdi. Mısır basınında yayınlar sürüp gidiyordu. Hükümet yanlısı El Ahram gazetesinde Mahmud Abdülfetah özetle şunları yazıyordu: Gazi Mustafa Kemal ile Mısır Elçisi arasında çıkan olay “pek üzücü” idi. Türkiye-Mısır ilişkilerinde gerginlik yaratmıştı. Gazi’nin davranışı hem kendisi, hem de Türkiye hesabına bir “yanhşhk”tı. Olay kasten çıkarılmış olsaydı bunun sonucu “pek vahim” olurdu. Ama Gazi’nin kasıtlı olarak Mısır Elçisini ve Mısır’ı küçük düşürmek istemiş olduğu söylenemezdi. Yine de olay hoşgörülüp geçiştirilcmczdi. Ama kamuoyunu fazla kışkırtmamaya da dikkat etmeliydi[31].
Yazar Türkiye’de fesin yüzyıllık tarihini anlattıktan sonra sözlerini şöyle düğümlüyordu:
“Yedi yıl önce Türkiye’de şapka kullanılmaya başlandı. Bu yedi yıllık süre, Türklcrin fesi büsbütün unutmaları için yeterli değildir. Çünkü şimdiki kuşak uzun yıllar fes giymiştir. Türkiye’de bir yabancı tarafından giyilmiş olsa bile, fes, Türklcr arasında üzüntü, gücenme ve öfke yaratabilir. Bundan sakınmak gerekir. Bu nedenle Türklerc bu konuda yardımcı olmalıyız. Türklerc karşı dostluğumuz bunu gerektirir” [32].
Bu arada 21 Kasım günü Türkiye İşgüderi Şevki Bey, Mısır Başbakanı İsmail Sıtkı Paşa ile bir görüşme yaptı. Görüşmenin “mülayi mane dostane bir tarzda cereyan etmiş olduğunu” Ankara’ya bildirdi[33]. Mısır basını, Türkiye İşgüderinin fes konusunda Başbakan Sıtkı Paşa ile bir görüşme yaptığını okuyucularına duyurdu[34]. Bir hafta kadar sonra, 30 Kasımda, Mısır basını ilk kez, fes olayıyla ilgili olarak Türkiye’ye bir nota verildiğini kamuoyuna duyurdu[35]. Ama notanın içeriği yine açıklanmamıştı.
Mısır notası üzerine Türkiye Dışişleri Bakanlığı sorunun üzerine önemle eğilmek gereğini duydu. Kahire Elçiliğine hemen 1000 liralık ek haberleşme ödeneği yollandı ve Mısır gazetelerinde çıkan yazıların günü gününe Ankara’ya iletilmesi istendi. Londra Büyükelçiliğine çeşitli sorular yöneltildi: Olay, neden Londra’dan sızmıştı? İngiliz gazetesinin bu haberi yaymaktaki amacı neydi? Haberi Ingiliz resmî çevrelerinden mi, yoksa başka bir kaynaktan mı almıştı? Gazetenin kaynağı neydi? Fes olayı üzerine ilk yayın yapan Daily Herald gazetesi miydi?[36]
Londra Büyükelçiliği hemen bir araştırma yaptı. Haberi ilk kez kamuoyuna duyuran Daily Herald gazetesiydi. Gazete bu haberi güvenilir bir kaynaktan aldığını söylemişti, ama kaynağı açıklamamıştı. İşçi Partisinin organı olan bu gazetenin, Türkiye ile Mısır arasında bir olay yaratmak amacı güttüğü pek düşünülmüyordu; habercilik gayretiyle bu haberi yaymış olabilirdi. Büyükelçilik, gazetenin, “bir hadise ihdası maksadını istihdaf gibi bir kasd-ı mahsus ile bu haberi neşretmiş olması pek muhtemel görülmemektedir” dedi[37].
Türkiye Dışişleri Bakanlığı postadan Mısır notasını beklerken konu üzerine eğiliyor, soruşturmalar yapıyor, bilgi topluyordu ve bu arada Mısır basını yayınlarını aralıksız sürdürüyordu. 1932 Kasım ayı sonunda bir Mısır gazetesi şunları yazıyordu:
“Gazi, Türkiye’yi değiştirip Avrupalı devletler arasına sokmak için yaptığı çeşitli devrimler arasında şapka devrimi de yaptı ve fesi şapkayla değiştirdi... Türkiye’de kullanılan başlıkları birleştirmek için halka zorla şapka giydirdi. Giymemekte direnenleri sert biçimde cezalandırdı. .. Bugün Türkiye’de fes büsbütün kaybolmuştur. Türkiye’yi ziyaret eden Mısırlı, Suriyeli vb. turistler de İstanbul sokaklarında fesle dolaşamazlar, şapka giyerler... Fesle dolaşan her Türk’ün tutuklanması için zabıtaya emir verilmiştir. Bu nedenle ilk zamanlar fesli Mısırlılar da Türkiye’de yakalanıp karakollara götürülmüşler ve durumlarını kanıtlayıncaya kadar tutuklu kalmışlardır.
“Türkiye’de bugün yalnız yabancı Elçilere fes giyme hakkı tanınmıştır. ..” [38]
Türk Gazetelerinin Tepkisi
Aralık ayı başlarına kadar hep Mısır basını yayın yapmış, Türk basını susmuştu. Mısır’ın Türkiye’ye nota verdiği Türkiye’de duyulunca Türk basını sert biçimde tepki gösterdi. Hükümet çevreleriyle yakın ilişkisi bulunan gazeteci ve milletvekili Asım Us, 4 Aralık 1932 günü hatıra defterine şu notu düşmüştür:
“Bazı Mısır gazeteleri Mısır Hükümetinin Ankara’daki Sefiri Abdülmelik Hamza’ya hakaret edildiğinden bahisle nota vermiş olduğunu yazıyorlar ve Türkiye aleyhine ağır tecavüzlerde bulunuyorlar. Bu nota henüz Ankara’ya gelmemiştir. Tabiî mündcrecatı malum değildir. Güya Gazi hazretleri, Cumhuriyet balosunda Mısır Sefirinin fesini çıkarmasında ısrar etmiş, Sefir de çıkarmak istemediği için baloyu terkedip gitmiş!...
“Kral Fuad, bir kere memleketinde serbest intihabata müstenit meşrutiyet idaresi kurmuştur. Mısır millet meclisini toplasın, şayet ortada bir mesele varsa hâdiseyi meclise şevketsin, bu meclis bir mesele olduğuna hükmederse ondan sonra icabına bakılır. İcap ederse Cemiyeti Akvamdaki milletlerarası bir mahkeme huzurunda tetkik edilir. Fakat Mısır Kralı sadece keyfi için bir hadise çıkarmak istiyorsa buna mesele olarak bakamayız. Galiba Kral Fuad taç ve tahtını muhafaza etmek için harici bir mesele çıkararak Mısır efkârı umumiyesini meşgul etmek istiyor. Mısır Sefiri Ankara’da bir mesele yok dedikten sonra hiç yoktan bir mesele çıkarmaya çalışmak istenildiği anlaşılınca bu hareketin maksat ve manası ne olabileceğini düşünmek iktiza eder.
“Kral Fuad idaresi sistematik surette Türkiye’nin Mısır’daki iktisadi menafiini izrar ediyordu. Tütünlerimize ve elmalarımıza karşı yapılan muameleler malûmdur. Bu türlü muamelelerin maksat ve manası şimdi anlaşılıyor” [39].
5 Aralık günü Türk basınında sert yayınların başladığı görülür. Milliyet gazetesi, iki sütuna şu manşeti atmıştı: “Mısır’da bir takım münafıklar mesele çıkardılar. Asıl ve esası olmayan bir Londra telgrafını ileri sürerek Türkiye aleyhine hücum ve tecavüzde bulunuluyor. Mısır Hükümeti Ankara’ya bir nota mı gönderdi?”
Bu başlık altında gazete şunları yazıyordu:
“Birkaç günden beri Mısır gazetelerinin Türkiye hakkında ağır hücumlarda bulunduklarını işitiyorduk. Dün ve bugün bu gazeteler elimize geçti. Hayretle okuduk. Bu gazeteler, Türkiye’de Mısır Sefirine hakaret olunduğunu, Mısır Hükümetinin Hükümetimize bir nota verdiğini yazarak ikide bir Mısır’da iki milletin dostluk ve kardeşlik rabıtalarını kırmak, iki milleti birbirinden ayırmak isteyen sokak politikacılarının tahrikatını tekrar etmektedir. Daha ilk tahrikatta bu azgın tahrikatın sebebi çirkin ve iğrenç bir oyun olduğunu öğrendik. ..
“Şunu söylemek isteriz ki Mısır’da yerli mi, ecnebi mi ne olduğu belirsizlerin kurduğu bir fitne yuvası vardır. Bunlar Mısır milleti efkârı umumiyesini Türkiye milletine karşı düşman etmek için daima fırsat ararlar.
“Bulamadıkları zaman da icat ederler. Uyuşturucu maddelere karşı en şiddetli tedbirleri almış olan Türkiye hükümetini daha geçen sene esrar kaçakçılığı ile ittiham etmeye yeltenen ve bu vesile ile geniş bir tahrikat fırtınası koparmaya çalışanlar da gene bunlardır.
“Mısır hükümetinin notasının posta ile gönderildiği anlaşılıyor. Henüz Ankara’ya gelmemiş olduğu için Mısır hükümetinin bu çirkin tahrikat hakkındaki fikrinin ne olduğunu bilmiyoruz. Fakat sokak politikacılarının bu oyununun mahiyetini anlamaya ve Türkiye efkârı umumiyesine anlatmaya çalışacağız.
“Muayyen politikacıların oyunu veyahut bazı gazetelerinin satış ve şantaj menfaati her ne sebepten olursa olsun inkılâpçı Türkiye’ye müteveccih olan her türlü tecavüze karşı Türk efkârı umumiyesinin yüksek ve derin hassasiyeti unutulmamalıdır. Türk gazeteleri bu münafıkların mahiyetlerini ve içyüzlerini bizzat kendi milletlerine teşhir etmekten de âciz değildirler.” [40]
Türk basınında bu sert yayınlar başlarken, Başbakan İsmet (İnönü) ile Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü (Araş), El Siyasiye adh Mısır gazetesine kısa birer demeç verdiler ve Türkiye - Mısır dostluğu üzerinde durdular. İsmet Paşa şöyle diyordu:
“Bütün milletlere karşı olan siyasetimiz; doğruluk, dostluk ve açıklık temellerine dayanır. Türkiye Cumhuriyeti, Mısır’a ve dost Mısırlılara, hayatın her alanında başarı, ilerleme, refah, mutluluk diler. Ortak ilerleme yolunda omuz omuza ilerleyebilmemiz için entrikacılara (dessaslara), cahillere, kötü niyetlilere karşı uyanık davranmalıyız. Böylece uluslarımızı uygarlık ve yurtseverlik yolunda ileri götürür ve ilişkilerimizi günden güne daha da güçlendiririz.”[41]
Tevfik Rüştü Bey de aynı yönde konuşuyor ve “Ben, Mısır’ı severim; fırsat düştüğü zaman Mısır’ı ziyaret edeceğimi ümit ederim” diyordu[42].
Mısır Notasına Türkiye'nin Cevabı
Türk Hükümeti, Mısır notasına verilecek cevap öncesi günlerde havayı yumuşatmaya çalışıyordu, öte yandan Türkiye’nin Kahire Elçiliği de sorunun dostça bir çözüme bağlanması için Türk notasına, Mısırlıları hoşnut edecek sözler eklenmesini Ankara’ya telkin ediyordu:
“Mısır kıyafeti Tesmiyesine tarafımızdan bir güna itiraz vaki olmadığı gibi olamayacağı da tabiî bulunduğu maalinde cevabî notada bir söz söylenilmesi meselenin dostane bir surette izalesini intaç eyleyeceğini” söylüyordu[43]. Mısır’a verilecek cevap Ankara’da kaleme alınıyordu.
Mısır notası, Türk Hükümetini ciddî bir durum karşısında bırakmıştı. Çünkü Mısır, ilersi için Türkiye’den resmen “güvence” istiyordu. Böyle bir istek yerine getirilemezdi. Bu, Tevfik Rüştü Beyin deyimiyle, “gayri mümkünü istemek” demekti. Kahire Hükümeti, bir “çıban başı aramaya çalışıyor” gibiydi. İşi nereye kadar götürmek niyetindeydi? Pek kestirilemiyordu[44]. Yoksa fes yüzünden Türkiyc- Mısır ilişkileri kesilecek miydi?
Mısır’a verilecek cevabî nota, böyle kaygulu düşünceler arasında, Ankara’da hazırlandı. Bakanlar Kuruluna ve Cumhuriyet Halk Partisine sunuldu. Oybirliğiyle onaylandı. Atatürk’ün de onayı alındıktan sonra, Mısır Dışişleri Bakanlığına sunulmak üzere, 8 Aralık 1932 günü Kahire Elçiliğine postalandı[45].
Ash Fransızca olan notanın zamanında yapılmış çevirisi şudur:
“Türkiye Cumhuriyeti Elçiliği, Hükümeti Kraliye Hariciye Vezarctinin kendisine 21 teşrinisani 1932 tarihinde tevdi eylemiş olduğu şifahi takriri Hükümetine irsal etmiştir.
“İşbu Elçilik, Hükümetinin emrine tevfikan, atideki hususu Hariciye Vezaretine tebliğ ile şerefyaptır.
“Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, Abdcl Malek Hamza Beyefendi ile Hariciye Vekili arasında açık ve samimî bir mükâlemeye mevzu teşkil etmiş olan bir vakıanın mezkûr notada yeni bir tarzı tahkiyesini görmekten hisseylediği hayreti ketmedemez. Filvaki, Tevfik Rüştü Beyefendi, Mısır Elçisinin ona yapmış olduğu ziyaret esnasında, müşarünileyhe Halk Fırkası tarafından verilen suvarenin başlangıcında kendisine tevcih edilmiş olan sözlerin yüksek derecede iltifatkâr ve bariz bir surette dostane olan mahiyetini izah etmişti. Resmî ziyafetin nihayetinde, ve bunu müteakip, Fırkanın verdiği suvarenin iptidasında, bütün geçen senelerde olduğu gibi, Mısır Elçisine serpuşunu çıkararak daha fazla rahat etmesi müsaadesi verilmiş olduğunu Vekil Bey müşarünileyh Elçiye hatırlatmıştı. Esasen, bu hareket tarzı, Türklerin elyevm Mısır’da taşınmakta olan serpuşu istimal eyledikleri devirdeki itiyatlarına mutabık bulunmaktadır.
“Hamza Bey, kendisine söylenilmiş olan sözlere verilecek bişüphe iltifatkâr ve dostane mana üzerinde Hariciye Vekili Beyefendi ile tamamen mutabık idi ve bu mükâlemeden sonra herhangi bir sui tefehhüme artık mahal kalmamış bulunuyordu. Söylemeye hacet yoktur ki bu Vekâlet nazarında, mezkûr suvare esnasında hiçbir hadise vuku bulmadığı cihetle, Tevfik Rüştü Beyefendinin 30 Teşrinievvelde Mısır Elçisi ile yaptığı mülakatta bir teessüf beyanı mevzu- bahs olamazdı.
“Diğer taraftan Türkiye Cumhuriyeti Hariciye Vekâleti Hükümetine teessür veren atideki hususu işarete lüzum görmektedir:
“Türk ve Mısır kardeş milletlerini birbirlerine bağlayan dostluk rabıtaları her gün inkişaf etmekte ve kuvvetlenmekte olduğu esnada, istihdaf ettikleri gayeye nüfuz edilememiş olan vasıfta makrun veya musanna bazı haberler son derece dostane olan bir fiilin manasını, istismar kastile tağyir ederek bu münasebatta bulutlar yaratmak tehlikesini göstermiştir.
“Hükümeti Kraliye Vezaretinin yukarıda işaret edilen notasında zikredilmiş olan millî serpuşun taşınması meselesine gelince, her Devletin muvafık bulduğu üniformayı kabulde bittabi serbest olduğunu ve keza her Devletin kendi protokolünü de, millî veya beynelmilel hayatta mütemadiyen tahakkuk eylemekte bulunan tekâmüllerin muktezalarını nazarı dikkate alarak, tanzim eylemesi tabiî olduğunu ilâveye ihtimal lüzum yoktur.
“Türkiye’nin Mısır ile münasebetleri yeni esaslar üzerine kurulduğundan beri Cumhuriyet Hükümeti müstakil Mısır milletine dostluğunun ve itibar hissinin müteaddit delillerini ibraz etmiştir. Müşarünileyh Hükümet bu kadar feyizli bir menbaa kök salmış olan bu münasebetleri yalnız idame eylemek değil, onları iki milletin birbiri hakkında besledikleri hisler ile tamamen ahenkdar olacak mertebede teşyit ve takviye eylemeyi de daima arzu eder.”[46]
Nota buydu. Türk Hükümeti, ortada bir olay bulunmadığını belirtiyordu. Mısır Elçisine, fesini çıkararak rahat etmesi izni verilmişti. Bu, pek iltifatkâr ve dostça bir jestti. Böyle olunca Mısır Elçisine bir üzüntü bildirme de söz konusu olmamıştı. Çarpıtılmış ya da uydurma haberlerin, gelişmekte olan Türkiye-Mısır ilişkilerine gölge düşürme tehlikesi yaratmış olması Türk Hükümetini üzmüştü. Başlık giyme konusuna gelince, her Devlet kendine uygun üniformayı benimseyebilirdi ve yine her Devlet kendi protokolünü özgürce düzenleyebilirdi. Bunun anlamı; Mısır kendi üniformasını saptayabilir ve bu üniformanın bir parçası olarak fesi kabul edebilirdi. Ama Türkiye de kendi protokol kurallarını belirlemekte özgürdü. Notada son olarak Türkiye Mısır’a dostluk elini uzatıyordu. Bakalım Mısır Hükümeti bu dostluk jestine karşılık verecek miydi; yoksa zıtlaşmayı mı yeğleyecekti.
Nota postaya verilirken Kahire İşgüderine bir de kapalı talimat gönderildi, özetle şunlar bildirildi: Türkiye, konuyu açıkyürckle aydınlatmıştı. Bu dostça açıklama üzerine konu artık kapanmalıydı. Mısır Hükümeti “çocukça” davranışında direnirse, iki ülke ilişkileri bakımından “suçlu” durumuna düşecekti. Türkiye, Mısır’ı kışkırtmamaya özen göstermişti: ilişkileri koparmaktan sakmmıştı. Mısır notası Türk kamuoyunda sert tepkiler yaratmıştı. Türk Hükümeti, bu gergin hava içinde notayı hazırlamıştı. Ve elinden geleni yapmıştı. Nota, Türk Hükümetinin “azami gayretle vardığı azami izah şeklini” yansıtıyordu. Türkiye’den daha fazlası beklenmemeliydi. Bunlar, notanın sunulması sırasında Mısır Dışişleri Bakanlığına açıkça anlatılacaktı. Nazik, dostça ve ayni zamanda “metin ve vakur” bir dil kullanılacaktı[47], işgüdere verilen bu talimat Atatürk’ün onayından geçmişti.
Yine notanın postaya verildiği 8 Aralık günü Türk basını geniş yayın yapıyordu. Milliyet gazetesi birinci sayfasında, üç sütunda, Mısır'a verilecek notanın bir gün önce Halk Partisi grubunda görüşülüp onaylandığını ve o gün Mısır’a verileceğini duyuruyor, şunları yazıyordu:
“Mısır’ın notasına verilecek cevap Fırka grubunun bugünkü (7 Aralık) içtimaında müzâkere edilmiş, hazırlanan metin tasvip olunmuştur.
“Haber aldığımıza göre grup içtimai çok heyecanlı olmuş, sabık Adliye Vekili Mahmut Esat (Bozkurt) B. parlak beyanatta bulunmuştur. Mahmut Esat Bey nutkunun sonunda Mısır’daki neşriyat arasına Büyük Şefin isminin karıştırılmasına karşı şiddetle hücum etmiş ve onun yüksek adının ve şefliğinin bir vatan ve bir milletin ve yalnız bugünkü nesillerin değil, gelecek nesillerin de malı olduğunu tebarüz ettirmiştir...
“Mısır’ın notası ve Mısır matbuatının sistematik neşriyatı Ankara mahafilinde derin bir asabiyet uyandırmıştır.
“Mısır entrikacılarının Türkiye hakkındaki tahrikatının uzun müddetten beri başlamış olduğu, Türk tütünlerinin kasten rekabet sahasından uzaklaştırıldığı, hususî tarifelerle Türk ticaretinin milyonlarca lira düşürülmüş olduğu anlaşılmaktadır.
“Ezcümle Türkiye’den giden meyvalar hakkında meyve nümunelerinin nezaret dairelerince evvelemirde muayene edilmesi gibi bir usul çıkarılmış ve vapur içinde meyvalarımız çürüyünceye kadar bekletilmiştir.
“Türkiye tarafından yüksek, inkılâpçı zihniyetin eseri olarak Mısır’daki kapitülâsyonlardan, diğer devletler gibi, istifadeye teşebbüs bile edilmemiştir. Bu alicenap harekete karşı Mısır’da devam eden sistematik tahrikat politikasının tasfiye edilmesi günü gelmiştir hatta geçmiştir kanaati umumîdir” [48].
Gazete, yine fes olayına dönerek yazısını şöyle sürdürüyordu:
“Ortada hiçbir şey yokken, sırf bir Ingiliz ajansının tezviri yüzünden bir fes hikâyesi dolayısiysilc Mısır gazetelerinin böyle bir hadisenin filhal vaki olup olmadığını tahkik etmeden hissiyatına kapılarak neşriyatta bulundukları buraya akseder etmez herkes hayrette kalmıştır...
“Fakat meselenin asıl esef edilecek ciheti, ortada Mısır için hiçbir haysiyet meselesi mevcut olmadığı halde Mısır Hükümetinin Ankara’ya bir nota göndermiş olmasıdır...
“Hariciye Vekâletimizin notaya verdiği cevap pek isabetli ve tahrikatın ruhu noktasına işaret eden ve bu nevi tahrikatın müstakbel münasebatımız üzerinde yer bulmamasına ehemmiyet veren bir cevaptır... Mısır Hükümeti mutlaka bir mesele çıkarmak fikrinde değilse, samimî dostluk hislerimizi tekrar ifadeye vesile veren bu hadisenin kapanmış addedilmesi lâzımdır”[49].
Kısacası gazete, Mısır basınını ve politikacılarını sert biçimde eleştirdikten sonra, “bu dosya artık kapanmalıdır” diyordu, öteki Türk gazetelerinin yazıları da bu doğrultudaydı, örneğin Cumhuriyet'te Yunus Nadi, ortada bir fes sorunu bulunmadığını, Mısır Hükümeti ile basınının, İngiliz gazetelerinin tuzağına düşerek yok yere yaygara koparmış olduklarını belirtiyordu[50].
Ankara’daki İngiliz Büyükelçiliği, “Türk Hükümetiyle basını fesfolayını hepten inkâr ediyor... inkâr amaçlıdır ve açıkça özür dilemeye gerek olmaksızın soruna çözüm yolu bulmayı amaçlamaktadır” diyordu[51].
Türk notasının Kahire’ye gönderilmesi üzerine, Ankara’daki Mısır Elçisi, Türkiye Dışişleri Müsteşarı ıNuman (Menemcncioğlu) Beyden nota konusunda bilgi istedi. Notada her devletin kendi protokolünü düzenlemesinin doğal olduğu yolundaki cümleden ne kastedildiğini sordu. Numan Bey bunu şöyle açıkladı:
“Biz halkımız için adeta bir provocation teşkil eden fesin umumî mahallerde görünmesinde inzibatî bir mahzur tasavvur eder ve bir dost Devlet mümessilinin halk tarafından herhangi bir çirkin muameleye maruz kalmasını menetmek istersek eşyamı resmiyede ecnebi sefirlerin üniforma ile değil frakla (yani fessiz olarak - BNŞ.) kabul edileceklerini bildirmekte bittabi muhtarız. Yani protokolümüzü beynelmilel hayatın umumî protokol esaslarından inhiraf etmemek üzere millî hayatımızın icabatma uydurabiliriz. Esasen ne bunu yapacağımız malumdur ne de öyle bir karar vermişizdir. Ancak âtideki vaziyetlere göre serbestii harekâtımızı muhafaza ettiğimizi bildiriyoruz” [52].
Numan Bey ayrıca, Mısır Hükümeti notasını geri çekerse Türkiye’nin de nota vermekten vazgeçebileceğini Elçiye duyurdu. Sonra, Mısır’daki tartışmalara Atatürk’ün adının karıştırılmakta olmasından yakındı:
“Mısır Sefirine, Devletlerin asırlardan beri devam eden münasebatında Reisi Devletleri daima ve daima münakaşa harici tutmak gibi bir kaidei esasiye olduğunu ve bir Reisi Devletin mevzubahis olduğu bir işte rupture yapıldığı (ilişkilerin kesildiği - BNŞ.) asırların tarihinde mukayyet bulunmadığını ve şayet Mısır böyle bir yola giderse cihan efkârı umumiyesi önünde çirkin vaziyete düşen Türkiye olmayacağım anlatarak iki dost ve kardeş milletin âtideki münasebatını en samimî esaslar dairesinde inkişaf eder görmek emelimiz ve emelim olduğunu anlattım.” [53]
Böylece Mısır Elçisine yeterli açıklama yapılmıştı. Türkiye’nin Kahire İşgüderine de gereken talimat gönderilmişti. Türkiye artık söyleyeceğini söylemiş oluyordu. Türk notasının Mısır Hükümetine sunulmasını ve konunun kapanmasım bekliyordu.
Hava Yeniden Gerginleşiyor
Tam bu bekleyiş sırasında hava yeniden kızıştı. Türk notasının Kahire’ye postalandığı gün, Ingiliz ve Mısır gazeteleri, sanki yangına körükle gittiler. Sönmeye yüztutmuş ateşi yeniden körüklediler. 8 Aralık günlü birkaç Londra gazetesi, Reuter ajansının İstanbul muhabirinin bir telgrafını yayınladılar. Buna göre, güya, Mısır notasında Türkiye’nin özür dilemesi istenmişti. Ama Türkiye Mısır’dan özür dilemeye yanaşmıyordu. Fes olayı uluslararası bir sorun olmuştu. Ingiliz gazeteleri “Bir fes yüzünden iki ülke birbirine giriyor” diye başlık atmışlardı.[54]
Bir başka Ingiliz gazetesi yine aynı gün “Dikkafah Kemal” diye başlık koymuştu. Atatürk’ün adını karıştırarak ortalığı bulandırıyor, Mısırlıların damarına basıyordu: “Mustafa Kemal’in Mısır Hükümetinden özür dilemesi ihtimali pek yoktur... Kemal Paşa, bütün ömründe bir kez bile özür dilememiştir... Mısır Elçisinin önünde boyun eğecek bir insan değildir.” diyordu.[55]
Mısır notasında, Türkiye’nin özür dilemesi istenmemişti, öyle olduğu halde sanki özür dilemesi istenen Türkiye’nin buna yanaşmadığı haberi yayılıyordu. Yine aynı gün kimi Mısır gazeteleri, İstanbul’dan aldıkları haberlere dayanarak, Türk Hükümetinin Mısır’dan özür dilemek istemediğini yazdılar[56]. Ertesi gün El Ahram gazetesi, Londra’da yayınlanan haberi “Mustafa Kemal Mısır’dan özür diler mi? Bir Ingiliz gazetesi ne diyor?” başlığı altında yayınladı: “Mustafa Kemal Paşa, durum sarpa sarınca çekilir, ama boyun eğmez... Kendi görüşüne göre iğrenç olan başlığa itiraz ettiğinden, Mısır Elçisine boyun eğecek bir insan değildir” dedi [57].
Hükümet yanlısı El Ahram, bir başka sütununda da, Mısır’ın o zamanlar tanınmış bir yazarı olan Essavi’nin bir makalesini yayınladı. Makalede yazar Türkiye-Mısır ilişkilerinin kesilmesini istiyor ve şöyle diyordu:
“Fes yanlısı değilim, insanın başını ne güneşten, ne de yağmurdan koruyan ve başlarda ya uzun ya da kısa görünen kara püsküllü, kırmızı renkli bu başlığı sevenlerden de değilim. Geçmişin bu ağır yükünden kurtulup pejmürde geçmişle ilgisini kesen Gazi Mustafa Kemal’i bu sütunlarda sclâmlamıştım. Ama Türkiye Lideri ile Mısır Elçisi arasında bu konuda çıkan anlaşmazlığı duyduğum günden beri, doğrusu, fesi sevmeye başladım. Çünkü fesin onuru, Mısır’ın onurudur, bütün Mısırlıların onurudur...
“Elçimizin uğradığı muameleden dolayı Türkiye özür dilemek istemezse, İstanbul’daki Konsolosluğumuzla birlikte, Türkiye’deki Elçiliğimizi kapatıp Elçimizi geri çekmek gerekir kanısındayım...
“Biz bu olayda zarar gördük; ya bu zararımız giderilir, ya da Elçimizi geri çekmek gerekir” [58].
Kahire’deki Türkiye işgüderi Şevki Bey, bu pek gergin havayı biraz olsun yatıştırmak için, El Belağ adlı Mısır gazetesi muhabirine uzunca bir demeç verdi. Türk Hükümetinin cevabının henüz postada bulunduğunu, Kahire’ye ulaşmadığını söyledikten sonra “sizi temin edebilirim ki, fes olayını anlatan gazeteler ve hele Ingiliz gazeteleri, olayı abartmişlardır, dedi. Şunu da temin ederim ki, Mısır’ın Ankara Elçisi Abdülmelik Hamza Bey, Türk ulusu ve başta Cumhurbaşkanı Gazi Hazretleri olmak üzere, Türkiye’nin bütün yöneticileri tarafından çok sevilen bir kimsedir...” diye ekledi[59], işgüder Şevki Bey, Ankara’ya da şu kapalı telgrafı çekti:
“ismet Paşa Hazretlerile Zatı Devletlerinin (Tevfik Rüştü Beyin) Siyaset gazetesinde neşredilen beyanları güzel tesir hasıl etmiş ise de akabinde Türkiye gazetelerine atfen Londra’dan “Standard” ve “Express” ve “Ehram” muhabirinin buraya gönderdikleri haberler umumen gayet fena tesir yaratmıştır. îş unutulmuş gibi idi. Hükümet notamızı bekliyordu. Şimdi ise Türkiye matbuatına isnad edilen Mısır aleyhtarlığına dair intişar eden yazılar işi tekrar alevlendirmiştir. “Ehram” gazetesinde Türkiye ile alâkanın katedilmesi istenmektedir. Mısır notasında tarziyeden bahsedilmediği halde ecnebi muhabirlerinin İstanbul matbuatından naklen Türkiye cevabi notasında tarziye vermeyi reddettiği havadisi meseleyi burada karıştırmaktadır” [60].
Konu yeniden alevlendirilmişti. Gittikçe kızışıyordu. Mısır basını Türkiye’ye ateş püskürüyordu. Hükümet yanlısı El Ahram gazetesi, Türk notasında, her devletin kendi protokolünü düzenleyebileceği yolundaki düşünceyi ele almıştı. Sert biçimde eleştiriyor, Türkiye’ye verip veriştiriyordu, özetle şunları söylüyordu: siyasal işleri ve protokol sorunlarını öteden beri iyi bilen bir devlet böyle bir cevap veremezdi. Türkiye, Batı ile ilişkilerini güçlendirmek için fesi yasaklamıştı. Ama ondan sonra dünyanın her yerinde fese savaş açamazdı. Mısır Elçileri İngiltere sarayına bile fesle kabul ediliyorlardı. Irak Elçisi de İngiltere’de fesle kabul ediliyordu. Yeni Türkiye protokol konularını İngiltere’den daha mı iyi bilecekti? Yeni Türkiye bu konuda “ham bir meyva” gibiydi. Mısır Elçisinin fes giymesini Türkiye nasıl engelleyebilirdi? Mısır Elçisinin giysisi, Türkiye’nin dış ilişkilerini nasıl köstekleyebilirdi? Bu ne garip iddiaydı! Diplomasi tarihinde böyle bir olay hiç görülmemişti. Türkiye, Mısır, Ingiltere, İtalya krallarının Elçilerini kabul ediyordu. Yabancı elçiler arasında fesli, şapkalı diye ayrım mı yapacaktı ve şapkalı Elçileri kabul edip fesli elçileri geri mi çevirecekti? Ne yönden bakılırsa bakılsın, Türkiye’nin bu davranışında tutar taraf yoktu. Türk gazeteleri, “Mısır Türkiye’ye sataşmaktan vazgeçmelidir” diyorlardı. Bu sözlere gülümsemek gerekirdi [61].
öteki Mısır gazeteleri de El Ahram'm bu yazdıklarından pek geri kalmıyorlardı. El Siyasiye gazetesi, fes olayının nâzik bir aşamaya girdiğini belirttikten sonra Türkiye’ye karşı saldırıya geçiyordu. Yazdıklarına göre, Mısır Elçisi, Türkiye Cumhurbaşkanından emir alamazdı. Fes Mısır’ın ulusal başlığıydı. Başta Kral olmak üzere, bütün Mısır kamu görevlileri fes giyiyorlardı. Mısır Hükümeti, Türkiye’nin özür dilemesini istemişti. Haklıydı. Türk Hükümetinin fes olayına vermek istediği renk ne olursa olsun, bu, olayın önemini azaltmazdı. Protokol konusunda Türkiye, Avrupa devletlerinden daha kıdemli olamazdı. Ingiliz, Fransız, Alman, Italyan protokolleri, Mısır Elçilerinin fes giymelerini yasaklamıyordu. Türk protokolü de yasaklayamazdı. Türk gazeteleri, Türkiye’nin Mısır’daki kapitülâsyonlardan yararlanmasını istemeye kadar ileri gitmişlerdi. Bu durumda Mısır’ın Türkiye ile ilişkilerini yeniden gözden geçirmesi gerekecekti. Mısır, Türkiye’ye karşı misillemede bulunabilirdi. Bu gerginlikten Mısır sorumlu tutulamazdı[62].
Mısır basını adamakıllı sertleşmişti. Türkiye haberleri, Türk gazetelerinin yazdıkları çarpıtılarak Mısır’a yansıyor, sonra da bu yanlış haberler üzerine yorumlar yapılıyor ve Türkiye’ye verip veriştiriliyordu.
Türk Basınında Sert Yayınlar
Mısır’da bu sert yayınlar yapılırken Türk basını henüz sessizdi. Bir bekleyiş içindeydi. Türk notası Mısır’a verildikten sonra ne gibi gelişmeler olacağını düşünüyor gibiydi. 11 Aralık günü Milliyet gazetesi kısacık bir haber yayınlamıştı. “Fes ve ondan çıkan Mısır meselesi. .. bir intizar devresine girmiş addolunabilir. Cevabî notamızın Kahire Hükümetine tevdiini müteakip müstakbel vaziyet ve hattı hareket inkişaf edecektir” diyordu [63].
Derken, ertesi gün, Türk basınının havası birdenbire değişiverdi. Mısır’daki yaygara Türkiye’ye ulaşmıştı. Mısır’h yazacak da Türk- susacak mıydı? Mısırlı kadar Türk gazetecisinin de eli kalem tutardı! Türk basını 12 Aralık günü yeniden sert yayınlara başladı. Cumhuriyet gazetesi, “Hüsnüniyetimize rağmen!” diye başlık atmıştı. “Gizli ellerin muharref haberlerde Mısır efkârının teşvişine devam ediliyor” diyor ve şöyle sürdürüyordu:
“Mısır’dan gelen haberlere göre, Türk matbuatının malûm mesele etrafındaki neşriyatı orada Mısır aleyhtarlığıyla tefsir edilerek tekrar velvelcli neşriyata başlanılmıştır. Ancak bu defa da dikkate lâyık olan cihet, Türk matbuatı neşriyatının bilhassa Mısır’a muharref şekilde bir daha gene Londra’dan aksettirilmiş olmasından ibarettir...
“Mısır ile Türkiye’nin arasını açmaya azmetmiş olan gizli ellerin şimdi ipliği pazara çıkan eski meseleyi bir tarafa bırakarak ortaya gûya Türk matbuatının Mısır aleyhtarlığı ettiği yolunda tezvirat yaptıklarına şahit oluyoruz. Vaziyeti soğukkanlılıkla mütalaa etmekten başka yapılacak bir şey yoktur.. .
“Ortalığı karıştırmak isteyen nifak ve fesada karşı Türk efkârı kadar Mısır efkârının uyanık ve basiretli olmasına ihtiyaç vardır. Bugün için gördüğümüz hakikî vaziyet budur...”[64]
Vakit gazetesi başyazarı Mehmet Asım şunları yazıyordu:
. Türk gazetelerinin hulâsası Mısır’da kasten yanlış neşrolunmuştur. Bu tahrif bilhassa şu suretle olmuştur:
“Güya Türk matbuatı ‘Mısır Hükümeti fes meselesinden dolayı bizden tarziye istiyor, böyle bir tarziye vermiyoruz’ diyorlarmış ve Mısır aleyhinde şiddetli neşriyat yapıyorlarmış.
“Bunun üzerine Mısır gazeteleri mukabil neşriyata başlamış ve bu cümleden olarak (Elehram) gazetesi Mısır Hükümetinden Türkiye ile münâsebatın kesilmesini istemiştir...
“Bir taraftan Türk gazetelerindeki neşriyatın tahrif edilerek kasten Mısır aleyhtarı bir şekilde gösterilmesi, diğer taraftan yarı resmî Anadolu Ajansı tarafından verilen doğru haberlerin Mısır gazetelerine verilmemesi, yahut bunların neşrine mâni olacak tedbirler alınmış olması, nihayet İstanbul’a ve Ankara’ya ait malûmatın doğrudan doğruya Türkiye’den Mısır’a verilmesinde hiçbir mahzur yokken Londra vasıtasile gitmekte olması, bu işin içinde daha ilk günden beri şüphe ettiğimiz kastın vücudunu ispat eden en kuvvetli delil değil midir?
“Bu entrika âmillerinin takip ettikleri bütün maksat Türkiye ile Mısn’m arasını açmaktır.
“Türkiye, Mısır ile olan münasebatını arttırmak için tedbirler alıyordu. Scyrisefainin İskenderiye postası ile Iş Bankası’mn Mısır şubesi bu münasebatın gün geçtikçe artacağını gösteriyordu. Bu mü- nasebatın her gün biraz daha artmasını çekemeyen bir takım unsurlar uydurma bir fes meselesile Mısır’ın millî izzeti nefsini tahrik etmek fırsatını bulmuşlardır...”[65]
Mehmet Asım Bey, Mısır gazetelerine, siyasal entrikalara alet olmamalarını, hiç değilse Türk notasının Mısır’a ulaşmasına kadar beklemelerini öğütlüyordu.
Milliyet gazetesi, daha geniş ve daha sert yayın yapıyordu. Üç sütun üzerine şu manşeti atmıştı: “Mısır politikacıları tahrif, tezvir ve entrika yolunu tuttular! - İnkılâpçı Türk milletinin kardeş Mısır milletine karşı gösterdiği hüsnüniyet ancak bu kadar tezvire alet edilebilir. - Biz, kardeş Mısır milletinin değil, entrikacı ve politikacı müzevirlerin düşmanıyız...” Gazete, Mısır basınının yeniden yaygaraya başladığını belirttikten sonra şunları yazıyordu:
“Esasen musanna bir hâdiseyi Türk milletinin ve Türk inkılâbının aleyhinde devamlı bir tezvir ve fesat silâhı gibi kullanmak istemeleri pek ziyade dikkate şayandır... Kahireden aldığımız telgraflar, Mısır’da yerleşen inkılâp ve Türk düşmanı politikacıların Türk matbuatının samimî ve Mısır milleti için candan ve iyi niyetlerini tebarüz ettiren neşriyatlarını bile tahrif ettiklerini bildirmektedir...
“Bundaki maksat âşikârdır, ilk haberi tasni ve tahrik etmekteki hedefin aynidir: Mısırlıyı Türk’e, Türk’ü Mısırlıya düşman etmek...
“Bu bahis üzerinde Türk milletine ve Türk gazetelerine düşen vazife, sadece sokak politikacılığının çirkefi içinden nezih Mısır milletinin yüzüne ve kulaklarına sıçrayan bu fesatçıların hüviyetlerini ortaya koymak ve onların inkılâp düşmanlığı ile, İktisadî düşmanlıkla, siyasî ve irticaî düşmanlıkla yaptıkları tahrik ve tezvire karşı kardeş Mısır milletini ikaz etmektir. Ve... pek kuvvetli ümit etmek istiyoruz ki notamızın kendilerine tevdiini müteakip Mısır Hükümeti de bizim hüsnüniyetimizi ve kendi topraklarında barındırdığı fesatçıların tezviratını birbirinden ayırt edecek ve ebedî Türkiye-Mısır dostluğunun kervanını yürütmesini bilecektir.” [66]
Yine Milliyet gazetesinde Aka Gündüz, “Nil Çocuğuna Açık Mektup” yayınlıyor ve Mısır’lıya şöyle sesleniyordu:
“Ey Nil’in “dünkü bana” benzeyen bugünkü asil çocuğu!..
“Ey sahraların, deltaların, fidanların inkılâp çocuğu!
“Ey Mısır’da doğan Çankaya çocuğu!
“Üç beş kötü ruhlu kötü gazetenin kötü kötü yazdıklarına ne bakıyorsun?
“Sen bana bak! Kendine bak! Aramızdaki gönülbağındaki sağlam manaya bak!
“Bugün Kahire’nin bana hücum eden gazeteleri, bil ki bana hücum etmiyorlar, sana hücum ediyorlar. Senin kafanın içindeki büyük hedefe, göğsünün altındaki mukaddes aleve, gözbebeklerindcki derin hasrete hücum ediyorlar.
“Onlar zaten beni sevmezler, zaten bana düşmandırlar. Bilirler kı şu kürenin üstünde bir inkılâp Ankarası ve bir inkılâpçı Türk bulundukça zulme, geriliğe, kavuklu ve silindirli taassuba, esirliğe bitim, ölüm mukadderdir.
Ve bilirler ki sen; benim maneviliğimin içinde henüz maddeleşmemiş bir cephesin. Seni şimdiden yıkmak lâzımdır; ve seni şimdiden yıkmak için de ilk önce aramızdaki sevgi ve mefkûrc bağını koparmak lâzımdır. Bu bağ kopunca sen yalnız kalacaksın, yalnız kalınca da bir kere daha ve daha derinden ellerine düşeceksin. Dedim ya, seni ölesiye ezmek için bana hücum ediyorlar...
“Nil çocuğu! İçi yanan mefkûre çocuğu! Benim kardeşim!
“Dâva, kara püsküllü kırmızı feste değildir.
‘Dâva büyüktür, milletlerin kurtuluşu dâvasıdır ve en büyük dâvacı sensin. Bu büyük dâvada benden başka sevenin, dostun, kardeşin yoktur. Gönlünü bana daya, göreceksin ki dünyanın en devrilmez adamı sen olacaksın.
“Çankaya seni seviyor bağrı yarah çocuk! Çankayanın birisini veya bir şeyi sevmesi ne demektir. Bunu tarif edemem, tarihe ve dehre sor!...”[67]
Ankara, İngiltere'den Kuşkulanıyor
Fes olayının böyle yeniden körüklenip alevlendirilmiş olması 1 ürk Hükümetini kuşkulandırdı. Türkiye Dışişleri Bakanlığı, yeniden araştırma yaptırarak kışkırtmalara doğru bir teşhis koymak gereğini duydu ve Londra Büyükelçiliğine şunları yazdı :
Notamızın Kahire’ye vusulünden ve Hükümete tevdiinden evvel efkârı umumiyeyi heyecana düşürmeyi istihdaf eden baZ1 şeyler yapılmakta olduğunu hissediyor gibi oluyoruz... Haberin Mısır’a evvelce Londra’dan verilmiş olduğuna ve bu defa aynı mahreçten giden telgrafların halkı 1 ürkiye aleyhine tahrike sebep olduklarına bakınca hâdiseye hususî bir mahiyet atfetmek lâzım olduğu neticesine varılıyor... Avrupa’nın muhtelif büyük şehirlerinden ve ajanslarından bu meseleye dair herhangi bir haber verilmemekte iken İstanbul’ da çıkan gazetelerin yazılarına atfen ve onların manasını ve ifade şeklini tağyir ederek tâ Londra’dan verilmekte olan müteakip havadisin ne gibi emelleri takip ve kimler tarafından tertip ve idare edildiğini bilerek resmî mahafilin bununla alâkaları derecesini yakından öğrenip tespit ederek ona göre vaziyete bir teşhis koymak lâzım gelir. Bu noktalar hakkında derin ve etraflı bir surette tahkikat yapılarak mütalaanızla beraber bildirilmesi...”[68]
Türk Hükümeti, geniş bir tertipten kaygulanmış ve bunun arkasında İngiltere’nin bulunabileceği kuşkusuna düşer gibi olmuştu. Londra Büyükelçisi Münir (Ertegün) Bey, Ankara’nın kuşkularını ve kaygularını giderdi : “İngiltere’yi memleketimize karşı dostane bulmaktayım” dedi. Büyükelçi, Türkiye’nin barış ve uygarlık yolundaki dürüst politikasının İngiltere’de anlaşılmaya başlandığını umuyordu. İngiliz resmî çevrelerince bir kışkırtma beklemiyordu. Belki kışkırtma, Türkiye - İngiltere dostluğunu bozmak isteyen çevrelerin başının altından çıkıyordu[69].
Kahire İşgüderi Şevki Beyin telgrafları Ankara’yı daha da rahatlattı. Şevki Bey, işin içinde bir İngiliz kışkırtması bulunmadığını, tersine, İngiltere’nin Mısır’ı yatıştırmaya çalıştığını bildiriyor ve şunları yazıyordu: “Mısır Hükümetinin bu meselede ittihaz ettiği meslek başlıca yalnız izzeti nefis meselesidir. Aynı zamanda “Veft” matbuatına karşı mevkilerinin düşmemesi arzusu da vardır. Burada İngiliz teşviki mahsûs değildir. Bilâkis teskin maksadile vesayada bulunduklarını biliyorum. Binaenaleyh hâdise mahallî mahiyetten başka ehemmiyete haiz değildir. Mısır Hükümetinin hafi maksatla hareket etmediğine kaniim. İlk tesir ile burada meseleye lüzumsuz ehemmiyet vererek vaziyetin işkâl edildiğinin anlaşıldığı fikrindeyim. ..” [70].
Kahire’nin bu telgrafı Ankara’da kaygulan ve kuşkuları epeyce giderdi. Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Bey, Kahire İşgüderine şu telgrafı gönderdi:
“Mesele hakkında koyduğunuz teşhis bizi tatmin etmiştir, teşekkür ederim. Mısır Hükümetinin verdiği nota malumunuz olduğu üzere şiddetlidir. Ancak bu notayı hakikî vaziyeti bilmeden yazdıklarına kanaat getirdiğimiz cihetle memlekette Büyük Reisimizin mevzubahis olması dolayisile hasıl olan infiali durdurmaya ve efkârı teskine çalıştık. Bu sert notaya verdiğimiz cevabı göreceksiniz... Notamız size vasıl olunca götürüp Hariciye vezirine tevdi ediniz. Çünkü notalarına bir cevap verilmemesi nezaketsizlik teşkil eder. Notayı tevdi ederken maalinden mülhem olarak müsait bir lisanla bunu teşrih ve dostluk hissiyatımızı teyid ediniz. Koymuş olduğunuz teşhise göre bu izahatınızla meselenin tamamen halledilmiş addedileceğine kanaatim vardır...
“Mesele bu suretle ortadan kalkacak olursa, Mısır’a karşı beslediğimiz dostluğun yeni bir eseri olmak üzere Kahirc’ye derhal bir sefir tayinine hazır olduğumuzu ve bu meselenin bidayetinden beri göstermiş olduğunuz dirayet ve liyakat dolayisile ve Mısır’da ihrazına muvaffak olduğunuz mevkii düşünerek mevcut dostluğu bir kat daha teyit için Zatıalinizi oraya Orta Elçi tayin etmek istediğimizi Hariciye Nazırına söyleyiniz.”[71]
Tevfik Rüştü Bey, Ankara’daki Mısır Elçisinin terbiyeli ve sempatik bir kimse olduğunu, ancak meslekteki tecrübesizliği yüzünden Hükümetini fena bir yola sevketmeye neden olduğunu, yoksa Kahire Hükümetinin Türkiye’ye o notayı vermeyeceğini söylüyor ve sonra şunları ekliyordu:
“Türk gazeteleri şimdiye kadar bu işi daima dostane bir şekilde tahlil etmiş ve sui tefehhümü tebarüz ettirmeye çalışmıştır. Mahaza mesele etrafındaki dedikoduya mani olarak dostane bir hal şekline vüsul imkânını teshil etmek üzere bütün nüfuzumu kullanarak gazeteci arkadaşlarımın artık neşriyatı durdurmalarını temin edebileceğimi kuvvetle zannediyorum. Mısır’da da ayni tarzda hareket edilirse muvafık olur kanaatındayım.
“Büyük Reisimizin böyle bir dedikodu mevzuuna karıştırılmış olmasından Ankara mahafilindc ve bütün memlekette ciddî bir teessür hasıl olduğunu husulü malumatınız için ilâve etmek isterim.” [72]
Türkiye Dışişleri Bakanı, fes yüzünden Türkiye ile Mısır arasında ortaya çıkmış gerginliği bir an önce gidermek için elinden geleni yapıyordu. Mısır’ı hoşnut edecek jestlerde bulunuyordu. Bu bunalım atlatılır atlatılmaz Kahire’ye bir Orta Elçi atanacaktı ve bu görev için İşgüder Şevki (Alhan) Bey düşünülüyordu. Bakan, Türk gazetelerinde olayla ilgili yayınlara son vermek için de elinden geleni yapacaktı. Bundan böyle Mısırlıların yakınmalarına bir neden kalmayacağım umuyordu. Ve haklı olarak Mısır’dan da aynı karşılığı görmeyi bekliyordu.
Mısır'da Hava Halâ Gergindi
Ama Türkiye’nin beklentileri boşa çıkıyordu. Mısır’da hava halâ gergindi ve gerginlik gittikçe artıyor gibiydi. Mısır gazeteleri daha da sertleşmişlerdi ve bir gazete Türkiye ile Mısır arasında bir “savaştan” sözetmişti. Mısır mebuslarından biri fes olayını Meclis’e götürmüştü. İşgüder Şevki Bey, 15 Aralık günü Ankara’ya şunları telledi:
“Muhalefete mensup Siyaset gazetesinde dün çıktığını bildirdiğim makalenin bugünkü uzun devamında berveçhi ati maruz mü taleat yürütülmektedir: ‘Türkiye Hükümeti haricin kabul edeceği kavanin ve adatı harice kabul ettirmek istiyor. Türkiye’nin takip ettiği siyaset makyavelizmdir... Türkiye’nin cevabı matbuat ve resmî devairin umutları hilâfına çıkar ise Mısır Hükümeti meseleyi ağır başla hal etmeli ve Türkiye’yi makyavelizm siyaseti takipte hür bırakmalıdır. Mısır tabiatiyle harp istemez, fakat haysiyetinin muhafazası için harpten çekinmez, münakala buna mani ise harbin başka şekilleri vardır.’ Muhalefete mensup olan mezkûr gazetenin Türk aleyhtarlığından ziyade Hükümeti müşkül mevkie koymak üzere efkârı umumiyeyi zehirlemekte olduğu müstahberdir...”
“Hazelefi fırkasına mensup meb’uslardan Abdülhamid Said, Mısır Meclisi Mebusanına bir takrir vererek Hariciye Nazırına hulasası atiye dereolunan suali tevcih etmiştir: ‘Türkiye Reisicumhuru ile Mısır Sefiri arasında vukubulduğu bildirilen hadisenin, Mısır Sefirinin haysiyetine tecavüz edildiğinin aslı var mı? Mısır Sefiri kâfi tarziyeye nail oldu mu? Hükümet bu babta ne yapmayı ve bütün millete şamil olan bu hakarete ne suretle cevap vermeyi düşünmektedir?’ ”[73]
Bu arada, kimi Mısır gazetelerinde, gerginliği yatıştırıcı yönde yazılar çıktığı da görülüyordu. El Ahram gazetesinde, Mısır’ın tanınmış yazarlarından Abdullah Hüseyin, Mısırlıların fes konusunda bu kadar duyarlı olmalarının anlamsızlığına parmak basıyordu. Fes’in Mısır’da Osmanlılar zamanından kalma olduğunu, yavaş yavaş ortadan kalkmaya başladığını belirtiyordu. “Fes, îslâmın mirası, Firavunların eseri ya da Mısırlıların ulusal bir geleneği değildir ki ona sarılalım” diyordu. Sağlık bakımından da fesin Mısırlılara uygun bir başlık olmadığını ve yeni bir başlık kullanmak gerektiğini belirtiyordu. [74]
Bir başka tanınmış yazar ve eski milletvekili olan Abbas El Akkat da, “fes sorunu Türk ve Mısır Hükümetleri arasında ne yolda çözümlenirse çözümlensin, Türk ve Mısır halkları arasında dostluğun devam etmesi gerektiğini, iki ulusun birbirlerine dayanmaya muhtaç olduklarını” söylüyor ve İngiliz entrikalarından sakınılması uyarısında bulunuyordu: “Doğulular uzun uykularından uyandılar... Bugün Doğunun her köşesinde sömürgecilerin entrikalarına karşı güçlü tepkiler vardır. İran’da, Irak’ta, Türkiye’de, Arap yarımadasında, Filistin’de, Mısır’da, kısacası bütün Doğu ülkelerinde Avrupahlann ördükleri ağlara karşı güçlü bir uyanış vardır. Bu uyanışın Doğuyu iyi bir sonuca götüreceği kuşkusuzdur... Avrupa ağları derken özellikle İngiliz ağlarını kastediyoruz. Çünkü Doğu ülkelerine en büyük hırs ve açgözlülükle bakan İngilizlerdir. .. Sömürgeci Ingilizlerin, Doğu ulusları arasına fitne, fesat ve hayali anlaşmazlıklar sokarak Doğu’nun birliğini bozmaya çalışmaları doğaldır. Hattâ hiç yoktan anlaşmazlık yaratıp bunu davul zurna ile her tarafa yaymaktan çekinmezler... Biz Doğulular birbirimize yardıma muhtacız... Kendimizi düşmanlara kaptırmamalıyız... Sömürgecilerin aleti olmamalıyız” diyordu.[75]
İngiliz Yüksek Komiseri Araya Giriyor
Basında görülmeye başlanan yatıştırıcı yayınlara karşın, hava halâ çok gergin görünüyordu. Kahire’deki Ingiliz Yüksek Komiseri Sir Percy Loraine, 16 Aralık günü Londra’ya çektiği telgrafta:
“Fes olayının gelişmesi, yazık ki, ciddidir ve Türkiye ile Mısır arasındaki ilişkilerin yakında kesilmesi tehlikesi vardır” dedi.[76]
Türkiye’nin Kahire İşgüderi Şevki Bey, özel olarak Yüksek Komiser Loraine ile görüşmüştü. Bu görüşmeden sonra Loraine Londra’ya özetle şunları anlatıyordu: Mısır notasında Türk Hükümetinden ilerisi için güvence istenmiş olması Türkiye’de öfke yaratmıştı. Türk Hükümeti, Gazi’yi desteklemek için fes olayını ulusal bir sorun yapmıştı. Bu bakımdan Mısır’la ilişkileri kesmekten çekinmeyecekti. Türkler, Gazi’nin adını karıştırmaksızın, Mısır’ı hoşnut edecek, ama Mısırlılara boyun eğmiş izlenimi vermeyecek bir formül arıyorlardı. Türkiye İşgüderi, “hemen bir çözüm bulunamazsa iş işten geçmiş olacak” demişti[77].
İngiliz Yüksek Komiseri, Türkiye İşgüderiyle görüştükten sonra aynı günün akşamı Mısır Başbakanı Sıtkı Paşa’yı gördü. Sıtkı Paşa, Türkiye ile kavga etmeyi hiç istemediğini söyledi. Ama, Mısır’ın hakarete uğramış olduğunu ve tatmin edilmesi gerektiğini ileri sürdü. Türkiye ile ilişkilerin kesilmesinin Mısır çıkarlarına zarar vermeyeceğine inandığını da ekledi. Türk notası gelince bunu dikkatle inceleyeceğini, onurlu bir çözüm yolu arayacağını ve Sir Percy Loraine ile yine görüşeceğini söyledi[78].
Yüksek Komiser, Türk İşgüderini ve Mısır Başbakanını ayrı ayrı dinledikten sonra havanın gerçekten pek gergin olduğu, Türkiye - Mısır ilişkilerinin kesilmesine kadar gidilebileceği kanısına vardı ve Londra ya danışmadan, kendiliğinden, tarafları yatıştırmaya koyuldu: “Fes için koparılan bu fırtına konusunda her iki taraf da bana geldiğinden, yatıştırıcı yönde kişisel etkinliğimi kullanmayı uygun buldum, taraflarla kişisel olarak konuştum ve umarım ki bu konuşmalarım onaylanır” dedi[79].
Üç gün sonra Londra’nın karşılığı geldi. İngiltere Dışişleri Bakanlığı, Yüksek Komiserin konuşmalarını onaylamakla kalmıyor, ona ayrıca, anlaşmazlığın “kısa zamanda ve dostça çözüme bağlanması için etkinliğini kullanmayı sürdürmesi” talimatını da veriyordu[80].
Bundan böyle Sir Percy Lorainc, Hükümetinin buyruğuna dayanarak, Mısır Hükümeti üzerinde etkinliğini kullanacaktı ve Londra’nın buyruğu zamanında Kahire’ye ulaşmıştı. Bir gün önce Türk notası Mısır Dışişleri Bakanına sunulmuştu. Ama Mısır’ın cevabı henüz hazırlanmamış bulunuyordu. Tam bu günlerde İngiliz Yüksek Komiseri olumlu ve etkin bir rol oynayabilecekti.
Yayınların Arkası Kesilmiyor
Bu arada Mısır basınında yayınlar sürüp gidiyordu. Haftalık El Keşkül gazetesi, “Ulusal onur korunmalıdır” başlıklı bir yazı yayınlamıştı. “Mısır’ın resmî fesine karşı yapılan bu saldın anlaşılmaz, hazmedilmez, mantıksız bir saldırıdır... Bunun ince bir bulut gibi geçiştirilmemesi gerekir... Yoksa bu olay, Mısır’ın alnında bir leke olarak kalır ve ileride de yinelenir” diyordu[81].
Muhalefet organı Roza Elyusuf adlı resimli dergi, fes olayını canlandıran bir karikatür yayınlamıştı. Atatürk’ü de karikatür konusu yapmıştı. Alaylı biçimde şunları yazıyordu: “Birçok kimse, iki devlet arasında bunalım yaratan fesi seyretmek için can atıyor. Ankara Elçimizin fesini sergilemesini Hükümetimize öneriyoruz...
“Gerçek şu ki bu bunalımda fes zulüm görmüştür. Türkiye ile Mısır arasındaki anlaşmazlık ise eski “sevgi”nin bir belirtisidir. Öyle ya sevgi kimi zaman tatsız olur, öyleyse Gazi’nin fese kızmış, Dışişleri Bakanlığının da fesin püskülünü yakalamış olmasına şaşmamalı...”[82]
Buna benzer iğneleyeci yazıların yanısıra, ağırbaşlı, hattâ Türk görüşüne yakın yazıların da Mısır gazetelerinde görülmeye başlandığı dikkati çekiyordu. El Mukattam gazetesi, İstanbul muhabirinden aldığı bir yazıyı yayınlamıştı. Yazıda, Gazi Mustafa Kemal’in Mısır’a karşı beslediği dostluk vurgulanıyor ve sonra şöyle deniyordu:
“Gerçek şudur ki, tören bitmek üzereyken salon pek sıcaktı. Nezaketiyle ün yapmış olan Gazi Hazretleri, konukların resmî elbi- selefle kalmayarak rahat etmelerine izin vermişti. Mısır Elçisinin de, öteki Elçiler gibi, fesini çıkararak rahat etmesi doğaldı. Sorun bundan başka bir şey değildir.”[83]
Hükümet yanlısı El Ahram gazetesi de, İstanbul’da çıkan Milliyet gazetesinden aktararak, aynı doğrultuda bir yazı yayınlamıştı. Eğer fes olayı Milliyet'in anlattığı gibiyse, bundan dolayı ulusal onuru korumak için özür dilenmesini istemeye gerek yoktur ’ diyordu[84]. Aynı gazete iki gün sonra İstanbul muhabirinin bir mektubunu yayınladı. Şunları yazdı:
“Olayla ilgili haberlerin abartılmış olduğuna hiç kuşku kalmamıştır. Gazi Hazretlerinin davranışı, Abdülmclik Hamza Beye iyilikten başka bir şey değildi. Amacı, çok iyi danseden Hamza Beyin, boğucu sıcakta dansederken başını yakan fesi çıkarmasına izin vermekti. Olay, iki ülke ilişkilerinde gelip geçici bir yaz bulutudur.” [85]
Hükümet yanlısı El Ahram, ağız değiştirmeye başlamış gibiydi. Bu hava içinde Türk cevabi notası Mısır’a verildi.
Türk Notası Mısır'a Veriliyor
Mısır’a verilecek Türk cevabî notası Ankara’da hazırlanmış ve 8 Aralık günü Kahire’ye postalanmıştı. İstanbul — İskenderiye arasında işleyen Scyrisefain şirketinin “İzmir” vapuru, Türk notasını Mısır’a götürdü. Vapur 16 Aralıkta İskenderiye’ye vardı. 18 Aralık akşamı Türkiye işgüderi Şevki Bey, notayı Mısır Dışişleri Bakanı Yahya Paşa’ya sundu. İşgüderle Bakan arasında iki saat süren bir görüşme de yapıldı. Şevki Bey' bu görüşmeyi Ankara ya şöyle rapoı etti:
“Notayı dün akşam Hariciye Vezirine verdim.
“‘Tafsilâta vakıfım’ dedikten sonra okudu ve dedi ki:
“‘Hamza Bey, denildiği gibi, hadisenin tarzı telâkkisi hususunda Hariciye Vekili ile tamamen hemfikir olsa idi bize gönderdiği raporu yazmazdı. Vakıa huzzar ve alelhusus süfera muvacehesinde vuku bulmuştur. Elyevm bütün devletlerin hâriciyelerine bu hususta raporlar gittiğini haber almaktayız. Şu halde cevabınızda ifade edildiği gibi hadise yoktur denilebilir mi? Alelhusus sefirimiz derhal salonu terketmek mecburiyetinde kalmıştır. Gerçi bu aleni muameleye karşı yirmi altı süferayi ecnebiye arasında sefirimizi güya tatmine kâfi addedilecek izahat verildiği iddia ediliyordu. Şimdi ise o izahatın bile kıymetini indirecek surette notada beyanatta bulunuluyor. Ben ki verdiğimiz notanın en mutedil bir tarzda yazılmasına rüfekamı ikna için saatlerce Meclisi Vüzerada İsrara mecbur oldum. Şimdi bu derece katı ve noktai nazarımıza muhalif bir nota muvacehesinde vaziyetimin ne kadar müşkül olacağını tasavvur ediniz. Bu notada hiçbir mahreç göremiyorum. Bizim, ecnebi gazetecilerinin neşriyatı üzerine hareket ettiğimiz de nasıl zannolunur? Tarzı hareketimiz mahza sefirimizin raporuna müstenittir’dedi.” [86]
İşgüder Şevki Bey, uzun açıklamalarda bulunarak Mısır Dışişleri Bakanını yumuşatmaya çalışmıştır. Konuşmasının sonuna doğru “izahatımıza hüsnü kabul göstermek veyahut göstermemek bittabi elinizdedir. Fıkır ve nazarınızı tashih için izahat vermekten başka da çaremiz yoktur. Eğer Sefirinizin sui muameleye maruz kaldığını tevehhüm etmek istiyor iseniz buna karşı Hükümetiniz, memleketiniz ve Mısırlılar hakkında hürmet ve muhabbet perverde ettiğimizi tekrardan başka bir şey yapamayız” demiştir, işgüder, Ankara’ya gönderdiği raporunu şöyle düğümlüyordu:
“Müşarünileyhin hülusu niyetinden ümitvanm. Hal ve lisanından hakikate yanaşmaya mütemayil olduğunu anlıyor isem de yüksek makamat karşısında pek büyük müşkilâta maruz olduğuna kaniim. Meselenin alacağı istikamet henüz kestirilememektedir. Şayanı kayıt bir keyfiyet, mevsuk istihbaratıma göre, Baş Vezirin hususî bir mahfelde “istediğimiz teminatı alamazsak Sefirimizi çağıracağım” suretinde kat’i beyanatıdır”[87].
Demek ki Türk notası Mısır Dışişleri Bakanını pek hoşnut etmemişti. Bakan, Türk görüşüne katılmıyordu. Notada bir çıkış yolu goremıyordu. Gerçi kendisi soruna bir çözüm bulunmasından yana gibi görünüyordu. Ama “yüksek makamlar”, yani Başbakan ve Kral karşısında pek güç durumdaydı. Başbakanın sert bir tutum içinde o duğu haber alınmıştı. Mısır’ın istediği güvenceyi alamazsa Ankara’daki Elçilerini geri çekeceğini bile söylemişti. Bundan sonra Mısır’ın nasıl bir tutum takınacağı belli değildi. Türkiye söyleyeceğini söylemişti. Söz sırası artık Mısır’daydı. Şimdi meraklı ve kaygulu bir bekleyiş başlıyordu.
Bu bekleyiş günlerinde Mısır basınına bilgi sızmadı. Gerek Mısır Hükümeti, gerek Türkiye Elçiliği tam bir suskunluk içine girdiler. Kahire ve İskenderiye gazeteleri, yetkililerin ağzından bir şey alamadılar. 19 Aralık günlü Mısır gazeteleri, Dışişleri Bakanı Yahya Paşa ile Başbakan İsmail Sıtkı Paşa’nın fes olayı konusunda uzun uzun görüştüklerini duyurdular[88]. Ama ne görüştükleri bilinmiyordu. Gazete muhabirleri boş yere Başbakandan ve Dışişleri Bakanından birşeyler öğrenmeye uğraştılar. Kendilerine yönelttikleri sorular karşılıksız kaldı.
Ertesi gün gazeteler, Mısır Hükümetinin resmen bir açıklama yapmasını, bir bildiriyle kamuoyunu aydınlatmasını istemeye başladılar. Bir gazete, Mısır basınında yalnız Türkiye çıkışlı haberlerin yer aldığını ileri sürdü ve Mısır Hükümetinin resmen bir açıklama yapmak zorunda olduğunu yazdı: “Dışişleri Bakanımız fesini önüne koyup bu konuda bir bildiri yayınlamak gerektiğini düşünmelidir” dedi[89]. Bir başka gazete, “söylentilerin önünü almak için Hükümetçe basına bir bildiri yayınlanmasını istiyoruz” diye ekledi"[90]. Ama Mısır Hükümeti suskunluğunu korudu ve basına herhangi bir açıklama yapmadı.
Mebuslardan Muhammed Aziz Abaza Bey, aynı konuda Mısır Başbakanına ve Dışişleri Bakanına bir soru sordu: “Son haftalarda fes olayı adı altında basında birçok haber yayınlandı.. . Türkiye ile Mısır arasında notalar alınıp verildiği de belirtildi. Acaba, Başbakan ya da Dışişleri Bakanı bu konuda Meclis’e bir açıklamada bulunabilirler mi?” dedi. İki mebus daha aynı yönde sorular sordular[91]. Ama Mısır Hükümeti Meclise de bir açıklama yapmadı.
Bu arada İstanbul’da çıkan Cumhuriyet ve La Republique gazetelerinde Ankara’daki Mısır Elçisinin kısa bir demeci çıkmıştı. Elçi, sözde, olay artık sona ermiştir” yollu konuşmuştu. Mısır gazeteleri bu haberi hemen yalanladılar. Mısır Elçisinin Türk basınına hiçbir demeç vermemiş olduğunu duyurdular.[92] Haber, Londra’da çıkan The Tımes gazetesinde de hemen yalanlandı.[93]
Fes olayının bundan böyle nasıl gelişeceği, artık kapanıp kapanmayacağı bir türlü anlaşılamıyordu. Mısır yetkilileri tam bir gizlilik ya da suskunluk içine gömülmüşlerdi. Türkiye bekleyiş içindeydi.
İkinci Mısır Notasının Hazırlanması
22 Aralık günlü Kahire gazeteleri, Mısır Başbakanıyla Dışişleri Bakanının iki günden beri Türk notasını incelediklerini, Türkiye’ye verilecek cevabın yakında Bakanlar kurulunda görüşüleceğini duyurdular.[94] Kimi gazeteler, Türk notasının hem hoşnutluk, hem de hoşnutsuzluk yaratmış olduğunu yazdılar.[95] Bunun dışında basına herhangi bir bilgi sızmamıştı.
Aynı gün Türkiye işgüderi Şevki Bey Ankara’ya çektiği telgrafta: “Başvezırle Hariciye Veziri dün bütün gün notamızı tetkik etmişler ve müzâkerenin sonuna doğru Ingiliz Fevkalâde Komiserliği Umuru Şarkiye Müsteşarı da hazır bulunmuştur” dedi.[96]
Mısır Başbakanı Sıtkı Paşa, notasının bir örneğini Kahire’deki Ingiliz Yüksek Komiseri Sir Percy Lorainc’e iletmiş ve bu notaya verilecek Mısır cevabı taslağının 22 Aralık günü Bakanlar Kurulunda görüşüleceğini duyurmuştu. Yüksek Komiser bu haberi alır almaz hemen Sıtkı Paşa’ya bir özel mektup yazdı. Sorunun dostça bir çözüme bağlanması uğrunda kişisel nüfuzunu kullanması için Londra’dan talimat almış bulunduğunu bildirdi. Böyle bir dostça çözüme Türk notasının olanak sağlayacağı umudunda olduğunu da belirtti. [97]
Bu mektup üzerine Mısır Başbakanı, Türkiye’ye verilmek için hazırladıkları nota taslağını 22 Arahk günü Yüksek Komisere iletti. Yüksek Komiserin görüşünden yararlanmak düşüncesiyle bu taslağın Bakanlar Kurulunda görüşülmesini ertelediğini bildirdi. Taslakta, Türk notasından üzüntü duyulduğu bildiriliyor ve olay konusunda Mısır görüşünde ısrar ediliyordu. Ayrıca, Mısır diplomatik temsilcilerinin ulusal başlıklarını giyebilmeleri için Türkiye’den güvence isteği tekrarlanıyordu.[98] Oldukça sert bir nota taslağıydı bu. Yeni tartışmalar yaratabilecek nitelikteydi. Belki Türkiye - Mısır ilişkilerinin kopmasına neden olabilecekti. En azından Ankara ile Kahire arasında yeni yazışmalara yol açabilecekti.
İngiliz Yüksek Komiseri bu taslağın yumuşatılmasını telkin etti. Kendi görüşünü dikte ediyormuş izlenimi vermekten kaçınarak, Mısır Başbakanına bazı fikirler verdi, özellikle, tekrar Türkiye’den güvence istemekten kaçınılmasını, Türk notasının ilgili paragrafının senet sayılmasını ve taslağın ona göre düzeltilmesini sahk verdi. Böyle bir değişiklik yapılınca ikinci Mısır notasına cevap vermek gerekmeyecekti. [99] Yeni yazışmalara ve tartışmalara yol açılmamış olacaktı. Yani anlaşmazlık sona erdirilebilecekti. Ama dosyanın kapanması Türk Hükümetinin tutumuna da bağlı olacaktı. Sir Percy Loraine, Ankara’daki İngiliz Büyükelçiliğinin de Türk Hükümetini yatıştırmaya çalışmasının uygun olacağını Londra’ya telkin etti.[100] Bunun üzerine İngiltere Dışişleri Bakanlığı, Ankara’daki İngiliz İşgüderi Mr. Morgan’a kısa bir telgraf çekti: “Gayri resmi olarak yatıştırıcı yönde nüfuzunuzu kullanmanız takdirinize bırakılmıştır” dedi[101].
Kahire’deki İngiliz Yüksek Komiseri Sir Percy Loraine, Mısır Hükümeti üzerinde gerçekten etkili olmuştu. Mısır nota taslağı, Yüksek Komiserin telkinleri doğrultusunda değiştirilmişti. Yeni bir nota kaleme alınmıştı. Sıtkı Paşa 26 Aralık günü bu taslağı da Sir Percy Loraine’e iletti. Yüksek Komiser pek hoşnut kaldı. Yeni bir değişikliğe artık gerek görmedi. Londra’ya şunları telledi:
“Sıtkı (Paşa), Türk Hükümetine verilecek notanın son metnini de özel olarak bana iletti, ki bu metin pek uygundur. Benim yatıştırıcı telkinlerim umduğumdan da fazla etkili olmuştur. Tartışma konusu olabilecek bütün noktalar notadan çıkarılmıştır. Nota, cevap vermeyi gerektirmiyor. Türk notasında yer alan güvenceleri nâzikçe senet sayıyor. Türklerin bunda itiraz edebilecekleri bir şey bulabileceklerini sanmıyorum.
“Sıtkı (Paşa) bana şunu da açıkça bildirdi ki, Türkler yine huzursuzluk çıkarırlarsa, Türkiye’deki Mısır diplomatik ve konsolosluk temsilcilerini geri çekecektir.
“Eğer Türkler kendilerine uzatılan bu zeytin dalını geri çevirirlerse, bir kavga aradıkları kanısına varacağım[102].”
Sir Percy Loraine, bu telgrafı, Mısır notasının Türkiye İşgüderine verilmesinden bir gün önce çekti. Telgrafın Londra’dan Ankara’ya da iletilmesini diledi. Tezelden Kahire’deki Türkiye İşgüderi Şevki Beye de haber uçurdu. Bir haftadır kaygulu bir bekleyiş içinde olan Şevki Bey, aynı gün Ankara’ya sevinçle şunları telledi:
“Pek müşkül safahattan geçtikten ve mâkus avamil refedildikten sonra mahza muvaffakiyet ve talimatı devletleri eseri olarak ihtilâfın izale edildiği, yakında tarafımıza verilecek cevabî notanın matluba muvafık surette tesvit edilmekte olduğu mevsuk istihbaratıma binaen maruzdur.” [103]
İkinci Mısır Notası ve Olayın Kapanması
26 Aralık 1932 günü, Türkiye’nin Kahire İşgüderi Şevki Bey, “Zata Mahsus” kaydıyla Ankara’ya şunları telledi:
“Hariciye Vezirinden cevabî notayı bu sabah aldım. Yarın tayyare postasile takdim olunacaktır. Münderecatından da müsteban olacağı ve şifahen de beyan eyledikleri veçhile mesele halledilmiş addedilmekte ve cevaba da intizar edilmemektedir. Notanın metni Sefirlerine telgrafla tebliğ edilmiş ve arzu buyurulduğu takdirde hususî surette göstermesi de emredilmiştir. Hariciye Vezirinin bu suret-i halde methali küllisi olduğunu arzetmek vazifemdir.” [104]
İkinci Mısır notası 27 Aralık 1932 tarihini taşıyordu. İşgüder Şevki Bey, aynı gün notanın önemli paragraflarını Ankara’ya telledi. Tam metnini de postayla yolladı. Notanın başında, 18 Aralık tarihli Türk notasının alındığı bildiriliyordu. Ondan sonra nota şöyle devam ediyordu:
“Mısır Krallığı Dışişleri Bakanlığı, Ekselâns Tevfik Rüştü Beyin, resmî yemek sonunda ve Halk Partisi suvaresi başında geçen olayı, Türklerin bugün Mısır’da giyilen başlığı giydikleri zamanki adetlerine yaklaştırmaya yönelik olarak Mısır Elçisine yapmış olduğu açıklamaları senet sayar.
“Bu açıklamalar ve Türk Hükümetinin notasında bildirmek lütfunda bulunduğu ve Kahire’deki temsilcisi aracılığıyla yinelediği dostluk, saygı güvencesi ve iki ülke ilişkilerini sağlamlaştırıp güçlendirme arzusu karşısında, Mısır Hükümeti, olayı kapanmış saymaya tamamen hazırdır.
“Öte yandan Krallık Hükümeti, Cumhuriyet Hükümetinin ulusal başlığın giyilmesine ilişkin beyanını ve her Devletin arzu ettiği üniformayı benimseme hakkını tanımasını hoşnutlukla değerlendirir. Krallık Hükümeti, her devletin ulusal ve uluslararası yaşamın gereklerini gözönünde tutarak kendi protokolünü düzenleme hakkı ile diplomatik temsilcilerin bu çerçeve içindeki haklarının çelişmeyeceğinin kuşkusuz olduğu görüşündedir...”[105]
Notanın en önemli paragrafları bunlardı. Bundan başka son bir paragrafı daha vardı. Orada da Mısır Hükümeti, iki ülkeyi birleştiren dostluk bağlarını güçlendirmeye ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümetiyle en içten ilişkileri sürdürmeye önem verdiğini vurguluyordu.
Demek ki, Kahire Hükümeti, Türkiye Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Beyin 30 Ekim’de Mısır Elçisine yaptığı açıklamaları senet saymıştı. Ayrıca Türk Hükümetinin, her Devletin istediği üniformayı benimseyebileceğini bildirmiş olmasından hoşnut kalmıştı. Türk Hükümeti, bunun yanı sıra, her Devletin kendi protokolünü düzenleme hakkı bulunduğunu da Mısır’a bildirmişti. Mısır Hükümeti, Türk protokolü ile Mısır’ın fesli üniformasının çatışmayacağı inancını belirtiyor ve bununla yetiniyordu. Başka türlü söylemek gerekirse, Mısır Hükümeti, “Türkiye kendi protokolünü düzenlesin, ama Mısır Elçileri de Türkiye’de fesli üniformalarını giyebilsinler” demek istiyordu. Böylece olayı artık kapanmış sayıyordu.
Mısır notasının Kahire’dcn telgrafla bildirilen özeti, 28 Aralık günü Ankara’ya ulaştı. Aynı gün Ankara’daki Ingiliz İşgüderi Morgan, Dışişleri Müsteşarı Numan (Menemencioğlu) Beyi ziyaret etti, özel olarak fes olayını açtı. Türkiye ile Mısır arasındaki bir işe karışmak niyetinde olmadığını, ama bu olayda Türk gazetelerinin İngiltere’yi de Türkiye - Mısır ilişkilerini bozmakla suçladıklarını, oysa İngiltere Hükümetinin anlaşmazlığın çabuk bir çözüme bağlanması ve Mısır’la Türkiye’nin ahenk içinde olmaları arzusunu beslediğini bildirdi. Son Mısır notasının herhalde yeterli bulunacağını ve sorunun artık kapatılacağını umduğunu da ekledi[106].
Numan Bey, Türk Hükümetinin İngiltere’yi suçlamayı aklından bile geçirmediğini, tersine, anlaşmazlığın giderilmesi için Kahire’ deki İngiliz Yüksek Komiserinin oynadığı olumlu rolü bildiğini söyledi. Mısır notasının henüz telgrafla gönderilmiş bir özetinin Ankara’ya ulaştığını, Kahire’deki Türkiye İşgüderinin notayı olumlu karşıladığını, Türk Hükümetinin ise notanın tam metnini beklediğini ekledi[107].
Ertesi gün, yarı resmi Hakimiyeti Milliye gazetesinde kısa bir bildiri çıktı. Bildiride, Mısır notasının telgrafla gelen özetinin Ankara’yı hoşnut ettiği, olayın artık kapanmış sayıldığı ve iki kardeş ulus ilişkilerini ansızın karartmış olan bulutların tamamen dağılmış olmasında iki ülke kamuoylarında sevinç yarattığı açıklandı[108].
Fes olayı, tamı tamına iki ay sürmüştü. 29 Ekim’de başlamış, çeşitli dalgalanmalar göstermiş, Türkiye - Mısır ilişkilerini neredeyse
kopma noktasına getirmiş ve günü gününe iki ay sonra, yılbaşı arifesinde kapanmıştı.
Sonrası
Olayın tam kapandığı günlerde, Ankara’da Kızılay’ın yılbaşı balosu yapılır. Mısır Elçisi Hamza Bey baloya gelir ve fessiz gelir. O akşam Atatürk de baloyu onurlandırmayı uygun görür. Baloya varınca Mısır Elçisini yanına çağırır. Baloda bulunan İngiltere İşgüderi James Morgan, Atatürk ile Mısır Elçisinin bu karşılaşmalarını Londra’ya rapor eder. İkisi arasında şöyle bir “konuşma” geçmiş:
- Gazi (pek alaycı): “Niçin fesinizi giymediniz?”
- Hamza Bey (şaşırır) : ? ?
- Gazi- “Beni niçin Hükümetinize rapor ettiniz?”
- Hamza Bey (aptallaşır):???
- Gazi'- “Gelecek 29 Teşrinievvel yemeğinde fesinizi giymezseniz sizi ben Hükümetinize rapor ederim.”
-Hamza Bey (büsbütün ezilir)???”
İngiliz işgüderi, “Bu canlı hazırcevaplık karşısında gayrete gelen Gazi, Hamza Beye ve Kral Fuad’a karşı beslediği sevgiyi uzun uzun anlatmaya koyuldu” der ve ekler: “Mısır notasının Türkleri hoşnut ettiği ve fes olayına artık kapanmış gözüyle bakıldığı kesindir.” [109]
Olayın kapanması üzerine Türk basınında İngiltere’nin hoşuna gidecek yazılar görülür. Milliyet gazetesi başyazarı ve Siirt Mebusu Mahmut (Soydan) Bey, 1 Ocak 1933 günü bir başyazı yayınlar. Fes olayı ilk kez basında yansıdığı günlerde Avrupa’da bulunduğunu, orda bazı kimselerin bu olayda İngiliz parmağı bulunduğunu ileri sürdüklerini, kendisinin buna inanmadığını anlatır. Şimdi İngiltere’nin olayı kışkırtmak şöyle dursun yatıştırmış olduğunun anlaşıldığını belirtir. Bundan hoşnut kaldığını söyler.[110]
9 Ocak günlü La Republique gazetesinde Yunus Nadi Beyin ayni yönde bir başyazısı çıkar. Yazar, sağduyunun zaferini alkışlar. İngiltere’nin bu olaydaki yapıcı rolünü över. “İngiliz resmî çevrelerinin dürüstlüğünden ve her iki tarafa karşı besledikleri dostluktan kuşkulanmaya hiç neden yoktur” der.[111]
Bu yazıların Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Beyin telkiniyle yazıldığı anlaşılmaktadır. Bakan bunu İngiliz Büyükelçisi Sir Gcorge Clcrk’e de açıkça söylemiştir. “Çünkü, Kahire’deki İngiliz Yüksek Komiseri Sir Percy Loraine’in gerçekten olumlu rol oynadığını, özellikle Kral Fuad ile Mısır Başbakanı Sıtkı Paşa üzerinde etkili olabildiğine inanıyorum” demiştir.[112]
Fes olayı konusunda üç Mısır mebusu Başbakan’a ve Dışişleri Bakanına sorular sormuşlardı ve bu sorular olayın kapanmasına kadar cevapsız bırakılmıştı. Mısır Dışişleri Bakanı Yahya Paşa, 23 Ocak günü Mısır Mebusan Meclisinde sorulara şu karşılığı verdi:
“Cumhuriyet Bayramının yıldönümü dolayısıyla 29 Ekim’de, Ankara’da, Halk Partisi tarafından verilen akşam yemeği ziyafetine Mısır’ın Ankara Elçisi de çağırılmıştır. Yemek bittikten sonra Elçiye bir işaret verilmiş ve bu işaretin Elçinin kişiliğine, ya da kisvesine bir saldırı olmadığı, Türkiye’de fes giyildiği zamanlarda adet olduğu gibi, resmi törenin sona ermesi üzerine arzu ederse fesini çıkarabileceğini Elçiye hatırlatmak amacı güttüğü Türkiye yetkililerince belirtilmiştir.
“Mısır Hükümeti, Ankara Elçisinin raporundan olayın ayrıntılarını anladıktan sonra Türkiye Hükümetiyle yazışmaya girişmiş ve amacın ne olduğunu sormuştur. Türkiye Hükümetinden gelen karşılıkta, olayın anlatıldığı biçimde geçtiği, Mısır Krah temsilcisinin Türkiye’de pek takdir edildiği ve Türklerin Mısırlılara karşı çok içten dostluk duyguları beslediği bildirilmiştir. Türkiye Hükümetinin Mısır Hükümetine karşı iyi niyetini ve iki millet arasındaki dostluk ilişkilerini geliştirmek istediği ve Mısır Kralı Hazretlerini takdir ettiğini kanıtlamak üzere Mısır’daki İşgüderliğini Elçilik düzeyine yükseltmeye karar verdiğinden İşgüder Mehmet Ali Şevki Beyin Kahire Elçiliğine atanmasına muvafakat etmesi Kral Hazretlerine teklif olunmuştur. Kral Hazretleri, Türkiye Hükümetinin bu teklifini kabul buyurmuşlardır.” [113]
Soru sahibi mebuslardan Dr. Abdülhamit Sait Bey, Bakanın bu açıklamasını yetersiz bulmuş, olayın üzücü olduğuna değindikten sonra, Türkiye’nin özür dilemesi gerektiğini ileri sürmüş ama öteki mebuslarca çabucak susturulmuştur. Soru sormuş olan Abdurrahman Elbeyle ve Aziz Abaza adlı öteki iki Mebus, Ankara’daki Mısır Elçisinin hakarete uğramadığının anlaşıldığını söylemişler, Türkiye - Mısır dostluğu üzerinde durmuşlar ve dostluğun yaşatılıp güçlendirilmesi dileğinde bulunmuşlardır[114].
Ankara’daki Mısır Elçisi Hamza Bey, 1933 Ocak ayı sonuna doğru, izin geçirmek üzere ülkesine gitmiştir. El Ahram gazetesinin bir haberine göre, Tevfik Rüştü Bey, Hamza Bey aracılığıyla Mısır Hükümetine teşekkürlerini yollamıştır. Fes olayını dostça çözümlemesine çalışmış olmasından dolayı Mısır Hükümetine hem kendisi, hem Türkiye Hükümeti adına teşekkür etmiştir. Mısır’da Türkiye’ye karşı dostluk beslediği gibi, Türkiye’de de başta Gazi olmak üzere, herkesin Mısır Kralına, soylu Mısır ulusuna ve Hükümetine karşı dostça duygular taşıdığını söylemiştir[115].
Türkiye uzunca bir zamandan beri Kahire’de Elçi bulundurmuyordu. Bu durumun Mısırlıları gücendirdiği fes olayı sırasında iyice su yüzüne çıktı ve anlaşıldı. Mısırlıları hoşnut etmek, iki ülke arasındaki ilişkileri güçlendirmek için, fes olayı dostça kapandıktan sonra Türkiye’nin Kahire İşgüderi Mehmet Ali Şevki Beyin Elçi olarak atanacağı Mısır Hükümetine duyurulmuştu. Türkiye sözünü tuttu ve 7 Şubat 1933 günü Şevki Bey Türkiye’nin Kahire Orta Elçiliğine atandı [116].
26 Mart 1933 akşamı, Kral Fuad’ın doğum yıldönümü dolayısıyla Ankara’daki Mısır Elçiliğinde bir suvare verildi. Atatürk, pek dostça bir jestte bulunarak, gece yarısına doğru, hiç. beklenmedik biçimde Mısır Elçiliğindeki suvareyi onurlandırdı ve sabaha kadar Elçilikte kaldı. Ankara’daki İngiliz Büyükelçiliği, Atatürk’ün bu davranışını, “yalnız fes olayını onarmak için yapılmış nâzik bir jest değil, aynı zamanda Mısır’a karşı açık bir iyi niyet gösterisi ve Türkiye - Mısır ilişkilerini geliştirmek arzusu” olarak değerlendiriyordu[117].
29 Ekim 1933’te, Türkiye Cumhuriyetinin onuncu yıldönümü dolayısıyla Kral Fuad, Atatürk’e kutlama telgrafı gönderdi. Atatürk de Kral’a “en içten teşekkürlerini” bildirdi[118]. Ama Mısır makamlarının Türkiye’ye karşı bir süre daha soğuk davrandıkları anlaşıldı. Yine Türkiye Cumhuriyetinin onuncu yıldönümü dolayısıyla Türkiye’nin Kahire Elçiliğinde verilen suvareye, küçük dereceli bir Mısır görevlisi dışında, Mısırlı Bakanlardan ve yüksek devlet görevlilerinden hiç kimse katılmadı. Eşiyle birlikte bu davete gelmiş olan İngiliz Yüksek Komiseri Sir Percy Loraine, hiçbir Mısırlı görevliyi orada göremeyince şaşırmıştır. Türkiye Elçisi Şevki Bey, bu “kasıtlı boykottan” duyduğu üzüntüyü Yüksek Komiserden saklamamıştır. Bütün Bakanlara ve Dışişleri görevlilerine davetiyeler gönderdiği halde hiçbirisinin gelmemiş olmasından yakınmıştır. Elçi, “Kralın buyruğu ile suvarenin kasten boykot edilmiş olduğunu” söylemiştir[119].
İngiliz Yüksek Komiseri, Mısırlıların bu davranışını, bir yıl önceki fes olayıyla ilgili görmüştür. Ertesi sabah yardımcılarından birini Mısır Başbakanına yollamış, Türkiye’nin bu önemli ulusal gününe Mısırlıların katılmamış olmalarının doğru olmadığını ve Türk Hükümetinin de bundan hoşlanmayacağını duyurmuştur. Bunun üzerine 30 Ekim 1933 akşamı, Elçi Şevki Beyin koruyuculuğu altında, Kahire’deki Türk Hayırsever Derneğince düzenlenen suvareye, Mısır Maliye, Harbiye ve Vakıflar Bakanlarıyla Kahire Valisi, İçişleri Bakanlığı Müsteşarı ve Kral adına Saray Mabeyncilerindcn biri topluca katılmışlardır. Elçi Şevki Bey, geçten geç suvareye gelmiş, salonun bir köşesinde oturmuş bekleşen Mısırlı Bakanların ellerini sıkmış, ama kendileriyle hiç ilgilenmeden gidip karşı köşedeki bir sandalyeye oturmuştur. İngiliz Yüksek Komiserliği görevlilerinden biri gidip Mısırlı Bakanlarla konuşması için Türk Elçisini boş yere ikna etmeye çalışmıştır. Elçi, bu davetin kendisinin daveti olmadığını, bir akşam önce kendisinin suvaresini Mısırlıların boykot ettiklerini, bu akşam salona girerken Bakanların ellerini sıkmakla gereken nezaketi göstermiş olduğunu söylemiş ve yerinden kalkmamıştır. Saray mabeyncisi, ev sahibi durumundaki Kahire Türk kolonisi başkanına, bu dâvete Kral adına geldiğini, Türkiye Elçisi gelip yanına oturmazsa güç durumda kalacağını söylemiştir. Bu sözler Türk Elçisine iletilmiş, ama Elçi yine yerinden kalkmamıştır. Sonunda, dâveti düzenleyenler ustaca bir iş yapmışlardır: Dâvetlileri yemek masasına çağırırken Türk Elçisiyle Mısırlı Bakanları yanyana getirmeyi başarmışlar ve Şevki Bey masada Saray mabeyncisi ile uzun bir sohbete dalmıştır. Böylece hava yumuşamıştır [120].
1934 yılında Mısır Kralı Fuad’ın Türkiye’yi ziyaret edeceği, Atatürk’ün konuğu olacağı yolunda dış basında haberler çıkmış,[121] ama bu ziyaret gerçekleşmemiştir.
1935 yılında, beş yıldan beri Türkiye’de görev yapmakta olan Mısır Elçisi Hamza Bey değiştirildi. Yerine atanan yeni Elçi Mofty El-Gazzaerly 28 Ekim 1935 günü Atatürk’e güven mektubunu sunarak Türkiye’de göreve başladı[122].
28 Nisan 1936 günü Mısır Krah Fuad öldü. Kralın ölümü dolayısıyla Atatürk, Mısır’a karşı dostluğunu göstermekten geri kalmadı. Veliaht Faruk’a içten bir başsağlığı ve sempati telgrafı çekti. Ayrıca Kahire’deki Türkiye Elçisine Olağanüstü Elçi sıfatıyla cenaze törenine katılması ve Atatürk adına cenazeye mükellef bir çelenk koyması emredildi. Kralın tabutuna gönderilen çelenkler arasında Atatürk adına gönderilen çelenk çok daha gösterişliydi. Bu dostluk jesti Mısırlıları pek duygulandırdı. Elçi Mehmetali Şevki Alhan, Ankara’ya şunları rapor etti:
“Cenaze merasimi 29 Nisana müsadif Perşembe sabahı yapılmıştır. Hükümeti Cumhuriyemiz namına beyanı taziyet edilmesine ve Fevkalâde Elçi sıfatile merasime iştirak olunmasına ve Reisicumhurumuz Atatürk namına mükellef bir çelenk konulmasına dair olan emri devletleri Çarşamba akşamı geç vakit alınmış ve derhal Hariciye Vezirliğine gidilerek icabeden tebligatta bulunulduğu gibi, mükellef bir çelenk dahi yaptırılarak cenaze günü protokol dairesinin tensibi veçhile lahdin bulunduğu El Rifai camiine gönderilmiştir. Ecnebi Hükümdarlarile Reisicumhurları tarafından gönderilen çelenklerden daha mükellef olan mezkûr çelengin Reisicumhurumuz namına vazolunması ve merasime de Fevkalâde Elçi sıfatile iştirakimin emir buyurulması iki memleket arasındaki dostluğun yeni bir eseri addedilerek gerek Hükümet ve gerek Kral ailesi nezdinde son derece memnuniyeti mucip olmuştur.” [123]
Mısır Hükümetiyle Krallık ailesi, sözlü ve yazılı teşekkürlerini Türkiye’ye bildirdiler. Mısır Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Ali Mahir Paşa, 3 Mayıs günlü bir notayla, Mısır Hükümetinin Türk Hükümetine teşekkürlerini ve derin minnettarlık duygularını iletti[124]. Kraliçe Nazh da 5 Mayıs günü Başmabeyncisi Zülfikâar Paşa’yı Türkiye’nin Kahire Elçisine gönderdi ve “Kral Fuad’ın cenaze merasiminde Olağanüstü Elçi bulundurmak ve çelenk göndermek suretiyle Atatürk’ün göstermiş olduğu cemilckârhktan dolayı son derece mütehassis olarak samimi teşekkürlerinin kendisine sunulmasını rica etti[125].”
Kral Fuad’ın ölümü ve Kral Faruk’un tahta çıkmasıyla Türkiye - Mısır ilişkilerinde yeni bir dönem başladı. 7 Nisan 1937 günü Ankara’da Türkiye - Mısır Dostluk antlaşması ve ayrıca Tabiiyet Sözleşmesi ile İkamet anlaşması imzalandı. İki ülke arasındaki dostluk ilişkileri giderek güçlendi.