ISSN: 0041-4255
e-ISSN: 2791-6472

İsmet Parmaksızoğlu

Anahtar Kelimeler: Molla Lutfî, Türk Düşünce Tarihi, Risale, II. Bayezıd

Türk düşünce tarihinde Molla Lutfi olayı, çeşidi yönleriyle konu olarak güllümüze değin değerini korumaya devam etmektedir.

Milli Kütüphane yazmalarını Türkiye Yazmaları Toplu Kataloğu, TÜYATOK bünyesinde tasnif ederken rastladığımız zındıklık ve sapıklık ile ilgili bir risale [1] de kanımızca bu olaydan esinlenerek kaleme alınmıştır.

Bilindiği gibi, edindiği bilgilerle öğünen, meslektaşlarının hatalarını, yaptıkları yanlışları hoş görmeyen, onları en ağır sözlerle taşlayan, bu yüzden de çevresinde kendisini sevmeyen bir aydınlar grubunun oluşmasına yol açan Molla Lutfi, 900 Rebiyülevvelinin yirmi beşinde (24 Aralık 1494) karşıtlarının ısrarlı istekleri üzerine Sultan II. Bayezid’in verdiği izin sonunda bir hey'et önünde yargılanmış ve ölüme mahkum edilerek Atmeydanı'nda idam edilmiştir.

İste bu olaydan esinlenerek yazılan elimizdeki risale, Şerhü’l- makasıd, Kadi lyaz el-Yahsubi’nin eş-Şifa fi tarifi hukuki'l-Mustafa ve es-Seyfü'1-meslûl gibi kaynaklarda zındıklık ve sapıklık konularındaki delillere dayanılarak ve Molla Lutfi’nin söz ve davranışları bunlara göre değerlendirilerek kaleme alınmıştır.

ازنديقk و اءلم ان هذه ابلة مر٠ربة ءلى فع٠-ول فصاى ب1لتعرففالزنديق على مادك ر فى شرح المقاصد و شفا« ؤاضءداض و الرف المدول . . .

Söz konusu risalenin yazarı belli olmamakla birlikte, kanımıza göre kendini savunmak üzere Hatib zade’nin daha da kuvvetli bir olasılıkla İzari Çelebi'nin kaleminden çıkmış olmalıdır[2].

Risale iki bolümden oluşmaktadır, tik bölüm Molla Lutfi konusundaki görüşleri kapsamaktadır ki, bizi ilgilendiren de bu bölümdür, ikinci bolümde ise, yukarıda adlarım verdiğimiz kaynaklara dayanılarak zındıklık ve sapıklığın tarifi, İslam ulemasının bu konudaki görüşleri ile onlara uygulanması gereken şer'î hadlerden söz edilmektedir. Buraya risalenin Molla Lutfi ile ilgili metnini alıyoruz.

لايم اس 'ارحمن 'ارحيم

الحد لله الاصر لاول ه و ااناهر لادائه الذى اسحف الا,'ا، لتحنافعال ا-لذلائق و اأواإم وذئ ٠لومم بالعئذاثد الحذذ و اوإم ودهم ارشاد ونحدرالع٠اد فازاح م القدة و ازال ٢٠، اك٣ة و لم زل تحدث مومومثن دق الاتبا دون بعدهم ون ,اولاة و الاورا، ذن نم٠كث٠ ٣م فقدداً دن العباد ومن ١٥ د ءنم ؤذد رذب الحاد وبعد فقد وفعت قف;ة غر يي٠ فى خلافة اسان الاعدل الا ففل الذى هـو الاحدن ديذاً والا دق يقيتاً والاوصع ءلي والاوع حلي و الاعظم قدراً و الافحم ذكراً ال—لمطان ئ السلطان «ئ اسان ملطان با زيد ٠نمحمد ٠ن مراد خان مد الله سرور ا[صدر بعاذه ومدذاذورالذذر بعطائه وهى انه حدث فى زمن دلمطان اللاطين فاغ حصن نطذطبن مدطان محمد الدازى محصملقب يلطف قه ره الله تعالى ؛!دنه وهـومتطلق اللسان ١لمطلمق العنان منب الى الغنون مكنب بذون مبرز الفصاحة محرز الفضاحة غتى فى الطب ض القاذون واثقا« ذوىفى,لاحذياج الى التدررب فى قاذون و اثفا« وادعى المهارة فى الاحاديث و الا ار

واذكرالذ٠وة غاية الاتكار و ءلى هذا سا٠ر اؤواله الثفدعة و'حهالبعه فل٠كر بعض ضيف اأخل عتد اسان بالامانة و٠جله امتتاً للكب فىالحذ'زاتة فاظؤر الحاذة وعزل عنه الامانة وجعل مدراً وءزل ءنه فضرب و حبس ورد بم كان مدرداً فى اثنا« العرات بم ؛درج الى المدارس العاذ.ة والمذاصب الغالثة فابان باللذرور ضاد -تديانته و اطال يالثرور حار دائه وذ*رض لمذودءأت اذثريعة ونمكث بمهملات ألفلادغة فقلده راعة كبرة ض الطل؛ الفها« و؟هور عظيم مز، الجؤإة الخفا« وكان اضلاله آوياً وكاد ان يكون اكئر الذا س ءويا ف*رض الى ء ه ,اسان زاد الله تعالى "رره ونصره ءلى الذين كذروا فأمر الاكار وقضاة العاذر ولما حف٠رالثمود وتذلى كرات لارجعة و المقالات المتجعة اذكدت عن ء ون اهل المبدن الد ع والعرات و ضرب بايدهـم واءغا«هم وحدثت الا وات و التعرات فلا ١ذىالثمود ثماد٣٠م وعدإوا فظهركل،ات فاخثة تعفنها ذنديذة ودمضها ب وبعض٩اا ردة وغما ^لمها دبعالذاضيان ودض العى ٠احرى فى الهالى الى الحدوراللطان و ولى الحاضرين ءلى وجه الجع يدكوا ء٠ طر؛ق الشع و وبع ييذ٠م اختلاف الارا« و طال فى المبدن الجدال و لاراد وبعد اللتيا والتى اتفذوا على، الجلم ؛تتله وئطهئر وجه الارض ض اضلاله وضنله بم حفر ,اوزرا ناستحذوا اهل ١لامر واش هل ارطان بم ضرب الداف عنذه فانحم مات الحذدث وءرلله فن يثرب البيم ال—٠وم فانه حقدق باذداب المدابا الاور ولهذا

Risalenin yazan, Müslüman yazarların geleneğine uyarak konuya "hamdele" ile girdikten sonra, Allah’ın velilerine-bir لاولداثه yapmaktadır. Dört satırı bulan veliler övgüsünü yazarın, hiç ilişkisi olmayan bir konuda dile getirmesi. Molla Lutfi’nin ölümüne düzenlenen خلاف وابع؛ود ya da tarihو لقد وت مدداً ، تلف نفس نغبس ya daخلاف وابع؛ود tarih tamlamalarının etkisinde kaldığı kanısını kuvvetlendirmektedir ki.Öyle ki şehid olarak öldürülen Molla Lutfi, velilerle birlikte haşr olmak rütbesine eriştiği içindir ki yazar "الا1 صرلاوا دائه وااة’هرلاءدائه , Allah velilerinin yardımcısı ve düşmanlarının da kahredicisidir.'' ibaresiyle risalesine başlamış bulunmaktadır. Ayrıca olanı, çok garipsenen bir olay olarak nitelemektedir. فقد وقعت قضده ء ه Biz bu anlatımı iki yönlü yorumlamaktayız. Bunlardan biri, bu tarihe değin Osmanlı Devletinde bir bilginin ya da, düşünürün düşüncelerinden ötürü öldürüldüğü bilinmediğinden olay garipsenmektedir. Gerçi daha önce Çelebi Sultan Mehmed devrinde Simavna kadısıoğlu'nun öldürülüşü olayı varsa da, bu olayda Simavna kadısı oğlu medreselilerce çok eleştirilen Varidat’ındaki görüşlerinden dolayı değil, devlet düzenine karşı bir eyleme karıştığından ya da, bu eylemde başı çektiğinden öldürülmüştü. Ya da söz gelimi Fatih Sultan Mehmed devrinde Karamana sürgün edilen Şeyh Alaaddin-i Halveti çevresine toplananlarla yönetim İçin tehlikeli bir kimse haline geldiğinden cezaya uğramıştı, oysaki. Molla Lutfi'nin öldürülüşü onun hak kında bugüne değin yazılanlardaki genel yargı olan "hisset-i ulema” çekemezliğin sonucu olmuştur ki, bu da garipsenecek bir gelişmedir[3].

Yazar, Molla Lutfi’ye her şeye karşın saygılıdır. Ona beddua ederken bile duygularını آهره الله تعالى بلطفه"ulu Tanrı onu lütfüyle kahr eylesin” ibaresiyle belli etmektedir.

Burada yazın sanatlarından tezat ve telmih sanatım pek güzel bir biçimde kullanmıştır[4] . Kahir gibi acımasız bir kavramı, lütuf gibi kandırıcı bir kavrama ortak etmekle Molla Lütfi' ye rahmetlerden ötede bir hayır temennisinde bulunmaktadır. Düşünmek gerekir ki, imparatorluk devrinde ve bu tarihlerde Divan-ı hümayundan çıkan bir kararın hem uygulama alanındaki acımasız İşleyişi, em de bu uygulamaya karşı çıkmak değil, tartışmaya bile olanak bulunmayışı yanında risale sahibi böyle bir ifadeyle yaklaşabilme yürekliliğini göstermiş olmakla alkışlanmaya layık bir kimse olduğunu ispat etmiştir.

Molla Lutfi’nin özelliklerini belirten satırlarında yazarın öteki kaynaklarla çelişkilere düşmeyen değerlendirmeler yaptığını görüyoruz. Bütün kaynaklar. Molla Lutfi'yi keskin zekâlı, keskin dilli, bilimin birçok dallarında bilginlik derecesine ulaşmış, söz söylemekte ve hazır cevaplılıkta üstün yetenekli, geleneksel bilimlerin yanında akılcı bilimlere de ayrı bir önem veren, bilgisinden ötürü gururlu bir kimse olarak tanıtırlar[5]. Zekâsının parlaklığından ötürü Deli Lutfi diye ün yapan bu bilginin belgede ayni zamanda hekim olduğunu

ى فى الأب ءن الذاذون والذنا، وآرى فى الا ؛اج الى ,اتدرب لى قاذون والشذا،

sözlerinden anlamaktayız, o çağda bir kimsenin hekim sayılabilmesi için Ebu Ali İbni Sina'nın el-Kanun ve eş-Şifa adlı kitaplarını iyice bilmesinin şart olduğu bilgimizde olmakla, Molla Lutfi'nin bu bilim dalında da el-Kanun ve eş-Şifa’ya gereksinme duymayacak kadar bir güce sahip olduğu belirtilmektedir.

Risale daha sonra Molla Lutfi'nin başka kaynaklarca da belirtilen yaşam öyküsüne değinmektedir. Ancak burada onun Hadis biliminde beceri iddiasında bulunduğu ifadesi. Molla Lutfi'nin mahkumiyet iddianamesiyle bağlantılı olduğundan gerçekten saptırılmış bulunmaktadır.

Zira Molla Lutfi'nin her gün Sahn-i seman’da öğleye değin süren derslerini tamamladıktan sonra Şeyh Vefa zaviyesine gittiği ve burada akşama dek hadis okuttuğu bilinmektedir[6]. Yine risalede sehifü'ı-akl مخف الوقل olarak tanıtılan kişinin Hızır Çelebi'nin oğlu Sinan Paşa olması gerekir. Bilindiği gibi Sinan Paşa vezirliğe değin yükselmiş büyük bir bilgin idi. Vezir olduğu yıl yani 875 (1470) te öğlencisini Fatih’e hafız-ı kütüb olarak takdim etmişti. Molla Lutfî'yi Ali Kuşçu'dan matematik öğrenmeye özendiren, ülkede serbest düşünceyi yerleştirmeye çalışan bir bilgini zayıf, çelimsiz (sehif) akıllı sıfatıyla kabul etmek olası değildir. Molla Lutfi'nin Saray hafız-i kütüplüğünden alınmasının, sonra da müderrislikten uzaklaştırılmasının “hıyaneti zahir oldu"فاظه ر الحذياذة ibaresiyle belirtilmesi, herhalde Sinan Paşa’nın vezirlikten alınmasından sonra olmuş ve hıyanetinin de onun öğretmenine bağlılığının, Fatih Sultan Mehmed’in nedimliğine tercih etmesinden kaynaklandığının ifadesi olmak gerekir. Döğülmesi, hapse atılması ve sürgün edilmesi olayları da, وءزل منهفضرب و حبس ورد Sinan Paşa’nın sonu ile bağlantılıdır. Sinan Paşa, vezirlikten alındıktan sonra Sivrihisar'a müderrislikle sürgün edilirken, İznik’te tutuklanarak cinnet getirdi gerekçesiyle hapse atılmış ve Fatih' in emriyle, görünüşte tedavi amacıyla her gün yüz kırbaçla dövülmüştür[7]. Ancak, Molla Lutfi ile ilgili kaynaklarda öğretmeniyle birlikte bulunduğu bu sırada onun da aynı eczaya çarptırıldığına dair bir bilgi yoktur. Sinan Paşa ile ilgili bu haberlerin, Fatih’in Molla’ya olan İğbirarı sonucu onu da kapsamına aldığı olasılığını akla getirmektedir. ikinci kez müderrisliğe atanması 1481'de Fatih’in ölümünden sonra olsa gerektir[8]. Biz, Molla Lutfi'nin en son Sahn-i seman müderrisi olduğunu biliyoruz. Risalede sözü edilen المناصب الغارةyüksek makamların ne olduğunu bilmiyoruz. Gurura saplandığı, bu nedenle şeriatın kurallarına saldırıya geçtiği, felsefi görüşlere kapıldığı, çevresine halktan kalabalık bir kitleyi, kendi hevalarında ،الفهاöğrencileri, cahil ve heveslerine düşkün kimseleri topladığı, sapkınlığının kesin olduğu ve halkın çoğunu hemen hemen inkâra ulaştırdığı gibi eylemcilik iddialarına öteki kaynaklarda rastlamıyoruz. Kaynaklar, onun eleştiri ve taşlamalarına sınıf ayırtmaksızın vezirlerin, beylerin ve ulemanın hedef teşkil ettiklerini ve onların Molla Lutfi'yi bir bahane ile aradan yitirmekte birleştiklerini[9], İzari Çelebi ile olan tartışmadan sonra ise Sultan II. Bayezid'in ona duyduğu, kırgınlığı fırsat bilerek ünlü hadis dersi olayım düzenlettirdikleri [10] konusunda birleşirler. Sultan II. Bayezid'in ona kızgınlık duyduğu Molla’nın dile getirdiği şu dizeden de anlaşılmaktadır. Tutuklanıp hapse atıldığı zaman Padişaha ve karşıtlarına o, şöyle seslenmiştir.

Öldürmeyince mihr ü vefa itmezem demiş.

Ger eylerse mihr ü vefa öldürün beni.

Böylece ulemanın isteğiyle tutuklandıktan sonra kazaskerler tarafından yargıland[11]. Risale, yargı sırasında tanıkların dinlendiğini söylüyor; ama sayılarım bildirmiyor[12]. Yine risaleden öğrendiğimize göre karşıtları, yargılanmakta iken büyük bir kalabalık oluşturmuşlar, bunlar naralar atarak, bağırıp çağırarak ve Molla'yı dövüp, tartaklayarak olay çıkarmışlardır. Risaledeki فظ٠ركاات فاخثةت*غذأا زذددقة و بعضهاب و بعضها ردة وبعغ٣ا لكلها“kuşmuş zındıklığını apaçık ortaya koyan sözleri meydana çıktı. Bunların kimi küfür, kimi inkâr, kimi de hepsiydi.” ibareleri' ile öteki kaynaklar karşılaştırıldığın da bu iddialara rastlanmamaktadır. Bunun aksine savunmasında onun mümin bir kimse olduğu ilkesinde direndiğini, hatta idamı sırasında bile şahadet getirdiğini söylerler[13]. Biz, onun bütün kaynaklarda belirtilen bilgisine, zekasına, hazır cevaplılığına karşın savunmadaki bu yılgınlığının anlaşılamadığını işaretle yetineceğiz. Yargıdan sonra durum kimi ulemaca Sultan Bayezid’e iletildi ve ondan gereği ne ise yapılması konusunda gerekli ferman alındı.

Kanımızca risaledeki و بعض ادلما ماجرى فى ابدى الى حدور السلعان ifadesiyle belirtilen kimseler, onun iki azılı düşmanı olan Hatib zade ve İzari Çelebilerdir. Bunlar yargı sırasında olay çıkartmışlarsa da konuya ancak bu safhada müdahale edebilmişlerdir. Az sonra da و ويع يتذ١ماختلاف الاراء sözleriyle hüküm konusunda aralarında anlaşmazlık çıktığı belirlenmektedir. Gerçekten de Îzarî Çelebinin, Molla'nın idamında tereddütte düştüğü ve sürgünle yetinilmesi fikrinde olduğu bilinmektedir. Yine دخ القافان sözlerinde biz, kazaskerlerin Molla Lutfi hakkında bir hükme varmadıkları sonucunu çıkarmaktayız. Onun ölüm hükmü, Hatib zade’nin baskısıyla Divandaki ikinci toplantıda uzun tartışmalardan sonra alınabilmiştir. Bunda vezirlerin destekçi oldukları فاستحذوا اهل الاور“yöneticiler bunu uygun buldular” ibaresinden çıkarmak olasıdır. Padişah da Divanin bu hükmünü onaylayınca واثق ءلى الطان Molla Lutfi yukarıda belirttiğimiz dizedeki İstiğnası ile 900 Rebiyülevvelinin yirmibeşinci Perşembe günü ölümsüzler arasına katılmış oldu.

Dipnotlar

  1. 1 06 Mil A 3431/6’da kayıtlı olan bu risale, bulunduğu mecmuanın 33 a-b yaprağına yazılmıştır.
  2. 2 Kaynaklarda belirtildiğine göre, Molla Lutfî’nin en büyük hasımları bu iki bilgin idi. Bunlardan Hatib zade, Seyyid Şerif-i Cürcanî’nin Haşiye-i tecrid’ine yaptığı şerh ile Molla Lutfî’nin diline düşmüştür. Haşan Çelebi. Tezkire. Yay. 1. Kutluğ. Ankara II. Bu yüzden ona karşı amansız bir kin besliyordu. Onun idamı hükmünü de bu ısrarı sonunda elde edebilmiştir. Ölümünden sonra evine döndüğünde “Çok şükür, kitabımı Molla Lutfî’nin dilinden kurtardım” demekle olayda ne denli medhali olduğunu da itiraf etmişti. İzarî Çelebi ise, Sultan II. Bayezid’in huzurunda Nevâkıs-i vuzû “abdestin eksiklikleri” konusunda yapılan bir bilimsel tartışmada Molla Lutfî tarafından hakaretlerle dolu bir konuşmayla eleştirildiğinden ona diş bilemekteydi. Tartışmanın böyle çirkin sözlere dönüşmesinden Sultan II. Bayezid tedirgin olmuş ve Molla üzerindeki himayesini kaldırmıştı. Ne var ki, yargı sonunda sıra hükme gelince İzarî Çelebi idam hükmüne yanaşmamış, bu yüzden de risalede belirtilen tartışmanın açılmasına neden olmuştu. Onun böyle bir hükümden kaçınmasını biz, oğlu Mehmed Çelebi’nin Molla Lutfî’nin öğrencisi olmasına bağlıyoruz. Bu risaleyi yazmasını da bir çeşit vicdan muhasebesi yaptığı biçiminde yorumluyoruz. Hoca Sadeddin. Tacü’t-tevarih. Yay. İsmet Parmaksızoğlu. İstanbul 1979- V. 216
  3. 3 Molla Lutfî hakkında bk. Hoca Sadeddin. Tacü’t-tevarih. Yay. İsmet Parmaksızoğlu. İstanbul 1979. V. 213 ve 215’teki bibliyografya dışında Kınalı zade Haşan Çelebi. Tezkire. Yay. İbrahim Kutluk. Ankara İL, Latifi. Tezkire. İstanbul 1314. 295., Halet Bey. Molla Lutfî. Dolap Mec. İstanbul 1290., Şerefeddin Yaltkaya. Molla Lutfî. İstanbul 1938., Ayn. Yaz. Molla Lutfi’l-Maqtul. Bibliothdeaire du Sultan Mahomed. La Duplication de l’Autel. Çev. A. Adnan - Henry Corbin. Paris 1940., İ. Hakkı Uzunçarşılı. Osmanlı Tarihi. Ankara 1964. II. 247, 658-662.
  4. 4 Bu yazın sanatını ifade eden terkibi Sayın Hikmet İlaydın şu mısra ile dilimize çevirmiştir: Lutfi'yle kahr eylesin Allah anı
  5. 5 Molla Lutfî’nin bilinen eserleri kaynakçalara göre Keşfü’z-zünun’da, 478’ de Telhisü’l-miftah şerhi Telhisi’t-telhis, 499’da Talikat ala tenkıhi’l-usul, 554’tc Talikat ala bazi’l-mevazi mine’l-Buharî, 852’de Risale fi tahkiki’l-iman, 865’tc ve de A. Adıvar. Osmanlı Türklerinde İlim. İstanbul 1943. 46 ile Henry Corbin. Molla Lutfi’l-maqtul. La Duplication del’Autel. Paris 1940’ta Taz’ifü’l-mezbah, 1716’da çağı bilginlerince pek çok övünülen eseri, Haşiye ala metali’il-envar, 1765’tc Seyyid Şerif’in Mifhatü’l-ulum şerhine yaptığı haşiyesi, 1892’de Mevakıf’a haşiyesi, İsmail Paşa'nın İzahü’l-meknun’unda, 15’te es-Saadeti’l-fahire fi siyadeti’l-ahiresi, Bursah M. Tahir’in Osmanlı Müellifleri. İstanbul 1333. II. 1 l’de Akaidü’n-Ncsefiye şerhine haşiyesi, Risale fi ilmi’l-adab’ı, el-Metalibü’l-ilahiye ile el-Ferecü bade’ş- şidde tercümesi, M. Fuad Köprülü’nün tanıttığı Hayat Mecmuası IV. 426’da mizahla ilgili, Makale fi Uslu Şüca’ı ve en son İzarî Çelebi ile olan tartışmalarını içeren, el-Es’iletü bi’s-seb’iş-şidad’ını eklemek gerekir. Bir nüshası Kayseri Raşid Efendi Kütüphanesinde 1013/5’te kayıtlı bulunan bu eser, Keşfü’z-zünun’da 222’de Bahsu’l-Mevle’l-tzarî ve’l-Mevla Lutfî, 976’da ise es-Seb’üş-şidad adıyla geçmektedir. C. Brockelmann GAL. II. 209, 235 ve s. II. 330’da Risale fi’l-Kelam, Risale fi’l-fark beyne’l-hamd ve’ş-şükr, Risale fi’l-hikme ve bir de Bak. Ayn. esr. S. I. 848
  6. 6 Hoca Sadeddin. Ayn. Esr. V. 215, Taşköprî zade. Şakayıku’n-numaniye. Yaz. Milli Ktp. A 3752. 1030-1043
  7. 7 Hoca Sadeddin. Ayn. Esr. V. 147., Taşköprîzade. Ayn. Esr.
  8. 8 Metinde “feterat” olarak belirtilen zaman parçası, Fatih’in ölümüyle ortaya çıkan Sultan II. Bayezid ve Cem Sultan arasındaki saltanat mücadelesini içeren 4 Mayıs i48ı’den 16 Temmuz 1482’ye değin uzanan süredir. Yani, Fatih Sultan Mehmed’in öldüğü günden Sultan Cem’in Korkos limanından Rodos’a hareket ettiği gün arasındaki zaman parçasıdır.
  9. 9 Haşan Çelebi. Ayn. Esr. göst. yer.
  10. 10 Hoca Sadeddin. Ayn. Esr. V. 214. I. Hakkı Uzunçarşılı. Ayn. esr. II. 660
  11.  Yargı sırasında Rumeli kaz’askeri Fenarî zade Alaaddin Ali, Anadolu kaz’askeri ise Hacı Haşan zade Mehmed Efendiler idi.
  12. 12 Bir söylentiye göre tanıkların sayısı iki yüzdür. A. Adıvar. Ayn. Esr. 47
  13. 13 Hoca Sadeddin. Ayn. esr. V. 214., Taşköprî zade. Ayn. esr.