Türk Tarih Kurumu tarafından sağlanan bir ödenekle 4-10 Kasım 1973 tarihinde Napoli’de toplanan bir kongreye katılmış, bu sırada buradaki müze ve sarayları da gezmiştim. Napoli sarayının salonlarını dolaşırken bir duvarda XVIII. yüzyıl Osmanlı kıyafetinde iki Türk’ün yağlıboya tabloları ile karşılaştım[1]. Bunlar altlarındaki yazılardan anlaşıldığına göre 1741 ve 1742 yıllarında Napoli’ye gelmiş olan iki müslüman elçidir. Bunlardan biri İstanbul’dan Osmanlı İmparatorluğundan diğeri ise Trablus’dan gönderilmiştir[2]. Bu küçük araştırmamızda bu Osmanlı elçisi ile resminden ve bu resmi yapan ressamdan bahsetmek istiyoruz.
Ballis konusu tablolar, Napoli’de Krallık sarayı ( = Palazzo Reale)’nin XII sayılı salonunda bulunmaktadır. Bunların altlarında ressam Giuseppe Bonito tarafından yapıldıkları bildirilerek, birinin 1742’de Napoli’ye kral Charles de Bourbon’un sarayına gelen Türk elçisini (Ambasciotori Turchi venuti a Napoli nel 1742 alla corte del re Carlo di Borbone), ötekinin ise yine 1742’de Napoli’de kral Charles de Bourbon’un sarayına gelen Trablus elçisini (Ambasciotori tripolini venuti a Napoli nel 1742 alla corte del re Carlo di Borbone) tasvir ettikleri yazılmıştır. Biz bu yazımızda hakkında hiç bir bilgi edinemediğimiz Trablus elçisini bir tarafa bırakarak yalnız Türk elçisi üzerinde duracağız.
İki Sicilya (Sicileteyn) devletinin, Sultan I. Mahmud (1730- 1754)’a gönderdiği elçi D. Giuseppe de Fanton Finocchietti, kral Charles (= Carlo) adına H. 17 Muharrem 1153 (= 7 Nisan 1740)’de Sadrâzam Hacı Mehmed Paşa ile bir dostluk, ticaret ve deniz ticareti andlaşması imzalamıştı[3]. Şemdânî-zâde Süleyman Efendi, Tarih’inde 1153 yılında bu olayı kısaca bildirir: “... ve hâlâ İtalya memleketinin kıralı ve İspanya’nın kıral zadesi Karalos ( — Karlos), Devlet ile sûlh oldu ve sair düvel gibi ticarete izin içün Asıtâne’de Balyosu oturmağa ruhsat verildi...”[4]. Bir süre sonra, Sadrâzam tarafından İstanbul’daki yabancı elçilere ziyafet verilirken, ayrı bir gün de İtalya elçisine Çırağan yalısında yemek verilmiştir. Ertesi yıl bu elçiye karşılık olarak, bazı hediyeler ile birlikte bir Türk elçisi de Napoli’ye gönderildi. Subhî tarihindeki kayıttan anlaşıldığına göre, Türk elçisi, İtalyanları getiren ve varda-kosta denilen iki büyük kalyon ile yola çıkmıştı. Yine aynı kaynaktan bu elçinin, Divan-ı Hümayun hâcegânından cizye muhasebecisi Küçük Hüseyin Efendi olduğu da öğrenilir. 1741 yılının yazı sonlarında İstanbul’dan ayrılan elçi, bir heyet ile birlikte 30 Ağustos 1741’de Napoli’ye gelmişti. Faik Reşit Unat’ın Osmanlı elçisi hakkındaki çok faydalı eserinde bu elçilikten bahsedilmemekte, sadece sondaki ccdvelde Hüseyin Efendi’nin elçiliği kısa bir not halinde anılmaktadır. Yalnız şuna işaret edelim ki F. R. Unat bu elçinin tablosundan haberdar olmuş ve bir fotoğrafını kitabının resimleri arasında yayınlamıştır[5].
Subhî tarihi’nde H. 1154 (= 1741/42) 1-olayları arasında bu e çinin Napoli’ye gidişi oldukça etraflı olarak anlatılmıştır:[6]
“Memûriyet-i Küçük Hüseyin Efendi be-cânib-i Çiçilya ( -أجني).
Bundan mukaddem zikr olunduğu üzere sâye-i Devlet-i aliyye’ye iltica ve mahsûs murahhaslar irsal cdüp müceddeden akd ve temhîd-i musâlaha ve müsâleme ile dâhil-i himâye-i tâcdâr-ı adâlet-fermâ olan Çiçilya kralı cânibine taraf-ı saltanat-ı seniyyeden dahi mahsûs elçi irsâl olunmak bâ’is-i mübâhât ve iftiharları olduğu bi’d-defa’ât sadrıâzam hazretlerine Âsitâne-i sa'âdetde mukîm beyzadeleri canibinden iş'âr ve inha ve husûs-ı merkume müsâ'âde-i aliyye-i cihânbânî erzânî buyurulmak niyaz ve ricâ olunup ve keyfiyet-i merkume cenâb-ı sadâret-penâhî tarafından dahi pâye-i serîr-i mu'allâya arz ve telhis olundukda lütfen ve inâyeten bu meramlarına dahi is'âf olunmak hususuna izn-i hümâyûn-ı mülûkâne şerefsudur bulmağın mâh-ı merkümun evâhirinde hâcegân-ı dîvân-ı hümâyûndan cizye muhâsebecisi olan Küçük Hüseyin Efendi ber-vech-i sefâret mahall-i merkûme me’mûr olup kral-ı mûmâ-ileyh tarafından mukaddema Âsitâne-i sa'âdet’e vürûd eden iki kıta varda-kosta ( وارد، توحه) ta’bîr olunan kalyonları ile Çiçilya tarafına bâd-bân-güşâ-yi azimet oldu.
Hacı Hüseyin Efendi’nin elçiliği hakkında yazılmış İtalyanca bir Ruznâme var ise de bunu görmemiz veya bir fotokopisini elde etmemiz mümkün olmadı. “Hacı Hüseyin Efendi’nin gelişi ile ilgili ruznâme” ( = Relazione della venuta di Hagi Hussein Effendi) başlıklı olan bu elyazmanın “Societa di Storia patria napolitana” da muhafaza olunduğunu 1902’de yayınladığı yazısında G. Cosenza bildirmektedir[7]. Türk elçisi Hacı Hüseyin Efendi için Chiaia’daki Teora prensleri sarayı hazırlanmış ve kral III. Charles tarafından kabul edileceği 18 Eylül günü büyük bir tören yapılmıştır. 30 Ağustosdan 18 Ekim’e kadar Napoli’de kalan Hacı Hüseyin Efendi ve yanındaki elçilik heyeti şerefine bu günlerde çeşitli eğlenceler düzenlenmiş, heyetin Napoli çevresini, Capodimonte, Pozzuoli ve Vesuvio’yı görmeleri sağlanmıştır. Bu sırada yazıları çeşitli İtalyanca raporlarda Hüseyin Efendi’nin 60-65 yaşlarında kadar, çelimsiz yapılı, kahverengi uzun sakallı, mahzun (tetro) yüzlü ve esmer soluk tenli bir insan olduğu belirtilmektedir [8].
Ressam Giuseppe Bonito, Hüseyin Efendi’nin Napoli’de kaldığı elli gün içinde Kralın isteği üzerine onun bir kaç resmini yapmıştır[9].
Böylece, Avrupa memleketlerinde daima davranışları, kıyafetleri ile büyük ilgi uyandıran Osmanlı elçilerinin çeşitli memleketlerde yapılan resimleri geleneğine uyularak Hüseyin Efendi’nin de tablosu başarılı bir ressamın fırçası ile meydana getirilmiştir. Giuseppe Bonito, 2 Kasım 1707 de Castellammare di Stabia’da doğmuş, o yılların tanınmış ressamlarından Francesco Solimena’nın çıraklığını yaparak onun yanında yetişmiştir[10]. İlk eseri, Napoli’de Santa Maria Maggiore kilisesinde olan 1730 tarihli Angelo Custode ve Arcangelo Raffaele tablolarıdır ki bunlarda Solimena’nın tesirleri çok açıkça bellidir. Fakat yaşlandıkça kendi sanat gücünü ortaya koyabilen Bonito, Napoli ve çevresindeki kiliseler için pek çok resim yapmıştır. 1751’de Napoli Krallığının saray ressamı olduktan sonra, Portici, Caserta ve Napoli krallık sarayları ile Gravina dukasının yine Napoli’deki sarayını tezyini resimler ile süslemiş, 1759’da Don Quijote’un maceralarım tasvir eden, duvar halısı olarak işlenmek üzere desenler hazırlamıştır. Genellikle resimlerinde zarif ve esprili bir hava sezilen Bonito’nun en tanınmış eserleri arasında 1741 ve 1742’de yaptığı iki müslüman elçinin tabloları sayılır. 1752’de Roma’da Accademia S. Luca’nın üyesi olan Bonito, 1755’de, yeni kurulan Napoli Sanat Akademisine müdür atanmıştır. Ressam 19 Mayıs 1789’da Napoli’de ölmüştür.
Hacı Hüseyin Efendi’nin yağlıboya tablosunda elçi altın sim işlemeli bir mindere bağdaş kurarak oturmuş ve sol koluyla bir yastığa yaslanmış vaziyettedir[11]. Belinde murassa bir kemer ve bu kemere sokulu yine murassa bir hançer kabzası görülür. Üstünde koyu renkli, kenarı kürklü bir kaftan vardır. Başını “kâtibi” bir kavuk örtmektedir. Koyu renkli bir sakalın çevrelediği yüz zayıftır. Bu esmer, sıhhatsiz yüzde vekarlı bir ifade sezilmektedir. Bakışlar seyirciye dönüktür. Hüseyin Efendi’nin etrafını dört Türk daha çevirmektedir. Bunlardan soldaki kaftanlı ve şişmanca olanı Hüseyin Efendiyle konuşur vaziyettedir. Bunun kâtibi olduğuna ihtimal verilebilir. Sağ taraftakilerin en başında olanı sakalsız ince bıyıklı bir delikanlı olup sağ elinde tuttuğu uzun bir çubuktan onun bir çubuktar oğlanı olduğu anlaşılmaktadır. Onun arkasındaki zayıf, yaşlıca ve sakallı şahsın, elçilik heyetinin ikinci derecede bir şahsı, belki de imamı olduğu düşünülebilir. En arka plândaki üçüncü şahıs ise, basit giyimli, sakalsız, sadece bıyıklı bir insandır. Herhalde bir çavuş olsa gerektir. Bu tablodaki şahısların üçü resmi yapana bakmakta, yalnız soldaki şahıs, elçi ile konuşarak onu oyalamaktadır. Böylece Bonito’ya poz veren Hüseyin Efendi’nin, resmin yapılması sırasında adamları tarafından oyalandığı ve hattâ zaman zaman çubuğunu çektiği anlaşılmaktadır. Kısacası Bonito bu tabloyu, şahısları karşısına alarak “d'après nature" meydana getirmiştir. Hüseyin Efendi ve maiyeti, büyük bir devletin temsilcisinin asil vekarına sahip bir grup olarak bu resimde ölümsüzleşmiştir.
Halbuki aynı ressamın bir yıl sonra 1742’de yaptığı, Trablus elçisi tablosunda şahısların ifadesi çok değişiktir. 18 Aralık 1742’de Napoli’ye gelen Mustafa Bey, Trablus Beyi’nin temsilcisidir[12]. Zibelin kürk yakalı kaftanının içinde, küçük bir hükümdar gibi tasvir edilen Mustafa Bey, bir eline kendisine sunulan zarflı kahve fincanına uzatmıştır. Arkasında elleri kuşağında gülümseyen genç bir insan ayakta durmaktadır. Soldaki kâtip ise, elçinin söylediklerini bir kâğıda geçirmektedir. Eksiksiz ve tam doğru olarak okunamamakla beraber burada şöyle bir ifadenin yazılı olduğu anlaşılmaktadır:
[İnşâ allah ?] bu mektub ... izzetlû ve devletlû ve muhabbetlû ve meveddetlû ve hakikatlû [Mustafa] ... vusul bul [ a ]
Hüseyin Efendi ve yanındakilerin, ciddiyet, sükûn ve asaleti yerine bu resimde büyüklük gösterişi ve lâubalilik vardır. Ressam Bonito’nun da iki tablosunda bu özellikleri ortaya koymağa dikkat ettiği söylenebilir.
Böylece, Bonito’nun resim üslubu üzerinde durulurken sık sık tekrarlanan bir özelliği, eserlerinin “esprili bir görüntüye” sahip oluşu, bu tabloda da açıkça belirmektedir. De Dominici’nin 1763’de yayınlanan “Napoli'li ressam, heykeltraş ve mimarlar" hakkındaki kitabında, Bonito’dan bahsederken yazdığına göre, ressamın yaptığı tablonun “canlı gibi” oluşuna Trablus elçisi çok şaşırmış, hatta bunun ruhu da olup olmadığını sormuştu!
Bu tablolardan biri Giuseppe Bonito tarafından iki nüsha olarak yapılmıştır. Bir nüshanın Napoli’de Palazzo Reale’de olmasına karşılık, diğer nüsha İspanya’da Madrid’te Museo del Prado’da bulunmakta ve bu da Hacı Hüseyin Efendi’yi tasvir etmektedir[13]. Tablo, Napoli’dekinin aynen eşidir. Yalnız burada sağ alt köşede, çubukdar oğlanının sol ayağı dibinde buruşuk bir kâğıt bulunmakta ve bunun üzerinde Giuseppe Bonito, 1741 yazısı okunmaktadır[14]. Her iki eseri de incelemiş ve Bonito hakkında en etraflı araştırmayı yapmış olan G. Cosenze’ya göre, orijinal tablo Madrid’te olandır. Napoli’deki yine aynı ressamın fırçası ile yapılmış bir kopyadır. Prado müzesi müdürlüğünün 21 Ekim 1975 tarihli mektubundan öğrenildiğine göre, tablo 1746’dan beri İspanya krallığına aittir. Herhalde iki Sicilya kralı olan Carlo, babası V. Philippe’e Osmanlı elçisini tanıtmak gayesiyle bu resmi yaptırtmış ve yollamış olmalıydı. Çünkü 1740 yılında imzalanan andlaşma ile İspanya krallığı ile Osmanlı İmparatorluğu arasındaki gerginliğe son verilmiş oluyordu. Cosenza Madrid’te Trablus elçisinin de resminin ikinci nüshasını aramış ise de bulamamıştır. Böylece o yıllarda Osmanlı elçisine daha büyük önem verildiği anlaşılır.
Hacı Hüseyin Efendi’nin menşei ve görevleri hakkında fazla birşey bilmiyoruz. Herhalde elçilikten dönüşünde Sultan I. Mahmud’a sunduğu raporu bir arşivin derinliklerinde gün ışığına çıkmağı beklemektedir. Elçinin İstanbul’a döndükten sonra fazla yaşamadığı ve H. 1155 (= 1742) yılında öldüğü bilinmektedir. Çemberlitaş’da Atik Ali Paşa camiinin haziresinde, Nuruosmanî camii tarafındaki köşede mezarı bulunmaktadır[15]. Yan yüzleri kabartma madalyonlar ile süslü bir lahdin baş şahidesinde, bir kısmı kırık, kafesli destarlı kavuklu mezar kitabesi bulunmaktadır. Sekiz satırlık bu kitabede şu yazı okunur:
1. Yâ Hayy
2. Merhûm ve mağfûr
3. Mukabele-i süvârî
4. El-hâc Küçük
5. Hüseyin Efendi
6. Ruh-u şerifiyçün
7. Rizâen lillâhi fatiha
8. sene 1155
Bu mezartaşından Hacı Hüseyin Efendi’nin lâkabının Küçük olduğu ve kendisinin “mukabele-i süvârî” olduğundan başka bir şey öğrenilememektedir[16]. Mehmed Süreyya Bey, daha çok bilgi vererek, onun “Hâcegândan olarak cizye muhasebecisi ve 1154 de Sicilyeteyn sefiri ve mukabele-i süvârî olup 1155’de fevt oldu”ğunu yazar, ayrıca Atik Ali Paşa’da gömülü olduğunu bildirir[17]. Böylece Mehmed Süreyya Bey’in kaynağının Subhi tarihi ile Atik Ali Paşa camii haziresindeki mezartaşı olduğu açıkça anlaşılmaktadır.
Atik Ali Paşa camii haziresinin cadde tarafında, Çemberlitaş’tan itibaren dördüncü pencere ile kabristan içindeki büyük açık türbe arasında ise Hacı Küçük Hüseyin Efendi’nin oğlu H. 16 Rebiyülâhır 1209 (= 1794)’da ölen Sadullah Efendi’nin kabri bulunmaktadır. On satırlık kitabesinde şu yazı okunur.:
1. Huve’l-Hallâku’l-Bâkî
2. Hacegân-ı Divân-ı
3. Hümayundan sabıka Cebeciler
4. Kitâbetinden ma’zûl merhûm
5. ve mağfur al-muhtâç ilâ
6. Rahmeti rabbihi’l-gafûr Küçük
7. Hüseyin Efendi-zâde
8. Sâdullah Efendi ruhuna
9. el-Fâtiha, sene 1209
10. 16 Rebiyülâhır
Böylece Sadullah Efendi’nin, elçi Hacı Hüseyin Efendi’nin oğlu olduğu açık surette anlaşılmaktadır. Baba-oğul ikisinin de Atik Ali Paşa camii haziresinde gömülü olmaları, bir ihtimal olarak evlerinin de bu çevrede bir yerde olduğunu akla getirir.
Bu küçük araştırmamız, Avrupa’nın iki zengin koleksiyonunu süsleyen iki tablonun hikâyesini ve yapılış sebebini ortaya koymakta ve aynı zamanda 1964 yılında aramızdan ayrılan Faik Reşit Unat’ın eserini tamamlayan küçük bir not teşkil etmektedir[18].