Bizans İmparatorluğunun ikinci önemli şehri olan Selânik, XIV. yüzyılın sonunda Osmanlılar tarafından zaptedilmişse de, 1403 yılında İmparator Manuel’in desteğini sağlamak isteyen Süleyman Çelebi tarafından Bizanslılara geri verilmiştir.
1403-1408 yılları arasında VII. Johannes Paleologus, 1408-1415 arasında da Demetrius Leontaris Selânik idarecisi olmuşlardır.
II. Murad zamanında Şehrin tekrardan kuşatılması ve bu zamanda sadece İstanbul, Terkos, Silivri, Misivri, Halkidikya, Selânik ve çevresi, ile Mora Despotluğundan ibaret kalan Bizans’ın çökmekte olması nedeniyle, çaresiz kalan imparator Manuel’in oğlu Selânik Despotu Andronikos’un, Şehri, Venediklilere teslim ettiği görülür[1]. Ayrıca Andronikos’un, Venedik’e böyle bir teklifte bulunmasından önce, şehrin gelirlerinin üçte birinin kendisine verilmesi şartı ile Türklere de bu şekilde bir öneride bulunduğu ve kabul olunmadığı konusunda Iorga’da bir kayıt bulunmaktadır[2].
7 Temmuz 1423 tarihli Senato kararından öğrendiğimize göre, Andronikos, Venedik’in Eğriboz’daki idaresine bir elçi göndererek, kendisi ve bütün halkı adına; 1 —Memleketin kendi gelenek ve töresine göre idare edilmesi, 2—Yunan Başpiskoposu ve rahiplerinin görevlerine devam etmeleri, 3—Şehir halkının istedikleri gibi, şehirden gitmek veya kalmakta serbest olmaları şartı ile, Selânik’i Venedik’e teslim etmeyi teklif eder[3]. Yine aynı karardan, Venedik’in Selânik’i teslim almak için hazırlıklara giriştiğini, şehrin “dinsizler” veya herhangi bir komşu ülkenin eline geçmemesi için, dinî duygularla hareket ettiklerini de gerekçe olarak gösterdikleri anlaşılıyor. Durum ayrıca Bizans İmparatoruna da İstanbul’daki Balyos aracılığı ile iletilmişti.
Selânik’i teslim almak üzere Nikola Georgio ve Santo Venier, Venedik Senatosu tarafından temsilci olarak seçildiler[4]. 27 Temmuzda, Senato tarafından bu temsilcilere, Navplion’dan, Eğriboz, Tinos ve Mikonos Adalarından temin edilecek kadırgalar ve 200 piyade ile anlaşmalara uygun olarak Selânik’i teslim almaları ve birinin Türklere giderek, eğer şehri kendileri teslim almasalardı, Despotun, onu başka Hıristiyanlara teslim edeceği ve kendilerinin Türklerle barış içinde yaşamak niyetinde olduklarını belirtmeleri emri verilmişti[5]. Aynı kararla, bunların Girit’ten 500 ballist ve 100 kadar da Eflâk ve diğer memleketlerden ücretli asker alabileceklerini öğreniyoruz. Ayrıca Markos Evgenikos’un Monodias’ında Venediklilerin ücretli asker olarak Giritlileri kullandıklarından bahsolunmaktadır[6].
Morosini Kodeksine göre, 14 Eylül 1423’te S. Venier ve N. Giorgi, altı Venedik bir de İstanbul İmparatoru kadırgası ve birçok küçük silâhlı gemi ile Selanik limanına çıktılar[7]. Zancaruola ve Ventera kodekslerinde Selânik’in, çevresinin o zaman 6 mil olduğu, iyi bir mevkide ve surlarla çevrili bulunduğu, 40’dan fazla kulesi olup, şehirde açlıktan ölmekte olan 40.000 kişinin bulunduğu yazılıdır[8]. Morosini Kodeksine göre, Şehir, o zaman surların dışında karargâh kurmuş olan 5.000 Türk tarafından kuşatılmakta idi. Fakirlikten halkın nüfusunun çoğu şehirden kaçmış ve şehirde kalanların sayısının 20-25 bin civarında olduğu söylenmekte idi[9]. Bu sebepten Venedik hükümeti, derhal şehre buğday yardımına başladı[10].
Selanik halkı ise, o zaman, Venedik ve Türk taraftarı olmak üzere ikiye ayrılmış bulunuyordu[11]. Özellikle Venediklilerin, yapılan anlaşmaya bağlı kalmamaları ve gittikçe sertleşen tutumları yüzünden halk şehirden göç ediyor ve Türk yanlısı grup gittikçe kuvvetleniyordu.
Fil hastalığı çeken Selânik Despotu Andronikos, Morosini Kodeksine göre, Selânik’in Venedikliler tarafından ahnmasmdan iki ay kadar sonra, Şehri kuşatan Türklerle anlaşarak bir komplo kurmuş[12], fakat bu durum Venedik idarecileri tarafından ortaya çıkarılınca, Andronikos ve komplonun diğer elebaşıları yakalanmışlardır. Buradan Despot Andronikos, Navplion’a nakledilerek orada serbest bırakılmış, ve kardeşi II. Theodor’un memleketi olan Mora’nın Arkadya bölgesindeki Mantinia’ya gitmesine müsaade edilmiştir. Bir kaynağa göre, Despot burada ölmüştür; diğer bir kaynağa göre de, İstanbul’da Pantokrator manastırına çekilerek keşiş olur ve orada 4 Mart 1429 yılında ölür[13].
1387-1389, 1394-1402 yılları arasında Türk idaresi altında bulunan ve Osmanlılara yılda 100.000 akçe ödeyen Selânik’in Venedik hâkimiyetine geçmesini, Şehri İslâm hukukuna göre kendi mülkü kabul eden Sultanın, kendi topraklarına bir tecavüz olarak sayması gayet tabiî idi[14]. Sultan’ın, Edirne’de iken kendisi ile barış yapılmasını isteyen Venedik elçilerine vereceği cevap ise, bunun açık bir delilidir. Sultan Murad, elçilere: “Bu şehir babamdan kalma mülkümdür. Büyük babam Bayezid kendi kol kuvveti ile Romalılardan (Bizanslılardan) burasını zaptetti. Eğer oranın idaresi Romalıların elinde bulunsaydı, haksız olduğumu belki iddia edebilirlerdi. Siz ise İtalya’dan gelme Lâtinler olarak neden bu yerlere kadar ilerliyorsunuz? Hemen oradan çekiliniz yoksa süratle geliyorum” dedi[15].
Daha sonra Sultan Murad, Selânik’i kuşattığı zaman Venedikliler, İmparatorun aracılığını istemişler ve İmparator Johannis de Nikolaos Honiatis ve Frangopulos’u, Sultan’a elçi olarak göndererek şöyle demişti: “Bizim dostluk ve sevgimiz kaldıkça senin bizimkileri (toprakları) kuşatman doğru değildir”. Sultan da şu şekilde cevap verir: “Doğru söylüyorsunuz, eğer krala ait olsaydı ben herhangi bir girişimde bulunmazdım, eğer bulunmuş olsaydım, son verirdim. Fakat herkes, siz ve kardeşim Kral açıkça biliyorsunuz ki, Despot Bay Andronikos çoktan Selânik’i ve bütün çevresini kendi malı gibi Venediklilere sattı. Şimdi de buna (şehre) bizim ve sizin topraklarınız ortasında Venediklilerin hâkim olmasına izin vermem doğru değildir[16]”.
Selanik’ten sonra İstanbul’un da Venediklilere tesliminden çekinen Osmanlılarla, Mustafa Çelebi ve küçük Mustafa Çelebi isyanlarının bir sonuç vermediğini gören Bizans İmparatoru arasında Cenevizlilerin aracılığı ile 22 Şubat 1424’de barış anlaşması imzalandı. Buna göre, İmparator, yıllık 300.000 akçe haraç vermeyi kabul ettikten başka, Misivri ve Terkos hisarları hariç olmak üzere 1402’den sonra almış olduğu Marmara, Ege ve Karadeniz kıyılarındaki yerleri de geri veriyordu[17]. Bu zamanda artık tamamen çökmekte olan Bizans İmparatorluğu, İstanbul, Terkos, Silivri, Misivri, Halkidikya, Selânik ve havalisi, Lamia ve İmparatorun kardeşleri tarafından bağımsız olarak yönetilen Mora Despotluğundan ibaret kalmıştı.
Selânik’i işgalden sonra Venedik Senatosu kararlarından, Türklerle barış isteyen grubun çoğunlukta olduğu görülmektedir[18].
27 Temmuz 1423 tarihli Senato kararı ile temsilcilere verilen tavsiyeler üzerine, Selânik’e varışlarında bunlardan N. Giorgi, Kassandıra’yı muhafaza etmek, Hortiatis kalesini ve diğerlerini Türklere vermek şartı ile Sultan’la görüşüp, barış yapmak için Edirne’ye gittiğinde, Venedik’in Selânik’e müdahalesine çok kızmış olan Sultan Murad tarafından derhal tutuklandı[19]. Bunun üzerine, Venedik senatosunun 17 Nisan 1424’te Amiral Pietro Loredano’ya verdiği emirnamede şöyle denilmektedir: N. Giorgi esir edilmiş olduğundan Selânik’e hareket ederek durum hakkında bilgi alıp halka cesaret verecek, kendi kuvvetlerine ilaveten Eğriboz, Tinos ve Mikonos kuvvetlerini de alarak Gelibolu’ya doğru ilerleyecek, eğer Sultan Selânik’e hücum ederse, Loredano da onların N. Giorgi’ye karşı giriştikleri hareketin karşılığı olarak Türk gemilerine saldıracaktı. Ayrıca Loredano, Sultanın adamları ile barış yapmak için de müzakerelere girişecek ve Selânik’in gelirlerinden yılda 1000-2000 altın duka teklif edecekti. Bunlardan başka, Karamanoğulları ile bir ittifak da yapabilecekti[20].
Senato, başka yazıları ile Selanik kumandanlarına, Selanik civarındaki köylerin, Hortiatis kalesinin Venediklilere geri verilmesi ve esir edilen elçinin serbest bırakılması şartı ile Türklerle barış yapmak ve paşalara bahşiş vermek için 5000 dukaya kadar masraf yetkisini veriyordu [21].
Böylece 1423-1425, 1425-1430 tarihleri arasında iki safhada görülecek olan Osmanlı - Venedik savaşında her iki taraf da kendine mütteffikler bulmaya çalışacaktı. İlk safhada Venedik, Eğriboz’da esir olarak bulunan İsmail adlı bir Osmanlı şehzadesinden yararlanmak ister. 5 Kasım 1423’de Senato, Negriponte (Eğriboz) kıralının hizmetkârlarından birini vurmuş olan İsmail, eğer Osmanlı hanedanına mensup ise ve Türklerle yapılan görüşmelerde onlara yararlı olacaksa, hakkında kanunî işlem yapılmaması, yoksa gerekenin yapılması hususunda bir karar alır[22]. Ayrıca 17 Nisan 1424’te P. Loredano’ya verilen talimatda, Sultan’ı barışa zorlamak için İsmail, Anadolu veya Rumeli’de bırakılarak orada isyan çıkarmaya teşvik edilecekti.
1423-1425 yılları arasında Venedik’in müttefiki olarak Aydın İlini ele geçirip, Osmanlı tâbiliğine baş kaldırmak suretiyle çeşitli maceralara girişen Cüneyd Bey’i de görmekteyiz. Mustafa Çelebi ittifakını Aydın İlinin geri verilmesi umuduyla, Ulubat’da bozan Cüneyd Bey, İzmir’i merkez yaptıktan sonra tekrardan Osmanlı kuvvetlerine karşı mücadeleye girişmiştir. Oruç ve Yahşi Bey’ler kumandasındaki ordu üzerine sevkedilince, Cüneyd, İpsili (İzmir’in karşısında) kalesine çekilmiş ve Venediklilere yardım için başvurmuştur, 28 Haziran 1424 tarihli Senato kararından öğrendiğimize göre, Cüneyd Bey, Venedik’e, İpsili’den satın almış olduğu 3000 atlı ve Mustafa’nın oğlu ile birlikte Selânik’e götürülmesi karşılığında Gelibolu gümrük gelirlerinin yarısıyla, Selanik ve havalisini ve ayrıca da kendisine verilecek 4-5 kadırganın herbiri için 1000 duka teklif eder[23]. Venedik ise, donanmasının Çanakkale boğazında kalmasını zorunlu görüp, böyle bir seyahat zaman kaybına sebep olacağından, ayrıca da fazla güvenmedikleri Cüneyd’in Selanik’te gözükmesini istemediklerinden ve hâlâ da Sultanla bir anlaşma yapmayı umduklarından, o zaman için, Cüneyd’in önerisini kabul etmezler[24]. 1425’te ise Sultan Murad, Cüneyd Beyi kesin olarak ortadan kaldırmaya karar verip, Hamza Bey kumandasında ordu sevkedince, yine İpsili kalesine sığınan Cüneyd Bey, hem Venediklilerden hem de Karamanlılardan yardım istemişti. 2 Mart 1425 tarihli Senato kararı ile, o zaman Venedik Amirali F. Michiel’e verilen talimatda, Cüneyd Bey ile anlaşarak onu Selânik’e götürme emri verildiyse de, II. Murad’ın, Cenevizlilerle anlaşması üzerine deniz tarafından kuşatılan Cüneyd Bey, yakalanarak ailesi ile birlikte başı vuruldu[25].
Venedik, diğer taraftan Karamanoğulları, Eflâk ve Macaristan ile de ittifak hazırlıklarına girişerek, 11 Ekim 1426’da Macar Kralı Sigismund ile 5 yıllık bir anlaşma imzaladı. Buna göre; Venedik, Macarların Türklere karşı yaptığı seferlerde 2 ay önceden kendisine haber verilmesi şartıyla yardım gönderecek ve ayrıca Macar Kralına kadırga inşasına yarayan ustalarla 50.000 duka altın verecekti[26]. 1421’den beri savaş halinde olduğu Sırp Despotu Stefan Lazareviç ile de Venedik, 1423’de bir anlaşma yaptı ve bu anlaşmayı 1426’da kesin olarak onayladı[27].
Bu sırada II. Murad’ın, Rumeli’de izlediği politika kısaca özetlenecek olursa; Balkanlarda en kuvvetli rakip olan Macaristan, hem Macar kralı hem Alman imparatoru ünvanını taşıyan Sigismund (1386-1437) idaresinde İstanbul’a kadar, İslav ve Romen ülkeleri üzerinde hâkimiyet kurmak istemekte ve 1418’den beri de Osmanlılarla ayrı ayrı voyvodaları desteklemek suretiyle mücadele halinde bulunmaktaydı. 1424’te Osmanlı uç kuvvetleri Eflâk üzerine şiddetli akın yapınca Eflâk beyi itaatinı sunup, yıllık vergisini ödemek suretiyle barış istedi[28]. Osmanlıların giriştikleri bu harekâta karşılık Sigismund, Orsova’ya gelmişse de Osmanlılar, 1426 da Eflâk Beyi ve Macar kumandanını bozguna uğratmış, II. Murad, Vidin’den Tuna’yı aşarak Macarlara ağır kayıplar verdirmişti[29].
Osmanlı uyruğunda olup, vergi ödeyen Sırbistan’ın ise, Venedik ile bir anlaşma yapması ve Despotun Osmanlılardan ziyade Macar kıralının her yıl yanına gitmek suretiyle Macaristan’a meyletmesi nedeniyle, II. Murad buraya bir ordu göndererek Alacahisar’a kadar yağma ettirdi. Despot ise derhal barış isteyerek Alacahisar’a kadar olan yerler ile tekrar her yıl haraç vermeyi taahhüt etti[30].
1427’de Despot Stefan Lazaraviç’in ölümünden sonra Sırbistan veraseti üzerinde Osmanlı - Macar mücadelesi tekrar şiddetlendi. Çünkü Stefan Lazaraviç, ölümünden önce 1426 yılında, Macar kıralı Sigismund ile Tata Anlaşmasını imzalamıştı. Bu anlaşmaya göre; yeğeni Georg Brankoviç’in Sırbistandaki veraseti tanınacak, Macaristan’da diyet azalan arasına dahil edilecek, dolayısiyle G. Brankoviç’in Macar hâkimiyeti altında güvenliği sağlanacaktı. Buna karşılık, Macaristan’a, Güğercinlik ve Belgrat’ın da bulunduğu bazı önemli kaleler geri verilecekti[31]. Tata anlaşmasına göre Sigismund Belgrad’ı işgal edince, Osmanlı kuvvetleri önemli bir mevkide bulunan Güğercinlik ve Macar adasını aldılar. Macar kıralı Güğercinlik’i kuşattıysa da Sinan Bey kumandasında Osmanlı ordusuna yenilerek kaçtı. Yeni Despot G. Brankoviç (Vılkoğlu) yılda 50.000 duka vermeyi ve eskisi gibi Osmanlı ordusuna asker göndermeye söz verdi. Eflâk’ta tekrar üstün gelen Osmanlılar, 1428’de Macar kıralı ile de bir mütareke imzaladılar[32].
Böylece Sultan Murad, Selânik meselesi yüzünden Venedikle savaş halinde bulunduğu sürece Balkanlarda istikrarı sağlamayı başarmıştır. Doğu’da ise Karakoyunlu Devletini 1420’de bozguna uğratmış, Anadolu ve Batı İran’da babası Timur zamanındaki durumu kurmak niyetinde olan Şahruh tehlikesi ise, II. Murad’ın, Selânik’e karşı derhal harekete geçmesini engelliyen sebeplerden biri olmuştu. Diğer taraftan, Kıbrıs Kıralı Janus vasıtası ile Venedik’in Giovanni Loranzo adında bir elçi göndermek suretiyle anlaşma yaptıkları Karamanoğulları başta olmak üzere, diğer Anadolu beylikleri ile de uğraşmak zorunda kalması II. Murad’ı geciktirmeye yol açan sebeplerdendi[33].
Osmanlı - Venedik savaşma gelince, 1424’te Gelibolu sularına gitmiş olan Loredano, burada 3 Türk kalyonunun şiddetli mukavemeti ile karşılaştığından hiç bir başarı elde edemiyerek geri dönmüştü [34].
Bu arada Venedik Senatosu, 19 Mayıs 1424’te, Selânik’li iki idareci N. Giorgi ve S. Venier’in yerlerine Bernardo Loredan ve Jacopo Dandolo’yu Selânik idarecisi olarak seçti. Bu kumandanların daha önceden tespit edilmiş olan şartları tamamen ihlal etmeye başladıklarını, 7 Temmuz 1425’te Selânik halkının Venedik’e gönderdiği üç kişilik elçilik heyeti ile ilettiği isteklerden anlaşılmaktadır[35]. Birinci istekde S. Venier ve N. Giorgi’nin kabul ettikleri anlaşmanın tanınması, ikinci istekde, “Selânik için önemli bir mevkide bulunan ve şehir için hayvan, kereste, buğday, şarap, bal, reçine V. b. gibi maddeler elde edilen Kassandra’nın surlarla çevrilmesi ve şayet Mustafa’nın o bölgenin (Kassandra’nın) Beyi yapılması istenirse, bu, şehrimizin kurtuluşu olacağından, adamlarını alıp o bölgeye mevzilenmesinin uygun olduğunu hatırlatırız” denilmektedir[36]. Üçüncü istek, Selânik surlarının onarılması, dördüncü istekde de asiller ve şehrin muhafızları için yapılan yardımın arttırılması istenmekte ve onların gece gündüz arzuyla tetikte durup şehriniz Selâniği muhafaza ettikleri ve Türkler tarafına kaçan birçok asker gibi hareket etmedikleri otoritenize hatırlatırız denilmektedir. Diğer istekler arasında fakir halka her ay buğday dağıtımı, 12 asilden oluşan Selânik meclisinin tekrar çalışır hale gelmesi, halkın borçlarının hafifletilmesi ve bu borçlar yüzünden tutuklanmama ricaları yer almaktadır. Selânik halkının Senato tarafından o zaman kabul edilen isteklerinin pek çoğu gerçekleşmemiş, bu nedenle de 1429’da tekrardan bir elçilik heyeti Selânik’ten Venedik’e gönderilmiştir[37].
Yukarıda, Selânik halkının istekleri arasında gördüğümüz üzere Venedikliler, Şehzade Mustafa, Cüneyd Bey ve İsmail’den sonra Sultan Bayezid’in oğlu sandıklan bir düzme Mustafa’yı Selânik’te sahneye çıkartarak ondan yararlanmayı istemişlerdi. Venedik, şimdi sadece Selânik’i değil, Kassandra’yı da istiyor ve Sultana sadece Selânik’ten tuz elde etme hakkını tanıyordu[38]. 16 Haziran 1425 tarihli Morosini Kodeksinde “Mustafa’nın çadırlarını Selânik surlarının dışına kurduğunu, Türkiye’den birçok Türk’ün saygılarını sunmak için huzuruna geldiğini çok fazla taraftarı olmamakla beraber Bayezid’in oğlu olduğundan birçok Türk kendisini gerçek otorite olduğunu zannediyor” denilmektedir[39].
Mart ayında Türkler, Koron ve Modon’u yağma ederek büyük ganimetler ele geçirdiler. Girit de buralara para ve buğday yardımı sağladı[40]. Temmuz 1425’te Mustafa’nın da işbirliği yaptığı Venedik ile Osmanlılar arasında gerçek savaş patlak verdi. Venedik Amirali Michiel, ulaşımı kesilmiş Selânik için Venedik’in doğu sömürgeleri ile deniz ulaşımını sağlıyan ve aynı zamanda Selânik’i kuşatmak için Türklere dayanak noktası teşkil eden Kassandrayı Zaptetti[41]. Bunu takiben Kassandra’nın karşısında bulunan ve Turahan Bey’in nüfuz mıntıkasına dahil olan Plâtamon kalesi zaptedilerek, savunmada olan Türk askerleri teslim olmak istemediğinden kale ateşe verildi ve 100 kadar Türk yanarak şehit oldu. Birçokları ise kaleden denize atlıyarak boğuldular[42]. 23 Temmuz 1425 tarihli Senato kararında, Amirale: “Derhal Kassandra’nın surla çevrilip tahkim edilmesi, şayet bu zaman zarfında barış yapılmazsa Mustafa’nın daha fazla rahatlığı ve Türklerin kendisine daha kolay itaat etmeleri için, Kassandra’nın bu bölgesine çekilmesini kabul ediyoruz” denilmektedir[43]. Ayrıca 3 Eylül 1425 tarihli Senato kararında, Venedik Amiralinin barış için Turahan Bey ile öngörüşmelerde bulunduğu ve bunun Senato tarafından övgüyle karşılandığı, ayrıca Turahan Bey’e tuz gelirlerinden yılda 20.000 akçe verileceğine dair yapılan vaadin uygun bulunduğu kayıtlıdır[44]. O zaman veya kısa bir süre sonra Venedikliler Platamon kalesini terk ettiler[45].
Amiral Michiel, 10 kadırga ile Selanik’ten kıyı boyunca hareket ederek, 400 Türk askeri tarafından korunmakta olan Kavala (Hristoupolis) ya geldi. Şiddetli bir hücumla kale kumandanı İsmail Bey 41 askeri ile öldürüldü. Balaban Bey, oğlu İshak ve Barak ile birlikte 30 kişi de esir olarak alındılar. Michiel, Kaleye Dolfin idaresinde 80 kişilik bir kuvvet bırakarak geri çekildi. Bu arada sahte Mustafa da Hortiati kalesini ele geçirmişti. Temmuz ayında ise Türkler 10.000 kişilik bir kuvvetle Kavala’yı geri aldılar[46].
Bu arada Venedik senatosu, Selânik ve Kassandra’ya büyük kadırgalarla 200 piyade daha göndermeye karar verip, kumandanlara da orada 4 kadırga bırakma yetkisi verdi[47].
3 Eylül 1425 tarihli Senato kararından, Selânik’ten bir çıkış yapan Mustafa ve Amiralin esir edilme tehlikesi geçirdiklerini öğreniyoruz[48]. Kışın Selânik, Türkler tarafından sıkı bir muhasara altında tutuldu. Şehir halkı ise açlıktan kırılmakta idi. Halkın beslenmesi için buğday sağlamak Venedik için ciddî bir sorundu. Bunun için sık sık Venedik senatosundan (29 Aralık 1425, 22 Temmuz 1426, 22 Temmuz 1427, 28 Şubat 1427, 30 Aralık 1427 ve 2 Mart 1430) Selânik için, başta Girit idaresi olmak üzere, Eğriboz ve diğer sömürgelerinden buğday ve erzak yardımı sağlanması için kararlar çıktığı bilinmektedir[49]. Selânik’in uzun müddet dayanmasında bu Venedik sömürgelerinden yapılan yardımın rolü büyük olmuştur.
1425’te Türk gemileri Mora yarımadasını yıkıp yağma ettikten sonra, ertesi yıl ilkbaharda Eğriboz, Koron ve Modon’a da akınlarda bulundular; ve Arnavutlukta’da Venedik’e ait Draç kuşatıldı[50].
14 Mayıs 1426 tarihli Morosini kodeksinde, 30.000 Türk’ün Selânik’i kuşattığını, surlarda 700 ballistis bulunduğunu, limanda bulunan 5 Venedik kadırgası ve Mustafa’nın da yardımları sayesinde bu hücumun önlendiği, Türklerin 2000 den fazla ölü verdikten sonra muhasarayı bırakarak uzaklaştıkları kayıtlıdır[51].
Bu arada Venedik’in bütün çabası Selânik’teki hâkimiyetinin hukukî durumunu Sultan’a tanıtmaktı. Bu nedenle, 1426’da Amiral F. Michiel, Gelibolu Subaşısı Halil Bey ile bir ön anlaşma imzaladı. Bu anlaşmaya göre : 1 — Selânik ve Kassandra Venedik’e ait olmak üzere Sultan sadece tuz gelirlerinden faydalanabilecek; 2— Şehrin gelirlerinden her yıl Sultana 100.000 akçe ödenecek ve ayrıca ileri gelenlere yılda on ile yirmi bin akçe verilecek; 3—Şehirde sadece Türkler arasındaki anlaşmazlıklara bakmak üzere bir kadı bulunacak; 4— Her iki tarafın kaçak esirleri geri verilecek 5— Ticaretin serbestçe yapılabilmesi için şehrin kapıları açık bulunacaktı[52]. Fakat bu barış anlaşması imzalanmadığı gibi, Fadin Michiel tarafından anlaşmayı imzalamak için gönderilen noter Ioannis de Bozizio, Sultan tarafından tutuklandı[53].
Sultanın, barış anlaşmasını imzalamayı red etmesi yüzünden, 12 Temmuz 1426 tarihli kararla Senato tarafından, Amiral Andrea Mocenigo’ya, eldeki bütün kadırgalarla Selânik’e gitmesi ve orada halkın maneviyatını kuvvetlendirmesi, ayrıca Sultanla bir anlaşma yapmaya çalışması ve bu nedenle Sultam ikna için Hortiatis kalesi ile Kassandra’nın da Türklerin hâkimiyetine geçmesine müsaade edecekleri ve yıllık vergiyi 150.000 akçe yani 3000 dukaya çıkarabileceklerini ve sulhu başarmak için de Mocenigo’nun Çanakkale boğazına giderek orada Türk gemilerinin geçişine engel olması bildirildi; ve ayrıca Bozizio ve diğer Venedikli esirler ile değiştirilmek üzere Selanik’te rehin olan 3 Türk’ü de beraberinde alacaktı[54].
Bu şartlar Mocenigo ile Gelibolu subaşısı Saruca tarafından görüşülüp kabul edildi. Bunları Sultanın temsilcileri İbrahim Paşa, Mehmet Ağa ve Sinan Bey de onayladılar. Fakat 27 Temmuz 1427 tarihli kararla, Sultan ile barışı imzalamak üzere gönderilen Benedetto Aymo, bu anlaşmayı kabul ettiremeden Venedik’e geri döndü[55].
Bu arada 50 kadar gemisi bulunan Osmanlı donanması, oldukça kuvvetlenmişti. 1428’de iki Venedik ticaret gemisi Gelibolu açıklarında batırılarak. Girit, Eğriboz, Koron ve Modon’a şiddetli akınlarda bulunuldu[56].
Venedik’in ise bütün amacı Sultan ile barışı gerçekleştirmekti. Bu amaçla, bu defa da 31 Ağustos 1428 tarihli kararla Jacobo Dandolo, armağanlarla II. Murad’ın yanına gönderildi. Yine aynı şartlar ileri sürülmekte fakat para miktarı 150.000 akçe yerine 300.000 akçeye çıkarılmakta, İbrahim, Mehmet, Sinan Bey’ler ve diğer ileri gelenlere bir defaya mahsus olmak üzere, 10.000 dukaya kadar para vaat edilmekteydi. Ayrıca Çanakkale’de de ele geçirilen iki geminin geri verilmesi istenecekti[57]. Fakat Dandolo da zengin hediyelerle Sultanın huzuruna çıkınca, Sultan ona : “Bana şehrim Selânik’i teslim etmeğe yetkin var mı?” diye sert bir dille sorduğunda Dandolo cevap vermedi ve Sultanın emri ile hapse atıldı. Az bir zaman sonra da orada öldü[58].
Selânik halkı, ticaretlerini Türklerin devamlı abluka etmesi yüzünden bir yandan açlıktan kırılıyor, diğer taraftan Türk taraflısı grubun çoğalması neticesi olarak Venediklilerin artan zulüm ve baskısı altında eziliyordu. Bu nedenle halk, 1423’teki anlaşmayı Venedik’e hatırlatmak için, 14 Temmuz 1429’da bir elçilik heyetini Venedik şehrine yolladı. İleri sürülen istekler o zaman Selânik halkının ne kadar çaresizlik içerisinde bulunduğunu göstermesi bakımından ilgi çekicidir. I. istekte : “Otoriteniz yapılan anlaşmalara sadık kalmalı ve bilhassa herkes istediği zaman sahip oldukları mal ve mülkleri satmak veya teslim etmek suretiyle, istedikleri yere gitmekte serbest olmalıdır” denilmektedir. Bundan da anlaşılacağı üzere, Venedikli idareciler açlıktan kırılmakta olan halkın şehri terk etmelerine de engel olmaktaydılar. Diğer istekler arasında, çok güç şartlar altında bulunan halka buğday sağlanması, asil ve askerlerin maaşlarının artırılması, Kassandra mevkiinin tahkim edilmesi istenmekte ve “Eğer bizim söylediğimiz zaman bu yapılmış olsaydı, şehir bugünkü durumunda olmıyacak, Türkiye veya başka yerde bulunan bizimkiler Kassandra’da bulunacak ve Türkün yanında olanlar geri geleceklerdi” denilmektedir. Bu açıklamadan, 1425 Temmuz ayında gönderilen elçilik heyetinin isteklerine rağmen Kassandra’nın iyi tahkim edilmediği ve çaresizlik içinde olan pek çok Selânik’linin de Türkler tarafına kaçtıklarını öğreniyoruz. Diğer bir istek ise, kalede ballistlerin çok az kaldığı ve birçoklarının kaçarak Türklerin tarafına geçtikleri ve bu nedenle Venedikten ballist ve piyade askeri istendiği şeklindedir. Başka bir istekte, idarecilerin halktan çok vergi kesmelerinin önlenmesi talep edilir. 13. istektede ise “keşiş ve papazların hapsedilmemeleri, askerlerin hizmetinde olup içerisinde yaşadıkları bilhassa surların yanındaki manastırlar düzeltilmeli, içerlerine fahişeler sokarak, Tanrının evlerini iğrenç mesken ve ahlâk bozucu yer haline getirilmesi gibi olayların cereyan etmemesini istiyoruz” denmektedir. Bu madde de Venedik aleyhtarı halkın neden çoğalmakta olduğunu açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Tümü 31 madde olan bu istekler, Selânik halkının istek ve ihtiyaçlarının Venedik’e bildirilmesi idi[59].
Haziran 1429 tarihinde Pavlos Contarini ve Andreas Donato, Senato tarafından Selânik’in yeni idarecileri olarak seçildiler.
10 Mayıs 1429 tarihli Senato kararından da, Mustafa’nın, Sultan Murad’ın askerlerinden bir kısmını ayartması mümkün olabileceğinden, onun idaresi altına Türk esirleri verilmesi hakkında bir karar alındığını öğreniyoruz[60]. Aynı yıl Venedik, savaşı şiddetlendirmeye karar verdi. Ağustos ayında Mocenigo, Gelibolu limanında Türk donanmasına hücum edip limanı kapayan maniayı kırdıysa da, savaştan bir sonuç alınamıyacağını gören askerleri kendisine itaat edip savaşmadıkları için, bir sonuç alamadı ve Gelibolu karşısında beş gemi bırakarak geri çekildi[61].
Anadolu ve Balkanlarda durumunu kuvvetlendiren ve Şahruh tehlikesinin de uzaklaşmasını fırsat bilen Sultan Murad, 1430 senesi Şubat ayında Selânik’in fethine karar vererek, Edirne’den Serez’e geldi. Bu arada Selânik Despotu Simeon’nun da ölmüş olması, Venedik baskısı altında ezilen halkın maneviyatını büsbütün bozmuştu.
26 Martta Sultan Murad, Anadolu Beylerbeyi Hamza ve Rumeli Beylerbeyi Sinan’ın kumanda ettiği Osmanlı ordusu ile şehrin önüne geldi. 28 Martta Venedikliler, bir habercinin 17 Martta Selânik limanına gelmiş olan üç kadırgayı Türklerin yakacağını haber vermesi üzerine, bunları korumak amacı ile surlarda bulunan okçularını geri çektiler. Selânikliler, Venediklilerin kaçtıklarını sandıklarından çoğu surları gece yarısı terkettiler[62]. Bu olay şehrin düşmesini daha da kolaylaştırdı.
Anagnostis’e göre Venedikliler, gemilerinden birini deniz muharebesi için hazırladılar ve kuşatmaya katılmak üzere Selânik açıklarına gelen Türk gemilerine engel oldular[63]. Hoca Sadeddin de[64] muhasaraya katılmak üzere Selânik açıklarına gelen Türk gemilerine Venedik kadırgalarının engel olduğunu yazar[65]. Ayrıca diğer Osmanlı kaynakları da Anagnostis’in verdiği bu bilgiyi doğrulamaktadırlar.
Kuşatmanın 4. günü kale Doğudan Batıya, Kuzeyden denize kadar sarılır ve Şehrin 29 Mart 1430 da zaptından sonra[66], Venedik Senatosu bir an önce Sultanla barış yapılabilmesi için Epir sahillerinde bulunan S. Morosiniye, Selanik’ten vazgeçerek müzakerelerin hızlandırılması için 29 Nisan 1430 da talimat verir[67].
Şahruh’un Âzerbeycan’da bulunduğu haberi gelmesi üzerine Senato, 28 Temmuzda S. Morosini’ye, Selânik ve diğer yerleri geri almasını, başaramadığı takdirde Sultan Murad ile barış yapmayı denemesi için talimat gönderdi[68]. Bunun üzerine Morosini Gelibolu’ya gelerek Emir Süleyman Burgazı denilen hisarda Osmanlılara ağır kayıplar verdirdi[69]. Venedik donanmasının Boğazlarda Asya ile Avrupa arasındaki ulaşıma engel olması üzerine, Hamza Bey ile birlikte Temmuz ayında Gelibolu’da hazırlıklarına başlanan barış antlaşması 4 Eylül’de Edirne’de imzalandı. Böylece 7 yıl süren Osmanlı - Venedik savaşının sonunda imzalanan bu antlaşmaya göre, birbirlerinin topraklarına zarar verilmemesi, karşılıklı güvenlik içinde serbest ticaret yapma, boğazlarda Türk gemilerinin serbestçe gidip gelmesi taahhüt altına alınıyor, Selânik ve civarında Osmanlı hâkimiyetinin tanınmasına karşılık, Venedik, 100 duka Lepanto ve 136 duka Arnavutluktaki Scutari (Işkodra) ve Alexio kaleleri için haraç vermek suretiyle buradaki hâkimiyetini güvenlik altına almış oluyordu. Ayrıca İstanbul balyosu yılda ikiyüz duka altın gönderecekti[70].