ISSN: 0041-4255
e-ISSN: 2791-6472

Güner İnal

Anahtar Kelimeler: Kahire, Hümâyünnâme, Minyatür, Kelile ve Dimne

Kelīle ve Dimne adlı meşhur hayvan masallarının bir Osmanlı varyasyonu olan Hümāyūnnāme[1], onaltıncı yüzyılda onun Farsça nüshası Enver-i Süheylī’den[2] 'Ali Çelebi denen 'Alī b. Şālih tarafından secili bir nesirle Türkçeye çevrilmiş ve Kanunî Sultan Süleyman’a (1520-1566) takdim edilmişti. Bidpay veya Beydaba’nın masalları adıyla tanınan Kelīle ve Dimne orijinal olarak Sanskritçe yazılmış (Panchatantra) bir hikâye kitabı olup Sasanî Şahı Hüsrev Anūşīrvān zamanında (531-579) İran’a getirtilmiş ve Pehlevice’ye çevrilmişti[3]. Bu eser 750 civarında ‘Abbasî Halifesi el-Manšūr zamanında ‘Abdullah ibn el-Mukafla tarafından Arapça’ya çevrilmişti. 1150 de Nasrullâh bu hikâyeleri Farsça’ya çevirmiş ve Gazne sultanı Behramşāh’a ithaf etmişti. Doğu edebiyatında son derece popüler olan bu eser onbeşinci yüzyıl sonunda ‘Alī Şīr Nevā’ī’nin saray vaizi olan Hüseyn Vā'iz Kāşifī (ölm. 910 H./1504 M.) tarafından yeniden yazılmış ve Hüseyn Baykara’nın veziri Ahmed Süheylī’ye izafetle Enver-i Süheylī adını almıştı.

Kelīle ve Dimne'nin İslâm ülkelerinde bol bol kopya edilmiş resimli nüshalarının bulunmasına karşılık, Osmanlıların arasında eser bu derece popüler olmamış ve tarihî yazmaların gölgesinde kalmıştır. Bugün bilinen resimli Hümāyūnnāme yazmaları sayılıdır. Başlıca Hümāyūnnāme'ler Topkapı Sarayı Müzesi kitaplığında bulunan Revan 843 no. lu[4] ve konumuz olan Hazine 359 no. lu [5] yazmalarla, Londra’da British Museum’daki (Add. 15153) 1589 tarihli bir Hümāyūnnāme[6] ile Boston’daki Güzel Sanatlar Müzesinde bulunan bazı minyatürlü sayfalardır[7]. Bunlardan başka, Bombay’da Prince of Wales koleksiyonunda bulunan 900 H./1495 M. tarihli bir Kelīle ve Dimne Yazması[8] da aynı konuyu işlemesi bakımından bu seriye dahil edilebilir.

İstanbul’da Topkapı Sarayı Müzesinde bulunan Hazine 359 no. lu Hümāyūnnāme vişne çürüğü bir deri cilt içinde muhafaza edilir. Aharlı krem rengi bir kâğıt üzerine 220 mm. boy ve 130 mm. eninde 443 yaprak ihtiva eder. Her sayfada ta'lik ile yazılmış 75 mm. uzunluğunda 12 satır bulunur. Eser 974 H./ 1567 M. yılında Mehmet b. Muhsin b. Burhān tarafından Mısır’da yazıldığına dair 443r sayfasındaki kolofonunda bir kayıt taşır. Yine aynı sayfada biraz yukarda bulunan bir kayıt eserin Defterdar Mustafâ Paşa için yapıldığını bildirir. Şu halde karşımızda Osmanlı devrinde Kahire’de yapılmış bir minyatürlü el yazması bulunuyor. Eserin 1. sayfasında bir serlevhası ve 30 minyatürü vardır.

Hümāyūnnāme minyatürleri konu bakımından orijinali Kelīle ve Dimne ile ortak bazı sahneler tasvir etmekle beraber, aslında Enver-i Süheylī'nin bir çevirisi olması bakımından bu eserle ortak birçok tasvirler taşır. Kahire Hümāyūnnāme’sinin minyatürleri bu bakımdan Enver-i Süheylī yazmaları ile karşılaştırılabilir. B. W. Robinson tarafından yayınlanan İngiltere’de Marquess of Bute koleksiyonunda bulunan 1593 tarihli Enver-i Süheylī yazması[9] Kahire Hümāyūnnāme'si ile ortak birçok tasvirler taşır. Ancak, bu minyatürlerin belirli bir sayısı yayınlanmış olduğu için, biz bu yazımızda yeri gelince, sadece yayınlanan minyatürler arasındaki benzerliğe işaret edeceğiz. Kahire yazmasındaki minyatürlerin listesi Bute yazmasındakilere tekabül ettikleri sayfalarla ve Hümāyūnnāme'de anlatıldıkları yerle birlikte gösterilmiştir. Bu çalışmada eserin eski Türkçe bir hulâsasından (Ahmet Mithat Efendi'nin, Hulâsa-i Hümāyūnnāme, Istanbul, 1304) faydalanılmıştır.

Kahire Hümāyūnnāme'sindeki Minyatürlerin Tasvir Ettikleri Sahneler:

1. 33r. Güvercinlerin Konuşması (H. 38)
60x65 mm. sayfanın üstüne doğru.

2. 53r Şahinin beslediği kargayı seyreden derviş (H. 50)
75X82 mm. sayfanın altında (Bute 40r)

3. 58v Marangozun kendisinin taklidini yapan maymunu görmesi (H.91)
100x89 mm. sayfanın ortasında (Bute 45r).

4. 69v Şetrebe’nin Arslana takdim edilmesi (H. 111)
75 X 97 mm. sayfanın ortasında.

5. 79r Padişah’a âdil denmesinin sebebi (H. 123)
110X90 mm. sayfanın başında.

6. 87r Arslanın suda kendi aksini görmesi (H. 134)
75x85 mm. Sayfanın başında (Bute 69v).

7. 92r Kaplumbağanın sırtında nehri geçen akrep (Hulâsada yok)
75x87 mm. sayfanın başına doğru. (Bute 74r).

8. 107r Arslan, karga, kurt ve çakalın deveyi yemesi (H. 155)
75x90 mm. sayfanın ortasında (Bute 87r).

9. 110v Kazların taşıdığı kaplumbağa (H. 163)
75x90 mm. sayfanın başında (Bute 89r).

10. 123r iyi niyetli ayının bir taşla bahçıvanı öldürmesi (H. 183)
105x80 mm. sayfanın başına doğru (Bute 102r).

11. 129r Kuyruksuz eşeğin kulaklarını kesen köylü (H. 196)
80x115 mm. sayfanın başına doğru (Bute 107r).

12. 133v Şeyh dervişin elini kesilmekten kurtarır (H. 215)
100x67 mm. sayfanın ortasına doğru (Bute 118v).

13. 163v Belh dili konuşan papağanlar (H. 235)
90x80 mm. sayfanın başında (Bute 136r).

14. 182r Yılanı ateşten kurtaran deveci (H. 254)
80x70 mm. sayfanın altında (Bute 148r).

15. 195v Kale muhafızının güvercinleri avlayan kediyi cezalandırması (H. 272)
80x65 mm. sayfanın altında (Bute 160v).

16. 201v Karga ceylanı yer gibi yaparken avcının onu görmesi (H. 243)
95x75 mm. sayfanın başında.

17. 222v İki kuşa saldıran kaplan (H. 303)
50 mm. çapında bir daire (Bute 182r).

18. 226r İki müminin koyunlarıyla birlikte eşkıyalar tarafından soyulması (H. 305)
70x90 mm. sayfanın altında (Bute 185r)

19. 240r Mardazmai çölünde maymun ve ayıların harap olması (H. 320)
100x75 mm. sayfanın ortasında (Bute 198r).

20. 265r Maymunun kaplumbağa ile seyyahati (H. 340)
90x60 mm. sayfanın altında (Bute 219r).

21. 273v Tilkinin eşeği arslana getirmesi (H. 363)
75x70 mm. sayfanın ortasında (Bute 225v).

22. 281r Zahid’in gelinciği öldürmesi (H. 376)
80x69 mm. sayfanın başına doğru (Bute 231v).

23. 288V Kapana tutulmuş kedi ile farenin gelincik tarafından gözetlenmesi (H. 390)
77x74 mm. sayfanın altına doğru (Bute 238v).

24. 293r Köylünün karısının Şehzade tarafından kaçırılması (H. 396 - 400)
85 x 73 mm. sayfanın başına doğru.

25. 299v Bir çaylağın taşıdığı fare ve kurbağa (H. 404)
40x74 mm. sayfanın altına doğru (Bute 247v).

26. 335v Bağdad padişahının Çinli sevgilisini Dicleye atması (H.458)
95x72 mm. sayfanın altında (Bute 277v).

27. 364r Adamın balçığa saplanmış turna kuşunu yakalaması (H. 495)
85x90 mm. sayfanın başında (Bute 301r).

28. 369v Avcının acaip balığı hükümdara takdimi (H. 501)
93x93 mm. sayfanın başında (Bute 301r).

29. 396v Yemen hükümdarının yanlışlıkla oduncuyu vurması (H. 534)
97x66 mm. sayfanın altında (Bute 326r).

30. 399r Köle cariyenin boynundaki büyüyü silerken sultanın onu yakalaması (H. 537)
95 x 75 mm. sayfanın üstüne doğru.

Bu çalışmamızda Kahire Hümāyūnnāme’sinin minyatürlerini Kelīle Dimne, Enver-i Süheylī ve Hümāyūnnāme yazmalarının tasvirleri çerçevesi içinde inceleyecek ve devrinin Osmanlı resim üslûbu içindeki yerini belirtmeye çalışacağız.

Kitabın ebadına uygun küçük boy minyatürler ortalama 75 x 100 mm. büyüklüğündedir, ve çok itinalı yapılmıştır. Minyatürün metinle ilişkisi dikkati çeker. Normal bir dikdörtgen halinde metnin içine yerleştirilen minyatürlerin (92r - res. 4, 195v-res. 10, 299v - res. 18) yanı sıra, çeşitli şekilde yerleştirilen minyatürler görülür. 58v - res. 1, 182r-res. 9, 265r - res. 14, 281r-res. 15, 293r-res. 17 deki minyatürler çerçevenin dışına taşarak sayfa kenarını da işgal eder. Son iki minyatürde resim çerçevesi ile birlikte sayfanın kenarına taşmıştır. Bazan da minyatür kademeli bir alana yerleştirilir. Res. 3 (87r), res. 5 (107r), res. 6 (110v), res. 16 (288v), res. 8 (163v), res. 11 (201v), res. 19 (335) de böyle kademeli alanlara yerleştirilmiş minyatürlerin de sayfanın kenarına taştığı görülür. Bazan resmin hem alt hem de üst kenarında “U” şeklinde birer çıkıntı bulunup kapalı bir “H” harfi meydana gelir (129r-res. 7). Res. 2’de (6v) arslan ile Şetrebe’nin karşılaşmasını tasvir eden minyatür dikdörtgen bir çerçeve içine alınmış olup bu çerçeve rumî geçmelerle doldurulmuştur. Böylece, daha dekoratif bir sayfa meydana gelmiştir. Bunların yanı sıra, daha değişik minyatür çerçevelerine de rastlanır. Meselâ, 222v (res. 12) de iki kuşa saldıran kaplam tasvir eden minyatür yuvarlak bir madalyon içinde tasvir edilmiştir. Madalyonun kavsine uygun olarak tasvir edilen ağaçlar, esas sahnenin etrafını çeviren süsleme şeridi, bu minyatürde bir madenî tabağın veya büyük bir olasılıkla keramik bir tabağın kompozisyonunun kopya edildiği fikrini uyandırmaktadır. Resmin daha ilginç bir yönü de etrafını kuşatan yazı satırlarının düzensizliği ve madalyona bitişmeleri yüzünden minyatürün sayfanın metni yazılmadan önce yapıldığı izlenimini kuvvetlendirmesidir.

Aynı düzensizlik s. 226r de (res. 13) iki müminin koyunlarıyla birlikte eşkıyalar tarafından soyulmasını anlatan hikâyeyi tasvir eden minyatürde de görülür. Resim, iki mümin koyunlarıyla beraber yürürken tepenin arkasından onları gözetleyen eşkıyaları tasvir eder. Tepe ve onun büklümlü zemini metnin içine dalgalı hatlarla sokulmuş olup yazı ile resmi ayıran çerçeve çizgisi ortadan kalkmıştır. Resme tabiî bir çerçeve teşkil eden zeminin büklümlerinin yanı sıra düzensiz hatlar halinde yazı satırları yine resmin metnin yazılmasından önce yapıldığı fikrini uyandırır. Metnin içindeki resim ve yazı sıkışıklığı ve yakınlaşmasına karşılık, sayfanın kenarına taşan dört eşkıyanın arkasına gizlendiği tepenin etrafı üç düz kenarlı bir çerçeve ile sayfanın kenar çizgisine birleşmiştir. 396v de (Res. 20) avcının acaip bir balığı hükümdara takdimini gösteren minyatürde de enteresan bir yerleştirme tipi göze çarpar. Hükümdarın içinde bulunduğu kayık ve deniz bir altıgen çerçeve içine alınmıştır. Bu altıgen içiçe girmiş iki altıgen çerçeve ile bir onikigen yapacak şekilde kesilmiştir. Her iki çerçeve altıgeni dekoratif şeritlerle süslüdür ve bunların gerisindeki dikdörtgen alan içiçe geçen şeritler ihtiva etmekte ve üstte de gamalı haç motifi ihtiva eden bir band bulunmaktadır. Altta altıgenin bir ucu bu dikdörtgen çerçeveyi aşar, ve sivri bir uç halinde metne doğru uzanır. Esas figür olan avcı sağda sayfanın kenarına taşmış bir dikdörtgen alan içine alınmıştır. Bu minyatürlerin yerleştiriliş tarzları bize resimle yazı arasında daha yakın bir ilişki bulunduğunu ve pek muhtemel olarak yazmanın önce resimlenip sonra minyatürlendiğini anlatmaktadır. Resim ile metin arasındaki bu ilişki daha önce Mısır’da resimlenen bazı Memlûk yazmalarında da görülmektedir. Memlûk emîri Timur Buga’nm (1467-68) mabeyincisi Seyfi ‘Alī Bey’in hazinedarı Hoşkadem ibn 'Abdullah için yapılan Ahmedi'nin Iskendernāme’sinin İstanbul Üniversitesi kitaplığında bulunan (T. 6044) bir nüshasının[10] 16r sayfasında İskender’in çavuşu astırmasını gösteren minyatür (Res. 21) böyle bir durum gösterir. Önce sayfaya resim yapılmış sonra etrafı yazılarla doldurulmuştur. Figürlerin arasındaki ilişki zayıftır. Belki de Osmanlı Hümāyūnnāme'si bir Memlûk geleneğinden hareket ettiği için kitap önce resimlenmiş sonra da metni yazılmıştır. Hiç değilse, bazı sayfalar bakımından bu böyle olmuştur. Bu tip çeşitli minyatür alanları sayfaların monotonluğunu giderir ve sayfa düzeni bakımından daha süsleyici bir zevk göze çarpar.

Bu küçük ebattaki minyatürler son derece itinalı ve kaliteli bir üslûp gösterir. Sayfa düzeninde görülen süsleme zevki minyatürlerin işlenişinde de kendini gösterir. Eserin birinci sınıf bir minyatür ustasının elinden çıktığı anlaşılır. Elimizde bulunan resimli Hümāyūnnāme'ler çok sayılı olduğundan bu eserin tam bir benzeri bulunan diğer bir Hümāyūnnāme yazması elde bulunmamaktadır. Fakat bazı sahnelerin benzerlerini Hümāyūnnāme, Enver-i Süheylī, ve Kelīle ve Dimne çerçevesi içinde bulmak mümkündür. Eserin hiç değilse bir minyatürünün çok yakın bir benzeri Boston Müzesindeki birkaç Hümāyūnnāme sayfasından birinde bulunmaktadır. Kahire yazmasının 110v sayfasında (Res. 6) tasvir edilen kaplumbağayı taşıyan iki kaz hikâyesi Boston Müzesindeki bir yaprakta hemen aynen tasvir edilmiştir[11]. Orijinali Kelīle ve Dimne'de bulunan bu hikâyeye göre iki kaz sazlık bir gölde yaşıyor ve burada bulunan bir kaplumbağa ile ahbaplık ediyorlardı. Bir müddet sonra göldeki su azalınca, kazlar sulak bir yere gitmek istediler. Bir su yaratığı olan kaplumbağa da onlarla birlikte gitmek istedi. Bunun üzerine kazlar sazdan bir değnek yapıp kaplumbağanın ağzıyla buna yapışmasını ve her kim ne derse kesinlikle konuşmamasını söylediler. Değneğin iki ucunu ağızlarına alarak kaplumbağayı kendileriyle birlikte uçurmaya başladılar. Onları havada gören bazı kişiler “Ne acaip! iki kaz bir kaplumbağayı götürüyor.” diye konuşmaya başlayınca, kaplumbağa cevap vermek üzre ağzını açtı ve değnek ağzından çıktığından yere düştü[12]. Bu çok eski bir hikâye olup ilk tasvirleri Hindistan’daki Gupta devrine kadar gider ve Avrupa’da Bayeux halısında bile tasvir edilmiştir[13].

Kahire yazmasında bu hikâye bütün ayrıntıları ile gösterilmiştir. Minyatürün üst kısmında bulutların arasında gagalarında değneği taşıyan iki kaz ve dayanamayıp konuştuğu için değnekten baş aşağıya düşen kaplumbağa görülür. Resim, böylece, hikâyenin en can alıcı ânını, kaplumbağanın düşmesini tasvir eder. Altta ise, bir şehir veya köy manzarası bulunur, ince, uzun, dik çatılı binaların ve kulelerin arasında başları göğe çevrilmiş, ellerini havaya kaldımış şahıslar hayretle kaplumbağa ile kazları seyretmektedir. Sahnenin bu kadarının hikâyeyi anlatmaya yetmesine rağmen, evlerin altında kalan sahaya bir pastoral sahne eklenmiştir. Solda bir çiftçi çiftini sürmekte ve başını arkaya, göğe doğru çevirerek, hayretle kaplumbağanın düşmesini seyretmektedir. Sağda ise otlayan hayvanlar sahneye bir janr havası katmaktadır. Boston sayfası şaşılacak derecede Kahire minyatürüne benzemektedir. Ancak alttaki tarla sürme motifi resimden çıkarılmış veya sonradan kesilmiştir. Fakat üstte binaların arasında olayı seyreden şahıslar aynı espri ve kalıbı gösterirler. Solda üstüste tasvir edilmiş iki uzunlamasına bazilikal bina ve poligon kule arasında kalan kısımda üç sarıklı şahıs daha kısa boylu tasvir edilmiştir. Poligon kule ile diğer bazilikal yapı arasına sıkışmış şahıslar da aynen tekrar edilmiştir. Bu grup da üç şahıstan ibarettir. Öndeki kısa boylu figür bir çocuk tasviri olup her iki minyatürde de aynı kalıba göre yapılmıştır. Sol kolunu yukarıya kaldırmış kaplumbağaya işaret eder. Sağdaki figür grubuna gelince, en sağdaki iki figür aynen tekrar edilmiştir. Sadece gerideki figürün şapkası Boston yazmasında daha sivri, konik bir şekil almıştır. Uzunlamasına yapının gerisinde iki eli havaya kalkmış figür de aynen görülür. Kahire yazmasında bu gruba ilâve olarak tepe ile bina arasına sıkışmış figür ise belki de çerçeve ile kesilmiş olduğundan ancak üstteki kısım muhafaza edilmiştir. Birbirleri arasında bu derece yakın kalıp benzerlikleri olan bu iki minyatürde en belli başlı fark ana temde görülür. Kahire minyatürü kaplumbağanın konuştuktan sonra tepe taklak düşmesini tasvir ederken, Boston minyatüründe kaplumbağa henüz kendisinin feci akıbetine sebep olacak sözleri söylememiş, değneğe tutunup uçtuğu anda tasvir edilmiştir. Böylece, hikâyenin iki farklı ânı birbirine çok benzer kalıplarla tasvir edilmiştir. Boston’daki minyatürlü sayfaların da bir Hümāyūnnāme'ye ait oldukları açıktır. Fakat iki grup arasında tek ortak sahne bu kaplumbağa hikâyesinde görülür. Figürlerin tiplerindeki, pozlarındaki benzerlikler, mimarî ve kompozisyon benzerlikleri her iki eserin de belki aynı usta ve atölye elinden çıktığını ima etmektedir. Kahire minyatürünün daha itinalı oluşu ve kalıplardaki rahatlık Boston yazmasının Kahire yazmasını taklit ettiği intibaını uyandırmaktadır fakat kesin bir yargıya varabilmek için Boston minyatürünün geldiği yazmanın bulunması ve iki yazma arasında daha başka ortak tarafların meydana çıkarılması gerekir.

Aynı hikâye British Museum’da bulunan (Add. 15153) 1589 tarihli diğer bir Hümāyūnnāme yazmasında da görülür[14]. Burada minyatür Kahire ve Boston Hümāyūnnāme’lerinin aksine, hikâyeyi başka bir kaynağa göre tasvir eder. Şehir manzarası resimden tamamen çıkarılmıştır. Üstte altın yaldız bir gök yüzünde tam minyatürün orta ekseninde tepenin sivri ucuyla belirtilen bir yerde iki kazın taşıdığı değneğin üstünde profilden görünen oturmuş bir kaplumbağa yer alır. Altta ise, ön planda sıralanmış altı şahıs ellerini ve başlarını havaya kaldırmış hayretlerini ifade ederler.

Bombay’da Prince Wales koleksiyonunda bulunan 1495 tarihli Osmanlı Kelīle ve Dimne'sinde ise, bu hikâye daha da farklı tasvir edilmiştir[15]. Ortada bir çıkıntı yapan kademeli minyatür sahasının tam ortasında ana motif, kazların taşıdığı değneğe asılı kaplumbağa gösterilmiştir. Aşağıda sembolik bir manzara içinde uzanmış, oturmuş, çömelmiş ve ayakta duran dört şahıs çeşitli el hareketleriyle olay karşısındaki hayretlerini belirtir ve ana motife dikkati çekerler.

Bu iki farklı tasvir tarzının gerisindeki geleneği anlamak için onbeşinci yüzyılda resimlenmiş Kelīle ve Dimne'lerde aynı olayı tasvir eden minyatürleri incelemek gerekir. Hikâyenin en sade tasvirlerinden biri Topkapı Müzesinde bulunan 1417 tarihli (Revan 1023) Kelīle ve Dimne'nin[16] 60r sayfasında görülür. Burada altın yaldız bir gökyüzünde sadece iki kazın taşıdığı değneğe asılı kaplumbağa tasvir edilmiştir. Seyirciler resimde yoktur. Fakat biraz daha geç bir devirde Bay Sungūr devrinde Herat’ta yapılmış Kelīle ve Dimne’lerde seyirciler de sahneye katılmıştır. Yine Topkapı Müzesinde bulunan 1429 tarihli Kelīle ve Dimne'nin (Revan 1022)[17] 45r sayfasındaki (res. 23) minyatürde olay sağlı sollu gösterilmiştir. Sağda altın gök yüzünde iki kazın taşıdığı değneğe asılı kaplumbağa ve altta nehir kenarındaki bir manzara görülür. Sağda üç sıra halinde toplu bir grup teşkil eden şahıslar olayı seyrederler. Bundan biraz sonra aynı atölyede resimlenen yine Topkapı Müzesindeki Hazine 362 no. lu Kelīle ve Dimne'de[18] bu hikâye bu defa başka kalıpla işlenmiştir (50r)[19]. Minyatürde bir manzara içinde büyüklü küçüklü bazı şahıslar başlarını göğe kaldırmış hayretle olayı seyrederler. Ana motif kazlar ve değneğe asılı kaplumbağa minyatürün dışında sayfanın sol kenarında gayet küçük bir motif halinde gösterilmiştir. Bu minyatürün hemen hemen bir kopyası da Tehran’da Gülistan Sarayı Müzesinde bulunan Kelīle ve Dimne'de yer alır[20]. Seyirci figürleri çok az farklarla tekrar edilir. Fakat ana motif bu sefer sayfanın sağ kenarına alınmıştır. Biri diğerini taklit eden bu iki Kelīle ve Dimne yazmasında ana temin minyatürden çıkıp sayfa kenarını işgal etmesine ve böylece ikinci planda gösterilmesine rağmen, şehir sahnesi henüz minyatüre girmemiştir. Paris’te Millî Kitaplıkta bulunan bir diğer Kelīle ve Dimne yazmasında da kaplumbağayı taşıyan kazlar resmin sol köşesini işgal eder ve sağda iki kişi olayı




























hayretle seyreder[21]. Bütün bu onbeşinci yüzyıl minyatürlerinde şehir tasvirleri görülmez. Hepsi İran’da yapılmış olan bu minyatürler sadece seyircilerle ana motifi göstermekle yetinir. British Museum’daki Hümāyūnnāme bu bakımdan onbeşinci yüzyıl Muzafferi, Timurlu, ve Türkmen örneklerine yakındır ve muhtemelen İran’da yapılmış Kelīle ve Dimne’lerden modelini alır. Kahire ve Boston yazmalarındaki şehir manzaralı tipi onbeşinci yüzyıl tasvirlerinde bulamıyoruz.

Onaltıncı yüzyıl sonundan gelen bir Enver-i Süheylī yazması İran’da da şehir manzaralı tasvirlerin yapıldığını göstermektedir. Lord Bute koleksiyonunda bulunan 1593 tarihli ve Sadıkī Bey[22] adlı bir nakkaşın elinden çıkan bu Enver-i Süheylī aynı hikâyeyi benzer şekilde tasvir eder[23]. Eser Kahire yazmasından aşağı yukarı yirmi beş yıl sonra yapılmakla beraber, sahneyi ele alıştaki espri aynıdır. Ana motif olan kaplumbağayı taşıyan kazlar yukarda sayfanın üst sağ kenarında ufacık bir yer kaplar. Buna karşılık, resmin büyük bir kısmını kubbeli yapılarla doldurulmuş bir tepelik manzara işgal eder. Kahire yazmasında olduğu gibi binaların arasına sıkışmış insan figürleri, kadın ve erkekler hayretle olayı seyretmektedir. Bir kubbenin üstünde oturan ve kaplumbağaya işaret eden bir çocuk, önde eli kürekli bir adamla beyaz sakallı bir ihtiyar, bunların gerisinde otlayan bir eşekle yem yiyen tavuk, horoz ve civcivler bir kasabanın günlük hayatını aksettirirler. Sanatçı Beydaba ve Kâşifī’nin hikâyesini yerli bir dekor, bir günlük hayat yaşantısı içinde göstererek ona daha yeni bir muhteva katmış ve daha gerçekçi bir karakter kazandırmıştır. Kahire, Boston ve Bute minyatürleri, sonuncusu farklı bir kalıptan hareket etmekle beraber, hepsi onaltıncı yüzyıl eserleri olması bakımından bu devirin yeni bir akımını aksettirirler. Her üçü de hikâyeyi gerçekçi bir şekilde yorumlayan yeni bir anlayışı temsil eder[24]. Bute yazmasında bir Safavî kasabasını aksettiren minyatür, Kahire yazmasında Osmanlı şehir tasvirlerinin bir modelini gösterir. Figür çalışmaları her iki grupta da farklı olmakla beraber, bu üç minyatür olayı bir janr havası içinde göstermeleri bakımından onaltıncı yüzyılın ortak bir özelliğini paylaşırlar. British Museum Hümāyūnnāme’si ise, daha eski bir kalıba göre çalışır ve eski geleneğe bağlı kalır. Bombay yazması hepsinden farklı olup minyatürlerde görülen bazı Türkmen özelliklerine rağmen, burada Osmanlı sanatçısının bazı yeni motifleri denediğini gösterir

Kahire Hümāyūnnāme'sinin enteresan tasvirlerinden biri de 87r de (Res. 3) arslan ile akıllı tavşanın hikâyesini tasvir eden minyatürde görülür. Dimne’nin anlattığı hikâyeye göre arslanın biri suyu bol bir ülkede yaşıyordu. Diğer hayvanlar arslana her gün yemlik bir hayvan göndermeyi ve böylece rahat yaşamayı teklif ettiler. Arslan da razı oldu. Günün birinde kur’a bir tavşana isabet etti. Tavşan hayvanlara dedi ki: “Size hiç bir zarar getirmeyecek tarzda bana bir kolaylık gösterirseniz, ben sizi bu arslandan kurtarmayı umarım. Beni arslanın yanına kim götürecekse, benim geride kalmamı hoş görsün ve beni zorlamasın”. Hayvanlar bunu kabul ettiler. Tavşan arslanın yemek vakti geçtikten sonra gitti ve arslana kendisinin elçi olarak geldiğini ve bir tavşan getirdiğini, fakat yolda bu tavşanın bir arslan tarafından alındığını söyledi. Arslan diğer arslanı bulmak üzre yola çıktı. Tavşan onu bir kuyunun başına götürdü. Arslan kuyuya bakınca içinde kendisinin ve tavşanın aksini gördü ve onları yakalamak için kuyuya atlayarak boğuldu. Böylece, hayvanlar da arslanın zulmünden kurtuldu[25].

Resim 3 deki (87r) minyatür bu olayı tasvir eder. Solda bir tepenin önünde bir silindire benzeyen ve aşağı doğru genişleyen kuyuyu görürüz. Bir çember şeklinde gösterilen kuyunun dibinde atlayıp ölen arslan gösterilmiştir. Üstte ise tavşan kuyunun içine düşmüş arslana bakmaktadır. Böylece, resmin sol kısmı hikâyede geçen motiflerle sahneyi canlandırmaktadır. Sağda tepenin gerisindeki düzlükte ise, önde ve sağda çadırlar ve gerilerinden görünen hayvanlar sahneyi zenginleştirir. Hayvanların hikâyede bahsi geçen ve arslana yem olarak gönderilen hayvanları temsil etmesi mümkünse de, öndeki çadırlar hikâyede geçmeyen fakat janr karakterindeki motifleri temsil ederler. Böylece, bundan önceki minyatürde olduğu gibi hikâye günlük hayat çerçevesi içinde ifade edilmiş olur. Bu hikâye de daha önceki devirlerde, özellikle ondördüncü yüzyıl Memlûk Kelīle ve Dimne'lerinde çok daha şematik bir şekilde tasvir edilmiştir. Cambridge’de Corpus Christi College, Münih, Paris, Oxford’da Bodleian Library’da bulunan Memlûk yazmalarının hepsinde hikâyenin başka bir ânı, arslanın tavşanla birlikte kuyunun içine bakıp suda kendi hayalini gördüğü an tasvir edilmiştir[26]. Sadece bunlardan Oxford yazmasında suyun içinde hem arslanın hem de tavşanın hayali görülür[27]. Aynı modelden hareket edildiği belli olan bu dört sahnede hayvanların pozları şematiktir ve hemen hemen birbirinin aynıdır. O devrin üslûbuna uygun yapılmış manzara unsurları, kaya, bitki ve çiçekler, kuyu hep aynı şematik şekilde gösterilmiştir. Hikâyede zikredilen ana motiflerin dışında sahnede başka bir eleman yer almaz. Yine bir Memlûk ülkesi olan Mısır’da yapılmış Osmanlı Hümāyūnnāme’sinde artık bu eski gelenekle bir ilişki görülmez. Bütün dekoratif renk ahengine, canlılığına, çizgi zarafetine rağmen, tavşanın ve arslanın tasvirinde, manzaraya bir janr havası katan ilâve motiflerde devrin tabiî olana yönelen gerçekçi anlayışı farkedilir.

299V (res.18) de bir karganın taşıdığı fare ile kurbağayı tasvir eden minyatürde[28] aşağıda tasvir edilen şehir motifi ve hayretle onları seyreden şahıslar yine sahneye janr havası katar ve kaplumbağanın taşınması sahnesiyle benzerlik gösterir. Aynı tip şehir tasvirlerini 92r de (Res. 4) kaplumbağanın sırtında suyu geçen akrep tasvirinde de buluruz. Hikâyede bahsedilmemekle beraber[29] resmin üst sağ ve sol köşesindeki şehir tasvirleri, binaların ve kuleden olayı seyreden şahıslar ve özellikle suda yüzenler olaya bir janr havası katar.

Hikâye elemanlarına janr karakterindeki motiflerin karışmasıyla sahnenin zenginleşmesi res. 5 de (107r) Şetrebe’nin anlattığı akılsız deve hikâyesini tasvir eden minyatürde görülür. Bir arslanın bir kurt, bir çakal, bir kargadan ibaret üç arkadaşı varmış. Bir gün oradan geçen bir kervanın bir devesi de onlara katılmış. Arslan bir gün bir fille boğuşup yaralı gelmiş. Çakal ve karga arslanın avlandıkları ile geçindiklerinden aç kalmışlar, hile ile deveyi yemeyi kararlaştırmışlar. Karga bunu arslana söyleyince arslan kızmış, kabul etmemiş fakat üç arkadaş bir hile bulmuşlar. Karga etini arslana teklif etmiş, diğerleri “senin etin yenmez”, demişler. Aynı teklifi çakal yapmış, “senin etin kokar,” demişler. Kurt kendi etini takdim edince, onu da kokar bulmuşlar. Deve çar nâçar kendi etini takdim etmiş ve bunu fırsat bilen hayvanlar hemen onun üstüne çullanıp hayvanı parçalayıp yemişler[30].

Resim 5 de bu hikâye yine çok canlı ve hikâyeci bir tarzda resimlenmiştir. Esas olay resmin ön planında ve tam ortada gösterilir. Deve hayvanların ortasında boylu boyunca yere uzanmış olup dört hayvanın her biri bir tarafına saldırır. Arslan boynuna saldırır, çakal karnını deşer, kurt kalçasını parçalar, karga hörgücünü gagalarken tasvir edilmiştir. Sahnenin ilginç tarafı solda ve geride ormanlar kralının boş tahtının bulunması ve tepenin gerisine sağ arka plana geyik ve otlayan kısraklar gibi diğer hayvanların da yerleştirilerek olayın daha tabiî bir dekor içinde gösterilmesidir. Böylece, olaya yine bir janr havası katılmış olur. Eğer bu sahne Bombay’da Prince of Wales Müzesinde bulunan ve İstanbul’da yapıldığı kaydını taşıyan 1495 tarihli Kelīle ve Dimne (No. 5134, fol. 102r) nin aynı konulu minyatürüyle karşılaştırılırsa, fark daha iyi belirir[31]. Bombay yazmasında sadece arslan devenin üstüne çullanmış olup diğer hayvanlar hareketsiz bir halde devenin etrafına dizilmiştir. Bu hareketsizlik sahnede donukluğa sebep olur. Zemini baştan aşağıya kaplayan çiçek motifleri de sahneye dekoratif bir karakter verdiğinden resmin donukluğu artar. Buna karşılık, Kahire minyatüründe yazmadaki bütün minyatürlerin karakterine uygun olarak bir tabiîlik, canlılık ve hikâyenin anlatılışında bir tazelik göze çarpar. Topkapı Müzesindeki 1429 tarihli Kelīle ve Dimne’nin (Revan 1022)[32] 44r sayfasında aynı hikâyeyi tasvir eden minyatürde (Res. 24) olay Bombay yazmasındaki gibi sadece hikâye elemanlarıyla gösterilmiştir. Burada hayvanlarda bir canlılık vardır, fakat Kahire minyatürü kadar canlı değildir ve arka planda başka hayvanlar görünmez. Bu bakımdan Kahire yazmasının kendine has bir karakteri olduğu anlaşılır.

58v deki (Res. 1) minyatür Kelīle’nin anlattığı bir hikâyeyi canlandırır. Maymunun biri bir dülgerin bir ağacın üstüne binerek onu kestiğini ve bir arşın kesince içine bir kama soktuğunu görür. Bu manzara hoşuna giderek onu seyre dalar. Dülger bir ara başka bir iş görmek üzre oradan uzaklaşınca maymun da kalkar kendi- ağacın üstüne biner; fakat sırtını kamanın bulunduğu yere verir ve yüzünü öbür tarafa çevirir; kuyruğu da açık olan yarığın içine sallanır. Bunun farkında olmayan maymun kamayı çıkarır çıkarmaz, ağacın yarığı kuyruğunun üzerine kapanır, o da duyduğu acıdan bayılacak hale gelir. Bu sırada geri dönen dülger maymunu bu halde görünce, ona dayak atmaya başlar ve maymunun dülgerden yediği dayak, kuyruğunun kısılması yüzünden çektiği acıdan da beter olur[33]. Minyatür tam maymunun kuyruğunun kısılıp dülgerin de geri döndüğü ânı tasvir eder. Resmin ön planında bir kalas üstüne oturan ve testere ile onu kesen iri bir maymun figürü görülür. Kuyruğu kalasın yarığına girmiş kanamaktadır. Sağda ise dülger geri dönmüş bir eli ağzında hayretle maymunu seyretmektedir. Maymun ile dülgerin arasındaki ağaçta bir kaç tane daha maymun olayı seyrederler ve sahneyi zenginleştirirler. Bunların dışında solda tepenin gerisinden görünen binalar ve ağaçlar yakınlardaki bir kasabaya işaret ederler. Binaların arasındaki figür olayı seyreder. Tepenin hemen önünde bulunan bulutlar hem sathı süsleyici dekoratif motiflerin fonksiyonunu görür, hem de kasabanın uzaklığına işaret eder. Böylece, hikâye motiflerinin dışından resme giren elemanlar sahneyi zenginleştirir ve bir janr havası katar.

Kahire yazmasının bu minyatürü de geleneksel Kelīle ve Dimne tasvirlerinden farklıdır. Onbeşinci yüzyılda bu hikâyeyi tasvir eden minyatürler olayı tamamen başka bir şekilde tasvir ederler. Topkapı müzesindeki 1417 tarihli Kelīle ve Dimne (Revan 1023)[34], Paris Milli Kitaplıktaki bir başka Kelīle ve Dimne (Biol. Nat. 377)[35], yine Topkapı Müzesindeki iki Bay Sungūr devri Kelīle ve Dimne’si, Hazine 362 (30e)[36] ve Revan 1022 (25r - res. 25)[37] gibi onbeşinci yüzyılın önemli Kelīle ve Dimne yazmalarında hikâyenin en önemli anı dülgerin maymunu görüp elindeki sopayla onu dövmeye kalkıştığı ân tasvir edilmiş ve bunun dışında hiçbir ilave motif resme girmemiştir. Bu bakımdan Kahire Hümāyūnnāme’si devrin realizme kaçan eğilimini hikâyeci bir çerçeve içinde gösterir.

Yazmadaki bazı minyatürlerin metin dışı motiflerle zenginleşmesine ve janr karakteri kazanmasına karşılık, bazı sahnelerde hikâyenin sadece ana motifleri kullanılmıştır. 265r de (Res. 14) maymun ile kaplumbağanın hikâyesini resimleyen minyatür bu tiptir. Bidpay’ın anlattığı hikâyeye göre maymunların kralı Mahir ihtiyarlayınca genç bir maymun onu tahtından atmıştı. O da denizin kenarında bir incir ağacına sığındı. İncirleri yemeğe başladı. Bir incir suya düştü ve çıkardığı sesten hoşlanan maymun bir inciri yiyip diğerini suya atmaya başladı. Aşağıda suda yaşayan bir kaplumbağa da onun attığı incirleri yiyordu. Böylece, maymun ile kaplumbağa dost oldular. Bir müddet sonra kaplumbağanın karısı bu dostluğun haberini aldı ve kocasını kıskanıp maymundan ayırtmağa karar verdi. Kocasına hasta olduğunu ve iyileşmek için de bir maymunun kalbine ihtiyacı olduğunu söyledi. Kaplumbağa dostu maymunun kalbini almağa karar verdi. Bir gün kaplumbağa onu evine bir ziyafete davet etti. Maymun da onun sırtına binerek ikisi yola koyuldular. Kaplumbağayı üzgün gören maymun sebebini sordu. O da karısının hasta öldüğünü ancak bir maymun kalbinin onu iyileştireceğini söyleyince, bundan kuşkulanan maymun, “Neden söylemedin? Ben kalbimi evde bıraktım. Ağaca dönelim de alalım.” dedi ve ağaca varınca hemen yukarı atlayıp kaplumbağadan kurtuldu[38].

Resimde maymun kaplumbağanın sırtına binmiş suda seyahat ederken görülür. Resim hikâyenin sadece sembolik bir tasvirini verir. Manzara elemanları dışında hiçbir ilâve motif görülmez. Aynı yüzyılda bu eserden yirmibeş yıl kadar sonra yapılmış olan Bute yazmasında da bu hikâye bazı üslûp farklarına rağmen, aynı şekilde tasvir edilmiştir[39]. Bu hikâye devirler boyunca hiç farklılaşmadan tasvir edilmiş gibi görünür. Paris Millî kitaplıktaki 913 no. lu Kelīle ve Dimne'de[40], Topkapı Müzesinde Revan 1023 no. lu Kelīle ve Dimne (122v)[41] ile Revan 1022 (91v - res. 26) ve Hazine 362 no. lu (107r) Kelīle ve Dimne'lerde.[42] - hikâye aynı ikonografik özelliklerle fakat devrinin üslûbuyla tasvir edilmiştir. Resimde maymun kaplumbağanın sırtında seyahat ederken görülür. Fakat bunun dışında Paris Millî Kitaplıkta 377 no. lu Kelīle ve Dimne de[43] görüldüğü gibi seyrek de olsa, maymunu ağaçta sudaki kaplumbağa ile sohbet ederken gösteren minyatürler de vardır. Bu hikâyenin tasvirinde Kahire yazması için önemli olan nokta, her nasılsa nakkaşın bu geleneksel tasvire hiçbir yenilik katmadan olduğu gibi resme geçirmesidir.

Kahire Hümāyūnnāme'sinde Kelīle ve Dimne'lerde pek tasvir edilmeyen fakat Enver-i Süheylī'de tasvir edilen bazı hikâyeler de bulunur. Kahire yazmasının 369v (Res. 20) sayfasında avcının hükümdara acaip balığı takdim etmesini gösteren minyatür bu tiptir. Hikâyeye göre bir gün bir avcı kuş avlarken iki softayı tartışırken görür ve onlara susmalarını söyler. Onlar çok ateşli tartışmaktadır ve ancak kendilerine iki kuş verirse ona ne konuştuklarını anlatacaklarını söylerler. Ne erkek ne de kadın olan “Hünsa” yı tartışmaktadırlar. Avcı bundan birşey anlamaz ve eve bir tek kuş götürür. Ertesi gün bir balık tutar ve onu padişaha götürmek ister. Bir kaba su doldurur ve balığı padişaha diri diri götürür. Padişah hayvana meraklıdır ve balıkları için bir havuz yaptırmıştır. Bir de sandalı olup bazan sandalla bu havuzda gezer ve balıklarını seyreder. Avcının balığına 1000 altın teklif eder fakat veziri bu parayı fazla bulur ve padişahı sözünden döndürmek için avcıya balığın hangi cins olduğunu sorar. Eğer balık dişiyse, biz erkek istiyoruz, erkekse de biz dişi istiyoruz diyecektir. Fakat balıkçı işin farkına varır ve hemen softaların konuştukları aklına gelir “Hünsa” der. Avcının cevabından hoşlanan padişah sözünden dönmez ve 1000 altını verir[44].

Bu hikâye Bute koleksiyonunda bulunan Enver-i Süheylī yazmasında da tasvir edilmiştir[45]. Burada hükümdar bir suyun yani havuzun kenarında oturmuş avcının kendisine getirdiği balığa doğru elini uzatırken tasvir edilmiştir. Gerisinde de vezirleri yer alır. Havuzdaki kayık da bir hikâye elemanı olarak tasvir edilmiştir. Res. 20 de Kahire yazmasında tamamen başka bir kompozisyon görülür. Geçme şeritlerden dekoratif bir zemin üstüne yerleştirilen içiçe geçmiş altıgenlerin içinde bir onikigen saha suyu temsil edecek tarzda spiral dalga motifleriyle doldurulmuştur. Bu madalyonvari çerçeve içinde havuzda kayıkla gezen padişah, veziri ve kayıkçısı ile görülür. Kıyıda duran sarıklı, uzun elbise ve kaftanlı avcı padişaha çanaktaki balığı uzatmaktadır. Gerisindeki tepenin ardından da bir seyirci hayretle olayı seyreder. Böylece burada hikâye değişik bir tarzda yorumlanmıştır.

335v de (Res. 19) yine Enver-i Süheylī ile Hümāyūnnāme'lerde tasvir edilen bir hikâye görülür. Bağdat’ı ziyaret eden Çin padişahı Bağdat padişahına çok güzel bir cariye verir. Padişah bu cariyeyi o kadar sever ki bütün devlet işlerini ihmale başlar. Rüyasında ona bir ihtiyar görünür ve bu cariyeden kurtulmasını ihtar eder. Padişah ihtiyarın tekrar tekrar görünüp ihtar etmesine rağmen bir türlü cariyeden kurtulamaz. Bir keresinde onun öldürülmesini emreder fakat padişahın kadını ne kadar sevdiğini bilen adamları onu öldürmezler ve ertesi gün padişah yine cariyeyi isteyince kadını geri getirirler. Padişah yine her işi ihmale başlar. Bu sefer artık kendisi bu cariyeden kurtulması gerektiğini anlayarak kadını Dicle nehrine atar[46].

Bu hikâyeye yine Bute Enver-i Süheylī'sinde rastlanır[47]. Minyatürde padişahın sarayı Dicle’nin kenarında bir kule ve fasad halinde gösterilmiştir. Padişah kulede dalgaların ve balıkların arasında çırpınan cariyeye bakarken tasvir edilmiştir. Bunların dışında sudaki yelkenli ve pencereden bakan bir kadın başı sahnedeki diğer figürleri teşkil ederler. Kahire yazmasındaki minyatüre gelince, burada bir bina fasadı yerine resmin enini soldan sağa baştan başa kaplayan bir kale tasviri görülür. Suda dalgaların içinde baygın yatan kadının etrafında onu kurtarmaya çalışan dört erkek figürü yer alır. Bunlardan birisi kadını yakalamış, kalenin suya açılan kapısında duran bir adamın kendisine attığı ipi tutup kaleye doğru yüzmektedir. Böylece, Safavî yazmasındaki temsilî tasvire karşılık, burada daha ayrıntılı ve hareketli, hikayeci bir sahne ile karşılaşırız.

Yine Enver-i Süheylī ile Hümāyūnnāme arasındaki ortak sahnelerden biri de bir köylünün genç ve güzel karısının bir şehzade tarafından kaçırılmasını tasvir eden sahnedir. Hikâyeye göre Irak Acem’inde bir köyde zengin bir çiftçi yaşardı. Bunun kendisinden genç ve güzel bir karısı vardı. Adamın işleri bozulmaya başlayınca, çiftçi fakir düştü. Birlikte Bağdat’a iş bulmaya gittiler. Adam kendi ihtiyarlığını ve karısının gençliğini görerek karısının orada da namusa riayet etmesini istedi. Kadın hiç şüphe etmemesini söyledi. Adamın içi rahatladı ve başını karısının dizine koyup uyumaya başladı. Bu ara bir Arap atına binmiş delikanlı çıka geldi. Kadın delikanlının, delikanlı da kadının güzelliğine hayran oldu. Delikanlı o civar padişahının oğluydu. Delikanlı, “A güzel kadın o yanınızdaki gulyabani kimdir?” diye sorunca, kadın o ettiği vaitleri unuttu ve bu miskinin kocası olduğunu söyledi. Şehzade ona kendisiyle Bağdat’a gelmesini teklif etti. Kadın da kocasının başını dizinden indirip delikanlının atının terkisine bindi. Koca uyanıp karısının uzaklaştığını görünce bağırıp çağırmaya başladı fakat kadın hiç cevap vermeyip Şehzade ile kaçtı[48].

Kahire Hümāyūnnāme’sinde 293r de (Res. 17) görülen minyatür kadının Şehzadenin beline sarılıp kaçtığı ve ihtiyar kocanın da uyanıp onu görüp seslendiği anı tasvir eder. Tepenin gerisinden görünen eşek karı kocanın bindiği eşek olup sahneye samimî bir hava katmaktadır. Adamın önünde duran çanak ve kulplu kap da mola verdikleri yerde yemek yediklerini gösterir. Bu hikâyenin diğer bir tasvirini Topkapı Müzesinde bulunan 1520 tarihinde Tebriz’de yapıldığı kaydını taşıyan Hazine 361 no. lu bir Enver-i Süheylī yazmasının[49] 233v sayfasındaki minyatürde buluruz (Res. 27). Burada Kahire Hümāyūnnāme’sinin minyatürüne çok benzer bir tasvir ile karşılaşırız. Minyatürde solda delikanlı ile çiftçinin karısı atın sırtında sağda da uzanmış çiftçi gösterilmiştir. Kahire yazmasına nisbetle olayın biraz daha önceki bir anı gösterilmiştir. Çiftçi uyur pozda uzanmış olup kadın atın terkisine biraz önce sıçramış Şehzade ile konuşmaktadır. Çiftçinin önündeki büyük testi ve çanağın yerini sadece küçük bir ibrik almıştır. Yine Kahire yazmasında tepenin gerisinde görünen olaya bir janr havası katan eşek sahneden kaybolmuştur. Kahire Hümāyūnnāme’sinin olayı çok canlı anlatmasına karşılık Topkapı Enver-i Süheylī’sinde hikâye sembolik ve daha cılız bir tarzda gösterilmiştir.

Kahire yazması bazı bilinen ve çok tasvir edilmiş hikâyeleri de daha değişik tarzda tasvir eder. 163v de (Res. 8) atmaca terbiyecisinin efendisinin karısına iftira etmesini tasvir eden sahne hikâyenin değişik bir anını tasvir eder. Hikâyeye göre bir atmaca terbiyecisi efendisinin güzel karısına aşıktır. Kadın ona yüz vermeyince o da intikam almak için iki papağan alır ve onlara Belh dilinde kadının zina işlediğini söylemelerini öğretir. Bir gün bu eve Belh’ten bazı misafirler gelir ve papağanlar Belh dilinde öğretilenleri söylemeye başlarlar. Misafirler bunu duyunca hiddete kapılır, böyle günah işlenen bir evde kalmak istemezler. Ev sahibi bu işte bir hile olduğunu anlar ve adamı çağırır. Adam atmacası ile gelir. Kadının bu işi yaptığını söylemeye başlayınca atmaca dayanamayıp adamın gözünü oyar[50].

Ondördüncü yüzyıl Memlûk yazmalarında çok tasvir edilen bu hikâye Münich, Bodleian, Paris ve Cambridge yazmalarında atmacanın terbiyecinin gözünü oyduğu ânı tasvir eder[51]. Kahire yazmasında ise çok farklı bir ân, Belh’li ziyaretçilerin ev sahibi ile sofra başında oturdukları ve kafeslerindeki iki papağanın konuşmalarını dinledikleri ânı tasvir eder. Olay bir ev içi dekorunda gösterilmiştir ve bir öncekilerin aksine sakin bir sahnedir.

Resim 11 de (201V) Farenin kaplumbağayı kurtarmasını tasvir eden minyatür üslûp bakımından tamamen farklı olmakla beraber motif bakımından Bombay Kelīle ve Dimne’sinde aynı konulu sahne ile ortak bir tarafı vardır[52]. Minyatür kaplumbağayı tuzaktan kurtarmak için ceylan ve karganın avcının dikkatini çektikleri ve bu arada farenin tuzağı kemirip kaplumbağayı kurtardığı ânı tasvir eder. Kahire minyatüründe sağda ceylanın başına çıkmış karga ve solda elindeki sopayla onlara doğru ilerleyen avcı görülür. En solda, geri planda kaplumbağanın ağlarını kemiren fareyi görürüz. Bombay yazmasındaki minyatür de aynı ânı tasvir etmekle beraber, eserin diğer minyatürlerinde görülen hareketsizlik burada da vardır. Kaplumbağa ve fare motifi sağdadır. Kaplumbağa şeffaf ağacın içinden arkadan görünür, fakat tam üstten, kuş bakışı tasvir edilmiştir. Fare ağın altında hareketsiz görülür. Bunun hemen yanında sola doğru ilerleyen eli sopalı bir avcı yer alır. Solda ceylanın başında karga bulunur. Her iki sahnede de hikâye elemanları farklı olmakla beraber motifler farklı tasvir edilmiştir. Fakat bir ayağını kaldırmış ceylanın duruşu her iki minyatürde de aynıdır. Sadece Bombay yazmasında başını geriye döndürmüş gösterilir. Bu iki motif arasındaki yakınlık her iki yazmanın birbirinden farklı bir anlayışla resimlendirilmekle beraber o devirde bilinen bazı motiflerin ortak bir kaynağa ait olduklarına işaret eder.

Şimdiye kadar gözden geçirdiğimiz örnekler Kahire Hümāyūnnāme’sinin Kelīle ve Dimne, Enver-i Süheylī, ve Hümāyūnnāme grubu içindeki farklı yerine işaret eder. Hikâyelerin tasvir tarzları ondört ve onbeşinci yüzyıl geleneklerinden farklıdır. Şematik ve sade olmalarına rağmen daha canlı bir anlatış gücü ve janr motiflerinin çoğalmasıyla da hikâyelere daha tabiî bir muhit temin edilmiştir. Olaylar bir günlük hayat çerçevesi içinde geçiyormuş gibi gösterilir. Hikâye tasvirleri temsilî karakterlerinden sıyrılmaya başlarlar. Böylece, eserin minyatürleri onaltıncı yüzyılda değişen bir zevki, gerçekçiliğe ve gündelik hayata yaklaşmaya işaret eder. Bütün bu özellikler bakımından Kahire yazması bu hayvan masalları grubunda tek başına bir yer işgal eder. Ancak Boston Müzesinde bulunan dağınık yapraklardan kazların uçurduğu kaplumbağa hikâyesi kalıp bakımından Kahire yazmasına çok benzemektedir. Bu benzerlik Kahire yazmasının nakkaşı ve atölyesinin elinden başka yazmalar da çıktığını akla getirmektedir. Bu belki de Osmanlı devrinde Kahire’de faaliyette bulunan bir nakkaş veya nakkaşlar grubunun atölyesiydi. Ancak Kahire’de bir Osmanlı paşası için resimlenen bu eserin minyatürlerinin değerini tesbit edebilmek için Kelīle ve Dimne, Enver-i Süheylī ve Hümāyūnnāme geleneğinin yanı sıra, bu eserin Osmanlı resim üslûbunun içinde yeri ve onunla ilişkileri de araştırılmalı ve tesbit edilmelidir. Bunun için de minyatürlerdeki insan ve hayvan tasvirleri, manzara ve dekor üslûbu, hikâyelerin resim düzeni yani sahnelerin kompozisyonları da incelenmelidir.

Kahire Hümāyūnnāme'sinin minyatürlerinde görülen ince ve zarif insan figürlerinde başlıca üç tip göze çarpar. 87r (Res. 3), 110v (Res. 6), 299v (Res. 18), 369v (Res. 20) gibi sayfalarda görülen sakalsız genç insan figürleri ovalimsi dolgun yuvarlak çehreli, badem gözlü, yay kaşlı, ince boyunlu bir tip gösterir. Bu figürlerin kolları gayet ince ve zarif olup gövde kısmı resim 3 de görüldüğü gibi ince ve âdeta bir yay gibi elastikîdir. Bu tip figürlerin en yakın benzerleri onaltıncı yüzyıl başında Şiraz’da faaliyette bulunan bir atölyenin eserlerinde görülür[53]. Yalnız Şiraz minyatürlerindeki figürlerin suratları yusyuvarlak oldukları halde, Hümāyūnnāme'lerdekiler ovalîmsidir. İran’da Türkmen üslûbundan gelişen bu üslûp Osmanlı başkentinde onbeşinci yüzyıl sonundan itibaren kullanılmıştı. Topkapı Sarayı Müzesinde bulunan Hazine 802 no. lu ve 937 H./1530-31 M. tarihli ‘Ali Şīr Nevā’ī’nin Hamse’sindeki minyatürlerde bu tip figürler görülür (Res. 28)[54]. Hazine 1517 no. lu ve 965 H./1558 M. tarihli Süleymānnāme'nin[55] 321v sayfasındaki figürlerle Hazine 799 no. lu ve 903 H./1498 tarihli Dihlevî’nin Hamse’sinin 172r, 175v, 179r, 182r sayfalarındaki Osmanlı minyatürlerinde görülen figürler[56] bu tipe benzemekle beraber, bu son yazmadakilerde biraz tıknazlık ve gözlerde çekiklik farkedilir. Osmanlı yazmaları arasında figür bakımından Kahire yazmasına en çok andıran eser British Museum’daki Nusretnāme’dir (Add. 22011)[57]. Özellikle bu yazmanın 198v sayfasnda Lala Mustafa Paşa’nın Kars kalesinin tamirini gösteren minyatürde[58] görülen ovalimsi yuvarlak yüzlü genç tipleri Kahire yazmasının 110v (Res. 6) ve 87r (Res. 3) gibi sayfalarındaki minyatürlerdeki tiplere benzer. Sarıkların başın etrafını bir hilal gibi sarması da bu benzerliği kuvvetlendirir. Vücutlardaki kıvraklık, kol ve bacakların inceliği, narinliği, ön ve arkası yırtmaçlı sivri uçlu şapkalar ve kıyafetler de benzer.

Bu ablak yüzlü genç, tasvirlerin yanı sıra, Kahire yazmasında geniş yüzlü, ince sivri sakallı ve yay kaşlı tiplerle (129r-Res. 7, 163v-Res. 8, 195v-Res. 10, 226r - Res. 13, 281r-Res. 15) yine aynı tipte fakat çatık kaşlı tiplere de (201v - Res. 11, 293r - Res. 17, 369v- Res. 20) rastlanır.

Hikâyeler çoğunlukla açık havada cereyan ederler. Manzaraların esas elemanları İslâm minyatürlerinde genellikle her zaman rastlanan üstü irili ufaklı bitki ve çiçeklerle kaplı rengârenk tepeler ve bazan da bunun orasını burasını süsleyen ağaç motifleridir. 69v (Res. 2), 87r (Res. 3), 170r (Res. 5), 182r (Res. 9), 201v (Res. 11), 288v (Res. 16), 293r (Res. 17) de görülen bu manzaralarda şematik tepelerin yerini büklüm büklüm kıvrımlı hacimli tepeler alır. Bitki ve çiçeklerin dizilişi çok itinalı ve zariftir. Ağaçlar belli bir tip gösterirler. Gövdeden ayrılan dalların ucunda sivri yapraklardan meydana gelen kozalağa benzer kümeler enginarı andırır. Bu tip ağaçların en yakın benzerlerini yine Hazine 799 no. lu Dihlevī’nin Hamse'sinin minyatürlerinde buluruz[59], Bundan başka E, Hâzinesi 1512 no. lu ve 921 H./1515 M. tarihli ‘Attâr’ın Mantık el-Tayr adlı eserinde[60] ve Süleymānnāme'de (fol. 98r)[61] bu tip manzara tasvirlerine rastlanır. Çiçeklerin dizilişindeki zarafet ve intizam da Memlûk devrinde Mısır’da yazılmış olan Ahmedī’nin İskendernāme’sine benzer (Res. 22). Bu bakımlardan Kahire Hümāyūnnāme'si erken Osmanlı üslûbunun etkisinin yanı sıra biraz da yerli Memlûk geleneğinin izlerini taşır.

Yazmanın minyatürlerinde diğer ilginç husus mimarî tasvirlerdir. 163v (Res. 8) ve 281r (Res. 15) de görülen ev içi tasgirleri bir giriş ile bir oda içini bir araya getiren ve İslâm minyatürlerinde sık sık rastladığımız basit bir tip gösterir. 195v de (Res. 10) görülen binaların dıştan tasvirleri de basittir. Parmaklıklı küçük pencereli masif bir taş yapı gösterirler. Buna benzer ev tasvirlerini British Museum’da bulunan (Add. 24962) 933 H./1527 M. tarihli Cāmāspnāme'nin minyatürlerinde de görürüz[62]. Bu minyatürlerdeki en ilginç mimarî tasvirler 58v (Res. 1), 92r (Res. 4), 110v (Res. 6), 299v (Res. 18), 335v (Res. 19) daki sayfalarda görülen şehir ve kasaba tasvirleridir. Binaların çoğunluğu uzun bazilikal tiplerle kulelerden ve bazan da surlardan ibarettir. Res. 19 da etrafı surlarla çevrili bina kompleksi bir kale manzarasını andırır. Kahire Hümāyūnnāme'sinin nakkaşı işte özellikle bu mimarî ve şehir tasvirlerinde bir Osmanlıdır. Nevā’ī’nin Hamse’si (Res. 28) ve Şehnāme-ī Selīm Hân'ın (Ahmed III 3595) (fol. 128v)[63] ve Süleymānnāme'nin minyatürlerinde bu tip tasvirler buluruz. Bu son eserin 108v de Belgrad kalesini tasvir eden minyatürü[64] bir su kenarındaki bir kaleyi tasvir etmesi bakımından Kahire yazmasının 335v (Res. 19) sayfasındaki minyatürle karşılaştırılabilir. Her iki sahnede de kalenin içindeki uzunlamasına bazilikal yapılar ve kuleler aynı mimarî espriyi göstermekle beraber, Kahire minyatürü Süleymānnāme minyatürüne hâkim olan gölge - ışık, hacım ve perspektif gibi resim sanatına has özelliklerden yoksun olup satıhta kalan, çizgici bir tasvir karakterini taşır. Süleymānnāme’nin 533v[65] ve 353r[66] deki mimarî tasvirler de yine karakter bakımından aynen Kalüre yazmasındakilere benzemekle beraber işlenişte minyatürden çok resme has özellikler hâkimdir. Fakat Kahire yazmasındaki mimarî tasvirlerin en yakın benzerlerini British Museum’daki Nusretnāme'nin (Add. 22011) minyatürlerinde görürüz. 198v’ de Kars kalesinin tamiri[67] ve Osmanlı ordusunun Tiflis’i işgalini[68] gösteren minyatürlerdeki surla çevrili şehir tasvirlerinin işlenişindeki sadelik sur ve kule tipleri üstüste yerleştirilmiş binalar Hümāyūnnāme’nin 335v (Res. 19) sayfasındaki Bağdat sarayı tasviri ile akrabalık gösterir. Bu bakımdan Kahire yazması onaltıncı yüzyıl Osmanlı başkent üslûbuyla yakından bağlıdır.

Kahire’de Osmanlı hâkimiyeti devrinde yapılmış olan bu Hümāyūnnāme gerek minyatür üslûbu ve gerekse hikâyelerin anlatılış tarzı bakımından bugün elimizde bulunan nadir eserlerden biridir. Figürlerin tipleri, manzaraların işlenişi, mimarî tasvirlerin karakteri onların Osmanlı başkent üslûbuyla ilişkisine işaret ederse de, figürlerin aşırı zarafet ve inceliği, manzaralarda görülen itina ve dekoratif zevk, Mimarî tasvirlerin maketler gibi derinliği olmaksızın satıhta dizilmesi bu minyatürlerin ayırıcı vasıflarıdır. Bu minyatürler tek cümle ile dekoratif ve hikâyeci bir karakter taşırlar. Hikâyelerin anlatılışındaki ifade kuvveti ve ayrıntılara ve günlük hayat motiflerine verilen yer, onların hikâyeci karakterine işaret eder. Bunların yanı sıra da Kahire’de yapılmış Memlûk İskendernāme’sinin minyatürlerine uzaktan benzerler. Bütün bu özellikler eserin kolofonunda ifade edildiği gibi Kahire’de faaliyette bulunan bir nakkaş veya atölyenin eseri olduğunu gösterir. Bu nakkaş veya atölyenin elinden çıkma başka eserlerin de bulunması muhtemeldir. Belki de Boston Müzesindeki Hümāyūnnāme yine aynı atölyenin eseridir. Fakat elde ancak bir kaç yaprağın bulunması ve buna benzer başka eserlerin bilinmemesi bu gün için Kahire Hümāyūnnāme’sini şimdilik türünün tek örneği olarak kabul etmeye bizi götürmektedir. İlerde bu tip eserlerin ortaya çıkması belki de Kahire’deki Osmanlı minyatür faaliyetleri hakkında daha etraflı bir bilgi edinmemizi mümkün kılacaktır.

Dipnotlar

  1. Hümāyünnāme için bak: C. Brockelmann. “Kelile ve Dimne,” İslam Ansiklopedisi, VI (1967), 555-556.
  2. Enver-i Süheylî için bak: E. G. Browne, A Literary History of Persia, H. From Firdausi to Sa'di, Cambridge, 1964. 349-353. Eserin çevirisi için bak: E. B. Eastwick, The Anvār-i Suhailî. Hertfort, 1854; A. N. Wollaston, The Antār-i Suhailî or Lights of Canopus, commonly know as Kalilah and Dimnah, being an adaptation by mullā Husain el-Wā’iz al-Kāshifi of the Fables of Bidpai, London 1877.
  3. Kelile ve Dimne için bak: C. Brockelman, Y. Ζ. Ε., 552-558; E. G. Browne, Y. Ζ. Ε. İslam sanatında Kelile ve Dimne’nin tasvirleri için bak: H. Buchtal “Indien Fables in Islamic Art”, Journal of Royal Asiatic Society (1941) Part 4, 317-324.
  4. F. E. Karatay, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi Türkçe Yazmalar Katalogu, İstanbul, 1961, II, No. 2832, s. 304.
  5. A. E., No. 2840, s. 306.
  6. G. M. Meredith-Owens, Turkish Miniatures, London, 1963, 27,28- pls. V- VI, XIII-XIV, XVIII-XX.
  7. A. K. Coomaraswamy, “Miniatures from Turkish and Persian Book of Fables”, Bulletin of the Boston Museum of Fine arts, XXVI (1928), 89-91 ; A. Y., “Les Miniatures orientales de la collection Goloubew au Museum of Fine Arts de Boston”, Ars Asiatica, XIII (1929), p. 65, pl. LXIV 103 abc.
  8. I. Stchoukine, La Peinture Turque d’après les manuscrits illustrés, I. re partie·, de Sulaymān I er a’Osman II (1520-1622), Paris 1966, 46-47, pl. III; G. Μ. Meredith- Owens “A Persian Manuscript of the Reign of Bayazıt II with Ottoman Miniatures,” Bulletin of the Prince of Wales, Museum of Western India, No 10 (1967), 27-31. Bu eser bir Hümāyünnāme olmayıp 658 H/1259-60 da Selçuklu sultanı ’Izzed-Din Keykâvus II için Tunuslu Bahaeddin Ahmed ibn Mahmud’un Yaptığı Kelile Dimne’nin Farsça çevirisidir. Eserin tek kopyası 863 H./1468-69 M. tarihli olup British Museum’da bulunmaktadır (Add. 7766).
  9. B. W. Robinson “Two persian Manuscripts in the Library of the Marquess of Bute, Part II; Anvar Suhayli, 1593 (Bute Ms. 347),” Oriental Art, No. 1 XVIII (Spring 1972), 1-7, Fig. 4.
  10. I. Stchoukine-F. E. Karatay, Les Manuscrits orientaux illustrés de la Bibliotèque de L’Universite d’Istanbul, Paris, 1933, 50-51.
  11. A. K. Coomaraswamy Les Miniatures orientales..., pl. LXIV 103a.
  12. Hulasa-i Hümayunname, Ahmed Mithat Efendi edisiyonu, Istanbul, 1304, s. 163.
  13. A. M. Goomaraswamy, “Miniatures from Turkish and Persian Book of Fables”...
  14. G. K. Meredith-Owens Turkish Miniatures..., 27-28, pl. V; Bu yazmanın minyatürleri gösterdikleri üslûp özellikleri bakımından Mehmet III devrinde (1595-1603) büyük bir olasılıkla taşrada gelişen bir resim okulunu yansıtır. Bak: F. Çağman-N. Atasoy, Turkish Miniature Painting, Istanbul, 1974, 58-63.
  15. Μ. Meredith-Owens, “A Persian Manuscript of the Reign of Bayazit II...,” ... Fig. 30.
  16. F. E. Karatay, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi Farsça Kazmaları Katalogu, İstanbul, 1961, No. 865, s. 301. S. Walzer, “The Topkapı Saray Manuscript of the Persian kalila wa Dimna ‘cdlated 1413.” Paintings from Islamic Lands, (Oxford, 1969), 48-84, Fig. 23.
  17. A. E., No. 864, s. 301 ; B. W. Robinson, “Prince Baysunghur and the Fables of Bidpai”, Oriental Art, XVI, No. 2 (Summer 1970), 1-10.
  18. F. E. Karatay, Y. Z- E., No. 867, s. 302.
  19. B. W. Robinson, Y. Z- E., Fig. 11; Öğrencilerimden Mustafa Süner Topkapı Sarayındaki Bay Sungur devri Kelile Dimne’lerini incelediği Esans tezinde bu yazmanın minyatürlerinin yapıştırma olduğunu güstermiştir.
  20. B. W. Robinson, “The Tehran Manuscript of Kalila wa Dimna. -A Recon- siderttion,” Oriental Art, No. 4 (1958), 108-115, bil. 5, Fig. 5.
  21. E. Blochet, Les Enliminures des manuscrits orientaux - turc, arabes, persanesde la Bibliothèque Nationale, Paris, 1926, 74-75, pl. 22.
  22. Sadıkî Bey için bak: Calligraphers and Painters A. Treatise by Qàdi Ahmad Son of Mir Munshi (Circa A. H. 1015-1606) translated from the Persian by Minorsky, Washington, D. C., 1959, p. 191.
  23. Bak not 9, Fig. 4.
  24. Onaltıncı yüzyıl minyatürlerinde gerçekçilik ve janr sahneleri hakkında yazar bir çalışma hazırlamaktadır.
  25. Hulasa-i Hümayunname, s. 134.
  26. S. Walzer, “The Mamluk Illuminated Manuscipts of Kalīla wa-Dimna,” Aus der Welt der islamichen Kunst (Festschrift für Ernst Kühnel), Berlin, 1959, 193-206, Figs, 5, 6, 7, 8.
  27. A. E., Fig. 6.
  28. Sahnenin hikâyesi için bak: Hulasa-i Humayunname, s. 404.
  29. Hikâyenin teşhisine yardım eden Yavuz Senemoğluna teşekkürü bir borç bilirim.
  30. Hulasa-i Hümayunname, s. 155.
  31. G. M. Meredith-Owens, .“A Persian Manuscript of the Reign of Bayazıt II...” ... Fig 29.
  32. Bak not 17.
  33. Hulasa-i Hümayunname, s. 91.
  34. Bak not 16, ve S. Walzer, “The Topkapı Saray Manuscript of the Persian Kalila wa Dimna ’dated 1413’,” Paintings from Islamic Lands, (Oxford, 1969), 48-84, Fig. 18.
  35. S. Walzer, A. E., Fig. 37.
  36. Bak not 19, Fig. 4.
  37. Bak not 19, Fig. 3.
  38. Hulasa-i Humayunname, s. 340.
  39. Bak not 9, Fig. 8.
  40. S. Walzer, Y. Z. E., Fig. 47.
  41. Bak not 16.
  42. Her iki minyatürün karşılaştırılması için Bak not 19, Fig. 5 ve 6
  43. S. Walzer, Y. Ζ. E., Fig. 37.
  44. Hulasa-i Humayunname, s. 501.
  45. Bak not 9, Fig. 11.
  46. Hulasa-i Hümayunnane, s. 458.
  47. Bak not 9, Fig. 10.
  48. Hulasa-i Hümayunname, s. 396-400.
  49. F. E. Karatay, Y. Z. E., No. 869, s. 302.
  50. Hulasa-i Hümayunname, s. 235.
  51. S. Walzer, “The Mamluk Illustrated Maniscripts. . Figs. 17, 18, 19, 20.
  52. G. M. Meredith-Owens, Y. Z. E., Fig. 34.
  53. Bu grup yazma için bak: G. İnal, “Şah Isma’il Devrinden bir Şehname ve Sonraki Etkileri”, (A Manuscript of the Shāhnāmeh front the period of Shāh İsma’il and Its Influences on the Later Shāhnāmeh Illustrations,” Sanat Tarihi Yıllığı (Kunsthistorische Forschungen) V (1973), 498-545, Figs. 1-2, s. 1-2, not. 5.
  54. F. E. Karatay Türkçe Yazmalar Katalogu... ., No. 2299, s. 106; I. Stchoukine, Y. Z. E., 52-54, pls. X-XI; F. Çağman-N. Atasoy, T. Z. E., Pl. 3.
  55. Süleymanname için bak: Karatay, Y. Z. E., No. 160. s. 60-61; N. Atasoy, “1558 Tarihli Süleymanname ve Macar Nakkaş Pervane,” Sanat Tarihi Yıllığı III (1970), 167-196; Z. Akalay, “Tarihi konularda Türk Minyatürleri,” A. E., 151- 166; I. Stchoukine, Y. Z. E., 59-60, pis. ΧΙΧ-ΧΧIII.
  56. F. E. Karatay, Farsça Yazmalar Katalogu. . ., No. 595, s. 204; I. Stchoukine, Y. Z. E., s. 47, pl. IV.
  57. G. M. Meredith-Owens, Turkish Miniatures..., p. 27. Bu yazmada birçok minyatürlerin üzerinden gidilmesine rağmen Kahire yazması ile bazı benzerlikler görülür.
  58. A. E., pl. XVI.
  59. I. Stchoukine, T. Z. E., pl. IV, soldaki, resim F. Çağman-N. Atasoy, Y. Z. E., pl. 2.
  60. F. E. Karatay, Y. Z. E., No. 497, s. 174-175; I. Srchoukine, Y. Z. E., p. 50. pl. V.
  61. Süleymannāme için bak not 54.
  62. I. Stchoukine, Y. Z. E., 51-52, pl. IX üstteki resim.
  63. Şehnâme-i Selīm hān için bak: Karatay, Y. Z. E., No. 788, s. 273; I. Stchoukine, Y. Z. E., p. 66, pl. XXIX; F. Çağman, “Şehname-i Selim Han ve Minyatürleri,” Sanat Tarihi Yıllığı, V (1972-73), 411-443.
  64. N. Atasoy, Y. Z. E., s. 176, Res. 8-9.
  65. A. E., s. 189, Res. 26.
  66. A. E., s. 181, Res. 15; s. 183, Res. 17.
  67. G. M. Meredith-Owens, Y. Z. E., pl. XVI.
  68. A. E., pl. XVIII.

Şekil ve Tablolar