Modern tarihçiler, Trabzon İmparatorluğu ile Gürcistan arasındaki mevcut ilişkilerden sıkça bahsederler. Bu yazarlar, bazen Gürcülerin Trabzon İmparatorluğu’nun bir kısmını fethettiklerini bazen de oraya idarî veya siyasî etki yaptıklarını iddia ederler. Finlay ve Miller tarafından da takip edilen Fallmerayer, Harezmşah Celaleddin Mengüberti’nin yenilmesinden sonra Trabzon İmparatorluğu’nun Doğu eyaletlerinin Gürcüler tarafından fethedildiğini ve David Narin’in orada ya 1236’da ya da 1241’de kral olarak tahta geçtiğini iddia ederler[1] . Vasiliev, Trabzon İmparatorluğu’nun yönetim yapısının büyük oranda Gürcü ve Ermeni Krallıklarının yapısına benzediğini bunun da Avrupa etkisinden ziyade Asya etkisini beraberinde getirdiğini düşünmektedir[2] ; ayrıca Vasiliev’e göre İmparator Andronikos Komnenos, Andronikaşvili Gürcü Prenseslerin atasıydı ve Kral Giorgi Lasha, Trabzon İmparatorlarını kendine vergi ödemeye zorlamıştı [3] . C. Toumanoff ise, Trabzon’un Gürcülere tabi olduğunu ve Andronikos Komnenos’un Gürcü bir prenses ile evlendiğini düşünüyordu[4] .
Bununla beraber, Bryer ile Trabzon İmparatorluğu’nun kültürel yaşamında ve yönetiminde Gürcü etkilerinin izlerini bulmak mümkündür. Gürcüler bu dönemde çok gelişmiş feodal bir sisteme sahipken, Trabzon İmparatorluğu’nun idarî ve dini yapısı neredeyse sadece Bizans İmparatorluğu’ndan gelmekteydi. Gerçekten de, Trabzonlu asiller, Bizanslılarla aynı unvanları taşıyorlardı ve Trabzon İmparatorları olan Büyük Komnenoslar bakışlarını sürekli olarak Konstantinopolis’e çevirmişlerdi ve geleneklerinde ve reformlarında onları taklit ediyorlardı [5] . Buna karşılık, Trabzon’un mimarisinde belirgin bir Gürcü etkisinin olduğu görülmektedir. Trabzon kiliselerinin çokgen olan merkezi absidleri, sundurmalar ve absid pencerelerinin düz ve geniş silmeleri Kafkasya kökenlidir[6] . Buna ilâveten, Bessarion’un, Büyük Komnenoslar’ın sarayının üstünde yükseliyor olarak tasvir ettiği şey, muhtemelen Gürcü stilindeki piramid biçimli bir kubbeydi[7] . Burada Trabzon İmparatorluğu üzerindeki Gürcü etkisinin durduğu görünmektedir. Bu şaşırtıcı değildir, zira İmparatorluğun kuruluşundan sadece 19 yıl sonra, 1223’ten itibaren, 1225’te Harezmliler tarafından takip edilen Moğollar, Gürcistan’da göründüler. Birkaç yıl sonra Moğollar, bütün Orta ve Doğu Gürcistan’ı ele geçirmeye giriştiler ve 1243’ten itibaren, ülke bir yüzyıldan fazla süreliğine denetim altına girdi. Gürcülerin mimari ve entellektüel faaliyetlerinde Ortaçağ krallığının çöküşü ile aynı zamana denk gelen bir yavaşlama başladı. Bununla birlikte, Trabzon’un nümizmatiğinin Batı Gürcistan üzerindeki etkisi iyi bilinmektedir[8] . Hatırladığımız Trabzon paraları derlemesinde, Trabzon asperlerinin taklitleri ya da kyrmanueli hakkında bir araştırmada bulunacak.
Büyük Komnenoslar ve Gürcü Prensleri arasındaki siyasi ittifaklardan doğan evlilik ilişkilerini daha önceki bir makalede inceledikten sonra, burada[9] Trabzon ve Gürcistan arasındaki ilişkilerin tarihi gerçeğini düzeltmek istiyoruz. Gerçekten de Trabzon’un Gürcistan’a asla tâbi olmadığını ve Bagratidlerin hiçbir zaman Trabzon topraklarını ele geçirmeyi başaramadığını düşünüyoruz; II. Aleksis, Laziki’nin bir kısmını Jakelideslere bırakmıştı; ilerlerken, Andronikashvili problemini ele alacağız ve Trabzon İmparatorluğu’nun kuruluşunun koşullarını özetleyeceğiz.
1. ANDRONİKASHVİLİLER
Eski bir gelenek, Trabzon İmparatorluğu’nun kurucularının büyükbabası olan İmparator Andronikos Komnenos’un 1170’lere doğru Gürcistan seyahatinin ardından bu ülkede torunlarını bıraktığını ileri sürmektedir. Bu, Andronikashvili adının bu soydan geldiğini belirtmektedir. Bununla birlikte bizim bilgimize göre yalnızca Kunik, bu konu hakkında bazı bilgiler yayınladı [10]. Bu yazar tarafından yayımlanan metinlerin çevirilerini burada veriyoruz:
Kunik öncelikle “Andronikashvili ailesi Kakhétie’de” adlı eserinde Andronikov prenslerinin kökenlerini, dedikleri gibi, İmparator Andronic’e dayandırdıklarını tespit ediyor[11]. Daha ileride, Tchoubinov’dan aldığı bilgileri veriyor, ki Tchoubinov da bu bilgileri “Andronic” prenslerinden almış olabilir. Şüphesiz Kunik’in farkettiği gibi, muhtemelen daha geç bir döneme ait, çok şüpheli yıllıklar sözkonusudur. Bunların içeriği şöyledir:
“1144. Bu yılda Manuel Komnenos Konstantinople’da imparatordu; bu imparatorun yeğenleri Andronic ve Aleksis Gürcistan’da Hejouti şehrine geldiler. Bu dönemde kral Georges hüküm sürüyordu ve bu kral onlara kaleler ve köyler hediye etti ve onlar için kendininkinin karşısında bir kilise inşa ettirdi. Kral Georges Derbend’e gitti, Mouskouri ve Chabrani’yi yıktı ve Andronic bu savaşta cesurca hareket etti.
1174. Bu yılda Kral Georges ve Aleksis öldüler ve Kartalinie’de, St Nicolas Kilisesi’nde toprağa verildiler, Andronic ise yaşadı.
1177. Din adamları ve büyük toprak sahipleri, bu tarafta ve diğer tarafta toplandılar ve Thamar’ın Andronic ile evlenmesini istediler.
1198. O (Thamar), Trabzon’u Andronic’e bahşetti; onu cimri İmparator Aleksis’den almıştı. Bundan sonra, Bagratidler ailesi Gürcü krallarına gayretli bir şekilde hizmet etmiş olduğu için Andronic’e ve onun çocuklarına özel bir saygı gösterdi.
1200. Kraliçe Thamar öldü. Georges onun yerine geçti… ve Andronic’ler bütün krallığa gayretle hizmet ettiler[12]”.
Bunca kesin olmayan detayı yeniden ele almanın yararsız olduğunu düşünüyoruz. Bununla birlikte İmparator Andronic Comnène’nin Aleksis’in gayrimeşru oğlunun adını, babasının adı ile karıştırıldığını ve Thamar’ın başka bir Aleksis’in, 1198’de değil, 1204’te Trabzon’u ele geçirmesine yardım ettiğini belirtelim. Sonuçta, Thamar 1212’de öldü. Adı geçen bu yıllıkların yazarı Brosset’in 1845’te yayımladığına benzer bir metinden ilham almış görünüyor[13]. Kunik’e göre, Gürcü vakanüvisinin ya da derleyicinin, soyu belli olmayan Aleksis’in 1185’teki kaçışını (Konstantinopolis’ten), babasının Gürcistan’ı ziyareti ile karıştırdığını farzedebiliriz. Bizim çok geçerli düşüncemize göre bundan, Andronikashvili’lerin imparatorun değil, belki de soyu belli olmayan Aleksis’in oğlundan olan başka bir Andronic’in soyundan geldiği sonucu çıkmaktadır. Kunik tarafından ileri sürülen soyağacı tablosu aşağıdadır:
Andronic Comnène
Manuel ----- Aleksis (Soyu belli olmayan)
Trabzon’lu Aleksis ----- Andronic ? (Prens Andronic’lerin ilk atası)
Aynı yazar, bu notların devamında Brosset’in ona iletmiş olduğu bir metni yayınladı. İçeriği yukarıda açıklanan yıllıkların içeriğine benziyor: Tarihler tam kesin değildir ve İmparator Andronic’in oğlu (gayrimeşru), torunu yerine Trabzon’un ilk imparatoru gibi gösterilmektedir. Bu pasajın çevirisi şu şekildedir:
“Ünlü Andronic Comnène, ailesiyle birlikte, 61. Kral Georges döneminde başka bir deyişle 1143’te, 363. Paskalya döneminde (Gürcü) Kraliçe Thamar’ın babası zamanında, Konstantinople’dan Gürcistan’a geldi; bu Andronic, İmparator Manuel’in yeğeniydi ve kendi yeğeni Emmanuel ölmüştü; Bu nedenle Gürcistan’a geldi. Kral Georges onu kabul etti ve ona kaleler ve saraylar verdi ve ona kendisininkinin karşısında bir saray tahsis etti. Chaburan ve Derbend kentlerinin alındığı dönemde kral, onunla birlikte Andronic’i ele geçirdi, savaşlarda büyük cesaret gösterdi. Sonra Kraliçe Thamar, 1198’de, 418. Paskalya döneminde, Karadağlar’ın keşişlerine vermiş olduğu parayı ellerinden almasına ceza olarak Trabzon’u imparator Aleksis’ten aldığında, bu şehri Andronic’in oğlu Aleksis Comnene’e verdi. Aile adı olarak atalarının adını torunlarına sıkça veren Gürcü geleneklerine göre, Aleksis Comnène’nin oğulları Andronikashvili olarak adlandırılmışlardır. Fakat yaşlı ailelerine ilgi göstermemeye devam eden bizim krallarımız, Andronic’in torunlarının halâ taşıdığı Andronikashvili adını kendilerine verilmiş unvanlara dahil ediyorlar: Onların gerçek aile adı Comnène’dir. Böylelikle günümüzdeki Andronic’ler, yukarıda açıklanan soy ağaçlarında görülebileceği gibi, Aleksis Comnène’nin soyundan gelmektedir. Bütün Gürcü aileleri hakkındaki bilgilerin derlemesinin çevirisi, Eustathe’nin oğlu, Tiflis Moourav’ı, Kral II. Iracli’nin torunu, Mariam’ın bu David ile evliliğinden olan David Tsitsishvili tarafından bir araya getirilmiştir.”[14]
Bu metin tarafından ileri sürülen soyağacı tablosu yanlıştır. Comnène’lerin aşağıdaki gerçek soyağacı tablosunu tekrar hatırlayalım:
I. Aleksis
II. Jean ----- Isaac, sébastokrator
I. Manuel ----- I. Andronic
1183’de I. Andronic tarafından öldürülen II. Aleksis ----- Manuel gayrimeşru Aleksis Trabzon’lu Aleksis
XVIII. yüzyılın sonlarında biraraya getirilen Tsitsishvili’nin metninin değerinin oldukça tartışmalı olduğu açıktır. Bununla birlikte, Kunik, Andronikashvili’lerin soyağacının -doğrusunu söylemek gerekirse- ancak XVI. yüzyılda başladığını, ama eklenmiş olan referansların tamamını attığını da söylemektedir. Öyleyse bize, Kunik’in ileri sürdüğü gibi, Andronikashvili’lerin İmparator I. Andronic’in gayrimeşru oğlunun soyundan geldiğini farz etmek kalıyor. Ancak bundan, tek kesin bir gerçek ortaya çıkıyor: 1170’e doğru Andronic Comnène, bu soydan geldiğini gösterilebilecek Gürcü bir kadından çocuklara sahip olmamıştır; belirttiğimiz yıllıklar şüpheli oldukları için bize böyle bir şey ifade etmiyor.
2. ANDRONİC COMNÈNE’NİN EVLİLİĞİ
Daha önce yazdık[15] ve İmparator Andronic Comnenos’un ne Gürcü Prensesi ile evlendiğini ne de 1170’e doğru Gürcistan’da çocuk bıraktığını yukarıda açıkça gösterdiğimizi düşünüyoruz.
Andronic’in ilk karısının bir Paleologos olduğu kuvvetle muhtemel gözükmektedir. Gerçekten de, Nicetas Khoniates, Andronic’in karısının erkek kardeşinin Sévastos Georges[16] olduğunu bize bildirmektedir ve bu dönemde bu adı ve unvanı taşımış olarak bulabildiğimiz tek kişi büyük hétériarque ve Sévastos Georges Doukas Paleologos’dur[17].
Bunun 1167’de, Andronikos’un da orada bulunduğu sırada, kutsal topraklara gönderilmiş olduğunu da belirtmek gerekir, ki daha sonra, Andronikos imparator olduğunda, Sévastos Georges’u Antioche’lu İmparatoriçe Marie’nin öldürülmesiyle görevlendirmek istemiştir[18].
Şu halde, C. Toumanoff’un[19] iddia ettiği gibi, Andronic’in Kral III. Giorgi’nin kızkardeşiyle evlendiği düşünülemez, çünkü Gürcistan Kralı, hem tahta çıkıp hem de Konstantinopolis’de alt bir görev talep edemezdi. Kısacası 1183’de Fransız Anna-Agnès’le evlenmeden önce, Andronikos yasal olarak düşünülen ikiden fazla eşe kesinlikle sahip değildi[20]. Andronikos’un ilk eşinin Georges Paleologos’un kız kardeşi olduğunun görülmesini teklif ediyoruz: İkinciye gelince kesinlikle onun kuzeni, iki çocuk doğuran ve 1183’den önce halâ Andronic ile karı-koca olarak yaşayan Theodora Komnenos söz konusudur. Bu imparatorun çok sayıdaki diğer ilişkileri ki biz bunların üçünü biliyoruz- sadece geçici olmuştur.[21]
Diğer taraftan C. Cahen tarafından açıklanan Anonim Selçukname’de, bize “Kīr Lūgā’nın oğlu Kir Aliks’in (Trabzon’lu Aleksios), babasının intikamını almak için, 1214’de Sinop tarafından İslamlar’a saldırdığını bildirmektedir.[22]” C. Cahen, Lūgā’nın ya Palaiologos ya da aynı Doukas’ın kısaltılmış biçimi olup olmadığını kendine soruyordu. Sonuçta eğer Trabzon’lu Aleksis, Doukaina’nın oğlu değilse, belki de babası Manuel, Comnenos Paleologos adını almıştı ve bu da ve Andronic’in eşinin adı için tamamlayıcı bir göstergesi, Manuel’in annesi ve bu Aleksis’in büyükannesi olan Andronikos’un karısının adı için ek bir belirleyici olabilir. “Babasının intikamını almak için” sözüne gelince, bu muhtemelen Bizans topraklarını tekrar ele geçirmek için Büyük Komnenosların çabalarını gösterir.
Şimdi teklif edilen soyağacı aşağıdaki gibidir:
Andronic Comnène & Paleologos (Adı bilinmeyen)
Manuel Comnenos-Paleologos & Doukaina ? (Adı bilinmeyen)
Trabzonlu Aleksis ----- Trabzonlu David
3. TRABZON İMPARATORLUĞU’NUN KURULUŞU
Trabzon İmparatorluğu’nun kuruluşundan bahseden bütün kaynaklar Aleksios Komnenos’un yanına sığındığı Kraliçe Thamar’dan asker aldığını ifade ederler[23]. Bu kaynaklardan Thamar’ın, Karadağ’da Gürcülere tahsis edilen bağışları yağmalayan “Cimri” III. Aleksis Angelos’u cezalandırmak için Bizans Pontusu’nu ele geçirtmeye karar verdiği sonucu çıkmaktadır. Panaretos sadece Aleksis Komnenos’un Konstantinopolis’i “çok mutlu” terkettiğini söyler. Tüm bunlarda, Konstantinopolis’in Haçlılar tarafından işgalinin hiçbir izine rastlanmaz; Kartlis-Tzkhovreba ya da Gürcülerin Büyük Kroniği, sadece Aleksios’un Pontus’u işgalinin ardından bu belirtilir. Konstantinopolis 13 Nisan 1204’te düşmüştür ve Panaretos, Trabzon’un aynı yılın Nisanında alındığını söyler. Şu halde Aleksis ve kardeşi David’in bu tarihten çok önce Konstantinopolis’i terkettikleri açıktır; önce belki Kraliçe Thamar’ın kızkardeşiyle evlenmiş olabilecek yarı dayıları Aleksis’in yanına Gürcistan’a gitmeleri gerekti[24], daha sonra da Pontus’a karşı sefere hazırlanmak için yola koyuldular. Tüm bunların Konstantinopolis’in düşmesinden sonra iki haftadan daha kısa süre içerisinde meydana gelmiş olması imkânsızdır. 1204 Nisanı olayları ile ilgili Akropolites’in metni bunu doğrulamaktadır, fakat tekrar zikretmek faydalıdır: “Gerçekten de Konstantinopolis’in kaybedilmesi karışıklığında, şurada burada kumandanlar vardı ve bazıları diğerlerinin başına geçerek egemenlikleri altında bulunan ülkeyi kendi imparatorlukları yaptılar…[25]” Metnin devamında, Akropolites, David’in Paflagonya’daki varlığını ve Aleksis’in Pontus’ta “hüküm sürdüğünü” anlatır.
Bu bilgi ayrıca Nicetas Khoniates, VIII. Michel’in başnoteri (protonotaire) Ogérios ve Ermeni yazar Haithon tarafından da doğrulanır. Sadece yukarıda belirttiğimiz geç tarihli Gürcü yıllıkları, Trabzon’un alınışını 1198’e yerleştirmişlerdir.
Nicetas, Konstantinopolis’in işgalinin ardından ortaya çıkan kargaşaları da yazar. Yunanistan’daki karışıklıkları anlattıktan sonra, Küçük Asya’daki Theodore Laskaris’in hâkimiyetini anlatır ve şöyle ilâve eder: “İmparator Andronikos’un, oğlu Manuel’den olan torunu David, Pontus Herakleia [Karadeniz Ereğli] ve Paplagonie’yi [Kastamonu ve civarı] yönetirken, kar deşi Aleksis, Oinaion [Ünye], Sinope [Sinop] ve Trebizonde [Trabzon]’de hüküm sürüyordu.[26]”
1279’da yazan Ogérios, şöyle demektedir: “Doğu bölgelerinde Trabzon adlı bir toprak var, ki bu toprağı Konstantinopolis’in Latinler tarafından alındığı sırada, kumandanlardan biri işgal ediyordu: Bu kumandanın adı Kir Aleksis idi.[27]”
Son olarak 1300’lerin sonlarına doğru, Haiton “Türkiye’nin 8. eyaletinin Genech (Canik) olarak adlandırıldığını orada Trabzon kentinin bulunduğunu ve sadece bu eyaletin kısa bir süreden beri krallık olduğunu şu şekilde yazıyor”. İmparator, yönetmek için her yıl oraya bir vali gönderiyordu, gelen valilerden biri isyan etti ve ülkede krallığını kurdu: Bu şekildedir ki bugün orayı kendini Trabzon İmparatoru olarak adlandırmaktadır.[28]”
XIV. yüzyılda, Ephraim ve Nicephoros Gregoras yine hemen hemen aynı ifadeleri kullanırlar[29]. Bu metinlerden, Büyük Komnenosların, Konstantinopolis’in düşmesi sırasında Trabzon’da oldukları sonucu ortaya çıkmaktadır. Gerçekten de Akropolites “şeflerin, egemenlikleri altındaki ülkeyi kendi imparatorlukları yaptıklarını” söylüyor. Aleksis’in “hükümdarlığa atanması”nın yazılması olayı, ayrıca Pontus’un işgalinin Konstantinopolis imparatoruna karşı bir isyan hareketi ve “krallığın ilan edilmesi olan gerçek iktidarın alınmasını ise ancak daha sonra gerçekleştiği” anlamına geliyor. Nicetas, Büyük Komnenosların, diğer Grek soylularının sahipsiz kalan toprakları ele geçirdiği sırada Pontus’ta hüküm sürdüklerini söyler. Ogérios ve Haithon aynı olaylara atıfta bulunurlar, fakat sonuncusu Büyük Komnenos Aleksis’i imparator tarafından atanan bir vali ile karıştırmaktadır. Sonuçta, Gürcü kronikleri, bu prensin Kraliçe Thamar’ın yanına sığındığı hususunda kesindirler ve bunu doğrulayan Panaretos, Aleksis’in Konstantinopolis’i terkettiğini ilave eder.
Sonuç olarak, Trabzon’un 1204 Nisanının hemen başında alındığı ve haberin düşüşten az önce Konstantinopolis’e ulaştığı düşünülebilir. Bu XIII. yüzyıl yazarlarına Trabzon’un bu “isyancılar” tarafından önceden işgal edildiğini yazma imkanı vermiştir; gerçekten de bu yazarlardan bir tekinin bile Büyük Komnenosların, Haçlılar tarafından Konstantinopolis’in alınmasından sonra Pontus’u işgal ettiklerini söylemediğini fark ediyoruz ve Panaretos, Konstantinopolis’i yöneten imparatora karşı gerçekleştirilen bir şiddet eylemini bile sessiz geçmek ister gibi görünmektedir. Bu yazarın metnini hatırlayalım: “Büyük Komnenos Aleksis Konstantinopolis’ten çok mutlu ayrıldı, halası Thamar’ın dikkati ve çabalarıyla sağlanan askerler ile İberiya’dan geldi ve 1204 yılı Nisan ayında Trabzon’u ele geçirdi.[30]”
Şu halde Trabzon’un alınması, gerçekten isyancı prenslerin bir hareketi olarak görünmektedir; ancak, daha sonra, olaylar saldırılarını meşrulaştırmalarına imkân sağladığında kendilerini imparator ilân ettirebildiler.
4. GIORGI LASHA VE TRABZON
Vasiliev, Bagratidlerle Büyük Komnenosların, sadece Kraliçe Thamar zamanında aralarında iyi ilişkiler sürdürdüklerini ancak oğlu Kral Giorgi Lasha’nın (1212-1223), Trabzon İmparatorunu haraç ödemeye zorladığını düşünüyordu[31]. Bu düşünceyi yaymak için, bu yazar Giorgi Lasha’nın Kola’da bulunduğu sırada “tabi halkların Khlat’tan, Yunanistan’dan kraliyet çadırına bağışlar ve hediyeler[32]” getirdiğini yazan büyük Gürcü kroniğine dayanıyordu.
Vasiliev’e göre, bu Yunanistan, Trabzon İmparatorluğu olmalıydı ve bunun sebebi Kola’nın ona göre Laziki sınırında bulunmasıydı. Aşağıdaki sebepler yüzünden biz bu fikre katılmıyoruz: Kola, Kars’ın hemen hemen 60 km. kuzeydoğusunda bulunmaktadır ve Laziki’den iki kuvvetli dağ silsilesiyle ayrılır; bundan dolayı sınır bölgesi olarak düşünülemez. Diğer taraftan, bu topraklar halâ Bizans İmparatorluğu’nun bir kısmını oluştursa bile, Gürcüler, Rum Sultanlığını ya da Doğu Anadolu’yu Yunanistan olarak adlandırıyorlardı. Gerçekten de, Gürcistan ve Khlat (Ahlat, Van Gölü üzerinde) arasında Tao ve XI. yüzyılda Bizanslıların ele geçirdiği, ancak kısa bir süre sonra Selçuklular tarafından alınan Ermenilerin eski Krallıkları uzanıyordu. III. Giorgi 1173-74’te Ani’yi aldı ve Kraliçe Thamar, fetihlerini çok daha ilerilere götürdü[33]. Giorgi Lasha zamanında, Bagratidlerin otoritelerini çevre bölgenin büyük kısmına yaydıkları ve Kafkasya ve Anadolu platosunun kilit kalesi durumundaki Kars’ı elde bulundurdukları doğrudur[34]. Bununla birlikte, Trabzon İmparatorluğu etki alanlarının dışında bulunuyordu. Gürcü yıllıklarında nadiren bahsedilen bu devlete Pont adı verilmekteydi[35]. Büyük Komnenos, bir kez Yunanistan İmparatoru[36] ve bir kez de Yunanistan İmparatoru[37] olarak belirtilmektedir.
Konstantinopolis imparatorlarına karşı Büyük Komnenosların isyanını yukarıda açıklamıştık. Onlara asker sağladığı için Thamar bağımsız bir devlet kurulacağını doğal olarak bilemezdi. Onun için bu kuvvet hareketi, Karadağ’a göndermiş olduğu mallara el koymanın rövanşını almaktı; “Babalarının intikamını alan” Büyük Komnenoslar için, Trabzon’un alınması şüphesiz Konstantinopolis’e doğru koşularında bir aşamayı oluşturuyordu. Bu türden girişimler Bizans İmparatorluğu’nda yaygındı. [38] Her halûkârda, Gürcüler Pontus eyaletini asla hakimiyetleri altına alamamış gözükmektedir, Müslüman “kafirler” tarafından yönetilen ülke tarzındaydı. Bunun aksine, ilerideki tüm davranışları Trabzon valisinin meşruluğunu tanıdıklarını göstermektedir. Çünkü, Giorgi Lasha, vassalları arasında Büyük Komnenoslar’ı daha az sayabilmiştir ve Vasiliev’in yanıldığı sonuç bize tek mümkün sonuç görünüyor.
5. GÜRCÜLER TARAFINDAN LAZİKİ’NİN FARZIMUHAL FETHİ VE BÜYÜK KOMNENOSLAR’IN TAŞIDIĞI İBERYALILARIN İMPARATORU UNVANI
Fallmerayer ve onu takip eden Finlay ve Miller; Gürcülerin, Trabzon İmparatorluğu’nu fethetmeye niyetlendiklerini iddia ettiler. Fallmerayer, Kraliçe Rusudan’ın oğlu Kral David Narin’in bu imparatorluğun doğu eyaletlerini 1241’de işgal ettiğini düşündü[39]. Finlay’e göre, “imparatorluğun en kıymetli eyaletlerinden biri” olan İberya, 1230’da Harezmşahların yenilgi sinden sonra bağımsız oldu ve David Narin, Kraliçe Rusudan’ın ölümünden sonra 1236’da, orada krallığını ilan etti[40]. Miller ise, İmparator Andronikos Gidon’un hâkimiyetindeki toprakların “Gürcüler ve Lazlar”ın imparatorluğunun doğu sınırlarındaki Sevastopolis’e (Sotiropolis için) kadar uzandığını ve David Narin’in hâkimiyetinde bağımsız bir krallık oluşturduğunu iddia etti[41]. Miller’in başvurduğu kaynak, olayları kötü yorumlayan Bessarion’dur[42].
Halbuki, Fallmerayer, Wakhtang kralı tarafından yayımlandığı düşünülen büyük Gürcü yıllıklarını biliyordu. Bu yıllıklar, Trabzonluların asla Kolhis’in hâkimi olmadıklarını açığa çıkarıyor. Fakat, Fallmerayer’in açıkça belirttiği gibi, tuhaf bir şekilde Mingrélie ve Iméréthie Gürcistan’dan bağımsız olduğu ve Büyük Komnenosların, onlara bağlandığı sonucunu çıkarmaktadır. Brosset’in Histoire de Géorgie adlı eserinde yayımladığı ve çevirdiği kesin bilgileri, Finlay ve Miller’in ihmal etmesi aynı ölçüde üzüntü vericidir. Bu bilgiler sayesinde, biz onların fikirlerini reddedebiliyoruz.
a) Laziki’nin Fethi
Celaleddin Harezmşah 1225’te Gürcistan’ı fethetti ve burayı yakıp yıktı ve kan döktü; Bununla birlikte Batı Gürcistan ya da Iméréthi, dışarıda Likh Dağı ve içeride sık ormanlar sayesinde bu işgalden kurtuldu. Burası uzun süre Transkafkasya’nın en güvenilir bölgesi olarak kaldı ve Moğollar, geri dönüşlerinde Gürcistan’ı istila ettiklerinde 1236’da Kraliçe Rusudan’ın sığındığı yer burasıdır. Yeni fatihler Gürcistan Krallığı’nı dört valiliğe ayırdıklarında, Bagratidler, bağımsızlıklarını koruyarak Imérethie’nin başkenti Kotais’e yerleştiler. David Narin’e gelince, 1234’te 6 yaşında annesi tarafından tahta oturtuldu[43].
David Narin, 1243’te Rusudan’ın Moğollar’a itaatini bildirmek için görüştüğü sırada Merkezi Gürcistan’ın kralı oldu. O, derhal, Volga’ya doğru Batu Han’ın ve akabinde hem David Narin’in hem de kuzeni ve Giorgi Lasha’nın oğlu David Oulou’nun Gürcü tahtına çıkmalarına karar veren Büyük Han Güyük’ün yanına gönderildi. İki kral, Rusudan’ın ölümünden iki yıl sonra 1249’da Gürcistan’a geri döndüler ve Moğollar tarafından ülkenin hâkimiyet altına alındığı 10 yıl boyunca Tiflis’te birlikte hüküm sürdüler[44]. Bununla birlikte iki David, Moğol Hanları’nın tüm seferlerinde eşlik etmek zorundaydılar. Hülâgü, alçakgönüllü ve saf olan David Oulou’yu takdir ederken hırslı ve kurnaz David’den (Narin) nefret ediyordu[45]. Bu sonuncusu aynı zamanda İlhan’dan da korkuyordu ve 1257’de Alamut’un alınmasından sonra Likh Dağlarına kaçtı; oradan Moğollar’ın hiç saldırmadığı Kotais’e gitti ve feodal senyörler tarafından Abazalar’ın kralı ilan edildi. Bu şekilde Gürcistan ikiye bölündü: David Oulou Moğollar’a doğrudan tâbi bir devlet olarak Tiflis’te hüküm sürerken, David Narin, Hülâgü’nün tabiyetin resmi olarak tanınmasına rağmen, bağımsız İméréthie’de bulunan Kotais’te hakim oldu[46]. Bu olaylar 1258’de meydana geldi; görüldüğü üzere, daima Gürcü kalan Iméréthie, Trabzon İmparatorluğu’na bağlanmadı, fakat Gürcistan’ın mülküydü.
Hiç şüphesiz, Büyük Komnenoslar tarafından alınan “İberya İmparatoru” unvanı karışıklığa sebep olmuştur. Fallmerayer, Finlay ve Miller’in, Trabzonluların Gürcistan’ın bir kısmını hâkimiyetleri altına aldıklarına inanmaları bu unvan yüzündendir. Fakat bu Trabzon İberyası neresidir ve bu unvan ne zaman alınmıştır?
b) İberyalıların İmparatoru Unvanı
Dionysos Manastırı için 1374 tarihli III. Aleksis fermanlarının Fallmerayer tarafından yayımlanmasından sonra, Finlay, “bütün Doğu’nun, Denizlerarası Eyaletlerin İmparatoru” anlamına gelen bu unvanın 1282’de II. Jean tarafından benimsendiğini düşündü[47]. Gerçekten de, bu tarihte II. Jean, VIII. Michel Paleologos’un kızı Eudocie ile evlendi ve Romalıların İmparatoru görüşünden vazgeçti[48]. Pachymères’in ve özellikle Trabzon Sainte Sophie’deki İmparator Manuel’in freskindeki kitabenin gösterdiği gibi “Romalıların İmparatoru” unvanı, ataları tarafından taşınıyordu[49]. Finlay, İberyalıların imparatoru unvanının, sadece I. Aleksios ve Andronic Gidon tarafından taşınmış olduğunu ekliyordu ve İberya bu sonuncunun yönetimi zamanında kaybedilmiştir[50]. Oysa, bu yazarın gönderme yaptığı İberya, bizim de söylediğimiz gibi bu unvan hiçbir zaman Büyük Komnenoslara ait olmadığını ve burada bu unvanın sadece geleneksel bir değer taşıdığını göstermek istiyoruz.
Gerçekte Tao-Klarjétie olan İberya eyaleti, 1000 yılında II. Basil tarafından Bizans İmparatorluğu’na eklendi[51]. Bu imparator, Doğu Gürcistan’ın bir kısmını da kendine tabi kıldı, burayı sıkı bir vassallıkla vergiye bağladı [52]. İberya Eyaleti 1045’te Konstantin Monomakos’un fethetmeye geldiği [53] Ani’ye dek yayıldı, fakat birkaç yıl sonra Türkler bu topraklarda görünmeye başladı. 1064’te Alparslan tarafından istila edilen İberya, 1071’de Malazgirt Savaşı’ndan sonra Bizans İmparatorluğu’ndan kesin bir şekilde koparıldı [54]. Bu tarihten sonra, imparatorlar tarafından bu eyalette yapılan tüm unvanlandırma artık sadece geleneksel bir değere sahipti ve II. Jean’a verilen İberya İmparatoru niteliği onu yarı Monark yapıyordu; gerçeten de bu nitelik ülkesinde yaşayan Gürcü ırkından halklara uygun olabilirdi.
Zaten II. Jean ve haleflerinin diğer unvanları çok fazla anlamlara sahip değildi. “Bütün Doğu’nun İmparatoru” edebî bir söz idi ve Trabzon İmparatorluğu’nun dar sınırları dışında tüm hâkimiyet iddiasını betimliyordu. Önceden Taurique Chersonnèse (Kırım)’de bulunan “Denizaşırı Şehirler”e gelince, bu kentler artık gerçekte Büyük Komnenoslar’a ait değildi; II. Jean döneminde buralar Altın Orda Moğolları’nın etkili hâkimiyeti altında idi[55].
Bununla beraber, Miller’in iddiasının dayanağı olan Bessarion’un metinlerinin açıklanması gerekir. Bu metinlerin ilki, Trabzon’un “Antike’den beri Lazların ve Kolhislilerin topraklarına hâkim olmaya devam ettiğini”[56] söyler. İkinci olarak imparatorların “komşu ülkelerin ve Lazların topraklarının başkentini”[57] kendi kentleri yaptığını söyler. Fakat Bessarion’un kendisi, II. Jean ve oğlu II. Aleksios “Lazların prensi olduğunu daha önce yazan Pacymeres ile Kolhis üzerinde önce Büyük Komnenosların hâkimiyetini ve daha sonra “Kolhların ve Lazların usulsüz hâkimiyetlerini”[58] açıklayan Gregoras’a rağmen ifadelerini geri almaz.
Bu soruyu açıklayabilmek için, Laz ve Kolhis sınırlarındaki akınların tarihini özetle hatırlamamız gerekir. Bu isimler, çağa göre göreceli uzunluktaki bölgelere uygulanır ve daha sonra Ortaçağ yazarları, bu bölgelerin birini ya da diğerini göstermek için kayıtsızca bunları kullanır.
Lazların köken olarak, Abhazya’nın kuzeybatı kıyısından oldukları tahmin edilmektedir[59]. Hıristiyanlığın ilk yüzyıllarında Lazlar, güneydoğuya, sonra da güneybatıya doğru hareket ettiler ve Trabzon ile Fasis arasında bugünkü Laziki’ye yerleşerek yolculuklarını sonlandırdılar. “Kolhlar” ya da “Kolhisliler” olarak ifade edilen Lazlar, Diokletianus’un[60] zamanından önce bölgeye yerleşmiş gözükmektedir[61]. Justinyen zamanında Prokopius, Lazikî ve Kolhis adlarını karıştırmıştır ve Lazların, Fasis’in iki nehir arasında bulunan Kolhis’e hâkim olduklarını söyler[62]. Bununla beraber X. ve XI. yüzyıl Arap coğrafyacıları bu yüzden buranın nüfusunun esas olarak Laz olduğuna işaret etmektedirler[63]; XII. yüzyılın başında Bulgaristan Théophylacte Başpiskoposu, Grégoire Taronite’ye yazdığı mektuplarda, Trabzon topraklarını Kolhis olarak nitelendirir[64]; daha sonra ise, XIII. yüzyılda Trabzon Lazikî ile Lazların anavatanları olan Abhazya’nın hâlâ ilgili gözükmektedir[65]. Nihayet Trabzon İmparatorları, Bizanslıların Lazların toprağı ya da Lazikî; Gürcülerin Caneti ve Müslümanların Canik olarak isimlendirdiği kendi başkentleri ile Batum arasındaki dağlık bölge üzerinde hâkimiyetlerini tesis ettiler.
O halde, 1436’da “Trabzon’a Övgü”yü yazan Bessarion, Kolhis Arkaizmi ıstılahını kullanmadığı için, bu bölge artık kesin belli bir yer değil gibi gözükmektedir[66]. Üstelik Bessarion’un, IV. Jean zamanında Trabzon İmparatorluğu’nun en doğusundaki toprakları Kolhis olarak betimlemesi bu fikri çürütmektedir; fakat Fasis kıyısında bulunan Guri üzerindeki Büyük Komnenosların muğlak hâkimiyetini ima etmektedir. Sonuçta IV. Jean, Batum senyöründen iyi gelir elde etmekteydi[67]. Bu metbuluğun tek izi Panaretos’un Kronik’inde bulunabilir, ki bu metin III. Aleksios’un, Bagrat Kralıyla 1372’de[68] Gouri’de son kez görüştüklerinde, onu kendine “tâbi kıldığı”nı söylemektedir. Fakat Brosset’in Guriel olarak adlandırdığı Guri Senyörü, Gürcü Krallığına aitti; O, sadece “iyi komşuluk”la mı Büyük Komnenoslar’a tâbi idi?
Diğer taraftan Rize ve Atina’dan (günümüzde Pazar) Batum’a kadar Büyük Lazikî Thema’sının Trabzon’a ait olduğunu biliyoruz[69]. Justinyen’in savaşlarından konuşurken ve Prokopius’un atfında, ki onun Lazikî ve Kolhis arasında karışıklık notuna sahibiz, Bessarion Trabzon’un Lazların ve Kolhislerin topraklarına hâkim olduğunu ve “Perslilerin ne Rize’ye ne de Atina’ya kadar ilerleyemediklerini”[70] söylemektedir. Justinyen zamanında Bizans İmparatorluğu, Fasis’in ötesine kadar yayıldı, fakat Trabzon İmparatorluğu, bu derece uzağa hak iddia edememişlerdir. O halde, Atina onun zamanında başlangıçta hiçbir zaman Büyük Komnenoslara ait olmayan bir thema olduğunu Bessarion’un satır aralarını okumaya ve düşünmeye girişmek gerekir. A. Bryer’in de iddia ettiği gibi, Atina 1318’de sınırı gösteriyordu[71]. Bu tarih bize sakıncalı görünmektedir. Sonuçta, II. Aleksios, 1300’de Samtskhé Senyörü Bekha Jaqeli’nin bir kızıyla evlendiğinde, ki gelinin babasına çeyiz ödemekle Gürcü âdetine uymak zorunda kaldı [72]. II. Aleksios, Bekha Jaqeli’ye “Djaneth (Lazikî)’nin de dahil olduğu Trabzon’a kadarki bütün ülkeyi” vermişti[73]. Diğer pasaj Grek İmparatorun “bütün DjanethCaneti”yi Jaqeli’ye verdiğini söyler[74]. Bu evliliğin sebepleri Türkmen İstilâsında aramak gerekir: Türkmenler, II. Jean döneminde Haldiya’yı yakıp yıktılar[75] ve 1298’e doğru Azat Musa adında biri Paryadrès’i (Pontus Alplerinin doğu kısmını) işgal etti; onların kuvvetleri İspir’i fethettiler, fakat Bekha Jaqeli, onları bulunduğu yerden çıkarttı, Türkmenler Pontus’tan yani Trabzon İmparatorluğu topraklarından geri çekildiler[76].
Ya da Bekha Jaqeli, bölgenin en güçlü senyörü idi ve onun İlhan’a bağlılığı sadece sözdeydi. O, açıkça söylemek gerekirse Tao’dan Kars’a, Klarjétie ve Samtskhé’ye kadar uzanan geniş bölgeye hâkimdi[77]. Fakat II. Aleksios’un herhangi bir senyörün ittifakını ararken, Trabzon’un ötesindeki bütün ülkeyi ona vermesi şaşırtıcıdır[78]. II. Aleksios tarafından verilen drahomanın [çeyiz], Türkmenler tarafından kuşatılan ve Atina’nın [Pazar] ötesindeki Laz tarafının bir kısmı, çetin Paryadres Dağlarından meydana gelmesi kuvvetle muhtemeldir[79]. O halde, Bekha Jaqeli tarafından alınan topraklar Çoruh Nehrinin güney ve doğusu ile dolambaçlı bir hat ile GüneyGüneydoğu–Kuzey Kuzeybatıya, sınır oluşturduğu ve İspir Bölgesinden Kissa’ya, Makriali hatta Gonia’ya kadar devam eden sahil şeridi şeklinde tahmin edilmektedir.
Büyük Komnenoslar, Lazistan’ın bu kısmını, 1334 yılında Jaqelid’lerin Kral Akıllı Giorgi’ye boyun eğmesinden sonra tekrar hâkimiyetlerine almış görünmektedir[80]. Herhalde, III. Aleksios zamanında Trabzon İmparatorluğu, Fasis’e kadar yayılmıştır[81]. 1437 yılında Cenovalılar, IV. Jean’dan Batum’da gemilerinden birinin yağmalandığı için tazminat talep ettiler[82]; 1445’te orada hapsedilen Burgonyalı maceraperestler, aynı imparatorun aracılığı sayesinde serbest bırakıldılar[83]. Fasis’in ötesindeki Trabzonluların toprakları hakkında hiçbir kaynak bilgi vermez; öyleyse, sadece Bessarion’un Büyük Komnenosların kendi kentlerine “komşu ülkelerin ve Lazların topraklarının başkenti”[84] hâkim olduğunu söylediğinden takip edilebilir. Bu “komşu ülkeler” Trabzon’un batısında yeralıyor olabilir; “Lazların toprakları” doğuda yeralan toprakları ve açıkça imparatorluğun iç topraklarını gösterirdi.
Bununla birlikte, geriye III. Aleksios’un hâkimiyetinde Trabzon metropoliti olan Jean Lazaropoulos’a göre, Sotiropolis’in mevkii problemini çözmek için, 1223’te Trabzon İmparatorluğu’nun doğu sınırını belirlemiş gibi görünür.
c) Sotiropolis
Trabzon Sotiropolis’ini açıklayan kaynaklar, Papadopoulos-Kérameus tarafından yayımlandı [85]. Bunlar arasında en önemlisi, XIV. yüzyılda Metropolit Jean (Joseph) Lazarapoulos tarafından derlenen Saint Eugène’nin mucizelerinin synopse’sidir. Hagiografi, İmparator Andronik Gidon’un Sotiropolis’ten Oinaion [Ünye]’ya kadar birlikler topladığı 1223 yılında, Trabzon’un Türkler tarafından tehdit edildiği zaman orada yazıldı [86].
Fallmerayer, Geschichte’sini yayınladığı 1827 tarihinde, bu metni henüz bilmiyordu, fakat 1843’de o, özetlerini ilk kez yayınladı [87]. Finlay, imparatorun “Sotiropolis’ten, Mingrélien Dağlarının arkasında, Oinaion [Ünye]’a kadar savaşçıları topladığını”[88] yazdı. Miller, Sotiropolis ile Abhazya’daki antik Dioscuria yakınındaki Sévastopolis’i birbirine karıştırdı [89]. Bununla birlikte birkaç yazar, Sotiropolis’in Abhazya’nın yalçın kıyılarındaki kuzeyin en ıssız kalesi Pitsounda’nın diğer adı olduğunu düşündü[90]. Fakat, Fasis’in ve en azından daha İméréthie’nin ötesindeki topraklara hakim olmayan Büyük Komnenosların, İmparatorluktan oldukça uzak bir bölge üzerindeki hâkimiyeti nasıl açıklanır? O halde, Lazaropoulos’un Sotiropolis’i nerededir?
Constantin Porphyrogénète, Abhazya’da bu isimle anılan bir kentin varlığından bahseder[91]. Bu yerleşim, Kırım’daki Cherson gibi, XIII. yüzyılda Bizans’ın kuşattığı bir yer mi idi? Her hâlukârda Sotiropolis’in, Karadeniz’in kuzeydoğusunda tek başına, Büyük Komnenoslar tarafından hâkim olunan ve onların “Denizaşırı Şehirlerinden” biri olarak düşünülebilir. Cherson’daki arkhontların, 1204’e doğru Büyük Komnenosların kurmak zorunda oldukları otoriteyi kısmen tanıdığını hatırlayalım. Fakat bu olasılıkta aynı, Sotiropolis’in İmparatorluktan ayrılma tarihi belirlenemez.
Diğer taraftan, Patrik Jean Ksiphilin, X. ve XI. yüzyıllarda Haldiya düklerine boyun eğen bir Sotiropolis’den bahseder[92]. Bu şehir Escorial Taktikon’larında Bourzô olarak adlandırılır[93]; N. Oikonomidès bunu, Laziki’nin yaklaşık yanında, Akampsis [Çoruh]’in doğusunda bulunan Borçha, günümüzde Yeniyol, olarak tanımlar[94].
Bununla birlikte, XIII. yüzyılda, Alania ve Sotèropolis şehirlerinden[95] -ki bu iki şehrin ya da bunların sahip olduğu toprakların bırakıldığının duyulmasıyla- eşit şekilde yararlanan metropolitlikler ortaya çıktı. Bu defa Alania’lı Laurent’in lehine, Sotèropolis ile Alania’nın birleşmesiyle oluşan birlik, Jean Kalékas’ın Sotèropolis’i yeni bir metropolitlik olarak düzenlemesine -Patrik İsidore’nin de onaylaması ile ilan edilen- kadar devam etti[96]. Buna karşılık, Laurent’in Syméon adındaki halefi, Alania Metropoliti unvanını koruyamadı; üstelik Tana papazlarının şikâyeti üzerine o, bir Calliste metropolitinin yerine geçirilmesiyle, Calliste patriği tarafından görevinden alındı. Konstantinopolis İmparatorunun isteğiyle, patrik Syméon buraları yeniden düzene koydu ve toprakları yeniden dağıttı [97]. Bu düzenlemeden sonra, Syméon’un ve Calliste’nin karşılıklı unvanları bilinmemektedir, fakat 1365’e tarihlenen Philothée’nin bir kaydı, Sotèropolis’in lokalizasyonu için önemli bir bilgi sağlar. Gerçekten de, Philothée’ye göre, Metropolit Syméon aşağıdaki yerlere yeniden kavuştu: Trabzon kentinde Théotokos Paramythia’ya vakfedilen bir kilise; çevrede «Sotèropolis ya da Laziki’deki Théotokos Athèniôtissa Kilisesi»; bunlara Alania, «Kaukasia» ve Achôchia (Achara-Akhaltzikhé?) toprakları da eklenebilir[98]. Diğer metropolit, bu bölgelerin ötesinde bulunan yerleri, başka bir deyişle kuzeye doğru uzanan toprakların belirsiz bir kısmını ve şüphesiz Tana’nın civarını kabul etti.
Philothée’nin kaydının amacı her ne olursa olsun, bu bölgesel ayrım, Sotiropolis’i bu tarihte tanımlamak için esastır. Sotiropolis Kilise Birliği (Metropol), Théotokos Athèniôtissa (Karadeniz/Atina’nın, Atina’yı anımsatan?) ve Laziki ile beraber, N. Oikonomides tarafından öne sürülen lokali zasyonu doğrular. Abhazya’ya kadar en kuzeye uzanan lokalizasyon hakkında önceki hipotezler ölçülü değildir. Bununla birlikte, Philothée tarafından verilen eşitlikler, en azından kesin kararlı bir kent olan Konstantinopolisliler yönetiminde, belki de Sotiropolis’in aynı adını göstermediğini telkin etmektedir. Her halûkarda Atina ve Bourzô/Yeniyol’un yer adlarının bilinen sınırlarını ortaya koyan, Trabzon’un doğusu ve Kafkasya’nın güneyinde bir bölge sözkonusudur.