Burada kısaca Herzfeld’in 9. asır Abbasi Samana alçılarında I. ve II. grup olarak ayırdığı stilize bitkisel motifli alçıların İran yoluyla Anadolu’ya varan akislerini belirtmek istiyorum[1].
Bilindiği gibi Part’lardan beri İran’da gelişen alçı işçiliği Samarra etkisiyle yeni bir hüviyet kazanmıştır[2]. Çok üzerinde durulan I. Samarra alçı grubu eğri kesim tekniği stilinin görüldüğü, stilize yarım ve tam palmetlerin, helezonların, düğme gibi noktaların işlendiği Avrasya hayvan stilinden esinlenen, kalıplama tekniği ile işlenen örneklerdir[3]. (Resim 1) Bu stilde işlenmiş alçı, ahşap, taş malzemenin islam sanatında çok geniş bir alanda şaşılacak benzerlikle birkaç asır kendini sürdürmesi Ettinghausen tarafından ilginç örneklerle açıklanmıştır[4].
Mısır’da (876-79) Tolunoğlu camii alçı ve ahşap işçiliği örnekleri (Resim 2), 1003 tarihinden Kahire’de Fatımi devri El Hakim camii ahşap kirişleri bilinen en erken tarihli paralel örnekler olmaktadır. El Ezher camii harim alçılarında da Samarra I grubundan etkilenen çeşitli derin oyma alçılar tipiktir[5] (970-71) (Resim 3). İran’da bu stilin ilk örneklerinden biri Isfahan Mescidi Cuma’sının 1072-92 arasına tarihlenen kirişleri üzerinde görülür ve 14. asra kadar alçı, ahşap örneklerle devam eder[6] (Resim 4).
İran’da Buyi devrinden 960 tarihli Nayin Ulu camii alçı mihrabının köşeliklerinde görülen antik etkili büyük (scroll) helezonun içinde yer alan süzgeç satıhlı, yarım palmetli alçı kompozisyon Samarra I ve II stilini birleştiren tipik bir örnektir[7]. (Resim 5).
12. asırdan, bugün Tahran Millî müzesinde bulunan Rey medresesine ait alçılarda da Samarra alçılarının II. grubunun özelliği olan süzgeç gibi delikli zemine ve stilize asma yapraklarına rağmen, I. Samarra alçı grubunun eğri kesim tekniği ve stilize yarım palmetler tipiktir[8]. (Resim 6).
Eğri kesim tekniğinde alçıların İran yoluyla Anadolu Selçuk devri ahşap ve taş işçiliğini de etkilediğini görmekteyiz. Bu konuda bilinen birkaç örneğe yenilerini katabiliriz. Semra ögel’in işaret ettiği, Konya kalesinden, bugün İnce Minareli Medrese müzesinde bulunan taş kabartma melek figürlerinin taçları üzerinde eğri kesim tekniğinde kıvrıntılı motifler en benzer örneklerdir[9]. (Resim 7). Burada konumuz dışında kalan, Anadolu Selçuk figür dünyasında çeşitli detaylarda bu stilin bol örnekleri görülür[10].
Divriği Ulu camii kuzey portalinde (1228/29) bazı detayları incelediğimizde İran Selçuk alçı işçiliği yoluyla Anadolu’ya gelen Samarra I. grup alçılarının etkilerini açıkça görebiliriz[11]. Örneğin stilize iri bir yarım palmetin kuş gagası gibi kıvrılması, kuşun gözünü hatırlatan büyük yuvarlak kabarıklık ve meyilli satıh tipiktir (Resim 8).
Divriği Kale camii portalinde (1180) sütun başlığı üzerinde helezoni kıvrıntılar meydana getiren yarım ve tam plametli kompozisyon muhakkak Samarra I. alçı grubundan etkilenen, Rey Medresesi alçılarına daha yaklaşan ve eğri kesim yerine derin oymanın kullanıldığı bir örnektir[12] (Resim 9).
Develi’de Hızır İlyas türbesi portalinde (13. asır sonu) arabeski meydana getiren taş işçiliği helezoni kıvrılmalar, volutlar, stilize yarım palmetlerle Samarra I. alçı üslûbunun akislerini gösterir[13] (Resim 10). Beyşehir Eşrefoğlu Camii portalinde (1299) dıştan ikinci bordürde yüksek kabartma stilize yapraklarla kuşatılmış, helezonlar meydana getiren palmet kompozisyonunda yine Samarra I. alçı grubunun etkileri dikkati çeker[14] (Resim 11).
Dikkatli bir incelemede zengin Anadolu taş işçiliğinde birçok detaylarda I. Samarra grubu alçılarının İran yoluyla Anadolu’ya varan etkileri görülür.
Anadolu Selçuk ahşap işçiliğinde de eğri kesim tekniğinin uygulandığı çeşitli benzer örnekler gösterilebilir. Ettinghausen’ın 12. asıra tarihlediği, bugün Ankara Etnoğrafya müzesinde bulunan Malatya Ulu Camii mimberinin yan aynalıkları tipik örneklerdir[15] (Resim 12) Semra Ögel’in belirttiği gibi 12. asırdan Ermenak Sare Hatun camii mimberi yan aynalıklarında da benzer bir işçilik görürüz[16]. Kayseri Ulu ve Lala Paşa Camileri, Aksaray Ulu, Ankara Arslanhane camii gibi çeşitli Anadolu Selçuk mimberlerinin bordürlerinde veya yan aynalıklarında eğri kesim tekniğinin daha giriftleşmiş ve gelişmiş örnekleri ile karşılaşırız[17].
Sivrihisar Ulu camiinde mihrab önü ahşap sütunlarında tamamen Orta Asya çadır süsleri kaynaklı süslemede yine eğri kesim tekniğinin karşımıza çıkması çok ilginçtir[18]. Bu ahşap sütun ve başlıkları büyük ihtimalle caminin 1226 da ilk yapılış devrindendir (Resim 13).
Samarra II. Grup alçılarında süzgeç gibi delikli yaprakların meydana getirdiği, çoğu kere geometrik kafesler içinde yer alan stilize helezoni şekiller, yapraklar kalıplama yerine kazıma tekniği ile işlenmiştir[19]. Bu alçı tekniğinde desenler ışık gölge kontrastları ile daha belirlidir. (Resim 14).
Metropoliten müzesinin yaptığı Nişapur kazılarında bulunan 9-10. asır Samanoğullarına ait alçılar bu tipin İran’da en erken ve yaklaşık paralellerini gösterir. Stilize kuş başına benzer palmet yapraklarıyla ve çeşitli tipte süzgeç satıhla ilgimizi çekerler[20] (Resim 15).
İran’da bu alçı stilinin 15. asra kadar çeşitli yapılarda değişmelere rağmen yaşadığını görmekteyiz. Örneğin 12. asır Rey medresesi alçı panoları bu çok bol malzemenin erken örneklerinden biridir[21]. Burada çeşitli stilize yapraklar, süzgeç gibi delikli satıhlarıyla ilginç kompozisyonlar meydana getirir. Bazıları Samarra örnekleri gibi geometrik çerçeveler içinde yer alırken, bazıları serbest kompozisyonlarla dağılır (Resim 16, 17). Birçok örnekte de 1180 tarihi civarından Ardistan Mescidi Cuması yan mihrablarında olduğu gibi girift bir arabesk ağ halini alır[22] (Resim 18).
Bu alçı stilinin İran’a en yaklaşık parallellerini Mısır’da yine Fatımi eserlerinde takibetmekteyiz. Örneğin El Ezher camii harim giriş kubbesi altındaki kemerleri süsleyen alçı dekor (Bunlar 1130-49 tarihindendir) Samarra II ve Nişapur alçılarıyla büyük benzerlik gösterir[23] (Resim 19).
Bu alçı stilinin İran yoluyla Anadolu’ya varan dalgaları az da olsa Selçuk devri eserlerinde dikkati çeker. Ankara Arslanhane camii mihrabında bu etkileri tesbit etmek mümkündür[24]. Mihrab tepesindeki bitkisel desende ve ejderi hatırlatan dekorda, alınlıktaki alçı rozette palmet ve çiçeklerin üzeri süzgeç gibi delikli satıhlarıyla İran alçıları etkisini gösterirler (Resim 20).
Prof. Dr. Oktay Aslanapa tarafından 1970 temmuzunda kazısı yapılan Van Ulu camiinin daha önce Bachmann tarafından neşredilen mihrabında, güney ve doğu duvarında Kazvin mescidi Cuma’ya benzer çeşitli malzeme bulunmuştur[25]. Burada eserin yapılış tarihi 14. asır sonu olarak kabul olunur.
Alçıda olduğu gibi Anadolu Selçuk taş işçiliğinde de bazı detaylarda İran’ın Samarra II üslûbundaki alçılarının etkileri kendini gösterir. Divriği Ulu camii kuzey portalinde (1228/29) taş palmetlerin yer yer alçı menşeine işaret eden delikli satıh üzerinde yer alması dikkati çeker (Resim 8) Yine aynı portalde büyük bir ay çiçeğini hatırlatan hayat ağacının delikli kafes işçiliği Nişapur ve Rey alçılarının daha iri işçilikli örneği gibidir (Resim 21).
İstanbul Türk ve İslam Eserleri Müzesinde bulunan Sinop Alaeddin camiinin mermer mimber kapısında delikli zemin üzerinde yer alan yarım palmetli arabeskler özellikle İran’da gelişen alçı stilini hatırlatır. Daha önce 15.-16. asra tarihlenen kapının 13.-14. asırdan geç olamıyacağı kanaatindeyiz[26] (Resim 22).
Samarra II. alçı grubunda ve İran’da çeşitli alçı örneklerde bitkisel desenin geometrik kafes içinde yer alması çok sık tekrarlanır. Özellikle 12. asır Rey medresesi alçılarında çeşitli geometrik sistemler çok başarılı uygulanmıştır (Resim 17). Anadolu Selçuk ahşap işçiliğinde mimberlerin yan aynalıklarında kündekâri tekniğinde, kapılarda ve pencere kanatlarında yalancı kündekâri tekniğinde çeşitli kompozisyonların bu alçılarla benzerliği dikkati çeker[27]. Bu tarz ahşap işçiliğinin menşei belki de alçı olabilir.
Örneğin, Ankara Etnoğrafya müzesinde bulunan yalancı kündekâri tekniğinin uygulandığı (1297-98) Ankara Baklacı Baba mescidi kapısında olduğu gibi yıldızlar, baklavalar meydana getiren bir sistemin içi palmetler ve arabesklerle doldurulmuştur[28] (Resim 23). Anadolu ahşap işçiliğinde bu tip örnekler çok boldur.
İlk örneklerini İran’da vermeğe başlayan barok karakterde iri, taşıntılı alçı dekorun etkileri özellikle Anadolu Selçuk taş işçiliğinde kendini kuvvetle hissettirir. İran’da en erken barok karakterli örnek olarak 960 tarihli Nayin Ulu camii mihrabını gösterebiliriz[29]. (Resim 24). Mihrab nişinin içindeki iri stilize yapraklar Samarra I ve II alçı uslûbunun etkilerine ilâveten yüksek dolgun kabartma verilişleri ile yeni bir stile öncü olurlar. İran alçılarında barok stil 12. asır başından Kazvin Mescidi Haydariye’de, (Resim 25) 12. asır sonlarından Hamadan Alaviyan Kümbetinde en erken ve tipik örneklerini verir[30]. Stilize yarım ve tam palmetler delikli satıhları ve barok işlenişleriyle dikkati çeker. Bu barok karakter İran alçılarında çeşitli örneklerde 15. asra kadar görülür. Kazvin Mescidi Haydariye mihrabında görüldüğü gibi, zeminde mavi boyama, devrinde çoğu boyalı olan bu alçılara tipik bir örnektir.
Ardistan mescidi cuması yan mihrabında işlenen bitkisel ve yazı dekoru barok stilin daha ölçülü olarak uygulandığı tipik bir başka örnektir[31] (Resim 18). Veramin mescidi cuması mihrabı Moğol devrinde devam eden ve daha giriftleşen barok karakterde alçı dekor için tipik bir örnektir[32] (1322-26) (Resim 26, 40).
Barok karakterli İran alçıları muhakkak ki Anadolu Selçuk taş işçiliğinde çeşitli bölgelerde görülen barok karakterli taş işçiliğinin kaynağıdır. Aynı stilize yanın ve tam palmetler, arabeskler, rozetler taş malzemeye uygulamak sonucu bazı değişiklikler geçirerek karşımıza çıkar.
Sivas Çifte Minareli Medrese portalinde (1271-72) ve ön çeşme sebilinde barok karakterli girift dekor tipik bir örnektir[33] (Resim 27).
Amasya Turumtay türbesi ön cephesinde (1266-67) tam ve yarım palmetlerden meydana gelen barok dekor belirli şekilde İran alçılarının etkisini sürdürür[34] (Resim 28). Amasya Bimarhane portalinde[35] barok stilde yükselen hayat ağacı iri dolgun yaprakları, girift kompozisyonu ile İran alçı örneklerine daha da yaklaşır (1308-9) (Resim 29).
Daha önce de sözü geçen Divriği Ulu camii kuzey ve Darüşşifa portalleri taşda barok dekorun en aşırı ve bol ölçüde uygulandığı tipik bir örnektir[36] (1228-29) (Resim 30). İri madalyonlar, tam ve yarım palmetler, hayat ağaçları Anadoluya özgü bir karakter kazanmış olarak bizi etkiler. Ulu caminin taş mihrabı da iri palmetli kompozisyonu ile tipik İran barok karakterli alçı mihraplarını hatırlatan bir örnektir (Resim 31).
13. asır sonlarından Erzurum Çifte Minareli Medrese portalinde figürlü dekor dışında yan bordürlerde, dahilde ise sütun ve sütun başlıklarında barok bitkisel desen bu çeşitli örneklere ilâve edilebilecek tipik bir misaldir[37] (Resim 32, 33).
İlk olarak İran’da gelişen çok katlı alçı işçiliği 15. asra kadar gittikçe incelip sıklaşan ve daha girift, çok katlı örneklerle bizi hayran bırakır. Bu tip alçı dekorun en erken örneklerinden birini Kazvin Mescidi Cumasının (1113-1119) köşk mescidi duvarlarındaki alçı bordürlerde görmekteyiz[38] (Resim 34). Büyük ustalıkla işlenmiş kûfi yazının altında girift arabesk çok ince ve başarılı bir üslûp gösterir. Aynı tarihlerden Kazvin Mescidi Haydariye köşk mescidindeki alçı kûfi yazılı bordürde başarılı başka bir erken örnek görürüz[39] (Resim 35). Ardistan mescidi cumasının çok katlı yazılı dekoru bu sahada bilinen en etkileyici örneklerden bazılarını sunar[40] (Resim 36-37). Kûfi ve neshi yazı girift arabesk zemin üzerinde ışık gölge kontrastlarıyla belirir. Aynı eserin ana mihrabını da çok katlı zengin işçiliğe örnek gösterebiliriz (Resim 38).
Daha geç, 1310 a tarihlenen girift ve zengin bir örnek olarak Isfahan Mescidi cumasında Olcayto mihrabını gösterebiliriz[41] (Resim 39). Görüldüğü gibi İran’da Moğol devriyle alçı daha komplike ve çok katlı bir işçiliğin zirvesine varmış olur. 1322-26 dan Veramin Ulu camii mihrabı bunu gösteren bir diğer tipik örnek olur[42]. (Resim 26, 40).
İran dışında bu tip alçılara en benzer paralelleri Mısırda Fatımi alçı işçiliğinde görmekteyiz. Örneğin (1160) Es-Salih Talai camii harimindeki çeşitli kûfi yazılı bordürler arabesk zemin üzerinde işlenişleriyle açıkça İran alçı uslûbunu aksettirirler[43] (Resim 41).
Bu çok katlı alçı dekor Anadolu Selçuk alçı, taş, ahşap ve hatta yalancı bir perspektifle çini mozayik işçiliğinde paralellerini verir. İran’da olduğu gibi daha geç olan İlhanlı devrinde gittikçe giriftleşip zenginleşen örneklere rastlanır.
Alçı konusunda ana örneğimiz olan Ankara Arslanhane camii mihrabının yazılı alçı bordürleri çok katlı dekor için tipik bir misaldir[44] (Resim 42). Girift arabesk zemin üzerinde neshi yazı bordürü İran alçılarının etkisini sürdürür.
Taş işçiliğinde çok katlı İran alçılarının etkisi için özellikle Selçuk devri taş işçiliğinden birçok örnek verebiliriz. Divriği Ulu camii kuzey portalinde görülen çok katlı dekoru en aşırı bir örnek olarak sunabiliriz (Resim 30). Büyük tam ve yarım palmetlerin, yıldızların, rozetlerin içinde daha küçük yaprakları, onların da altında girift bir arabesk görürüz. Çok yerde dekor üç katlıdır.
Beyşehir Esrefoğlu camii (1299) portalinde olduğu gibi daha az katlı örnekler Anadolu taş işçiliğinde çok yaygındır[45] Resim 11).
Ahşap örnekler özellikle Selçuk devri mimberlerinin yazı bordürlerinde, kapı aynalıklarında çok başarılı ve bol örnekler verir. Örneğin Ankara Etnoğrafya müzesinde bulunan Siirt Ulu camii mimberi yazı bordürlerinde bu çok katlı ahşap tekniğinin başarılı bir örneğini görürüz (13. asır başı)[46] (Resim 43).
Anadolu Selçuk çini mozayik tekniğinde bile alçı menşeli olduğunu tahmin ettiğimiz çok katlı bir dekor dikkati çeker. Burada yalancı bir perspektifle hatlar biribirini keser. Özellikle mihraplarda girift arabesk zemin üzerinde yer alan neshi veya kûfi ayetlerde bu işçiliğin çeşitli uygulamaları dikkati çeker. Örneğin 13. asır sonlarından olduğunu tahmin ettiğimiz 1210 tarihli Kayseri Külük camiinin sonradan yerleştirilen çini mozayik mihrabı bu konuda zengin örneklerden biridir[47] (Resim 44). Özellikle girift arabesk zemin üzerinde kûfi ayetin işlenişi alçı menşeine işaret eder.
Yukarıda sunduğumuz bazı ana örneklerin de işaret ettiği gibi Anadolu alçı, taş, ahşap ve hatta çini işçiliğinde menşei İran Selçuk alçı işçiliğine uzanan birçok detay tesbit etmek mümkündür. Bazı malzemede ana kaynak Samarra’ya kadar uzanır. 9. asırda Türk askerleri için kurulan Samarra’nın Avrasya hayvan üslûbunun etkilerini aksettirmesi Türk sanatının görüldüğü bölgelerde geleneksel akışı bir defa daha gösterir. Asır ve bölge farklarına rağmen Samarra ile başlayan bir alçı üslûbunun İran Selçuk, Mısır’da Tulunoğlu ve Fatımi, Anadolu’da Selçuk devrinde çeşitli malzemede akisleri çok ilginç bağlantıları gösterir.