ISSN: 0041-4255
e-ISSN: 2791-6472

MUSA ÇADIRCI

Üçüncü Selim’in devlet idaresini ele aldığı sıralarda Osmanlı İmparatorluğunun durumu hiç te iç açıcı değildi. Rumeli ve Anadolu’da yer yer iç isyanlar olmakta, bir taraftan Rusya ve Avusturya ile yapılan savaşların yüklediği malî bunalım, diğer tarafta ayan, ağa ve derebeylerin zulmü altında iyice yoksullaşmış halk inim inim inlemekte idi. En önemlisi ülkenin iç ve dış güvenliğini sağlamakla yükümlü olan silâhlı kuvvetler (ordu), asıl amaçları olması gereken bu anlayıştan ayrılmış, görevlerini geçim yolu olarak gören bir ordu durumuna düşmüştü. Bu devirde yurd bütünlüğünü korumakla görevli 400.000 resmî Yeniçeriden ancak 60.000 kadarı görevi başında bulunuyordu. “Bunlardan harbe iştirak edenleri ancak 25.000 kişi idi. Fakat harbe iştirak edenler de harp için askerlerin sahip olmaları lâzım gelen en iptidaî bilgilerden mahrum idiler[1]”.

İmparatorluğun içinde bulunduğu vahim durumu iyi bilen Üçüncü Selim, devleti kurtarmak için gerekli tedbirleri alma yoluna gidince, kendisine “lâyihalar”la durum hakkında düşüncelerini bildiren devrin düşünür ve ileri gelenlerinden çoğu, ilk tedbir olarak askerlik ocağının nizama sokulmasını salık vermişlerdi. Padişah da herşeyden önce güvenebileceği bir orduyu kurmayı çok istiyordu. Çünkü bu herşeyden önce kendi hayatı ile ilgili idi. Yeniçerilerin gerçek durumlarını çok iyi bilen Üçüncü Selim, diğer taraftan çaresizdi. Gerek etrafı ve gerekse yetişme şekli, bilgisi, gerçekçi tedbirler almaktan kendisini alıkoyuyordu. Fakat yine de durumu düzeltmek umudu ile kendisine verilen lâyihaların ışığı altında bazı tedbirler aldı.

Bu tedbirlerin en önemlisi hiç şüphesiz ki güvenebileceği bir orduyu oluşturmak için giriştiği ve tarihimize “Nizâm-ı Cedîd Islahatı” olarak geçmiş olan hareketidir. Bu ıslahat üzerine bugüne kadar derinlemesine bir inceleme yapılmamış olmakla beraber, genel hatları ile sık sık ele alınmış işlenmiş ve bazı sonuçlara varılmıştır. Bu yazıda, hareketin yeni bir ordu kurma çabası ile ilgili tarafı üzerine bugüne kadar yayınlanmamış bir belgeyi ele alacak ve belge dolayısiyle de Ankara Sancağında “Nizâm-i Cedîd” teşkilâtının kuruluşu ile ilgili yine belgelere dayanılarak bilgi verilmeye çalışılacaktır.

Nizâm-i Cedîd Ocağının kuruluşu ve İstanbul’daki teşkilâtı hakkında elimizde bir hayli bilgi bulunmaktadır. Anadolu’da da Nizâm-ı Cedîd teşkilâtının kurulduğu bilinmekle beraber bu hususla ilgili fazla bilgi mevcut değildir. İ. H. Uzunçarşılı; “Bozok ve havalisi âyanı Cebbar zade Süleyman Bey’in ve daha sonra Konya beylerbeyi Kadı Abdurrahman Paşa’nın büyük gayret ve himmetleri, bunlardan başka yine bu iki zatla Bolu voyvodası Hacı Ahmed oğlunun Nizâm-ı Cedîd için kışlalar yaptırdıkları görüldüğünü” belirtirken[2] sayın hocam Ord. Prof. Enver Z. Karal’ın Selim III.ün Hat-tı Hümayunları ile arşiv vesikalarına dayanarak Nizâm-ı Cedîd Islahatı ve ocağı hakkında verdiği kıymetli bilgilerden edindiğimize göre, “Karaman Valisi Abdurrahman Paşa, vilâyet ve kasabaların talim için çıkarabileceği piyade askeri miktarını şöyle göstermişti :

Ayrıca Padişah, Cebbar zade Süleyman’a Amasya Sancağını da verip burada da Nizâm-ı Cedîd askeri yazmasını istemişti[3].

Ankara Sancağında Nizâm-ı Cedîd Ortası:

Yukarıda söz konusu edilen yerlerde Nizâm-ı Cedîd ortalarının kurulup kurulmadığını bilmiyoruz. Elimizde bulunan belgelere göre, 1217-1220 (1802-1805) yılları arasında Kütahya, Bolu, Sivas Çankırı, Kastamonu, Amasya, Tokat ve Ankara sancaklarında Nizâm-ı Cedîd bölükleri teşkil edilmiştir. Ayrıca Anadolu ve Karaman eyaletlerinin kapsamına giren diğer sancaklardan da asker tahrir edilip talim için Levend Çiftliği ve Üsküdar’da bulunan kışlalara gönderilmiştir.

Ankara Sancağında Nizâm-ı Cedîd ortasının kurulması görevi sancak mütesellimi Mes'ud Ağa’ya verilmiştir. Mes'ud Ağa devrinin diğer mütesellimlerinden çoğu gibi Dergâh-ı Muallâ Kapucubaşısı rütbesini taşımaktadır. Nizâm-ı Cedîd askerinin masraflarını karşılamak için İrad-ı Cedîd Hâzinesi kurulduktan sonra, birçok sancak ve bu arada Ankara Sancağı da bu hâzineye bağlanmış ve Mes'ud Ağa mütesellimliğe, getirilmişti. Mes’ud Ağa Nizâm-ı Cedîd için 750 nefer piyade asker temin edip Üsküdar Ocağına göndermişti. Bu askerler orada eğitim ve öğretim gördükten sonra usulünce tekrar geldikleri sancaklara gönderilmekte olduğundan, Ankara’dan gönderilen 750 kişi için geri döndüklerinde talim yapabilecekleri ve barınabilecekleri bir kışlaya ihtiyaç hasıl olmuştu. Mes'ud Ağa’dan Ankara’da şimdilik 400-500 neferi barındırabilecek ve gerektiğinde ilâve yapılabilecek nitelikte bir kışla yaptırması istenmiş ve bu işi Mesu’d Ağa ile birlikte yürütmesi için de Hassa Mimarı hulefasından Seyyid Mustafa görevlendirilip Ankara’ya gönderilmişti.

Ankara’da Şeyh Yağmur Ovası denilen mahalde* Emîr Veli oğlunun tarlası, suyu ve havası bakımından kışla için uygun bulunmuştur. Tahminen kırk dönüm olan tarla, 150 kuruşa satın alınmış ve kışlanın temel atma töreni şehrin ileri gelenleri huzurunda “Rebiulâhirin yirmi üçüncü günü” yapılmıştı. 300-400 neferi barındırabilecek olan bu kışla için yapılacak masraf, Mimar Seyyid Mustafa tarafından hesap edilmiş ve 34.115 kuruş tutacağı saptanmıştı. Yapılacak kışlanın plânı, maliyeti tahminî olan 34.115 kuruş ile birlikte deftere kaydedilip Ankara kadısının ilâmı ile birlikte İstanbul’a onaya gönderilmiştir. Ayrıca kış gelmeden, amele ücretleri artmadan tez elden kışlanın bitirilmesi için, cami, sundurma ve ما٠ رارى şimdilik yapılmaması için izin istenmişti.

Hesap defteri ile birlikte binanın resmi (plânı) İrad-i Cedîd Defterdarı ve Nizâm-ı Cedîd Ocağı Nazın Elhac İbrahim Reşid tarafından Padişah’a sunulmuştur. Bunun üzerine Üçüncü Selim, kışlayı yaptırmakta amacın “talim ve taallüm için neferata bir mesken tahsisinden ibaret olup bâhusus neferât-ı merkume beher hal kışlada münavebe ile âram ve ikamet edeceklerine binâen” cami ve sundurmanın şimdilik bahara bırakılarak, kışlanın keşfinden daha az para ile bitirilmesini istemişti. Ayrıca İrad-ı Cedîd hâzinesinden 15.000 kuruş da gönderilmişti[4].

Kışlanın temeli 13 Temmuz 1803 de atılmıştır. Tamamlanıp tamamlanmadığı hususunda herhangi bir belgeye raslamadık. Kış gelmeden tamamlanması istendiğine göre aynı sene içinde bitmesi gerekmekte idi.

Ankara Sancağından bir orta teşkil edebilecek olan on iki bölük* asker temin edilmediğinden, Kengırı (Çankırı) ve Kastamonu sancaklarından tertip edilen Nizâm-ı Cedîd askerleri de Ankara Ortasına bağlanmış, fakat Kastamonu ve Kengırı (Çankırı) den Ankara’ya talim için asker ve subayın gelmesi çok yorucu olduğundan, şimdilik kendi sancaklarında talim yapmaları, ileride buralarda da birer orta teşkili yoluna gidileceği bildirilmişti. Ankara’da da 6 bölüğün on iki bölüğe çıkarılarak bir orta tertibi için çalışmalar yapılması öngörülüyordu.

Sancaklarda Nizâm-ı Cedîd Ortalarının teşkili, şehirlerin çehresini her yönden değiştirebilecek bir canlılık yaratması mümkündü. Yalnız çok kısa bir süre sonra Kabakçı Mustafa isyanı ile (1807) Ocağın lâğvedilmesi Nizâm-ı Cedîd’den beklenilen faydaların görülmesini engellemiştir diyebiliriz. Bu kısa süre içinde bile başarıları görülen yeni ordu sayesinde, şehirlerde yeni iş kollarının doğması olanağı da vardı. Nitekim Ankara’da bu askerin talim esnasında kullanacağı mermilerin yapımı için Ankara’lı Seyyid Ahmet Padişaha başvurup “Fişenkçi başı” seçilmek istemiş, isteği incelendikten sonra uygun görülmüş ve yedine berat verilmişti[5].

NİZÂM-I CEDÎD ASKERÎNİN KANUNNÂMESİ SURETİ

Gerek Üçüncü Selim devri ve gerekse doğrudan doğruya Nizâm-ı Cedîd Askeri teşkilâtı hakkında yayınlanmış yazılarda raslıyamadığımız ve vesikanın başlığı olarak konulan başlığında açıkça gösterdiği bu kanunnâmeyi, Ankara Şer’îye sicillerinden 201 numaralı defterde bulduk. Defterde 104 numara ile numaralandırılmış olan kanunnâmenin Başbakanlık arşivinde aslı var mı yok mu bilmiyoruz. Bildiğimiz, bu kanunnâmeye az çok benziyen ve Elhac İbrahim Efendi tarafından Üçüncü Selim’e sunulmuş olan bir tezkerenin var oluşudur[6]. Öyle anlaşılıyor ki bu tezkere değiştirilip kanunnâme şekline sokulduktan sonra İbrahim Efendinin mührü ile mühürlenip sancaklara gönderilmiştir. Nizâm-ı Cedîd taraftarlarından olan Elhac İbrahim Reşit; Nizâm-ı Cedîd Ocağı Nazırı ve aynı zamanda İrad-ı Cedîd Defterdarlığını da yapmıştır. Kanunnâmeyi Anadolu ve Karaman eyaletlerinin kapsamına giren sancaklara kendi imzası ile göndermiştir.

Kanunnâmenin hangi tarihte hazırlandığı hakkında bir kayıd olmamakla beraber giriş mahiyetinde baş tarafına yazılan yazıdan anlaşıldığına göre Ankara sancağına 1803 tarihinde gönderilmiş olması gerekmektedir.

Kanunnâmede Nizâm-ı Cedîd ortalarının on iki bölükten ibaret olduğu bu bölüklerden altısının sağ kol, altısının da sol kol bölükleri olarak adlandırıldığı anlaşılmaktadır. Nizâm-ı Cedîd askeri devamlı asker olmayıp, nöbetle askerlik yapan ve Osmanlı İmparatorluğunda benzeri olmıyan yeni bir kuruluş olduğundan, kanunnamede uymaları gereken kurallar çok teferruatlı ve sarih olarak belirtilmiştir. Özetlersek:

a) Nizâm-ı Cedîd askeri binbaşı adı ile adlandırılan bir kumandanın kumandasında olacaktır. Binbaşı orta tabir edilen ve oniki bölükten meydana gelen birliğin en büyük âmiridir. Her ortanın binbaşısı, ortasına bağlı erlerin idaresinden müstakilen sorumludur. Binbaşı dahil, diğer zabitler kışlada devamlı bulunacaklar, içlerinden tatil yapmak istiyeni veya işleri ile meşgul olmak zorunda kalanı olursa bir-iki ve en çok üç ay izin alabilecektir, izin tezkeresini binbaşı imzahyacak tezkeresiz hiç bir subay kışladan ayrılmıyacaktır.

Subayların ulûfeleri İstanbul’da bulunan emsallerine nasıl veriliyorsa onlara da öyle verilecektir. Zabitler izinli oldukları sürede de ulûfelerini tamamen alabileceklerdir. Voyvoda, Mütesellim, Serdar ve benzeri ehl-i örften hiç kimse subay ve erlere müdahalede bulunmıyacak, suç işlerlerse, binbaşı tarafından gerekli cezaları verilecektir. Şayet şer’î bir suçları olursa binbaşının görevlendirdiği bir subayla birlikte mahkemeye gidecekler, suçlu görülürlerse cezaları yine binbaşı tarafından kışlada verilecektir.

b) Erler, bekâr, güçlü kuvvetli olanlardan seçilecekler, kışlalarında eğitim ve öğretim görerek savaş için elzem olan bilgileri edineceklerdi. Her orta iki kısımdı. Altı bölüğe sağ kol, diğer altı bölüğe ise sol kol adı verilmişti. Bir orta bir bütün olarak kışlada “talim ve taallüm” yapmıyacak, nöbet ile her ay sağdan ve soldan birer bölük kışlaya çağrılıp eğitilecekti. Nöbetçi olan bu iki bölüğün erleri ve zâbitleri kışla kapısında ve gerekli görülen yerlerde devamlı nöbet tutacaklar, birbirlerinin yerine nöbet tutma olmıyacaktı. İki bölük bir ay eğitildikten sonra izinli sayılacak, erler köy ve kasabalarına gönderileceklerdi. İzinli giden erlerin kışla ile ilişkileri tamamen kesilmiş sayılmıyordu. Suç işlerlerse izinde bile olsalar araştırılacak ve cezaları yine kışlalarınca verilecekti. Nöbette olmıyan bölükler memleketlerinde iş ve güçleriyle uğraşabilecekler, yalnız ücretle bir başkasına hizmet edemiyecekleri gibi, voyvoda, mütesellim ve derebeyler yanında sekbanlık da yapamıyacaklardı. Yapan olursa şiddetle cezalandırılacaktı.

Erlere ayda beş kuruş, onbaşılara ise onar kuruş aylık verilecek, izinli oldukları sürede ise aylıklarının yarısı kendilerine ödenecekti. Bu ödeme her ay yapılamıyacak, nöbete geldikleri ay işlenmiş aylıklarını alabileceklerdi. Nöbet sırası geldiği halde nöbete hastalık veya başka bir bahane ile gelmiyenlere işlenmiş aylıkları ödenmiyecekti.

c) Taşrada olan orta ve bölükler her sene münavebe ile büyük talimler için İstanbul’a gidecekler, bağlı bulundukları Üsküdar veya Levent kışlalarında yaz aylarında isbat-ı vücut edip eğitim ve öğretim görecekler, bu esnada kendilerine senede bir defa devletçe özel elbiseleri verilecekti. Bu elbiseleri ancak nöbetlerinde giyeceklerdi (Subaylar ise devamlı resmî kıyafetle gezeceklerdi).

Kışlalarında nöbette olan erler de “Kaide-i Ocak üzre” her gün sabah ve akşam acemi talimi, pazartesi ve perşembe günleri ise subay ve nefer beraber “kuru talim” (ateşsiz talim) yapacaklar, on günde bazen onbeş günde bir de ateşli talim yapacaklardı.

d) Kışlada veya köylerinde bulunan erler, ehl-i örf taifesi tarafından bahanelerle rencide edilmiyecek, kendilerinden salyane ve benzeri vergiler istenmiyecekti.

Kışlada bulunan er ve subaylara günde yarımşar vukiyelik birer ekmek ile sabahları çorba, akşamları, yahni ve çorba verilecek; cuma ve pazartesi akşamları çorba yerine yahni ile birlikte pilâv verilecekti. Zabitlerden birisi bu iş için “vekil-i hare” seçilecekti. Gerektiğinde binbaşı ve kol ağası da yemek işi ile ilgilenip kontrol edecekti.

NİZÂM-I CEDÎD ASKERÎNİN KANÛNNÂME SURETİDİR *

Avn ve inâyet-bâri ve ayn teveccüh-i hazret-i şehriyârî ile sûret-yâb-ı hüsn-ı nizâm olan Levend Çiftliği ve Üsküdar’da vâki’ Bostancı Tüfenkcileri Ocağı neferâtının teksir ve tevfîri ve taşra sancaklarda dahi tertibi ile münâsib mahallerde kışlaklar bina ve ortalar küşâdı kanunnâme-i hümâyûn şurûtundan olduğuna binaen Anadolu ve Karaman eyâletlerinin hâvi olduğu sancaklardan mukaddemâ ikiyüz- onyedi senesi evâhirinde alaybegileri marifetleriyle kayıdlan mikdârı neferât tahrîrini nâtık mü’ekked evâmir-i şerife ısdâr ve her sancağa neşr ve tisyâr olunmağla ber mantûk-ı emr-i âlî her sancakda ol mikdâr neferât tahrîr ve Levend Çiftliği ve Üsküdar Ocaklarına ba'is ve tevsii olunub bir kaç mâh ocağ-ı mezbûrde ta'lîm ve taallüm ile i'mâl ve istihdâm olunduklarından sonra yine vilâyetlerine iâde kılınmışlar idi.

İşbu sene-i mübârekede dahi elviye-i mezkûreden atîk ve cedîd külliyetlû neferât tertîb ve ocağ-ı mezkûre celb ve i‘mâl ve istihdam olunub el-hâletü hazihi mevsim-i şita hulûlüne mebni vilâyetlerine iâde olunacaklarına binaen vilâyetlerinde dahi kâide-i ocak üzre zabt ve rabtlanna ve hüsn-i idârelerine ve aralık aralık ta'lîm ve taallümlerine ihtimâm ve dikkat olunmak lâzimeden olduğundan şimdilik Kütahya ve Bolu ve Ankara isimleriyle müceddeden orta küşâd birle iktizâ iden binbaşı vesâir zâbitânı ta’yîn ve bazı sancakların ncfcrâtı ol ortalara ilhâk ve tahsis kılınarak tertîb olunmakdan nâşi kanun-ı ocağa tatbik ile rabt ve tevsik olunan şerâ'iti zîrde tahrîr ve beyân olunur:

Neferât-ı merkûme binbaşı vesâit zâbitâniyle maan mahallerine vardıklarında nöbetle bölük bölük kışlalarına varub ta'lîm ve taallüm iderek fünûn-ı harbiye tahsiliyle kesb-i mahâret itmek ve nöbetle kışlada olan neferâtdan kışla kapıdan vesâir iktizâ iden yerlerde nöbet bekleyüb ve neferâtın zabt ve rabtiyçün iktizâ iden mahallerde kol ve kolluklarına ihtimâm ve dikkat eylemek lâzimeden olmağla, meselâ oniki bölük olarak bir orta tertibi tamam olan mahâlde beher mâh sağdan ve soldan iki bölüğü kışlaya nöbetçi tertîb ve tâyin kılınıb mâadâ on bölüğe izin verile. Nöbetçi olmıyan bölüklerin neferâtı vilâyetlerinde hâne ve meskenlerinde sakin olup nöbeti gelinceye dek kâr ve kisbi ve zirâat ve hırâsetiyle meşgûl ola. Lâkin âher mahalde ücret ile hizmetkâr olmıya, nöbetçi tertîb olunan iki bölük neferâtı kışlada bir mâh ta'lîm ve taallüm ideler. Nöbetleri tekmilinde vilâyetlerinde olan bölüklerinden kezâlik sağdan ve soldan diğer iki bölük dahî kışlaya nöbetçi ta’yîn olunub onların visallerinden evvelki nöbet takımına izin verile. Ve bu veçhile oniki bölük neferâtı sayf ve şitada mâh be mâh ikişer bölük kışlaya gelüb hâzır olmadıkça nöbette olan iki bölüğe izin verilmiye. Nöbet vakti birkaç gün velev bir mâh mürûr ider ise dahî nöbete gelecek bölükler gelmedikçe kışlada olanlara izin verilmeyib kışla hâlî bırakılmıya. Ve oniki bölük tertibi tamam olmayıb nısf-ı orta veyâhut nısf-ı ortadan dahi bölükler noksan olan mahalde beher mâh bir bölüğü nöbetçi ta'yîn ve kışlasına celb ile ta'lîm ve taallüm olunub nöbeti tamam oldukda veçh-i muharrer üzere diğer bir bölüğü dahî celb ile nöbetçi ta'yîn olunmak ve kışlası olmıyan sancakların neferâtı semt olan kangı kışlaya rabt ve ilhâk olunur ise ol kışlanın asıl neferâtı ile maan iktizâsına göre nöbete idhâl olunub o misillûler dahi ilhâk olunan kışlaya celb ile ta'lim ve taallümden hâlî olmayalar. Ve kışlada mevcûd olan neferât kâide-i ocak üzere küllîyevm sabah ve ahşâm acemi ta'lîmi ve bazarertesi ve peneşenbe günlerinde zâbıtân ve neferât beraber olarak kuru ta’lîm ve on günde ve bazan onbeşer günde bir kere ateşlu ta’lîm olunmasına ihtimâm ve dikkat oluna. Ve neferât-ı merkûme onbaşılarına ve onbaşılar çavuşlarına vesâir zâbitâruna itâat ve inkıyâd üzere olalar. Ve bölük zâbitleri alâ meratibehüm birbirlerine itâat ve inkîyâd merâsimine be-gayet dikkat edeler. İşbu şurûtun hilâfı hareket vukûa gelmemesine ihtimâm edib yukarudan aşağı kol ağaları ve mülâzimleri birbirlerine ve bölük başılara vesâir zâbitâna yolları ve erkânlarınca mürâ’âtda kusur etmiyeler. Ve nizâm-i ocağa halel gelecek nesne zuhûrunda şurût-ı ocak üzre icrâsına dikkat edib zâbit ve neferden birisi kabâhat idcr ise cürmüne göre kışlada haps ve değnek ile darb ideler. Ve eğer töhmeti ziyâde olur ise töhmetine göre değnek uralar. Kabâhatı olanın töhmeti himaye olunmıya ve kabâhatı olmıyan dahî bazı eshâb-ı ağrâzın cebriyle töhmet-i özr idüb tekdir etmiyeler. Ve her dürlü tashih ve tahkik edüb olur olmaz nesne içün neferâtı rencide etmiyeler ve her ortanın binbaşısı neferâtın zabt ve rabt ve idâresine ve tekdir ve te’dîbine müstakil me'mûr olunmağla nöbet ile kışlada olan ve nöbetden çıkıb kazâ ve kurâlarında olan neferâtın zabt ve rabtı ve ahz ve habsı binbaşıları ma’rifetiyle kışlası tarafından rü'yet oluna. Ve zâbitân ve neferâtdan birinin şer’an istimâ olunacak umûr ve hususu zuhûr eyledikde yine binbaşı ma’rifetiyle kışlası tarafından âdem ta'yîn ve şer’an mürâfaa olunduktan sonra ol neferin habsı veyâhut te‘dibi lâzım gelir ise voyvoda ve mütesellim ve serdâr vesâir ve zâbitan tarafına verilmcyib beher hâl kışlasında habs ile binbaşı ve zâbitânı ma’rifetiyle şer'an müstahak olduğu te'dîbi icrâ oluna. Ve nöbetle kışlaya gelib gitmek ve her bölüğe münâvebe tertîb olunmak mücerred neferât hakkında câri olub zâbitân hakkında münâvebe tertibi câiz olmamağla büyük küçük zâbitânın cümlesi kışlada mevcût bulunalar. Ve kışlanın kâin olduğu şehir ve kasabada zâbitândan bazılarının kurâ ve kazâlarında hasbe’l-iktizâ maslahatları olub izin talebinde olurlar ise maslahatlarını rü’yet edüb yine kışlaya gelmek üzere bir ve iki nihâyet üç mâhına dek izin tezkeresi yazıhb binbaşı ağalar tarafından temhir ile izin verile. Zâbitâna tezkeresiz izin verilmiye. Üç mâhdan ziyâde izin tezkeresi yazılmıya. Ve nöbete gelecek neferâtın cümlesi kışla nöbetinde tekmil bulunub birbirlerinin yerlerine vekil veyâhut âher âdem gelmesi ber veçhile tecviz olunmıya. Ve her ahşâm kışlada yoklama olub neferâtın tekmil haberini her gün onbaşılar çavuşlara ve çavuşlar zâbitânına ve kol ağalarına ve binbaşı ağalara ifâde ve tefhim ideler. Bir neferin noksân ve nâmevcûd olmamasına gayet ihtimam oluna. Kâide-i ocakda ber veçhile kusûr etmiyeler.

Neferât-ı merkûme me'zûnen vilâyetlerinde bulundukları müddette dahî iktizâ eden ulufeleri verilmek şurût-ı nizâmdan olmağla bâlâda zikr ve beyân olunduğu üzre kışla olan mahâllerde her bölüğe kışla münâvebesi tertîb olunacağına binâen nöbet ile kışlada ta’lim ve taallüm iden bölükler kışla nöbetinde oldukça kemâfi’s-sâbık neferâta beşer kuruş ve onbaşılara onar kuruş mahiye ulûfeleri tevzi* oluna. Nöbetçi olmayub kazâ ve kariyelerinde olan yani hanelerinde olan neferât ve onbaşılara dahî kışlada aldıkları ulûfenin nısfı verile. Velhâsıl kışlada nöbetçi olan bölüklere tamam ve vilâyetlerin de olan bölüklere nısf ulûfe verile. Ve nöbet vaktinde hastalık vesâir behâne ile kışlaya gelmiyen nefer ve onbaşı zuhûr ider ise ulûfesi virilmiye. Ve zâbitân dâimâ kışlada mevcûd bulunmak üzere me’mûr olduklarından gayrı nefer misullü kâr ve kisb dahi idemiyecekleri zâhir olmağla zâbitânın ulûfeleri Asitâne misillü virile. Ve zâbitân dahî dâimâ kışlada mevcûd ve hizmetinde mukîm olub hilâf-ı rızâ ve mugâyir-i şurût hareketden ittikâ ve mücânebet ideler. Hasbü‘l-maslaha izin tezkeresiyle kazâ ve kariyesine giden zâbitân izni müddeti kadar işlemiş ulûfesi verile. Bir ve iki nihâyet üç mâhdan ziyâde izin verilmiye. Tezkeresinde dahî izin müddeti tasrîh oluna. Çünkü bölükler münâvebe ile kışlaya gelecek olmalarıyle vilâyetlerinde olan bölüklerine mâh be mâh nısf ulûfe irsâliyle tevzi'inden usret olacağına binâen her bölüğün münâvebesi gelüb kışlaya geldikçe kaç aylık işlemiş nısf ulûfeleri müetemi olumuş ise kışla ulûfesi ile maan gerek neferât ve gerek onbaşıların yedlerine teslîm ve itâ oluna. Beher sene gerek tamam ve gerek nısf velhâsıl taşrada olan ortalar ve bölükler münâvebe ile Dersâadete gelüb rûz-i Hızırdan Kasım’a kadar ocakda isbât-ı vücûd birle ta'lîm ve taallüm etmeleri muktezâ-i şurût-i nizâmlarından olmağla münâvebe ile bu tarafda ocaklarına lede’l-vürûd senede bir defa libâsları Âsitanede virile. Ve Kasımda cümlesine izin verilüb taşrada olan kışlalarına veyâhut vilâyetlerine heyet-i mecmûalariylc avdet ideler. Ve taşrada yapılan kışlalarda mevcûd olan zâbitân ve neferâtın beherine yevmiye yarımşar vukiye olarak birer etmek virile. Ve beher gün sabah şorba ve ahşâm yahni ve şorba tabh olunub virile. Cuma gicesi ve Pazartesi gicesi neferât ve zâbitâna şorba yerine pilav virile, pirinç bulunan mahâllerde pirinç pilâvı bulunmıyan mahallerde bulgur pilâvı verile. Ve zâbitândan bir münâsibi vekil-i hare nasb olunub ol vekil-i hare idare eyliye. Binbaşı ve kol ağası dahî nezâret ideler. Telef etmiycler. Gayet dikkat edeler.

Kışlada mevcûd olan zâbitân ve neferâtdan iktizâsına göre bir mikdâr kola ve kolluğa tâyin olunub münâvebe ile kol ve kolluk ve kapu bekliyeler. Ve kolda ve kollukda olan zâbitân ve neferât ocağın kâide ve erkânına herhalde riâyet iderek kimesneyi rencide etmeyeler. Neferâtdan çarşu ve pazarda arsızlık ve ehl-i ırza tasallut edenler olur ise kolda ve kollukda olan zabit ve neferât derhal ol neferi ahz ve kışlaya getürib müstahak olduğu te'dibi icrâsma dikkat oluna. Hilafı hareket olunmıya. Mütesellim ve voyvoda ve serdâr ve ayan taraflarından ahz ve habs ve tecrîm ve tekdir güne hareket vukûa gelmeyüb binbaşı ağa neferât ve zâbitânm her hâl ve keyfiyetlerine nezâret ve şurût-ı nizâmları icrâsına dikkat ide. Yani kışlada mevcûd olanların ve kazâ ve kariyelerinde sâkin olan neferâtın birini mütesellim ve voyvoda ve kazâ âyanları ve kurâ ihtiyarları vesâir ehl-i örf makûlesi bir güne tecrîm ve ızrâr dâiyesindc olurlar ve hilâf-ı şurût-ı muâfiyet sâlyane taleb ve ahzına ccsâret iderler ise derhâl binbaşı ağalar men* ve def'ine mübâderet ve dikkat eyliyeler. Men'ine muktedir olamaz ise o makûlenin te’dibi içün keyfiyeti Dersâadete sahîhan tahrîr ideler. Ve eğer voyvoda ve mütesellim ve âyan vesâir zâbitân taraflarından neferât-ı merkûmeye bir güne rencide ve taaddi vukua gelib men’ ve define mübâderet itmezler ve sâhîhan keyfiyeti Dcrsaâdcte tahrîrde tekâsül ve iğmaz iderler ise ol vakit binbaşı ve zâbitânı muaheze ve te'dîb kılınacakları mukarrer olmağla ona göre muhâfaza-i nizâma gayetle dikkat ideler. Ve kazâ ve kariyesinde olan neferâtdan biri hilâf-ı şer’-i şerîf hareket ve ehl-ı İrza tasallut ve taadiye cesâret ider ise derhâl kışlası tarafından ahz ve habs ile ne güne te'dibi iktizâ ider ise mübâderet ve dikkat olunub mütesellim ve voyvoda ve serdâr vesâir ehl-i örf tarafından ahz ve habs teklifiyle taaddi olunmıya. Lâkin o misullünin te'dîbi icrâsmda kışlası tarafından dahi bir güne iğmaz ve tekâsül olunmıya.

Kaldı ki neferât-ı merkûmenin kâffe-i umûr ve hususları kâide-i ocak üzere kışlası tarafından idâre ve rü’yet olunacağına mebni zümerât-ı sâireden fark ve imtiyazları içün he’yet-i mahsûsa ile gezmeleri lâzimeden ise dahi mez’ûnan kazâ ve kariyelerinde olan neferât ziraat ve hırâsctleriyle meşgul olacaklarına binâen anlara göre he’yet-i mahsûsalariyle gezmekte suûbet olacağı zâhir olub ancak nö-betle kışlalarında olan zâbitân ve neferât he’yet-i mahsûsalariyle gezib tebdîl-i kıyafet etmiyeler. Kışlada olan zâbitân ve neferâtdan biri âher kıyâfetle görülür ise iktizâsına göre muaheze olunub beher hal hey’et-i mahsûsalariyla gezdirilub ve’l-hasıl işbu şurût-ı nizâm taşralarda olan ortaların kanûnnâme-i hümâyûnlarından olmağla gerek zâbitân ve gerek neferât mûcebince amel ve hareket cdib hilâfından her veçhile hazer ideler.

İşbu ocağa yazılan neferât daimî neferlikte kalmayıb giderek yolu ile. zabit olacaklarına binâen rütbelerine göre maaşları tezâyid kabûl edeceği ve hîn-i me'mûriyetde yararlık ve şecâatı zuhur idenlere çıraklık ihsân olunub bu makûleler mashâr-ı iltifat kılınacağı ve zâbitân ve neferâtın vilâyetlerinde olan hâne ve emlâkları sâlyâneden ve imdâd-i hâzeriyeden ve avârız-ı divaniyeden dahî muâf ve mü-sellem kılınmış olduğu mukaddem neşr olunan evâmir-i şerifeden cümlesinin malûmu olmağla vakt-i seferde esnâ-i muhârebede mecruh olup amelden sâkıt olanlar ve vakt-i hazerde hîn-i ta’lim ve taallümde kezâlik mecrûh ve amelden sâkıt olanlar ber-veçhile mahrûm kalmayub istihkaklarına göre o makûleler ocaklarından tekâ'üdlük tevcîh ve ihsâniyle mashâr-ı inâyet olacaklarından başka emek ve hizmeti sebkat ederek ocakda ihtiyâr olanlar dahî mahrûm bırakılmayub kezâlik tekâüdlük tevcîh ve ihsâniyle mesrûr olacakları mukarerdir. Bu suretde neferât-ı merkumeden bazıları voyvoda ve âyan vesâir derebeğleri yanlarına varub sekbânlık etmek veyâhut hizmetkâr olmak murâd eder ise kabûl etıniyeler. Ve eğer bu makûle sekbânlık ve hizmetkârlık ideri olur ise haber alındıkta derhâl binbaşı ağa ol neferi ahz ve kışlaya cclb idüb hilâf-ı şurût-i ocak hareket eylediği için habs ve te'dîb eyliyeler. Ve o makule neferi tesahüb dâiycsiyle setr edüb kışlasına irsâl ve teslimde her kim mümâna'at ve muhalefet ider ise te'dîbi icrâsiyçün keyfiyeti ocağı tarafına ihbâr ve iş'âr oluna. Ve ol makûle neferâtı binbaşı ağalar vesâir zâbitân taharri eyleyüb derhâl kışlasına cclb ile muaheze ve te'dîbinde kusûr etmiyeler. Ve eğer iğmaz ve tekâsül ederler ise ol vakt binbaşı vesâir zâbitân dahi ocağı tarafından muaheze kılınacakları mukarrer olmağla ana göre neferâtın hâl ve hareketlerini tahdide kusûr etmeyüb mugâyir-i şurût-i nizâm hareket idenlerin muaheze ve te'dîblerinde tekâsül etmiyeler. Ve taşrada olan kışlaların her birine şurût-ı ocak üzre mehterhâne takımı tertîb ve terfik olunmağla ocakda olduğu gibi taşrada olan kışlalarında dahî sabah ve ahşam nöbet çahnüb kimesne tarafından mümânaat olunmıya.

İşbu kanûnnâme-i hümâyûn sûreti Ankara kışlası ortasının bin-başısı yedine i’tâ ve teslim olunmağla mûceb ve muktezâsınca amel ve hareket ve hilâfından hazer ve mücânebet oluna. Kaldı ki Ankara Sancağı Üsküdar ocağına merbût olunub cemi’ umûr ve husûsu mütesellimi marifetiyle idâre ve rü'yet olunması şurût-ı nizâmdan olmak hasebiyle hâlâ Ankara Mütesellimi Kapucubaşı saâdetlû Mes'ud Ağa işbu neferâtın kanûn ve kaide-i ocak üzere zabt ve rabtlarına ve i‘mâl ve idârelerine ve icrâ-i şurût-ı nizâmlarına ve bundan böyle bi-tevfiki teâlâ teksir ve tevfîrlerine dahi müstakil memur olmağla binbaşı ağa vesâir zâbitân herhâlde mütesellim-i mûmâ-ileyh’e mürâcaat ve rey ve irâdesine mütâbaat ile şurût-ı nizâmın icrasına dikkat edib hilâfı hareket etmiyeler. Ve mütesellim-i mûmaileyh dahi binbaşı ağa vesâir zâbitân ile merâsim-i ittihad ve yek-cihetiye riâyet ve dikkat ederek bi'l-ittifâk şurût-ı nizâmın icrâsma nezâret vesâir mesâlih-i lâzimclerinin rü'yetve tanzimine ve me‘kûlâtlariyçün iktizâ iden zehâyirin vaktiyle cem‘ ve tedârikine ve bi-avnihi taâlâ bundan böyle teksir ve tevfîrlerine ikdâm ve gayret edüb hilâfı hareket bir veçhile tecviz olunmıya.

Ankara Sancağının askeri şimdilik altı bölük olarak tertîb olunub Kengırı Sancağından müretteb iki bölük dahî bu tarafda Ankara ortasına ilâve ve ilhâk olunmuşdı. Ancak bundan böyle inşâllahü taâlâ Kastamonu ve Kengırı sancaklarımn bölükleri teksir olunub herbirinde başka başka kışlalar binâsı mutazammın olmağla bu sûretde Kastamonu ve Kengırı Sancaklarımn bölükleri Ankara kışlasına gelib ta'lîm ve taallüm eylemelerinde neferât ve zâbitâna usret ve külfet olduğundan Kastamonu ve Kengırı Sancaklarının bölükleri yine kendi vilâyetlerinde aralık aralık meşk ve ta'lîm ve taallüm eylemek ve Ankara Sancağının askeri bi-minneti taâlâ bir orta tertibine iblâğ olunub oniki bölük tekmil olunmasına Ankara Mütesellimi Ağa vesâir kazâlar âyanları ve vilâyet vücûhları ittifak ve ittihâd birle ez-dil ve can niyet-i hâlise ile say' ve gayret ideler. Ve şimdilik mevcûd olan Ankara Sancağının askeri işbu kanûnnâme-i hümâyûn mûcebince Ankara’da binâ ve inşâ olunan kışlaya münâvebe ile tertîb olunub mâh be mâh nöbetçi olan bölükler hizmet-i lâzimelerinde kusûr etmiyeler. Münâvebeleri mahallinde iktizâs na göre tertîb oluna. Ve işbu kanunnâmenin harf be harf icrâsma tarafından ihtimâm ve dikkat oluna.

Bâ Mühr-i el-Hâc İbrâhim
Reşid Defterdar-i İrâd-ı Cedid

* Gazi İstasyonunun kuzeybatısında bugün “Macun Çiftliği” denilen yer.
* Her bölük, yüz erden teşkil ediliyordu.
* (Kanunnâmenin suretinde, belge aynen kopya edilmiş olduğundan imlâ hataları dahil hiç bir ilâve ve düzeltme yapılmamıştır).

Dipnotlar

  1. Ord. Prof. E. Z. Karal; Selim III’ün Hat-tı Hümayunları; Nizam-i Cedid 1789-1807, Ankara 1946. s. 9.
  2. Ord. Prof. İ. H. Uzunçarşılı; Meşhur Rumeli Ayanlarından Tirsinikli İsmail, Yıllık Oğlu Süleyman Ağalar ve Alemdar Mustafa Paşa, İst. 1942. s. 62.
  3. Karal, age. s. 53.
  4. Ankara Şer’îye Sicilleri, Defter No. 201. Ves. 81.
  5. Ankara Şer’îye Sicilleri, Defter No. 201 ves. 109.
  6. Yücel Özkaya; III. Selim Devrinde Nizam-ı Cedid’in Anadolu’da Karşı¬laştığı Zorluklar; Tarih Araştırmaları Dergisi C. I. Sayı 1. s. 145-156.

Şekil ve Tablolar