Giriş
Osmanlı Devleti tarihinde değişim ve dönüşüm çağı telakki edilen Tanzimat devrini şekillendiren devlet ricâli hakkında bilinenler, onların tarihteki önemleriyle mütenasip değildir[1] . Bu bağlamda, sahibinin serveti, yatırım araçları, sosyo-ekonomik ilişki ağı, devlet-şahıs münasebetleri, özel zevkleri, dünya görüşü, okuma ve harcama alışkanlıkları gibi insani yönünü ortaya koyan hususlara dair başka kaynaklarda rastlanması güç olan derli toplu bilgiler edinebileceğimiz tereke defterleri büyük önem taşımaktadır[2] . Bu çalışmanın konusunu teşkil eden Ahmed Fethi Paşa’nın terekesi ise onun hem Osmanlı Devlet bürokrasisinde üst düzey görevlerde bulunması hem de saray damatlığı[3] gibi son derece önemli bir statüye haiz olması hasebiyle konuyu daha ilgi çekici kılmaktadır. İncelenen tereke, Ahmed Fethi Paşa’nın yaşam tarzı, devlet ve toplum içerisindeki statüsü ile iktidarının menşei ve serencamı hakkında mühim ipuçları barındırmaktadır. Bu noktadan hareketle makalede, paşanın renkli kişiliğini yansıtan ve biyografisine önemli bir katkı sağlayan terekesi merkeze alınarak, dünyevî değerleri, beğeni ve beklentileri[4] ortaya konuldu. Ancak aşağıda örnekleriyle izah edildiği üzere, mevcut terekenin Ahmed Fethi Paşa’nın sahip olduğu mal varlığının tamamını içerdiğini kabul etmek ve gerçek servetinin burada yer alan meblağ olduğu sonucuna varmak mümkün değildir[5] . Bu nedenle, söz konusu eksikliği giderebilmek adına, bilhassa devrin elit bürokratlarına ait tereke kayıtlarının çeşitli arşiv belgeleriyle birlikte kullanılması, büyük resme ulaşmada kilit bir öneme sahiptir.
Ahmed Fethi Paşa’nın hayatı, siyasi ve askeri faaliyetleri başlı başına bir çalışma konusu olduğu ve bu makalenin sınırlarını aştığından, burada paşa hakkında genel birtakım malumatlarla iktifa edilecektir. Rodosî Rikâbdar Hâfız Hacı Ahmed Ağa’nın[6] oğlu, Enderun’dan yetişen Ahmed Fethi Paşa, elçilik, çeşitli meclislerde âzâlık, valilik, ticaret nazırlığı ve kariyerinde asıl şöhreti elde ettiği tophane müşirliği gibi Osmanlı Devlet bürokrasisinde üst düzey vazifelerde bulundu[7] . 25 Haziran 1840 tarihinde Sultan II. Mahmud’un kızı Atiyye Sultan ile evlenerek[8] , Osmanlı Devlet geleneğinde önemli bir yeri bulunan damad-ı şehriyâri unvanını kazandı. Paşanın Atiyye Sultan ile evliliğinden Seniyye ve Feride isimli iki kızı oldu[9] . Şemsinur Hanım ile gerçekleştirdiği önceki evliliğinden ise Mehmed Besim, babası gibi saraya damat olan Mahmud Celaleddin Paşa, Yegâne ve Güzide Hanımlar dünyaya geldi[10] .
Askeri ve siyasi sahadaki icraatlarıyla, devrin öne çıkan simalarından birisi olmasının yanı sıra damatlığıyla elde ettiği avantajı üst seviyede değerlendiren Ahmed Fethi Paşa, Sultan Abdülmecid üzerinde kendisinden müsteşâr-ı saltanat şeklinde bahsedilecek kadar tesirli oldu[11]. Yabancı basın tarafından da yakından takip edilen paşanın söz konusu statüsü[12], onu padişahın yetkilerinin sarsılmaz savunucuları olan muhafazakâr-saray kanadının güçlü temsilcilerinden birisi haline getirdi. Önceleri çoğu meselede benzer fikirleri paylaştığı devrin en nüfuzlu devlet adamlarından reformist kanadın temsilcisi Mustafa Reşid Paşa ile zamanla -sarayın diğer damatları gibi- araları açıldı ve şiddetli bir rekabet içine girdiler[13]. Söz konusu siyasi rekabet o denli ileri boyutlara taşındı ki yabancı basında Ahmed Fethi Paşa’dan Anti- Rechid Party mensubu şeklinde bahsedilmesine yol açtı[14] .
Ahmed Fethi Paşa, siyasetteki statükocu duruşunu fen ve teknik meselelerden ayırt edebilmişti. Tanpınar’ın ifadesiyle paşa, Mecid zamanındaki küçük sanayi kımıldanmalarında belli başlı âmil olmuş ve Tophane kalemlerini yeni fikirlerin bir ocağı yapmıştır[15]. Ahmed Fethi Paşa, Sultan II. Mahmud’un diğer damatlarından farklı olarak, aldığı iyi eğitimi sayesinde Viyana, Londra ve Paris sefirliklerinde bulundu ve böylece Batı kültürüne hâkim oldu. Rumca ve Fransızca’yı ana dili gibi konuştuğunu ifade eden ve kendisiyle bizzat görüşen Ubicini’ye göre Ahmed Fethi Paşa Zeki ve kültürlü, vatanının çıkarlarını her şeye üstün tutan iyi bir idareci, bununla beraber şahsi çıkarlarını korumasını bilen bir zat idi[16] . Siyasi hayatının yanı sıra sosyal ve kültürel meselelere de duyarlı ve aktif birisi olan Ahmed Fethi Paşa, imparatorluğun farklı yerlerinden eski eserlerin İstanbul’a gönderilmesi talimatını verip ilk askeri müzenin temellerini attı[17]. Beykoz’da çini ve billûr fabrikası tesis edip, karantina merkezleri ile top döküm sanayinin gelişimine katkıda bulundu[18]. Dolmabahçe Sarayı için Avrupa’dan getirttiği nadide camlar sayesinde bir tür sanayi sergisi ve akabinde Beykoz’da tesis ettiği cam fabrikası sayesinde günümüz cam sanayine bir temel oluşturdu[19] . Bunlara ilaveten Büyükdere’deki tuğla fabrikasını tesis etti. Yabancı ülkelerdeki teknolojiyle, envaî çeşit tuğla üretimi maksadıyla kurulan fabrikanın hedeflerinden birisi o dönem İstanbul’da sıkça görülen ahşap binalardaki yangınların önüne geçebilmekti. Ahmed Fethi Paşa’nın bu faaliyetlerini tebaanın güvenliğini sağlama, devleti kalkındırma ve yabancı tekelinden kurtarma fikriyle izah etmek büyük oranda doğru olmakla birlikte, bir noktada eksik kalacaktır. Zira paşa, Büyükdere’deki tuğla fabrikasının tanzim ve ihdası ruhsatı ile 23 Şubat 1841/1 Muharrem 1257 tarihinden başlamak üzere on beş seneliğine imtiyazını alırken; bulunduğu mevkii ve padişah nezdindeki itibarını sonuna kadar değerlendirerek, Dersaadet ve Bilâd-ı Selâse’de başka bir tuğla fabrikasının açılmasına ruhsat verilmemesi imtiyazına da sahip oldu. Hatta işi daha da ileri götürerek, yeni bir fabrikaya ihtiyaç duyulması halinde bunu kendilerinin tesis ettiği kumpanya tarafından yapılması ayrıcalığını dahi elde etti[20]. Ahmed Fethi Paşa’nın yabancı ülkelerde görev yaptığı esnada edindiği bilgi ve tecrübeleriyle geliştirdiği vizyonu ile padişah üzerindeki tesiri, fikirlerini kolayca kabul ettirip, hayata geçirebilmesini sağladı. Her ne kadar zaman zaman devrin diğer ricâli gibi devlet adamı kimliğini kullanarak şahsi menfaatlerini koruyup, geliştirmeye yönelik davranışlar sergilese de tesisinde öncülük ettiği fabrikalarla, sanayileşen Avrupa yanında ülkesinin kalkınması adına sarf ettiği gayret ve sağladığı katkı aşikârdır.
Söz konusu misallerden de anlaşıldığı üzere yenilikçi, atılımcı, müteşebbis ve oportünist bir kişilik yapısına sahip olan Ahmed Fethi Paşa’yı öne çıkaran sebeplerden birisi de konumuzu yakından ilgilendiren lüks ve pahalı yaşama olan düşkünlüğüydü. Hakkındaki iddialar ve dillere destan zenginliğine dair rivayetlerin gerçek olup olmadığını somut verilerle ve net bir şekilde ortaya koyabilmenin en pratik yolu ise terekesini tetkik etmekti. Bu noktadan hareketle, aşağıda izah edildiği üzere Ahmed Fethi Paşa’nın oldukça kıymetli menkul ve gayrimenkullere sahip olduğu anlaşıldı. Öte yandan müsrif kişiliğinin yanı sıra paşanın harcamalarında son derece rahat hareket etmesi, içinde bulunduğu israf ortamıyla da alakalıydı. Bilhassa Abdülmecid döneminde saray kadınları ve onlardan devrin ricâline sirayet eden müsriflik, Cevdet Paşa’nın … Ve bir de, ziyâde meyl ü mahabbet-i şâhâneye mazhar olan kadınların masârifine hazineler mütehammil olmadığı hâlde, Reşid ve Fethi Paşalar bu bâbda teshîlât göstermek üzre yarış ederler ve bu musâbakatla yekdîğere galebe çalmak isterlerdi…[21] ifadelerinde bahsettiği üzere zirveye çıkmıştı. Bu yönüyle rakipleri tarafından acımasızca eleştirilen Ahmed Fethi Paşa, Osmanlı sivil mimarisinin en güzel ve görkemli yapılarından birisi olan yalısına[22] bizzat seçip koyduğu Avrupaî tarzdaki salon takımlarıyla anılmaktaydı[23] . Sadece kendi hanesine değil, görevli gittiği Beç Sefarethanesi’ne de 311.960 kuruşa gümüş sofra takımları satın aldı[24] . Ahmed Fethi Paşa’nın Viyana sefiriyken verdiği görkemli ziyafetlerde kullandığı bu gümüş takımlarının zenginliği dikkat çekerdi. Hatta kanaatimizce abartılı bir örnek olarak ikram edilen balıkların gözlerine zümrüt koydurduğu dahi rivayet edilmekteydi[25]. Ancak bu tasvir dahi onun ne denli şatafatlı bir yaşam sürdüğünün göstergesiydi. Ayrıca Paris sefirliği esnasında yazdığı takririnde kendisine gösterilen iltimasa binaen hariçten bazı masraflarının olduğu, fakat padişahın emrettiği gibi bundan böyle tasarruflu olacağını ifade ettiyse[26] de pratikte işlerin böyle yürümediğini harcamalarından ve borçlarından anlamaktayız. Öte yandan söz konusu misallerin ekonomik sonuçları dışında, Ahmed Fethi Paşa’nın sosyo-kültürel konumunu belirleyici sonuçları da mevcuttu. Zira zenginliği ve Osmanlı Devleti’nin temsilcisi sıfatıyla bulunduğu sefirlik görevi sayesinde, Viyana sosyetesinin en gözde kişilerinden biri haline gelen paşaya ithafen 1837’de Johann (Baptist) Strauss, 1839’da da Josef Lanner birer vals bestelemişlerdi[27]. Bu açıdan bakıldığında, söz konusu harcamaları, Ahmed Fethi Paşa’nın bir taraftan bahsedilen elit konumu elde etmesine hizmet ederken bir taraftan da onu koruyabilmek için daha fazla harcaması gibi bir fasit daireye yol açmış olmalıdır.
Ahmed Fethi Paşa’nın güzel ve pahalı eşyalara olan merakı, saraya eşya teminini üstlenmesini de sağladı. Paşa, Dolmabahçe Sarayı’nın tefrişi ve sünnet gibi bazı hanedan merasimlerinde Avrupa’dan getirtilecek malzemelerle de bizzat ilgilendi. Bu sebeple siyasi rakiplerinden bazıları, ona Bezirgân Paşa lakabını yakıştırdı[28] . Siyasi rekabet ve padişaha yakınlığından rahatsız olan ricâlin yaptığı bu ağır eleştiride aslında pek de haksız olmadığı ve Ahmed Fethi Paşa’nın şahsına aldıklarının yanı sıra saraya alınan eşyalarda da aktif bir şekilde görev üstlendiğini arşiv vesikalarından takip ve teyit edebilmekteyiz[29]. Mesela oğlu Mahmud Celaleddin Paşa’nın ifadesine göre babasının 6.000 küsur keselik[30] (3.000.000 kuruş) devlet hazinesine olan borcunun 4.000 keseye (2.000.000 kuruş) yakın miktarı, kendisi tarafından saray için satın alınıp, getirtilen bazı eşya bedelinden oluşmaktaydı[31] . Yine 29 Mart 1863/8 Şevval 1279 tarihli Mehmed Emin Âlî Paşa’nın (1814-1871) Londra Sefareti’ne hitaben kaleme aldığı yazıdan, Ahmed Fethi Paşa’nın sağlığında saray için aldığı eşyalara karşılık, İngiltere tebaasından Mösyö Peill Bezirgân’a borçlu olunduğu tespit edildi. Hatta bu eşyalardan Çırağan Sarayı’na koyulmak üzere paşanın bizzat inşasını emrettiği ve parası önceden ödenmiş demir limonluğun hala İngiltere’de bulunduğu ve çürümeye terk edildiğinden bir an evvel İstanbul’a getirtilmesine karar verildi[32] . Bu noktada Ali Fuad Türkgeldi’nin, istikraz alımına karşı çıkmasını delil gösterip, Ahmed Fethi Paşa’nın tasarruflu biri olduğunu iddia etmesi[33], sorgulanmaya muhtaçtır. Zira müellifin fikirlerinden yola çıkılarak, paşanın devlet işlerinde tutumlu, şahsi işlerinde ise müsrif olduğunu söylemek bir tenâkuz ifadesidir. Zaten devlet hazinesinin bu denli zor durumda olduğu bir dönemde görkemli yaşamı için şahsi bütçesinden ve saraya eşya almak için hazineden yaptığı harcamalar, onun bahsedildiği kadar tutumlu olmadığını göstermektedir. O halde Ahmed Fethi Paşa’nın dış borçlanmadaki tavrının daha ziyade siyasi nitelikli ve söz konusu borçlanmanın mimarı olan siyasi rakibi Mustafa Reşid Paşa’ya galebe çalmak olduğu akla daha yatkın görünmektedir[34]. Ayrıca Cevdet Paşa’nın Dolmabahçe Sarayı yapılırken haddinden fazla masraf edilmesinden duyduğu üzüntüyü dile getiren Sultan Abdülmecid’e, Efendimize göre bu bir şey değil sözleri ile Ahmed Fethi Paşa’nın, padişahı sefâhate alıştırdığına[35] dair iddiası da yukarıda izah edilen diğer argümanlarla birleşince daha somut bir hal almaktadır.
1. Vefatı, Borçlarının Tespiti ve Ödenmesi Sorunu
İngilizlerin Ahmet Fatty şeklinde hitap ettikleri paşa, oldukça şişmandı[36] ve nefes darlığı sorunu yaşamaktaydı[37]. Rahatsızlığı nedeniyle 15 Şubat 1858/1 Receb 1274 tarihinde, Tophane-i Âmire’de Salı Pazarı’ndaki Sehil Bey Mahallesinde bulunan konağında vefat etti. Bu esnada 57 yaşında olan Ahmed Fethi Paşa[38] , Divanyolu’nda Sultan II. Mahmud türbesinin bahçesine defnedildi[39]. Son vazifesi Tophane-i Âmire Müşirliği olan[40] Ahmed Fethi Paşa’nın vefatı haberi, Osmanlı kabinesini yakından takip eden yabancı basında da yer buldu[41]. Eşi Atiyye Sultan ise kendisinden yaklaşık sekiz sene önce 11 Ağustos 1850/2 Şevval 1266’da vefat etti ve babası Sultan II. Mahmud’un türbesine defnedildi[42]. Paşanın vefatının ardından kendisinden boşalan maaşın bir kısmı varislerine tahsis edildi. Buna göre aylık 75.000 kuruş olan maaşının 12.500’er kuruşu haremi, yani Şemsinur Hanım ile iki kızına, 1.000 kuruşu dairesinde görevli emektarlarından Reşid Ağa’ya verilirken; kalan 36.500 kuruş ise devlet hazinesine intikal etti[43] .
Ahmed Fethi Paşa’nın muhallefatının tespiti ve sagîr, yani henüz bulûğa ermeyen[44] küçük çocuklarına vasî olarak Hazine-i Hassa Nazırı Ahmed Muhtar Paşa[45]; yazımı için de Kısmet-i Askeriye Mahkemesi Mümeyyiz-i Evveli Es-Seyyid Mehmed Efendi görevlendirildi. İlk olarak, paşanın yasal varisleri tespit edildi. Bunlar Atiyye Sultan’dan doğan Seniyye ve Feride Hanımsultanlar, önceki eşi Şemsinur Hanım ile ondan dünyaya gelen Damat Mahmud Celaleddin Paşa, Yegâne ve Güzide Hanımlar idi. Akabinde paşanın terekesinin görüşülmesi için varisleri toplandı. Ahmed Fethi Paşa’nın konak ve Üsküdar’da İstavroz karyesindeki sahilsarayındaki mücevherleri, mutfak eşyaları, envaî çeşit kumaşlar, mobilyalar, kitaplar, binek hayvanları ve sair eşyaları ile emvâl-i mîrîye ve çeşitli şahıslara kesinleşen ve henüz kesinleşmeyen borçları tereke defterine kaydedildi. Ayrıca çekmecesinde bulunan 2 yük[46] 56.000 kuruş (256.000 kuruş) değerindeki evrâk-ı atîka, mühürlü senetler ve evsafı belirtilmeyen bir miktar antika eşya da terekesine eklendi[47] .
Hem çeşit hem de meblağ olarak büyük bir yekûn tutan terekeye kayıtlı eşyalar arasında 3 kuruşluk kerpetenden, 161.000 kuruşluk mücevherli kutuya kadar pek çok farklı kalem mevcuttu. Bunlar ait oldukları oda, kat veyahut kategori belirtilmeden karışık bir şekilde yazılıydı. Örneğin 250 kuruşa bir deste çorabın hemen arkasından terekenin en değerli parçalarından biri olan 220.000 kuruşluk pırlantalı kılıç yer almaktaydı. Terekesine göre Ahmed Fethi Paşa’nın sahilhanesindeki eşyaları, konağında satılanlara nispeten hem nitelik hem de nicelik olarak bir hayli zayıftı. Fakat bunların dahi o devirde zengin kabul edilebilecek birçok kişi için oldukça lüks ve erişilmesi güç olduğu gerçeği de unutulmamalıdır. Ancak burada söz konusu Ahmed Fethi Paşa olunca, dillere destan bir şekilde tasvir edilen sahilhanesinden çıkan eşyaların buna paralel olmaması dikkat çeken önemli bir husustur ve izaha muhtaçtır. Çünkü konağında bu denli kıymetli eşyası bulunan paşanın, sahilhanesinde aynı standardı korumaması ihtimal dahilinde değildir. Dolayısıyla Ahmed Fethi Paşa’nın sahilhanesindeki kıymetli eşyalarının varisleri tarafından saklandığı akla gelmektedir ki torunlarından Rey’an Şehsuvaroğlu’nun eşyaların satılığa çıkarılması üzerine İşte o zaman kâhya, Şemsinur Hanımefendi’ye bu satışın yazık olduğunu söyleyerek satışı durduruyor. O arada bazı şeyler satılmış… Geriye kalan ve dedemin fabrikasının ürünleri olan camlardan bazı örnekler de şimdi bende duruyor[48] ifadeleri bu fikrimizi desteklemektedir. İlaveten Ahmed Fethi Paşa’nın taşınabilir mal varlığının yanı sıra yine terekede yer almayan Adana, Hüdavendigar ve Beykoz’da Ayazma çiftlikleri, İzmir Çeşme’de çiftlikler, han, mağaza, dükkân, maden ve şirket hisseleri[49] ile Haliç’te yolcu vapuru işletmeciliği[50], Aydın’da Menteşe kazasında çiftlik[51] ve metin içinde değinilen fabrikalar gibi pek çok gayrimenkul ve adı geçen şirketlerde ticari değeri olan hisselere sahip olduğu bilinmektedir[52] .
Öte yandan Ahmed Fethi Paşa’nın piyasaya ve devlet hazinesine olan borçları da tıpkı serveti gibi devasa boyutlardaydı. Terekesine yansıyan bu duruma göre paşanın emvâl-i mîrîyeden olarak borçları şöyleydi: Maliye Hazinesi’ne 175.140 kuruş 30 para, Hazine-i Hassa’ya 65.638 kuruş 5 para, Nizamiye Hazinesi’ne 17.940 kuruş, yine aynı hazineye 5.556 kuruş 20 para, Istabl-ı Âmire’ye 8.500 kuruş, Tophane-i Âmire’ye 2.950.817,5 kuruş olmak üzere toplam 3.223.592,5 kuruş 15 para[53]. Bunun haricinde şahıslara olan ve şahitleriyle sabit borçları toplam 1.439.984 kuruş 10 para iken[54]; şahitleriyle sabit olan fakat henüz sahiplerine tahlif olunmayan borçları toplamı ise 6.598.163,5 kuruş 4 para idi[55]. Kuyumcudan şekerlemeciye, tuhafiyeciden terziye, kürkçüden saatçiye, kömürcüden kasap, kadayıfçı ve ekmekçiye kadar büyüklü küçüklü her çeşit meslek grubundan oluşan alacaklı listesinde dikkati çeken en yüksek meblağ, Ahmed Fethi Paşa’nın kuyumcusu Köçeoğlu Agop[56] ve ortağına 1.601.832 kuruşluk mücevherat borcu ile Köçeoğulları Hoca Artin ve Hoca Agop’a 2.250.600 kuruşluk eşya ve mücevherat borçlarıdır ki bu ikisi toplam borcun, önemli bir kısmını oluşturmaktadır. Bu da aşağıda izah edildiği üzere paşanın kıymetli eşya ve mücevherata meraklı olduğunu ve bu iş için hayli yüksek bir bütçe ayırdığını göstermektedir. Bunların dışında, paşanın kayda geçirilen fakat henüz kesinleşmemiş borçları ise 1.485.419,5 kuruş olarak tespit edildi. Netice itibariyle 1859 tarihinde Ahmed Fethi Paşa’nın toplam borcu 26.241 kese 289 kuruş 9 para, yani 13.122.031 kuruş idi[57]. Haziran 1860’da ise Mahmud Celaleddin Paşa, Muhtar Paşa ve Kassam-ı Askeriyye görevlilerinden oluşan komisyonun yeniden yaptığı incelemede, başka borçların da olduğu tespit edildi. Böylece toplam borç 27.231 keseye, yani 13.615.500 kuruşa yükseldi[58] . Bundan eşyaların satış bedelinden elde edilen 7.612,5 kesenin (3.806.250 kuruş) haricinde, geri kalan 19.501,5 kesenin (9.750.750 kuruş), 6.929 kesesi (3.464.500 kuruş) zimmet-i mîrîye; 12.612,5 kesesi (6.306.250 kuruş) esnaf vesair alacaklılara ödenmek üzere varislerine intikal etti[59]. Paşanın hem hanedan hem de kendi namına sürdüğü ihtişamlı ve müsrif hayatının bir sonucu olarak gerçekleştirdiği alışverişlerle, borcunun ne denli fahiş bir meblağa ulaştığı, devletin genel bütçesinin gelirleriyle kıyaslandığında daha net anlaşılabilir. Buna göre Ahmed Fethi Paşa’nın borcu, 1858-59 tarihine ait devlet bütçesi gelirlerinin tahmini toplamı olan 1.133.301.500 kuruşun[60] yaklaşık % 1,2’sine denk gelir ki bu çok ciddi bir orandır.
Bu bağlamda, Ahmed Fethi Paşa’nın değil serveti, borcu dahi devrinde paradan para kazanan bazı sarrafların zenginliğini geride bırakır. Örneğin Saray-ı Hümayun ve Darphane-i Âmire sarraflığını da uhdelerinde bulunduran Düzoğullarının, resmi kayıtlara yansıyan, toplam malvarlığı 6.397.114 kuruş idi[61]. Keza Ahmed Fethi Paşa, bazı sultanlardan da daha fazla borçluydu. Örneğin Sultan Abdülmecid’in kızı Refia Sultan, üstelik biriken faizleriyle birlikte, 22.608 lira (2.260.800 kuruş)[62]; Sultan Abdülhamid’in kızı Esma Sultan ise 3.437.867,5 kuruş borçluydu[63]. Sultan II. Mahmud’un diğer damadı ve Ahmed Fethi Paşa’nın çağdaşı Mehmed Ali Paşa’nın borcu da 10.509.718,5 kuruş gibi çok büyük bir meblağdı[64] . Bu durum, damatların büyük servetleri nispetinde büyük borçlara girdiklerini ve harcamalarını çok rahat bir şekilde gerçekleştirdiklerini göstermektedir. Ancak onların en büyük muhalifi olan ve ismi Tanzimat’la anılan Mustafa Reşid Paşa için de durum pek farklı değildi. Zira Mustafa Reşid Paşa sağlığında sarraf Cezayirlioğlu Mıgırdiç’e 5.845.209 kuruş borçluydu ve karşılığında bazı gayrimenkullerini satışa çıkarmak mecburiyetinde kalmıştı[65]. Özetle, Tanzimat döneminde artan lüks yaşama arzusu, devrin ricâlini de olumsuz etkilemişti. Birçoğu artan tüketim ihtiyaçlarına gereken fahiş meblağları temin etmek için sarraflara borçlanmış ve neredeyse borçsuz devlet adamı kalmamıştı[66]. Cevdet Paşa, söz konusu dönemde gerçekleştirilen borçlanmanın azametini Rumeli ordusunun masârif-i fevka’lâdesi sekiz yüz bin kese kadar olup Köçek-oğlu’nun saraylılara yaptığı elbise ve verdiği eşyây-i sâ’ireden dolayı matlûbu dahi tam bu mikdâra bâliğ olmuştur sözleriyle ifade eder[67] .
Sıra tespiti dahi uzun bir zaman alan Ahmed Fethi Paşa’nın ardında bıraktığı duyûn-ı külliyenin tesviyesi’ne[68], yani devasa borçlarının ödenmesine geldi. Paşanın borçlarının ivedilikle ödenebilmesi için bir taraftan mal varlığı ile alacaklılarının tespiti yapılırken bir taraftan da eşyalarının satışı gerçekleştirilmekteydi. İlk etapta Ahmed Fethi Paşa’nın mücevherat ve eşyaları, 26 Mart 1858/10 Şaban 1274-11 Nisan 1858/26 Şaban 1274 tarihleri arasında konağında satıldı. Binek ve büyükbaş hayvanları 29 Mart 1858/13 Şaban 1274 tarihinde Esb Pazarı’nda; sahilhanesinden, konağına getirilenler eşyalar da 9 Nisan 1858/24 Şaban 1274 tarihinde satıldı. Ahmed Fethi Paşa’nın vefatının ardından henüz birkaç ay geçmesine rağmen eşyalarının elden çıkarılmasında son derece hızlı davranıldı. Satışı kolay olanların ardından, sahilhanesindeki kitaplar 22 Haziran 1858/10 Zilkade 1274; sahilhanesindeki eşyaları da 25 Haziran 1858/13 Zilkade 1274 tarihinde satıldı. Dellâliyye ve terekenin yazımı için harcanan 58.900 kuruş düşüldükten sonra, paşanın sahilhanesi ve konağındaki eşyalarının satışından toplam 2.884.420 kuruş gelir elde edildi. Bunların dışında yine Ahmed Fethi Paşa’nın terekesinden olan Şirket-i Hayriye hisseleri 966 keseye (483.000 kuruş) alacaklısı Köçeoğlu Agop’a devredildi ve böylece terekesinde satılan eşya ve hisselerin değeri toplam 6.734 kese 420 kuruşa (3.367.420 kuruş) ulaştı[69] .
Ahmed Fethi Paşa’nın terekesinin dökümü yapıldıktan sonra varisleri ve alacaklıları arasındaki paylaşımı ise şu şekilde düzenlendi: 5 yük 31.129 kuruş (531.129 kuruş) oğlu Mahmud Celaleddin Paşa’ya, 5 yük 84.690 kuruş (584.690 kuruş) eski eşi Şemsinur Hanım’a, 12.398 kuruş vekili Yakup Paşa’ya ve 5.771 kuruş Yakup Paşa’nın oğlu Hüsnü Bey’e, 475 kuruş vekili el-Hac Mehmed Şakir Efendi’ye, 13.577 kuruş mühürdarı Yusuf Efendi’ye, 11 yük 52.868 kuruş (1.152.868 kuruş) paşanın alacaklılarından Köçeoğulları Artin ve Haçadur’a[70], 2 yük 866 kuruş (200.866 kuruş) Köçeoğlu Agop ve ortağına, 98.950 kuruş Anderyas’a, 770 kuruş Divân Katibi Ömer Fevzi Efendi’ye, 7.336 kuruş tuğla memuru Yusuf Ağa’ya, 12.835 kuruş terzi Manolaki’ye, 250 kuruş Abdullahoğlu Mikail’e, 4.695 kuruş vekilharcı İbrahim Hilmi Efendi’ye, 810 kuruş mirahur Osman Ağa’ya, 2.601 kuruş tuhafî Oseb’e, 46.706 kuruş Necib Paşa’ya, 16.700 kuruş Saray-ı Sultanî Vekilharcı İbrahim Edhem Efendi’ye ve 900 kuruş kumaşçı Yosefaki’ye ödenmesine karar verildi. 1 yük 30.312 kuruşu (130.312 kuruş) ise defterde ismi kayıtlı kişilerin zimmetlerinin tahsilinde kullanılacaktı. Bunlardan başka 59.851 kuruş da Ahmed Fethi Paşa’nın ismine tahta bir sandık içine konulup, mühürlenerek Bezzâzistan’da muhafaza edildi[71] .
Söz konusu taksimatla, Ahmed Fethi Paşa’nın alacaklılarına bir miktar ödeme yapıldığı anlaşılmakla birlikte, kalan borçlarının akıbeti hususunda terekesinde herhangi bir malumata tesadüf edilmemiştir. Bu noktada arşiv belgeleri imdadımıza yetişerek, sürecin kalanının nasıl işlediği hakkında mütemmim bilgilerle, meselenin aydınlanmasında önemli rol oynadı. Buna göre Ahmed Fethi Paşa’nın oğlu Mahmud Celaleddin Paşa, kaleme aldığı arızada, babasının tereke bedeli ile varislerinin feragat ettikleri akar bedelinin mevcut borçlarını ödemeye kafi gelmediğini açıkça ifade etmekteydi[72]. Ayrıca yapılan tahkikat neticesinde de müteveffa-i müşârünileyhin metrûkâtı duyûn-ı mütebeyyinesine vefâ edemeyeceği ifadesinden, paşanın şimdiye dek satılan mallarının borcunu kapatmaya yetmeyeceği anlaşılmaktaydı[73]. Söz konusu beyanlar üzerine, Ahmed Fethi Paşa’nın emlakinden olan bazı yerlerin satışı için harekete geçildi. 31 Mayıs 1858/17 Şevval 1274 tarihli Yanya Valisi’ne hitaben yazılan tezkirede, paşanın Yenişehir-i Fener’de bulunan Mecdan ve Balihor çiftliklerinin 1856-57/1273 senesi hâsılatı ve hayvanlarının satılarak, alacaklılarının tahsiliyle merkeze gönderilmesi emredildi. Ayrıca satışa çıkarılan çiftliklerin talipleri ile teklif edilen fiyatların bildirilmesi istendi[74]. Zira sıraya giren alacaklılar, paralarını bir an evvel tahsil edebilmek için Bâbıâlî’yi sıkıştırmaya başlamışlardı[75]. Bunlar arasında sarraf Köçeoğlu Agop ve ortağına olan hayli yüklü meblağdaki borçların kapatılması meselesi, hem varisleri hem de bürokrasiyi en çok meşgul eden konular arasındaydı. Verdikleri arzuhallerle konuyu sıcak tutan sarrafların ısrarlı tutumu merkûmân mağduriyetleri cihetiyle her-bâr sızlanmakda bulunduklarından şeklinde ifade edilmekteydi[76] .
Bir saray damadının borçlu kalması, hanedanın şerefine dokunacağından padişah, Ahmed Fethi Paşa’nın borçlarının derhal kapatılmasını irade etti[77]. Üstelik paşanın terekesinde farklı olarak, yukarıda izah edildiği üzere, devlet namına yaptığı alışverişlerden alacaklıları da mevcuttu. Bunun üzerine meseleyi çözmek üzere çalışmalara başlandı ve bu işe has bir komisyon kuruldu[78] . Ayrıca Ahmed Fethi Paşa’nın Tophane-i Âmire’ye olan zimmetinin de bir an evvel kapatılması Hazine-i Hassa Nezareti’ne yazıldı[79]. Paşanın borçlarının vakit kaybetmeksizin terekesinden ödenmesi hususunun üzerinde önemle duruldu ve alacaklılardan esnaf olanlara öncelik verilmesi emredildi[80]. Borçların kapatılması için bir çıkış yolu arayan komisyon, nihayetinde Ahmed Fethi Paşa’nın güzide gayrimenkullerinden Büyükdere’deki tuğla fabrikası, İncirköy’deki tabak fabrikası ile bir konak arsasının satışına karar verdi. Fakat müzayedeye çıkarılmalarına rağmen gayrimenkullerin talibi çıkmadı ve bu da alacaklıların seslerini daha fazla yükseltmelerine yol açtı. Borçların bir türlü kapatılamamasından rahatsızlık duyan paşanın varisleri ise babalarından kalan Ereğli kömür madenleri ile Hazine-i Hassa-i Şahane Kumpanyası vapurları hisselerinin Hazine-i Hassa tarafından alınmasını teklif ettiler. Hazinenin durumu gerekçe gösterilerek, önerileri kabul görmedi ve yukarıda zikredilen gayrimenkullerin satışı üzerinde duruldu[81]. Muhtemelen babalarından kalan kıymetli gayrimenkulleri ellerinden çıkarmak istemeyen Mahmud Celaleddin Paşa ve diğer varisler ise en başından beri kömür madeni ve vapur hisselerinin hazine tarafından alınmasını ısrarla talep ettiler. Onlara göre borçların kapatılabilmesinin tek yolu buydu. Buna karşın Hazine-i Hassa bir kez daha bu alımı gerçekleştirmeye müsait olmadığını, hatta hazine tarafından alınan demiryolu hisselerinin dahi maliye hazinesine devredildiği ifade etti[82]. Bâbıâlî ile varisler arasında çekişme devam ediyordu. Talebinden bir türlü vazgeçmeyen Mahmud Celaleddin Paşa ve diğer varislerin bu satışı cazip kılmak için hisselerin değerinin 15.000 kese (7.500.000 kuruş) olduğunu ve bunları yabancılara satmak istemediklerini bildirmeleri dahi işe yaramadı. Zira hazinenin durumu bir tarafa, yapılan tahkikatta madenin imtiyazının bittiği ve vapurların da 20.000 keseden (10.000.000 kuruş) fazla borcu olduğu meydana çıktı[83]. Hülasa, Ahmed Fethi Paşa’nın varislerinin borçların kapatılmasında padişahın yardımını alma tasavvurları boşa çıktı. Böylece varisler, borçlarla baş başa kaldılar ve gayrimenkulleri satmaktan başka seçenekleri kalmadı.
Yukarıda bahsedildiği üzere, Ahmed Fethi Paşa’nın satılan terekesinden 2.884.420 kuruş elde edilmiş ve ayrıca Köçeoğullarına da müzayedeyle şirket-i hayriye hisselerinden 16.100’er kuruştan otuz hisse toplam 483.000 kuruş verilmişti. Ocak 1860 tarihine gelindiğinde ise paşanın nizamiye hazinesinden 20.212 kuruş alacağıyla birlikte 800 kuruş bakır madeni hissesinden hâsılatı, 7.000 kuruşa bir adet tuğrası altın çerçevesi bakır levha, Paşabahçede’ki tabak fabrikasında bulunan alet, edevat ve makine bedeli olan 185.500 kuruşun müzayedeyle alacaklılarına teslim edilmesi kararlaştırıldı[84]. Bir diğer kalem ise borçların kapatılabilmesi için varislerinin terekeye bırakmak mecburiyetinde kaldıkları bazı akârat ve mevkufeden oluşmaktaydı. Bunlardan İncirköy’deki tabak fabrikası ve içindeki alet edevat 22 yük 64.500 kuruşa (2.264.500 kuruş) ve Sarıyer’deki bakır madeni hissesi 62.000 kuruşa Köçeoğlu Agop’a; Hayder’de konak arsası 300.000 kuruşa Abdullahoğlu Mikail Bezirgân’a; Büyükdere’de tuğla fabrikasının dörtte bir hissesi 320.000 kuruşa Barutçubaşı Boğos Beyzade Arakel Efendi’ye; Sudaver Vapuru’nun dörtte bir hissesi 260.000 kuruşa Anderyas Bezirgân’a müzayede usulüyle devredildi[85]. Elde edilen bu devasa meblağ dahi, paşanın toplam borcundan düşüldüğünde hala 14.537 küsur kese (7.268.500 kuruş) gibi fahiş bir meblağ borcu açıkta kalmaktaydı[86]. Akabinde Ahmed Fethi Paşa’nın Yenişehir’deki Mecdan ve Balihor çiftlikleri de 13 yük 59.966 kuruşa (1.350.966 kuruş) terekesinden alacakları karşılığında kuyumculuk hizmetinde bulunan Köçeoğlu Agop ve ortağına verildi. Onlar, paşanın başkalarına olan 3 yük 49.000 kuruş (349.000 kuruş) borçlarını üstlendiler[87]. 1862 senesine gelindiğinde, yaklaşık 8.000 kese (4.000.000 kuruş) civarında olan alacaklılara has borç, gerçekleştirilen satışlara ve bazı yerlerden alınan borçlara rağmen ancak 3.000 keseye (1.500.000 kuruş) indirilebildi[88]. Birkaç sene sonra Mahmud Celaleddin Paşa, işleri yoluna koymuş olacak ki adı geçen çiftlikleri, kuyumcuların kardeşi Kasbar Bey’den 14 yük, yani 1.400.000 kuruşa Lorando Bezirgân’a borçlanarak geri aldı[89]. Mahmud Celaleddin Paşa, 1884 senesinde Taif ’te vefat etti[90] . Mahmud Celaleddin Paşa’nın mirasından tereke-i cesîme[91] şeklinde bahsedilmesi ise babasından intikal eden onca borç ödendikten sonra dahi ailenin elinde hala büyük miktarda mal varlığı olduğunu kanıtlamaktadır.
2. Muhallefatı
a. Mücevherat ve Özel Eşyaları
Ahmed Fethi Paşa’nın konağında toplam 2.332.473 kuruşa satılan eşyaları arasında, ilk dikkati çeken ve muhallefatının önemli bir kısmını oluşturan yükte hafif, pahada ağır, hem ihtişamı hem prestiji hem de iyi bir yatırımı ifade eden altın ve değerli taşlardan imal edilmiş mücevherleriydi. Bilhassa çeşidi ve zenginliğiyle ilk göze çarpanlar, bazıları alafranga tarzda üzerlerinde tasvirleri olan, başta pırlanta ve çeşitli kıymetli taşlarla bezeli, oval, dört köşe gibi farklı şekillerde değeri binlerce kuruş olan altından kutulardı. Burada, terekede en pahalısının 161.000 kuruş, en ucuzunun dahi 3.000 kuruş olduğu son derece kıymetli bir koleksiyondan bahsedilmektedir. Öyle ki değerli kutulardan elde edilen 679.755 kuruş[92], konakta satılan eşyaların toplam bedelin üçte birinden biraz fazlasına tekabül etmektedir. 1863-64 yıllarında terekesinin değeri asgari 15.000 kuruş olan bir kimsenin zengin kategorisinde değerlendirilmesi[93]; paşanın sadece kutu koleksiyonun maddi değerinin büyüklüğünü somut bir şekilde ortaya koymaktadır. Dolayısıyla, kişisel zevk, koleksiyonerlik, ihtiyaç veyahut devasa bir servete delalet etmenin dışında, hızlıca nakde çevrilebilen değerli maden ve taşlara sahip olan Ahmed Fethi Paşa’nın, bunları aynı zamanda birer ticaret metası ve yatırım aracı olarak kullandığını düşünmek mümkündür.
Ahmed Fethi Paşa’nın bu kategoride dikkati çeken diğer nadide eşya gurubu ise toplam 402.500 kuruşa satılan pırlanta ve elmas gibi kıymetli taşlarla bezenmiş kılıçlarıdır. Başlı başına bir servet değerinde olan bu koleksiyonun en pahalısı 220.000 kuruşa Laciverd kabzalı pırlanta murassa kılıç takımıydı. Onu 150.000 kuruşa kabzası pırlanta altın takımlı mahfazalı kılıç ile nişanları elmaslıca altın kayış, 21.500 kuruşa kabzası Süleymâni mahfazalı altın kılıç ve 11.000 kuruşa altın kayışlı taban kılıç takımı takip eder. Ayrıca arakan taş, mavi, beyaz, tahinî renginden taş, yeşil mine, altın işlemeli zergerdân kılıç kabzası, sîm takımlı Elif-i İstanbul kılıç takımı, sırmadan örme kılıç bendi, örme siyah ibrişim kılıç bendi, kabzası ruganlı kılıç, değerli taş ve deriden çok sayıda kılıç kabzası da bulunmaktadır[94] . Ahmed Fethi Paşa’nın mensup olduğu askeri sınıfa atfen her biri servet değerinde olan kılıç koleksiyonunu edinmesinde bulunduğu vazifeler ve kişisel ilgisinin yanında, damatlığının rolü de göz ardı edilmemelidir. Zira hangisi olduğunu tespit etmek mümkün olmasa da Sultan Abdülmecid’in 12 Temmuz 1856 tarihinde Ahmed Fethi Paşa, Kaptan-ı Derya Mehmed Ali Paşa ve Serasker Rıza Paşa’ya toplam değeri 348.000 kuruş olan birer murassa kılıç hediye ettiğini bilmekteyiz[95] . 325.500 kuruşa satılan tek taşlı kebir pırlanta yüzük[96] ise terekenin hem maddi hem de manevi en kıymetli parçalarından birisidir ki büyük olasılıkla, düğünlerinde şükranlarını sunmak üzere Sultan Abdülmecid’in huzura çıkan Ahmed Fethi Paşa’ya armağan ettiği yüzüktür[97]. Bunların dışında, görevi icabı pek çok resmi törene iştirak eden paşanın kullandığı pırlantalı altın fes nişanı, apolet, tırtıl işlemeli apolet, altın kayışlı kılıç gibi bulunduğu mevkii ve hanedanın şanına yakışır kıymetli eşyaları da terekede yer alır. Paşanın mühürleri dahi altın ve gümüştendir. Ayrıca kendisine hediye edilen bir adet altın madalya ve üç adet gümüş madalya 1.800 kuruşa, birer adet büyük ve küçük gümüş madalya 650 kuruşa, bir adet altın madalya 420 kuruşa ve iki adet Sardunya Nişanı da 500 kuruşa satılmıştır[98] .
Bu dönemde zenginliğin ve alafranga yaşam tarzının önemli göstergelerinden birisi de saatlerdi. Ahmed Fethi Paşa da hemen hemen her nevi saati havi geniş ve pahalı bir koleksiyona sahipti. Toplam 55.200 kuruşa satılan saatlerin çeşit ve kıymetleri ise şöyleydi: Namaz vakitlerini takip için kullanabileceği köstekli ve kıble-nümâ, yani kıbleyi gösteren pusulalı altın saat 8.350 kuruş, göğez mineli altın saat 18.050 kuruş, tasvirli, köstekli altın saat 5.000 kuruş, mahfazalı oturtma saat 1.000 kuruş, düz kapaklı İngilizkârî saat 6.000 kuruş, düz kapaklı mahfazalı altın saat 6.050 kuruş, mahfazalı altın saat 1.700 kuruş, camlı altın saat ve köstek kordon 9.050 kuruş, münebbihli çan, yani çalar saat 801 kuruş[99] .
Ahmed Fethi Paşa’nın şahsi eşyaları arasında, imameleri de çok çeşitli ve kıymetliydi. Bunlar: En pahalısı 16.050 kuruş gibi servet değerinde olan bir çift pırlantalı kehribar imame, 3.000 kuruşa bir çift pembe mine üzerine pırlantalı kehribâr imame, 8.000 kuruşa bir çift göğez mineli roza taşlı kehribâr imâme, 2.000 kuruşa yedi adet kehribâr imameden müteşekkil, toplam 29.050 kuruşluk bir koleksiyondu. Yirmi dört adet olan seccadelerinin önemli bir kısmı ise Haleb-kârî, Acemkârî, Kılapdanlı Arakiye, Banaluka gibi kıymetli kumaşlar ile Gördes halı ve Hindkârî hasırı gibi malzemelerden yapılıydı ve toplamda 10.000 kuruşun üstünde bir fiyata satıldı[100] .
Ahmed Fethi Paşa’nın ateşli silahlarından çakmaklı şeşhane, iki adet şeşhane ve kaval olmak üzere toplam dört tüfeği; beşli, asfer, demir takımlı Pariskârî, simlice Fransakârî, simlice İngilizkârî, çifte çakmaklı simlice, yaldızlı simlice ve altın tabancaları mevcuttu. Silahlarının yanında avda ve denize nazır sahilhanesinde boğaz trafiğini takip edebilmek için kullanabileceği dürbünleri ve yön tayini için de bir adet pusulası vardı. Ayrıca paşanın özel zevkleri arasında okçuluğun da olduğu yine terekesindeki 231 adet ok, 13 adet yay ve 117 adet gez olmak üzere 2.000 kuruş değerindeki ok takımından anlaşılmaktadır. Yanı sıra makası yaldızlı, kalemi ve gözlüğü de bulunduğu konuma yakışır bir şekilde altındandı. Ahmed Fethi Paşa’nın kişisel bakımında kullandığı ustura, makas ve çakıları ise diğer eşyalarına nispeten mütevazıydı. Zergerdân bastondan muhtemelen ihtiyarlığında faydalanmıştı. Bunların dışında terlik, yelpaze, canfes büyük şemsiye, mahfazalı canfes som kabzalı şemsiye, bağa kabzalı canfes şemsiye, sineklik, şırınga, gözlük, asa, hokkalar, kalemler, bir miktar kâğıt, yazı çekmecesi, kâğıt çekmecesi, çanta, işlemeli ve camlı cüzdan, kemik broş, ecza takımı, sandıkta dikiş takımı gibi kendisinin ve ev ahalisinin günlük kullandıkları eşyalar da terekesinde yer almıştı. Osmanlı kültüründe önemli yeri olan iki adet marpuçlu gümüş nargile takımı ise 3.100 kuruşa satılmıştı[101] .
Ahmed Fethi Paşa’nın kayıtlara geçen fakat henüz kesinleşmeyen alacaklılarının arasında sağlık sektöründen kimseler de vardı. Örneğin çeşitli ecza malzemelerine mahsuben Bahçekapısı’ndaki Eczacı Karlo veled-i Riga’ya 1.566 kuruş, Beyoğlu’nda Ağa Camii karşısındaki Eczacı Fransezko veled-i Kostandi’ye 51.587 kuruş ve Hekim Veronik’e de 63.960 kuruş borçlu görünmekteydi[102]. Bu durumda, Ahmed Fethi Paşa’nın sağlığına kavuşabilmek ya da hastalığını kontrol altında tutabilmek için sürekli bir hekimlik hizmeti aldığı ve çeşitli ilaç karışımları hazırlattığını söylemek mümkündür. Paşanın terekesinden kan yapıcı, hafızayı güçlendirici, bazı yaşlılık hastalıkları ve felç rahatsızlığına iyi gelmesiyle bilinen, yaklaşık 70 miskal[103] ve 3.500 kuruş değerinde akamber çıkması ise sağlığına özen gösterdiğinin bir işaretidir. Okyanuslardan toplanan güzel kokulu ve nadir bulunan bir madde olan ilaç yapımının yanı sıra parfüm, krem ve merhem yapımında da kullanılan amberin, ticari değeri de oldukça yüksektir. Ayrıca kokusundan yararlanmak amacıyla tespih yapımı ve kuyumculukta da kullanılmıştır. İçine konulan maddeyi güzel kokuttuğundan[104] olsa gerek paşa da akamber karışımlı sırmalı kese kullanmıştır[105] . Terekedeki şişelerce Lavanta[106] da Ahmed Fethi Paşa’nın bulunduğu mekânların güzel kokmasına ne denli önem verdiğini ve zevk sahibi olduğuna işaret eder.
b. Kütüphanesi
Ahmed Fethi Paşa’nın duygu ve düşünce dünyası, politik fikirleri, okuma alışkanlıkları, yani kişiliğini anlamak bakımından kütüphanesi de büyük bir öneme sahiptir. Terekesine yansıyan kitaplarından onun farklı alanlara ilgi duyan, okuyan ve münevver bir devlet adamı olduğu anlaşılmaktadır. Kıymetli eşyalarla bezeli sahilhanesinde kütüphane, kitaplarını muhafaza ettiği maden kitap dolabı, kalem, hokka, yazı takımı, küre gibi araç-gereçlerin bulunması ise paşanın müstakil bir çalışma odası olduğuna işaret eder. Burada büyük çoğunluğunu zikrettiğimiz kütüphanesinde yer alan kitapların konu başlıkları ana hatlarıyla Mushaflar, dinî ilimler, tarih, dil ve edebiyat, siyasi, askeri, tıp, fen bilimleri ve diğer şeklinde sıralanabilir[107]. Geniş bir yelpazeye sahip kütüphanesindeki en kıymetli parça 15.000 kuruş ile bir servet değerinde olan 19. yüzyılın tanınmış hattatlarından Çemşir Hâfız’ın yazdığı Mushaf-ı Şerîf idi[108]. Bunun dışında 10.000 kuruşa Mustafa İzzet Efendi, 4.550 kuruşa Mustafa Şâkir Efendi ve 2.000 kuruşa Hâfız Mehmed İzzet Efendi hattıyla Mushaf-ı Şerîfler mevcuttu ki bunlar toplamda 31.550 kuruş ile kitapların satışından elde edilen gelirin yaklaşık yarısına tekabül etmekteydi[109]. Bu da paşanın kütüphanesinde öncelik sırasını kutsal kitaplara verdiğini göstermektedir. Ancak bu durum tek başına onun muhafazakârlığıyla izah edilemez. Zira hattatına göre kıymeti artan ya da azalan kutsal kitaplar, sahip olanı için hem bir sosyal statü hem zenginlik ve prestij göstergesi hem de zaruret halinde elden kolayca çıkarabilecekleri bir yatırım aracıydı. Mushafların dışında, Dürer Tercümesi (Basma), Sahîh-i Müslim, Buhârî-i Şerîf, Şerhü’l-Mevâkıf (Basma), Tefsîr-i Ebussuûd Efendi, Külliyât-ı Ebü’l-Bekā’, Fetâvâ-i Hindiyye, Şifâ-i Şerîf, Mültekā Şerhi-Dâmâd, Tevessül, Menâkıb-ı Çihâr-ı Yâr-i [Güzîn], Pend Şerhi, Şerh-i İşârât, Hilyetü’n-Nâcî, Halebî Sağîr, Dürer, Dürr-i Yektâ Şerhi, Siyer-i Veysi, Kara Davud, Şerhu’l Akâid, gibi Müslüman entelektüellerin okudukları eserlerin yer aldığı bir kütüphanesi bulunmaktaydı. Bunlardan en kıymetlileri ise 10.000 kuruşa Sahîh-i Müslim, 5.000 kuruşa Fetâvâ-i Hindiyye, 4.000 kuruşa Tefsîr-i Ebussuûd Efendi ve 3.010 kuruşa Şifâ-i Şerîf idi[110] .
Kütüphanesindeki İbn-i Haldûn Mukaddimesi Tercümesi, Târih-i Taberî, Târih-i İbni Sultan, Vâsıf Tarihi, Ravzatü’s-Safâ, Âyine-i Zafer, Hümâyûnnâme, Dîvân-ı Vâsıf, Elf Leyle, Dîvân-ı Rıza, Leylâ Hanım Dîvânı gibi eserler, Ahmed Fethi Paşa’nın tarih ve edebiyatla ilgili olduğunu gösterir. Kâmus, Molla Câmî Çelebi, Mutavvel, Esâsü’l-Binâ, Sarf Cümlesi gibi sözlük, belagat ve gramer kitapları da güzel konuşma ve yazma konusundaki hassasiyetine delalet eder. Askeri sınıfa mensup Ahmed Fethi Paşa’nın Kânunnâme-i Askeriye adlı kitabın yanında, çeşitli seyahatnameler, kişisel zevkini yansıtan Avcı Talimi Alayı ile pozitif bilimlere dair Usûl-i Kimyâ, Ulûm-ı Riyâziye ve çeşitli konularda Sefînetü’r-Râgıb, Mecmûa, Nuhbe Şerhi, Ebyât Şerhi, Zirâat, Ta’lîkāt, Hâşiye-i Seyyid, Takrîzât, Tabîbden Hacı Paşa gibi eserler de kütüphanesinde yer alır. Arapça, Farsça, Fransızca gibi çeşitli dillerde kitapları olan Ahmed Fethi Paşa’nın kütüphanesinde en dikkat çekenlerden birisi ise 6.500 kuruş değerindeki Lisan-ı Çinî üzre kütüb ve haritalarıdır[111] . Ancak onun Çince bilip bilmediğini kütüphanesine dayanarak kesin bir şekilde söylemek mümkün değildir. Fakat bilse de bilmese de onun bir şekilde sahip olduğu bu malzemenin devrinde sıra dışı bir durum olduğu ve bilhassa haritalardan bölgeye ilgisi olduğunu düşünmek mümkündür. Ahmed Fethi Paşa’nın kitaplarının çoğu sahilhanesinden çıkmışken, konağında da Münşeât-ı Feridun Bey, Nefehâtü’l-üns, Çemşir hatlı Mushaf, Yazma Naîmâ Tarihi ve bir mikdâr Sarf ve Nahiv’den basma kütüb ve harita ve Fransızca kitap ile Delâ’il-i Şerîf olmak üzere toplam 16.022 kuruşa satılan az sayıda kitap bulunmaktaydı. Bunlardan Fransızca kitabın ismi ve nevine dair bir malumat yoktur. Netice itibariyle, sahilhanesinden çıkan kitapları 22 Haziran 1858/10 Zilkade 1274 tarihinde toplam 59.788 kuruşa satıldı. Böylece konaktan ve sahilhaneden çıkan kitapların toplam satış bedeli 75.810 kuruşa ulaştı[112]. Aslında birden fazla dil bildiği söylenen ve Avrupa’da çeşitli ülkelerde elçiliklerde bulunan Ahmed Fethi Paşa’nın kütüphanesinde Batı dillerine ve tarihine ait eserlere nispeten oldukça az sayıda rastlanması da dikkat çekicidir. Oysa Tanzimat döneminin ikinci kuşağından Mehmed Emin Âlî Paşa’nın vefatından sonra Bebek’teki sahilhanesinde Fransızca Hammer Tarihi, Fransızca İngiliz Tarihi, Paris Ahidname Tarihi, Paris Seyahatnamesi gibi burada hepsine yer verilmesi mümkün olmayan çok sayıda Fransızca kitap çıkmıştır[113]. İki devlet adamının kütüphanesi, nispeten çağdaş olsalar dahi, ne denli farklı dünya görüşüne sahip olduklarını göstermesi bakımından çarpıcı bir örnektir.
Entelektüel bir aileden gelen Ahmed Fethi Paşa’nın babası Rikâbdâr Hâfız Hacı Ahmed Ağa, 1793 tarihinde Rodos’ta bir kütüphane tesis etti. Kütüphanenin bağışlar dışında Hafız Ahmed Ağa kısmında başta Mushaf-ı Şerîf olmak üzere İslâm ilimlerinin tüm dalları, tıp, astronomi, felsefe, tarih, dil ve edebiyat gibi çok zengin bir koleksiyon mevcuttu. Baba yadigârını daha da ileriye taşımak isteyen Ahmed Fethi Paşa, şahsi kütüphanesi dışında enerjisini Rodos’taki kütüphaneye kanalize ederek; el yazması eserleri ve nadir matbu kitapları toplayıp, babasının ihya ettiği kütüphaneyi muazzam bir şekilde zenginleştirdi. Halen UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan Rodos kalesi içindeki kütüphane binası ve yazmalar günümüze kadar ulaşmış ve korunmaktadır[114] .
Ahmed Fethi Paşa, bu kütüphaneye ilave olarak Rodos’taki Müslüman çocukların eğitim alması için muallim, bevvâb gibi personel maaşlarının dahi kendi vakfiyesinden karşılandığı, Meclis-i Maarif tarafından eser-i cemîl olarak nitelendirilen bir mektep inşa ettirdi[115]. Ayrıca Yunan ve Toskana mimarisi tarzında bir saat kulesi ve bunlara gelir temin eden on dört adet dükkân yaptırdı[116]. Söz konusu icraatları, paşanın kişiliği, hassasiyetleri, iktisadi durumu, dünyevi görüş ve beklentileri hakkında önemli ipuçları vermektedir. Buna göre Ahmed Fethi Paşa, değerli kitaplara yatırım yapabilecek ölçüde entelektüel, kıymetli eserleri toplayabilmek için gereken meblağı finanse edebilecek kadar variyetli ve bunları medrese talebelerinin istifadesine sunacak kadar yüce gönüllü ve eğitime önem veren bir şahsiyettir. İlaveten, kendisi ve ailesinin adını yüzyıllar boyu yaşatacak eser bırakma arzusuyla hareket eden bir seciyeye sahip olduğunu da söylemek mümkündür. Zaten paşanın eğitime verdiği önemi ve münevver kişiliğini torunlarından Rey’an Şehsuvaroğlu’nun …kendisi büyük babamı ilk defa Edinburg Üniversitesi’nde astronomi ve riyâziye okutmuştur[117] ifadelerinden de anlamaktayız. İleri görüşlülüğünün yanı sıra geleneksel düşünce yapısını da muhafaza eden Ahmed Fethi Paşa, Üsküdar’da Kapıağası mevkiinde ve Karacaahmet Sultan Türbesi’nin karşısında 1795 tarihinde babası Hafız Ahmed Ağa tarafından ahşap olarak inşa edilen ve zamanla harap olan camiyi 1855/1272 tarihinde yeniden yaptırarak, bugünkü şeklini vermiştir. Camiinin yanına bir de çeşme yaptıran Ahmed Fethi Paşa’nın[118], aynı zamanda hayırsever bir kişiliğe sahip olduğu da anlaşılmaktadır.
c. Giyim Eşyaları ve Kumaşlar
Ahmed Fethi Paşa’nın, ait olduğu sosyal statü, beğeni ve alışkanlıkları gibi hususlarda önemli ipuçları veren giyim eşyaları da adeta sarayın küçük bir kopyasıydı. Bunlardan ilk göze çarpan, ısınma ihtiyacının yanı sıra lüks tüketim enstrümanlarından birini teşkil eden bol çeşitte ve her biri minik bir servet değerindeki kürkleriydi. 1.190 kuruşa tilki paçası samur kürk gibi küçük parçalar olduğu gibi 10.500 kuruşa samur nâfesi kürk tulumlar vardı. Samur, tilki, karakulak, vaşak, kurt, karsak şeklinde sayabileceğimiz değeri yüksek kürk cinsleri mevcuttu ve toplam 57.891 kuruşla terekenin hatırı sayılır kalemlerinden birisiydi. Kürklerin yanı sıra geniş bir şal koleksiyonu da bulunmaktaydı. Bunlar ise beyaz câr şal, iri sopalı fermâyiş şal, çubuklu fermâyiş şal, göğez boğça şal, sarı câr şal, anber-ser şal boğça, iri sopalı müstaʻmel fermâyiş şal, gülmez şalı gibi envaî çeşiti haviydi[119] . Ahmed Fethi Paşa’dan yüksek meblağda alacağı olan ve belgede de şalcı olarak geçen Köçeoğlu Artin’in[120], aynı zamanda saraya şal temin eden bir sarraf olması[121] , bahsi geçen şalların hepsinin olmasa bile önemli bir kısmının ondan alındığını düşündürmektedir. Yine pek çoğu saray mensuplarının kıyafetlerininde kullanılan, Osmanlı ülkesinin dört bir yanı ile Avrupa ve Hindistan’da üretilen kıymetli kumaşlardan çûka, sim şeritli çûka, tüylü kasdor Fransız çûkası, Fransız çûkası, sûf, canfes, kazmir, ipek, kutnî, Hindkârî zemîni beyaz ipek bindallı, Hindkârî bindallı, Hindkârî çubuklu göğez sevâî, kadife, çiçekli kadife, ipekli kazz, kılapdan, kılapdan şeritli gâşiye gibi cinslerden kumaşlar mevcuttu. Bunlar siyah, beyaz, şekerrengi, pembe, fıstıkî, lacivert, gümüşî, eflatunî, yeşil, kırmızı, mavi, mor, sarı, barudî, göğez, yani hemen hemen her renkten ibaretti. Yanı sıra, son derece kaliteli fakat diğerlerine nispeten hesaplı ve daha ziyade günlük kullanıma yönelik aba, maşlah, keten, patiska, yemeni, kemha gibi kumaşlar da vardı[122]. Fakat ortalama bir kumaş tüccarında dahi hepsinin bir arada bulunması zor görünen envaî çeşit, renk, desen, kalite ve miktardaki bu kumaşlar, Ahmed Fethi Paşa’nın sadece ince zevkini gösteren bir giyim eşyası aracı olarak değerlendirilmemelidir. Zira binlerce kuruş değerinde ve onlarca top olan bu kumaşların, tüm ailesi göz önüne alınsa dahi, hepsinden elbise yapılmasının mümkün olmadığı aşikârdır. Dolayısıyla bunlardan giyim eşyası olarak kullanılanların dışında kalanlarından bir kısmının hediyelik eşya, bir kısmının da yatırım ve ticaret aracı olarak kullanıldığı düşünülebilir.
Ahmed Fethi Paşa’nın bulunduğu vazifeler ve damat sıfatıyla katıldığı resmi törenlerde giydiği alay ve Cuma setrileri de hem son derece pahalı hem de bir o kadar kaliteliydi. Örneğin pantolonlu alay setrisi ve pantolonlu Cuma setrisi 2.250 kuruş, yine beş adet alay setrisi ile altı adet elvan pantolon 3.000 kuruş idi. Paşanın servetinin ve lüks tüketiminin uç örneklerinden birisi de sekiz adedi 6.951 kuruş olan elmaslı ve mineli düğmeleriydi. Yanı sıra günlük kıyafetleri de çok sayıda ve çeşitliydi. Bunlar arasında sîmlice başlık, sîne-bend, fes, çeşitli kumaş ve renklerde pantolonlar, setrîler, sakolar, Şamkârî hırka, elvan boy entarisi, elvan gömlek, nimten yani mintan, fanila, don, çevre, mendil, patiska entari ve gömlek, fanila pantolon, fanila entari, kumaş entari ve takye sayılabilir. Düzinelerce olan mendilleri beyaz-kırmızı ipekli; boyun bağları ise canfesten ve atlas işlemeliydi. Yirmi sekiz adedi bulan çok sayıdaki boyun bağı, onun kravatı sıkça kullandığına işaret etmektedir. Her şeyin bol bol olduğu terekede düzinelerce fanila ve toplarca fanila kumaşı vardı. İpekli peştamal ve boy boy havlulardan ibaret hamam takımı 1.000 kuruş, hatta terekede belirtilmese de muhtemelen ipek olan bir beyaz kese tek başına 1.100 kuruştu. Çoraplar da ipek, keten, tiftik, tere, sade yün, işlemeli yün gibi kaliteli malzemeden deste ve düzinelerceydi. Örneğin dört deste çorap dahi 1.000 kuruştu. Destelerce eldiven, terekenin bir başka dikkat çeken materyaliydi. Yine terekelerde nadir rastlanan ve haşarattan korunmak maksadıyla kullanılan satrançlı, pembe, sarı, mâi yollu cibinlikler paşanın terekesinde mevcuttu. Dikkati çeken giyim eşyalarından birisi de mâi ve mor atlas üzerine tam pul ve tırtıl işlemeli 2.000 kuruş değerindeki iki takım oyuncu elbisesidir[123] .
d. Sofra Takımları, Mutfak Eşyaları ve Yaşadığı Mekânların Tefrişatı
Ahmed Fethi Paşa’nın ikametleri ayna, saat, konsol gibi Batı’dan gelme eşyalarla, büyük çoğunluğu teşkil eden Şark halıları, fevkalade sofra takımları ile avize, şamdan, fanuslu saat, çiçeklik gibi dekoratif eşyalarla tezyin ve tefriş edilmişti. Terekesinden çıkan sofra takımlarında yer alan porselenler, altın, gümüş kaşık, çatal ve bıçaklar, elmaslı billûr bardak ve tabaklar, gümüş lamba, şamdan ve çay takımları, ikametlerinde ihtişamlı ziyafetlerin verildiğinin ve bu hususa büyük özen gösterildiğinin nişanesidir. Sahilhanesinde satılan bu sınıfa ait eşyalarının toplam değeri 308.568 kuruştur ki bunun büyük miktarı yüksek fiyatıyla dikkati çeken 200.000 kuruş değerindeki gümüş kaplamalı alafranga sofra takımı ve gümüş kaplamalı şamdanlardır. Söz konusu meblağ, paşanın bu uğurda ciddi harcamalar yaptığını kanıtlamaktadır. Kahve kültürünün önemli bir yer tuttuğu Osmanlı toplumunda, paşanın sahilhanesi ve konağındaki kahve ikramları da şanına yakışır bir biçimde pırlantalı, taşlı, altın, yaldızlı gümüş zarflarla yapılmaktaydı. Bu kıymetli eşyalar, bir taraftan paşanın servet ve gücünü ortaya koyarken, bir taraftan da pahalı ve zevk sahibi bir koleksiyona sahip olduğunu göstermektedir. Pek çok kültürde önemli bir yeri olan çay servisleri de fincanları porselen, gümüş çay takımlarıyla yapılmaktaydı. Paşanın konutlarında, geleneksel Türk kültürünün dışında, muhtemelen yabancı misafirleri için, İngiliz kültürüne ait çay seremonisine de yer verildiği, terekesindeki bir çay setinde bulunan süt ibriğinden anlaşılabilir. Ayrıca paşanın terekesinde yaz günlerinde hane halkını serinleten bir dondurma makinesine de tesadüf edilmiştir. Bunların dışında en zengininden, orta hallisine Türk mutfağının vazgeçilmezlerinden olan büyüklü küçüklü tabaklar, sahanlar, bardaklar, tepsiler, leğenler, maşrapalar ve ibrikler gibi eşyalarının büyük bir kısmı günlük kullanıma yöneliktir. İrili ufaklı sofra takımları, billûr testi, göğez billûr kadeh, billûr şişe ve sürahi, kupa, fanus, yemişlik, yaldızlı saksı, yaldızlı fincan, altın kakmalı bıçak gibi eşyalar da mevcuttur[124] .
Cevdet Paşa’nın Alafıranga sofra takımları edindik. Lâkin Ramazan iftarlarında eski sofra takımlarını da terk etmedik sözlerinde olduğu gibi[125] Ahmed Fethi Paşa’nın yaşadığı mekânlarda da alafranga ve alaturka unsurlar birlikte kullanılmış, yeniye karşı eskiden vazgeçilmemiştir. Bunlar içinde daha ziyade Avrupaî tarzı yansıtan ve sahibinin yüksek statüsünün bir tezahürü olarak değerlendirilebilecek ekserisi cevizden yapılma kanepeler, koltuklar, sandalyeler, mavi atlas kanepe, sehpa, mermerli konsollar, mermerli dolaplar, ayna, demir yatak, yirmi dört şamdanlı pirinç avize gibi eşyalar ile geleneksel maddi kültür unsurlarının zenginliğini gösteren envaî çeşit keten ve ipek karışımı olan damasko, onlarca ketenli makreme, pamuk memlû ketenli basması ketenli ve yünlü yastıklar, yüz yastıkları, Kıbrıskârî yastıklar, Leh-kârî pamuk, yeşil damasko yün, göğez damasko, mâi damasko, basma kıtık memlû, kıtık memlû şâlî, atlas pamuk duvar yastıkları ve takımları, basma minder, pencere ve kapı perdesi, beyaz perde takımları, pamuk şilte, maʻkad, içeriği belirtilmeyen musavver levhalar gibi sahilhanenin tefrişatına dair eşyalar bulunmaktadır. Ayrıca o dönemde zenginlerin tercih ettiği Gördes halısı olmak üzere, İngilizkârî ve cinsi belirtilmeyen çeşitli halılara da rastlanmıştır[126]. Bu bağlamda paşanın terekesindeki halılar ve oda takımlarının çeşitliliği, ikametlerindeki maddi kültür unsurlarının zenginliğini göstermektedir.
e. Binek ve Büyükbaş Hayvanları
Ahmed Fethi Paşa’nın sahip olduğu binek ve büyükbaş hayvanları ise İstanbul’daki Esb Pazarı’nda 162.341 kuruşa satıldı. Bunlar içerisinde en kıymetlileri, onun konumuna uygun ve dışarıda prestijini yansıtan araba koşumunda kullanılan, 14.500 kuruş ve 16.701 kuruşa doru araba bârgirleri ile 18.356 kuruşluk bir çift al araba bârgiriydi. 8.000 kuruş ve 5.000 kuruşa satılan iki faytonu mevcuttu ki bunlar muhtemelen birisi sahilhanesine, diğeri konağına mahsustu. Paşanın 4.000 kuruşa alaca bacak doru, 8.696 kuruşa gümüş burnu kır ve 3.050 kuruşa doru olmak üzere az sayıda cins atları da mevcuttu. Kebîr siyah, kestane dorusu, kır, siyah, alaca bacak katırlar, âmâ kır bârgir, iki baş kır merkep, dişi merkep ve kestane dorusu gibi toplam değeri 29.377 kuruş olan hayvanlarını taşımacılıkta kullanmışlardı. Bunların yanı sıra et, süt ve yan ürünlerini temin etmek için beslenen iki baş buzağılı beyaz inek, bir baş gebe beyaz inek, bir baş buzağılı sarı inek, iki baş buzağılı siyah inek, iki baş buzağılı siyah ve beyazlı inek, birer baş siyah, beyaz, sarı, alacalı ve enli beyaz inek ile iki baş alacalı boğa, bir baş sarı boğa 45.311 kuruşa satıldı[127] .
Sonuç
Ahmed Fethi Paşa’ya ait incelenen bu terekeyle, onun statüsü, sosyo-kültürel ve ekonomik vaziyeti ile özel zevkleri hakkında bilgi sahibi olunarak, 19. yüzyılda yaşayan üst düzey bir bürokrat ve hanedan damadının yaşam tarzı ve standardına dair somut veriler elde edildi. Mücevherleri, ikametlerinin tefrişi, kişisel eşyalarındaki ihtişam ve kullanılan kumaşlar, Ahmed Fethi Paşa’nın özel yaşamında sarayla yarıştığını ve yaşantısının onun bir uzantısı ya da daha net bir ifadeyle, sarayın küçük ölçekli bir prototipi olduğunu göz önüne sermektedir. Ancak söz konusu durumu sadece lüks yaşam tarzına bağlamak, paşanın siyasi rakiplerinin tenkitlerine sıkışıp kalmayı ve bunun aynı zamanda iktidarını sergileme biçimi olduğunu gözden kaçırmaya yol açar. Zira bu zenginlik lüks yaşam arzusunun yanı sıra bir güç ve iktidar göstergesi olma özelliğine de haizdir. Şöyle ki hem Osmanlı Devlet bürokrasisine yön veren görevlerde bulunan hem de hanedanla sihriyet bağı olan devletin en elit tabakasının mensubu Ahmed Fethi Paşa, büyük serveti ve şatafatlı eşyalarıyla siyasi rakiplerine, bu konuda aralarında tatlı bir rekabetin olduğu hanedanın diğer damatlarına, yabancı ülke temsilcilerine ve hatta saraya karşı dahi iktidarını pekiştirip gözler önüne sermiştir. Bu noktadan hareketle, devrin diğer damatları ve damat olmayan ricâlinin mal varlıklarının çalışılması, bu iki grubun kendi içinde ve karşılıklı bir biçimde kıyaslanmalarını mümkün kılacaktır. Böylece devrin devlet adamlarının portrelerini, yani kazançları, harcamaları, ekonomik-sosyal-kültürel faaliyet ve ilişkilerini daha anlamlı bir şekilde ortaya koyma imkânı doğacaktır. Bu ve benzeri çalışmaların artması, aynı zamanda ricâl arasındaki servet farkının ya da benzerliklerinin, rüşvet, sarraf-devlet adamı ilişkisi gibi farklı parametrelerin tesirinin ortaya konmasını sağlayacaktır. Böylece Tanzimat devri ricâlinin zenginliklerinin miktarı ve kaynağı tespit edilerek, özelden genele ekonomik-sosyal ve kültürel yaşam ile Tanzimat’ın bürokratlarının özel yaşamlarına getirdiği değişimler de somut bir şekilde yorumlanabilecektir. Bu cümleden çeşitli vesilelerle onların mal sayımlarını içeren tereke defterleri, yukarıda bahsedildiği üzere bazı zaaflarına rağmen, büyük kıymete havidir ve söz konusu araştırmaların önemli hareket noktasını oluşturur.
Bunların dışında çok yönlü ve renkli bir karaktere sahip olduğunu anladığımız Ahmed Fethi Paşa, devlete bir bürokrat olarak verdiği hizmetlerin yanında, tesis ettiği Büyükdere’deki tuğla, Beykoz’daki çini ve billûr fabrikası gibi faaliyetleriyle icracı bir devlet adamı ve iyi bir müteşebbis olduğunu da kanıtlamaktadır. Tuğla fabrikasını ihdas ettiği esnadaki tavrından, paşanın halkın ihtiyaçlarını iyi gözlemleyip, hem kendi hem de toplum menfaatine girişimlerini hızlı bir şekilde hayata koyabilen bir yapıya sahip olduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan başka tuğla fabrikası açılmaması, ihtiyaç olur ise tarafından açılması imtiyazını alması, kendi menfaatleri söz konusu olduğunda faydacı ve tekelci bir zihniyetle hareket ettiğini açıkça ortaya koymaktadır. Yanı sıra kumpanya ve gemilerde sahip olduğu hisseler ile saray ve şahsi ikametlerinin tefrişi için bizzat yaptığı satın almalar, onun son derece canlı bir ticari yaşamı olduğunu ve bu işi zevkle yaptığını göstermektedir. Bu yönüyle Ahmed Fethi Paşa, ticaretin daha ziyade gayrimüslimlerin elinde olduğu o dönemde, kendisine yöneltilen tüm eleştirilere rağmen, bu sahada da varlık göstererek, Osmanlı Devleti içinde farklı bir bürokrat kimliği sergilemiştir. Gerçekten de üst düzey bir devlet adamının ticaretle bu kadar içli dışlı olması dikkat çekicidir. Ancak hatırda tutulması gereken hususlardan birisi de Ahmed Fethi Paşa’nın elde ettiği büyük servette hanedan damatlığı, mesleki kariyeri ve padişaha olan yakınlığının birbirinden bağımsız düşünülemeyecek, iç içe geçmiş önemli bir itici güç olmasıdır. Bu sayede imparatorluğun en zengin adamlarından birisi haline gelen paşa, elde ettiği standardı muhafaza edip, daha da ilerletebilmek için ticari faaliyetlerine hız kesmeden devam etmiştir. Birçok gayrimenkule de yatırım yaparak, servetini arttırmış, zenginliğini pekiştirmiştir. Dolayısıyla haiz olduğu avantajları, kişisel becerileriyle birleştiren Ahmed Fethi Paşa, sayılan argümanların hepsinin birbirine hizmet etmesi ve gözden düşmemesi sayesinde saray hayatını aratmayacak, muazzam bir yaşam sürmüş, devasa servetini müsrifçe kullanmış ve büyük borçlara girmiştir. Zira paşanın son görevi olan Tophane-i Âmire Müşirliğinden aylık 75.000 kuruş aldığı düşünüldüğünde, borcunun ne denli fahiş meblağlara ulaştığı net bir şekilde anlaşılabilir. Nitekim Ahmed Fethi Paşa örneğinde de görüldüğü üzere, bu dönemde saray ve çevresinin tüketim ve şatafatın merkezi olduğu bir kez daha kanıtlanmıştır. Bu noktada, Ahmed Fethi Paşa’nın şahsından yola çıkarak, temsil ettiği zümre ile saray çevresinin yaşam tarzı ve standardı konusunda da fikir edinmek mümkün olmuştur. Son olarak bu çalışmayla, orijinal kaynaklara istinaden bazı kişisel özelliklerine ve hususi yaşamına dair detaylar meydana çıkarılarak, Ahmed Fethi Paşa’nın biyografisine katkı sağlanmıştır.
EKLER