Giriş
Hanedan konutu ve devlet yönetim merkezi olması bakımından tam teşekküllü ilk Osmanlı sarayı olan Bursa Sarayı önce Edirne, ardından İstanbul’un başkent seçilmesiyle önemini yitirmiş, terk edilmiş, bakımsızlıktan harap olmuş ve birkaç kalıntı dışında tümüyle ortadan kalkmıştır. Günümüzde, saray yerleşkesinin yerini alan yapılaşma, saraya ilişkin arkeolojik bir araştırmanın yapılmasını güçleştirmektedir. Bu durum, saray hakkında yapılan az sayıdaki araştırmanın büyük ölçüde yazılı kaynaklara dayanmasına neden olmuştur.[1] XV. yüzyıl başından itibaren kendi haline bırakılan saray, XVI. ve XVII. yüzyıllarda sultan düzeyinde gerçekleşen birkaç ziyaret dışında gündeme gelmemiştir. XVII. yüzyıla ait kayıtlar ve görgü tanıklarının ifadeleri, 1659 yılında Bursa’ya gelen ve yaklaşık iki ay kadar kentte kalan IV. Mehmed’in, ilk Osmanlı sultanlarının konutu olan Bursa Sarayı’nda konaklamadığını, ancak Hisar bölgesinde kendisi için yeni bir saray inşa ettirdiğine işaret etmektedir.
“Ve selef pâdişâhlarına mahsus sarâyı müfîd [u] muhtasâr bu kal’adadır. Tâ Ebü’l-feth Sultân Mehemmed’e gelince pâdişahların sarâyı bu idi. Gâhîce Gâzî Hudâvendigâr Murâd Hân-ı evvel Edirne’yi sene (---) târîhinde feth edüp Edirne Sarâyı’nda sâkin idi. Ebü’l-feth sene (---) târîhinde İslâmbol’u feth edüp tâht-ı sâlis olup Bursa’ya ve Edirne Sarâyı’na rağbet kalmayup Bursa Sarâyı hâlâ mu’attaldır”.[2]
Evliya Çelebi’nin XIV. yüzyıl başından XVII. yüzyıl ortasına kadar geçirdiği süreci özetlediği ilk Bursa Sarayı, Hisar bölgesinin kuzey doğusunda, Tophane olarak adlandırılan mevkide, Şehadet Camisi’nin kuzeyinde yer almaktadır.[3] 1326 yılında kentin fethinden itibaren hanedan konutu ve devlet yönetim merkezi olması bakımından özellikle XIV. yüzyılda, Orhan Bey, Murad Hüdâvendigâr ve Yıldırım Bayezid’in saltanat dönemlerinde, en hareketli günlerini yaşayan saray,[4] 1402 yılında Ankara Savaşı’nın ardından Timur’un Bursa’ya gönderdiği ordu tarafından yağmalanmış[5] ve İstanbul’un fethinden önce Çelebi Sultan Mehmed, II. Murad ve Fatih Sultan Mehmed dönemlerinde özellikle Edirne Sarayı tercih edilmiştir.[6]
Sarayını İstanbul’a taşıyan Fatih Sultan Mehmed doğu seferleri sırasında birkaç kez Bursa Sarayı’nda konaklamıştır.[7] II. Mehmed’in ölümünün ardından ağabeyi II. Bayezid ile taht için mücadele etmek durumunda kalan Cem Sultan, Bursa Sarayı’nda saltanatını ilan etmiştir.[8] Cem Sultan’ın on sekiz gün süren macerasının ardından, Bursa Sarayı bu kez II. Bayezid’in oğulları arasındaki taht mücadelesi sırasında gündeme gelmiştir. Şehzade Ahmed ile mücadele eden Yavuz Sultan Selim 1512 yılı Kasım ayında Bursa’ya gelmiş ve kışı burada geçirmiştir.[9] Selim’in ardından, Bursa Sarayı yaklaşık yüzyıl boyunca herhangi bir Osmanlı sultanını ağırlamamıştır.
Sarayın mimarisi hakkında dönem kaynakları suskundur. Çeşitli görgü tanıklarının dikkatini, özellikle saray bahçesinde bulunan havuz ile ortasında bulunan köşk çekmiştir.[10] Havuzdan ilk söz eden 1432 yılındaki ziyareti sırasında kendisine sultanın bu havuzda kadınlarla eğlendiği söylenen Fransız Bertrandon de la Broquière’dir;
“Bu şehrin, batıya doğru uzanan alçak dağlardan biri üzerine kurulmuş büyük ve çok güzel bir iç kalesi de vardı; şehirde binlerce ev bulunuyordu. Hükümdar konağı [saray] da buradaydı ve çok güzel bir yapıydı. Bana söylendiğine göre bu sarayda elli kadar kadın vardı, burada zevk ü sefa içinde yaşanıyordu. Sarayın bir bahçesi vardı ve içinde büyük bir havuz bulunuyordu; hükümdar burada, canı istediği zaman o çok güzel kadınlardan biriyle oynaşırmış; havuzda bir de küçük sandal varmış; bunlar hep benim kulağıma gelenler, çünkü ben sarayı ancak dışarıdan görebildim”.[11]
1588 yılında Bursa’ya gelen Alman Reinhold Lubenau, virane olarak tanımladığı sarayın bahçesindeki havuz ve ortasında ki köşkün ayrıntılı tarifini yapar;
“Sarayın ön cephesi doğuya bakar ve ilave bir surla çevrili halde kapısı kilitli tutulur. Gelgelelim şu an her yanıyla virane duruma düşmüş. Şehre doğru surların yanında hoş bir bahçe var aynı zamanda. Bahçenin ortasında, kırık kayalarla doldurulmuş, kare şeklinde bir havuz, havuzun ortasında ise dört mermer sütundan inşa edilmiş hoş bir eğlence evi var. Eğlence evinin ortasındaki fıskiye bozulmuş durumda, yuvanın tepesindeyse çatı vazifesi gören hiçbir şey yok”. [12]
XVI. yüzyıl şairlerinden Bursalı şair Lâmiî Çelebi, Şehrengiz-i Bursa adlı manzumunda sultanlar tarafından terk edilen “Sarây-ı Sultânî”nin padişahtan ayrı kalmanın hüznüyle harap olduğunu, çeşmelerin ağlayarak aktığını, kemerlerin eğrildiğini, sütunların ise hüzünlü servilere benzediği dillendirmektedir.[13] Alegorik ifadeler kullanan Lâmiî Çelebi sarayın mimarisi hakkında detaylı veri sunmuyor olsa da beyitlerinde, de la Broquière ve Lubenau’nun dikkatini çeken havuz ve köşke göndermede bulunur;
“Muhît-i havz gerdûn gibi dâyir
Zevi’l-ebsâr olur seyrinde hâyir
Dırâhşan tal’at sîm-âba benzer
Safâ-yı cismi sîm-nâba benzer
Beyaz çeşmdür ol havz-ı pür-zeyn
Bu rûşen kasr içinde kurretü’l-ayn”
XVI. yüzyılda, sarayın gözden çıkarılmış olduğu anlaşılmaktadır. 1571 tarihinde Bursa kadısına gönderilen bir fermanda, II. Selim, Muradiye Külliyesi’nde bulunan kardeşi Şehzade Mustafa’nın türbesi için sarayda bulunan mermer sütunlardan dördünün kullanılabileceğini, ancak sarayın herhangi bir yerine zarar gelmeyecek şekilde, yeterli miktarda sütunun alınmasını söylemektedir;
“…merhum karındaşım Mustafa – tâbe serâhunın türbesine mermer direkler lazım olub Eski Saray’da ba’zı yıkılmış mermerler ve dört kıt’a direkler olub anlar alınıb sarf olunmak münasibdir, deyu bildirmişsin. Buyurdum ki, göresin, ol mermerler ve dört direk binâya muttasıl olmayub alındığı takdirce yerinde kalan binâya zarar gelmez ise kifâyet mikdârı mermerler ve direk alınub türbe-i mezbûra sarfedesin. Amma sarayın bir divarı veya bir mahalli yıkılmadan ve bu sebeb ile ziyâde mermer ihrâcından hazer edesin”.[14]
Bu dönemde, saray, hanedan tarafından terk edilmiş olsa da halen çeşitli görevlileri bulunmakta; sarayın güvenliği sağlamakta ve saray bünyesindeki ahır-ı has, ambar-ı hassa, simithane ve helvahanede görev almaktadır. Ahır-ı has; ağa odası, depo ve mutfaktan oluşur.[15] Bursa çevresinden elde edilen buğday ambar-ı hassada depolanmaktadır.[16] Ambar-ı hassada depolanan maddeler, simithanede işlenmektedir. İstanbul’un dışında olduğu halde doğrudan Topkapı Sarayı’ndaki Matbah-ı Âmire’ye bağlı bir birim olan simithanede çalışan görevliler buğdayın temin edilmesinden öğütülmesine kadar bütün safhalarda hizmet vermektedir.[17]
Helvahanede ise İstanbul’a gönderilmek üzere şerbet, rubb adı verilen bir çeşit meyve suyu ve turşu hazırlanmaktadır.[18] Bu birimlere ilişkin kayıtlardan sarayın XVI. yüzyılda halen ciddi bir nüfusu barındırdığı anlaşılır.[19]
1675 yılında Bursa’yı ziyaret eden İngiliz gezgin John Covel, sarayın halen bir imalathane olarak kullanıldığını gözlemlemiştir.[20] Oysa, bu süreçte, 1605, 1633 ve 1659 yıllarında üç ayrı sultan Bursa’yı ziyaret etmiştir. 1605 yılı Aralık ayında bir isyanı bastırmak amacıyla Bursa’ya gelen Sultan I. Ahmed, yaklaşık bir yüzyıl sonra sarayda konaklayan ilk Osmanlı sultanı olmuştur.[21] Dönem müelliflerinden Naîmâ Mustafa Efendi, I. Ahmed’in iki hafta kadar süren ziyareti için sarayda bazı hazırlıkların yapıldığından bahseder;
“…Bursa muhafazasında olan Nakkaş Hasan Paşa’ya emr-i şerif gönderip, Bursa Sarayı’nın temizleme (tanzif) ve zad ü zevad (azıklar) hazırlanması ferman olundu (…) ve müzeyyen bir alayla Bursa’ya teşrif ettiler. Bursa Sarayı’na nüzul edip ertesi gün vüzera ve Kadı Askerler vesair vükela, meşrevet için Divan-ı Hümayun’a davet olundu”.[22]
Naîmâ, sarayın durumu hakkında detay vermese de sultanın konaklaması için yapılan hazırlık muhtemelen basit bir temizlikten ibaret değildir. Dönemin İngiliz elçisi Lello’ya göre, sultanın Bursa’da kısa süre konaklamasının nedeni şiddetli kış soğuğuna alışkın olmamasından dolayı hastalanmasıdır.[23] Lello’nun kaydı, Bursa Sarayı’nın sultanın yapılan tüm hazırlıklara rağmen sultanın alışageldiği konfor koşullarını sağlamadığını düşündürmektedir.
I. Ahmed’in ziyaretinden yirmi sekiz yıl sonra, 1633 yılında Bursa’ya gelen oğlu IV. Murad sarayda ancak beş gün konaklamıştır.[24] Siyasi bir önemi olmadığından kaynaklarda pek fazla değinilmeyen bu ziyaret için de sarayda bazı hazırlıklar yapılmış olmalıdır, ancak kapsamlı bir onarım yapıldığına dair herhangi bir kayıt bulunmamaktadır.
1656 yılında Fransız gezgin Jean Thévenot Bursa’ya geldiğinde sarayın artık bir harabe durumunda olduğu gözlemini yapar; “kalenin içinde, eskiden ilk Osmanlı sultanlarının sarayı olan muhteşem bir binanın kalıntıları görülüyor; saray bugün harabaye dönmüş durumda”. [25] Döneme ait kayıtlar ve görgü tanıkları, Thévenot’un ziyaretinden yalnızca üç yıl sonra kente gelen IV. Mehmed’in harabe haline gelen sarayda konaklamadığını göstermektedir.
1659 yılında Anadolu’da sultana karşı ayaklanmış olan Abaza Hasan’ın katlinin ardından Bursa’ya hareket eden Sultan IV. Mehmed 19 Temmuz 1659 günü kente ulaşmıştır.[26] Valide Hatice Turhan Sultan ve kalabalık bir heyet ile Hırka-ı Şerif de beraberinde bulunan Sultan kentte yaklaşık yetmiş gün konaklamış, Avusturya/ Nemçe elçisi de burada kabul edilmiştir.[27] Dönem müellifleri, Sultanın yeni inşa edilen saraya yerleştiğini bildirmektedir. Silahdar Fındıklılı Mehmed Ağa’ya göre saray hizmetlileri görevlerine göre farklı evlere yerleştirilmiş, evler arasında kapılar açılıp, köprüler kurulmuş ve ‘Hırka-i Şerif ’ silahdar ağanın odasına yerleştirilmiştir. Birkaç gün çadırlarda konaklamak durumunda kalan Devlet ileri gelenleri ise salı günü kente girerek konaklara yerleşmiştir.
“…yigirmi sekizinci Cum‘a gün azîm alaylar ile şehr-i Burusa-i bihişt-âsâya duhûl, birkaç eyyâm ârâm olunmak üzre şehr-i dil-güşâde müceddeden binâ olunan sarây-ı behçet-fezâlarına şeref-nüzûl buyurdılar… ve ârâmgâh-ı sultânî olan sarây-ı hüsrevânî Dârü’ssa‘âdetü’l-aliyye olmağla Enderûn-ı hümâyûn ağaları cümle evlere gönderilüp ve her sınıfa başka hâneler ta‘yîn olunup ve hâneden hâneye köprüler ve kapular ihdâs olundı ve Hırka-i Şerîf, silahdâr ağa sâkin olduğı oda penceresine muttasıl bir suffe-i mürtefi‘anın köşesinde, kürsi üzerine vaz‘ ve her gice mu‘tâd üzre nevbetci olan Hasoda ağaları ûd u anber ile tebhîr idüp, kurb-ı şerîfinde mukīm olurlardı ve mâh-ı Zi’lka’de’nin ikinci Salı gün dahi erkân-ı devlet çadırlardan şehre girüp konaklara yerleşdiler”.[28]
Silahdar Ağa’nın anlatısından yeni sarayın mimarisi hakkında detaylı bilgi edinememekle birlikte, hizmetlilerin evlere yerleştiği ve bunlar arasında köprüler kurulduğu bilgisi ilgi çekicidir.[29] Bu evler, Bursa Şer’iyye Sicilleri’nde yer alan 15 Ağustos 1659 tarihli bir kayıtta saray için istimlak edildikleri belirtilen İmaret-i İsa Bey Mahallesi’ndeki otuz avarız hanesinden on beşi olmalıdır (Ek 1);
“Sûret-i hattı-ı şerîf-i hümâyûndur
Emrim mûcibince ‘amel oluna kimesne rencide eylemeye.
Akdâ kudâti’l-müslimîn evlâ vulâti’l-muvahhidîn ma’denu’l-fazl ve’l-yakîn varis-u ‘ulûmi’l-enbiyâ-i ve’l-mürselîn huccetü’l Hakkı ‘ale’l-halkı ecma’în el-muhtass bi-mezîd-i ‘inayeti’l-meliki’l-mu’in Mevlânâ Bursa Kadısı zîde fazluhû tevkî’-i refî’-i hümâyûn vâsıl olıcak ma’lûm ola ki: Mahrûse-i Bursa’da vâki’ müceddiden binâ olunan sarây-ı ‘âmiremin vus’ati olmayub kayd üzre olmağla sarây-ı ‘âmireme muttasıl ‘imâret-i ‘İsâ Bey Mahallesinden alınub zamm ve ilhâk olunan evler mukâbelesinde mahalle-i mezbûrenin üzerinde olan otuz ‘avârız hânelerinden bir mikdâr hâneleri ref ’ ve tenzîl olunmak bâbında mahalle-i mezbûre ahâlisi ‘ınayet ricâsına ahvâllerine i’lâm eyledikleri eclden mahalle-i mezbûrede sarây-ı ‘âmireme zamm ve ilhâk olunan evler mukâbelesinde onbeş ‘avârız-hâneleri kaldığun hazîne-i ‘âmiremde ellerine mühürlü ve nişanlu mevkûfât defter sureti virilmeğin mûcibince ‘amel olunub ziyâde talebiyle rencîde itdirilmemek fermânım olmuşdur. Buyurdum ki: hükm-i şerifimle vardıkda bu bâbda hazîne-i ‘âmiremden ihrâc olununb mahalle-i mezbura ahâlisinin ellerine virilen mühürlü ve nişanlu mevkûfât defter sûret-i mûcibince min ba’d lâzım gelen ‘avârız vesâir tekâliflerin on beş hâneden aldırub sârây-ı ‘âmireme zamm ve ilhâk olunan evler mukâbelesinde ref ’ olunan on beş ‘avârız-hânesi içün mezbûrları hilâf-ı defter rencîde remîde itdirmeyesin. Şöyle bilesin, ve ba’de’n-nazar bu hükm-i hümâyûnumu ellerinde ibkâ idüb ‘alâmet-i şerîfe i’timâd kılasın. Tahrîren fi’l yevmi’r-râbi’ ve’l-‘ışrin min şehr-i Zi’l-Ka’de-i Şerif sene tis’a ve sittîn ve elf (Kayd: 26 Zi’l-Ka’de 1069).
Be Makâm-ı Bursa el-Mahrûse
Kazâ-ı Mahmiye-i Bursa der-livâ-i Hüdâvendigâr
‘avârız-ı mahalle-i mezbûr ber-mûcib-i defter hazîne-i ‘âmire
Mahalle-i ‘İmâret-i ‘İsa Bey tâbi’-i kazâ-i mezbûra
- 30 el-Bâkî
-‘avârız-ı mezbûr yalınız
- 15 hânedir.
Mahalle-i mezbûra ref ’ bâ-fermân-ı ‘âlî-şân sebeb ki ber-mûcib ‘ârz-ı hâl ahâlîy-i mezbûre el-vâki’ 25 Zi’l-Ka’de 1069 yalnız on beş hanedir.
Mahalle-i mezbûre ahâlisi divan-ı hümâyûna ‘arz-ı hâl idüb evlerimizin bir nicesi sarây-ı hümâyûna ilhâk olunmağla hânelerinden tenzîl olunmak bâbında ‘inayet ricâ eylediklerinde müceddiden binâ olunan sarây-ı ‘âmîre dayyık olmağla alınub zamm olunan evlerin mukâbelesinde mahalle-i mezbûrenin onbeş hânesi ref ’ olunub mahallinden şurutuyla sûret virile deyü fermân-ı ‘âlî-şân sâdır olmağın mücibince mahalline kayd olunub yalnız on beş haneleri bâkî kaldığından sûret-i defter-i mevkûfatdır ki mahallinden nakl olundu. Tahrîren fi’l yevmi’l-hâmis ve’l-‘ışrin min şehr-i Zi’l-Ka’de-i Şerif sene tis’a ve sittîn ve elf ”.[30]
4 Ağustos 1659 tarihli başka bir kayda göre, IV. Mehmed’in Bursa’da bulunduğu günlerde sarayı genişletmek için bazı ilhak ve istimlaklar yapılarak Selçuk Hatun vakfından on üç oda yıktırılmış ve bulundukları alan yeni saraya dahil edilmiştir;
“Sûret-ı hatt-ı şerîf
Mûcibince ‘amel oluna,
İftihârü’l-havâss ve’l-mukarrebîn mu’temidü’l-mülûk ve’s-salâtîn bi’lfiil dâru’s-sa’âdetim ağası olan Mehmed Ağa dame ‘uluvvuhû ‘arz idüb Mahrûse-i Bursa’da vâki’ merhûm Selçuk Hâtûn evkâfından yevmî onbeş akçe icârelü onüç bâb oda saraya lâzım olmağla yıkılub iktizâ iden mahallin ilhâk olunub evkâf-ı mezbûre hüddâmına virilmek üzre vakfın kirâsı Bursa’da vâki’ mîzân-ı harîr mukâta’asından ta’yin olunmak ricasına i’lâm eylemeğin vech-i meşrûh üzre ta’yin olunmak fermânım olmağın ağay-ı müşârühileyhin ‘arz ve ruûs-i hümâyûnum sureti mûcibince evkâf-ı mezbûre odaları icâresi mukâbelesinde bin altmış dokuz Zi’l-Ka’desinin yiğirmi ikinci gününden mukâta’ay-ı mezbûreden yevmî onbeş akçe vazife ile ta’in idüb bu berât-ı hümâyûnu virdim ve buyurdum ki: vech-i meşrûh üzre evkâf hüddâmına ta’yin olunan yevmî onbeş akçe vazife mukâta’ây-ı mezbûre emînî olanlardan alub mutasarrıf olub devâm-ı ‘ömr-i devletim ed’iyesine müdâvemet ve iştigâl üzre olalar. Şöyle bileler, ‘alâmet-i şerife i’timâd kılalar. Tahrîren fi’l-yevmi’l-hâmis ve’l-ışrîn min şehr-i Zi’l-Ka’de sene tis’a ve sittîn ve elf.
Be Mâkam-ı Bursa el- Mahrûse” [31]
IV. Mehmed’in Bursa’da yaklaşık iki ay kadar konaklamasına rağmen, yeni sarayın inşasına ciddi bir yatırım yapıldığı anlaşılmaktadır. Yaklaşık on iki yıl sonra, 13 Ekim 1671 tarihli başka bir kayıtta, saray için yeniden bazı girişimlerin yapıldığı görülmektedir. Bu kayda göre, “Yeni Saray” karşısında Meâlizade Seyyid Mustafa Çelebi adlı birinin evi saraya tahsis edilmiş, burada bir has oda ve yeni bir hamam, ahırlar, görevliler için odalar inşa edilmiştir;[32] ayrıca, sadrazam için bir divanhane, arz odası, birkaç oda ile hamamdan meydana gelen yeni bir daire eklenmiştir.[33] 1671’deki bu ye inşaatlara rağmen sultanın Bursa’yı ikinci kez ziyaret ettiğine ilişkin herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.
İmaret-i İsa Bey Mahallesi’nde gerçekleşen istimlaklara ilişkin 15 Ağustos 1659 tarihli kayıt, Yeni Saray’ın bu mahallede bulunduğuna işaret etmektedir. İmaret-i İsa Bey Mahallesi ismini Çelebi Sultan Mehmed’in veziri Bayezid Paşa oğlu İsa Bey tarafından inşa edilen mescid, medrese ve imaretten oluşan külliyeden almaktadır.[34] Günümüze kadar ulaşmış olan İmaret-i İsa Bey Camisi yeni sarayın bulunduğu yer hakkında ipucu vermektedir.[35] Cami, Bursa Hisar Bölgesi’nin kuzeydoğusunda, günümüzde Şehadet Camisi’nin kuzeyinde, Ordu Evi ve Tophane Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nin bulunduğu arazide yer alan eski sarayın aksine, Hisar Bölgesi’nin kuzeybatı ucundadır. Caminin kuzeyinde günümüzde Haşim İşcan Parkı, güneyinde ise Bursa Devlet Hastanesi bulunur (Ek 2-3-4).
1701 yılında Bursa’yı ziyaret eden ve Yeni Sarayı ayrı bir yapı olarak tanımlayan Fransız Joseph Piton de Tournefort da aynı bölgeyi tarif etmektedir (Ek 5);
“Musevi sokağının ilerisinde, kaplıcalara giderken sol kolda bir selatin camisi var; caminin avlusunda, birkaç padişahın sağlam yapılmış ve birbirinden bağımsız türbesi bulunuyor. Bu padişahların adını öğrenebileceğimiz yeterince eğitimli birini bulamadık. Yeni Saray, aynı mahallede, sarp bir tepenin üstündedir; yeni sarayı IV. Mehmed, eskisini ise I. Murad yaptırmıştır”.[36]
Osmanlı döneminde Hisar Bölgesi’nde 21 mahalle bulunmaktadır.[37] Bölgenin yüzölçümü dikkate alındığında İsa Bey Mahallesi’nin oldukça küçük bir alan kapladığı anlaşılmaktadır. Mahallenin çekirdeğini muhtemelen İmaret-i İsa Bey Camisi teşkil etmektedir. 1573 yılına ait kayıtlara göre mahallede yalnızca 66 hane bulunduğu anlaşılmaktadır.[38] Şer’iyye sicillerine göre mahallede bulunan 15 avarız hanesi ve 13 oda ile Meâlizade Seyyid Mustafa Çelebi’nin evi saray için istimlak edilmiştir. Kayıtlarda istimlak edilen yapıların mahallenin neresinde bulunduğu belirtilmemektedir. Ancak, Tournefort’un tanıklığı yamaç kenarını, başka bir deyişle caminin kuzeyindeki Haşim İşcan Parkı’nın bulunduğu alanı işaret etmektedir.
Burada, park düzenlemesinden önce, Ahmed Vefik Paşa tarafından inşa ettirilen hastane yerleşkesi yer almaktadır. 1864 yılında Anadolu müfettişi olarak Bursa’da bulunan Ahmed Vefik Paşa, 1855 depreminde hasar gören Yıldırım Darüşşifası yerine modern bir hastane kurulması için bir çalışma başlatmıştır. Hastanenin ilk pavyonu 1868’de, Gureba Hastanesi olarak bilinen ikinci pavyonu ise paşanın Bursa valiliği sırasında 1879’da açılmıştır (Ek 6).[39] Kayıtlara göre, hastane inşası için burada bulunan Damat Efendi Konağı satın alınmıştır.[40] Bu kayıt, IV. Mehmed tarafından inşa edilen sarayın 1864 yılından önce ortadan kalkmış olduğunu ve burada Damat Efendi Konağı adıyla anılan başka bir yapının yükseldiğine işaret eder.
1694 yılında Bursa’da bulunan İtalyan Giovani Francesco Gemelli Careri, en son otuz beş yıl önce IV. Mehmed tarafından ziyaret edilen sarayın harap olmaya yüz tuttuğunu bildirmektedir.[41] 1738’de Bursa’ya uğrayan İngiliz Richard Pococke birkaç yıl önce yanmış olan bir sarayın kalıntılarını gördüğünü belirtmektedir.[42]
1793 yılında Bursa’yı ziyaret eden Ignaz von Brenner, her iki sarayın da harabe durumunda olduğunu kaydeder.[43] Birinin I. Murad, diğerinin IV. Mehmed tarafından inşa edildiğini bildirdiği iki sarayı net biçimde birbirinden ayırt eden von Brenner’in tanıklığı, Damat Efendi Konağı’nın 1793 yılı itibariyle henüz inşa edilmediğini düşündürmektedir.[44]
Yeni Saray ve ardından inşa edilen Damat Efendi Konağı’nın yerini alan hastane yerleşkesi 1927 yılı itibariyle doğuya, Eski Saray yönüne doğru genişlemiş, yıkılan İsa Bey Medresesi’nin arazisini de içine alacak şekilde dört büyük ve dört küçük binadan oluşan bir yerleşke halini almıştır.[45] 1948-1951 yılları arasında Vali Haşim İşcan, bu yerleşkenin güneyinde günümüzde halen hizmet vermekte olan Bursa Devlet Hastanesini inşa ettirmiş, 1956 yılında yanan eski hastane binası ise yıktırılmış,[46] yıkılan hastane yerleşkesi üzerinde valinin adını taşıyan park düzenlenmiştir (Ek 5-6).
Yeni Saray ve daha sonra Ahmed Vefik Paşa Hastane yerleşkesinin bulunduğu Haşim İşcan Park’ında bazı yapı kalıntıları yer üstünde izlenebilir iken, arkeo-jeofizik tarama çalışması sırasında 2 ila 3 metre derinlikte başka buluntulara rastlanmıştır.[47] Kalıntılardan bazılarının saraya ait olduğu değerlendirilse de bunlar sarayın mimarisi hakkında bilgi verici nitelikte değildir.[48]
Arkeolojik çalışmalar sarayın mimarisi hakkında bilgi vermiyor olsa da, XVII. yüzyıla ait yazılı kaynaklar mimari bazı detayları sunmaktadır. IV. Mehmed’in 1659 yılındaki ziyareti için inşa edilen sarayın bir kısmını görevlilerin kullanımı için istimlak edilen ve dönemin Osmanlı müelliflerinin kayıtlarına göre birbirine köprüler ile bağlanan evler teşkil etmektedir. Evliya Çelebi, üç hamamı ve altı yüz farklı hücresi bulunduğunu bildirdiği sarayın dar bir yerde bulunduğundan bahçesinin olmadığına dikkat çeker; “âlî yukaru iç kal‘ada pâdişâhlara mahsûs sarây-ı kebîrdir kim üç hammâmı ve altı yüz müte‘addid hücresi vardır. Ammâ teng mahalde olmağıla bâğçesi yokdur”.[49] Olasılıkla, bir kısmını istimlak edilen evlerin oluşturduğu saray, mahalle dokusunu bir şekilde koruduğundan ve geniş bir bahçeye sahip olmadığından, sultanın Bursa’da bulunduğu günlerde Selçuk Hatun vakfına ait on üç oda yıkılarak saray arazisine dahil edilmiştir.
1671 yılında yeni bir inşaat faaliyeti yaşanmıştır. Bursa Şer’iyye Sicilleri’nde bir kayıtta Meâlîzâde Seyyid Mustafa Çelebi’nin evinin istimlak edilmesi ile başlayan genişleme ve inşa sürecinde Bursa Şehremini Mehmed Derviş Efendi tarafından hassa mimarlarından Fazlı Çavuş ile İstanbul kalfalarından Ahmed, Abdurrahim oğlu Hacı Mustafa ve Yakub oğlu Hüseyin Ağa’dan oluşan bir heyet görevlendirildiği belirtilmektedir.[50] Aynı belgede, Sultana tahsis edilen odanın epeyce geniş olduğu, tavanının özellikle tezyin edildiği, pencere açıklıklarına demir parmaklıklar ile ceviz kapaklar ve renk renk camlar takıldığı, odaya önlerinde merdiven yapılmış iki kanatlı kapılar açılarak bir şahnişin inşa edildiği ve iki kurnalı mermer kaplı bir hamam yapıldığı ve tüm bunların 857.690 akçeye mal olduğu bildirilmektedir.[51]
1675 yılında iki Avrupalı ziyaretçi, Fransız Jacob Spon ve İngiliz George Wheler görevliye verdikleri bahşiş [ya da rüşvet] karşılığında Yeni Saray’ın içini görme imkanı bulmuştur. Yeni Saray’ın on beş yıl önce [1659-1660 yılı] iki ayda inşa edildiğini belirten Jacob Spon duvarlarını kaplayan altın yaldızlı ahşap dolaplardan başka mobilya bulunmayan odalarının çok güzel bir kent manzarasına sahip olduğunu gözlemlemiştir;
“Eski Bursa Sarayı oldukça küçüktü. On beş yıl kadar önce burayı yıktılar ve iki aydan kısa bir süre içerisinde bu yıkıntılardan başka bir saray yaptılar. Buraya bir yeniçeri ile girdik. Yalnızca bir bina gördük. Bölmeleri altın yaldızlı ahşap dolaplar ile duvarları kaplanmış, yedi ya da sekiz odası vardı. Hiçbiri bahçe manzarasına sahip değildi (bahçesi yoktu?) ancak buradan (kent) manzarası çok güzeldi. Bu odalarda hiçbir mobilya yoktu, zaten Türklerin hemen hemen hiç mobilyası olmazdı. Bize buraları gösteren kapıcı bu zahmetine karşılık her birimizden birer akçe aldı.”[52]
George Wheler de tıpkı yol arkadaşı Spon gibi, iki ayda inşa edildiğine, çok güzel bir kent manzarasına sahip olduğuna ve odalarında mobilya bulunmadığına dikkat çeker. Wheler’e göre, Yeni Saray, tavan ve duvarları altın yaldızlı bitki ve çiçek motifleri ile bezenmiş olmasına rağmen özellikle Avrupalı hükümdarların konutlarına kıyasla oldukça gösterişsizdir;
“Bu kale’de (Bursa Kalesi) biri eski diğeri de yeni olmak üzere iki saray var. Eski olan adeta yıkık. Sadece buğdayları temizlemek ve de Topkapı Sarayı için kaliteli un yapmak amacıyla hizmet veriyor. Diğeri (yenisi) yaklaşık on yedi yıl kadar önce Sultanın buraya gelişi üzerine iki ayda inşa edildi. Küçük bir yapı ancak banyo ve ocaklara sahip. Duvarlar ve tavan, altın yaldızlı bitki ve çiçek motifleri boyanmış. Her odanın bir yanında yatak ve diğer eşya için dolaplar bulunuyor. Evlerinin içi büyük yataklar, masalar, sandalyeler ve tabureler ile engellenmeyen Türklerin tarzı böyle. Yalnızca odanın bir bölümünde biraz daha yükseltilmiş ve kilim ile örtülmüş bir kısım bulunuyor. Burada yastıklara yaslanıp, bağdaş kurarak oturuyorlar. Böylece aynı mekan, hem oturma salonu, hem yemek salonu hem de yatak odası olarak kullanılıyor. (…) Bu yapı, Hıristiyan Prensler fazlasıyla kullanışsız ve gösterişsiz. Ancak yamacın kenarına kurulmuş bu saraydan kent ve doğa manzarası çok güzel, daha fazlasına gerek olmadığından ayrıca bir bahçesi yoktur.”[53]
Yalnızca bir binayı gezdikleri anlaşılan Spon ve Wheler, muhtemelen sarayda sultanın kullanımına ait olan bir köşkü ziyaret etmişler; yapının kent manzarasına açılan birkaç oda ve banyodan meydana gelen, ocak, ahşap dolap ve sedirler ile donatılmış, altın yaldızlı çiçek motifleri ile bezenmiş olduğunu gözlemlemişlerdir. Gerek Spon ve Wheler’in tanıklıkları, gerek de sultana tahsis olan odanın iki kurnalı mermer kaplı bir hamamı ile bir şahnişini bulunduğunu, renk renk camlar takılan pencerelerinin ceviz kapaklar ve demir şebekelere sahip olduğunu belirten Şer’iyye sicillerindeki 1671 tarihli kayıt geleneksel bir Osmanlı köşk ya da kasrının genel hatlarını ortaya koymaktadır.
IV. Mehmed dönemi, özellikle saray yerleşkelerinde gerçekleşen yoğun mimari etkinlikle dikkat çekmektedir. 1662 ve 1665 yılında Topkapı Sarayı hareminde gerçekleşen iki yangın,[54] bu kısmın yeniden inşasını gerektirmiştir.[55] İstanbul’da IV. Mehmed dönemi kasır mimarisine bir diğer örnek Valide Turhan Sultan tarafından tamamlanan Yeni Cami’nin hünkar kasrıdır.[56] IV. Mehmed, özellikle saltanatının büyük çoğunluğunu geçirdiği Edirne Sarayı ile ilgilenmiştir.[57] Günümüze ulaşmayan sarayda onarım ve dekorasyon faaliyetlerinin yanında yeni bölümler ile çok sayıda köşk ve kasır inşa edilmiştir.[58] Bursa’da inşa edilen saray, mimari bakımdan, IV. Mehmed’in Topkapı Sarayı ve Edirne Saray’ında inşa ettirdiği köşkler ile Yeni Cami hünkar kasrı ile benzerlikler taşıyor olmalıdır.[59]
Yeni Saray’a ilişkin tanıklıklar yapının inşa tekniğine ilişkin bir detay içermiyor. IV. Mehmed döneminden günümüze ulaşan örnekler kagirdir. Silahdar Fındıklılı Mehmed Ağa, Topkapı Sarayı yangınından sonra haremin ahşap olarak yapıldığını gören Sultan, bu durumdan memnun olmayarak, kagir olarak yeniden inşa edilmesini emrettiğini bildirir.[60] Bu kayıt, IV. Mehmed’in ahşap yapı tercih etmediğini düşündürmektedir. Bu bakımdan, Bursa’da inşa ettirdiği sarayın [istimlak edilen mevcut konutlar haricinde] kagir yapılardan meydana geliyor olabilir. Örtü sisteminde ise, ahşap kubbe ya da tavana rastlanmaktadır. Yeni cami hünkar mahfili ile Topkapı Sarayı çifte kasırlarda IV. Mehmed odası ahşap tavan, Valide sultan dairesi ile çifte kasırlardaki şehzadeler dairesi ahşap kubbe ile örtülmüştür (Görsel 9-10). Yeni Saray’ın kısa sürede inşa edildiğine ilişkin tanıklıklar ışığında örtü sisteminin ahşap olma olasılığı yüksektir.
On yedinci yüzyıl köşk ve kasırlarında dekorasyon repertuarının temel unsurunu çini teşkil etmektedir. Topkapı Sarayı haremi, Edirne Sarayı’ndaki çeşitli kısımlar ile köşkler ve Yeni Cami hünkar kasrı gibi yapılar IV. Mehmed dönemi çinileri ile dekore edilmiştir. Yeni Cami hünkar kasrı, hünkar mahfili, Edirne Sarayı Kum Kasrı ile Topkapı Sarayı çifte kasırlar [IV. Mehmed odası ve şehzadeler dairesi] ve valide sultan yatak odası çini dekorasyonu arasındaki benzerlik dikkat çekicidir.[61] Sultanın kullanımındaki bu mekanlar arasındaki yakınlıktan hareketle, Bursa’da sultana ait mekanların da benzer bir dekorasyon programına sahip olduğu varsayılabilir. Nitekim, Spon ve Wheler’in ayrıntılarıyla betimlediği dekorasyon repertuarı, örneğin altın yaldızlı ahşap dolaplar, ocaklar, çiçek ve bitki motifleri ile bezenmiş tavan ve duvarlar genel itibariyle örneğin Yeni Cami hünkar kasrı ya da Topkapı Sarayı çifte kasırlar ile benzer bir tablo ortaya koyar.
Öte yandan, sarayın bulunduğu yerde hastane inşası için Damat Efendi Konağı civarında yapılan inşa çalışmaları sırasında yer altından renkli taşlarla dekore edilmiş bir havuz ortaya çıkmış ve görev alanlar buranın sarayın bölümlerinden biri olduğuna kanaat getirmiştir;
“medrese-i mezkûre İmâret-i İsa Bey ve nâm-ı diğer Eskisaray Medresesi demekle arîf ve Hisar’da burcu üzerinde vâki’ olub karşusunda bânîi müşârün ileyh İsa Bey merhûmun ihyâkerdesi olan câmi’-i şerîf bulunduğu müstağni-i ani’t-ta’rîfdir…şöyle ki vâlî-i âlî-i esbak (…) Ahmed Vefik Paşa hazretleri 1281 (1864-5) târihinde li-ecli’t-teftîş me’mûren Burusa’da bulunduklarında (…) insan içün birinci derece elzem bulunan hastane bulunduğuna vâkıf olduklarından (…) bu sûretde umû gurebâya mahsûs olmak üzere bir hastane inşâsını tasavvur ve tasvîb ve mârrü’l-beyân İsa Bey Medresesi ittisâlinde kâ’in olub Damad Efendi Konağı demekle ma’rûf konak ise burc üzerinde vâki’ ve mevki’en vâsi’ ve ciyâdet-i hevâyı câlib ve câmi’ bulunması (…) ve beldenin her cihetinde kurbiyyeti bâhir olması mülâbesesiyle mezkûr konağın hastane ittihâzını tensîb ederek Paşa-yı müşârün ileyh taraflarında iştirâ ve ba’zı mahallerinin ta’mîrinden başka (…) duvarı temellerinin harfi esnâsında topraklar altında kalmış bir havuz zuhûr eylemiş idi ki bunun derûn ve bîrûnu reng-âmîz ufak taşlar ile bir kaliçe resminde eşkâl-i gûn-â-gûn ile tersîm ve saksılar üzerinde envâ’-i ezhâr tevsîm ve (…) keyfiyet-i irtisâmiyesi muhayyirü’l-ukûl bulunduğu görülmüş ve bundan mezkûr konağın Saray-ı Hümâyûn tetimmâtından olduğu istidlâl kılınmışdır.”[62]
Havuz ile sarayın yerini alan Damat Efendi Konağı arasında ilişki, IV. Mehmed’in Edirne ve Topkapı Saraylarındaki tercihlerini hatırlatmaktadır. Topkapı Sarayı harem yangınından sonra inşa edilen IV. Mehmed odası, harem büyük havuzun zemine oturan ayaklar üzerinde yer almaktadır. Böylelikle havuz ile organik ilişki kurulmuş ve manzara tercihi havuzdan yana kullanılmıştır. IV. Mehmed’in Edirne Sarayı bulunan dairesi de, onun döneminde inşa edilen Şehvar adını verdiği büyük bir havuzun kenarında yer almaktadır.[63]
Zaman içerisinde dolduğu anlaşılan bu havuz, de la Broquière, Lubenau ve Lâmiî Çelebi’nin bahsettikleri havuz olmalıdır. Görgü tanıklarınca oldukça büyük olduğu belirtilen havuz, muhtemelen, Eski Bursa Sarayı’nın batısında yer alıyor, İmaret-i İsa Bey Mahallesi’ne kadar uzanıyor ve saray yerleşkesinin batı sınırını belirliyordu. Bu durum, IV. Mehmed’in inşa ettirdiği sarayın eski saray yapılarından neden bu kadar uzakta olduğunu ve istimlaklar yapılması gerektiğini açıklamaktadır. Yeni Saray’ın inşası havuzun batısındaki alan tercih edilerek imalathane olarak kullanılan eski saray yapıları ile yaşam alanı birbirinden yalıtılmış, ayrıca havuz ile ilişki kurulabilmiştir; ancak bu alandaki yer darlığından dolayı çeşitli istimlaklar yapma zorunluluğu ortaya çıkmıştır.
IV. Mehmed, İstanbul’u hiç sevmemiş ve zamanının çoğunu Edirne’de geçirmiştir.[64] 1659 ve 1671 yıllarında Bursa’da saray için yaptığı yatırım, kadim başkentte de bir süre yerleşik olmayı düşündüğüne işaret etmektedir. Ancak kaynaklar, sultanın saltanatı boyunca kenti yalnızca 1659 yılında ziyaret ettiğini bildirmektedir. 1659 yılında sultanın bu ziyareti için inşa edilen yeni saray, Şer’iyye sicillerindeki kayıtlar ve bu tarihten sonra kenti ziyaret eden batılı gezginlerin tanıklıklarına göre, artık imalathane olarak kullanılan ve bakımsızlıktan büyük ölçüde harap olan eski sarayın batısında, İmaret-i İsa Bey Mahallesi’nde, mahalleye adını veren caminin kuzeyinde, günümüzde Haşim İşcan Parkı olarak düzenlenmiş alanda yer almaktaydı. Sarayın mimarisine ilişkin (şimdilik) eldeki tek veri burayı 1675 yılında görme imkanı bulan Spon ve Wheler’in betimleridir. Arşiv kayıtlarında sarayın inşasına dair bilgi verecek bir deftere henüz rastlanmamıştır.[65] Spon ve Wheler’in tanıklıkları dışında yeni sarayın mimarisine ilişkin ancak IV. Mehmed döneminin, Yeni Cami Hünkar Kasrı ile Topkapı Sarayı ve Edirne Sarayı’ndaki diğer sultanî konutları ile karşılaştırma yapılarak yorum yapılabilir.
EKLER