1. Konu Seçimi, Yöntem ve Kapsam
Türkiye’de sanat tarihinin ilgi alanına giren mezar taşları çalışmalarında tezler, kitaplar, makaleler vb ile kataloğu verilen örneklerin çoğunu veri kütüğümüze girdik ve 33.911 sayısına ulaştık. Az da olsa ulaşamadığımız kitap, makale ve tezler de vardır. Bütün örneklerin envanterinin oluşturulması uzun bir zaman alacaktır. Bu yüzden artık bu örneklere dayalı genellemeler yapmak da gerekmektedir. Kuşkusuz bunlar birer ön değerlendirme olacaktır. Yıllar sonra bütün örnekler bilindiğinde, bu genelleme ile varılacak sonuçların bir kısmı eksik, hatta yanlış bile çıkabilecektir. Ancak bu alanda ön bilgi niteliğinde de olsa genel sonuçlara varmanın zamanı gelmiştir. Ayrıca bu çalışmada olduğu gibi tiplere dayalı genellemeler, tarihsiz örnekler için sağlam bir tarihleme ölçüsü oluşturmaktadır.
Makale konumuz olan tipin yer aldığı araştırmalarda, kaçınılmaz olarak sınırlı sayıdaki örneklerle karşılaştırılmakta, bu da bu tipin Türkiye genelindeki durumunun açık ve kesin olarak belirlenmesi ve anlaşılmasını engellemektedir.
Bu yüzden güneş tepelikli mezar taşlarının durumunu ortaya koymaya çalıştık. Bu tipi seçmenin özel bir gerekçesi yoktur. Konu olarak tepelik yerine yüzyıl, gövde kesiti tipi gibi sınırlamalar ölçü alınabilirdi. Ancak seçilecek her yöntem değişik sıkıntılar barındırabilmektedir. Örneğin makale örneklerimizde bile dikdörtgen ve yuvarlak olmak üzere iki değişik gövde kesit tipini barındırmaktadır. Bu yüzden mezar taşlarının gövde yatay kesiti, ön görünüşü ve başlık veya tepeliğini bir arada düşünerek daha önce önerdiğimiz tiplerin ayrı ayrı genel değerlendirmesini sürdürmeyi düşünüyoruz. Böylece ana yapı belirmeye başladığında, bunlara dayalı genel sonuçları da elde etmeye çalışacağız.
Konu kapsamı Türkiye genelidir. Kitabeleri, tarihleri, fotoğraf veya çizimleri ile tez ve yayınlardan veri kütüğümüze girdiğimiz 27,405 baş ve 6,506 ayak taşı toplam 33,911 tanesinden[1] 252 baş, 59 ayak toplam 311 tanesi bu tiptedir[2] (% 0,009). Veri kütüğümüz Türkiye genelidir, Makedonya ve Rodos adası için yayınlardan ulaşabildiklerimizi ekledik.
Örnek sayımız az olduğundan tarihleri, kişi adları, tepelik, tepeliği destekleyici yapraklar ve ışın kolları tiplerini ve her örneği aldığımız kaynağı gösterdiğimiz bir tablo (1. EK) sunduk ve her başlık altında ilgili başlığa giren örnekleri dipnotlarla ayrıca belirtmedik. Yine bu ölçüde bir makalede sonuç bölümü genellikle öz-özet hacmini aşmadığından özet verilmekle yetinilmiş ayrıca sonuç yazılmamıştır.
Çizimleri, altında gösterilen kaynaktaki fotoğrafardan oluşturduk. Fotoğrafardan ise 4 numaralısı sayın Oktay Gündoğdu’dan alınmış olup diğerleri tarafıma aittir.
2. Güneş Tepelikli Mezar Taşlarının Tarihi (1. EK)
252 baş ve 49 ayak taşından tarihli 261 tanesi 1810-1952 yılları arasındandır[3] . Tarihsiz 40 örnek 19. yüzyıla verilebilir. 59 ayak taşından, baş taşları dolayısıyla tarihi bilinen 51 tanesi 1846-1933 yıllarından olup ağırlık 19. yüzyıldadır. Tarihsiz 9 tanesini 19. yüzyıla tarihleyebiliriz. 19. yüzyıldaki 203 örnekten 17 tanesinin (15 baş+2 ayak) yüzyılın birinci, 186 (151 baş+35 ayak) tanesinin yüzyılın ikinci yarısından olması, bu tipin 19. yüzyılın ikinci yarısında yaygınlaştığını gösteriyor.
3. Güneş Tepelikli Mezar Taşı Tipleri (1. EK)
Örneklerimizi mezar taşı tipleri ve güneş biçimli tepeliklerin alt tipleri bakımından iki ana grupta ele alacağız.
Gövde Tipleri:Mezar taşı tiplerini, gövde yatay kesiti ve ön görünüşlerini bir arada ele alarak oluşturduğumuzda hepsi güneş tepelikli olmak üzere iki ana tip ortaya çıkmıştır:
3-A (1. Çizim): Yatay kesiti yuvarlak, silindirik gövdeli ve güneş tepelikli olan belirleyebildiğimiz tek örneği İstanbul’dan 1896 tarihli Belkıs Hanım’a ait baş taşıdır.
3-B: Gövde yatay kesiti dikdörtgen dediklerimizin arka yüzleri T biçimli, basık kemer yaylı, düz vb. biçimlerde olabilir. Bunlara ayrı ayrı alt kodlar vermek tipolojiyi karmaşıklaştıracağı için hepsini dikdörtgen genel başlığı altında topladık. Bu grubun ön görünüşlerine göre 2 alt tipi vardır.
3-B1 (1. Foto.): Bu kümede gövde kenarları düz veya dalgalı olarak tek eksende yukarı doğru genişler, boyun bölümü üstüne güneş tepelik oturtulur. Çoğu baş taşı olmak üzere % 90’ı bu tiptendir
3-B2 (2. Foto): Ön görünüşü ile kontrabasa benzetilen[4] veya lale motifni simgelediği söylenenlerin[5] alt bölümü oldukça geniş, üst dardır. 1861 – 1927 dilimindeki örneklerin genel içindeki oranı % 9’dur[6] . Çoğu İstanbul’dadır. Taşradaki Bursa, Kastamonu, Samsun, Rodos’takiler doğrudan veya dolaylı deniz ulaşımının olduğu yerlerdir. Konya’daki dört örnek ise daha çok yerel üretim sayılabilir.
4. Tepelikler (Ek 1): Örneklerimizin tamamı güneş tepelikli olmakla birlikte ayrıntılardaki biçim farklarına göre 6 alt tipini belirledik.
a. Tepelik Tipleri
T1 (1. Foto.): % 85 oran ile güneş tepeliklilerin baskın tipidir. Gövdenin boyun bölümünün iki yanından kuşkanadına benzer, ters ve düz S biçimli, C biçimli gibi birer yapraklı dal yükselir. Güneş biçimli tepelik yaklaşık yarısı seviyesinde bu dalların ucuna oturtulur. Tepeliğe güneş denilmekle birlikte örneklerin büyük çoğunluğu bitki biçimlidir. Merkezde, kol/çenek sayısı değişen bir çiçekten çıkan uçları sivri dilimli kollar, bir papatyayı andırır. Ana biçimi çoğunlukla yuvarlak olan bu tepeliğin bu dallara oturtulduğu yerden üstte kalan bölümünde kol uçları dilimlidir ve bu bakımdan tepeliği dilimli kemerlilere benzerler. Alttaki kollar ise gövdeye kabartılarak işlenmiştir. Örneklerin yaklaşık yarısı İstanbul’dadır. Çankırı, Kayseri, Konya’daki az sayıdaki örnek dışındakiler deniz ulaşımı olan kıyı kentleri ile karadan İstanbul’a yakın olan şehirlerdedir
T2 (2. Çizim): % 3 oranlı bu tipin birincisinden farkı, ışın kollarının bütünüyle arkadaki yuvarlağın üstüne kabartma olarak işlenmesi, uçlarının ilk grupta olduğu gibi çıkıntı yapmamasıdır. 1815 – 1922 yılları arasındaki tarihleri, zaman bakımından özel bir anlam taşımadıklarını gösteriyor. Örneklerin hepsi ayrı illerdendir ve bitkisel karakter taşımazlar.
T3 (3. Çizim): % 4 oran ile az görülen tiplerdendir. Birinci tipten farkı, boyun bölümündeki kanat benzeri S biçimli iki dalın olmaması, gövde üstünde kısa bir boyun bölümünden sonra yuvarlak tepeliğin gelmesidir. Yan parçalar olmadığı için, yuvarlağın yaklaşık dörtte üçlük kısmında kol uçları dilimlidir, boyundaki kollar ise yine uçları dilimli olmakla birlikte kabartmalıdırlar. Bu durumları ile de bir insan başını andırır, içinde bir işleme olmayan düz, yuvarlak tepeliklilere benzerler. İstanbul’daki 1853 tarihli Fatma Hanım’ın mezar taşı tepeliği güneş biçimli iken diğerleri bitkisel karakterlidirler. 1849-1933 zaman dilimi, örneklerin Bursa, Karabük, Konya’daki birer örnek fazla tutulmadığını gösteriyor.
T4 (4. Çizim): Bu gruptakilerde boyun bölümünde yanlardaki dallar yoktur, yuvarlak tepelikte kollar/yaprak uçları dilimli işlenmekle birlikte arkadaki yuvarlak tam olarak görülmektedir. Bu tipin 1846-1933 yılları arasındaki 8 örneğinden İstanbul’daki 1846 tarihlisinde, kollar yaprak biçimli iken diğerlerinde ışın kolları biçimlidir. Her örneği ayrı bir ildedir. İstanbul’da 1846 tarihlisinde merkezdeki çiçekten çıkan kollar[7] , Çanakkale’de 1916 yılından, ciğerparesi nitelemesine göre çocuk ya da genç kız olduğu anlaşılan Fitnat Hanım’ın[8] baş taşında göbekteki hilal ve yıldızdan çıkan 20 dilimli kol, Uşak’ta Ayşe Kadın’ın 1847 tarihli baş taşında[9] göbekteki dört çenekli çiçekten çıkan 24 kol, bütünüyle bir yuvarlak üstüne oyma tekniği ile kabartılmıştır. Geride tam yuvarlak görülebilmektedir. Benzer biçimli Konya 1933 tarihlisinde ise boyun bölümündeki kollar işlenmemiştir[10].
T5 (5-6. Çizim): 7 örnek % 2 oran ile bu tipte yine yanlardaki S biçimli yapraklı dallar yoktur. Mezar taşında boyun bölümü yapılmamıştır. Uçları çıkıntılı ve çeşitli biçimlerde olmak üzere yaklaşık bir yarım daire tepeliği oluşturur. Kol uçları çıkıntılı olmak üzere Düzce’de 1927 tarihli, Konya’da 19. yüzyıldan ve Tekirdağ’daki 1895 tarihli birer örnekte tepelik yarım yuvarlak, Karabük Safranbolu’daki 1816 ve 1897 tarihli 2 örnekte sivri kemer biçimine yakındır. Rodos’taki 1893 ve 1899 yıllarından 2 tanesinde ise yarım güneş biçimi, bütünüyle sivri kemer alınlığını doldurur[11]. Düzenleme olarak tepeliği yarım güneş biçimlilere benzemekle birlikte kemer alınlığı dolgusu olduğu için tepelikler içinde ele almadık. 4 tanesi 1816 – 1907 yılları arasındandır. Cumhuriyet döneminden ise 1927 ve 1933 tarihli iki örnek vardır. Tarihsiz tek örneğini 19. Yüzyıla verebiliriz. İstanbul’da bitkisel tepelik içinde de ele alınabilecek 1907 tarihlisi dışında diğerlerinin İstanbul dışında yer alması, bir tür taşra çeşitlemesi olduğunu gösteriyor. Tamamı kadınlara aittir. Ağa eşi, kızı tanımları ve bazılarında baba ve eş olarak yalnızca bir erkek adı verilmesi, alt ve orta tabaka ailelerden olduklarını düşündürüyor.
18. yüzyıl İstanbul çeşmelerindeki Barok ve Rokoko üslubu bezemelerinde Kemankeş Kara Mustafa Paşa Çeşmesi (1732) kavsarası ve Recai Mehmet Efendi Sebili Çeşmesi’ndeki (1777) yaprakların[12] istiridye kabuğu biçimleri yarım güneş biçimli düzenlemeleri andırır. İstanbul’daki 1907 tarihli örneğimiz[13] bu örneklere benzer. 1841 tarihli Tarikat levhasında[14] alt ortada içine tuğra yerleştirilen yuvarlaktan çıkan ışınların atnalı kemere benzer biçimi, örneklerimizinki ile aynı dönemdendir.
T6 (7. Çizim): 1846-1885 yıllarından 11 baş 2 ayak toplam 13 örneğin oranı % 05’tir. Tamamı İstanbul’da ve kadınlara aittir. Süleymaniye Camisi haziresindeki 1850, 1852, 1854, 1855, 1865 tarihli 7 örneği[15] aynı işlikte üretilmiş olabilirler. Merkezdeki çiçekten çıkan uçları çıkıntılı kol düzenlemesi esas olmak üzere, uçları sivri kemer yaylı oval ana biçimin yaklaşık üçte ikilik bölümü tepelik olarak kullanılmıştır. Bunlar da mal müdürü, muhasebeci, katip gibi orta seviyede görevlilerin ana, eş ve kızlarına aittir.
b. Tepelikteki Işın Kolları
Tepelikte merkezden çıkan kol sayısı, 8, 10, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23, 24, 25, 26, 27, 28, 29, 30, 32, 36’dır. Bunların yaklaşık yarısını çokluk sırasına göre 16, 20 ve 24 kollular oluşturur. Kol sayılarına yıllara göre baktığımızda belirgin bir ayırım yoktur. 20 kollular 1810, 16 kollular 1846, 20 kollular 1852 yılında başlamaktadır. Yine kol sayısında belli şehirlerde de yığılma yoktur. Yani kol sayısı – tarihleri ve bulundukları şehirlere göre bir hareket noktası oluşturulamıyor. Az da olsa kol sayılarının tek rakamlı toplamları, en azından bir bölümünde tepelik dilimlerinin önceden pergelle çizilmeden işlendiğini düşündürmektedir.
Kolların işlenişi bakımından altı biçim görülür (Ek 1):
K-1 (6. Foto.): 121 örnekte her kolun yatay kesiti ters V biçimlidir. Orta çizgi yüksek ve uzun, yan yüzleri bu çizgiden yanlara, aşağı eğimlidir. Uçları genelde üçgen biçimlidir. Bazı örneklerinde ortadaki uzun sırt bir değil üç çizgilidir. Genelde merkezlerinde çiçekler olmasına karşılık ışın çubuklarına, dolayısıyla güneşe en çok benzeyen bunlardır. 102 tanesinin tarihi bellidir. 1810-1899 yıllarından 76, 1901-1922 yıllarından 19, Cumhuriyet döneminden 7 örnek vardır. Tarihsiz 11 örneği 19. Yüzyıla verebiliriz.
K-2 (4.Çizim): 139 örneği vardır. Bu tipte ilk grubun tersine her kolun kesiti düz V biçimlidir, uzun orta çizgi aşağıda, kısa kenar çizgileri yukarıdadır. Eğim içe doğrudur. Bunların yan yüzleri az içbükey olarak oyulan ve ucu sivri kemer biçimlilerine tam bir yaprak denilebilir. Yan yüzleri düz olanları da eksen çizgisi aşağıda olduğu için yaprağa benzer. Kenarlardaki yüksek olan birleşme yerlerinde iki kenarı ayıran dar bir şerit veya üçlü çizgi de bu algıyı güçlendirir. Diğerleri gibi bunların da merkezinde çenek sayısı değişen çiçek olduğu için bu durumları ile tam bir uzun yapraklı çiçekleri andırırlar. %74’ü İstanbul’dadır. 1785-1899 yıllarından 68, 1900-1916 yıllarından 20, Cumhuriyet döneminden 4 örneği vardır. Tarihsiz 22 örneğini 19. Yüzyıla verebiliriz.
K-3 (8. Çizim): K-1 ve K-2 tipinin karması diyebileceğimiz uygulamada, ışın kolları bir uzun bir kısa sıralamasıyla dizilmiş, uzunlarda orta çizgiden yukarı, kısalarda yukarıda olan orta çizgiden aşağı doğrudur. Kısa kolların ucu üçgen şeklinde çıkıntılı, uzun kollarda ise üçgen şeklinde girintilidir. İstanbul’daki 7 tanesi 1850-1865 yıllarındandır, Antalya’daki 1883, Rodos’taki 1879 tarihlidir.
K-4 (5. Foto.): Birinci tipe benzemekle birlikte, her kolun iki yüzeyinden biri, orta çizgiden itibaren bütünüyle 1 cm kadar diğer parçadan alçaktır. Bu durumu ile yine merkezde çoğunlukla çiçek olmasına karşılık ana tasarım geometrik sayılır. İstanbul’daki 2 örneği 1849, 1862, Sinop/Boyabat’taki ise 1873 tarihlidir.
K-5 (9. Çizim): Tek örneği Samsun’daki 1878 tarihlisidir. Her kol, içe doğru yarım daire kesitlidir. Nuruosmaniye Camisi güneybatı yüzündeki Çeşmede[16] sütunceleri birleştiren atkı taşının üstüne konulan yarım çiçek? tepeliğimizin tam yarısı gibidir kol işlenişi de benzerdir.
K-6 (10-11. Çizim): 14 örneğinin Karabük’teki 1 tanesi dışındakiler İstanbul’dadır. Örnekleri 1848-1899 yılları arasındandır. Merkezden çıkan her kol, eğrelti otu veya akantusa benzer yaprak biçimindedir. Yaprak uçları çıkıntılıdır. Diğer gruplardan farklı olarak kollar düzdür, eğim yoktur. Bazılarında yapraklar? sıralı düzende dizilmiştir. Birincisinde yaprağın iç görünüşü verilmiştir, uzun orta çizgi alttadır. İkinci yaprak ise terstir, uzun orta çizgi üstte kenarlar alttadır. İstanbul’a özgü gibi görünen bu tipin Merkez Efendi haziresindeki 1872, 1898, 1899 tarihlilerinin benzerliği, aynı işlikte üretilmiş olabileceklerini akla getiriyor.
Bitki biçimli olmalarına karşılık, yaprakların daire şeklinde dizilmeleri ve diğerlerinde olduğu gibi bu tepeliği yanlarda iki yaprağın taşıması yüzünden güneş tepelikliler içinde ele aldık.
K-7 (12. Çizim): 9 örneğinden tarihi bilinenleri, 1816, 1848, 1858, 1921 tarihlidir. Merkezden çıkan ışın çubukları düzdür, uçları ters V biçimli çıkıntılı veya girintilidir.
c. Tepelik Göbeği
Güneş biçimli tepelikte, merkezden çıkan ışın kolları veya yaprakların merkezinde çeşitli uygulamalar görülür:
Nokta: İstanbul’da 1907, 1952, Karabük’te 1897, Tekirdağ’da 1895 tarihli 4 örnekte merkez bir noktadan ibarettir.
Daire: Çankırı’da 1864, Sinop’ta 1810 tarihli örneklerinde merkezdeki küçük birer yuvarlak işlenmemiş çiçek olabilir.
Yıldız (6. Fot.): İstanbul’da[17] 1926, Kastamonu’da 1922 tarihlilerinde[18] merkezde 5 uçlu yıldız, Giresun’da[19] 1874, Kastamonu’da 1877 tarihlisinde altı uçlu yıldız olmak üzere 4 tanesinde merkezde yıldız yer alır.
Ay-yıldız (13. Çizim): İzmir’de 1908, Çanakkale’de 1916 tarihli 2 tanesinde merkeze ay-yıldız yerleştirilmiştir[20].
Çiçek (7. Foto.): Örneklerin büyük bölümünde çoğunlukla çenek sayısı 3 ile 16 arasında değişen bir çiçek yer alır. Çenek sayısı, çok uygulananı 8 olmak üzere 4 ve 6’dır. Çenek sayısı net anlaşılmayan gül, kasımpatı benzeri çiçekler de görülür.
d. Tepeliği Taşıyan Yapraklar
Bu mezar taşı tipinin yaygın kullanımı olan T-1 ile T-2 tiplerinde mezar taşının yaklaşık omuz kısmından başlamak üzere, boynun iki yanına yerleştirilen kuşkanadına benzer, yarım kenger yaprağı gibi birer yaprak? üstüne tepeliğin oturtulduğunu belirtmiştik. İç yüzleri birbirine bakar biçimde yerleştirildikleri için, mezar taşına bakışa göre solda olanlara göre bu yaprakları dört ana grupta ele alabiliriz:
Y-1 (6. Foto): Ana biçimi ters “S” harfni andırır. Alt ucu içe dönüktür, sarmal kıvrımlı veya bir çiçek biçimlidir. Üst ucu tepeliğin yaklaşık yarı yüksekliğinde dışa dönüktür. Toplam 284 örnekten 213 baş ve 21 ayak olmak üzere 234 tanesi bu tiptendir. Güneş başlıklı tiplerin 1785 – 1952 tarih dilimi bu grup için de geçerlidir. Tarih ve iller bakımından genel çizginin dışında bir yığılma yoktur. Genel yapı ortak olmakla birlikte örnekler ayrıntılarda değişiktir. H.1272 / M.1855 yılını örnek alırsak, İstanbul’dan 5, Samsun’dan 2 ve Rodos’tan 1 olmak üzere 8 örnek[21] mevcuttur. Rodos ve Samsun’dakilerin de İstanbul’dan getirilmiş olmaları seçeneği de dikkate alındığında bile bu 8 örnek, tepelik alt tipleri ve tepeliği taşır durumdaki yapraklar itibarıyla tek kalıptan üretilmemişlerdir. Bu, aynı zamanda İstanbul’da ayrı işliklerde yapıldıklarını düşündürüyor. Makedonya Üsküp’tekilerin işçilikleri kötüdür, yerel örnek denilebilir. Ancak Kalkandelen Harabati Baba Tekkesi’ndekiler İstanbul örneklerine daha yakındır.
Y-2 (7. Foto): Düz “S” harfne benzer. 3 tanedir. Kastamonu’daki 1870 tarihlisi[22] daha açık olarak “S” biçimli olup alt ve üst kıvrımların içine birer çiçek yerleştirilmiştir. Dalların ucu içe dönüktür. Balıkesir’deki 1886 tarihlisi[23] ve Kastamonu’daki 1877 tarihlisi[24] yapraklı birer dal gibi olup tasarımları farklıdır.
Y-3 (14.Çizim): Bu gruptakiler ters “C” biçimlidir. 5 örneğinden Kocaeli’deki[25] 1877, İzmir’deki[26] 1908, Balıkesir’deki[27] 1934 tarihlisinde C biçimi belirgindir, bitkisel karakter ikinci planda iken İstanbul’daki[28] 1870 tarihli baş ve ayak taşında bitkisel karakter ön plandadır.
Y-4 (15. Çizim): Bunlarda yaprakların belirgin biçimleri yoktur. Genellikle tepeliğin yuvarlağı ile omuz bölümü arasındaki bölüme bir dolgu gibi işlenmişlerdir. 12 örneği (11 baş ve 1 ayak taşı) 1861-1910 yıllarındandır[29]. Kastamonu’daki 1873 tarihlisi, iyi işçiliği ile İstanbul’dan getirilmiş olabilir. İstanbul dışındakilerinin işçiliği zayıftır, yerel üretim olabilirler.
5. Erkek – Kadın Ayrımı:
20 baş, 4 ayak olmak üzere 24 mezar taşı erkeklere aittir. Tarihleri 1854 – 1933 yılları arasındadır. Güneş tepelikli mezar taşlarının 1810 – 1952 yılları arasında uygulandığı dikkate alınırsa, erkeklerde daha geç görüldüğü anlaşılıyor. 5 örnek dışında diğerlerinin İstanbul dışında oluşuna göre, erkek mezar taşları taşrada daha çok tercih edilmiştir. Burada taşradan gelen isteklerin bir ön önce yerine getirilmesi gereği dikkate alındığında, ana biçimi verilmiş ama yazısı yazılmamış hazır örneklerin kullanılmasının bu sonuca yol açtığı da düşünülebilir. Konya’daki 6 örnekten 5 tanesinin Mevlevilere ait olması, Mevlevilerin başkent modasını taşraya taşımadaki etkisini gösteriyor.
231 baş ve 34 ayak 265 tanesi (%85) kadınlar için yapılmıştır. 1810 – 1952 zaman aralığı, kadınlar için de süreçte bir zaman dilimi ağırlığı göstermiyor. 16 baş, 3 ayak, 19 tanesinde aşınma, gömülü olma gibi nedenlerle adı okunamayan, metnin kalanından cinsiyet ayırımı yapılamamıştır. Bunları çıkardığımızda, kadınların oranı %91’e çıkmaktadır. Kadınlarda yaşı yazılanlardaki 2 – 80 yaş dilimine göre bu tipin seçiminde yaşa göre bir ölçü yoktur.
6. Sosyal Konum
252 baş taşından 20 tanesi erkeklere aittir. Kadınların kendileri veya yakınlarının işlerini aşağıdaki gibi sıralayabiliriz:
Askerler: Miralay, binbaşı, yüzbaşı, mülazım, kolağası, alay emini olmak üzere 1849-1922 yılları arasında 43 tanedir.
Din adamları: Müftü, imam, müezzin, şeyh. 1854-1933 yılları arasında 23 tanedir.
Hizmet sınıfı: Cariye, kalfa. 1865-1891 yıllarında 5 tanedir.
İdari sınıf: Kadı, kaymakam, hazine emini, idadi müdürü, katip, muhasebeci, muhassıl, çiftlik nazırı, zaim, mektupçu, mal müdürü, veznedar. 1846-1923 yıllarında 56 tanedir.
Serbest meslek: Doktor, hamamcı, hakkak, hattat, kağıtçı, kaptan, şekerci, tomrukçu, tüccar, yağlıkçı, yemenici, yorgancı. Meslek belirtilmemekle birlikte çok sayıda oğlu, zade diye belirtilenler ile bir sıfat kullanılmadan yalnız ağa, bey, efendi yakını olduğu belirtilenleri de serbest meslek içinde düşünebiliriz. Bunları da kattığımızda 1810-1952 yıllarında 115 örnek ile en kalabalık grubu oluştururlar. Konuya tarihleri olarak baktığımızda, bu başlığın kullanıldığı zaman diliminde meslek gruplarında herhangi bir dilimde yığılma yoktur.
Bu başlıklar en üst düzey görevlilerde askeri sınıftan paşa için, dini sınıftan şeyhülislam oğlu için kullanılmıştır. Örneklerden 26 tanesi paşa, paşa eşi, kızı, torunu için yapılmıştır.
Okunamayanlar dışında doğrudan veya dolaylı olarak meslek belirleyebildiğimiz 235 örnek içinde serbest meslek % 48, idari sınıf %24, askerler % 18, din adamları % 9, hizmet sınıfı % 2 orandadır. 19 - 20. yüzyıllarda mezar taşı yaptırmanın, toplumun orta tabakasında yaygınlaştığı anlaşılıyor.
7. Karşılaştırma
ADI: Bu tipe çengeller üstünde çok köşeli yıldız[30], güneş tepelik[31], ışın halesi[32], çok kollu yıldız şeklinde rozet[33], şemse[34], ışınsal[35], ışın şualı[36], güneş rozeti[37], stilize güneş şualı[38], çiçek tepelik[39], şems[40], güneş kursu[41] adları önerilmiştir. Çoğunda merkezde bir çiçek bulunduğunu, güneşin tek tanrılı dinler öncesinde Tanrı sembolü oluşunun İslam inancıyla bağdaşmadığını, 19. yüzyıl örneklerine bakıp güneş tepelikli demenin sorgulanması gereğini belirtmiştik[42].
Bunların tepelik kollarının işlenişine göre oluşturduğumuz K-1, K-3, K-4 tipli 131 tanesi güneş ışınları biçimli tanımına daha yakındır.
311 örneğin büyük bölümünde göbekteki çok çenekli çiçekten çıkan çok kollu yapraklar açıkça bitki biçimlidir. Bunların bir kısmında dış yuvarlağı oluşturan yaprakların uçları doğadaki bazı yapraklar gibi sivri kemer yayı şeklindedir. Bazılarında ise yaprak uçları üçgen gibi düz çizgilerle birleşir. Toplam 8 örnekte ise yaprak uçları çıkıntı oluşturmaz veya yapraklar kabartılarak işlendikleri halde arkadaki zeminde yuvarlak tamdır. Bu tip ile çok yaygın olan birinci tipin, yaprak uç çıkıntıları düz çizgiyle birleşenleri, bu durumları ile bir çiçekten çok merkezden çıkan güneş ışınlarına benzemektedir. Ancak her durumda örneklerin tamamında göbekte bir çiçek vardır. Bu durumda da güneş tepelik denilmesini tartışmak gerekiyor. Aşağıda kısaca açıklamaya çalıştığımız üzere Türk kültüründe güneşle ilgili inanışların ve biçimlerin erken dönemlerdeki varlığına bakarak, güneş tepelik önerisine uyduk.
Burada şemse denilen düzenlemeye bakmakta yarar vardır. İçi çiçek ve yaprak geçmeleriyle doldurulmuş yuvarlak veya oval gövdeden çıkan tığ denilen ince ve bir kısmı yine bitkisel çıkıntılar dışta bir daire oluşturmaktadır. Muhtemelen bu biçimi ile düzenlemeye şemse (şems/güneş) denilmiştir. 15. yüzyılda Amasya 2. Bayezid Külliyesi kubbe bezemesinde şemseden söz edilir (http://tebdiz.com erişim tarihi 22-2-2020). Dolayısı ile geleneğimizde, temeli bitki olan bir düzenlemeye de güneş/şems adı verilmiştir. Osmanlı armasının üst bölümündeki çıkıntılı kollara şuay-ı zerrin (güneşi temsil eden altın ışıklar) denildiğinin belirtilmesi[43] 19. yüzyılda bu algının sürdüğünü gösteriyor.
Güneş eski kültürlerde genellikle Tanrı inancının ana kaynaklarından ve sembollerinden olmuştur.
Orta Asya Okunyev kültüründe (İ.Ö. 2. binin başı) güneş motifnin içine insan yüzü işlenmiş bir yuvarlaktan güneş ışınlarının çıkması[44], eski kültürlerdeki tanrı – kral algılamasının bir yansıması olabilir. Çoruhlu[45], Hunlardan beri değişik Türk topluluklarında güneşe saygı gösterildiği, kurban sunulduğu hatta güneş ışığına tapıldığı ve başında dilimli tacı ile işlenen ve Umay Ana’ya ait olduğu düşünülen resimlerin güneş ile ilgili olduğu görüşlerini aktarmaktadır. Orta Asya Türklerinin, çadırın üst örtüsünü oluşturan iğlerin tepedeki uçlarının takıldığı çangırak denilen yuvarlak parçayı güneşe benzetmeleri[46], biçim – güneş ilişkisinin eskiliği ve yaygınlığını göstermektedir.
Çin imparatorları için göğün oğlu, Fransa kralları için güneş kral tanımlamaları bilinmektedir. Orta Çağ İran coğrafyası Şii inancında şir ü hurşid adıyla aslan ve güneş ve bununla ilişkili olarak Hz. Ali ile güneş bir arada düşünülmüştür[47].
Malabadi Köprüsü’nde (1147), Silvan Kalesi (1203), İncir Han (1238) aslanın yanında veya üstündeki güneş yuvarlağının testere ucu gibi çıkıntıları vardır. Gıyaseddin Keyhüsrev’in altın parasında ise iki aslanın üstünde, içine insan yüzü işlenmiş yuvarlaktan ışınlar çıkmaktadır. Kubadabad Sarayı’nın 13. Yüzyıl sonu – 14. Yüzyıl başına tarihlenen yıldız çinilerindeki içine kişi yüzü işlenmiş yuvarlaktan çıkan ışınlar da güneş sembolü kabul edilmiştir[48]. Bir mezar taşında[49] yazıların altına oyulmuş yuvarlak içinde 16 dilimli, yaprağa daha çok benzeyen motif (15. Yüzyıl?) tepelik tipimizin erken örneklerden sayılabilir. Burç ve gezegenleri göstermek üzere 16-17. Yüzyıl Osmanlı yazmaları ve çinilerinde, daha yaygın olarak 19-20. yüzyıllar İran’ında bu biçimin sürdürüldüğü anlaşılıyor[50]. Yani bu, Türk sanatında İslam öncesinden beri bilinen bir biçimdir.
Paris Saint Paul-Saint Louis Kilisesi (1627) ön yüzünde[51], Roma Churc Of Jesus (Gesu) (1668-1683) apsisinde[52], Roma SS Apostoli (1702) apsisinde[53], Almanya Dresden’de Frauenkirche (1726-1740) altarında[54], Fransa Avignon Şapeli’nde[55] (1739) çeşitli mitolojik sahnelerin arkasında yer verilen merkezden çıkan ışınlar gibi sayısı çoğaltılabilecek örnekler, bu tür düzenlemenin 17 – 18. Yüzyıllar Avrupa Barok ve Rokoko üsluplarında kullanıldığını gösteriyor.
Bu tip tepeliklerin mezar taşlarında 1810 yılından itibaren görülmesi ile 1703- 1830 aralığında İstanbul camilerinin taş süslemesinde benzer düzenlemeye yer verilmemesi uyumludur. Osmanlı mimarisinde Konya Mevlana Dergahı onarım kitabesinde[56] (1834), İstanbul Bezm-i Alem Valide Sultan Çeşmesi (1839) ve Abdülmecid Han Çeşmesi (1845) kitabesi üstünde merkezdeki tuğra işli oval biçimin dışında bir üçgen oluşturacak şekilde verilen ışın demetleri, Pertevniyal Valide Sultan Çeşmesi (1856) alınlığındaki bu defa tuğralı oval biçimin üstüne yerleştirilen üçgen biçimli ışınlar, saray görevlilerinden Şevkinihal Usta’nın yaptırdığı çeşmede (1847) tuğralı merkezden çıkan oval ışınlar[57], Teşvikiye Camisi’nin (1854) girişindeki, 2. Abülhamit zamanında son şeklinin verildiği bilgisine göre 1891 onarımında[58] eklenmiş olabilecek ve Konya Aziziye Camisi (1867) mihrap üstünde birinin göbeği tuğralı iki düzenleme, taşa işlenmiş Osmanlı armasının üstteki tuğralı-ışınlı bölümünün öncüsü gibidirler. Aynı zamanda yukarıda verdiğimiz Avrupa örneklerine de benzemektedirler. Bu tarihler, mezar taşlarında da tepeliklerin aynı dönemde uygulandığını gösteriyor.
2. Mahmut Türbe hazire kapısı (1840) kemer içinde metal kapının üst bölümündeki yarım güneş[59], Kapıağası Mustafa Ağa’nın çeşmesinde (1872) kitabe üstündeki taşkın yarım güneş[60], İstanbul Mehmet Ağa Sebili (1890) pencere metal korkuluğunun yarım ondört uçlu yıldız biçimi[61] ise örneklerimizdeki T-5 tepelik tipi ile benzerdir.
Akseki’de[62] Ak Ev (20. yüzyıl başı), Çingil’in Evi (20. yüzyıl başı), Hacı Ömer’in evi (1904), Hasan Başman Evi (20. yüzyıl başı), Sami’nin Evi (20.yüzyıl başı), Şükrü Uysal Evi (20. yüzyıl ortası), Vakıf Ev (20.yüzyıl başı), Mehmet Türe Evi (1937), Hüseyin Erdoğan Evi (1936), Mustafa Erdoğan Evi (1938) örneklerinde olduğu gibi (tamamı buraya alınmamıştır), Akseki evlerinde genellikle bitkisel bir göbekten çıkan ışın kolları biçimi, yaygın bir tavan süsleme yoludur. Kayseri Sarı Mustafa Evi tavanında, Avanos Doktor Konağında (19. yüzyıl sonu) Mersin’de bir evde oval biçimde kollar iç bükey-dış bükey sıralaması ile dizilmiştir[63], İmamoğlu Evi (1890) giriş sofa tavanında tam, Rıfat Çalıka Evi (20. yüzyıl) çıkma altında yarım güneş[64] vardır.
19. yüzyıl ve 20. yüzyıl başından bu tür bezeme için yüzlerce örnek bulunabilir. Özelikle Safranbolu’da ince işçilikli örnekleri bilinir. Bunlara Akseki’nin yanı sıra Kastamonu evlerindeki gibi[65] merkezdeki çeşitli büyüklüklerde çok uçlu-köşeli yıldız olanları da eklersek, Selçuklu küçük rozetlerinden Osmanlı tavanlarındaki yıldızlara kadar yaygın bir motif olduğu görülür.
Samsun Hamidiye Camisi[66] (1884) kubbedeki kalemişi bezemede ışınların uçları, örneklerimizden kol uçları girintili olan (K-3) tipi gibidir.
Merkezinde çiçek bulunan güneş biçimi, bu tip tepeliğin kullanılmadığı mezarlarda özellikle sandık mezarların kısa yüzlerinde daire, uzun yüzlerinde ise dikdörtgen veya oval biçimli olarak sıklıkla işlenmiştir: Konya’da[67] 19.yy tarihli ayak taşında sivri kemer alınlığında; Yozgat’ta[68] 1875 tarihlisinde kısa yüzde, 1855 tarihlisinde uzun yüzünde, 1877 tarihlisinde kısa ve uzun yüzlerde, 1874 tarihlisinde kısa yüzünde, 1894 tarihlisinde uzun yüzünde; Kastamonu’da 1883 tarihlisinde[69] uzun yüzünde, 1869, 1873, 1891, 1897 tarihlilerde[70], Karabük’te 1906 tarihlisinde[71], Erzurum’da 1904 tarihlisinde[72]; İstanbul’da 1892, 1905 tarihlilerde[73], 1855, 1860 tarihlilerde[74] alınlıkta, 1883 tarihlisinde[75] kısa kenarda. Bu tarihler, güneş tepeliklilerin tarihleri ile uyumludur.
İstanbul’da Divan-ı Harp reisi Said Paşa’nın eşi için 1898 yılında yaptırılan sandukada, Osmanlı arması temel alınarak düzenlenmiş armada[76] iki bayrak arasının çeyrek daire ölçüsünde ışın demeti olarak yapılması, çeşmelerde ışınların tuğra çevresinde veya üstünde olması, İstanbul’da 1858 tarihli mezardaki[77] başka bir armada üstte ortadaki yuvarlak güneş; 1873, 1906 tarihli beratlarda, tuğrayı kuşatan kenarları tırtıklı oval biçimden çıkan ışın kolları, 1878 tarihli beratta ise güneş tepeliklerimize çok benzer şekilde tuğralı göbeğin 12 kollu yıldız ile çevrilmesi[78] bir tür hanedan simgesi gibi düşünüldüğünü akla getirse de, Osmanlı soyundan gelmeyenlerin yaptırdıkları eserlerdeki varlığı, uygulamanın böyle olmadığını gösteriyor. Devlet simgesi gibi görülse bile üst düzey yöneticilerin eserlerinde kullanılması konusunda yasal bir düzenleme yapılmadığı, toplumda yaygınlaşması için bu tür kullanımlara göz yumulduğu da düşünülebilir. Erzurum’da 1846 yılından sandık mezar[79] kısa yüzünde Osmanlı armasından türetilmiş bezemede merkezdeki bitkisel düzenleme açık olmakla birlikte yine oval güneş düzenlemesine yakındır.
Ortasında tuğra olan kalkan motifnin çevresine çeşitli silahların yerleştirilmesi, bunu da dıştan bazen aralarında ay-yıldız olan ışın çubuklarının çevirmesi biçimli ana tasarım, Osmanlı armasının yanında 1851 tarihli Mecidi Nişanı’nda olduğu gibi, Osmanlı nişanlarına da temel olmuştur. 1862 tarihli nişanda ise merkezde tuğra değil Osmanlı armasının yakın bir biçimi yer alır[80]. Madalyalar ise genelde paralar gibi yuvarlak dış biçimlidir, 1853 tarihlisindeki merkezde 6 çenekli çiçek olan 12 kollu düzenleme tepeliklerimizle eş sayılabilir. 1877, 1882, 1906 tarihlilerde yine daire dış biçim içine ay-yıldız – silah – bayraklı düzenleme arkasındaki ışınlar Osmanlı arması etkilidir[81].
2. Abdülhamid’in doğum tebriği kartının tezhibinde (1842), Osmanlı arması gibi yapılan düzenlemenin tepesinde, merkezinde hilal içinde tuğra olan yuvarlağın dışı, yarım 16? uçlu yıldız biçimlidir[82]. 2. Mahmut’un 1838 yılından beratı, bu tarzın tezhipteki başka bir örneğidir[83]. Arma dış biçimlenişi damla gibidir. Merkezdeki iri bir damlaya benzer biçimin alt ortasından ışın kolları çıkmakta olup altta davul ve silahlar yanlarda bayraklarla çevrilidir üstte ortada ise ay yıldız yerleştirilmiştir. 1868 tarihli Delail-i Hayrat’ta, merkezdeki ay-yıldız, 1848 tarihli fermanda ise tuğra dıştan uçları içe girintili ışın kolları ile çevrilmiştir[84].
Osmanlı Armasının 1856 yılında sultan Abdülmecit’in İngiltere ziyaretinde gündeme geldiği, kraliçenin görevlendirdiği Charles Young’ın çiziminin 1857 yılında uygulandığı, 1850 yılındaki Tanzimat madalyasında bulunan sembollerden bazılarının alınarak 1882 yılında son biçiminin oluşturulduğu belirtilmiştir[85]. Ancak tepesinde ışın çubukları olmamasına karşılık Osmanlıda ilk deneme olan 1720 tarihli haritadaki arma, arayışın 18. Yüzyılın başına kadar indiğini gösteriyor. 1799 tarihli 3. Selim’in mühründe ise tuğranın dışındaki ışın kolları gövdeden çıkıntı yapmazlar[86].
İstanbul Bezm-i Alem Valide Sultan Çeşmesi (1839) ve Abdülmecid Han Çeşmesi’nin (1845) tarihleri, Tanzimatla birlikte arayışların başladığını, ortasına tuğra konulmakla birlikte İstanbul Mekteb-i Tıbbıye kapı kitabesinin üstünde Osmanlı armasındaki (1900)[87] gibi ışın kolları düzenlemesinin Avrupa örneklerinden alındığını söyleyebiliriz.
Burada ilginç olan güneş tepelikli mezar taşlarının Tanzimat öncesinde uygulanmaya başlanmasıdır. 17. Yüzyıl sonuna kadar Türk sanatında çok kollu – çok uçlu yıldız motiferinin kullanımı oldukça yaygındır. Tanzimat öncesi güneş biçimli tepeliklerin başlamasını bu geleneğe mi bağlamak, yoksa Tanzimat fermanının 1839 yılında yürürlüğe konulmasına karşılık bunun düşünce alt yapının daha önceden başlamış olması gereğine bağlı olarak yine Batı etkisini mi dikkate almak konusunda açık bir şey söylemek zordur. Türk kültüründe binlerce yıllık bir geçmişi olan güneşle ilgili kavramın 19. Yüzyılda Avrupa etkisiyle yeniden gündeme geldiği söylenebilir. Erzurum Saltuk Kümbeti’ndeki (12.yy) deniz kabuğu motif ve 1741- 1910 yıllarında değişik yapı türlerinde çok sayıda kullanılan istiridye kabuğu motif ile İncir Han (1238), Selçuk İsa Bey Camisi (1375) taç kapılarındaki yivli tromp düzenlemelerinin, özellikle kolların içbükey kesitli olmayıp düz verildiği ve istiridye kabuğu motif olmadığı vurgulanarak yelpaze motif denilenlerin[88] güneş motif ile biçim benzerliği açıktır. Özellikle 1709 yılı Emetullah Valide Sultan Çeşmesi’nden başlamak üzere yelpaze motifilerin güneş tepelikli örneklerin ortaya çıkışında etkisi olabilir. Şeyhülislam Mustafa Aşir Efendi’nin 1804 tarihli lahitindeki bitkisel ağırlıklı benzer düzenleme, tepeliklerimize benzer erken tarihli örneklerdendir[89]. 1804 yılından bir tabanca kundağındaki oval göbekten çıkan ışık kolları, 1808 yılından bir tüfekteki arma benzeri erken düzenlemeler, 1892 yılından tüfek dipçiğindeki Osmanlı arması, dar alana işlendikleri için basittirler[90].
Veliaht Yusuf İzzettin Efendi’nin kızı Mihriban Hanım’ın 1987 yılından baş taşına işlenmiş yuvarlak güneş[91] Cumhuriyet dönemi için bile hanedan üyelerinde böyle bir algının olabileceğini gösteriyor.
Nuruosmaniye Camisi (1748) avlu ana kapı yuvarlak kemer alınlığına kabartma olarak işlenmiş yarım dairedeki merkezden çıkan meşaleyi andıran kollar ve Beylerbeyi Camisi (1777) pencere iç alınlıklarında kalemişi bezeme T-5 tipli tepeliğin, Hacı Beşir Ağa Camisi (1744) kütüphane kapısının güneyindeki oval pano[92] ise sandık mezar yan yüzlerine işlenen ışın kollu düzenlemelerin 18. Yüzyıldaki öncüleri sayılabilir.
EKLER