ISSN: 0041-4255
e-ISSN: 2791-6472

Bilal Dedeyev, Yusuf Küçükdağ

1Bakü Mühendislik Üniversitesi, Umumi Fenler Bölümü
2K.T.O. Karatay Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Tarih Bölümü

Anahtar Kelimeler: Gence-Karabağ, Molla Şemseddin Ahmed Karabaği, Cabir Ensari, Süleymaniye Medresesi, Nuh Efendi

Giriş

İlhanlılar döneminde (1256-1357) bu ülkenin bir parçası konumundaki Azerbaycan’a İran, Orta Asya ve Orta Doğu’dan çok sayıda Müslüman ilim, sanat ve kültür adamı gelip yerleşmişti. Bu göçler sonucunda Azerbaycan bölgesi 14-15. yüzyıllarda Orta Doğu’nun önde gelen kültür merkezlerinden biri haline gelmişti[1] . Birçok İslam devleti gibi Osmanlılar da Azerbaycan sahasıyla siyasi, sosyal ve kültürel ilişkileri güçlendirme yönüne gitti. Özellikle, 15. yüzyılın ikinci yarısı ve 16. yüzyılda Osmanlı toplumu Azerbaycanlı ilim ve kültür adamlarına büyük saygı göstermiş; bunlar, devlet tarafından başta İstanbul olmak üzere ülkenin değişik bölgelerine planlı bir şekilde yerleştirilmiştir. Bu konuda 16-17. yüzyıllarda yaşamış birçok Osmanlı müellifi gibi, 19. yüzyıl Rus oryantalisti Smirnov da hemfikirdir[2] . Böylece, iki Türk bölgesindeki ilim ve fi kir adamları ile mutasavvıflar arasında kaynaşma olmuştur. Sadece Fatih devrinde (1444-1446, 1451-1481) İstanbul’un fethinden hemen sonra Osmanlı sarayına Acem diyarından gelen 30’dan fazla şairin kabul edildiği bilinmektedir [3] . Ayrıca Fatih, Osmanlı tarihinde ilk defa olarak saray tabiplerini bir araya getirerek bir hekim heyeti oluşturmuştu. Burada yer alan yedi tabibin dörtü (Kutbeddin Acemi, Şükrullah Şirvani, Hoca Ataullah Acemi ve Lari Acemi) Azerbaycan ve İran coğrafyasından gelmişti[4] . Bu durum sonrakı dönemlerde de aynen devam etmiş; tabip Tebrizli Ahi Ahmed Çelebi (ö. 1524) Sultan II. Bayezit (1481-1512), Sultan Selim (1512-1520) ve Kanuni (1520-1566) dönemlerinde başhekimlik yapmıştır[5] . 16. yüzyıl başlarında da Safevi Devleti’nin kurulmasıyla (1501) karşılıklı göç olayları yaşanmış; Şah İsmail’e bağlı Anadolulu Kızılbaş Türkmenler Safevi Devleti’ne, Sünni Azeri Türkler de Osmanlı topraklarına gitmişlerdir. 1514 yılında meydana gelen Çaldıran Savaşı bu ilişkilerde dönüm noktası olmuş; bundan sonra çok sayıda Azerbaycanlı bilim, kültür ve devlet adamı, Şah İsmail’in baskıları sonucunda Safevi Devleti’nde tutunamayarak İstanbul’a göç etmek zorunda kalmışlardır. Azerbaycan sahasından gelen bu yetişmiş insan unsuru, Osmanlı kültür hayatını derinden etkilemiş, bazı konularda ülkede âdeta yeniden yapılanmaya gidilmiştir. Nitekim, Kanuni Sultan Süleyman döneminde Osmanlı hanedanının şanlı tarihini manzum olarak yazmak için tesis edilen Şehnamecilik[6] kurumunun art arta ilk dört şehnamecisi; Fethullah Arifi Çelebi (ö. 1562)[7] , Efl atun Şirvani (ö. 1569)[8] , Seyyid Lokman Urmevi (ö. 1601)[9] ve Nutku Şirvani (ö.1600?)[10]Azerbaycanlı’dır. Bu dönemde Osmanlı saraylarında baş mimar Acem Ali (ö. 1539)[11], baş nakkaşlar Şah Kulu Penahi (ö. 1557?), Mehmed Şah[12] ve çok sayda Azerbaycanlı sanat erbabı ile musikişinas ve müzisyen[13] kendi sahalarında faaliyet göstermişlerdir. Yine hat sanatında Şeyh Hamdullah (ö. 1520) mektebinden başka Osmanlı Devleti’ne Azerbaycan’dan gelen, özellikle talik ve divani yazı yazan hattatlar zamanla ayrı bir mektep oluşturmuşlardır[14]. Ayrıca, Osmanlı tezkirelerinden elde edilen bilgilere göre sadece 16. yüzyılda Osmanlı Devleti’nde sayıları 30’dan fazla Azerbaycanlı şairin yaşadığı bilim adamlarınca tespit edilmiştir[15]. Bu durum, iki Türk bölgesi arasında kültürel ilişkilerin gelişmesinde yeni bir sayfa açarak bundan sonraki dönemlerde toplumsal-kültürel ilişkilerin daha çok gelişmesine ortam hazırlamıştır. 16. yüzyılda Azerbaycan sahası ile Osmanlı Devleti arasındaki sosyal ve kültürel ilişkilerin pekiştirilmesinde Azerbaycanlı kültür ve sanat erbabı ile birlikte ilim adamlarının da etkisi büyük olmuştur. Bunlardan biri de aslen Karabağlı olan Molla Şemseddin Ahmed’dir.

Azerbaycan’dan Osmanlı ülkesine göç edenlerin sadece kendileri değil aynı zamanda aileleri de bu ilişkilerin kurulmasında mühim rol oynamışlardır. İkinci nesil de babalarının yolunu devam ettirerek Osmanlı Devleti’nde müderris, kadı ve kazasker gibi üst düzey görevlerde bulunmuşlardır. Molla Şemseddin Ahmed’in oğlu Nuh Efendi, buna örnek teşkil etmektedir.

Karabağlı Molla Şemseddin Ahmed hakkında Türkiye ve Azerbaycan’da ciddi anlamda bir araştırma yapılmamıştır. Onunla ilgili İranlı âlim Tofi gh Heiderizade’nin 1998 yılında İngilizceden Türkçeye tercüme edilmiş bir makalesinde sadece üç satır[16]; Elnur Nesirov’un 2011 yılında yayınladığı Orta Asrlarda Yaşamış Azerbaycanlı Alimler adlı kitabında, 19. yüzyıl Osmanlı tarihçilerinin eserlerinden istifade edilerek yarım sayfalık biyografi k bilgi verilmiştir[17]. Ayrıca Bilal Dedeyev, 2014 yılında yayımladığı bir makalede Osmanlı Devleti’nde yaşamış 19 Karabağlı âlim hakkında bilgi verirken bazı ilaveler yaparak bu zatın hayatı ve edebî kişiliği konusuna kısaca değinmiştir[18]. Bu durumda tespit edilen bilgiler ışığında Karabağlı Molla Şemseddin Ahmed hakkında yeni bir makale hazırlanmasının zarureti ortaya çıkmıştır.

Molla Şemseddin Ahmed Karabaği ile ilgili bilgilerin alındığı yerler temelde Osmanlı arşiv belgeleriyle o dönemde kaleme alınmış kaynaklardır. Bunlardan 1593 tarihli Gence-Karabağ Eyaleti’nin İcmal Defteri ile Üsküdar Mahkemesi’nin 84 Numaralı Sicil Defteri, belge niteliğinde olduğundan önemlidir. Ayrıca, Molla Şemseddin Ahmed Efendi’nin çağdaşı olan Muhyi-yi Gülşeni (ö.1605), Nev’izade Atai (ö.1635) ile Molla Şemseddin Ahmed’in oğlu Nuh Efendi’nin muasırı Kâtip Çelebi (ö.1657), Seyyid Mehmed Rıza (ö. 1671), Şeyhî Mehmed Efendi (ö.1732) ve son dönem Osmanlı ilim adamları Mehmed Süreyya (ö.1909) ile Bursalı Mehmed Tahir’in (ö.1925) eserlerinden öncelikle yararlanılmıştır. Bu makalede Molla Şemseddin Ahmed Karabaği’nin hayatı ve eserleri incelenerek, oğlu Nuh Efendi hakkında kısaca bilgi verilecektir.

1. Molla Şemseddin Ahmed’in Soyu

Osmanlı kaynaklarında Molla Şemseddin Ahmed Ensari Karabaği olarak geçse de kendi eserlerinde adını tam olarak Ahmed b. Ruhullah b. Nasiruddin el-Ensarî el-Câbirî şeklinde göstermiştir[19]. Buradan açıkça anlaşılıyor ki, onun soyu ashaptan biri olan Cabir b. Abdullah el-Ensari’ye dayanmaktadır. Doğum tarihi mevcut kaynaklara göre şimdilik bilinmeyen Molla Şemseddin Ahmed Ensari, aşağıda değinileceği üzere 1557’de İstanbul’a eğitim için geldiği göz önüne alınırsa, tahsil çağı olarak kabul edilebilecek olan 15-20 yaşlarında olduğu ve 1540’lı yılların başlarında dünyaya geldiği söylenebilir. Aslen Azerbaycan’ın Karabağ bölgesindendir. Nev’izade Atai ve Kâtip Çelebi de onun babasının Ruhullah Ensari olduğunu ve Gence’den eğitim almak için Osmanlı Devleti’ne geldiğini belirtmektedirler[20]. Ayrıca Mehmed Süreyya’ya göre o, Genceli, Bursalı Mehmed Tahir’e göre ise Karabağlı’dır[21]. Osmanlı’da genel olarak Şemseddin Ahmed Karabaği ismiyle tanınmıştır. Şu anda Gence ve Karabağ Azerbaycan’ın iki farklı bölgesi olsa da, 16. yüzyılda bu bölgelerin aynı eyalet içinde yer aldığını belirtmek gerekir. Merkezi Gence[22]olan Karabağ Beylerbeyliği ise 16. yüzyılda Safevi Devleti’nin 13 eyaletinden biri olmuştur. Osmanlı Devleti, III. Murat döneminde (1574-1595) Azerbaycan’ın büyük bir bölümünü, aynı zamanda Karabağ bölgesini 1588 yılında topraklarına katarak burayı Gence-Karabağ Eyaleti haline getirmişti[23]. Osmanlı kroniklerinde Gence ve Karabağ ayrı bölgeler gibi gösterilse de gerçekte bu iki bölge 16. yüzyılda aynı eyaletin içinde yer almıştır. Ayrıca, Osmanlı Devleti tarafından Gence-Karabağ Eyaleti’nde toprakların yönetimi hakkındaki kanuna göre vergilerin ve bazı mükellefi yetlerin belirlenmesi, nüfus ve tarımsal faaliyetlerin kayıt altına alınması için 1593 yılında düzenlenen Gence-Karabağ Eyaleti İcmal Defteri’nde Şemseddin Ahmed’in soyu ile net olarak nereli olduğuna dair bilgi edinmek mümkündür. 1595 tarihli belgede mülkiyet hakkı Cabir el-Ensari’nin çocuklarına ait olan iki zaviye vakfı kayda alınmıştır. Bunlardan biri Karabağ’ın Dizak nahiyesine bağlı Şeyhler köyünde bulunan Şeyh Siraceddin-i Ensârî (Belge 1), diğeri ise onun oğlunun adına Gence’de kurulan Şeyh İzzeddin b. Siraceddin-i Ensârî (Belge 2) zaviyelerinin vakıfl arıdır. Birinci vakıf belgesindeki Evkāf-ı merhûm Şeyh Sirâceddin bin Şeyh Kemâleddin‘an-evlâd-ı Hazret-i Câbir-i Ensarî kaydından açık bir şekilde anlaşılıyor ki, bu aile, ashaptan, Hz. Peygamber’den en çok hadis rivayet eden altı raviden biri olan Cabir b. Abdullah el-Ensari’nin soyundan gelmektedir. Aynı zamanda bu vakıfl arın Celayirli hükümdarı Şeyh Üveys (1355-1374) tarafından verildiği, Karakoyunlu hükümdarı Cihanşah (1438-1467) ve Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan (1453-1478) tarafından vakfın faaliyetlerinin onaylandığı, Safevi ve Osmanlılar zamanında da işlevini devam ettirdiği icmal defterindeki vakıf kayıtlarında yer almaktadır[24]. Bütün bu bilgilerden anlaşılıyor ki, sahabe Cabir Ensari’nin soyundan gelen bu aile en azından 14. yüzyıldan itibaren Karabağ’ın Dizak bölgesinde yaşamış ve aynı ailenin fertlerinden biri olan Şeyh İzzeddin b. Siraceddin-i Ensari ise, sonradan Gence’ye yerleşmiştir. Öyle ise 1595 yılında artık Osmanlı’da yüksek görevlerde çalışan Molla Şemseddin Ahmed’in, Karabağ’ın Dizak bölgesindeki Şeyhler köyünde ve Gence’de akrabalarının yaşadığı söylenebilir. Ayrıca, bu dönem kayıtlarından anlaşıldığı gibi Karabağ’ın Dizak bölgesine sınır olan Nahçıvan’da da Mevlâna Şeyh İsa el-Ensari adında ünlü bir zat yaşamıştır. Defterde Sultan III. Murat tarafından 1590 yılında onun dergâhı için Mevlânâ Şeyh İsa el-Ensarȋ Vakfı’nın kurulduğu kaydedilmektedir[25]. Burada soyunun Cabir el-Ensari’ye dayandığı açık bir şekilde belirtilmese de, Mevlâna Şeyh İsa’nın da bu bölgeye yerleşmiş Cabir el-Ensari neslinden olduğu tahmin edilebilir. Demek ki, aslen Karabağ’ın Dizak bölgesinden olan Molla Şemseddin Ahmed, eyaletin merkezi olan Gence’de yaşayarak ilk tahsilini burada almış ve bir süre sonra medrese eğitimi için İstanbul’a gelmiştir.

2. Şemseddin Ahmed’in Osmanlı’daki İlmî FaaliyetleriMolla Şemseddin Ahmed’in Azerbaycan’daki hayatı ile aldığı eğitim konusunda şimdilik herhangi bir kayda rastlanmamış ve ulaşılabilen kaynaklarda ne zaman Osmanlı Devleti’ne geldiğine dair net bir tarih de verilmemiştir. Bu konuda aydınlatıcı bilgi sadece Atai ve Kâtip Çelebi’nin eserlerinde yer almaktadır. Buna göre Süleymaniye Medresesi’nin müderrisi olan Şah Efendi’ye muit olarak hizmet ettikten sonra 970 (1562-1563) yılında Osmanlı medreselerinde müderris olmak için mülazımlığa kaydedilmiştir[26]. Heiderizade makalesinde bu tarihi esas alarak Molla Şemseddin Ahmed’in Osmanlı Devleti’ne 1562 yılında geldiğini ileri sürmüştür[27]. Şunu da belirtmek gerekir ki, Osmanlı eğitim sisteminde Fatih Sultan Mehmed’den sonra, en ciddi gelişmeler ve reformlar Kanuni Sultan Süleyman döneminde yapılmıştır.

Kanuni dönemi medreseleriyle ilgili genel kurallara göre yüksek medrese eğitimi yaklaşık 5-6 yıldır. Mezun olanlara icazetname adı verilen diploma takdim edilirdi. Müderris, bu mezunların içinden çalışkan ve terbiyeli birisini kendisine muit seçebilmektedir. Sistem gereği sadece bundan sonra mezunların mülazım olma hakkı bulunmaktadır. Sıraya alınan mülazım, müderris olmak için o dönemde yaklaşık yedi yıl beklemek zorundadır[28]. Atai ve Kâtip Çelebi’nin Şemseddin Ahmed Karabaği hakkında yazdıkları da yukarıda verilen kuralların doğruluğunu onaylamaktadır. Verilen bilgilerden anlaşıldığına göre belirtilen 970 (1562-1563) yılında Mısır kadılığına tayini çıkan Şah Efendi, Şemseddin Ahmed Karabaği’nin mülazım olmasını Mısır kadısı olduktan sonra Rumeli Kazaskerliği’ne getirilen Hamid Efendi’ye sunmuş, o da bunu kabul etmiştir. Fakat, Hamid Efendi’nin zaman kaybetmeden Şemseddin Ahmed’in tayininin uygun olduğunu bildirmesine rağmen, Şah Efendi nedense onun bir müddet beklemesinin daha doğru olacağını belirtmiştir. Böylece yaklaşık yedi yıl sonra, yani 977 (1569-1570) yılında o Sadrazam Sokullu Mehmed Paşa’nın (ö.1579) Burgaz’da (Lüleburgaz) yeni yaptırdığı medreseye ilk müderris olarak günlük 40 akçe ile tayin edilmiştir[29]. Bu bilgilerden anlaşıldığına göre 16. yüzyılın ortalarından başlayarak Osmanlı Devleti’nde muit ve mülazım seçilmek için Osmanlı medreselerinden mezun olmak zorunluluğu uygulanmıştır. Böyle olunca, Şemseddin Ahmed Karabaği, 1562-1563’ten önce, muhtemelen 1557 yılında Osmanlı Devleti’ne gelerek Süleymaniye Medresesi’nde eğitime başlamıştır. Zaten Süleymaniye medreselerinin de 1551-1557 yılları arasında inşa edildiği bilinmektedir[30]. Ayrıca bu dönemde çifte medrese olarak faaliyete başlayan Süleymaniye medreselerinin, ikisi de aynı tarihlerde açılmıştır. Şemseddin Ahmed’in orada eğitim aldığı yıllarda kuzeyde bulunan medresenin Müderrisi Tezkireci Kınalızade Hasan Çelebi’nin babası Ali Efendi; güneydekinin müderrisi ise Şah Efendi olduğu dönemin eserlerinde kaydedilmiştir[31].

Burgaz Medresesi’nden Rebiyülahir 979’da (Eylül 1571) azledilen Şemseddin Ahmed Karabaği, bundan sonra sırasıyla Safer 980’de (Haziran 1572) Sokullu Mehmed Paşa’nın İstanbul[32]; Ramazan 981’de (Ocak 1574) İsmihan Sultan[33]; Safer 983’te (Mayıs 1575) Sahn-ı Semaniye[34], Rebiyülahir 984’te (Temmuz 1576) Ayasofya[35]; Şaban 987’de (Ekim 1579) Üsküdar’da bulunan Valide Sultan[36] medreselerinin müderrisi olarak çalışmıştır. Bu dönemde onun müderrislikten kadılığa geçmek için bazı hazırlıklar yaptığı görülmektedir. Zaten 16. yüzyıl Osmanlı’sında bir kural olarak müderrislikten kadılığa geçmek için yoklamaya veya imtihana tabi tutulduktan sonra, kadı mülazımlığına alınarak atama bekleme uygulaması vardır. Burada aday olanlar deneyimli kadıların yanında bir taraftan staj yaparak mesleği öğrenirken, diğer taraftan da atanacakları yeri beklemektedirler[37]. Şemseddin Ahmed de yaklaşık iki yıl çalıştığı Valide Sultan müderrisliğinde Şubat 1580’e kadar dört ay boyunca bazı Kur’an ayetlerini derinlemesine öğrenmek için özel tefsir dersleri almıştır. Bundan sonra Osmanlı’da şeyhülislamlığa kadar yükselen, aynı zamanda ileriki yıllarda dünürü olacak Sun’ullah Efendi (ö.1612)[38] ile tezkireci Kınalızade Hasan Çelebi’nin (ö. 1604)[39] onun hakkında verdikleri olumlu kanaatten sonra kadı mülazımı seçilmiştir. O, müderrislikten sonra Cemaziyelevvel 989’da (Haziran 1581) Şam, Rebiyülahir 991’de (Mayıs 1583) Edirne; aynı yılın 1 Zilkadesinde (16 Kasım 1583) ise İstanbul kadısı görevlerine atanmıştır[40].

Şemseddin Ahmed’in Edirne kadılığına atanmasıyla ilgili bazı kaynaklarda farklı tarihler verilmektedir. Ahmed Badi Efendi’ye göre Şemseddin Ahmed bu görevini Haziran 1581-Mayıs 1582 tarihleri arasında yapmıştır[41]. Selaniki Mustafa Âli Efendi, 1583 olaylarına geçerken Mevlâna Ahmed’in Edirne’den İstanbul’a kadı olarak atandığını bildirmektedir[42]. Mehmed Süreyya ise, Şemseddin Ahmed’in birer yıl aralıklarla Şam (1581), Edirne (1582) ve İstanbul (1583) kadısı olduğunu belirtmektedir[43]. Bu bilgilerden hareketle onun 1581-1583 arasında Edirne Kadığılı’nda bulunduğu söylenebilir. 26 Ramazan 992 (1 Ekim 1584) tarihinde Anadolu Kazaskeri olan Şemseddin Ahmed Karabaği, iki yıl bu görevde bulunduktan sonra emekli olmuştur. İhtimal ki, Ahmed Karabaği’ye ihtiyaç duyulduğu için Aralık 1587’de Mısır Kadısı olarak tekrar atanmıştır. Bu görevden istifa ettikten bir ay sonra Zilhicce 998’de (Ekim 1590) hacca giden Karabaği, 1592 yılı Nisan ayında ikinci kez Anadolu Kazaskerliği’ne, üç ay sonra ise Rumeli Kazaskerliği’ne getirilmiştir (Temmuz/Ağustos)[44]. Safer 1001’de (Kasım 1592) bu görevden alınan Şemseddin Ahmed, günlük 130 akçe ücretle Koca Sinan Paşa’nın (ö.1596) yaptırdığı Darülhadis Medresesi’nin müderrisliğine atanmıştır.

Şemseddin Ahmed Karabaği, III. Mehmed döneminde (1595-1603) de birçok yüksek makamlarda bulunmuş ve önemli görevler üstlenmiştir. O, Ramazan1004’te (Mayıs 1596) ikinci kez Mısır Kadılığı’na getirilmiştir. Muhyi-yi Gülşeni, Receb 1005’te (1597 Şubat/Mart) Mısır’da Gülşeni Tarikatı’nın şeyhi Ali Safveti’yi[45] hasta yatağında ziyaret edenlerden birinin de Kazasker Molla Ahmed Ensari olduğunu kaydetmektedir[46]. Yaklaşık iki yıl sonra bu görevinden ilim ve ibadetle iştigal etmek için kendi isteğiyle emekliye ayrılan Şemseddin Ahmed Karabaği, 24 Ağustos 1600’de vefat etmiş; İstanbul’da Şeyh Vefa Mezarlığı’na defnedilmiştir[47].

3. Şemseddin Ahmed’in Edebȋ ve İlmî Kişiliği ile Eserleri

Şemseddin Ahmed Karabaği, şiirden anlayan çok yönlü bir alimdi. Bekir Kütükoğlu, Osmanlı Devleti’nin ünlü şehnamecilerinden biri olan Lokman bin Hüseyin el-Urmevi’nin hayatını konu alan çalışmasında, Lokman ibn Hüseyin’in şehnamecilik görevine tayin edilmesinden bahsederken Şeyh Ebu Said[48] vasıtasıyla, Sokullu Mehmed Paşa’nın Burgaz ve İstanbul’daki medreselerinde müderris olan Şemseddin Ahmed Karabaği ile tanıştığını, onun Feridun Bey’in Sigetvar[49] seferine dair eserini manzum hale getirdiğini, bunun sonucunda hazırladığı ilk yazılarını ona sunduğunu, bunların önde gelen diğer âlimler tarafından da beğenildiğini ve eserin ön yüzünün padişaha takdim edilmesinden sonra ona Temmuz 1569’da şehnamecilik görevinin verildiğini yazmaktadır[50]. Seyyid Lokman, Şemseddin Ahmed Karabaği ile tanıştıktan sonra yazdığı şiirlerini Osmanlı bürokratlarına göstererek onların takdirini kazanmış; verdiği destekten dolayı 1581 yılında yazdığı Şehname-i Selim Han adlı eserindeki bir minyatürde Şemseddin Ahmed Karabaği’nin şehnamecilere ders anlattığı sahnenin görüntüsünü vererek ona bir üstat ve muallim olarak saygısını ifade etmiştir[51]. Ayrıca, 16. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin divan şairlerinden biri olan Mani (ö. 1611) de bir süre Şemseddin Ahmed Karabaği’nin öğrencisi olmuştur. Şemseddin Ahmed Karabaği, 1584 yılında Anadolu Kazaskeri iken kendisi onun yanında çalışmış, hatta yazdığı divanında Kaside-i Şita’iyye-i Mani Berâ-yı Monla Ahmed Efendi adını verdiği bir bölümü ona ithaf etmiştir:

Bülend-mertebe Ahmed Efendi Hazreti kim

Odur zamânede şimdi ser-âmed-i fuzalâ

Ayagını alamaz kimse râh-ı fazl içre

Zemahşerî ana bu yolda olmaz hem-pâ.[52]

Bundan başka, Osmanlı şairlerinden Edâyî Recep Efendi’nin[53] de muhtemelen ikinci defa Anadolu Kazaskeri olduğu dönemde Şemseddin Ahmed Karabaği’den kadı olması için mülazemet almış olduğu bilinmektedir[54]. Bununla birlikte Şemseddin Ahmed Karabaği’nin şair olduğunu gösteren mustakil bir eseri şimdilik tespit edilememiştir.

Şemseddin Ahmed Karabaği’nin ilmȋ yönü de dikkat çekmektedir. Bunun için özellikle tefsir dalında verdiği eserler üzerinde durulacaktır. Daha önce müderrisliği sırasında tefsir dersleri alarak bu sahada derinleştiğine işaret edilmişti. Kur’an’ın tamamını kapsayan bir tefsir yerine sureleri ayrı risaleler halinde tefsir ettiği kaynaklarda belirtilmektedir. Bunlar; Tefsȋru Sûreti’l-Fâtiha, Tefsȋru Sûreti’l-Kadr, Tefsȋru Sûreti’l-Yûsuf, Tefsȋru Sûreti’l-Hûd’dur. Ayrıca, Tefsȋr-i Beyzâvi’ye hâşiye; Telvih, Miftah ve Mevâgif’e talikat, Hidâye şerhlerine kelimât yazdığı da bilinmektedir[55]. Onun, Tefsȋru Sûreti’l-Fâtiha[56] ile Tefsȋru Sûreti’l-Yûsuf[57] risalelerinin yazma nüshaları Süleymaniye Kütüphanesi’nde Laleli-174 ve Şehid Ali Paşa 2814/1 numaralarında kayıtlı olduğu araştırmacılar tarafından ortaya çıkarılmıştır.

4. Şemseddin Ahmed’in Bağlı Olduğu Tarikat

Şemseddin Ahmed’in yaşadığı dönemde Osmanlı’da Nakşibendilik[58], Halvetilik[59]ve Safevilik[60] önde gelen Türk tarikatlardır. Bunlardan Safevilik, Azerbaycan sahasında Şah İsmail’in 1501’de kurduğu Safevi Devleti’nin tek tarikatı durumunda olup bu yola girmeyenlere devletçe baskı uygulanmaktadır. Bu yüzden Azerbaycan’dan çok sayıda ilim adamı ve mutasavvıf Osmanlı Devleti’ne göç etmek zorunda kalmıştır. Osmanlı’ya gelip sığınanlar, Nakşibendi ya da Halvetiliğe intisap etmişlerdir. Şemseddin Ahmed’in de bu iki tarikattan birine müntesip olduğu düşünülebilir. Nitekim onun Azerbaycanlı Nakşibendi şeyhlerinden, yukarıda hakkında bilgi verilen Şeyh Ebu Said-i Sani bin Sun’ullah ile münasibetlerinin olduğu bilinmektedir. En önemlisi Muhyi-yi Gülşeni’nin Nakşibendiler hakkında yazdığı Reşahat-ı Aynü’l-Hayat Tercümesi, Reşahat-ı Muhyi adlı eserinde onun hakkında şu bilgi verilmektedir:

Fakîr (yani Muhyi) ihtilât itdügüm ulemâdan Kâzî-asker Abdurrahman

Efendi ve Kâzî-asker Perviz Efendi ve Kâzî-asker Malûl-zâde Nakîb Efendi

ve Kâzî-asker Mevlânâ Ahmed-i Ensarî (Karabaği) ve Kâzî Muhammed

Beg-zâde ve Kâzî-asker sâhib-i himmet Yahya Efendi ve Beşiktaşlı Yahya

Efendi ve nice bunun gibiler ki bu meşrebden içmişlerdi[61].

Muhyi-yi Gülşeni’nin bu kaydına göre Şemseddin Ahmed Karabaği, o dönemin önde gelen Osmanlı ilim adamları gibi Nakşibendi Tarikatı’na bağlı bir âlimdi.

5. Şemseddin Ahmed’in Oğlu Nuh Efendi

Nuh Efendi, Osmanlı Devleti’nde uzun yıllar müderris ve kazaskerlik yapmış olan Molla Şemseddin Ahmed Karabaği’nin oğludur. Kaynaklarda doğum tarihi belirtilmeyen Nuh Efendi için III. Mehmed dönemi âlimi olarak bahsedilmektedir. Yukarıda hakkında bilgi verilen, III. Mehmed ve I. Ahmed (1603-1617) dönemlerinde üç defa şeyhülislamlığa atanan Sun’ullah Efendi’nin damadı olmuştur. O da babası gibi Osmanlı Devleti’nin değişik yerlerinde müderrislik ve kadılık yapmıştır. Seçkin bir aileden geldiği için aldığı yüksek eğitimden hemen sonra kırk akçelik medreseye müderris olarak tayin edilmiştir. Bunun arkasından Şevval 1004’te (Haziran 1596) Nişancı Paşa-yı Cedid Medresesi[62], Zilkade 1008’de (Mayıs/Haziran 1600) Hânkah Medresesi[63], Şaban 1010’da (Şubat 1602) ise, Haseki Sultan Medresesi’nde[64] müderris olarak çalışmıştır. Ramazan 1011’de (Şubat 1603) Sahn-ı Semaniye medreselerinden birine, Cemaziyelevel 1013’te (Ekim 1604) ise Üsküdar Valide Sultan Medresesi’ne geçmiştir. Bundan sonra, Zilkade 1014’te (Nisan 1606) Valide-i Sultan Mehmed Han Medresesi’ne[65] aynı yılın Ağustos ayında Süleymaniye Çifte medreselerinden birine tayin olan Nuh Efendi’nin müderris olarak son çalıştığı yer Zilkade 1017’de (Şubat 1609) işe başladığı Selanik Medresesi[66] olmuştur[67]. Nuh Efendi’nin kadı olarak görev yaptığı ilk yer ise, Safer 1019’da (Mayis 1610) Şam’dır. Daha sonra sırasıyla Mısır-Kahire (Cemaziyelevvel 1023/Haziran 1614-Sefer 1025/Mart 1616), Bursa (Safer 1031/Ocak/Şubat 1622-Temmuz 1622), Edirne (Zilhicce 1033/Eylül/Ekim 1624-Muharrem 1035/Ekim 1625) ve İstanbul (Ramazan 1038/Mayis 1629-Zilkade 1039/Haziran 1630) kadılıklarında bulunmuştur. Haziran 1633 yılında Anadolu Kazaskeri olup, yaklaşık iki sene sonra buradan Rumeli Kazaskerliği’ne tayin edilmiştir. Nisan 1637’de bu görevinden uzaklaştırılan Nuh Efendi, Mayıs 1640 yılında vefat etmiştir[68].

Sonuç

Osmanlı Devleti ile Azerbaycan sahası arasında sosyal ve kültürel ilişkilerin oluşmasında Azerbaycan coğrafyasından 15-16. yüzyıllarda gelen ilim adamları başta olmak üzere birçok alanda yetişmiş eğitimli kişilerin varlığı önemli bir husustur. Bu vasıflı kişiler bilhassa Osmanlı ilim-kültür hayatını ciddi anlamda etkilemiştir. Genel olarak bakıldığında her iki coğrafyadan bu ilişkiler ağının kurulmasında evvela Azerbaycan ve Osmanlı toplumunun aynı millet, din ve dili paylaşması ile genel yapı olarak ortak ahlaki değerlere ve temel kültürel bütünlüğe sahip olması gelmektedir. Ayrıca, bu kültürel alt yapının oluşmasında o zamanlar Azerbaycan’da gelişmiş ilim, sanat, eğitim ve öğretimin olmasına karşılık, Osmanlı Devleti’nde ise, uzun müddet siyasi istikrarın varlığı, iyi yetişmiş ilim ve kültür adamlarının planlı bir şekilde sevk ve idare edilmesi gibi amillerin öne çıktığı söylenebilir.

Bu dönemde Osmanlı-Azerbaycan arasındaki sosyo-kültürel ilişkilerin gelişmesine etki eden bir başka konu tarikat ilişkileridir. Özellikle bu yoğunluk 15. yüzyıldan başlayarak Safevi Tarikatı’nın Anadolu’ya yayılmasıyla yoğunluk kazanmıştır. Safevi Devleti’nin 1501’de Tebriz merkezli olarak kurulmasıyla, Osmanlı-Azerbaycan ilişkileri ideolojik şekil almış; Safeviliğe karşı tavır alan çok sayıda başka tarikatlara bağlı Azerbaycanlı ilim ve kültür adamı 16. yüzyılda Azerbaycan’ı terk ederek Osmanlı topraklarına gelmiştir. İyi eğitim almış bu insalar, Osmanlı Devleti’nde önemli görevlere getirilmiş, bunların yardımıyla devlet, siyasi birliği için tehlike arz eden Safeviliğin yayılmasına karşı koyma politikasını uygulamıştır.

Nakşibendi Tarikatı’na mensup olan Molla Şemseddin Ahmed de Osmanlı taraftarı bir ilim adamı olup, ilk temel eğtimini memleketi olan Gence-Karabağ’da aldıktan sonra Osmanlı Devleti’ne gelerek burada medrese eğitimini tamamlamış; bunun ardından Osmanlı ilmiye sınıfına intisap etmiştir. O, 1570’ten itibaren müderris olarak değişik medreselerde görev almış; 1581’den sonra ise kadılık yapmaya başlamıştır. Kadılıktaki başarıları ona Osmanlı Devleti’nde en yüksek adli kurum durumundaki kazaskerlik yolunu açmış; 1584’te Anadolu Kazaskeri, 1592’de ise Rumeli Kazaskeri olmuştur.

Molla Şemseddin Ahmed’in soyunun Karabağ’ın Dizak bölgesine yerleşmiş ashaptan ve Hz. Peygamber’den en çok hadis rivayet eden altı raviden biri olan Cabir b. Abdullah el-Ensari’ye dayandığı, kendi eserlerinde geçen künyesi ile Osmanlı arşiv belgelerinden tespit edilmiştir. Böylece, Cabir el-Ensari gibi ünlü bir zatın neslinden gelen bir kolun Azerbaycan’a hicret ettiği, oradan da İstanbul’a geldiği, Osmanlı Devleti’nde önemli hizmetlerde bulunduğu ortaya çıkarılmıştır.

Molla Şemseddin Ahmed, aynı zamanda değişik konularda derinlemesine bilgi sahibi bir kişi olup Osmanlı şehnameciliğinin gelişmesinde önemli katkılar sağlamıştır. Bu arada İran kültürüne vakıf biri olarak divan şiiri yazmak isteyenlere de hocalık yapmıştır. Kendisi tefsir dalında da üstat olup Kur’an’ın değişik surelerini risaleler halinde tefsir etmiştir.

Azerbaycan’dan Osmanlı’ya göç eden ilim adamları ve mutasavvıfl ar, geldikleri bu ülkenin kültür ortamına kısa sürede adepte olmuş; çocuklarını da aynı mantıkla yetiştirmişlerdir. Molla Şemseddin Ahmed’in soyundan gelenler de ilmiye sınıfında yükselmiş; oğlu Nuh Efendi, babası gibi önce müderrislik, sonra kadılık yapmış; arkasından 17. yüzyılın ilk yarısı gibi Osmanlı Devleti’nin en güçlü olduğu dönemde önemli görevlerden biri olan Anadolu ve Rumeli kazaskerliklerinde bulunmuştur. Nuh Efendi, Osmanlı Devletin’de üç defa şeyhülislamlık yapmış Sun’ullah Efendi’nin de damadı olmuştur.

Hatırı sayılır bir kişiliğe sahip ve görevi başında öğrencileri tarafından ser-âmed-i fuzalâ (erdemli kişilerin başında bulunan) olarak nitelendirilen Molla Şemseddin Ahmed Karabaği, 30 yıldan fazla bir süre yaptığı işlerle Osmanlı ilim ve kültür hayatına yeni renkler kazandırarak önemli katkılarda bulunmuştur.

Ekler



Kaynaklar

  • Arşiv Kaynakları
  • Yayımlanmış Arşiv Kaynakları
  • Gəncə-Qarabağ Əyalətinin İcmal Dəftəri, (Tıpkı Basım, haz. Tofi q Nəcəfl i), Azərbaycan Milli Elmlər Akademiyası, A.A. Bakıxanov adına Tarix İnstitutu, Çaşıoğlu Nəşriyyatı, Bakü 2010.
  • İrəvan Əyalətinin Müfassal Dəftəri, (Tıpkı Basım, haz. Tofi q Nəcəfl i), Azərbaycan Milli Elmlər Akademiyası, A.A. Bakıxanov adına Tarix İnstitutu, Çaşıoğlu Nəşriyyatı, Bakü 2009.
  • İstanbul Kadı Sicilleri Üsküdar Mahkemesi 84 numaralı sicil (H. 999-1000/M. 1590-1591), (haz. Rıfat Günalan; Arapça metin Mehmet Canatar ve Mehmet Akman; kontrol eden Mehmet Canatar; proje yönetmeni M. Âkif Aydın; editör Coşkun Yılmaz), Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Araştırmaları Merkezi, İstanbul 2010.
  • Diğer Kaynaklar
  • Abay, Muhammed, “Osmanlı Döneminde Yazılan Tefsirle İlgili Eserler Bibliyografyası (Tefsirler, Haşiyeler, Sure Tefsirleri, Tercümeler)”, Divan, S.1 (1999), s. 249-303.
  • Adıvar, A.Adnan, Osmanlı Türklerinde İlim, Remzi Kitabevi, İstanbul 2000.
  • Algar, Hamid, “Nakşibendiyye”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (DİA), XXXII, İstanbul 2006, s. 335-342.
  • Aşık Çelebi, Meşa’irü’ş-Şu’ara, İnceleme Tenkitli Metin, I, (haz. Filiz Kılıç, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Eski Türk Edebiyatı Anabilim Dalı Basılmamış Doktora Tezi), Ankara 1994.
  • Aşkar, Mustafa, “Bir Türk Tarikatı Olarak Halvetiyye’nin Tarihi Gelişimi ve Halvetiyye Silsilesinin Tahlili”, AÜİF Dergisi, XXIX (1999), s. 535-563.
  • Atai, Hadaiku’l-Hakaik Fî-Tekmileti’ş-Şakaik, (haz. Abdulkadir Özcan), II, Çağrı Yayınları, İstanbul 1989.
  • Baltacı, Cahit, “Hâmid Efendi”, DİA, XV, İstanbul 1997, s.460.
  • ____________, XV-XVI. Yüzyıllarda Osmanlı Medreseleri, I-II, 2. Baskı, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, İstanbul 2005.
  • Bayat, Ali Haydar, “Ahî Çelebi, Mehmed”, DİA, I, İstanbul 1988, s. 528-529.
  • Beyazit, Yasemin, “XVI. Yüzyil Osmanlı İlmiyye Kanunnameleri ve Medrese Eğitimi”, Belleten, LXXVIII/283 (2014), s. 955-992.
  • Bilgili, Ali Sinan, İran, Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistanda Osmanlı Vakıfl arı (XVI-XVIII Yüzyıllar), Vakıfl ar Genel Müdürlüğü Yayınları, Ankara 2011.
  • Bulut, Halil İbrahim, “Safevilerin Ehli Sünnet Karşıtı Politikaları”, Türk Kültürü Ve Haci Bektaş Velî Araştirma Dergisi,S.76 (2015), s. 15-30.
  • Bursalı Mehmed Tahir, Osmanlı Müellifl eri, II, Matbaa-ı Amire, İstanbul 1333.
  • David,Geza, “Sigetvar”, DİA, XXXVII, İstanbul 2009, s. 157-159.
  • Dedeyev, Bilal, “Safevi Tarikatı ve Osmanlı Devleti İlişkileri”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Volume 1/5, 2008, s. 205-223. http://www.sosyalarastirmalar. com/cilt1/sayi5/sayi5pdf/dedeyev_bilal.pdf (16.05.2018).
  • ____________,”15-16. Yüzyıllar Osmanlı-Azerbaycan İlişkileri Bağlamında Osmanlı Devleti ve Halvetiye Tarikatı”, Modern Türklük Araştırmaları Dergisi, VI/1 (2009), s. 91-106.
  • ____________, “Osmanlı Eğitimine Katkıda Bulunan Bazı Azerbaycan Müderrisleri (15. Yüzyılın II. Yarısı ve 16. Yüzyılın I. Yarısında)”, Journal of Qafqaz University-tarix, Hüquq və Siyasi Elmlər, Number 26 (2009), s. 215-223.
  • ____________, “Osmanlı dövlətində şahnamə yazma ənənəsi və azərbaycanlı şahnaməçilər (XV-XVI əsrlər)”, Journal of Qafqaz University-tarix, hüquq və siyasi elmlər, Volume 2, Number 2 (2014), s.155-165.
  • ____________, “Yeni Çağ Devri Osmanlı Devleti’nde Yaşamış Karabağlı Alimler”, Journal of Qafqaz University-tarix, Hüquq və Siyasi Elmlər, Volume 2, Number 1(2014), s. 3-14.
  • ____________, Togiq Najafl i, Ramazan Uslu,”Life and Works of Tebrizli Ali Honored as The Chief Architect at Ottoman Empire”, Turkish Studies-International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, Volume 9/4 Spring (2014), p. 329-340.
  • ____________,“Bilinmeyen Yönleriyle Şehnameci Fetullah Arifi Çelebi (v. 960/1562)”, IV. Uluslararası Türk Sanatları, Tarihi ve Folkloru Kongresi Sanat Etkinlikleri 14-16 Mayis, Konya 2016, s. 165-170.
  • ____________, “Azərbaycanın Mühacir Şairi Osmanlı Şahnaməçisi Əfl atun Şirvani”, Geostrategiya, № 03(33), (may-iyun 2016), s. 21-24.
  • ____________,“Osmanlı Dövlətində Şahnaməci Alimlərdən Biri Olan Seyyid Loğman Urməvi”, Elmi Əsərlər Azərbaycan Milli Elmlər Akademiyası Tarix İnstitutunun Jurnalı, S. 60 (2016), s. 34-47.
  • ____________, “Osmanlı Ədəbi İrsinin İnkişafında Önəmli Rol Oynayan Azərbaycanlı Şahnaməçi Şair Nitqi Şirvani”, I Türkoloji Qurultayın 90illiyinə həsr olunmuş. “Türkoloji elmi-mədəni hərəkatda ortaq dəyərlər və yeni çağırışlar” mövzusunda Beynəlxalq Konferans, 14-15 noyabr, Bakü 2016, s. 287-291.
  • ____________, “16. Yüzyıl Osmanlı Saraylarında Azerbaycanlı Hattat ve Katipler”, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, S. 81 (2017), s.89-113.
  • ____________, “Osmanlı Mədəni Həyatına Töhvə Vermiş Azərbaycanlı Rəssam-şair Şahqulu Pənahi”, Geostrategiya, № 03(39), (may-iyun 2017), s. 56-58.
  • Demirel, Şener, “16. Yüzyıl Divan Şairlerinden Mânî”, F.Ü. Sosyal Bilimler Dergisi,IX/1 (1999), s. 25-51.
  • ____________, 16. Yüzyıl Divan Şairlerinden Mani, Divan ve Şehr-Engiz-i Bursa (İnceleme-Metin), T. C. Kültür ve Turizm Bakanliği Kütüphaneler ve Yayimlar Genel Müdürlüğü -3290, İstanbul 2011.
  • Doğan, Enfel, Ahlak-ı Alai (Metin-Sözlük-Sentaks İncelemesi), (İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Basılmamış Doktora Tezi), İstanbul 2006.
  • Doğan, Sema, “Haseki Külliyesi”, DİA, XVI, İstanbul 1997, s. 370-372.
  • ____________, “Nişancı Mehmed Paşa Külliyesi”, DİA, XXXIII, İstanbul 2007, s. 158-160.
  • Efendizade, Oktay, “Gence”, DİA, XIV, İstanbul 1996, s. 17-20.
  • Əfəndiyev, Oqtay, Azərbaycan Səfəvilər Dövləti, Azərbaycan Dövlət Nəşriyyatı, Bakı 1993.
  • Erşahin, Seyfettin, Akkoyunlular, Bizim Büro Yayınları, Ankara 2002.
  • Evliya Çelebi, Seyahatnâme, VIII, (haz. S. Ali Kahraman-Yücel Dağlı-Robert Dankoff ), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2003.
  • Eyice, Semavi, “Ayasofya - Ayasofya Medresesi”, DİA, IV, İstanbul 1991, s. 214-215.
  • Fayda, Mustafa, “Atik Valide Sultan Külliyesi”, DİA, IV, İstanbul 1991, s. 68-73.
  • Fazlullah b. Rûzbihan, Tarih-i Alem Ârâ-yi Emînî, (Farsça’dan Rusça’ya çev. G. Minorskaya), Bakü 1987.
  • Fetvacı, Emine, The Production of The Şehname-i Selim Han, http://archnet.org/system/ publications/contents/6806/original/DPC3671.pdf ?1384803399/ (erişim tarihi: 19.09.2015).
  • Gelibolulu Mustafa Âli, Kitabü’t-Tarih-i Künhü’l-Ahbar, (haz. Ahmet Uğur ve diğerleri), I/II. Kısım, Erciyes Üniversitesi Yayınları, Kayseri 1997.
  • Gündoğdu, İsmail, “Osmanlı Tarihi Kaynaklarından Kazaskerlik Rûznâmçe Defterleri ve Önemi”, Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi, VI/2 (2009), http://www.insanbilimleri.com (erişim tarihi: 26.01.2016), s.697-722.
  • Hammer, Joseph Von, Devlet-i Osmaniye Tarihi, III, Matbaa-i Amire, İstanbul 1329.
  • Heiderzadeh, Tofi qh, “İran Alimlerinin Osmanlı Devleti’ne Gelişleri ve Osmanlı Bilimine Katkıları (Timur Döneminin Başından Safevi Döneminin Sonuna Kadar)”, Osmanlı Bilimi Araştırmaları, II, İstanbul 1998, s. 211-242.
  • Hulvi, Mehmed Cemaleddin, Lemazât-ı Hulviyye ez-Lemezat-ı Ulviye, (haz. Mehmet Serkan Tayşi), MÜİF, İstanbul 1993.
  • İbn Bəzzaz Ərdəbili, Şeyx Səfi Təzkirəsi (Səfvətüs-Səfanın XVI Əsr Türk Tərcüməsi), (tərcüməçilər və nəşrə haz. Möhsün Nağısoylu, Sevər Cabbarlı və Rauf Şeyxzamanlı), Nurlan, Bakı 2010.
  • İnalcık, Halil, Has-bağçede ‘Ayş u Tarab, Nedimler-Şairler-Mutribler, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2015.
  • İpşirli, Mehmet, “Medrese-Osmanlı Dönemi”, DİA, XXVIII, Ankara 2003, s. 327- 333.
  • ____________, “Sunullah Efendi”, DİA, XXXVII, İstanbul 2009, s.530-532.
  • İsen, Mustafa, “Kınalızâde Hasan Çelebi”, DİA, XXV, Ankara 2002, s. 417-418.
  • İsmail Belîğ, Nuhbetü’l-Âsâr Li-Zeyli Zübdeti’l-Eşʻâr, (haz. Abdulkerim Abdulkadiroğlu), Atatürk Kültür Merkezi Yayınevi, Ankara 1999.
  • Işın, Ekrem, “Nakşbendîlik”, DBİA, VI, İstanbul 1994, s. 31-39.
  • Jahn, Karl,”Tebriz Doğu ile Batı Arasında Bir Ortaçağ Kültür Merkezi”, (çev. İsmail Aka), Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafi ya Fak. Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi, XIII/24 (1979-1980), s. 59-79.
  • Kandemir, M. Yaşar, “Cabir b. Abdullah”, DİA, VI, İstanbul 1992, s. 530-532.
  • Karakök, Tunay, “Yükseköğretim Kurumu Olarak Osmanlı’da Medreseler: Bir Değerlendirme”, Bartın Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, II/2 (2013), s. 208-234.
  • Kâtip Çelebi, Fezleke, I, II, Ceride-i Havadis Matbaası, İstanbul 1286, 1287.
  • Kazan, Hilal, “Topkapı Sarayı’nda Katipler Cemiyetinin (Cemâ’at-i Kâtibân-ı Kütüb) Eğitimleri ve Görevleri”, Osmanlı Araştırmaları, S.24 (2004), s. 213-241.
  • Kırzıoğlu, Fahrettin, Osmanlılar’ın Kafkas-Elleri’ni Fethi (1451-1590), TTK, (2. Baskı), Ankara 1998.
  • Küçükdağ, Yusuf, “Osmanlı Devleti’nin Şah İsmail’in Anadolu’yu Şiîleştirme Çalışmalarını Engellemeye Yönelik Önlemleri”, Osmanlı, I, Ankara 1999, s. 269-281.
  • ____________, “Osmanlı Devleti’nin Şah İsmail’in Şiî Propagandalarına Halvetîye ile Karşı Koyma Politikası”, XIII. Türk Tarihi Kongresi, 4-8 Ekim 1999 Ankara, Ankara 2002, s. 435-444.
  • Kütükoğlu, Bekir, “Lokman b. Hüseyin”, DİA, XXVII, İstanbul 2003, s. 208-209.
  • Latifi , Tezkere, İkdam Matbaası, İstanbul 1314.
  • Mehmedov (Karamanlı), Hüsamettin, “Osmanlı Dönemi Gence-Karabağ Eyaletinde Vakıfl ar (16. yüzyıl)”, Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, S. 4 (1993), s. 635-644.
  • Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmani, IV-V, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 1996.
  • Meriç, Rıfkı Melül,”Nakış Tarihi Vesikaları”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1/2(1952), s.85-107.
  • Mohammad, Ebrahim Esmail, “Kaşifi’nin Gazaname-i Rum adlı Farsça eseri ve Türkçeye Tercümesi ve Tahlili”, (Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Ortaçağ Tarihi Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 2005.
  • Mucib, Tezkire, (haz. Kudret Altun), Atatürk Kültür Merkezi Yayınevi, Ankara 1997.
  • Muhyi-yi Gülşeni, Reşahat-ı Aynü’l-Hayat Tercümesi, Reşahat-ı Muhyi, (haz. Mustafa Koç, Eyyüp Tanrıverdi), Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı, İstanbul 2014.
  • Musalı, Vüsalə, Osmanlı Təzkirələrində Azərbaycanlı Şairlər, Bakü 2009.
  • Müstakim-Zade Süleyman Efendi, Mecelletü’n-Nisab, (Tıpkı Basım), Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 2000.
  • Nəsirov, Elnur, Orta Əsrlərdə Yaşamış Azərbaycanlı Alimlər, Nurlar Nəşriyyatı, Bakü 2011.
  • Onullahi, Seyid Ağa, XIII-XVII. Əsrlərdə Təbriz Şəhərinin Tarixi, Elm Nəşriyyatı, Bakü 1981.
  • Osman, Şevkî, Beşbuçuk Asırlık Türk Tebabeti Tarihi, (haz. İlter Uzel), Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1991.
  • Öngören, Reşat, “Safeviyye”, DİA, XXXV, İstanbul 2008, s. 460-462.
  • Öztürk, Mürsel, “Ebu Said-i Sani”, DİA, X, İstanbul 1994, s. 225.
  • Parlak, Sevgi, “Sokullu Mehmed Paşa Külliyesi”, DİA, XXXVII, İstanbul 2009, s. 358-359.
  • Piriyev, Vaqif, Azərbaycan XIII-XIV Əsrlərdə, Nurlan, Bakü 2003.
  • Qasımov, Xeyirbəy, Orta Əsrlərdə Azərbaycan Mədəniyyəti, Azpoliqraf Nəşriyyatı, Bakü 2008.
  • Rıza, Tezkire (İnceleme-Metin), (haz. Gencay Zavodçu), Sahafl ar Kitap Sarayı Yayınları, İstanbul 2009.
  • Rıhtım, Mehmet, Seyyid Yahya Bakuvi ve Xelvetilik, Qismet yay, Bakü 2005.
  • Rəhbər jurnalı. № 3, 27 şəvval sənə 1324/1 dekabr 1906
  • Selaheddin İbn-i Mübarek el-Buharî, Şâh-ı Nakşbend Gönüller Nekkaşı Enîsü’t-Telibîn ve Uddetü’s-Sâlikîn, (çev. Süleyman İzzî Teşrifâtî, haz. Mustafa Özsaray), İstanbul 2003.
  • Selaniki Mustafa Âli Efendi, Tarih, Matbaa-ı Amire, İstanbul 1281.
  • Sümer, Faruk, Safevi Devleti’nin Kuruluşu ve Gelişmesinde Anadolu Türklerinin Rölü, TTK Basımevi, Ankara 1992.
  • Смирнов, В. Д., Очерк историитурецкой литературы, Всеобщаяисториялитературы, под редакцией В. Ф. Корша и А. И. Кирпичникова, т. IV, СПБ. 1892.
  • Şeyhi Mehmed Efendi, Şakayik-ı Numaniye ve Zeyilleri Vekayiü’l-Fudala, I, (haz. Abdülkadir Özcan), Çağrı Yayınları, İstanbul 1989.
  • Tanman, M. Baha, “Halvetîlik”, DBİA, III, İstanbul 1994, s. 533-535.
  • ____________, “Sokullu Mehmed Paşa Külliyesi”, DİA, XXXVII, İstanbul 2009, s. 360-363.
  • Taşkın, Ünal, “Klasik Dönem Osmanlı Eğitim Kurumları”,Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 1/3 (2008), s. 343-366.
  • Tərbiyyət, Məhəmməd Əli, Danişməndani Azərbaycan, (Farsçadan çev. İsmail Şəms və Qafar Kəndli), Azǝrnǝşr, Bakü 1987.
  • Türk, Nurdoğan, “Tire Necip Paşa Kütüphanesi’ndeki Tefsire Dair Yazma Eserler -II- (Necip Paşa Kısmı)”, Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, III/5 (2014), s. 173-190.
  • Uludağ, Süleyman, “Halvetiyye”, DİA, XV, İstanbul 1997, s. 393-395.
  • Unan, Fahri, “Sahn-ı Seman”, DİA, XXXV, İstanbul 2008, s. 532-534.
  • Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Osmanlı Tarihi, II, TTK, Ankara 1998.
  • ____________, “Osmanlılar Zamanında Saraylarda Musiki Hayatı”, Belleten, XLI/161(1977), s. 79-114.
  • Vassaf, Hüseyin, Sefi ne-i Evliya, II, (haz. Ali Yılmaz, Mehmet Akkuş), İstanbul 1999.
  • Vicdânî, Sadık, Tarikatlar ve Silsileler (Tamar-ı Turuk-ı Aliye), (haz. İrfan Gündüz), Enderun Kitabevi, İstanbul 1995.
  • Woodhead, Christine, “Şehnameci”, DİA, XXXVIII, İstanbul 2010, s. 456-458.
  • Yetik, Erhan, “Tasavvufi Açıdan Fâtiha Tefsiri (İsmail-i Ankaravi’nin Futûhât-ı Ayniyesi Üzerine Bir Çalışma)”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, S.8 (1996), s.45-107.
  • Yiğit, Ahmet, “XVI. Yüzyılın İkinci Yarısında Edirne Kadıları ve Mühimme Defterlerine Göre Vazifeleri”, Tarih İncelemeleri Dergisi, XIV/1, s. 157-173.

Dipnotlar

  1. Karl Jahn, “Tebriz Doğu ile Batı Arasında Bir Ortaçağ Kültür Merkezi”, (çev. İsmail Aka), Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafi ya Fak. Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi, XIII / 24 (1979-1980), s. 59-79. Bu konuda ayrıca bk. Seyid Ağa Onullahi, XIII-XVII. Əsrlərdə Təbriz Şəhərinin Tarixi, Bakü 1981, s. 45-51,188- 192; Vaqif Piriyev, Azərbaycan XIII-XIV Əsrlərdə, Bakü 2003, s. 236-254; 276-309; Xeyirbəy Qasımov, Orta Əsrlərdə Azərbaycan Mədəniyyəti, Bakü 2008, s.147-236.
  2. Latifi ,Tezkere-i Latifi, İstanbul 1314, s. 289-290; Âşık Çelebi, Meşa'irü'ş-Şu'ara, I, (İnceleme Tenkitli Metin, haz. Filiz Kılıç, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Eski Türk Edebiyatı Anabilim Dalı Doktora Tezi), Ankara 1994, s.866-867; Gelibolulu Mustafa Âli, Kitabü’t-Tarih-i Künhü’l-Ahbar,(haz. Ahmet Uğur ve diğerleri), I/II. Kısım, Kayseri 1997, s. 806-807; Müstakim-Zade Süleyman Efendi, Mecelletü’n-Nisab, (Tıpkı Basım), Ankara 2000, s. 376b ; В. Д. Смирнов, Очерк истории турецкой литературы, Всеобщая история литературы, под редакцией В. Ф. Корша и А. И. Кирпичникова, т. IV, СПБ. 1892, s. 458; Rəhbər jurnalı. № 3, 27 şəvval sənə 1324/1 dekabr 1906, s. 13; Bilal Dedeyev, “Osmanlı Eğitimine Katkıda Bulunan Bazı Azerbaycan Müderrisleri (15. Yüzyılın II Yarısı ve 16. Yüzyılın I Yarısında)”, Journal of Qafqaz University, Number 26 (2009), s. 215-223.
  3. Ebrahim Esmail Mohammad, “Kaşifi’nin Gazaname-i Rum adlı Farsça eseri ve Türkçeye Tercümesi ve Tahlili”, (Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Ortaçağ Tarihi Bilim Dalı Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 2005, s. 12-13.
  4. Joseph Von Hammer, Devlet-i Osmaniye Tarihi, III, İstanbul 1329, s. 239; A. Adnan Adıvar, Osmanlı Türklerinde İlim, İstanbul 2000, s. 53.
  5. Osman Şevkî, Beşbuçuk Asırlık Türk Tebabeti Tarihi, (haz. İlter Uzel), Ankara 1991, s. 176-177; Ali Haydar Bayat, “Ahî Çelebi, Mehmed”, DİA, I, İstanbul (1988), s. 528-529.
  6. Osmanlı Devleti’nde şehnameci sözü, sultanın kitabını yazan kişi anlamına gelen saray tarihçileri ile ilgili kullanılmıştır. Bu edebi türü 15-16. yüzyıllar arasında Azerbaycan ve İran kültürünün Osmanlı saray edebiyatına etkisi şeklinde ortaya çıkmıştır. Bazı araştırmacılara göre, Osmanlı Devleti’nde gazaname veya gazavatnâmeler şehname eserlerinin ilk şekilleri olarak kabul edilebilir. Bu tarzda şehname yazma geleneği Fatih, Sultan II. Bayezit ve Sultan Selim zamanlarında devam etmiş olmasına rağmen, Osmanlı tarihinde resmi ve planlı şekilde ilk şehnamecilik kurumu 1550'lerde Kanuni Sultan Süleyman döneminde ortaya çıkmıştır. Geniş bilgi için bk. Christine Woodhead, "Şehnameci", DİA, XXXVIII, İstanbul 2010, s. 456- 458; Bilal Dədəyev, "Osmanlı dövlətində şahnamə yazma ənənəsi və azərbaycanlı şahnaməçilər (XV-XVI əsrlər)", Journal of Qafqaz University-tarix, hüquq və siyasi elmlər, Volume 2, Number 2, Bakı, (2014), s. 155-165.
  7. Bilal Dedeyev, "Bilinmeyen Yönleriyle Şehnameci Fetullah Arifi Çelebi (v. 960/1562)", IV. Uluslararası Türk Sanatları, Tarihi ve Folkloru Kongresi Sanat Etkinlikleri 14-16 Mayis, Konya 2016, s. 165-170.
  8. Bilal Dədəyev, "Azərbaycanın mühacir şairi Osmanlı şahnaməçisi Əfl atun Şirvani", Geostrategiya, № 03(33), may-iyun 2016, Bakü, s. 21-24.
  9. Bilal Dədəyev, "Osmanlı dövlətində şahnaməci alimlərdən biri olan Seyyid Loğman Urməvi", Elmi Əsərlər Azərbaycan Milli Elmlər Akademiyası Tarix İnstitutunun Jurnalı, S. 60 (2016), s. 34-47.
  10. Bilal Dədəyev, "Osmanlı ədəbi irsinin inkişafında önəmli rol oynayan azərbaycanlı şahnaməçi şair Nitqi Şirvani", I Türkoloji Qurultayın 90 illiyinə həsr olunmuş. "Türkoloji elmi-mədəni hərəkatda ortaq dəyərlər və yeni çağırışlar" mövzusunda Beynəlxalq Konferans, 14-15 noyabr, Bakü 2016, s. 287-291.
  11. Bilal Dedeyev, Tofi q Najafl i, Ramazan Uslu,"Life and Works ofTebrizli Ali Honored as the Chief Architect at Ottoman Empire", Turkish Studies - International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic,Volume 9/4 Spring, (2014), p. 329-340.
  12. Rıfkı Melül Meriç, "Nakış Tarihi Vesikaları", Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, I/2(1952), s. 93-94; Bilal Dədəyev, "Osmanlı mədəni həyatına töhvə vermiş azərbaycanlı rəssam-şair Şahqulu Pənahi", Geostrategiya, № 03(39), may-iyun 2017, Bakü, s. 56-58 .
  13. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, "Osmanlılar Zamanında Saraylarda Musiki Hayatı", Belleten, XLI /161 (1977), s. 80-88; Halil İnalcık, Has-bağçede 'ayş u tarab, nedimler-şairler-mutribler, İstanbul 2015, s. 43-62.
  14. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C. II, Ankara 1998, s. 615; Hilal Kazan, "Topkapı Sarayı'nda Katipler Cemiyetinin (Cemâ’at-i Kâtibân-ı Kütüb) Eğitimleri ve Görevleri", Osmanlı Araştırmaları, S. 24 (2004), s. 221; Bilal Dedeyev, "16. Yüzyıl Osmanlı Saraylarında Azerbaycanlı Hattat ve Katipler", Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, S. 81 (2017), s. 89-113.
  15. Vüsalə Musalı, Osmanlı Təzkirələrində Azərbaycanlı Şairlər, Bakü 2009.
  16. Tofi qh Heiderzadeh, "İran Alimlerinin Osmanlı Devleti’ne Gelişleri ve Osmanlı Bilimine Katkıları (Timur Döneminin Başından Safevi Döneminin Sonuna Kadar)", Osmanlı Bilimi Araştırmaları, S. 2 (1998), s. 237.
  17. Elnur Nəsirov, Orta Əsrlərdə Yaşamış Azərbaycanlı Alimlər, Bakü 2011, s. 374.
  18. Bilal Dedeyev, "Yeni Çağ Devri Osmanlı Devleti'nde Yaşamış Karabağlı Alimler", Journal of Qafqaz University, Volume 2, Number 1 (2014), s.10-11.
  19. Muhammed Abay,"Osmanlı Döneminde Yazılan Tefsirle İlgili Eserler Bibliyografyası (Tefsirler, Haşiyeler, Sure Tefsirleri, Tercümeler)", Divan, S.1 (1999), s. 267; Erhan Yetik, "Tasavvufi Açıdan Fâtiha Tefsiri (İsmail-i Ankaravi’nin Futûhât-ı Ayniyesi Üzerine Bir Çalışma)", Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, S. 8 (1996), s.49; Nurdoğan Türk, "Tire Necip Paşa Kütüphanesi’ndeki Tefsire Dair Yazma Eserler -II-(Necip Paşa Kısmı)", Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, II/5 (2014), s.184.
  20. Nev’izade Atai, Hadaiku’l-Hakaik Fi-Tekmileti’ş-Şakaik, (haz. Abdulkadir Özcan), II, İstanbul 1989, s. 440; Kâtip Çelebi, Fezleke, I, İstanbul 1286, s. 144.
  21. Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmani, V, İstanbul 1996, s. 1578; Bursalı Mehmed Tahir, Osmanlı Müellifleri, II, İstanbul 1333, s. 22.
  22. Gence Ortaçağlar'da Ön Asya’nın en ihtişamlı ve güzel şehirlerinden biri olmuştur. İbnü’l-Esîr (ö.1233) burayı Arrân şehirlerinin anası olarak adlandırırken, Hamdullah Müstevfî-i Kazvînî (ö.1340) onu İsfahan ve Merv ile karşılaştırmış, ayrıca Anadolu’daki Aksaray gibi, Arrân’da da Gence’nin en güzel şehir olduğunu belirtmiştir. Gence, İlhanlı Sultanı Gāzân Han’ın (1295-1304) uyguladığı iktisadî tedbirler sonucu kalkınmaya başlamış ve Karabağ-Arrân vilâyetinin merkezi haline getirilerek idarî bakımdan yeniden önem kazanmıştır. 14. yüzyıl ortalarında Gence ve Karabağ’a Celâyirliler (1340-1431 yılları arasında Azerbaycan, İran’ın batısı ve Kuzey Irak’ta hüküm süren Moğol hânedanı) hâkim olmuşlar. 15. yüzyılın başlarında bu bölge Karakoyunlular’ın (1410-1468) eline geçmiştir. Gence ve Berda hâkimi olarak adı geçen Emîr Karaman Karakoyunlu beylerbeği idi. Timur’un oğlu Şâhruh Mirza’nın (ö.1447) Azerbaycan ve Karabağ’a ilk seferi sırasında (1420-1421) Gence ve Karabağ’ın hâkimi Karamanlı boyunun emîri Yâr Ahmed olmuştur. Akkoyunlular’ın bölgede hâkimiyet kurduğu dönemde (1468-1501) Karabağ ve Gence muhtemelen Kaçar emirlerinin idaresinde olmuştur. Safeviler Devleti’nin kuruluşundan (1501) sonra Gence Kaçar emirlerinin irsî mâlikânesi haline gelmiş; idarî açıdan on üç beylerbeyliğe ayrılan Safevi Devleti’nin önemli vilayetlerinden birine dönüşmüştür. Gence hakkında geniş bilgi için bk. Oktay Efendizade, "Gence", DİA, XIV, (1996), s. 17-20.
  23. Fahrettin Kırzıoğlu, Osmanlılar'ın Kafkas-Elleri'ni Fethi (1451-1590), (2.Baskı), Ankara 1998, s. 367- 369.
  24. Gəncə-Qarabağ Əyalətinin İcmal Dəftəri, (Tıpkı Basım, haz. Tofi q Nəcəfl i), Bakü 2010, s. 18-19; Hüsamettin Mehmedov (Karamanlı), "Osmanlı Dönemi Gence-Karabağ Eyaletinde Vakıfl ar (16. yüzyıl)", Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, S. 4(1993), s. 635-644; Ali Sinan Bilgili, İran, Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan'da Osmanlı Vakıfl arı (XVI-XVIII Yüzyıllar), Ankara 2011, s. 25-26, 174-177; M. Yaşar Kandemir, "Cabir b. Abdullah", DİA, VI, İstanbul 1992, s. 530-532.
  25. Mevlâna Şeyh İsa adı geçen defterdeki bilgilere göre, 1590 tarihinde hayatta olup bölgedeki Müslümanlara vaaz etmekte ve talebe yetiştirmektedir. Padişaha kuvvet ve yardım isteyecek ilim ehli aziz bir zat olmasından dolayı, dualarına mukabil emr-i şerif ile tasarrufl arında bulunan dört köydeki yerlerin ve bağların gelirleri vakf edilmiştir. İrəvan Əyalətinin İcmal Dəftəri, (Tıpkı Basım, haz. Tofi q Nəcəfl i), Bakü 2009, s. 446, 458; Bilgili, a.g.e., s. 40, 211-213.
  26. Atai, a.g.e., s. 440; Kâtip Çelebi, a.g.e., s. 144.
  27. Heiderzadeh, a.g.m., s. 237.
  28. Ünal Taşkın, "Klasik Dönem Osmanlı Eğitim Kurumları", Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi,Volume 1/3 Spring (2008), s. 354-359.
  29. Atai, a.g.e., s. 440-441; Kâtip Çelebi, a.g.e., s. 145.
  30. Mehmet İpşirli, "Medrese-Osmanlı Dönemi", DİA, XXVIII, Ankara 2003, s. 328.
  31. Enfel Doğan, Ahlak-ı Alai (Metin-Sözlük-Sentaks İncelemesi), (İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Basılmamış Doktora Tezi), İstanbul 2006, s. 11.
  32. Bu medrese Sokullu Mehmed Paşa'nın İstanbul Eyüp'te genç yaşta vefat eden oğulları için yaptırdığı külliyesinde 976 (1568/69)'da inşa edilmiştir. Kendisi de 1579'da öldürülünce buraya defnedilmiştir. Bk. Sevgi Parlak, "Sokullu Mehmed Paşa Külliyesi”, DİA, XXXVII, İstanbul 2009, s. 358-359.
  33. İstanbul Eminönü Kadırga semtinde Sokullu Mehmed Paşa tarafından eşi İsmihan Sultan’a 1572 yılında hediye olarak yaptırılmıştır. 1574'ten sonra burada Halvetiye'ye bağlı faaliyete geçen iki katlı tekke de inşa edilmiştir. Bk. M.Baha Tanman, "Sokullu Mehmed Paşa Külliyesi", DİA, XXXVII, İstanbul 2009, s. 360-363.
  34. İlk defa Fatih Sultan Mehmed tarafından İstanbul’da kurulan yüksek dereceli medresedir. Adı burada yapımı 875 (1470) ’te tamamlanan sekiz yüksek dereceli medreseden gelmektedir. Caminin iki tarafında dörder adet sıralanan ihtisas medreselerine semâniye (sekiz) adı verilmiştir. Nişancızâde Mehmed ve Hoca Sadeddin efendiler bunları medrese-i âliye olarak tanımlamışlardır. 16. yüzyılda bu medreselerde fıkıhtan el-Hidâye’nin, usûl-i fıkıhtan et-Telvîĥ ve Şerĥ-i Adud’un, hadisten Buhârî’nin, tefsirden el-Keşşâf ile Beyzâvî’nin eserinin okutulduğu bilinmektedir. Geniş bilgi için bk. İpşirli, aynı yer; Fahri Unan, "Sahn-ı Seman", DİA, XXXV, İstanbul 2008, s. 532-534.
  35. İstanbul’un fethinin hemen arkasından ilk ihtiyacı karşılamak üzere Ayasofya’nın yanındaki papaz odaları medrese haline getirilmiş ve bizzat Fatih’in vakfı olarak cami yanına inşa edilmiştir. Fakat Fatih Camii ve manzumesi yapıldıktan sonra bir süre boş kalmış, II. Bayezit devrinde tekrar açılmıştır. Müderrisleri arasında 15. yüzyılın ünlü bilginlerinden Molla Hüsrev ile Fatih Külliyesi yapılıncaya kadar medreseyi düzenleyen ve aynı zamanda güçlü hale getiren Ali Kuşçu da bulunmuştur. Geniş bilgi için bk. Adıvar, a.g.e., s. 88; Semavi Eyice, "Ayasofya-Ayasofya Medresesi", DİA, IV, İstanbul 1991, s. 214-215.
  36. Valide Sultan Medresesi İstanbul Üsküdar'da Sultan III. Murat'ın (1574-1595) annesi Nurbanu Valide Sultan tarafından 1570-1579 yılları arasında Mimar Sinan'a (ö. 1588) yaptırılan külliye dahilinde yer almıştır. Önceleri Valide Sultan adı ile tanınmış, Sultan III. Ahmed'in (1703-1730) annesi Gülnuş Valide Sultan'ın (ö.1715) Üsküdar İskele Meydanı'nda yeni bir külliye inşa ettirmesi üzerine Eski Valide, Atik Valide veya Valide-i Atik adlarıyla anılmıştır. Geniş bilgi için bk. Mustafa Fayda, "Atik Valide Sultan Külliyesi", DİA, IV, İstanbul 1991, s. 68, 70-71.
  37. İsmail Gündoğdu, "Osmanlı Tarihi Kaynaklarından Kazaskerlik Rûznâmçe Defterleri ve Önemi”, Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi, VI/2(2009), s. 712-713. Erişim: http://www.insanbilimleri.com (26.01.2016). s. 697-722.
  38. Sun’ullah Efendi 960 (1553) yılında İstanbul’da doğdu. Kanuni Sultan Süleyman devri kazaskerlerinden İskilipli Molla Cafer Çelebi’nin oğludur. İlmiye mesleğindeki kademeleri tamamladıktan sonra Hoca Sadeddin Efendi’nin vefatı üzerine 12 Rebiyülevvel 1008’de (2 Ekim 1599) şeyhülislâm olmuştur. Bundan başka da 5 Ocak 1603 ve 8 Haziran 1604 yıllarında iki defa daha şeyhülislamlık yapmıştır. Geniş bilgi için bk. Mehmet İpşirli, "Sun’ullah Efendi", DİA, XXXVII, İstanbul 2009, s.530-532.
  39. Kınalızâde Hasan Çelebi, Tezkiretü’ş-Şuarâ adlı eseriyle tanınan Osmanlı müellifi ve şairidir. 953’te (1546) Bursa’da doğdu. Babası Ahlâk-ı Alâî’nin yazarı, Osmanlı şair ve devlet adamı Kınalızade Ali Efendi’dir. Devrinin yüksek kültür ve ilim muhiti içinde yetişen Hasan Çelebi iyi bir öğrenim görerek Ebussuûd Efendi’den mülazım oldu, uzun yıllar müderrislik ve kadılık yaptı. Edebiyata olan ilgisi yanında fıkıh, kelâm ve tefsir sahalarında da zamanının âlimleri arasında sayılan Hasan Çelebi şairliğinden çok nesirdeki ustalığı ile meşhur olmuştur. Geniş bilgi için bk. Mustafa İsen, "Kınalızâde Hasan Çelebi", DİA, XXV, Ankara 2002, s. 417-418.
  40. Atai, aynı yer; Kâtip Çelebi, aynı yer.
  41. Ahmed Badi Efendi'den naklen Ahmet Yiğit, "XVI. Yüzyılın İkinci Yarısında Edirne Kadıları ve Mühimme Defterlerine Göre Vazifeleri", Tarih İncelemeleri Dergisi, XIV/1, s. 170.
  42. Selaniki Mustafa Âli Efendi, Tarih, İstanbul 1281, s. 174.
  43. Mehmed Süreyya, aynı yer.
  44. Şemseddin Ahmed Ensari'nin İstanbul Kadı Sicilleri Üsküdar Mahkemesi 84 numaralı sicil defterinde 13 Mayis 1592 ve 8 Ekim 1592’de Anadolu Kazaskeri iken adı geçmektedir. Bk. İstanbul Kadı Sicilleri Üsküdar Mahkemesi 84 numaralı sicil (H. 999-1000/M.1590-1591), (haz. Rıfat Günalan; Arapça metin Mehmet Canatar ve Mehmet Akman; kontrol eden Mehmet Canatar; proje yönetmeni M. Âkif Aydın; editör Coşkun Yılmaz), İstanbul 2010, s. 487, 492, 641.
  45. Ali Safveti, Halveti Tarikatı'nın Gülşeniye kolunun piri Şeyh İbrahim Gülşeni'nin (ö. 1534) torunudur. Babası Ahmed Hayali'nin 1570'teki vefatından sonra uzun yıllar Kahire'deki Gülşeni Tekkesi'nde şeyhlik yapmıştır. Bk. Atai, a.g.e., s.201-202, 465; Şeyhi Mehmed Efendi, Vekayiü'l-Fudala, I, (haz. Abdülkadir Özcan), İstanbul 1989, s. 56.
  46. Muhyi-yi Gülşeni, Reşahat-ı Aynü’l-Hayat Tercümesi, Reşahat-ı Muhyi, (haz. Mustafa Koç, Eyyüp Tanrıverdi), İstanbul 2014, s. 270.
  47. Atai, a.g.e., s. 441-442; Kâtip Çelebi, aynı yer.
  48. Şeyh Ebu Said, 1548 yılında Kanuni Sultan Süleyman'ın Azerbaycan’a saferinden sonra Sultan'la birlikte İstanbul'a gelmiş olan ünlü Nakşibendi Şeyhi ve tefsir âlimi Azerbaycanlı Şeyh Ebu Said-i Sani bin Sun’ullah’dır (ö.1572). Bk. Atai, a.g.e., s. 207-208; Məhəmməd Əli Tərbiyyət, Danişməndani Azərbaycan, (Fars dilindən çev. İsmail Şəms və Qafar Kəndli), Bakü 1987, s. 104; Mürsel Öztürk, "Ebu Said-i Sani", DİA, X, İstanbul 1994, s. 225.
  49. Kanuni Sultan Süleyman'ın Viyana'ya karşı yürütülmesi düşünülen son seferi sırasında 18 Muharrem 974'te (5 Ağustos 1566) Macaristan'da bulunan Sigetvar'ın önlerine varılmıştı. Yaklaşık bir aylık kuşatmadan sonra 7 Eylül 1566'ta burası fethedilmiştir. Osmanlı tarihine Sigetvar Zaferi olarak geçen bu savaştan hemen sonra Kanuni Sultan Süleyman burada vefat etmiştir. Geniş bilgi için bk. Uzunçarşılı, a.g.e., s. 412- 413; Geza David, "Sigetvar", DİA, XXXVII, İstanbul 2009, s. 157.
  50. Bekir Kütükoğlu, "Lokman b. Hüseyin", DİA, XXVII, İstanbul 2003, s. 208.
  51. Emine Fetvacı, The Production of the Şehname-i Selim Han, http://archnet.org/system/publications/contents/6806/original/DPC3671.pdf ? 1384803399. (erişim tarihi: 19.09.2015), s. 291.
  52. Şener Demirel, "16. Yüzyıl Divan Şairlerinden Mânî", F.Ü. Sosyal Bilimler Dergisi, IX/1 (1999), s. 26, 30; Ayrıca bk. aynı yazar, 16. Yüzyıl Divan Şairlerinden Mani, Divan ve Şehr-Engiz-i Bursa (İnceleme-Metin), İstanbul 2011, s. 10-11, 33-35.
  53. Edâyî, İstanbullu Recep Efendi’dir (ö.1647). Şairliği öne çıkan kadılardan biri idi. Bk. Mucib, Tezkire, (haz. Kudret Altun), Ankara 1997, s.20; İsmail Belîğ, Nuhbetü’l-Âsâr Li-Zeyli Zübdeti’l-Eşʻâr, (haz. Abdulkerim Abdulkadiroğlu), Ankara 1999, s. 9.
  54. Mucib, Tezkire, s. 20; Rıza, Tezkire, (haz. Gencay Zavodçu), İstanbul 2009, s. 136.
  55. Atai, a.g.e, s. 442; Kâtip Çelebi, a.g.e., s. 145; Mehmed Süreyya, aynı yer; Mehmed Tahir, aynı yer; Abay, aynı yer.
  56. Yetik, aynı yer.
  57. Türk, aynı yer.
  58. Yaklaşık 14. yüzyılın ikinci yarısında Şah-ı Nakşbend diye meşhur olan Muhammed Bahaüddin Nakşbend Buharî (ö. 1389) tarafından kurulan Nakşbendî Tarikatı, 15. yüzyılın başlarından itibaren Orta Asya’dan diğer komşu İslam ülkelerine yayılmıştır. Bu tarikat, Bahaüddin Nakşbendî’nin vefatından sonra halifelerinden Hace Muhammed Parsa (ö.1419) ve Yakup Çerhî’nin (ö. 1448) halifesi olan Ubeydullah Ahrar’ın (ö.1490) gayretleri sonucu Azerbaycan ve Osmanlı Devleti’nde de yayılmaya başlamıştır. Akkoyunlu sultanları Uzun Hasan ile Sultan Yakup (1478-1490), aynı zamanda Osmanlı hükümdarları Fatih ve II. Bayezit'in de ünlü Nakşibendi şeyhlerinden olan Abdurrahman Cami'ye (ö.1492) çok büyük saygı ve ihtiram gösterdikleri bilinmektedir. 16. yüzyılda ise Osmanlı Devleti'nin Safeviliğe karşı Sünni tarikatları destekleme politikası Nakşibendiliğ'in de genişlenmesinde önemli etken olmuştur. Geniş bilgi için bk. Selaheddin İbn-i Mübarek el-Buharî, Şâh-ı Nakşbend Gönüller Nekkaşı Enîsü’t-Telibîn ve Uddetü’s-Sâlikîn, (çev. Süleyman İzzî Teşrifâtî, haz. Mustafa Özsaray), İstanbul 2003, s. 35-38; Fazlullah b. Rûzbihan, Tarih-i Alem Ârâ-yi Emînî, (Farsça'dan Rusça’ya çev. G. Minorskaya), Bakü 1987, s. 75; Seyfettin Erşahin, Akkoyunlular, Ankara 2002, s. 230; Ekrem Işın, “Nakşbendîlik”, DBİA, VI, İstanbul 1994, s. 31; Hamid Algar, "Nakşibendiyye", DİA, XXXII, İstanbul 2006, s. 335-342.
  59. Halveti Tarikatı’nın kurucusu, 14. yüzyılın başlarında, Gilan’a (Geylan) bağlı Lahican nahiyesinde doğan Şeyh Ebu Abdillah Siracüddin b. Ekmelüddin Pîr Ömer Halveti’dir. Aslen, Şirvanlı ünlü Şeyhzadeler ailesindendir. Halveti Tarikatı’nın zirveye ulaştığı devir ise tarikata mensup olanların efendisi unvanıyla İkinci Pîr olarak tanınan Seyyid Yahya-yı Şirvani Bakuvi’nin şeyhliğe gelmesi ile gerçekleşmiştir. Halvetilik Azerbaycan’da ortaya çıksa da, 15. yüzyılın sonları ve özellikle 16. yüzyılda bazı siyasî etkenler sonucu Anadolu, İstanbul, Rumeli, Kırım, Ortadoğu ve Mısır’da daha geniş kitleye yayılmıştır. Tasavvuf tarihinde yayılma alanının genişliği ve uzun ömürlülüğü yanında, sayısı 40’ı aşan kollarıyla tarikatlar arasında en fazla tutulanı olmuştur. Bk. Süleyman Uludağ, “Halvetiyye”, DİA, XV, İstanbul 1997, s. 393-395; Mehmet Rıhtım, Seyyid Yahya Bakuvi ve Xelvetilik, Bakü, Qismet yay. 2005, s. 17-25, 151-207. Halvetiler’in Anadolu’yla ilk temasları 14. yüzyılın son çeyreği ve özellikle Timur’un 1387’de Şirvan’ı ele geçirmesiyle başlamıştır. Tarikatın, Osmanlı Devleti’yle temasları ise Seyyid Yahya-yı Şirvani’nin çok sayıda halifesi sayesinde olmuştur. II. Bayezit döneminden itibaren Osmanlı Devleti’nin her tarafına yayılmaya başlayan Halveti Tarikatı, Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman zamanında zirveye ulaşmıştır. Halvetilerin Osmanlı’da yükselmesinin önemli nedenlerinden biri de, 16. yüzyılın başlarında Azerbaycan’da kurulan Safevi Devleti’dir. Çünkü onları kendilerine birinci derecede engel olarak kabul eden Safevilerin baskılarına dayanamayan Halvetiler, özellikle Osmanlı topraklarına göç etmişler; bu yüzden Halvetilerin Tebriz kolu 16. yüzyılda tamamıyla ortadan kalkmıştır. Bu dönemlerde Osmanlı ülkesinde tehlikeli bir boyut alan Safevi propagandasının karşısına Halvetilerle çıkmaya çalışılmıştır. Bu durum, II. Bayezit döneminden itibaren, bir kültürel önlem şeklinde hayata geçirilmiştir. İlk başta bazı konularda Halvetilerden şüphelenen Sultan Selim, daha sonraları üst düzey görevlere Halveti mensuplarının getirildiğine bakılırsa, bu tereddüdü ortadan kalkmıştır. Böylece, Halvetilik, bu dönem Osmanlı yönetiminin en çok güvendiği tarikat haline gelmiştir. Sultan Selim’e kadar, İstanbul’un ilk ve tek Halveti Tekkesi, Koca Mustafa Paşa Hânkahı idi. Onun döneminde Halveti zaviyelerinin sayısı artırılarak, buralara zengin vakıfl ar tahsis edilmiştir. Halvetilerin yapılanmasına devlet desteği, Kanuni Sultan Süleyman zamanında da devam ettirilmiştir. Bk. Yusuf Küçükdağ, "Osmanlı Devleti’nin Şah İsmail’in Şiî Propagandalarına Halvetiye ile Karşı Koyma Politikası”, XIII. Türk Tarihi Kongresi, 4-8 Ekim 1999 Ankara, Ankara 2002, s. 435-444. Sadece Halvetiler değil, aynı zamanda diğer Sünni tarikatlarının da himaye edildiği bu dönemde, Seyyid Yahya-yı Şirvani’ye ait İstanbul’un çeşitli kütüphanelerinde bulunan 12 eserinden 10’u aynı yılda istinsah edildi. 1533 istisah tarihli olan bu eserler, Kanuni döneminde geniş kitlelere ulaştırılmış olmalıdır. Bu da Osmanlı Devleti’nin Halvetiye’ye verdiği önemi ortaya koymaktadır. 16. yüzyılda Halvetiliğe önem veren sultanlardan biri de, Sultan III. Murat olmuştur. Onun Halveti şeyhleri olan Yusuf Sinaneddin (ö.1581) ve Şeyh Şüca Dede (ö.1588) ile münasebetinin olduğu bilinmektedir. Hatta III. Murat, Azerbaycan’ı hâkimiyetine kattıktan sonra Seyyid Yahya Baküvi’ye olan sevgisini göstermek için onun Bakü’deki Hankahına bir taç kapı da yaptırmıştır. Geniş bilgi için bk. Mehmed Cemaleddin Hulvi, Lemazât-ı Hulviyye ez-Lemezat-ı Ulviye, (haz. Mehmet Serkan Tayşi), İstanbul 1993,s. 345-346, 350-360; Sadık Vicdânî, Tarikatlar ve Silsileler (Tamar-ı Turuk-ı Aliye), (haz. İrfan Gündüz), İstanbul 1995, s. 174-176; Mustafa Aşkar, "Bir Türk Tarikatı Olarak Halvetiyye'nin Tarihi Gelişimi ve Halvetiyye Silsilesinin Tahlili", AÜİF Dergisi, XXIX, Ankara (1999), s. 535-563; M. Baha Tanman, “Halvetîlik”, DBİA, III, İstanbul 1994, s. 533-535; Bilal Dedeyev, "15-16. Yüzyıllar Osmanlı - Azerbaycan İlişkileri Bağlamında Osmanlı Devleti ve Halvetiye Tarikatı", Modern Türklük Araştırmaları Dergisi, VI/1(2009), s. 91-106.
  60. 4. yüzyılın başlarında oluşan Safevi Tarikatı’nın kurucusu İshak b. Cebrail Ebu’l-Feth Safi yüddin Erdebilî’dir. Şeyh Zahidi Gilani’nin yaklaşık 1300’de vafatı üzerine Erdebil’e yerleşen Şeyh Safi yüddin, Hüseyin Vassaf ’ın bildirdiğine bakılırsa, Şeyh Cüneyd-i Bağdadî’den sonra silsile itibariyle tarikatın on ikinci, Terbiyyet'e göre ise onuncu mürşidi olmuştur. Böylece Safevi Tarikatı’nın temelleri atılmış ve kısa zamanda Azerbaycan, Horasan, Irak ve Anadolu’da yayılmaya başlamıştır. Özellikle Anadolu ve Irak’tan her üç ayda bir yaklaşık üç bin ziyaretçinin Erdebil’e geldiği eserlerde yer almıştır. Anadolu’ya açılan Safevi Tarikatı, 14. yüzyılın başından itibaren Şeyh Hoca Ali (1392-1429) döneminde Osmanlı Devleti’nde yayılmaya başlamıştır. Safevilik, Osmanlı Devleti’nde hem Sünni, hem de Şii çizgide faaliyet göstermiş, bu tarikatın Sünni kolunun devamı niteliğinde olan Bayramilik, Fatih döneminde Osmanlı yönetimine en yakın tarikat olmuştur. Safevi Tarikatı, yaklaşık 14. yüzyılın sonlarından itibaren başlattığı Şiileşme sürecini 15. yüzyılın ortalarından sonra hızlandırmış; bu durum, Osmanlı Devleti tarafından kabul görmemiştir. Bu nedenle II. Murat (1421-1444, 1146-1451), Şeyh Cüneyd’e (ö.1461) kendi topraklarında barınma izni vermemiş, yarım asır kadar tarikata gönderilen Çerağ akçesi Fatih döneminde kesilmiştir. Osmanlı yönetimi böylece siyasallaşmış Safevi Tarikatı’na karşı tepkisini ortaya koymuştur. Osmanlı yönetiminde oluşan bu tavır, II. Bayezit zamanında biraz daha artmıştır. Bu padişah, gücünü Anadolu Türkmenlerinden alan Safevi Tarikatı’na karşı, kendisi ile aynı düşünceyi paylaşan Akkoyunlu Sultan Yakup’la iş birliğine girmiştir. Bunun sonucu iki ülke arasında sıkı bir diplomatik ilişki kurulmuştur. Bu sırada Şeyh Haydar öldürülmüş (1488); Safevi Tarikatı’na eski Sünni şeklinin verilmesine karar verilmiştir. Osmanlı Devleti’nde 15. yüzyılın ikinci yarısındaki sosyal yapılanmadan doğan sorunlar sonucu Anadolulu Türkmen ve heterojen grupların da desteğini alan Şii Safevi Tarikatı siyasileşmesine hız kazandırmıştır. Ortaya çıkan sosyo-kültürel gelişmeler sonucu, Safevi Tarikatı’na Anadolu’dan gidenlerin sayısı artmıştır. Bu durum, bazı bölgelerin boşalmasıyla Osmanlı Devleti’ni ciddi sıkıntıya sokmuştur. Erdebil Safevi teşkilatının 15. yüzyılın sonları ve 16. yüzyılın başlarında güçlenmesi sonucunda Osmanlı topraklarında Şii meyilli gruplar Şah İsmail’e (1501-1524) desteklerini artırmış, bu durum da Safevi Devleti’nin kurulmasıyla sonuçlanmıştır. Sultan Selim’in başlattığı siyasî, dinî, ekonomik, millî ve askerî önlemler sonucu 24 Ağustos 1514’te gerçekleşen Çaldıran Savaşı’nda Şah İsmail mağlup edilerek Safevi yayılmacılığının önüne geçilmeye çalışılmıştır. Buna rağmen, devlet politikası haline gelen Safevilik, Osmanlı Devleti’ndeki etkilerini daha sonraları da sürdürebilmiştir. Geniş bilgi için bk. İbn Bəzzaz Ərdəbili, Şeyx Səfi Təzkirəsi (Səfvətüs-Səfanın XVI Əsr Türk Tərcüməsi), (tərcüməçilər və nəşrə haz. Möhsün Nağısoylu, Sevər Cabbarlı və Rauf Şeyxzamanlı), Bakı 2010, s. 38-136; Terbiyyet, a.g.e., 114; Hüseyin Vassaf, Sefi ne-i Evliya, (haz. Ali Yılmaz, Mehmet Akkuş), C. II, İstanbul 1999, s. 449; Faruk Sümer, Safevi Devleti'nin Kuruluşu ve Gelişmesinde Anadolu Türklerinin Rölü,Ankara 1992, s. 1-42; Oqtay Əfəndiyev, Azərbaycan Səfəvilər Dövləti, Bakı 1993, s. 33-55; Yusuf Küçükdağ, "Osmanlı Devleti’nin Şah İsmail’in Anadolu’yu Şiîleştirme Çalışmalarını Engellemeye Yönelik Önlemleri", Osmanlı, I, Ankara 1999, s. 269-281; Reşat Öngören, "Safeviyye", DİA, XXXV, (2008), s. 460-462; Bilal Dedeyev, "Safevi Tarikatı ve Osmanlı Devleti İlişkileri", Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Volume 1/5, 2008, s. 205-223. http://www.sosyalarastirmalar.com/cilt1/sayi5/sayi5pdf/dedeyev_bilal.pdf (16.05.2018); Halil İbrahim Bulut, "Safevilerin Ehli Sünnet Karşıtı Politikaları", Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştirma Dergisi, S.76 (2015), s. 15-30.
  61. Muhyi-yi Gülşeni, a.g.e., s. 290.
  62. Şu anda İstanbul Fatih’te Nişanca caddesi üzerinde Cedîd Nişancı Mehmed Paşa adıyla bilinen kulliye içinde 16. yüzyılın ikinci yarısında iki medrese olarak inşa edilmiştir. Günümüzde mevcut olmayan medresenin caminin batı tarafındaki boş arazide yer aldığı tahmin edilmektedir. 1001 (1592-93) yılında tamamlanıp öğretime başlayan medreselerin her ikisinde de birer kişilik on altı odanın mevcut olduğu ortaya çıkarılmıştır. Bk. Sema Doğan, "Nişancı Mehmed Paşa Külliyesi", DİA, XXXIII, İstanbul 2007, s. 158-160.
  63. İstanbul’daki Hânkah Medresesi, Kaʻriyye olarak da biliniyordu (Atai, a.g.e., s. 308, 459). Bu yapının bir bölümü, 16. yüzyılın ortalarında aynı zamanda tekke olarak kullanılıyordu. Atai, a.g.e., s. 411, 448, 495, 501, 508.
  64. Haseki Medresesi, Kanuni Sultan Süleyman'ın ünlü hasekisi Hürrem Sultan (ö. 1558) adına Mimar Sinan'ın hassa başmimarı iken 946 (1539-40) yılında yaptığı ilk eseri olan Haseki Külliyesi içinde yer almıştır. Klasik tipte bir yapı olan medresenin doğusunda Sıbyan Mektebi de faaliyet göstermiştir. Bk. Sema Doğan, "Haseki Külliyesi", DİA, XVI, İstanbul 1997, s. 370-372.
  65. Sultan III. Mehmed’in annesi Safi ye Sultan tarafından İstanbul Sirkeci’de 1006 (1598) tarihinde inşa edilmiştir. Adı Valide-i Cedîd Medresesi olarak da keçmektedir. Nevizade Atai, Ebulmeyâmin Mustafa Efendi'den (ö.1015) bahsederken 11 Receb 1006 (17 Şubat 1598)’de Vâlide-i Cedîd Medresesi tamamlandığında oranın müderrisliğini ilk olarak kendisine verildiğini kaydetmektedir. Bk. Atai, a.g.e., s. 512; Cahit Baltacı, XV-XVI. Yüzyıllarda Osmanlı Medreseleri, I-II, İstanbul 2005, s. 838.
  66. Mahrûse-i Selanik Medresesi dendiğine göre bu eğitim kurumu Selanik şehrinde, kale içinde bulunuyordu. Selanik’ten uzun uzun bahseden başta Evliya Çelebi olmak üzere (Seyahatnâme, VIII, haz. S. Ali Kahraman-Yücel Dağlı-Robert Dankoff , İstanbul 2003) bu medresenin adına şimdilik herhangi bir kaynakta rastlanmamıştır.
  67. Şeyhi Mehmed Efendi, a.g.e., I, s. 95.
  68. Şeyhi Mehmed Efendi, a.g.e., I, s. 95-96; Kâtip Çelebi, Fezleke, II, İstanbul 1287, s. 223; Mehmed Süreyya, a.g.e., IV, s. 1260.

Şekil ve Tablolar