ISSN: 0041-4255
e-ISSN: 2791-6472

Gül E. Durna

Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Tarih Bölümü

Anahtar Kelimeler: Roma, Aphrodisias, Anadolu, Geç Helenistik, Erken Roma

Aphrodisias, "Roma İmparatorluk Çağı’nda Anadolu" dendiği vakit ilk akla gelen, hatta adları önemle anılan yerleşim alanlarından biridir. Karia’nın önemli bir kenti, Anadolu’nun ünlü bir kült merkezidir**. “Roma nezdindeki yeri ise hayli özeldir.

İlk yerleşimleri tarih öncesi devirlere uzanan Anadolu’nun binlerce yıllık geçmişi içinde oldukça sıradan duran yöre, “Aphrodisias” adıyla sergilediği sosyo-kültürel ve kentsel kimliğine İ.Ö. 2. yüzyılda[1], diğer bir deyişle Geç Helenistik/Erken Roma Dönemi’nde bürünmüştür. Gerek Roma emperyalizminin Helenistik dünya üzerindeki yengisi, gerekse o dünyanın en önemli kavşağı olan Anadolu’nun Roma İmparatoluğu’na eklenmesi açısından bir dönüm noktası olan bu yüzyıl, siyasi alanda yitip giden özgürlüklerle bir sonu simgeler görünse de, Aphrodisias için yeni başlangıçlar demektir. Yöre, çağdaşı olan bir çok kenti imrendiren zenginliğine ve bu zenginliğe yakışır kentsel görkemine bu dönemde kapı aralamıştır. Yerleşikleri, bundan böyle toplumlar arası platformda imparatorlarca kayırılan; ekonomik ve siyasi alanda ayrıcalıklı kılınan bir toplum olma yolundadır.

Aslında değişen ve gelişen sadece yöre ve halkı değildir. Yüzyıllardır bölgede tapınılagelen yerel tanrıça yerini bir yenisine, Helen pantheonunun önemli bir üyesi olan Aphrodite’ye terk etmiştir. İ.Ö. 2. yüzyıldaki yeniliklerin tabanında da bu dönüşüm yatmaktadır. Bir başka deyişle, Geç Hellenistik Dönem’de yerleşim alanına kentsel kimliğini katan, toplumsal ve kültürel gelişimi körükleyen yeni bir kültün varlığıdır. Bölge, tanrıça Aphrodite'yle birlikte ünü Anadolu sınırlarını aşan bir kült merkezine dönüşmüş; kayıtlara da tanrıçadan aldığı adıyla Aphrodisias olarak geçmiştir. Deyim yerindeyse Aphrodisias’ı Aphrodisias yapan, bir bakıma Aphrodite’dir. Bölge halkının dinsel yaşamında, yerleşim alanına adını verecek kadar köklü bir yer edinen tanrıça, antik çağın sonuna değin öneminden hiçbir şey yitirmemiş; hatta kurumlaşmış kültüyle, pagan geleneğin bir sembolü olarak Hıristiyanlığa karşı olanca gücüyle direnmiştir. Köklü yerleşikliğinde ve öneminde hiç kuşku yok ki karakterinin payı büyüktür. Erken Roma Dönemi’nden itibaren gelişen sosyo-ekonomik ve siyasi koşullar tanrıçaya önemli roller yüklemiştir. Aphrodite -Romalılar arasındaki adıyla Venüs- bir bereket kaynağı; koruyucu bir kent tanrıçası; daha da anlamlısı, Romalılar’ın ileri sürdüğü, Aphrodisiaslılar arasında da kabul gördüğü üzere, imparatorların “Tanrısal Anası "dır. Bu sıfatı kendisini mitosdan külte, kültten siyasete taşıyan önemli bir yönüdür: Roma egemenliğinin Anadolu üzerinde güçlenmeye başladığı yüzyılda, Aphrodisias ile Roma’yı birbirine yakınlaştırmış; her iki tarafa da yakınlaştırdığı oranda kazançlar sağlamıştır. Özellikle Aphrodisias’ın Roma yönetimiyle edindiği ayrıcalıklı konumda Aphrodite kültünün katkısı, derecesi tartışılır olmakla beraber inkâr edilemeyecek boyuttadır.

Bu makalede, Aphrodisiaslılar ile Romalılar arasındaki inanç ortaklığının bir simgesi olan tanrısal figürün, edebi, mitolojik ve arkeolojik kaynaklara dayanarak Roma-Aphrodisias ilişkisindeki rolü ele alınmakta; mitos-kült-siyaset eksenine yerleşmiş görüntüsü irdelenmektedir.

***

Aphrodite kült merkezinin Roma İmparatorluk Çağı’na özgü duran parlak görüntüsünün ardında uzun fakat sönük bir geçmiş serilidir. Yörenin tarihi, Menderes Nehri ve kollarının suladığı bereketli toprakların çekiciliğine kapılan ve bu toprakları kendilerine mekân yapan tarih öncesi topluluklara kadar uzanmaktadır[2]. Aphrodisias sınırları içerisinde yer alan Akropolis ve Pekmez Tepeleri’nden gün ışığına çıkarılmış arkeolojik buluntular, Geç Neolitik Dönem’den (İ.Ö. 6. binyıl) başlayarak ardı sıra kurulmuş yerleşimlerin varlığını ortaya sermekte ve bölgenin kutsallığına dair önemli veriler sunmakladır. Dirsekleri yukarıya bükülerek göğüs üzerine yaslanan kollarla stilize edilmiş gövde formundaki mermer tanrıça heykelcikleri[3] ile yassı taş idoller[4] bölgede en erken dönemlerden itibaren süregidecek olan bir Ana Tanrıça kültünün ilk göstergeleridir. Geçimlerini tarımdan sağlayan toplulukların muhtemelen bereket ritüelleri ile karakterize ettikleri tanrıça, İ.Ö. 2. yüzyılda Aphrodite kültüyle önem kazanan kutsal alanın ilk tanrısal egemeni olarak kabul edilebilir.

Eski çağ toplumlarında "Tanrılar Anası”, “Büyük Ana” ya da “Ana Tanrıça” sıfatlarıyla evrenselleşmiş olan söz konusu tanrısal figürün aynı alandaki bir başka görüntüsü de büyük ihtimalle tanrıça Nina’dır. Bölge, İ.S. 6. yüzyılda yaşamış Bizanslı yazar ve dil bilimci Stephanos’dan edinilen bilgiye göre, sırasıyla Lelegopolis, Megalopolis ve ardından da Ninoe adını almıştır[5]. K. T. Erim Ninoe adını, doğu toplumlarında bereket, aşk ve savaş tanrıçası olarak yaygın biçimde tapınılan İştar’ın Akad kültüründeki karşılığı olan tanrıça Nina (İnanna) ile ilişkilendirmiş; varlığı muhtemel bir Nina kültünden dolayı da bölgenin Ninoe adını almış olabileceğini ileri sürmüştür[6]. Bean’e göre de, Ninive kentinin Medler ve Babilliler tarafından tahrip edilmesinden önce ya da sonra, Anadolu toprakları üzerinde yayılan Asurlular’ın Karia’nın bu kesiminde bir İştar/Nina kültü kurmuş olmaları ihtimal dahilindedir[7]. Nitekim arkeolojik bulgular bu konuda sessiz değildir. 1977 yılında bazilika ve agora kapısında yürütülen kazı çalışmalarında ele geçen paneller, taşıdıkları figürler ve mitolojik sahneler açısından dikkat çekicidir. Rölyefler arasında en çarpıcı olanı, bir altarın önünde sunu yaparken betimlenmiş Ninos ve Semiramis tasvirleridir ki bunlar epigrafık olarak da tanımlanabilmektedir[8]. Ninos, Asur-Babil imparatorluğu’nun ve Ninive kentinin kurucusu, ünlü Semiramis’in (Şammuramat’ın) kocası ve Batı Asya’dan Ege’ye kadar uzanan bölgenin fatihi olarak kabul edilen efsanevi bir kimliktir ve adını tanrıça Nina’dan almıştır[9]. İ.Ö. 3. yüzyılın ikinci yarısına tarihlendirilen bu rölyefler bölgedeki doğu etkisini ortaya seren ve Nina kültünün varlığına yönelik varsayımı güçlendiren bulgular olarak değerlendirilmiştir[10]. Kentin Ninos ile ilişkisini kanıtlayan bir diğer arkeolojik bulgu da Geç Helenistik döneme tarihlendirilen bir adak yazıtıdır[11]. Yazıtta tanrı Zeus’un Nineudios epiteti ile anılması anlamlıdır. Doğu mitolojisinde önemli bir karakter olan Belos ile Helen mitolojisinin Kronos’u arasında kurulan özdeşliğin, oğulları Ninos ile Zeus arasında devam ettirilmiş olması[12] ve bu özdeşliğin Zeus’un adına yansıtılması şaşırtıcı değildir. Zeus’un yerel bir sıfatı olarak beliren Nineudios epiteti, hem mitoloji ve inanç sistemindeki doğu-batı etkileşimini, hem de kentin Ninos ve tanrıça Nina ile olan bağlantısını açığa çıkaran bir veridir.

Aphrodisias’daki ya da önceki adıyla Ninoe’deki Nina kültünün süreğenliğini belirli bir zaman dilimine yerleştirmek güçtür. Ancak kültün Helenistik döneme kadar bölgede korunmuş olduğunu söylemek mümkündür. İ.Ö. 6. yüzyıla tarihlendirilen bir yapının temeline ait olabileceği düşünülen duvar kalıntıları, oturur durumda betimlenmiş terrakotta figürinler ile çok sayıda kandil parçası, kültün arkaik kanıtları olarak değerlendirilmiştir[13]. Ne var ki tapınak bölgesindeki periyodik yapılanmalarda mevcut mimari kalıntıların tekrar tekrar kullanılmış olmasından kaynaklanan stratigrafık sorunlar[14] ve buna bağlı olarak mimari bulguların nitelik ve nicelik açısından yetersizliği, kutsal alanın arkaik ve klasik evrelerini (İ.Ö. 7.-4. yüzyıllar) karanlıkta bırakmış; dolayısıyla kültün yapısına ya da kutsal alanın mimarisine ilişkin kesin tespitleri güçleştirmiştir.

Tapınım alanının görüntüsü ve kültün yapısı ancak Geç Helenistik/Erken Roma döneminden itibaren aydınlanmakta ve gittikçe belirginleşmektedir. Bu döneme tarihlendirilen arkeolojik bulgular her şeyden önce kutsal alanda büyük bir değişime işaret etmektedir. İ.Ö. 1. binyılın ilk yüzyıllarında Güneybatı Anadolu’ya yönelen Helen göç ve kolonizasyonuyla başlayan Helenleşme sürecinde -bu kültürel devinim Karia’nın iç kesimlerinde ancak İ.Ö. 4. yüzyılda etkisini göstermeye başlamıştır[15]- Helen din kültürünün önemli bir öğesi olan Aphrodite tanrıça Nina'nın yerini almış; kentin adı da Ninoe’den Aphrodisias’a dönüşmüştür. Erim’e göre kent adındaki bu değişiklik, Büyük İskender’le başlayan dönemde (İ.Ö. 336) Helenler’in ve dolayısıyla Helen etkisinin bölgeye nüfuzu ile gerçekleşmiştir[16]. 1989-1992 yılları arasında kent bazilikasında yürütülen arkeolojik kazılarda ele geçen ve yukarıda değinilen Ninos frizine ait olduğu saptanan bir panel parçası, üze-rinde taşıdığı Aphrodite tasviriyle dikkat çekmektedir. Orta grubu Ninos ve Semiramis’in oluşturduğu bir frizde kentin yeni tanrıçası Aphrodite’ye yer verilmiş olması, söz konusu dönüşümün önemli bir göstergesi olsa gerektir[17]. Tanrısal figürlerin baskın olan kültüre göre birbirinin yerini almasında en büyük etmen, karakterleri arasındaki benzerlik ya da özdeşliktir. Aphrodite ite Nina’yı bir araya getiren ise büyük ihtimalle üzerine geliştikleri “Kutsal Kadın" ya da “Kutsal Ana/Ana Tanrıça"-modelidir. Bu model tarih öncesi dönemlerden itibaren İlk Çağ insanının doğasında köklü bir yere sahiptir. İnsanlık tarihinde avcılığın yerini tarıma bırakmasıyla birlikte kadının ekonomik ve sosyal alanda kazandığı büyük önem, toplulukların matriarkal formda biçimlenmesini beraberinde getirirken, dinsel inançların da bir Ana Tanrıça/Tabiat Ana kavramı üzerine odaklanmasına yol açmıştır. Doğaya egemen olarak kavranan ve yaratıcı, biçimlendirici, besleyici, koruyucu olmak gibi en temel ve doğal özelliklere sahip olan kadının şahsında temsil edilen bu tanrısal güç, İlk Çağ tarihi boyunca farklı kültürlerde farklı adlarla yer edinmiştir. Sümer’de Nina/İnanna, Babil’de İştar,[18] Suriye’de Atargatis ya da Derketo,[19] Fenikeliler'de Aştarte,[20] Kapadokya ve Pontus’da Ma, Firigya’da (Pessinus) Kybele[21] örneklerinin de ortaya koyduğu gibi, kendisine, belli bir bölgeye ve zaman dilimine sınırlı kalınmadan yaygın bir biçimde tapınılmıştır. Bu figürler ait oldukları toplumların sosyo-ekonomik yapıları ve kültürel özellikleri ile karakterize edilmiş olsalar da, özlerini oluşturan “Ana Tanrıça” kimliğinden çok fazla bir şey yitirmemişlerdir. Aphrodite de bu kimliğin Helen din kültüründeki görüntüsüdür. Dolayısıyla tanrıçanın, bölgede baskın çıkan Helen kültür etkisiyle birlikte Nina’nın yerini almış olması doğal görünmektedir. Özetle, Neolitik dönemden itibaren geçimlerini tarımdan sağlayan yöre topluluklarının inanç dünyalarında evrensel Tabiat Ana’nın yerel bir versiyonu olarak gelişen ve zamanla doğu din kültürüyle beslenerek biçimlenen tanrıça, Erken Roma Dönemi’yle birlikte Aphrodite kimliğinde temsil edilmiştir.

Bu döneme değin üzerinde bir tapınak ve kült amaçlı kullanılan birtakım ek yapıları barındıran bölge, Aphrodite tapınımıyla birlikte gelen büyük bir canlanışa sahne olmuştur[22]. Kalıntılar, Romalı imparatorların “Asya’daki tek kent” olarak benimsedikleri[23]. Aphrodisias’a, “en gözde toplum" olarak kayırdıkları[24] Aphrodisiaslılar’a yakışan bir ihtişamın izlerini; daha da anlamlısı, bu ayrıcalığın ve ihtişamın ardına saklanmış bir inancın simgelerini taşımaktadır: Kent, tanrıça Aphrodite’nindir; Aphrodite (Venüs) ise mitoslara göre Romalı soyunu üretendir*.

Roma mitolojisinde Romalılar’ın soyu, Venüs’ün ölümlü Ankhises’den olma oğlu Troia kralı Aineias’a dayanmaktadır. Ovidius’da geçen mitosa göre[25] Venüs, babası Iuppiter’den Aineias ile Aineias’ın oğlu Iulus’u torun olarak kabul etmesini istemiş; damarlarında kendi kanını taşıdığı gerekçesiyle ona tanrısal bir özellik bağışlamasını dilemiştir. luppiter kızının ricasını geri çevirmemiş ve bir ölümlüden olan torununu tanrılaştırmıştır. Aineias, bundan böyle kendisine tapınaklar, sunaklar inşa edilen, tanrısal bir güç, bir ölümsüzdür. Homeros’un destanlarında önemli bir karakter olarak ele alınan[26] Aineias, aslında Romalı ozan Vergilius’un esin kaynağıdır. Ozanın yazıtındaki ana tema, Troia kraliyet soyundan gelen Ankhises’in Venüs’den doğma oğlu Aineias’m, Troia savaşından sonra Anadolu’dan İtalya’ya göçüşü ve Roma kentine temel olacak yeni bir yurt kuruşu üzerindedir. Aineias’ın Kreusa’la birlikteliğinden olan oğlu Iulius, diğer adı ile Askanius, babasının ölümü üzerine kral ûnvanını almış ve Latin halkın başına geçmiştir[27].

Tanrısal Aineias’ı Roma kentinin ve Devleti’nin efsaneli kurucusu olarak karşımıza çıkaran bu mitos, Roma imparatorlarına kutsallığına sığınabilecekleri bir kimlik kazandırmış; Roma İmparatorluğu’nun ardına da çökertmesi zor, sağlam bir dayanak yerleştirmiştir. İmparatorların tanrıça Venüs’e dayandırdıkları kutsal soy iddiası,[28] Romalı tarihçi Appianus’a göre özellikle Caesar’ın mensubu olduğu Iulius sülâlesinde çok belirgindir[29]. Ön yüzünde Venüs başı, arka yüzünde Caesar lejandı ve kucağında babası Ankhises’i taşıyan Aineias figürünün bulunduğu İ.Ö. 44 yılına (Iulius Caesar dönemine) ait gümüş bir Roma sikkesi,[30] imparatorların mitoslar aracılığıyla kendilerine biçtikleri kutsallığın somut bir işaretidir. Tanrıçanın Iulius sülâlesini üreten ve koruyan bir güç olarak görülmesi, kendisine Genetrix (üreten, doğuran) ünvanıyla Roma pantheonunda özel bir yer açmıştır[31]. Romalı Praetorların, Eryx’deki (Sicilya) ünlü Venüs kutsal alanına yapmış oldukları özel ziyaretler, kutsal alanın 200 askerle koruma altına alınmasına ilişkin çıkan senato kararı ve Roma’ya sadık kentlerin tapınak hâzinesine altın olarak ödemeleri gereken vergilere ilişkin buyruklar,[32] Roma Devleti’nin tanrıçaya verdiği önemin uygulamaya dönük örnekleridir.

İmparatorların tanrıça ile aralarında kurdukları kutsal bağ yalnızca mitoslarda kilitli kalmamış; dış dünyaya karşı izlenen siyaseti de güdümlemiştir ki bunun en açık örneği Aphrodisias tarihinde görülmektedir. Söz konusu bağın, imparator isimlerine iliştirilen sıfatlar başta olmak üzere her türlü dışavurumu, siyasi çıkarlara dayanmış; Roma egemenliğine teslimiyetin âdeta bir güvencesi olmuştur. Örneğin Romalı tarihçi Appianus, diktatör Cornelius Sulla’yı “Venüs/Aphrodite’nin gözdesi” anlamına gelen Epaphroditos epiteti ile karşımıza çıkarmaktadır. Tarihçi bu unvanın Cornelius Sulla’ya, Roma Senatosu’nun çıkarmış olduğu özel bir onurlandırma kararıyla verildiğinden ve kendisinin de bu kararı taşıyan belgeyi gördüğünden bahsetmektedir. Aktardığı bilgiye göre Cornelius Sulla Epaphroditos, İ.Ö. 85 yılında Anadolu’yu tehdit eden Mithridates savaşları sırasında üstün bir güce nasıl kavuşabileceği konusunda bir kâhine danışmış ve kâhinden, “kutsal güç saçan Aeineias soyunun koruyucusu olan Kypris’e"* bir labyris (çift ağızlı balta) sunması gerektiği yolunda öğüt almıştır. Sulla, aldığı öğüt üzerine Aphrodisias’a altın bir taç ve labyris göndermiş; yanına da, rüyasında tanrıçayı silâhlanmış savaşkan bir kraliçe olarak kendisini ağırlarken gördüğünü anlatan bir mektup eklemeyi ihmal etmemiştir[33].

Sulla’nın askeri sefer öncesi tanrıçanın önemli bir kült merkezi olan Aphrodisias’a yolladığı labyris, gücü ve savaşı sembolize eden, Karia’ya özgü bir semboldür[34]. Sunulan armağan, simgelediği değerler açısından Venüs’ün güç ve zafer bağışlayan koruyucu bir savaş tanrıçası olarak benimsenmiş olabileceğini düşündürmektedir ki bu sembol İ.Ö. 1. yüzyıla tarihlendirilen ön yüzü Venüs portreli bir Aphrodisias sikkesinde de yer almaktadır[35]. Sergilenen davranış modeli ise, inanç yönünden savaştan askeri başarı, siyasi yönden ise Aphrodisias’dan sadakat beklentisinin bir dışavurumu olsa gerektir. Epahroditos ünvanına gelince, Roma’nın Anadolu’daki varlığını tehdit eden Mithridates savaşının (İ.Ö. 85) yarattığı siyasi bir kaos ortamında, gücünü ancak kendisine sadık toplumlarla besleyebilen Romalı bir otoritenin Venüs'e tapınan bir halkın karşısına bu sıfatla çıkması, dinsel inanç sömürüsünün açık bir belirtisi gibidir. “Tanrıçanın gözdesi olmak" büyük olasılıkla gereken sadakati sağlamış; sağlanan sadakat de mükâfatsız bırakılmamıştır. Mithridates savaşı (İ.Ö. 81) sonrasına tarihlendirilen bir Stratonikeia yazıtı[36] bu bağlamda dikkat çekicidir. Tanrıçanın kültüne ilişkin izler[37] taşıyan bu yerleşim alanından* çıkan yazıtta da Sulla aynı ünvanla anılmaktadır. Söz konusu yazıtın bir bölümünde, diktatörün düşman güçlere karşı cesurca direniş ve Roma’ya bağlılık örneği sergileyen Stratonikeialılar’a duyduğu şükran duyguları dile getirilmiş; kentin özerk yapısının korunacağı; birtakım bağışlarda bulunulacağı belirtilmiştir[38]. Bağışlanan haklar Roma açısından âdeta gelecekteki sadakatin ve kolay kontrolün garantisidir. Kazanılan türlü hak ve ayrıcalıkların korunması ise gösterilen sadakatin devamlılığına bağlıdır. Üstü kapalı görünen bu türlü koşullanmalarda dinsel inanç bütünlüğünün ve sömürüsünün rolü yadsınamaz boyuttadır. Bu durum Roma-Aphrodisias ilişkisi çerçevesinde değerlendirildiğinde, inanç ortaklığıyla geliştirilen yakınlığın ve alınan karşılığın daha da büyük çapta olduğu görülmektedir.

Aphrodisias’dan gün ışığına çıkarılan ve İmparatorluk Çağı’na tarihlendirilen bulgular, Roma ile Aphrodisias arasında Venüs üzerine kurulmuş olan inanç ortaklığını çarpıcı bir biçimde ortaya sermektedir. Kentin Sebasteion bölgesinden ele geçen rölyefli panel parçaları, Romalı yöneticiler tarafından ileri sürülen kutsal soy iddiasının Aphrodisias’daki uzantılarıdır. En kayda değer olanların başında, lulius sülâlesi mensuplarının Venüs ve Aienias’la birlikte görüntülendiği bir rölyef gelmektedir[39]. Aineias’ın, annesi Venüs’ün koruması altında babası Ankhises’i sırtında taşıyarak Troia’dan kaçışının ve Roma’ya yolculuğunun işlendiği bir başka sahne,[40] Romalılar arasında yaygın olan Aineias destanının Aphrodisiaslılar tarafından da benimsendiğini göstermektedir. Epigrafik bulgular üzerinde tanrıçanın Geneteira[41] ve Prometor[42] (İlk Ana) sıfatlarıyla anılması ya da Roma imparatoruna Theogenes[43] (Tanrı Soyundan Gelen) unvanının verilmesi, bu benimseyişin diğer önemli kanıtlarıdır. Aphrodisiaslılar’ın, imparatorları "Venüs’ün Çocukları”[44] olarak bu denli yüceltmesi, her iki tarafa da maddi ve manevi kazançlar sağlamıştır.

Aphrodisias’ın en büyük kazancı İ.Ö. 39 tarihli bir Senatus Consultum (Senato Karan) ile olmuştur[45]. lulius Caesar’ın İ.Ö. 44 yılında kadedilmesini izleyen, Octavianus, Lepidus ve M.Antonius’un oluşturduğu Üçlü Koalisyon (Triumvires) Dönemi’nde çıkartılan bu karar. Parth savaşları esnasında (İ.Ö. 40) bir çok Anadolu kentinin aksine, Labienus’a direnç göstererek Roma’dan sadakatini esirgemeyen Aphrodisiaslılar’ın[46] mükâfatlandırılmasına ilişkindir. Caesar döneminde kente tanınmış olan ayrıcalıkların korunduğuna ve yürürlükte kalacağına, ayrıca bunlara yenilerinin ekleneceğine dair bir teminat mektubu niteliğinde olan yazıtta, Aphrodisias’ın Roma’nın müttefıği ve dostu olduğu, halkının özgür kılındığı, tüm vergilerden muaf tutulduğu ve kentten asker, silâh ya da gemi talep edilmeyeceği belirtilmiş; kent ve civarına Roma askeri güçlerinin yerleştirilmeyeceği garanti edilmiş; kentin kendi yasalarını çıkarma yetkisi ve özerk yapısı tanınmış; ayrıca Venüs tapınağının dokunulmazlığı ilân edilerek kutsal alana sığınma hakkı (asylium) verilmiştir. Venüs, “halkın arasında olan bir tanrıça" olarak anılmaktadır. Bu tanımlama, tanrıçanın kentte benimsenmiş olan “Yöneten”[47], “Kurucu”[48] ya da “İlk Ana”[49] sıfatları kadar özel ve belirleyici değilse de, Venüs’e koruyucu bir kent tanrıçası olarak tapınılmış olabileceğini düşündürmektedir. Caesar döneminde Venüs kutsal alanına verilmiş olan sığınma hakkının İ.Ö. 39 yılında Senato tarafından resmen onaylanması ve tapınım alanının dört bir yanından yaklaşık 36 metre daha genişletilerek kesin sınırlara kavuşturulması, Venüs kültüne verilen değerin artışına işaret eden önemli bir gelişmedir[50]. Yazıta göre, Senato’nun aldığı karar çerçevesinde Aphrodisias ile Roma arasında yapılacak antlaşmanın yazıldığı bronz tabletlerin bir kopyası, Roma-Capitolium’daki luppiter tapınağında, diğer kopyası ise Aphrodisias’daki Venüs tapınağında saklanacakur. Romalı 340 senatörün and içerek almış olduğu bu kararlar ve bunların tablet üzerinde korunma biçimi, her iki taraf arasındaki dinsel ve siyasal birliğin önemli bir göstergesidir. Kentin böylesi ayrıcalıklı bir konuma kavuşmasında, M. Antonius’un, İ.Ö. 40 yılındaki Parth savaşları sırasında istilâcı güçlere karşı direnmiş olan kentlere duyduğu minnettarlığın payı büyüktür. Kendisine Roma devleti tarafından birtakım haklar tanınan tek kent elbette Aphrodisias değildir[51]. Ne var ki yazıt, Aphrodisiaslılar’ı diğerleri arasında “en gözde toplum” olarak karşımıza çıkarmaktadır[52]. Bu tanımlamanın ardında Septimius Severus ve Caracalla’nın da belirttikleri gibi tanrıçaya verilen önem yatmaktadır. Her iki imparatorun imzasını taşıyan ve İ.S. 2. yüzyılın sonuna tarihlendirilen bir yazıtta, kentin baş tanrıçasından dolayı Aphrodisiaslılar’ın Roma’ya daha yakın görüldüğü belirtilmiştir[53]. Bu görüş, imparatorlar ile Venüs arasında kurulmuş olan soy ilişkisinin, Aphrodisias halkının ayrıcalıklı kılınmasında önemli bir etmen olduğunu bir kez daha düşündürmektedir.

Iulius Caesar’ın siyasi alanda mirasçısı olan ve Roma talihinde önemli bir dönüm noktasını başlatan Octavianus döneminde, Aphrodisias’la kurulmuş olan kişisel ve siyasi bağın tazelenmiş, kentin ayrıcalıklı statüsünün korunmuş olduğu göze çarpmaktadır, izlediği dinsel politikada Caesar’ı model alan Octavianus’un, özellikle İ.Ö, 27 yılında Augustus (muzaffer) unvanını aldıktan sonra, siyasi gücünü sağlamlaştırmak amacıyla Asya eyaletindeki tapınak ve kutsal alanlarla yakından ilgilenmiş olduğu görülmektedir. Ancak Anadolu’daki kutsal alanlar arasında ilgisini üzerine en fazla yoğunlaştırdığı ve ayrıcalıklı kıldığı bir kült merkezi vardır ki bu da Aphrodisias’daki Venüs tapınım alanıdır. Aphrodisias yazıdan ışığında değerlendirildiğinde Augustus’un kent ve külte gösterdiği ilgide, tıpkı Caesar döneminde olduğu gibi, Romalılar ile tanrıça arasındaki soy ilişkisinin rol oynadığı, imparatorun bu ilişkiye dayanarak edinmiş olduğu kutsal kimliğin, kent üzerindeki siyasi gücünü sağlamlaştırmasına büyük katkıda bulunduğu anlaşılmaktadır[54].

Sebasteiondan gün ışığına çıkarılmış olan epigrafık ve diğer arkeolojik bulgular, Roma’nın kente ve külte gösterdiği önemi, tanrıça ile Augustus arasındaki özel ilişkiyi ve buna karşılık kentin Roma imparatorluğuna duyduğu saygıyı somut olarak ortaya sermektedir. İ.S. 1. yüzyıla tarihlendirilen kalıntılar arasında yer alan Venüs’e ait bir heykel kaidesi üzerinde tanrıça, Augustus’un Prometor'u (İlk Anası) olarak anılırken,[55] aynı döneme tarih-lendirilen bir başka yazıtta Sebasteiondaki propylonun “Venüs’e, Kutsal Augustus’a ve Demos’a (halka)” adanmış olduğundan bahsedilmektedir[56]. Tanrıça ile Roma imparatoru arasındaki kutsal ilişkiyi açığa çıkaran bir başka kaynak, yine aynı dönemden günümüze ulaşan büyük mermer bir blok üzerinde yer alan yazıttır[57]. Kentin doğu duvarından ele geçen bu adak yazıtında, Marcus lulius Attains adında bir şahsın ‘İmparatorların tanrıçası Venüs Geneteira’ya, Senato’ya ve Roma Halkına’ duyduğu minnettarlık dile getirilmiştir. Tanrıçanın üreten, doğuran Kutsal Ana niteliğini ön plana çıkaran Geneteira sıfatı, tanrıçanın Augustus’un Prometor'u olarak benimsenmiş olduğunu güçlendiren bir veridir[58]. Yazıtta dikkat çeken bir başka yön de, Roma egemenliği altında olan diğer Anadolu kentlerine ait yazıtlarda karşılaşılmayan bir ithaf biçimidir. Söz konusu fark, "Kentin Tanrıçası, Roma İmparatoru ve Kent Halkı”nın yanısıra, “Roma Halkına ve Senatosu’na” da ithafta bulunulmuş olmasıdır[59]. Bu ibare, Aphrodisias ile Roma arasındaki dinsel ve siyasal bağı vurgulaması bakımından önemlidir.

Augustus yönetiminin ilk yıllarında Venüs kült merkezine gösterilen özenin bir diğer göstergesi de kutsal alandaki mimari yapılanmadır. İ.Ö. 39 tarihli Senato kararıyla bağışlanmış olan hakların verdiği bir güvenle inşasına başlandığı düşünülen tapınak kompleksinin, ancak Augustus döneminde büyük bir törenle kullanıma açılmış olabileceği ileri sürülmektedir[60]. Uzun kenarları onüç sütunlu oktastil formda yapılan tapınak, sonradan Korint başlıklı sütunlarla çevrili bir temenosla daha da zengin bir görünüme kavuşturulmuştur[61]. Büyük olasılıkla, imparatorların Tanrısal Anası Venüs kültüne merkezlik eden bir yerleşim yerinde görkemli bir yapılanma ihtiyacı duyulmuştur ki kutsal alanının “Venüs Prometor'a ve lulius soyundan gelen imparatorlara” adanmış olması[62] bu olasılığı güçlendirmektedir. Tapınağa ait yapı blokları üzerinde yer alan ve Augustus dönemine tarihlendirilen bir yazıt,[63] tapınağın inşasına katkıda bulunan kişilerin bir listesini vermektedir. Şahısların kimler olduğunu saptamak güç olsa da adı geçenler çok büyük olasılıkla kültte görevli olan rahiplerin ya da tapınak hâzinesinden sorumlu neopoioi (tapınak muhafızları) kurulunun üyeleridir. Tapınağın inşası için gereken paranın büyük ölçüde kült hâzinesinden karşılandığı anlaşılmaktadır. İmparatorluk Çağı’nda imparator kültünün benimsenmesi ile birlikte -bu, İ.S. 14 yılında Augustus’un resmen tanrılaştırılması üzerine gelişen bir tapınım modelidir[64]- kentin zengin ailelerinin cömert bağışlarıyla agoranın doğusunda inşa edilen yeni binalar[65], kutsal alanı daha da renklendirmiştir. 1979 yılında gün ışığına çıkarılan ve yazıtlarda Sebasteion olarak anılan yeni yapı kompleksi ise “Venüs’e, Augustus’a ve lulius-Cladius soyundan gelen imparatorlara" adanmıştır. Bu durum, Sebasteion’un hem imparatorlar kültünde hem de Venüs tapınımında kullanılmış bir temenos olduğunu düşündürmektedir[66]. Venüs’ü Prometor ton Theon Sebaston (Kutsal Augustus’un İlk Anası) olarak tanımlayan[67] Aphrodisiaslılar, Augustus’u tanrılaştırmakta büyük olasılıkla zorluk çekmemişlerdir[68].

Roma İmparatorluk Çağı’ndaki kentsel rekabette önde giden Aphrodisias, sahip olduğu üstün koşulların ve görkemin, Roma ve lulius ailesi ile kurmuş olduğu yakın bağdan kaynaklandığının bilincindedir. Bir başka deyişle Aphrodisiaslılar, Roma imparatorlarınca Venüs’e biçilen “İlk Ana" kimliğinin ya da bu kimliğin siyasi düzleme taşınan yönünün farkındadırlar. Hatta Roma idaresinin Anadolu’da güçlenmeye başladığı Geç Helenistik Dönem’de yerleşim yerinin Aphrodisias adını almasında, kent rahiplerinin politik yaklaşımının rol oynamış olabileceği düşünülmüştür[69]. Aphrodisiaslar kazandıkları konumu kaybetmek istememişlerdir. Gerek baş tanrıçalarını imparatorların Prometor’u kabul ederek, gerekse onlara kutsal alan adayarak Roma Devleti’ne gösterdikleri saygı ve sadakat, kentin önde gelen bir şahsiyetinde ifadesini bulmuştur. Bu kişi, Venüs kültünün baş rahibi ve kentin baş magistratı C. Iulius Zoilos’dur. Epigrafik veriler, İ.Ö. 38 yılından itibaren ardarda on kez stephanephorus memuriyetini üzerinde taşımış olan Zoilos’u,[70] memleketi olan Aphrodisias’ın Roma idaresindeki ayrıcalıklı konumu kazanmasında ve halkının Roma’ya sadık kalmasında aracı rol üstlenmiş önemli bir figür olarak karşımıza çıkarmaktadır[71]. Zoilos'un her iki taraf arasında oynadığı önemli rol, siyasi statüsü kadar dini görev ve yetkilerine de dayanmış olmalıdır. Zira önceleri bir köle olarak Iulius Caesar’ın emrinde çalışmış olan ve daha sonra Augustus tarafından azad edilen bu şahsiyetin,[72] Aphrodisias’a döndükten sonra Venüs kültünde ömür boyu baş-tabiplik memuriyetini elde etmiş olmasında[73] derin bir anlam yatmaktadır. Zoilos’un kentin siyasal ve dinsel yaşamında oynadığı aktif rolde Roma impa-ratorluğunun desteği olduğunu başka bulgulara dayanarak ileri sürmek mümkündür. Kent tiyatrosundaki arşitrav bloklardan birinde yer alan Octavianus’un mektubu,[74] Roma’nın başrahibe ve kente verdiği önemin ve değerin çarpıcı bir kanıtıdır. İmparator, M. Antonius’un Aphrodisias’a yönetici olarak atadığı Stephanos adlı bir şahsa yazdığı mektubunda, rahip Zoilos’dan dostu olarak bahsetmekte; Asya eyaleti sınırları içinde dostunun memleketi olan Aphrodisias kenti ile özellikle ilgilendiğini ve sadece bu kentin himayesini üzerine aldığını vurgulamakta; sert ve tehditkâr bir ifade ile Aphrodisias halkının korunması ve çıkarlarının gözetilmesi konusunda emirler vermektedir. Octavianus’un, Prometoru olarak ilân ettiği Venüs’ün başrahibini dostu olarak benimsemesinde, dostunun memleketi olarak tanımladığı Aphrodisias’ın özgürlüğüne düşkün bir tutum sergilemesinde ve âdeta batıdaki tebaası ile eşit gördüğü Aphrodisiaslılar’ın haklarına ve çıkarlarına ilgi göstermesinde ve bu ilgiyi ifade biçiminde politik bir yaklaşım göze çarpmaktadır. Geleceğin imparator Augustus'u büyük olasılıkla, Anadolu’da kendine dayanak noktası olarak kullanabileceği politik bir zemin yaratma çabasındadır. Bu açıdan bakıldığında, rakibi M. Antonius’a karşı siyasi gücünü sağlamlaştırmak isteyen Octavianus’un, Aphrodisias kentini Anadolu’daki diğer Helen kentlerine karşı iyi bir propoganda aracı olarak kullanmış olabileceği göz ardı edilmemelidir. Böyle bir amaç doğrultusunda harcanan çaba, Venüs kültüne dayandırılarak olumlu yönde gelişmesi ve korunması amaçlanan Roma-Aphrodisias ilişkisinde, dinsel ve siyasi alanda etkin ve yetkin olan ve böylece kentin sadakatini temin edebilen Aphrodisiaslı bir şahsın aracılığını gerektirmiştir. Zoilos’un yaşamı boyunca üzerinde taşıdığı başrahiplik görevi ile on yıl boyunca icra ettiği stephanephorosluk memuriyeti, bir yandan Roma’nın güttüğü siyasete hizmet etmiş; diğer yandan da Aphrodisias’ın ayrıcalıklı konumunun korunması gibi halkının yararına kalıcı bir düzen sağlamıştır. Kendisinin Roma-Aphrodisias ilişkisinde yüklendiği misyon her zaman için övgü toplamış; ayrıca taşıdığı statünün de teminatı olmuştur. Venüs tapınağının batı kapısına ait mermer bir blok üzerinde yer alan ve Augustus dönemine tarihlendirilen bir yazıtta Zoilos’un “kentin kurtarıcısı” ve “hayırsever” sıfatlarıyla anılmış olması[75] Aphrodisiaslılar’ın kendisine duyduğu şükran duygusunun bir ifadesidir. Kent tiyatrosunun inşası için bağışta bulunacak kadar zengin olan Zoilos, Aphrodisias’da onuruna anıt dikilen ender şahsiyetlerden biridir. Kentin kuzeydoğu kesiminde yapılan kazılar sırasında ele geçen üzeri Zoilos frizi ile süslenmiş anıtsal kalıntılar, söz konusu karakterin önemini açığa çıkaran önemli bulgulardır. Bunlar arasında İ.Ö. 1. yüzyıla ait olan eserde Demos’un, etrafı alegorik figürlerle çevrili olan ve Polis tarafından taçlandırılan Zoilos’u selâmlama sahnesi,[76] baş rahibin Aphrodisias açısından değerini ve büyüklüğünü göz önüne sermektedir. Romalı yöneticilere gösterilen sadakatin korunmasında önemli rol üstlenmiş tek isim elbette Zoilos değildir. Kendisini, Zelos ve M. Isobounos gibi Venüs kültünde başrahiptik yapan, tapınak görevlilieri olarak hizmet veren ya da magistrat statüsünde olan kişiler izlemiştir.* Soylu sınıfın temsilcileri olan bu kimselerin, sahip oldukları sosyo-ekonomik koşulların kendilerine sağladığı dini ve siyasi yetkileri, Roma-Aphrodisias ilişkisinde kendileri ve kentleri yararına kullanmış olduklarını söylemek mümkündür.

Aphrodisias-Roma ilişkisinde esasen Sulla ile başlayarak Caesar ve Octavianus yönetimi boyunca yapıcı bir unsur olarak ön planda tutulan Venüs kültünün sonraki dönemlerde öneminden hiç bir şey yitirmediği görülmektedir. Roma Devleti ile tanrıça arasında kurulan kutsal bağın imparator Traianus’dan (İ.S. 98-117) itibaren de siyasi alanda itici bir güç olarak kullanılmış olduğu yine epigrafik bulgulardan anlaşılabilmektedir. 1977 yılında kentin agora kapısının güneyinde yürütülen kazı çalışmalarında, içlerinde Eros figürlerinin de yer aldığı çok sayıda rölyefli heykel kaidesi gün ışığına çıkarılmıştır. Bunlardan iki yüzü de yazıtlı olan bir parçada, söz konusu eserin Traianus tarafından Venüs Prometor'a adanmış olduğunu belirten bir ifade bulunmaktadır[77]. Harf karakteristiğine dayanarak İ.S. 1. yüzyılın sonu ya da 2. yüzyılın başına ait olduğu düşünülen yazıt, öncekiler gibi Traianus’un da kutsal soy ilişkisini korumuş olduğunu açıkça göstermektedir. İ.S. 2. yüzyılın sonlarında Septimius Severus (İ.S. 193-211) ve Caracalla’nın (İ.S. 198-217) Aphrodisias kentine ve kentin baş tanrıçasına sergiledikleri yaklaşım Traianus’unkine benzer niteliktedir. Kent tiyatrosundaki arşitrav bloklardan birinde yer alan ve her iki liderin de imzasını taşıyan bir mektupta,[78] Aphrodisias kentine bağışlanmış olan hakların korunduğuna değinilmiş; her iki liderin, kentin baş tanrıçası Venüs’e düşkün kişiler olarak, barbarlar üzerinde kazanmış oldukları zaferden dolayı bir kutlama bekledikleri vurgulanmıştır. Aynı liderler tarafından yazılmış bir başka mektupta,[79] kentin bu döneme kadar edinmiş olduğu özel statünün devam ettirilmesine özen gösterileceği bildirilirken, “kenti yöneten” bir tanrıça olarak tanımlanan Venüs’ün varlığından dolayı, Aphrodisiaslılar’ın diğer kent halklarına göre Roma İmparatorluğu’na daha yakın görüldüğü belirtilmiştir. Benzer ifadelere yine aynı yüzyıldan gelen Traianus Decius (İ.S. 249-251) ve Herennius Etruscus* a (İ.S. 251) ait mektupta da rastlamak mümkündür. Kent duvarının güney kısmında ele geçen bir blok üzerinde yer alan mektupta, hem adını Venüs'den almış bir kent hem de Roma’nın sadık müttefiği olması sebebiyle, Aphrodisias’dan Decius ve Etruscus yönetimine destek vermesi istenmiş; ayrıca o zamana kadar bağışlanmış olan hakların bundan böyle de korunacağı ifade edilmiştir[80].

Venüs’ün Roma-Aphrodisias ilişkisindeki etkin rolü, ön yüzleri çoğunlukla imparator portreleriyle bezenmiş Aphrodisias sikkelerinde de ikonografik ifadesini bulmuştur. İ.S. 2. yüzyılın ortalarına (İ.S. 161-169) ait olduğu saptanan bir sikke üzerinde M. Aurelius ve Lucius Verus’un, tanrıçanın kült heykeline tapınır pozda betimlenmiş olması[81] dikkat çekicidir. İ.S. 3. yüzyılın başına tarihlendirilen diğer bir sikkede ise iki imparator arasındaki dostluk sahnesi işlenmiştir[82]. El sıkışırken betimlenen askeri giysili imparator figürleri arasında altar motifine yer verilmesi; belki daha da önemlisi, soldaki figürün elinde bir Venüs idolü taşıyor olması anlamlıdır. Roma İmparatorluk Çağı’na ait Aphrodisias sikkelerinde yer alan bu tür sahneler, imparatorların Prometor epiteti ile Venüs’e biçtikleri ‘Tanrısal Ana” kimliğinin önemli bir vurgusu, hatta resmi bir iletisi olmalıdır.

Roma’nın Aphrodisias politikasında önemli bir unsur olarak beliren Venüs Prometor’un kimliği ne tür tanrısal nitelikler üzerine gelişmiş; çağın koşullarının doğurduğu kaygı ve beklentilerle yönlenen dinsel inançlar, tanrıçaya ne tür roller yüklemiştir? Arkeolojik bulgular bu soruya kısmen ve dolaylı yoldan cevap sunmaktadır. Anlaşılan odur ki Venüs’e öncelikle kent koruyucu bir tanrıça olarak tapınılmıştır. Tapınan grupların, yaşamın akışını belirleyen koruyucu bir güce olan inançları ve o güce sığınma ihtiyaçları büyük olasılıkla tanrıçaya böylesi bir rol yüklemiştir. Venüs’ün kent ve halk üzerindeki egemen yönü, bir Aphrodisias yazıtında “kentin yöneticisi” sıfatıyla dile gelmiştir[83]. İ.S. 180 yılına tarihlendirilen ön yüzü Commodus büstü ile kaplı bir Aphrodisias sikkesinde,[84] tanrıçanın elinde asa ve başında sur formunda bir taçla betimlenmiş olması, bu yönünün somut bir göstergesi olarak kabul edilebilir. Egemenliği simgeleyen asa, Apollonia Salbake,[85] Korint,[86] Leukas (Akarnania bölgesi)[87] sikkelerinin de ortaya serdiği gibi, tanrıçayla bir arada görüntülenen yaygın bir semboldür. Korunmanın ya da savunmanın bir simgesi olan sur ise, kentin varlığının ve güvenliğinin önce Venüs’e emanet edilmiş olduğunu göstermektedir ki İ.S. 1. yüzyıla ait rölyefli bir büst, tanrıçaya yönelik gelişen bu sığınma duygusunun önemli bir yansımasıdır. Venüs, yüksekliği 60 cm. olan bu mermer eserde, başında taşıdığı surlu taçıyla tipik bir kent tanrıçası görünümündedir[88].

Venüs’ün kent-devleti üzerindeki koruyuculuğu temelde savaşçı niteliğiyle ilintilidir. Kendisine bir savaş tanrıçası olarak tapınılmış olabileceğini dolaylı yoldan ortaya koyan bulguların başında Venüs-Mars betimli bir sikke gelmektedir[89]. Bir savaş tanrıçası olan Mars’ı Venüs ile bir araya getiren ise -bu birliktelik İ.Ö. 4. yüzyıla ait bir Venedik rölyefi[90] ya da Roma dönemine ait bir Teos sikkesinde[91] daha açıktır- büyük olasılıkla aralarındaki karakter benzeşmesidir. Helen-Roma inancı, her iki figürü de savaşlarda kendilerinden medet umulan, üstün güç ve zafer için kendilerine yakarılan tanrısal güçler olarak karakterize etmiştir. Örneğin Romalı ozan Maitialis’de üstün askeri güç, sadece savaşçı Mars’ın değil, Venüs’ün de bir bağışı olarak tanımlamıştır[92]. Ozanın Venüs'ün karakterine ilişkin ipuçları barındıran bu ifadeleri, tanrıçanın adına bitiştirilen Strateia (komutan)[93] ya da Areia (savaşçı)[94] unvanlarıyla doğrulanabilmektedir. Tanrıçaya askeri zaferin kaynağı olarak önemli bir rol yükleyen bu güçlü inanç, Nikephoros (zafer getiren), Victoria (muzaffer) ya da Victrix (zafer müjdeleyen/zafer sağlayan) sıfatlarında daha da belirgindir. İ.Ö. 291 yılında Romalılar’ın Samnium’da bulunan Venüs Nikephoros kült heykelini başkentlerine taşımaları, Victoria için bir tapınak inşa etmeleri ve Foruma anıtsal bir heykel dikmeleri tanrıçanın zafer ile bağını somutlaştıran yaklaşımlardır[95]. Caesar’ın, Pompey ile giriştiği mücadelede Venüs Victrix’e kurbanlar kesmesi ve başarı kazandığı takdirde minnetinin bir ifadesi olarak Roma’da tanrıça için bir tapınak inşa ettireceğine dair and içmesi, tanrıçanın söz konusu alandaki etkin gücüne yönelik inancın bir başka dışavurumu olsa gerektir[96]. Venüs’ün bu yönü Aphrodisias sikkelerinde Nike figürü ile simgelenmiştir. İ.S. 2. yüzyılın sonlarına tarihlendirilen bir sikkenin arka yüzünde tanrıça bir elinde asa, diğer elinde ise Nike heykelciği tutarken betimlenmiştir[97]. Nike zaferi simgeleyen bir unsurdur. İ.S. 2. yüzyılın ikinci yansına ait bir diğer sikke,[98] Nike’nin bu yönünü açığa çıkaran önemli veriler taşımaktadır: Arka yüzde yer alan ana motif bir imparator tasviridir. Elinde tuttuğu mızrak ile yanında duran tutsaklar, imparatorun savaş sonrasındaki galibiyetinin simgeleri olmalıdır ki diğer elinin alanda bulunan trophe* motifi bu kanıyı bir hayli güçlendirmektedir. Liderin Nike ta-rafından taçlandırılarak ödüllendiriliyor olması ise bu tanrısal figürün, zaferin teminindeki etkin rolünü ortaya koymaktadır. Dolayısıyla, yukarıda ele alınan Venüs-Nike betimli sikkeye yansıyan, tanrıçanın savaşlarda kazanılan başarının kaynağı olduğu yolundaki genel inançtan öte bir şey değildir.** Nitekim, İ.S. 3. yüzyılın başına tarihlendirilen bir başka örnekte[99] zaferin simgesi olan ganimet motifine Venüs kült imajı, rahibe figürü ve altar tasvirleri ile bir arada yer verilmiş olması, dolaylı yoldan kurulan bu ilişkiyi daha da pekiştirmekte; kent tanrıçasının bu yönünün, resmi tapınımda ne denli ön plâna çıkarılmış olduğunu göstermektedir.

Venüs’ün bir kent tanrıçası olarak benimsenmesinde ve bu yönünün özelllikle Roma döneminde ön plâna çıkarılmasında toplumsal ve siyasal etmenler olduğu yadsınamaz. Geç Hellenistik dönemde Aphrodisias bölgesindeki kentleşme sürecinde, kent-Devleti’nin varlığı için gerekli olan güvenlik ve istikrarın sağlanmasına yönelik kaygılar ya da dış dünyaya karşı korunma ve savunma ihtiyacı, tanrısal gücün rolünü belirlemiştir. Bu bağlamda gelişen inanç bütünlüğü, bireysel tapınmadan uzak, resmi ve kolektif bir kült yapısı doğurmuştur ki bu kült, Aphrodisias kent-Devleti’nin bel kemiğini oluşturmuştur. Tanrıçayı yaşama egemen bir güç olarak kent tanrıçası niteliğiyle dinsel inanç sisteminin merkezine konumlandıran kaderci anlayış, Roma- Aphrodisias ilişkisindeki pragmalik ve oportünist yaklaşımlara büyük olasılıkla kolaylık sağlamıştır. Diğer bir deyişle Venüs’e bağlılık, siyasetin aracı olmuştur. Doğuya yönelik yayılmacı bir politika izleyen ve Anadolu’yu kendilerine önemli bir üs olarak hedefleyen Roma imparatorlarının önce kent tanrıçasına yönelmeleri, hatta kutsal bir soy iddiasıyla bu tanrısal güce oldukça yakın durmaları doğaldır. Soylarını tanrıçaya dayandıran lulius sülâlesi üyeleri ve onların siyasi alandaki mirasçıları olan imparatorların tanrıça Venüs’e Prometor kimliğiyle yükledikleri rol, Roma’ya kendisine sadık müttefik bir toplum, kutsallığına sığındığı sağlam bir zemin yaratırken, Aphrodisias’a da siyasal, sosyal ve ekonomik alanda diğer Anadolu kentlerinin sahip olamayacağı kadar çıkar ve haklar sağlamış; Roma çağı dünyasında azımsanamayacak bir önem kazandırmıştır.

Kentte oldukça derin köklere sahip olan Venüs Prometor kültünün yüzyıllarca öneminden bir şey yitirmediği, hatta antik çağın bitiminde Hıristiyanlığa rağmen kolayca silinmediği görülmektedir. 1981-82 yıllarında Sebasteionun kuzey portikosunda ele geçen ve İ.S. 3. yüzyıldan sonrasına tarihlendirilen kalıntılar, Venüs’e duyulan inancın ve sadakatin sürekliliğine işaret etmesi açısından anlamlı göstergelerdir. Bunlar arasında tanrıçanın idolünü taşıyan büyük bir rahip büstü, bir basamak üzerinde oturur durumda betimlenmiş Venüs figürü ile siyah mermerden yapılmış üç adet altar dikkat çekici örneklerdir[100] Bu bağlamda göze çarpan bir diğer bulgu da Tiberius Portikosundan ele geçen, İ.S. 5. yüzyıla ait başı örtülü rahibe heykelciğidir[101]. Hıristiyanlığın bölgede mevcut olan pagan kültürü üzerindeki baskısı ve yıkıcı etkisine direnişin somut bir ifadesi olan bu figür, söz konusu dönemde paganlar arasında özel kullanım için gizlice üretilen dinsel nitelikli küçük sembollerin sadece bir örneğidir. İ.S. 5. yüzyılın ortalarında entelektüel yaşamda kentin önde gelen isimlerinden biri olan ünlü filozof Asklepiodotos’un etkisiyle, paganizmin Venüs’ün şahsında canlanmış olduğu; ancak bu inancın, pagan kültürünü çökertmeye dönük yoğun çabaların harcandığı Justinianus döneminde (İ.S. 6. yüzyılın ortaları), paganist aydınların suçlu ilân edilmesine kadar yerini koruyabildiği anlaşılmaktadır[102]. Bu tarihten itibaren tanrıçanın ve kentin adı yapı blokları üzerinden silinerek kentin adı 'Haç Kenti’ anlamına gelen Stauropolis’e dönüşmüş;[103] tüm görkemi ile kentin simgesi haline gelmiş olan Venüs tapmağı da yapısal değişikliğe uğrayarak yerini bir Hıristiyan kilisesine bırakmıştır. Böylece, yüzyıllarca Venüs kültüne merkezlik yapmış olan Aphrodisias kült merkezi, bu tarihten itibaren bir pisikoposluk merkezi olarak bambaşka bir inanç sistemine beşiklik etmiştir[104].

** Eski Çağ Anadolu haritasında Karia (Güneybatı Anadolu) sınırları içinde bulunan Aphrodisias kentinin kalıntıları. Aydın ili Karacasu İlçesine bağlı Geyre köyü yakınında yer almakladır.
* Tanrıça Aphrodite, makalenin ilerleyen bölümlerinde Latince adıyla “Venüs” olarak anılacaktır.
* Antik çağda Karia bölgesi sınırları içinde kalan Stratonikeia antik kenti, günümüz coğrafyasına göre Muğla Yatağan ilçesine bağlı Eskihisar Köyü yerleşim alanı içinde yer almaktadır.
* Kypris Aphrodite’nin bir diğer adıdır, bkz. Hesiodos, Theogonia", Hesiodos, Eseri ve Kaynakları, çev. S. Eyuboğlu & A, Erhat (Ankara, 1991), 195-200.
* Adı geçen şahıslardan Zelos İ.S. 2. yüzyıla tarihlendirilen Aphrodisias sikkelerinde sıklıkla karşılaşılan bir isimdir (bkz. D. J. MacDonald, s. 84, res. VII-VIII, 0124 R206; s. 85, res. VIII, 0126 R209-213; s. 86, res. VIII. 0126 R214; s. 86. res. VIII, 0127 R217, 0128 R218). Epigrafık bulgular kendisini, gerek siyasi yaşamda oynadığı rolüyle gerekse kenti yararına yapuğı işlerle Romalılar'ın ve Aphrodisiaslılar’ın takdirini kazanmış önemli bir şahsiyet olarak karşımıza çıkarmaktadır (bkz. H. W. Pleket et al ed.. SEG, c. XXVI (1976-1977), s. 280, no. 1219; J. Reynolds, Aphrodisias Papers 2 (1991), s. 19. 26; J. Robert & L. Robert, “Bulletin Epigraphique." REG, c. XC (1977), s. 410; A. Chastagnol et al ed.. s. 421, no. 1522). Menesthus Isobounos ise İ.S. 195 ile 196 yılları arasında arhonlar -antik Yunan’da hükümetin başında bulunan yüksek memurlar- kuruluna başkanlık etmiş; ayrıca Venüs tapınağının baş koruyucusu olarak görev almiştir (bkz. D. J. MacDonald, s. 40).
* Antik çağda savaşnı kazanıldığı alana dikilen zafer anıtı.
** Venüs’ün Nike figürüne bağlı olarak açığa çıkan bu yönü, İ.Ö. 1. yüzyıla ait bir Roma sikkesinde daha da nettir. Tanrıça bu örnekte kalkan ve Nike motifleriyle bir arada resmedilmiştir. Bkz. P. Clayton ed., “Sales List,” Seaby Coin and Medal Bulletin, no. 828 (March, 1988), s. 50, C 101.

Kaynaklar

  • Alexiou, Stylianos. Minos Uygarlığı, çev. Elif Tül Tulunay. İstanbul: Arkeoloji Yay., 1991.
  • Alkım, Handan. “Explorations and Excavations in Turkey: 1967 and 1968.” Anatolica, c.III (1969-1970), s. 1-92.
  • Appian. Roman History III (The Civil Wars - Books I-III), çev. Horace White. London: William Heinemann Ltd. , MCMLXTV (1964).
  • Aulock, Hans Von ed. SNG Karien (Sylloge Numinomm Graecorum - Karien), c. 7 (No. 2334-2867), Berlin: The British Academy Deutsches Archaeologisches Institut Verlag Gebr. Mann., 1962.
  • Badian, E. “Notes on Some Documents from Aphrodisias Concerning Octavian.” GRBS (Greek, Roman and Byzantine Studies), c. 25 (1984), s. 157-170.
  • Bailey, Cyril. Religion in Virgil. Oxford: Clarendon Press, 1935.
  • Bean, George E. Turkey Beyond the Meander. London: John Murray, 1989.
  • Bergren, Ann L. T. “The Homeric Hymn to Aphrodite: Tradition and Rhetoric, Praise and Blame.” Class. Ant. (Classical Antiquity),c. 8, no. 1 (April 1989), s. 1-41.
  • Blümel, Wolfgang. “Die Inschriften von lasos.” IGSK (Inschriften Griechischer Stadte Aus Kleinasien), c.28, II, 2, 1985.
  • ----- . “Die Inschriften von Mylasa.” IGSK (Inschriften Griechischer Stadte Aus Kleinasien), c. 34, I, 1987.
  • Boeckhius, Augustus ed. CIG, c. II. Berolini Ex Officina Academica, 1843.
  • Boeckhius, Augustus ed. CIG (Corpus Inscriptionum Graecarum), c. II (Berolini Ex Officina Academica, 1843). Subsidia Epigraphica, Quellen und Abhanlungen Zur Griechischen Epigrafik, ed. H. Engelmann & R. Merkelbach. New York: Georg Olms Verlag, 1977.
  • Branigan, Keith. “The Genesis of the Household Goddess.” Studi Micenei ed Anatolici (Edizioni Dell’Ateneo, Roma), c. 8 (1969), s. 28-38.
  • Brewster, Harry. Classical Anatolia; The Glory of Hellenism. London: I. B. Tauris & Co Ltd., 1993.
  • Brown, Laurence. “Sales List.” Seaby Coin & Medal Bulletin, no. 816 (December, 1986), s. 382-406.
  • Burnett, A.M. ‘The Iconography of Roman Coin Types in the Third Century B.C.” NC (Numismatic Chronicle), c. 146 (1986), s. 67-75.
  • Chastagnol, Andre et al. ed., “Asie Mineure.” L”Annee Epigraphique. Paris: Presses Universitaires De France, 1980, s. 234-242.
  • Clayton, Peter ed. “Sales List.” Seaby Coin and Medal Bulletin, no. 841 (June, 1989), s. 140-158.
  • ----- . “Sales List.” Seaby Coin and Medal Bulletin, no. 828 (March, 1988), s. 50, C 101.
  • Cook, Arthur Bernard. Zeus, A Study In Ancient Religion, c. I. New York: Biblo 8c Tannen, 1964.
  • Cormack, Robin. “The Temple as the Cathedral.” Aphrodisias Papers: Recent Work On Architecture and Sculpture, ed. Charlotte Roueche and Kenan T. Erim, (Journal Of Roman Arhaeology, Supplementary Series No. 1, ed. J. H. Humphrey), Michigan: Ann Arbor, 1990, s.75-88.
  • Diodorus. Siculus III (Books IV.59 - VIII), çev. C. H. Oldfather. London: William Heinemann Ltd., MCMXXXIX (1939).
  • Dionysus (of Ilalicarnassus). Romun Antiquities I (Books I ş II), çev. E. Cary. London: Willliam Heinemann Ltd., MCMLXVIII (1968).
  • Dittenberger, Wilhelnius. Orientis Graeci Insetiptiones Selectae (Supplementuni Sylloges Insetiptionum Graccarum), Volumen Altertum, l.ipsiae: Apud S. Ilirzel, MDCCCCV.
  • Doruk, Seyhan. “Aphrodisias; Araştırmalar - Kazılar- Tarihçe." Belleten, c. LIII, sayı: 207 - 208 (Ağustos - /Valik, 1989). Ankara: TI K, 1989, s. 553563.
  • Engelmann, II. & R. Merkelbach, “İnschriften von Erythrai Und Klazomenai”. IGSKflnschriften Griechischer Stadte Aus Kleinasien), c. II, 1973
  • Erim, K. T. Aphrodisias: City of Venüs-Aphrodite. New York: Facts on File Publications, 1986.
  • -----. Aphrodisias, İstanbul: Net Turistik Yay., 1993.
  • ----- . “Aphrodisias 1961 Hafriyatı." TAD (Türk Arkeoloji Dergisi) XIV/ 1, II (1965), s. 135-140.
  • ----- . “Aphrodisias 1982.” KST (Kazı Sonuçlan Toplantısı) V (1983), s. 275283.
  • -----. “Aphrodisias 1981.” KST (Kazı Sonuçlan Toplanası) XTI (1985), s. 541577.
  • ----- . “Aphrodisias in Caria”, The Results of the 1970 Campaign.” TAD (Türk Arkeoloji Dergisi) XIX /I (1970), s. 55-85.
  • -----. “Aphrodisias (Karia) Kazıları." 7AD (Türk Arkeoloji Dergisi) XI (1961), s. 26-29.
  • ----- . “Aphrodisias: Results of the 1967 Campaign.” TAD (Türk Arkeoloji Dergisi) XVI/1 (1967), s. 67-80.
  • -----. “Aphrodisias: Results of the 1968 Campaign." TAD (Türk Arkeoloji Dergisi) XVII (1968), s. 43-57.
  • -----. “1971 Excavations at Aphrodisias in Caria.” TAD (Türk Arkeoloji Dergisi) XX/1 (1973), s. 63-87.
  • -----. "Aphrodisias: The 1977 Campaign." TAD (Türk Arkeoloji Dergisi) XXV/2 (1981), s. 55-63.
  • -----. “Ancient Aphrodisias and Its Marble Treasures, ”JNGS (Journal of the National Geographic Society), c. 132, no. 2 (August, 1967), s.280-294.
  • -----. “The Mine of Statuary in Aphrodisias” ILN (Illustrated London News) (ArchaeologicalSection), No. 2213 (February 20, 1965), s. 21-23
  • -----. “More Treasure From the Mine Statuary: Excavations at Aphrodisias in Caria in Sputh-West Turkey. Part I: The Temple and Odcion.” ILN (Illustrated London News) (Archaeological Section), No: 2163 (December 21, 1963), s.1028-1031.
  • Erim, K. T. & R. R. R. Smith. “Sculpture From the Theatre: A Preliminary Report.” Aphrodisias Papers 2: The Theatre, A Sculptor's Workshop, Philosophers and Coin Types (Journal of Roman Archaeology Supplementary Series, no. 2), ed. R. R. R. Smith & Kenan T. Erim, Michigan: Ann Arbor, 1991, s. 67-98.
  • Famell, L. R. The Cults of the Greek States. Oxford: Clarendon Press, 1896.
  • Ferguson, John. The Religions of the Roman Empire. London: Thames & Hudson, 1970.
  • French, David. “Recent Archaeological Research in Turkey. "AS (Anatolian Studies), c. 16 (1966), s. 25-53.
  • ----- .“Recent Archaeological Research in Turkey. ’AS, c. 20 (1970), s. 7-35.
  • ----- . “Recent Archaeological Research in Turkey. ’AS (Anatolian Studies), c.
  • (1971), s. 5-58.
  • -----. “Recent Archaeological Research in Tut key. "AS (Anatolian Studies), c.
  • (1972), s. 11-62.
  • -----. “Recent /Archaeological Research in Turkey. ’AS (Anatolian Studies), c. 25 (1975), s. 15-52.
  • -----. “Recent Archaeological Research in Turkey. 'AS (Anatolian Studies), c. 28 (1978), s. 9-37.
  • Head, Barclay V. Catalogue of the Greek Coins ofCaria, Cos, Rhodes & c., BMC (British Museum Catalaguc), London: Printed by Order of die Trusteees of the British Museum, 1897.
  • ----- . História Numorum: A Manual of Greek Numismatics. London: Spink & Son Ltd., 1963.
  • Herodotos, The Persian Wars, çcv. George Rawlinson.New York: Random House, Inc., 1912.
  • Hesiodos. “Thcogonia”. Ilesiodos, Eseri've Kaynakları, çev. Sabahattin Eyuboğlu &: Azra Erhat. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1991.
  • Hill, G. F. “Some Graeco-Phoenician Shrines”, JHS (Journal of Hellenic Studies), c. XXXI (1911), s. 56-64. c. 87 (1972), s. 192-196.
  • Homeros. İlyada, çev. Azra Erhat & A. Kadir. İstanbul: Can Yayınları, 1984.
  • Imhoof-Blumer, Friedrich W. Kleinasiatische Münzen, c. I. Wien: Sonderschriften des Ôsterreichischen Archaologischen Institues (Alfred Hôlder K. U. K. Hof- und Universitats-Buchhandler), 1901.
  • Inihoof-Bluiner, Friedrich W. & Percy Gardner. Ancient Coins Illustrating Lost Masterpieces of Greek Art. Chicago: Argonaut Inc. Publishers, 1964.
  • Joukowsky, Martha Sharp. “Prehistoric Developments on the Acroipolis (Theatre Hill). Aphrodisias Papers 2: The Theatre, A Sculptures Workshop, Philosophers and Coin Types, ed. R. R. R. Smith & Kenan T. Erim (Journal of Roman Archaeology: Supplementary Series, No. 2, ed. J. H. Humphrey. Michigan: Ann Arbor, 1991, s. 9-13.
  • Laumonier, Alfred. Les Cultes Indigenes en Carie, ed. E. de Boccard. Paris: Üniversite de Paris-Faculté des Lettres, 1958.
  • Le Bas, Philippe & William Henry Waddington. Inscriptions Grecques et Latines (Recueillies en Asie Mineure), c. II (Subsidia Epigraphica, II), ed. H. Engelmann & R. Merkelbach. Hildesheim-New York: Georg Olms Vcrlag, 1972..
  • Leiek, Gwendolyn. A Dictionary of Ancient Near Eastern Mythology. London: Routledge, 1991.
  • Levi, D. “Minoan Research Crosses the Aegean: Recent Excavations at lasos in Caria.” ILN (Illustrated London News) (Archaeological Section, No: 2141) (July 20, 1963), s. 88-91.
  • MacDonald, David J. The Coinage of Aphrodisias. London: Royal Numismatic Society Special Publication, No. 23, 1992.
  • Magie, David. Roman Rule in Asia Minor, c. I. Princeton, New Jersey: Princeton University press, 1950.
  • Mellink, Machteld J. “Archaeology in Asia Minor.”, AJA (American Journal of Archaeology), c . 69 (1965), s. 133-149.
  • ----- . “Archaeology in Asia Minor.”, AJA (American Journal of Archaeology),c . 80 (1976), s. 261-289
  • -----. “Archaeology in Asia Minor.” AJA (American Journal of Archaeology), c. 81 (1977), s. 289-321.
  • -----. “Archeology in Asia Minor.” AJA (American Journal of Archaeology), c. 87 (1983), s. 427-442.
  • Marchese, Ronald T. “Report on the West Acropolis Excavations at Aphrodisias : 1971-1973." AJA (American Journal of Archaeology), c. 80 (1976), s. 393-412.
  • Martialis. Epigrams, ed. ve çev. Shackleton Bailey. Cambridge: Harvard University Press, 1993.
  • Orth, Wofgang. “Der Triumvir Octavian, Bemerkungen zu Inschriften Aus Aphrodisias”, EA (Epigraphica Anatolica), c. 3 (1984), s. 61-82.
  • Ovidius. Amores (The Love Poems), çev. A. D. Melville. Oxford, New York; Oxford University Press, 1990.
  • ----- . Metamorphoses, çev. Marty M. Innes. New York: Viking Penguin Inc., 1985.
  • Pausanias. Description of Greece, çev. W.H.S. Jones. Cambridge: Harvard Univ. Press, 1992.
  • Plant, Richard. Greek Coin Types and Their Identification. London: Seaby Publications Ltd, 1979.
  • Picket, H. W. et al. ed., SEG (Suppiementum Epigraphicum Graecum), c. XXX (1980), s. 285-442.
  • ----- . SEG (Suppiementum Epigraphicum Graecum), c. XXVI (1976-1977), s. 280-348.
  • Pliny. Natural History IX (Libri XXXIII - XXXV), çev. H. Rackham. Cambridge, Massachusetts: Harvard Univ. Press, MCMLXVII1 (1968).
  • ----- . Natural History X (Libri XXXVI-XXXVII), çev. D. E. Eichholz. Cambridge, Massachusetts: Harvard Univ. Press, MCMLXII (1962).
  • Price, S.R.F. “Gods and Emperors : The Greek Language of the Roman Imperial Cult." JUS (Journal of Hellenic Studies), c. CIV (1984), s. 79- 85.
  • Reynolds, Joyce M. Aphrodisias and Rome (Society For the Promotion of Roman Studies, Journal of Roman Studies Monographs No. 1), London: Society for the Promotion of Roman Studies, 1982.
  • ----- . “Aphrodisias: A Free and Federate City.” Vestigia (Aktén des VI. Internationalen Kongresses für Griechische und Lateinische Epigraphik, München 1972), c. 17 (1973). München: Kommission Füe Alté Geschichte und Epigraphik Des Deutschen Archaologischen Instituts, s. 115-122.
  • -----.’’Epigraphic Evidence for die Construction of the Theatre: 1” Century B.C. to mid 3rd c. A;D." Aphrpdisias Papers 2: The Theatre, A Sculptor’s Workshop, Philosophers and Coin Types, cd. R. R. R: Smith & K. T. Erim (Journal of Roman Arhaeology Supplementary Series No. 2, cd. J. II. Humphrey). Michigan: Ann Arbor, 1991, s. 15-28.
  • -----. “Honouring Benefactors At Aphrodisias : A New Inscription.” Aphrodisias Papers 3: The Setting and Quarries, Mythological and Other Sculptural Decoration, Architectural Development, Portico of Tiberius, and Tetrapylon (Including the Papers given at the 4th International Aphrodisias Colloquium, held at King’s College, London on 14 March, 1992 in Memory of Kenan T. Erim), ed. Charlotte Roueche & R. R. R. Smith (Journal of Roman Archaeology, Supplementary Series No. 20, ed. J. H. Humphrey) Michigan: Ann Arbor, 1996, s. 121-126.
  • -----. “Inscriptions and the Building of the Temple of Aphrodite.” Aphrodisias Papers; Recent Work on Architecture and Sculpture, ed. Charlotte Roueche and Kenan T. Erim. (Journal Of Roman Arhaeology, Supplementary Series No. 1, cd. J. H. Humphrey). Miichigan: Ann Arbor, 1990, s. 37-40.
  • Robert, Jeanne & Louis Robert. “Bulletin Epigraphique." REG, c. 84 (1971), s. 397-540.
  • -----. “Bulletin Epigraphique.” REG (Renie Etudes Grecques), c. 90 (1977), s. 314-448.
  • -----. “Bulletin Epigraphique.” REG (Revue Etudes Grecques), c. 94 (1981 ),s. 362-485.
  • -----. “Bulletin Epigraphique." REG (Revue Etudes Grecques), c. 95 (1982), s. 322-132.
  • -----. “Bulletin Epighraphique.” REG (Revue Etudes Grecques), c. 96 (1983),s. 76-191.
  • Roueche, Charlotte. “Bulletin Epigraphique: Aphrodisias.” REG (Revue Etudes Grecques), c. 101 (1988), s. 457-458.
  • ----- . “Inscriptions and Later History of the Theatre.” Aphrodisias Papers 2: The Theatre, A Sculptor’’s Workshop, Philosophers and Coin Types, ed. R. R. R. Smith & K. T. Erim. Michigan: Ann Arbor, 1991, s. 99-108.
  • Sherk, Robert K. Roman Documents from die Greek East; Senatus Consulta and Epistulae to die Age of Augustus. Baltimore: John Hopkins, 1969.
  • Smith, R. R. R. “Aphrodisias 1990.” KST XIII/2 (1991), s. 141-154
  • -----. “Aphrodisias 1993.” KST (Kazı Sonuçları Toplantısı) XV1/2 (1994), s. 191-206.
  • -----. “Archaeological Research at Aphrodsias 1989-1992.” Aphrodisias Papers 3: The Setting and Quarrries, Mythological and Other Sculptural Decoration, Architectural Development, Portico of Tiberius and Tetrapylon (Including the Papers Given at the 4"' International Aphrodisias Colloquium held Knig”s College, London on 14 March 1992 in Memory of K. T Erim), ed. Cahrlotte Roueche & R. R. R. Smith (Journal of Roman Archaeology Supplementary Series No. 20, ed.J. H. Humphrey) MichigaiuAnn Arbor, 1996, s. 11-72.
  • -----. “Late Antique Portraits in A Public Context : Honorific Statuary At Aphrodisias in Caria, A.D. 300-600.” JRS (Journal of Roman Studies), c. LXXXIX (1999), s. 155-189.
  • -----. “Late Roman Philosopher Portraits From Aphrodisias. "JRS (Journal of Roman Studies), c. LXXX (1990), s. 127-155.
  • -----. “Simulacra Gentim: The Ethne from die Sebasteion At Aphrodisias." JRStfournal of Roman Studies), c. LXXVIII (1988), s. 50-77.
  • -----. ‘The Imperial Reliefs From the Sebasteion at Aphrodisias.” JRS (Journal of Roman Studies), c. LXXVI1 (1987), s. 88-132.
  • Strabon. Geographika, XII-XTV, çev. Adnan Pekinan. Istanbul: Arkeoloji ve Sanat Yay., 1993.
  • Şahin, M. Çetin.. “Die Inschriften Von Stratonikeia.” IGSK (inschriften Griechischer Stadte Aus Kleinasien), c. 21, I (Die inschriften Von Panamara), 1981.
  • -----. “Die Inschriften Von Stratonikeia.” IGSK (Inschriften Griechischer Stadte Aus Kleinasien), c. 22/1, II/l (Lagina, Stratonikeia Und Umbegung), 1982.
  • Vergilius. Aeneis, çev. Robert Fitzgerald, New York, 1983.
  • Weinreich, O. "0EOI EIIHKOOI.” zlAf (Athennische Mittheihmgen), c. XXXVII (1912), s. 1-68.
  • Winter, Brucwe W. “The hnpreial Cult.” The Book Of Acts in Its GraecoRoman Setting, ed. By David W.J. Gill & Conrad Gempf, c. II. Michigan: William B. Eerdmans Publishing Company, 1994, s. 93-103.

Dipnotlar

  1. K. T. Erim, Aphrodisias (İstanbul. 1993), s. 10-11.
  2. M. Sharp Joukowsky. “Prehistoric Developments on the Acropolis (Theater Hill)", Aphrodisias Papers 2: The Theatre, A Sculptor's Workshop, Philosophers and Coin Types, ed. R. R. R. Smith and K. T. Erim ( Michigan, 1991). s. 9-12; K. T. Erim, "Aphrodisias: Results of the 1967 Campaign". TAD XVI/1 (1967). s. 70-71; A.g.y., "Aphrodisias: Results of the 1968 Campaign", TAD XVII (1968), s. 43-15; A.g.y„ “Aphrodisias: The 1977 Campaign". TAD XXV/2 (1981), s. 57-58; R. T. Marchese, "Report on the West Acropolis Excavations at Aphrodisias. 1971-1973". AJA. c. 80 (1976), s. 393-412; M.J. Mellink, “Archaeology in Asia Minor", AJA, c. 81 (1977), s. 296; A. g. y., “Archaeology in Asia Minor”. AJA c. 80 (1976), s. 267; D. French. “Recent Archaeological Research in Turkey", AS, c. 20 (1970). s. 22; A.g.y., "Recent Archaeological Research in Turkey". AS, c. 21 (1971). s. 28; A.g.y., “Recent Archaeological Research in Turkey", AS, c. 25 (1975), s. 20; G. E. Bean, Turkey Beyond the Meander (London. 1989). s. 195; K. T. Erim (1993), s. 10; Ag.y., “Ancient Aphrodisias and Its Marble Treasures", JNGS, c. 132, no. 2 (August, 1967), s. 293.
  3. D. French, AS. c. 21 (1971), s. 28; A.g.y„ “Recent Archaeological Research in Turkey.” AS, c. 28 (1978). s. 11.
  4. H, Alkım, “Explorations and Excavations in Turkey: 1967-1968," Anatóliai, no. III ( 1969- 1970), s. 48-49.
  5. G. E. Bean (1989), s. 188.
  6. K. T. Erim, JNGS, c. 132, no. 2 (August, 1967), s. 294.
  7. G. E. Bean (1989), s. 188.
  8. K. T. Erim, TAD XXV, 2 (1981), s. 59; J. Robert 8: L. Robert. 'Bulletin Epigraphique" REG, c. 94 (1981), s. 457, no. 516; S. Doruk, "Aphrodisias: Araştırmalar. Kazılar, Tarihçe", Belleten, c. LIII (Ağustos-Aralık, 1989), s. 557.
  9. K. T. Erim, TAD, c. XXV, 2 (1981). s. 59; A.g.y. (1993), s. 10.
  10. K. T. Erim, Aphrodisias: City of Venüs-Aphrodite (New York, 1986). s. 26. Ayr. bkz. D. French. AS. c. 28 (1978), s. 11.
  11. R. R, R. Smith, “Archaeological Research at Aphrodisias 1989-1992", Aphrodisias Papers 3: The Setting And Quarries. Mythological and Other Sculptural Decoration, Architectural Development, Portico of Tiberius and Tetrapylon, ed. Charlotte Roueche & R. R. R. Smith (Michigan. 1996), s. 50-51. no. 1. fig. 44.
  12. K.T. Erim (1986), S. 25-26.
  13. Ag.e., s. 58; K. T. Erim, TAD XVI/1 (1967). s. 70; A. g. y„ ‘1971 Excavations at Aphrodisias in Caria", TAD XX / 1 (1973), s. 66; D. French. "Recent Archaeological Research in Turkey". AS, c. 22 (1972), s. 38; K. T. Erim, “Aphrodisias: 1964 Hafriyatı", TAD XIV / 1, II (1965), s. 137; M.J. Mellink, “Archaeology in Asia Minor”. AJA. c. 69 (1965), s. 145; K. T. Erim, “The Mine of Statuary in Aphrodisias", ILN (Archaacological Section, no. 2213) (February 20, 1965). s. 22-23; D. French, "Recent Archaeological Resat ch in Turkey". AS. c. 16 (1966), s. 37; K. T. Erim, "More Treasure From the Mine Statuary: Excavations at Aphrodisias in Caria in South-West Turkey, Part I: The Temple and Odeion," ILN' (Arcaeological Section, no. 2163) (December 21. 1963), s. 1028-1031.
  14. D. French, AS, c. 16 (1966). s. 37, Ayr. bkz. K. T. Erim ( 1986), s. 57.
  15. A. Laumonier, Les Cultes Indigenes En Carie (Paris. 1958),s.713.
  16. K. T. Erim, JNGS, c. 132, no. 2 (August, 1967), s. 294. Ayr. bkz. H. Brewster, Classical Anatolia; The Glory of Hellenism (London, 1993), s. 51.
  17. R. R. R. Smith, Aphrodisias Papers 3 (1996), s. 56.
  18. G. Leiek, A Dictionary of Ancient Near Eastern Mythology (London, 1991), s. 87-93, 96-99.
  19. A. B. Cook. Zens. A Study in Ancient Religion, c. I (New York. 1964). s. 582
  20. G.F. Hill, 'Some Graeco-Phoenician Shrines’, JHS, c. XXXI (1911), s 56-64.
  21. J. Ferguson, The Religions of the Roman Empire (London, 1970), s. 16.
  22. K. T. Erim (1993), s. 10.
  23. K. T. Erim (1986), s. 30.
  24. R. K. Sherk. Roman Documents From the Greek East; Senatus Consulta and Epistulae to the Age of Augustus (Baltimore, 1969). s. 168-169. Ayr. bkz. D. Magic, Roman Rule in Asia Minor, c. I (Princeton, 1950), s. 432.
  25. Ovidius, Metamorphoses, çev. Marry Innes (New York, 1985), XIV 581-620
  26. Homeros. İlyada, çev. Azra Erhat & A. Kadir (İstanbul, 1981). II 819-823, V 166-275. V 297-317, V 431-470, XII 98-99, XIII 458-505, XIII 540-544, XV 332-338, XVI 6084531, XVII 333345, XVII 753-761, XX 75-352.
  27. Troya’nın yıkımından sonraki olayları Aineias’ın liderliğinde işleyen klasik Latin destanı için bkz. Vergilius. Aeneis, çev. Robert Fitzgerald (New York. 1983). Aphrodite - Aineias ilişkisi için ayr. bkz. Dionysius (of Halicarnassus). Roman Antiquities I (Books I-II), çev. E. Cary (London, 1968), s. 155, 1 XLVIII. 2; s. 159, I XLIX. 3; s. 161, I XLIX. 4; s. 163, I L. 1-3; s. 165, I L. 4; s. 169,1 LI. 3 ve C. Bailey. Religion In Virgil (Oxford. 1935).
  28. Appian. Roman History III (The Civil Wars - Books I-lll). çev. Horace White (London. 1964), I 11, 97; Martialis, Epigrams, ed. ve çev. Shackleton Bailey (Cambridge, 1993), V 7d; Ovidius, Amores (The Love Poems) , çev. A. D. Mehille (Oxford. 1990), I 2. 5; Diodorus. Siculus III (Hooks IV.59-VIII), çev. C. H. Oldfather (London, 1939), IV. 75. 5; Ann L. T. Bergrcn, "The Homeric Hymn to Aphrodite: Tradition & Rhetoric, Ptaise and Blame”, Class. Ant., c. 8, no. 1 (April. 1989), s. 31; Strabon, Geographika XII-XIV, çev. Adnan Pekman (İstanbul. 1993). XIII, I 27.
  29. Appian. II XXI. 151: II X. 68; II XV. 102.
  30. Peter Clayton cd., ‘Sales List”, Seaby Coin and Metal Bulletin, no. 841 (June. 1989). s. 140-158, C319; Benzer betimlemeler taşıyan bir diğer sikke için bkz. Laurence Brown. “Sales List”, Seaby Coin & Medal Bulletin, no. 816 (December, 1986), s. 383, C533.
  31. Pliny, Natural History X (Librí XXXV1-XXXVII). çev. D. E. Eichholz (Cambridge. 1962), XXXVII. V. 11; A.g.y.. Natural History IX (Libri XXXIII-XXXV), çev. H. Rackham (Cambridge. 1968), XXXV. IX. 26. XXXV. XLIV. 15. XXXV. XL. 136.
  32. Diodorus, IV. 83-84.
  33. Appian. I 11,97.
  34. D. French, AS. c. 25 (1975), s. 33; K. T. Erim (1986), s. 28. Labyrisin önemi, bir kült ve adak eşyası olarak kullanılmasından kaynaklanmaktadır. Kutsal bir sembol olarak eski bab dünyasındaki en erken arkeolojik izlerine Girit-Knossos Sarayı'nda ve Psykhro Mağarası'nda rastlanmaktadır. Bu mağarada bronz idoller ve kurban yerine sunulmuş küçük hayvan heykelcikleriyle birlikte sunak etrafına ve stalaktitlerin arasındaki yarıklara bırakılmış olan labyrisler birer adak eşyası görünümündedir. Ayrıca, Girit-Miken sanatı labyrià tanrıdan çok tanrıçayla ilişkilendirmekte; savaşçı yönü simgeleyen bîr unsur olarak karşımıza çıkarmaktadır. (Bkz. S. Alexiou, Minos Uygarlığı, çev. Elif Tül Tulunay (İstanbul, 1991), s. 94, 109-111). Bu adak malzemesinin büyük olasılıkla kurban rimellerinde de kullanılan önemli bir kük eşyası olduğu düşünülmektedir. (Bkz. Keith Branigan, “The Genesis of the Household Goddess". Stildi Micenei ed Anatolici, c. 8 (1969), s. 32-33). Girit’deki izleri Bronz Çağı’na uzanan labyrisin, Girit-Karia halkları arasındaki etnik ve kültüre] yakınlık dikkate alındığında (bkz. D. Levi, “Minoan Research Crosses the Aegean: Recent Excavations at lasos in Caria," ILN (Archaeological Section, no. 2141) (July 20, 1963), s. 91 ve Herodotos, The Persian Wars, çev. George Rawlinson (New York, 1942, I 171), Karia bölgesinde Aphrodite ile ilişkili bir sembol olarak benimsenmiş olması doğal görünmektedir.
  35. David J. MacDonald, The Coinage of Aphrodisias (London, 1992), s. 61, res. I. O10 R15; res. IV, O74 R118.
  36. R. K. Sherk, s. 105. no. 8.
  37. Yukarıda belirtilenin dışında, kentteki Aphrodite kültüne işaret eden iki ayrı yazıt bulunmaktadır. Bunlardan ilki, kübik forma sahip mermer bir sınır taşıdır: Bkz. M. Ç. Şahin, “Die Inschriften Von Stratonikeia," IGSK, c. 22/1, II/I (1982), s. 120, no. 849, res. XIV. İkincisi de, I.S. 1. yüzvıla ait bir adak yazıtıdır: Bkz. A. Laumonier, s. 245 ve O. Weinreich, “0EOI ETHKOOI AM. c. XXXVII (1912), s. 5. nr. 3.
  38. R. K. Sherk, s. 110-111.
  39. R. R. R. Smith. "The Imperial Reliefs From the Sebasteion at Aphrodisias", JRS, c. LXXVII (1987), s. 95.
  40. K. T. Erim & R. R. R. Smith. “Sculpture From the Theatre: A Preliminary Report". Aphrodisias Papers 2: The Theatre, A Sculpture’s Workshop, Philosophers and Coin Types", ed. R. R. R. Smith & K. T. Erim (Michigan, 1991), s. 93. Ayr. bkz. K. T. Erim (1986), s. 118.
  41. J. Robert & L. Robert. “Bulletin Epigraphique", KEG. c. XCV (1982), s. 386, no. 355; A. Chastagnol et al. ed.. “Asie Mineure". L'Anee Epigraphique (Paris, 1980), s. 236. no. 867; H. W. Pleket et al. ed., SEG. c. XXX (1980), s. 345, no. 1253.
  42. C. Roueche, “Bulletin Epigraphique: Aphrodisias”. REG, c. 101 (1988), s. 457, no. 884; J. Robert & L. Robert, “Bulletin Epigraphique", REG, c. XCVI (1983), s. 158; M. J. Mellink, “Archaeology in Asia Minor". AJA, c. 87 (1983), s. 438; R. R. R. Smith. “Simulacra Gentim: The ;.The Ethne From the Sebasteion At Aphrodisias”. JRS. c. LXXVIII (1988), s. 50; J. M. Reynolds, Aphrodisias & Rome (London. 1982), s. 183, doküman 55.
  43. H . W Pleket et al. ed., SEG, c. XXX (1980), s. 342-343.no. 1245.
  44. E. Badian, "Notes on Some Documents From Aphrodisias Concerning Octavian", GRBS, c. 25 (1984), s. 159.
  45. J. M. Reynolds (1982), s. 61. doküman 8; A. g. y., “Aphrodisias: A Free and Federate City", Vestigia, c. 17 (1973), s. 118; Wilhelmus Dittenberger, Orientis Graeci Inscriptiones Selectae (Supplementum Sylloges Inscriptionum Graecarum), Volumen Altertum (Lipsiae, MDCCCCV), s. 38-43, no 453-155.
  46. D. Magie, s. 431.
  47. J. M. Reynolds (1982), s. 127. doküman 18.
  48. A.g.e., s. 176, doküman 49
  49. A.g.e., s. 183 , doküman 55.
  50. A.g.e., s. 78-80.
  51. Miletos ve Stratonikeia kentlerine de birtakım haklar tanındığı, ayrıcalıklar bağışlandığı bilinmektedir. Bkz. D. Magie, s. 432.
  52. R. K. Sherk, s. 168-169.
  53. J. Reynolds (1982), s. 127-129. doküman 18; Ayr.bkz. A.g.y., Vestigia. c. 17 (1973), s. 122.
  54. W. Orth, "Der Triumvir Octavian, Bemerkungen zu Inschriften aus Aphrodisias", EA, c. 3 (1984), s. 81-82.
  55. K. T. Erim (1986), s. 111.
  56. K. T. Erim, ‘Aphrodisias 1982", KST V (1983), s. 278-279; M. J. Mellink, AJA, e. 87 (1983), s. 438.
  57. J. Reynolds (1982), s. 182. doküman 54; H. W. Picket, et al. ed., SEG c. XXX ( 1980), s. 345. no. 1253; A. Chastagnol et al. ed„ s. 236, no. 867.
  58. J. Robert & L. Robert, REG. c. 95 (1982). s. 386. no. 355.
  59. J. Reynolds (1982), s. 182-183.
  60. J. Reynolds, “Inscriptions and the Building of the Temple of Aphrodite,” Aphrodisias Papers: Recent Work On Architecture and Sculpture, ed. Charlotte Roueche and K. T. Erim (Michigan, 1990), s.38; R. R. R. Smith, Aphrodisias Papers 3 (1996) s. 42; A.g.y., “Late Antique Portraits in a Public Context: Honorific Statuary at Aphrodisias in Caria. A.D. 300-600," JRS, c. LXXXIX (1999), s. 157; K.T. Erim, “Aphrodisias 1984", KST VII (1985), s. 545.
  61. K. T. Erim, “Aphrodisias (Karia) Kazıları”, TAD XI (1961), s.27; A.g.y. (1986), s. 56; R. R. R. Smith, “Aphrodisias 1993”, KST XVI/2 (1994), s. 192-193.
  62. R. R. R. Smith.JRS. c. LXXVIII (1988), s. 50; Charlotte Roueche, REG. c. CI (1988), s. 458.
  63. J. Reynolds, Aphrodisias Papers ( 1990), s. 39.
  64. B. W. Winter, 'The Imperial Cult". The Book of Acts in Its Graeco-Roman Setting, ed. David W. J. Gill & Conrad Gempf, c. II (Michigan. 1994), s. 93-94.
  65. J. M. Reynolds. “Honouring Benefactors at Aphrodisias: A New Inscription". Aphrodisias Papers 3: The Setting and Quarries, Mythological and Other Sculptural Decoration, Architectural Development, Portico of Tiberius and Tetrapylon, ed. Charlotte Roueche & R.R.R. Smith (Michigan, 1996), s. 121-122.
  66. Sebasteion ya da Kaisareion Roma tarihinde tanrısal imparatorlar için inşa edilmiş tapınım alanlarına verilen addır. Theoi Sebastoi ünvanını alan imparatorlar için Anadolu’daki Helen yerleşimlerinde inşa edilen kutsal alanlar arasında en ünlüsü Aphrodisias'dakidir. Kompleksin Doğu Akdeniz bölgelerindeki Roma imparatorluk sanatında ve mimarisinde önemli bir etkisi olduğu düşünülmektedir. Aphrodisias’daki Sebasteion'a ilişkin olarak bkz. R. R. R. Smith, JRS, c. LXXVII (1987), s. 88-90; K. T. Erim, KST VII (1985), s. 542; A. g. y. (1986), s. 106, 122-123.
  67. K. T. Erim (1986), s. 111.
  68. Roma İmparatorluğu’na bağlı kentlerde yaşayan Belenlerin, özellikle Augustus yönetimiyle birlikte Roma yöneticilerine besledikleri saygı ve minneti dinsel zemine taşıyarak tapınım biçimine dönüştürdükleri görülmektedir. Price’a göre imparator kültleri, Helen kentlerine bağışlanan özgürlüğe ya da önceden bağışlanmış olan birtakım siyasi ve ekonomik ayrıcalıkların tazelenmesine karşılık olarak gelişen bir tapınım modelidir. Bkz. S. R. F. Price. “Gods & Emperors: The Greek Language of the Roman Imperial Cult," JHS, c. CIV (1984), s. 83
  69. K. T. Erim (1986). s. 28.
  70. J. Reynolds (1982), s. 162. doküman 36 b.
  71. A.g.e., s.157; J. Reynolds, Aphrodisias Papers 3 (1996), s. 124; A. g. y., “Epigraphic Evidence For the Construction of the Theatre: 1” Century H.C. to Mid 3"' c. AD.". Aphrodisias Papers 2: The Theatre, .4 sculptor's Workshop. Philosophers and Coin-Types, ed. R R. R. Smith & K. T. Erim (Michigan, 1991), s. 15; K. T. Erim (1986), s. 30, 137; A. g. y., "Aphrodisias In Caria: The Results of the 1970 Campaign". TAD XIX / 1 (1970), s. 56; D French. AS. c. 22 (1972), s. 38.
  72. R. T. Erim (1986), s. 80; R. R. R. Smith, “Aphrodisias 1990”, KST XIII/2 (1991). s. 141.
  73. J. Reynolds (1982), s. 158. doküman 33
  74. J. M. Reynolds ( 1982), s. 96, doküman 10.
  75. Ag.e.. s. 162. doküman 37.
  76. K. T. Erim (1986), s. 137; R. R. R. Smith, KST XVI / 2 (1994), s. 197.
  77. J. Reynolds (1982), s. 183-184, doküman 55; D. French, .AS, c. 28 (1978), s. 12.
  78. J. Reynolds (1982), s. 124-127, doküman 17; A. g. y., Vestigia, c. 17 (1973). s. 122.
  79. J. Reynolds (1982), s. 127-129, doküman 18; A. g. y., Vestigia, e. 17 (1973), s. 122.
  80. J. Reynolds (1982). s. 140-143, doküman 25.
  81. D. J. MacDonald, s. 83. res. VII-VIII. 0124 R205; s. 84. res. VIII, 0125 R207.
  82. A.g.e. ,s. 96. res.XII. 0147 R250.
  83. J. Reynolds (1982). s. 127, doküman 18.
  84. D. J. MacDonald, s. 155, res. XXXI, 0303 R594.
  85. H. V. Aulock, ed.. SNG Karien, c. 7 (no. 2334-2867) (Berlin. 1962), res. 78, no. 2481, 2491.
  86. F. W. Imhoof ş Blumer & P. Gardner. Ancient Coins Illustrating Lost Masterpieces of Greek Art (Chicago. 1964), s. 18, res. D. LXX.
  87. R. Plant, Greek Coin Types and Their Identification (London. 1979). s. 38. no. 445.
  88. K. T. Erim & R.R.R. Smith (1991), s. 80, fıg. 16.
  89. F. W. İmhoof-Blumer, Kleinasiatische Münzen, c. I (Wien, 1901), s. 113, no. 5; D. J. MacDonald, s. 67. res. II. 027 R55, s. 94, res. XI, 0142 R245; Barclay V. Head, Catalogue of the Greek Coins ofCaria. Cos. Rhodes &c.. BMC (British Museum Catalague) (London, 1897). s. 43, no. 113, res. VII.6.
  90. L. R. Farnell. The Cults of the Greek States (Oxford, 1896), s. 702.
  91. B. V, Head. História Numorum: A Manual of Greek Numismatics (London, 1963). s. 606.
  92. Belliger invictis guod Mars tibi servit in armis, non satis et, Caesar, ervit et ipsa Venus (Caesar, yenilmez askeri gücün için savaşçı Mars 'ın sana hizmeti yeterli değildir; Venüs de sana yardım edecektir). Bkz. Martialis. VII 6.
  93. P. Le Bas & W. H. Waddingion. Inscriptions Grecques et Latines (Recueillies en Asie Mineure), c. II. ed. H. Engelmann & R. Merkelbach (Hildesheim-New York, 1972). s. 124, no. 414 ve 415; A. Boeckhius ed., CIG, c. II (New York, 1977). s. 476. nr. 2693; W. Blümel, “Die Inschriften Von Myiasa." IGSK, c. 34, I (1987). s. 76-77, no. 202 ve 203. H. Engelmann & R. Merkelbach, "Inschriften Von Erythrai und Klazomenai," IGSK, c II ( 1973), s. 347, no. 207; W. Blümel, “Die Inschriften von lasos", IGSK, c. 28, 11/2 (1985), s. 3, no. 222; J. Robert & L Robert, "Bulletin Epigraphique," REG, c. 84 (1971). s. 510, no. 624.
  94. Pausanias, Description of Greece, çev. W.H.S. Jones (Cambridge. 1992), III 17. 5.
  95. A. M. Burnett, ‘The Iconography of Roman Coin Types in the Third Century B.C.,” NC, c. 146 (1986), s. 75.
  96. Appian. II, 10. 68.
  97. D. J. Macdonald, s. 156, res. XXXII, 0304 R595.
  98. A.g.e., s. 84, res. VII-VIII, 0124 R206.
  99. D.J. Mcadonald, s. 101, res. XIII, 0146 R280.
  100. R. R. R. Smith, 'Late Roman Philosopher Portraits From Aphrodisias', JRS, c. LXXX (1990), s. 128, 130, 154.
  101. R. R. R. Smith (1996). s. 20.
  102. A.g.e.,s. 154-155.
  103. C. Roueche, “Inscriptions and the Later History of the Theatre", Aphrodisias Papers 2: The Theatre, a Sculptor's Workshop, Philosophers and Coin Types, ed. R. R. R. Smith & Kenan T. Erim (Michigan. 1991). s. 107.
  104. R. Cormack, “The Temple as Cathedral," Aphrodisias papers: Recent Work on .Architecture and Sculpture, ed. Charlotte Roueche and K. T. Erim (Michigan. 1990), s. 75-76; K.T.Erim, TAD XIV/ 1. II (1965), s. 135;K.T. Erim (1986), s. 33.