ISSN: 0041-4255
e-ISSN: 2791-6472

Koji Imazawa

Anahtar Kelimeler: İdris-i Bitlisî, Heşt Bihişt, Osmanlı, Sekiz Cennet, Farsça

Osmanlı’nın ilk dönemlerine ilişkin kaynaklar içinde XVI. yüzyıl başlarında İdris Bitlisî tarafından Farsça olarak yazılan Heşt Bihişt (Sekiz Cennet) adlı kroniğin özel bir yeri vardır. Bu eser, başta Tacü't-tevârih'in yazarı Hoca Sadeddin olmak üzere sonraki Osmanlı tarihçilerince belli başlı kaynak olarak kullanılır, Hammer’in değerlendirmesinden bu yana da, önemli bir kaynak olarak tanınır[1] . Öte yandan V. L. Ménage, 1962 yılında, Heşt Bihişt'in fazla değerli olmadığını ileri sürmüş, ancak, aynı zamanda, bu kronikte Aşıkpaşazâde, Neşri v.s. tarihlerinde kullanılmayan ve bu yüzden bugüne kadar asıllarına ulaşılamadığı için kullanılmayan eski Osmanlı kaynaklarındaki kayıtların kullanıldığını onaylamıştır[2]. Böylece Osmanlı’nın ilk dönemleri üzerine araştırmalar için, özellikle bu döneme âit kaynakların çok az olduğu hesaba alındığında, Heşt Bihişt'in hiç de ihmal edilemediği açıktır. Buna karşın bu önemli kronikle ilgili araştırmalar, 1920’li ve 1930'lu yıllarda yapılan nüshaları üzerine bazı incelemeler dışında, şimdiye kadar yeterli ölçüde değildir.

Bu durumdan yola çıkarak İstanbul’da Heşt Bihişt'in yaklaşık 40 kadar nüshası ile ilgili incelemelerde bulunduk. Sonuç olarak, bu nüshaların, kul-lanılan kelime ve ifade farklılığı açısından iki tipe ayrılabiIdiği açıklanmıştır. Bu yazımızda bu iki tipin niçin ve nasıl doğduğunu ve her tipin farkı ve özelliğinin ne olduğunu açıklamaya çalışacağız ve sonucunda bundan böyle yapılacak araştırmalarda kullanılması ve kullanılmaması gereken nüshaları da saptamaya çalışacağız.

Yazımızda kullanılan kaynakların kısaltmaları şöyledir:

Hadaik: Mecdî Mehmed Efendi, Hadâ'iku'ş-Şakâ’ik, (haz.) A. Özcan, İstanbul, 1989.

Heşt: İdris Bitlisî, Heşt Bihişt, Süleymaniye Kütüphanesi. Esad Efendi 2197.

Selim-nâme: İdris Bitlisî, Selim-şah Nâme, Süleymaniye Kütüphânesi, Lala İsmail Efendi 348/1 (v.1b-30a).

Şekaik: Taşköprülü-zâde, Eş-Şekâ'iku n-Nu'mânîye fi 'Ulemâ'i d-Devleti l-'Osmânîye, (haz.) A. S. Furat, İstanbul, 1985.

Zeyl: Ebü’l-Fazl Mehmed b. İdris Bitlisî, Zeyl-i Heşt Bihişt, Süleymaniye Kütüphânesi, Lala İsmail Efendi 348/2 (v.30b-161b).

I. Heşt Bihişt'in İçeriği

Heşt Bihişt'in nüshalarını ele almadan önce, bu eserin içeriğini tanıtalım. Süleymaniye Kütüphânesi, Esad Efendi 2197’deki nüshaya göre, Heşt Bihişt bir önsöz (Tali‘a), sekiz bölüm (Ketibe) ve bir netice (Hatime)den oluşur[3].

Tali'ada, ilk önce Allah ve peygamberler övülüp, Heşt Bihişt'in niçin yazıldığı anlatıldıktan sonra iki giriş (Mukaddime) konularak tarih ilminin önemi ve Osmanlı hanedanının üstünlüğü öne sürülmektedir.

I. Ketibe, I. Osman dönemi ile ilgilidir. Önsöz kısmı bir Tali'a ve iki Mukaddimeden oluşur. Tali'ada Osmanlı hanedanının kökeni ve silsilesi gösterilip, sonraki iki Mukaddimede Selçuklular ile münasebetleri, Osman’ın tahta çıkışı ve İran ve Turan'da Osman ile aynı dönemde yaşayan hükümdarlarla ilgili kayıtlar bulunmaktadır. Ondan sonra metinde on dört bap (Destan) yer alır. 6. Destana kadar olan kısımda Osman’ın tahta çıkmasından önceki olaylar ve geriye kalan kısımda ise sonraki olaylar anlatılır. Neticede Osman’ın ölümü kaydedilir.

II. Ketibe, Orhan dönemini anlatır. Önsöz kısmı, I. Ketibe ile aynı şekilde, bir Tali'a ve iki Mukaddimeden oluşur. Tali'ada Orhan’ın tahta çıkışının sebebi ve Mukaddimede ise Orhan’ın fazileti, tahta çıkışı ve eş zamanlı hükümdarlar ile ilgili kayıtlar bulunmaktadır. Metin on sekiz Destandan oluşup, Orhan dönemindeki olaylar anlatılır.

III. Ketibe, 1. Murat dönemi ile ilgilidir. Tali'ada Murad’ın tahta çıkışının nedeni ve iki Mukaddimede Murad’ın tahta çıkışı ve eş zamanlı hükümdarlar üzerinde yazılır. Metin on sekiz Destandan oluşur.

IV. Ketibe, Yıldırım Bayezid dönemi ile ilgilidir. Önsöz kısmı iki Mukaddimeden oluşup, Bayezid’in tahta çıkışı, Murad’ın ölümü ve eş zamanlı hükümdarlar anlatılır. Metin on altı Destandan oluşur.

V. Ketibe, I. Mehmet dönemine âittir. Önsöz kısmı bir Mukaddimeden oluşup. Bayezid’in Timur tarafından yakalanmasından sonraki Rum bölgesinin durumu kaleme alınır. Metin yirmi sekiz Destandan oluşur. Hatimede Mehmed’in ölümü yazılır.

VI. Ketibe, II. Murat dönemi ile ilgilidir. İki Mukaddimede Murad’ın tahta çıkışı ve eş zamanlı hükümdarlarla ilgili yazılar bulunur. Metin yirmi dört Destandan oluşur.

VII. Ketibe, Fâtih Mehmet dönemini anlatır. Önsöz kısmı bir Mukaddimeden oluşursa da, bu önsöz birkaç alt baptan oluşur. İki Tali'ada Fâtih’in tahta çıkışı, eş zamanlı hükümdarlar ve ulema ile ilgili ve bir Kalpta ise Fâtih'in fazileti, kuvvetleri, seferleri, inşaatı v.s. ile ilgili kayıtlar bulunur. İki Cenah Fâtih’in çocukları, vezirleri ve emirleriyle ilgili bilgiler verir. Metin yirmi dokuz Destandan oluşursa da, sağ cenah (meymene) ile sol cenaha (meysere) ayrılıp, birinde Müslümanlarla savaşlar (yedi Destan) ve diğerinde kâfirlerle savaşlar (yirmi iki Destan) yazılır.

VIII. Ketibe, II. Bayezid dönemi ile ilgilidir. Önsöz kısmı Mukaddime (Bayezid’in dönemi ve eş zamanlı hükümdarlarla ilgili), Tali'a (Bayezid’in fazileti, inşaatı ve evkafı) ve Kalba (Bayezid’in tahta çıkışı) ayrılır. Metin, iki Ba'stan oluşup, birinci Ba's, VII. Ketibe ile aynı şekilde, sağ cenah (sekiz Destan) ile sol cenaha (on Destan) ayrılır. İkinci Ba's ise, ayrıca iki Ce-naha ayrılıp, Bayezid’in çocukları, vezirleri, beyleri, uleması, v.s. ile ilgili olarak haber verilir.

Hatime, hepsi nazımla yazılmaktadır. II. Bayezid’in şehzâdelerinin mücadeleleri. Bayezid’in ölümü ve Yavuz Selim’in tahta çıkışı ile ilgili bilgiler verilip, sonunda yazarı İdris Bitlisî’nin durumu ile ilgili “Şikâyet-nâme" adlı kısım bulunmaktadır.

II. İstanbul'daki Heşt Bihişt'in Nüshaları

Heşt Bihişt'in nüshaları ile ilgili olarak şimdiye kadar yapılmış olan belli başlı araştırmalar şunlardır:

a) Fr. Babinger, Die Geschichtsschreiber der Osmanen und ihre Werke, Leipzig, 1927, s.45-49.

Bu araştırmada, ekseriyetle Türkiye dışında ülkelerdeki (Hindistan, İsveç, Almanya, Fransa, Avusturya, Eski Sovyetler Birliği, v.s.) nüshalarla ilgili bilgiler verilmektedir. Özellikle Bankipur, Oriental Public Library. Nr. 532-534’teki nüshaların İdris Bitlisî’nin kendi eli ile yazılan nüsha olması ihtimali işaret edilmektedir.

b) M. Şükrü, “Das Hest Bihist des İdris Bitlisî (I. Teil: Von den Anfângen bis zum Tode Orhans)”, Der İslam, Cilt XIX(1931), s.131-157 (Osmanlı Devleti'nin Kuruluşu: Bitlisli İdris’in “Heşt Bihişt" Adlı Eserine Göre (Tenkidi Araştırma), Kısım-I, Ankara. 1934).

İstanbul’daki nüshalarla ilgili bilgiler veriliyorsa da, kapsamlı denilemez. Ancak Berlin ve Upsala’daki nüshalardan da bahsedilmektedir.

c) F. Tauer, “Les manuscrits persans historiques des bibliothèques de Stamboul IV”, Archív Orientálni, Cilt IV( 1932), s.95-98.

Bu araştırma, İstanbul’daki nüshalar için en ayrıntılı ve kapsamlı olduğundan güvenmeye değer denilebilir.

d) C. A. Storey, Persian Literature: A Bio-bibliographical Survey, Cilt 1, Cüz 1. London. 1970, s.412-416.

Yukarıdaki üç araştırmanın neticelerini özetlemekte ve Türkiye ve başka ülkelerdeki nüshalar için en kapsamlı haberler vermektedir. Ancak nüshalarla ilgili kayıtlar kısadır.

Biz, İstanbul’daki nüshalar için en ayrıntlı ve kapsamlı olan Tauer’in araştırmasına da dayanarak yeniden İstanbul’da araştırmalarda bulunduk. Bu araştırmalar neticesinde Tauer’in çalışmalarında bazı yanlışların bulunduğu ve Tauer’in zamanından aşağı yukarı 70 yıl geçtiği için, bazı nüshaların saklandığı kütüphanelerde ve nüsha simgelerinde değişiklikler olduğu açığa çıkmıştır. Ayrıca şimdiye kadar araştırma yapılmayan nüshalar da söz konusudur.

Yukarıda söz edildiği üzere, Heşt Bihişt'e âit nüshalar iki tipe ayrılmıştır. Yazımızda kolaylık oluşturması için, Süleymaniye Kütüphânesi, Esad Efendi 2197’deki nüshanın temsil ettiği bir tipe “A tipi” ve Süleymaniye Kütüphânesi, Esad Efendi 2199’daki nüshanın temsil ettiği diğer tipe “B tipi” diye adlandırarak, İstanbul’da bulunan bütün nüshalarını şöyle sınıflandırdık:

(1) A tipi

A-l: Süleymaniye Kütüphânesi, Esad Efendi 2197.

Varak: 557, ölçü: 290x198mm, satır: 25-27, yazı: Nasta’iik. Tali'a, I.-VIII. Ketibeler ve Hatimeden oluşan tam nüshadır[4]. İstinsah kaydına göre, 919/1513-4 yılında İdris Bitlisî'nin kendi eliyle yazılan nüsha olup,[5] v.1a’da da “İdris Bitlisî’nin kendi hattıdır” şeklindeki Osmanlıca cümle bulunmaktadır. Metnin kenarlarında birçok ilâve ve değişke cümleleri eklenmiştir ve Şükrü’nün belirttiği üzere,[6] bu nüshanın Heşt Bihişt’în taslağı olması ihtimali kuvvetlidir.

A-2: Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphânesi, Hazine 1655.

Bu nüsha, geçmişteki araştırmalarda atlanmış, ancak gerçekte önemli bir nüshadır.

Varak: 668, ölçü: 350x225mm, satır: 23, yazı: Nasta’iik. Tali'a, I.-VIII. Ketibeler ve Hatimeden oluşan bir tam nüsha oluyorsa da,[7] maalesef Hatime kısmındaki varaklar düzensizdir[8]. Yerler yaldızlı olan tantanalı bir nüsha olup, istinsah kaydına(v.668b) göre, bu nüsha da 919 yılında İdrîs’in kendi eliyle yazılan nüshadır. Yukarıda gördüğümüz Esad Efendi 2197’deki nüshadan kopya edildiği açıktır. Buna karşın bazı kelime ve cümlelerinde birkaç yanlış ve eksik göründüğü için bu nüshanın İdris Bitlisî’den başka bir kişi tarafından yazılmış olma olasılığı da bulunmaktadır.

A-3: Nûruosmaniye Kütüphanesi, 3209.

Varak: 636, ölçü: 347x237mm, satır: 26, yazı: Nasta’lik. Bu da Tali'a, I.-VIII. Ketibeler ve Hatimeden oluşan tam nüsha olup,[9] yine de yerler yaldızlıdır (Türk araştırmacılar bu nüshayı sık kullanırlar).

Yukarıdaki A-l: Esad Efendi 2197 ve A-2: Hazine 1655’teki nüshalara çok benzeyen istinsah kaydı bulunmakta ve yine 919 yılında İdris’in kendi eliyle yazıldığını göstermektedir. Fakat bu nüshada birkaç tür el yazısı gö-rünmektedir[10]. Ayrıca, az olsa da, bu nüshanın kenarlarında ilâve ve değişke cümleleri bulunmakta ve bu yazılar ise İdris'inkine çok benzemektedir. Do-layısıyla bu nüshanın, İdris’in gözetimi altında telif edilmesi muhtemeldir.

A-4: Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi, Ahmed-i Sâlis 2914.

Bu nüsha da geçmişteki araştırmalarda atlanmıştır[11]. Varak: 657, ölçü: 310x210mm, satır: 24-25, yazı: Nasta'lik. Tali'a, I.—VIII. Ketibeler ve Hatimeden oluşan tam nüshadır[12]. İstinsah kaydına göre, ‘Abdü’r-Rahîm adlı kişi kopya etmiştir[13]. Ancak kelimeler ve cümleler yer yer eksiktir. Topkapı Sarayı Müzesi Külüphânesi’nin kataloğuna göre, bu nüsha H.10. (M. 16.) yüzyılda tamamlanmıştır[14].

A-5: İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi, F.Y., 619.

Bu nüshaya, Tauer araştırma yaptığı zaman “Halis Efendi 3364” şeklinde isim verilmiştir. Varak: 451, ölçü: 300x210mm, satır: 33, yazı: Nasta’lik. Tali'a, I.—VIII. Ketibeler ve Hatimeden oluşan tam nüshadır[15]. İstinsah kaydı her Ketibenin sonunda yazılmaktadır ve bunlara göre 24 Şaban 967/20 Mayıs 1560’lan 19 Cemaziyelevvel 968/5 Şubat 1561 ’e kadar Mehmed b. Bilâl adlı kişi İstanbul’da kopya etmiştir.

A-6: Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi, Revan 1515/1.

Varak: 358 (v.1b-358b), ölçü: 300x205mm, satır: 21-25, yazı: Nasta’lik. İki tür yazı görülmektedir. Tali'a, I.—VI. Ketibelerden oluşur[16]. İstinsah kaydı her Ketibenin sonunda yazılmakta ve 1 Rebiyülevvel 963/14 Ocak 1556’dan 29 Şevval 964/24 Ağustos 1557’ye kadar kopya edilmiştir.
A-7: Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi, Revan 1515/2.

Varak: 128 (v.360b-487b), ölçü: 300x205mm, satır: 27, yazı: Nasta’lik. Yalnız VIII. Ketibeden oluşursa da, son kısım eksiktir. İstinsah kaydı bulunmuyorsa da, Tauer’e göre bu nüsha H. 11. yüzyılda tamamlanmıştır.

A-8: Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphânesi, Revan 1514.

Varak: 411, ölçü: 377x240mm, satır: 21, yazı: Nesih. Tali'a ve I.—VI. Ketibelerden oluşur[17]. İstinsah kaydı bulunmayıp, Tauer’e göre bu nüsha H. 1000 yılı civarında tamamlanmıştır.

A-9: Süleymaniye Kütüphânesi, Hâlet Efendi ilâvesi 191/1.

Bu nüsha da geçmişteki araştırmalarda atlanmıştı. Varak: 368, ölçü: 273x175mm, satır: 27, yazı: Nesih, Nasta'lik (birkaç yazı görülmektedir). Tali'a, I.—III. ve VII.—VIII. Ketibeleri içerir[18]. İstinsah kaydına(v.74a, 325a) göre, 976/1568-9 yılında Mehmed b. Bilâl adlı kişi İstanbul’da kopya etmiştir.

A-10: Süleymaniye Kütüphânesi, Hâlet Efendi ilâvesi 191/2.

Bu nüsha da geçmişteki araştırmalarda atlanmıştı. Varak: 143, ölçüsü: 273x190mm. Satır, varağa göre değişmektedir. Yazı ise Nasta’lik olup, birkaç tür yazı görülmektedir. VIII. Ketibe (v.1b-130b) ve Hatimeyi (v. 131 a-143b) kapsar. İstinsah kaydı bulunmamaktadır.

A-11: Nûruosmaniye Kütüphânesi, 3082.

Varak: 328, ölçü: 305x184mm, satır: 19, yazı: Nasta'lik. Birkaç tür yazı görülmekte ve v,150’den kâğıt ve yazı değişmektedir[19]. Tali'a ve I.-IV. Ketibeleri kapsar[20] İstinsah kaydı bulunmayıp, Tauer'e göre H. 11. yüzyılda tamamlanmıştır.

A-12: İstanbul Üniversitesi Kütüphânesi, F.Y., 226.

Bu nüsha Tauer’in çalışmasında Rızâ Paşa 637’deki nüshaya tekabül eder. Varak: 178, ölçü: 295x160mm, satır: 24, yazı: Nasta’lik. İki tür yazı görülmektedir. VIII. Ketibe (v. 1b-167a) ve Hatimeyi (v. 167a-178a) kapsar. İstinsah kaydı bulunmamakta ve Tauer bu nüshanın H. 10. yüzyılda ortaya çıktığını tahmin etmektedir.

A-13: İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi, F.Y., 550.

Bu nüsha Tauer’in çalışmasında Rızâ Paşa 208’deki nüshaya tekabül eder. Varak: 196, ölçü: 260x135mm, satır: 18, yazı: Nasta’lik. VII. Ketibeyî içerirse de, önsöz kısmı atlanıp, yalnız metin olan Destanlar kısmını kapsayan eksik nüshadır. İstinsah kaydı bulunmaz ve Tauer’e göre H. 10. yüzy-ılda tamamlanmıştır.

A-14: Beyazıt Devlet Kütüphânesi, Beyazıt 5161.

Bu nüsha Tauer’in çalışmasında Umumiye 5161’deki nüshaya tekabül eder. Varak: 249. ölçü: 270x165mm, satır: 13, yazı: Nasta'Iik. VII. Ketibeyi içerirse de, yalnız Destanlar kısmını kapsayan eksik nüshadır. İstinsah kaydına (v.249b) göre. 1065 yılı Şaban’ının evâili/1655 yılı Haziran’ının başlarında tamamlanmıştır.

A-15: Süleymaniye Kütüphânesi, Lala İsmail Efendi 379.

Varak: 195, ölçü: 240x165mm, satır: 17, yazı: Nasta’lik. VII. Ketibeyi içerirse de, yalnız Destanlar kısmını kapsayan eksik nüshadır. İstinsah kaydına (v. 195b) göre. 1079/1668-9 yılında İbn Hacı Mehmed adlı kişi kopya etmiştir.

A-16: Âtıf Efendi Kütüphânesi, 1946.

Varak: 496, ölçü: 365x230mm, satır: 27, yazı: Nasta’lik. Tali'a ve I.—VIII. Ketibeleri kapsar[21]. İstinsah kaydına (v.496a) göre. Zilhicce 1098/8 Ekim-6 Kasım 1687’de kopya edilmiştir.

A-17: Âtıf Efendi Kütüphânesi, 1948.

Varak: 238, ölçü: 250x150mm, satır: 16, yazı: Nasta’lik. VII. Ketibeyi içerirse de, yalnız Destanlar kısmını kapsayan eksik nüshadır. İstinsah kaydı bulunmaz ve Tauer’e göre H. 11. yüzyılda tamamlanmıştır.

A-18: İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi, EY., 769.

Bu nüsha Tauer’in çalışmasında Halis Efendi 2785'teki nüshaya tekabül eder. Varak: 193, ölçü: 230x140mm, satır: 19, yazı: Nasta'lik. VII. Ketibeyi içerirse de, yalnız Destanlar kısmını kapsayan eksik nüshadır. İstinsah kaydına göre, 28 Muharrem 1104/9 Aralık 1692’de tamamlanmıştır.

A-19: Millet Kütüphanesi, Alî Emîrî Efendi, Farsça 800.

Bu nüshadan aşağıdaki A-26: Millet Kütüphanesi, Alî Emîrî Efendi, Farsça 807'deki nüshaya kadar seri halinde yazılmıştır[22].

Varak: 79, ölçü: 360x215mm, satır: 23, yazı: Nasta'lik. Tali'a (v. 1 b-19b) ve I. Ketibeyi (v. 19b-79a) kapsar.

A-20: Millet Kütüphanesi, Alî Emîrî Efendi, Farsça 801.

Varak: 50. Diğer özellikleri yukarıdaki A-19 nüshasıyla aynıdır. 11. Ketibeyi kapsar.

A-21: Millet Kütüphanesi, Alî Emîrî Efendi, Farsça 802.

Varak: 61. Diğer özellikleri yukarıdaki A-19 nüshasıyla aynıdır. III. Ketibeyi kapsar.

A-22: Millet Kütüphanesi, Alî Emîrî Efendi, Farsça 803.

Varak: 51. Diğer özellikleri yukarıdaki A-19 nüshasıyla aynıdır. IV. Ketibeyi kapsar.

A-23: Millet Kütüphanesi, Alî Emîrî Efendi, Farsça 804.

Varak: 61. Diğer özellikleri yukarıdaki A-19 nüshasıyla aynıdır. V. Ketibeyi kapsar.

A-24: Millet Kütüphanesi, Alî Emîrî Efendi, Farsça 805.

Varak: 77. Diğer özellikleri yukarıdaki A-19 nüshasıyla aynıdır. VI. Ketibeyi kapsar.

A-25: Millet Kütüphanesi, Alî Emîrî Efendi, Farsça 806.

Varak: 166. Diğer özellikleri yukarıdaki A-19 nüshasıyla aynıdır. VII. Ketibeyi kapsar.

A-26: Millet Kütüphânesi, Alî Emîrî Efendi, Farsça 807.

Varak: 176. Diğer özellikleri yukarıdaki A-19 nüshasıyla aynıdır. VIII. Ketibe (v. 1 b-159b) ve Hatimeyi (v. 159b-176b) kapsar. İstinsah kaydına (v. 176b) göre, 20 Rebiyülevvel 1114/23 Eylül 1702’de kopya edilmiştir.

(2) B tipi

B-l: Süleymaniye Kütüphânesi, Esad Efendi 2199.

Bu nüsha ile aşağıdaki B-2: Esad Efendi 2198’deki nüsha seri halinde yazılmıştır.

Varak: 373. ölçü: 364x267mm, satır: 20, yazı: Nasta'lik. İdris’in el yazısına çok benzemesi ve varak kenarını dolduracak kadar birçok ilâve ve değişke cümleleri eklenmesi bize bu nüshanın İdris’in kendi eliyle yazılan taslak olduğunu düşündürmektedir. I.-VI. Ketibeleri kapsamakta[23] ve istinsah kaydı bulunmamaktadır.

B-2: Süleymaniye Kütüphânesi, Esad Efendi 2198.

Varak: 385. Diğer özellikleri yukarıdaki nüshayla aynıdır. Vll. ve VIII. Ketibeleri kapsar. Yine birçok ilâve ve değişke cümleleri eklenen taslak olduğu düşünülebilir. İstinsah kaydı yoktur[24].

B-3: Süleymaniye Kütüphânesi, Ayasofya 3541.

Varak: 395. satır: 25, yazı: Nasta'lik. Birkaç yazı görülmektedir. Tali'a (280x2l2mm) ve I.-VI. Ketibeleri (296x212mm) kapsar[25]. Tali'anın sonunda(v. 14a) İdris’in 918/1512-3 yılında Mekke’de yazdığını gösteren kayıt bulunmaktadır. Bu kaydın, nüshanın en sonunda değil, Tali'anın sonunda bulunması bize yalnız Tali'a kısmının Mekke’de yazıldığını düşündürür.

Ayrıca Tali'a kısmının ölçüsü başka kısımlardan biraz küçüktür ve l.-VI. Ketibelere sonradan katıldığını gösteren izler de görülmektedir [26].

B tipine bağlanan başka nüshalardaki IV. Ketibe on yedi Destandan oluşursa da, yalnız bu nüsha, A tipiyle aynı olarak, on altı Destandan oluşur ve yine A tipiyle aynı olarak IV. Ketibenin 14. Destanı, sözbaşı ve birkaç satır cümle ile aniden biterek, ondan sonraki altı buçuk sayfa boş kalmaktadır.

B-4: Nûruosmaniye Kütüphânesi, 3212.

Varak: .391, ölçü: 295x210mm, satır: 25-27, yazı: Nasta’lik. VII.—VIII. Ketibeler ve Hatimeyi kapsar[27]. Bir kaç yazı görülüyorsa da, büyük bir ihtimalle VIII. Ketibe İdris’in el yazısıdır. Az olsa da, VII, ve VIII. Ketibelerde ilâve ve değişke cümleleri bulunması ve onların yazısının İdris’inkiyle çok benzemesi bize VII. Ketibeyi başka kişiye yazdırıp, en son İdris’in kontrol ettiğini düşündürür. Demek kİ, bu nüshanın İdris’in gözetimi altında yazıldığı düşünülebilir.

Ancak Hatime kısmının İdris’in el yazısıyla yazılmadığı açıktır ve satır sayısı da önceki varakların hep 25 olduğu halde 27’ye çıkmakladır. Ayrıca kâğıt ölçüsü VII. ve VIII. Ketibelerinkinden biraz büyük ve kâğıt rengi de -bu nüshayı kapatıp yandan bakılırsa iyice anlaşılabildiği gibi- daha beyazdır. Dolayısıyla, bu nüshanın Hatimesinin sonradan eklendiği düşünülebilir. Hatimede İdris’in farklı cümleleri hiç bulunmaması da bu görüşümüzü desteklemektedir.

Bu nüsha ve B-3: Ayasofya 3541’deki nüsha ile B-l: Esad Efendi 2199 ve B-2: Esad Efendi 2198’deki nüshaları karşılaştırıldığında, ötekilerin cümle tarzı daha düzenli olduğu ve berikilerde sık sık boş olan olayların tarihleri ötekilerde yazıldığı anlaşılır. Bu yüzden İdris’in önce Esad Efendi 2199 ve 2198'deki nüshaları yazıp, sonra onları temelleştirerek Ayasofya 3541 ve Nûruosmaniye 3212’deki nüshaların temsil ettikleri nüshayı yazdığını tahmin edebiliriz. Ayasofya 3541 'deki nüshanın IV. Ketibesi on altı Destan olup, 14. Destanın ekseri kısmının eksik olması, bu süreç içinde meydana gelmesi muhtemeldir.

B-5: Süleymaniye Kütüphânesi, Ayasofya 3538.

Varak: 199, ölçü: 351x258mm, satır: 19, yazı: Nasta'lik. VIII. Ketibeyi içerir. İstinsah kaydı olmayıp, Tauer’e göre H. 10. yüzyılda tamamlanmıştır.

B-6: Süleymaniye Kütüphânesi, Ayasofya 3539.

Varak: 95, ölçü: 345x253mm, satır: 19, yazı: Nasta'lik. I. Ketibeyî içerir. İstinsah kaydı olmayıp, Tauer’e göre H. 10. yüzyılda tamamlanmıştır.

B-7: Süleymaniye Kütüphânesi, Ayasofya 3540.

Varak: 237, ölçü: 353x260mm, satır: 19, yazı: Nasta'lik. I.—III. Ketibeleri içerir[28]. İstinsah kaydı olmayıp, Tauer’e göre H. 10. yüzyılda tamamlanmıştır.

B-8: Süleymaniye Kütüphânesi, Ayasofya 3542.

Varak: 376, ölçü: 351x256mm, satır: 19-20, yazı: Nasta'lik. Birkaç yazı görülmektedir. I.-V. Ketibeleri kapsar[29] . İstinsah kaydı olmayıp, Tauer’e göre H. 10. yüzyılda tamamlanmıştır.

B-9: Süleymaniye Kütüphânesi, Ayasofya 3543.

Varak: 268, ölçü: 358x260mm, satır: 21, yazı: Nasta'lik. IV.-VI. Ketibeleri kapsar[30]. İstinsah kaydı olmayıp, Tauer’e göre H. 10. yüzyılda tamamlanmıştır.

B-10: Nûruosmaniye Kütüphânesi, 3210.

Varak: 271, ölçü: 300x245mm, satır: 19, yazı: Nasta'lik. Birkaç yazı görülmektedir. II.-V. Ketibeleri kapsar[31]. İstinsah kaydı olmayıp, Tauer’e göre H. 10. yüzyılda tamamlanmıştır. Şükrü de belirttiği üzere[32], aslında VIII. Ketibedeki sağ cenahın 8. Destanına âit olması gereken II. Bayezid’in şehzadesi Ahmed'in çocuklarının sünnetiyle ilgili kayıt bu nüshanın başlarında (v. 1b-6b) yer almaktadır. IV. Ketibe, 14. Destan ile bitip, bu Destanın ekserisi eksik olduğu için, bu nüsha yukarıdaki B-3: Ayasofya 3541’deki nüshaya bağlanması gerektiği muhtemeldir.

B-11: İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi, F.Y., 225.

Bu nüsha Tauer’in çalışmasında Rızâ Paşa 888’deki nüshaya tekabül eder. Varak: 361, ölçü: 295x210mm, satır: 19, yazı: Nasta’lik. Ancak v. 155b’den kâğıt ve yazı değişmektedir. l.-V. Ketibeleri kapsar[33]. İstinsah kaydı olmayıp, Tauer’e göre H. 10. yüzyılda tamamlanmıştır.

B-12: Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi, Revan 1516.

Varak: 580, ölçü: 330x200mm, satır: 22, yazı: Nasta’lik. I.-VII. Ketibeleri kapsar[34]. İstinsah kaydı olmayıp. Tauer’e göre H. 1000 yılı civarında tamamlanmıştır.

B-13: Âtıf Efendi Kütüphanesi, 1947.

Varak: 263, ölçü: 350x230mm, satır: 30, yazı: Nasta’lik. VI. ve VII. Ketibeleri kapsar[35]. İstinsah kaydı olmayıp. Tauer’e göre H. 1000 yılı civarında tamamlanmıştır[36].

III. Heşt Bihişt’in İki Tip Kaydı

(1) A Tipi ile B Tipinin Karşılaştırılması

Şu halde, bu iki tip nüshanın farklarına somut olarak bakacağız. Örnek olarak IV. Ketibeyi ele alacağız. Çünkü bu bölümde ayrımlar çok fazladır ve dolayısıyla nüshaların özellikleri de açıkça meydana çıkar.

Heşt Bihişt'in iki tipini temsil eden nüsha olarak, A-l: Süleymaniye Kütüphânesi’nde saklanan Esad Efendi 2197'deki nüsha ile B-l: Süleymaniye Kütüphânesi’nde bulunan Esad Efendi 2199’daki nüshayı ele alacağız. İkisi de, yukarıda anlatıldığı gibi, İdris Bitlisî’nin kendi eliyle yazılan nüshalardır.

Önce, bu iki tip nüshalarda kullanılan kelimeler ve ifadelerin farklılığı ile ilgili olarak, birkaç örnek verip, inceleyelim.

a) Yıldırım Bayezid’in tahta geçtiği zamandaki Rumeli fetihleri

1389 yılında Kosova savaşında tahta geçen Yıldırım Bayezid, Anadolu’da meydana gelmiş olan isyanlara karşı Bursa’ya doğru ilerlerken başta uç beyleri olmak üzere emirlere Rumeli’ye saldırmayı emreder. Aşağıda, A tipi ile B tipinin metinleri ve çevirilerini göstereceğiz.

[A tipi (Esad Efendi 2197, v.l76a-177a)]

“2. Destan: Allah'ın tevfikiyle Sultan Yıldırım Han’ın, ülkenin fethi ve memleketin zaptını başlatması, hayırlı imaretler ve yüksek binalar yaptırması ve Aydın-ili, Menteşe-ili ve Saruhan-ili'nin memleketlerini miras kalmış olduğu memleketlere katması.

Sultan’ın emri şöyle verilmiştir: Rumeli'nin her emirleri ve askerleri, o taraflardaki kâfirlerin saldırıları telaşından tamamen emin bulunup, şehit ve said Sultan’ın (I. Murat) besbelli fethinin uğurlan yüzünden uzun süredir o bölgelerdeki müşriklerin hücumlarından gönlü rahat ve korunmuş oldukları için, o sürede kararlaştırılmış olan birkaç küfür vilayetlerine gaza yaptıktan sonra durmayıp bütün silah ve donatım ile denizden geçmek için Gelibolu iskelesine gelsinler. Aynıyla Anadolu’nun emirleri ve sipahlarına da, padişah sancaklarına acele ile gelmeleri emredilmiştir. Sultan ise, ileri gelenleri ve mülazımları ile darü’s-saltanat Edirne'den darü’l-mülk Bursa’ya yöneldi. Fakat (Bayezid) Bursa’dan, önce Timurtaş Bey’e birkaç emîr ve asker verip, şöyle emretmiştir: Laz memleketi üzerine gidin, orasının yağma ve harabıyla Rumeli’nin sınırlarındaki askerler birçok ganimet alsınlar, o taraflarda bulunan bütün gümüş madenlerini, özellikle Kıratova madenini kâfirlerin idarelerinden koparıp yönetin, Rumeli'nin büyük emirlerinden birisi olan Firuz Bey’i Engürüs’ün sınırında Vidin vilayetinin idaresi için koyun ve askerlerden bir kısmım, kâfirlerin uçlarım devamlı yağma etmek için aynı yere atayın. Ve [Bayezid) Üsküb şehri ve civarlarının yönetimini meşhur gazilerden birisi olan büyük emîr, Paşa Yiğid’e bıraktı. Ona da birkaç emirler ve sipahlar ile kendi memleketin civarlarına gaza yapmasını emretmiştir ….. Rumeli'nin bütün emirleri ve askerleri savaşta yenip, fetihleri başarıp dönünce Sultan’ın emrine uyarak padişah karargahına yönelip, denizden geçtiler ve darü’l-mülk Bursa’da Sultan’ın eşiğine öptüler. ”

[B tipi (Esad Efendi 2199, v. 186a- 187b)]

“2. Destan: İslam Sultanı, Yıldırım Han’ın ülkenin fethi ve memleketlerin zaptını başlatması, onun fethi ve başarının güneşinin, şevketi ve dilâverliğinin kılıcının darbıyla Allahın desteğinin doğusundan doğmasını temellendirmesi, Aydın-ili, Menteşe-ili ve Saruhan[-ili]’nin memleketlerini babanın memleketine katması ve onun naipleri ve vekillerinin o memleketlerde adalet ve doğruluk arasında yönetimlerini kuvvetlendirmeleri.

İslam Sultanının emri şöyle verilmiştir: Rumeli’nin her emirleri ve askerleri, o taraflardaki kâfirlerin saldırı ve istilalarından tamamen korunmuş ve emin bulunup, said Sultan, Gazi Murad’ın besbelli fethinin bereketleri ve uğurlan yüzünden şimdi uzun süredir o sınırlardaki müşriklerin saldırılarından gönlü rahat ve korunmuş oldukları için, durmayıp silahlanıp Sultan, ileri gelenleri ve devlet erkanının [denizden] geçmeleri için Gelibolu iskelesini hazırlasınlar. Ve Anadolu'daki hâkimler ve sipahlara, seferin do-natımlarını tamamlayıp gaza ve savaşa lâzım gelen şeyleri hazırlamaları emredildi. Sultan ise, hasekiler ve mukarribleri ile darü’s-saltanat Edirne’den darü’l-mülk Bursa’ya yöneldi. Rumeli memleketlerinin büyük emirlerine Timurtaş Bey’i [başkumandan olarak! Atayıp, şöyle emretmiştir: her biri ayrı olarak Rumeli'nin birkaç emîri, kumandanı ve akıncısıyla gaza ve cihada yöneltin, [ondan sonra| hızlı olarak Sultan’ın arkasından Anadolu’ya gidip, Bursa’da zafer sancakların altına katılın. Önce Timurtaş'ı Laz memleketi üzerine gönderip, o vilayeti yağma, harap ve fethetmesini emretti. Ve o tarafda bulunan bütün gümüş madenlerini, meselâ Kıratova madenini kâfirlerin elinden koparıp yönetmesini emretti. Ve Rumeli’nin büyük emirlerinden birisi olan Firuz Bey’i Engürüs memleketlerinin sınırında Vidin şehri ve vilayetinde kararlaştırdı. Kâfirlerin sınırında esir almak ve yağma etmek için onu bir kısım mücahitlerin kumandanlığına atadı. Üsküb ve civarlarının yönetimi ve idaresini meşhur gaziler ve kahramanlardan birisi olan büyük emîr. Paşa Yiğid’e bıraktı. Ona da birkaç emîr ve sipah ile o sınırlara gazaya gitmesini işaret etti….. Rumeli’nin bütün emirleri ve askerleri bu sırada din ve devletin düşmanlarını yenmiş, fetihleri başarmış ve iç ve dışın bereketleri]?) ve desteklerini kazanmış olduğu için Sultan bütün zafer sipahına İslam’ın sığınma yeri olan bargahda hizmet etmesini talep etti. Padişah'ın emrine uyarak Rumeli’nin bütün emirleri ve kumandanları Sultan'ın dergahında hizmet etmeye yönelip, Bursa’da kavuştular."

Yukarıda altını çizdiğimiz kısımlar, A tipi ile farklı olan kısımlardır. Her şeyden önce iki tip nüshaların sözbaşlarının birbirinden çok farklı olduğu göze çarpar. Genellikle sözbaşma bakılınca, hangi tipe bağlandığını ayırabiliriz.

Umumiyetle, A tipiyle karşılaştırıldığında B tipindeki cümleler ıtnaplı ve uzun olduğu halde özündeki anlamı iyice ifade etmediği hissedilir. Meselâ, B tipinin sözbaşındaki “Şekil 3” kısmı, esaslı bir anlam taşımamaktadır. Bir de, metnin ortalarındaki Bayezid’in Timurtaş’a Rumeli fetihini emrettiğini anlatan kısımda “Rumeli memleketlerinin büyük emirlerine Timurtaş Bey’i [başkumandan olarak] atayıp, şöyle emretmiştir: her biri ayrı olarak Rumeli’nin birkaç emîri, kumandanı ve akıncısıyla gaza ve cihada yöneltin ….. Önce Timurtaş’ı Laz memleketi üzerine gönderip, o vilayeti yağma, harap ve fethetmesini emretti.” şeklinde iki ayrı emir verildiği anlaşılmaktadır. Ayrıca son kısımda B tipi, Bayezid’in emirlere Bursa’ya gelmesini emrettiğini ve emirlerin o emrine uyarak Bursa’ya geldiklerini anlatıyorsa da, A tipinde ise yalnız, Bayezid’in emrine uyup, Bursa’ya geldikleri şeklinde kısaca hulasa edilmektedir.

İki tip arasında anlamları farklı olan kısımlar da bulunmaktadır. Örneğin, A tipinde “Fakat [Bayezid] Bursa'dan, önce Timurtaş Bey’e birkaç emir ve asker verip, şöyle emretmiştir: Laz memleketi üzerine gidin, orasının yağma ve harabıyla Rumeli’nin sınırlarındaki askerler birçok ganimet alsınlar ….. Rumeli’nin büyük emirlerinden birisi olan Firuz Bey’i Engürüs’ün sınırında Vidin vilayetinin idaresi için koyun” şeklinde kaydedilen kısım, emrinin Timurtaş’tan Firuz Bey’e verildiğini gösterebilir. Buna tekabül eden B tipindeki kayıt ise, Bayezid’in Timurtaş ve Firuz’un her birine emrettiğini göstermektedir. Sonraki Paşa Yiğit’e verilen emirle ilgili kayıtlara bakıldığında her iki tipte, bizzat Bayezid’in emrettiği açık olduğu için, B tipinin kaydı daha doğrudur denilebilir.

b) Selânik'e saldırı

(A tipi (Esad Efendi 2197, v,188a))

“Gazi Sultan ümit ve yükseklik yoluyla Gelibolu geçidinden Rumeli’ndeki sahil memleketlerine yola çıkmıştır. Önce, Frenk sipahinin geçidi ve yolu olan ve o dinsiz ve akılsız kavmin dayandığı sığmak ve karargah olan Selânik şehri ve hisarına yöneldi. Mümkün olduğu kadar hızlı olarak, o şehir ve hisarda intikam bayrağını yaymıştır.”

[B tipi (Esad Efendi 2199, v.201b-202a)]

“Gazi Şah, tanrının yardımına güvenerek Gelibolu geçidinden denizi geçmiştir. Bu kâfirlerin olayının (Hıristiyan gemilerinin Selânik sahiline yaklaşmaları! ortaya çıktığından rahatsız olup, ulu alayların gelmelerini umulmakta olan Rumeli’nin askerleri, ikbal sancaktarının yöneldiğini haber alınca, Rumeli’nin emirleri ve kumandanlarından her birisi kâfirlere karsı kovmak ve korumak için mücahitlerden oluşan sipah ile büsbütün birleştiler. Fakat Padişah’m gelmesini beklemek için savaştan çekiniyorlardı. Bu müddet zarfında Sultan denizden geçip, önce Selanik şehri ve hisarına yönelmiştir. Zikredilen şehir, Rumeli’nin sınırlarındaki bu sahilde Frenklerin memleketlerinden birisi olup, Frenk askerlerinin geçişinde Kostantinive ve Gelibolu geçidiyle aynı önemi taşıyordu. O sınırdaki bu şehirde Frenk kavminin dayandığı ver ve o dinsiz ve akılsız kâfirlerin büyük limanı vardı ve devamlı Frenk memleketlerinin askerleri oraya yönelip, denizden geçiyorlardı. Onun için zorunlu olarak Sultan durmadan gecikmeden o vilayete intikamın Behram’ının askerlerinin ayağını basmıştır. ”

Bayezid’in Rumeli’ne geçişindeki Rumeli’ndeki emirler ve askerlerin hareketleri ile ilgili kayıt, yalnız B tipinde bulunup A tipinde görünmemektedir. Ayrıca iki tipteki Selânik ile ilgili kayıtlar karşılaştırılınca, A tipinde, “Frenk sipahinin geçidi ve yolu olan ve o dinsiz ve akılsız kavmin dayandığı sığınak ve karargah olan Selânik” diye kısaca yazılmasına karşın, B tipinde ise, “Zikredilen şehir, Rumeli’nin sınırlarındaki bu sahilde Frenklerin memleketlerinden birisi olup, Frenk askerlerinin geçişinde Kostantiniye ve Gelibolu geçidiyle aynı önemi taşıyordu. O sınırdaki bu şehirde Frenk kavminin dayandığı yer ve o dinsiz ve akılsız kâfirlerin büyük limanı vardı ve devamlı Frenk memleketlerinin askerleri oraya yönelip, denizden geçiyorlardı” şeklinde aşağı yukarı iki kat somutluğuyla yazılmaktadır. Genellikle B tipindeki kayıtlar A tipindekinden daha uzun ve somut olma eğilimini taşımaktadır.

Bir başka örneğe daha bakalım. Aşağıya alman kayıt. Bursa velisi olarak bilinen ünlü Emîr Sultan’a Yıldırım Bayezid’in, Bursa’da yaptırdığı Ulu Cami'yi sorması ve Emîr Sultan'dan camiin dört köşesinde meyhane yaptırması gerektiği cevabını alması, utanarak içkiyi bırakmasını anlatan meşhur hikâyenin başlangıç bölümüdür.

c) Emîr Sultan (Emîr Seyyid)’ın hikâyesi

[A tipi (Esad Efendi 2197, v,195a)]

“Emîr Seyyid adıyla meşhur olan Seyyid Şemsüddin Mehmed Buharî ( Sırrı mukaddes olsun! ) -zamanın büyük velilerinden birisi olup, o zamanki |diğer] tasavvuf ehlinden daha yüksek olduğu açıktı- Sultan’ın büyük cami ve medrese yaptırıp, binanın birkaç sütununu göğe yükseltmiş olduğu zaman bir gün Seyyid hazretleri ile camiden sohbet etti.”

[B tipi (Esad Efendi 2199, v.210b)]

Seyyid Şemsüddin Buharî ( Sırrı mukaddes olsun! ) -onun menkıbelerinden bir kısmı, o hazretlerin Rum bölgesine göçmesi kaydedilen bölümde zikredilmişti- Sultan’ın büyük cami ve medrese yaptırıp, camiin birkaç temelini ve sütununu göğe yükseltmiş olduğu zaman bir gün zikredilen camiden İslam Sultanı ile sohbet etti.”

Burada da çeşitli farklılık görünmekledir. Özellikle B tipi, Emîr Sultan’ın, Ulu Cami üzerinde “İslam Sultanı (Bayezid)” ile sohbet ettiğini kaydediyorsa da, A tipinde ise, “Seyyid hazretleri” yani Emîr Sultan kendisi ile sohbet ettiği gibi anlatmakta ve açıkça fikir karışmaktadır.

Yukarıda zikrettiğimiz birkaç örneklerden de anlaşıldığı üzere, IV. Ketibeye âit B tipindeki kayıtların, A tipindekinden daha uzun olma eğilimini taşıyıp, bazen ıtnapiı da olduğu hissedilir. Fakat kayıtların içeriğine bakılınca, iki tip arasında temelinden farklılık bulunmayıp, ancak bazen muhteva ve gramer açılarından B tipinin daha doğru olduğu kısımlar görülmektedir.

(2) B Tipinde Görünen Orijinal Kayıtlar

Yukarıda iki tip nüsha arasında görülen kelime ve ifade farklılığı ile ilgili inceleme yaptık. Gerçekten de IV. Ketibede böyle farklılıklardan daha ciddi bir husus bulunmaktadır ki o da bu Ketibenin yapısıdır.

Makalemizin başlarında anlattığımız üzere, IV. Ketibe önsöz ve metinden oluşup, ayrıca önsöz kısmı iki Mukaddimeye ayrılır. Birinci Mukaddimede Yıldırım Bayezid’in tahta çıkışı ve 1. Murad’in ölümü ele alınmakta ve ikinci Mukaddimede ise. Yıldırım Bayezid ile eş zamanlı İran bölgesindeki hükümdarlar ile ilgili haberler kaydedilmektedir. Ve bu ikinci Mukaddimede -herhalde Şerefü’d-Din ‘Alî Yezdî’nin Zafer-nâmesinden haber alarak- Timur’un Orta Asya ve İran’da iktidara geçme süreci anlatılır. İlhanlI sultanı Ebû Said’in ölümünden başlayarak, Timur’un Semerkand’da iktidara geçmesi, Üç Yıllık Sefer (1386-8) ve Beş Yıllık Sefer ( 1392-6) diye adlandırılan bir seri İran seferleri ve Hindistan seferi (1398-9) anlatılmakta ve en sonunda Yedi Yıllık Seferde (1399-1403) yeniden İran’a yürüyen Timur’un, Osmanlı Devleti’ne sığınan Celâyirli hükümdarı Sultan Ahmed ve Karakoyunlu Kara Yusuf’un teslimi hakkında Bayezid ile müzakereye giriştiği süreci yani Ankara savaşının arifesine kadar durumlar yazılmaktadır.

Buraya’tadar olan kısımda iki tip nüsha arasında, yukarıda görülen kelime ve ifade farklılığı dışında yapı bakımından ayrım yoktur. Fakat metne girince, büyük bir farklılık meydana çıkar. A tipindeki metin on altı Destandan oluşursa da, B tipi ise on yedi Destan içerir. Bu durum, A tipinde B ti-pindeki 15. Destanla eşit olan kısım bulunmayıp, sonraki Destanın, yani B tipindeki 16. Destanın A tipinde 15. Destan diye hesaplanmasına sebep olur. Niçin böyle farklılık ortaya çıkmıştır? Bu sorunu çözmek için önce B tipinde bulunan 15. Destanın içeriğini özetlememiz gerekir:

“Timur Beş Yıllık Seferde İran’a yürüdüğü için Sultan Ahmed ile Kara Yusuf MemlukJulara sığındı ise de, ikisi Memluklu sultanı Berkük tarafından hapsedildiler. Sonra Umur Deşt-i Kıpçak’a yönelip, Semerkand’a döndükten sonra Hindistan seferiyle meşgul ol-muştur.

800/1397-8 yılında Yıldırım Bayezid Suriye’ye yürüyüp, Malatya, Divriği ve Behisni’yi zaptetti. Sonra Kemah’ı fethetmiştir.

O zamanlarda Karaman-oğlu Mustafa Çelebi ayaklandığı için Bayezid Timurtaş’ı gönderip, Niğde’yi fethettirdi. Bayezid dönüşte Niğde’de kışlatıp, 801/1399 yılı baharında Bursa’ya dönmüştür. Timurtaş ondan sonra da Karaman-ili’nin fethiyle meşgul oldu ise de, Timur Yedi Yıllık Seferde Rum bölgesine yürüdüğü için Bayezid tarafından geri çağırıldı. Ayrıca Sultan Ahmed ile Kara Yusuf da Osmanlı ülkesine sığındılar.

803/1400-1 yılında Timur Anadolu’ya yürüyüp, Sivas’ı fethetti, sonra Suriye'ye yöneldi, O sırada Bayezid Erzincan'a yürüyüp, hâkimi Tahirten (Mutahharten)’e boyun eğdirmiştir.

804/1401-2 yılı kışında Sûriye seferinden dönen Timur, kışlak olan Karabağ’dan Bayezid'e elçi göndermiştir.”

Demek ki bu Destanın içeriğinin çoğu, önsözdeki ikinci Mukaddimede anlatılanların tekrarıdır. Bu nedenle A tipinde, B tipinde bulunan 15. Destanın silinmesi muhtemeldir. Önsöz ile aynı olayları anlatan 15. Destanı içeren B tipinin, yukarıda belirttiğimiz üzere, ıtnaptı olmasının sebeplerinden birinin de bu olduğu söylenebilir. Fakat aynı zamanda A tipi, B tipindeki 15. Destanı sildiği için, 15. Destanın metninde Timur’dan hiç bahsetmeyerek, 1401-2 yılı kışında Bayezid’e Kara Yusuf’u sürmesini talep eden elçiyi göndermesi şeklinde, Timur’a birdenbire değinmiştir. Bu durumun, her ne kadar “bu olay -yani Sultan Ahmed ile Kara Yusuf’un Osmanlı Devleti'ne ilticaları- yukarıda anlatılmıştı” şeklinde açıklandıysa da, yine de ansız olduğu inkâr edilemez.

Ayrıca daha büyük bir farklılık, A tipinde 14. Destanın, sözbaşı ve birkaç satır cümlelerle bitmesi ve ondan sonraki birkaç sayfanın boş kalma-sıdır. Onun sebebi belli değilse de, İdris’in, silinen 15. Destanın bir kısmını buraya sokmak istemiş olduğu da düşünülebilir. 14. Destanı sonradan düzeltmek istemiş olması, birkaç sayfalık boşluğun bulunmasından açıktır. Fakat sonra, belli olmayan nedenler için bugüne kadar boş kalmış olması muhtemeldir.

Böyle büyük bir farkı içeren kısım, yani B tipindeki 14.-15. Destanlarda, Anadolu Beylerbeyi Timurtaş Bey ile ilgili orijinal bilgiler bulunmaktadır. Aşağıda bunlarla ilgili metinleri gösterelim.

a) Timurtaş’ın Kalecik ve Çankırı’yı fethetmesi

14. Destanda, 798-799 yılları arasında -sözbaşına göre 798-800 arasında- meydana gelen olaylar anlatılır ve bunların içinde bugüne kadar bilinmeyen Timurtaş’ın Kalecik ve Çankırı fethini ayrıntılı olarak ifade eden metinler bulunur.

Yukarıda zikredildiği gibi, A tipi (Esad Efendi 2197, v. 197b-198a), sözbaşı ve birkaç satır cümle ile birdenbire biter. Şeyledir:

Buna karşı, B tipinde (Esad Efendi 2199. v.214a-215a) şöyle yazılmaktadır:

Özetini gösterelim:

“14. Destan: 798/1395-6 yılı ile 800/1397-8 yılı arasında İslam Sultanının başına gelen memleketlerin fetihleri, Timurtaş’ın Sul- tan’ın emrine uyarak Çankırı ve civarlarını fethetmesi ve Sultan’ın Rumeli’nde Tırhala, Yenişehir, Atina ve Derbend-i Laküsim’i ve Sûriye’de Malatya, Divriği ve Behisni'yi fethetmesi.

….. 798 yılı başlarında meydana gelen birinci fetih şöyledir:

Sultan İstanbul’a gazadan dönünce Timurtaş [37] Sultan’dan Çankırı bölgesini fethetmesinin iznini dilemiştir. Sultan’dan izin alan Timurtaş birkaç gün kendi egemenliği altında bulunan Ankara’da Anadolu’nun emirleri ve askerlerini çağırıp, sefer için hazırlıklar yaptı. Timurtaş önce Kalecik’e yürüyüp, iki üç gün kuşatmaktan sonra fethetti. Sonra Çankırı’ya yürüyüp, kaleyi birkaç gün kuşattı. Şeyh Osman adlı bir kişi Timurtaş’ın önüne gelip, kalenin altında yeraltı geçidinin bulunması ve oradan kale içine girebileceğini haber verdi. Bu haberin doğru olduğunu adamlarına kontrol ettiren Timurtaş, önce kaleye elçi gönderip, teslimi talep etti. Kabul edilmediğini öğrenince yeraltı geçidi yoluyla Çankırı’yı fethetmiştir. Civarlarını da zaptedip, Osmanlı hanedanının kanununa uyarak o bölgeye adalet yaymıştır.

799 yılında meydana gelen Sultan’ın ikinci fethi, Atina, Tırhala, Yenişehir ve Derbend-i Laküsîm’in fetihleridir……”

Kalecik ve Çankırı’nın fetihleri başka Osmanlı kroniklerinde de yazılıyorsa da,[38] 798/1395-6 yılında Anadolu Beylerbeyi Timurtaş tarafından yapılması Heşt Bihişt'e özgün bilgilerdir. Ancak sözbaşmda zikredilen Malatya bölgesinin fethiyle ilgili kayıtlar bu Destanda görülmez ve sonraki 15. Destanda yazılmaktadır.

b) Timurtaş’ın Karaman seferi ve Taş-ili(İç-il)’nin fethi

Yukarıda anıldığı gibi A tipinde, B tipindeki 15. Destanla eşit olan kısım hiç görülmez. B tipine (Esad Efendi 2199, v.216b) göre, 15. Destan şu sözbaşıyla başlamaktadır:

(Özet)

“(15.) Destan-. Sultan Ahmed ile Kara Yusuf’un. Yıldırım Bayezid’in katına sığınması, Bayezid’in Erzincan’ı fethedip Sûriye bölgesindeki Malatya, Divriği ve Behisni’yi zaptetmesi ve Karaman-ili’ni fethetmesi”

Bu sözbaşından sonra Timur’un Beş Yıllık Seferi nedeniyle Sultan Ahmed ile Kara Yusuf’un Memluklulara kaçıp da Memluklu sultam Berkük tarafından hapsedilmesi ve sonra Timur’un Deşt-i Kıpçak’a yürüyüp, Semerkand’a döndükten sonra Hindistan seferiyle meşgul olması, Bayezid’in Sûriye’ye yürüyüp, Malatya, Divriği ve Behisni’yi fethetmesi ve Kemah’ı fethedip Erzincan hâkimi Tahirten’e boyun eğdirmesi ile ilgili kayıtlar bulunmaktadır. Bundan sonra, B tipinde (Esad Efendi 2199, v.218b, kenar) şu kayıtlar görülmektedir:

[Özet]

“Yıldırım Bayezid’in Malatya ve Kemah'ın fetihlerinden döndüğünde Karaman-oğulları isyan ettikleri için Bayezid Timurtaş Bey’i Anadolu askerleriyle Karaman-oğlu Ali Bey oğlu Mustafa Çelebi’yi kaldırmağa göndermiştir. Timurtaş Niğde civarına erişince Mustafa Çelebi kaçıp Taş-ili’ne girdiği için Timurtaş Niğde’yi fethetti. Sonra Bayezid Malatya bölgesinin fethinden dönüp. Niğde’ye yetişti. Bayezid orada kışlatıp, o yılın baharında, yani 801/1398-9 yılı sonlarında Bursa’ya dönmüştür. Ancak Timurtaş’a, sonra da Anadolu’nun emirleri ve askerleriyle Karaman-ili ve Taş-ili’ni fethetmesini emretmişti. Timurtaş Taş-ili'ndeki Mut, Ermenak ve Manyan kaleleri ve Gülnar bölgesini fethetmiştir. Sonra Silifke zaptına girişmek üzere iken Timur’un Rum bölgesine yürüdüğü haber geldi. Bayezid hızla askerler çağırmasını emredip, Timurtaş’a da dönmesini emretti. Bu emir gelince Karamanlılar canlanıp, dönmekte olan Anadolu askerlerini Gökdere derbendinde saldırıp, yenmiştir. Fakat Timurtaş bir kısım askerle başka yoldan geçtiği için düşmanın baskınına uğramayıp, Bayezid’in katma acele etmiştir.”

Bu kayıtlar, Karaman-oğulları ile Osmanlı Devleti’nin ilişkileri, ve Osmanlı Devleti’nin Anadolu’da egemenlik kurması açılarından çok önemlidir. Taş-ili (İç-il)’nin son olarak Osmanlı egemenliğine girmesi, Fâtih Mehmet döneminde idiyse de, Heşt Bihişt’teki bu kayıt, ondan önce Timurtaş tarafından, geçici olsa da, bu bölgenin fethedildiğini göstermektedir[39]. Ancak Mustafa Çelebi, Karaman-oğlu Ali Bey oğlu değil, Ali Bey’in kardeşi Mehmet Bey oğlu idi[40]. Ayrıca bu seferin 1398-9 yıllarında yapıldığı yazılıyorsa da, Bayezid’in Malatya bölgesini fethetmesi 1399 yılına rastladığı için[41] Timurtaş’ın Karaman seferi ve Taş-ili’ni zaptetmesinin 1399-1400 yıllarında meydana gelmesi muhtemeldir. “Timur’un Rum bölgesine yürümesi” şeklindeki cümle, 1400 yılı yazında Timur’un Sivas’ı alması sonuçlanan bir yürüyüşü göstermiş olmalıdır.

Yukarıda birkaç defa belirttiğimiz üzere genellikle B tipindeki kayıtların, A tipindekinden daha uzun olma eğilimi gösterdiği, bazen ıtnaptı olduğu bile hissedilir. Fakat kayıtların içeriğine bakıldığında iki tip arasında temelinde farklılık bulunmayıp, B tipinde muhteva ve gramer açılarından daha doğru olan kısımlar da görülmüştür. Ayrıca A tipinde yazılmayan çok önemli kayıtların B tipinde bulunduğu da belirlenmiştir[42].

Böyle sonuçlardan ayrıca çeşitli sorular ortaya çıkabilir. Her şeyden önce, niçin böyle iki tip nüsha kalmıştır? Ve hangisi daha önce tamamlanmış ve ne zaman? Ayrıca hangisini kullanmamız lâzımdır? Bu sorunları çözmek için ipucularını aşağıda arayacağız.

IV. Heşt Bihişt’in Telifi

İlk önce, niçin böyle iki tip nüsha ortaya çıktığını düşünelim. Bu sorunu çözmek için Heşt Bihişt’in nasıl telif edildiğini düşünmemiz gerekir. Bereket ki, İdris bununla ilgili ayrıntılı bilgileri Heşt Bihişt'in Tali'ası ve Hatimesinde -özellikle “Şikâyet-nâme” adlı bir kısımda- vermektedir. Önce, Tali’ada bulunan Heşt Bihişt'in telifinin nedenlerine ilişkin parçaları kısaca özetleyelim.

Akkoyunlu sarayında hizmet etmiş olan İdris,[43] 907/1501-2 yılında Safevîlerin saldırısı yüzünden harap olan İran bölgesinden kaçmış, Mekke’den geçerek Osmanlı Devleti'ne sığınmıştır[44]. II. Bayezid tarafından iyi karşılanan İdris,[45] Osmanlı Devleti’nin menşei olan 710/1310-1 yılından şimdiki zamana yani 908/1502-3 yılına kadar Osmanlı hanedanının tarihini yazması emredilmiştir. Bayezid'e göre, şimdiye kadar Rum bölgesinin fâzılları ve fasihleri, o bölgede yayılmış olan Türkçede birçok eserleri hulâsa olarak yazmış, ancak bunlar içeriklerinin belagat ve güzelliğinden ve kelimelerinin sevimlilik ve inceliğinden mahrum olup, ayrıca Gazi Padişahların fetihleri ve kâfirlerin olaylarıyla ilgili bilgileri düzeltmemişlerdi. Bunun için İdris, olayları doğru olarak belâgath kelime ve üslûp ile yazmaya çalışmıştır. Bir de idris, Bayezid’in öğüdü üzerine geçmiş zamanki şaheserleri -her şeyden önce |‘Alâü'd-Din| ‘Atâ Melik Cüveynî’nin tarihi (Tarih-i Cihân-guşây), sonra |Şihâbü'd-Din| ‘Abdullah Vassâf’ın kitabı (Tarih-i Vassâf). Mu‘înü'd-Din Yezdî’nin Tarih-i Mu în'i (Mevâhib-i İlâhî), Şerefü'd-Din ‘Alî Yezdî’nin Tarih-i Zafer-nâme-yi Timûrî’si- örnek aldığını söylemektedir. Ayrıca Bayezid, şimdiye kadar Türkçede yazılan Rum bölgesindeki fâzılların eserlerine bakmasına rağmen, gelecek zamana nakletmeye değer bir esere rastlamadığı için İdris’e “açık dil" olan Farsçada yazmasını emretmiştir. Bu kitap, iki yıl ve altı ay gibi kısa bir sürede tamamlanıp, Farsçada Heşt Bihişt ve Arapçada Kitâbü's-Sıfâtis-Semâniyye fi Ahbâri’l-Kayâsire’l-‘Osmânİyye diye adlandırılmıştır[46].

Şöyle ki, 908/1502-3 yılında II. Bayezid tarafından bir tarihin telifi emredilen İdris, geçmiş zamanki şaheserleri de örnek alması yüzünden de biraz zor ve özenli Farsça üslûbuyla kendi eserini yazardı. Burada, uzun bir zamandır Heşt Bihişt'in, bir tarihî kaynak olarak şöhret kazandığı halde, çok kullanılmamış olmasının nedenlerinden birisinin bulunması gerekir.

Öte yandan Heşt Bihişt'in ortaya çıktığı tarihe gelince, İdris, kendisinin 908 yılında yazmaya başlayıp iki yıl altı ayda tamamladığını ileri sürüyor ve bu işaret doğru olursa, Heşt Bihişt 911 yılı civarında meydana gelmiş bulunuyor. II. Bayezid döneminde yaptırılan İn'âmât Defteri’nde de, 16 Zilhicce 911/10 Mayıs 1506 yılında “Osmanlı hanedanının tarihini okuyan" İdris’e 50,000 akçe verildiği yazılır[47]. İdris’in iddiası bununla da doğrulanmaktadır. Ancak Heşt Bihişt'teki en son kaydın 913/1507-8 yılına âit olduğu göz önünde tutmamız gerekir[48]. Bu gerçek, bize İdris'in, önce Bayezid’in önünde eserini harfi harfine okuduğunu ve sonra bunu düzeltip, 913 yılından biraz sonra Bayezid’e ithaf ettiğini düşündürmektedir. Gerçekten İn'âmât Defteri’ne göre, İdris 914 yılında "kitap" iki defa sunmuştur. Bize göre bu kayıtlar, İdris’in Heşt Bihişt'in tam Ketibeyi, en az iki bölüme ayırıp, takdim ettiğini göstermektedir[49].

Son olarak İdris, Hatimede bulunan “Şikâyet-nâme”de Heşt Bihişt'in tamamlandıktan sonraki gelişmeleri anlatmaktadır. İdris, 913 yılı civarlarında tamamlanan Heşt Bihişt'i “Sultan”a -siyak u sibaka bakılırsa, II. Bayezid’i gösterdiği açıktır- ithaf etmiştir. Sultan karşılığında ödülü -herhalde İn‘âmât Defteri’nde kaydedilen miktarı- vermek istemiş, ancak kıskanç olan maiyet "Heşt Bihişt, düşmanlan, özellikle İran padişahlarını över. Kayıtları ıtnaplıdır ve önemsiz ve hayalî şeyler kaydedilir. Ayrıca Idris Tali'a kısmını sunmayıp kendi yanında koyuyor” diye eleştirdikleri için İdris ödülünü alamamıştır. Bundan umutsuzluğa düşen İdris, Osmanlı sarayından çekilmeyi kararlaştırıp, hacca gitmek için izin dilediyse de, bu da maiyet tarafından engellendi. Son izin aldığı zaman, Bayezid’in şehzadeleri arasında kavgalar başlayıp, Ali Paşa’nm ölmesinden sonraki zamandır[50].

Buradaki Ali Paşa, İdris’in baş rakibi sayılan Sadrazam Hadım Ali Paşa olup kendisi, Rebiyülâhır 917/Temmuz 1511 yılında Anadolu’da savaşırken öldüğü için[51] İdris’in ondan biraz sonra hacca gittiği düşünülebilir. Hati-mede bu kayıtlardan sonra İdris’in hacca gittiği, Mekke’de Yavuz Selim’in tahta çıkışını öğrendi, Selim’in mektup ve para gönderip İstanbul’a dönmesini önerdiği ve İdris’in onu kabul ettiği kaydedilmekte ve Selim’i öven kaside ile eser bitmektedir[52].

Selim döneminde İdris, Çaldıran seferi ve Sûriye ve Mısır fetihlerine katıldığı gibi, Bayezid dönemiyle büsbütün farklı olarak göze çarpan hareketlilikler gösterip[53], Selim’in vefatından biraz sonra, 7 Zilhicce 926/18 Kasım 1520 yılında ölmüştür[54].

V. İki Tip Nüshanın Tarihleri ve Karakterleri

Yukarıda gördüğümüz üzere, Hatimede, özellikle “Şikâyet-nâme”de İdris, Heşt Bihişt'i önce II. Bayezid’e sunduğunu yazmaktadır. Fakat, A tipini temsil eden üç nüshanın (A-l : Esad Efendi 2197, A-2: Hazine 1655, A-3: Nûruosmaniye 3209) istinsah kayıtlarına bakılınca, bu nüshalar Yavuz Selim döneminin başlarında, 919/1513-4 yılında tamamlandığı anlaşılmaktadır. Bu yüzden bu nüshalar Bayezid’e sunulan nüsha değildir. Bunun içindir ki, ancak B tipine âit olan nüshaların Bayezid’e sunulan esere bağlandıkları düşünülebilir.

Bu varsayımı kanıtlamak üzere Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi’nde saklanan bir vesikayı ele alacağız. Bu vesika, İdris’in Osmanlı sarayından çekilip Mekke’de kaldığı zaman Osmanlı sarayına yazdığı mektuptur[55] ve fotoğrafı ve H. E Turgal tarafından yapılan Türkçe çevirisi de yayımlanmıştır[56]. Bu mektubun bir kısmını aşağıda gösterelim:

“ Şunu, ikinci olarak arz edeyim ki, büyük vezirleriniz ve naipleriniz bilmelidir ki ben Kâbe-i muazzamayı ziyaret vesilesiyle hâk-i pâye yüz sürdüğüm zaman sultanların tarihlerini kıyamete kadar yaşatacak bir tarihin te’lifine memur oldum. Hamdolsun o hizmeti az müddet içinde yerine getirdim. Heşt Bihişt ciltleri etrafa münteşir oldu. Ve şöhret buldu. Her ne kadar bunun mükâfatı olarak bana şâhâne câizeler va'd edildiyse de, mal ve rütbe hususundaki va'dler ve ümitler ifa olunamadı. Çünkü bütün mukarreblerinizin hased ve gıbtasına maruzdum. Yalnız bununla kalmadı. İki yıl ve yedi ay süren sa’yim ihanetlerle, hakaretlerle mukabele gördü. Fakire mev’ud olan nimetler tecezziye uğratıldı. Ayrıca hesapsız hakaretler yapıldı. ,(1) Bu devletin düşman ve bedhahları olan bir takım erkân-ı devlet eserimi elimden aldılar ve beni red eylediler, nazarınızdan düşürdüler (ve iza huyyiytüm) ayetiyle hiç ilgilenmediler. Bunun için ben de eserin hakikatte bir taç incisi sayılan mukaddimesini nezdimde muhafaza eyledim. Bu mukaddime hamdü- sena ve selâtüselamla beraber memduha ait medihleri havi idi. Bu yapılan şeyler bu hanedana, hilâfet şanına lâyık şeyler değildi. Mamafih bir takım İlâhi şiveler neticesi olarak zat-ı şahaneniz fakire olan bu zahm u taaddilerin yerine cebrimafat eyleyecek şeyler icrasını emreylediniz, fakirin mazlumiyetine kanaat getirerek hakkımı helâl ettirmeleri hususunda kendilerine fermanlarda bulundunuz, müsmir olmadı. (2)Sultan Mehmed’e ait olup beyaza çekilmiş olan kısmı Tatar Hanı Mengri’ye hediye ettiler. Ben şiddetli bir hastalığa tutulduğumda o eski muhalefet ve zulümlerin-den vaz geçmediler, bilakis benim kitabımı bir takım belagat ve fe- sahattan habersiz Türklere, yüksek ihsanlarla mal ettiler. Beyit:

Ey Hüma kuşu şeref gölgesini Tutinin karga sayıldığı yerlere düşürme.

İşte bu ha! ve vaziyet içerisinde ilhah ve ricalarım üzerine hacc-ı şerîfe azimetime müsaade alabildim. Bu def’a da hakaret ve istihfaf gördüm, bir takım erâzil-i eimme ve hutebâya yapılan şekil ve tertipte yola çıkarıldım. Ulemaya yapılan mutad merasim ve hazırlık bana reva görülmedi. Senelerce süren fakr u ihtiyaçtan sonra bu yoksullukla hac seferine çıktım. Allah’ın ve Resul’ünün evine yöneldim. Bundan birkaç gün geçince bana verilen ikta’ ve ti mar da geri alındı, her sene aldığım cüz’i varidat başkalarına bahşedildi. Ben fakir kendi hukukumdan mahrum edildim. Kıymetli ömrümün bir kısmını hanedanınızın neşr-i âsânna vakfetmenin mükâfatı bu mu olmalı idi? Bu hangi kanunda hangi şeriatte görülmüştür. Hamdolsun o kutta-ı tarikler benim mukadder rızkımı da kesmeğe muktedir değildirler. Âyet: Allah kullarına lütf u ihsan edicidir, istediği gibi onları azıklandırır. İbret göziyle görmiyorlar mı ki kapanan bir kapı yerine hemen Cenab-ı Hak başka bir kapı açmaktadır. Saltanat umurunda ve divan hususunda vukubulmuş olan son tagayyürler çok taaccübe şayan şeylerdir. Âyet: Allah bir kavmin işlerini o kavim kendilerini bozduğundan sonra ancak bozar. Hadis: Ulemanın etleri zehirlidir. (Yani bu tagayyürat bana yapılan münasebetsizliklerin min-tarafillah bir mukabelesidir demek istiyor.)

Mintarafîllah ulemaya ve fukaraya tahsis olunan hâzinelerin sultanlar ve hükümdarlar ancak anahtarlarıdır, (3)İste bu fakır maişet zarureti ile bütün mülûk ü ümeranın son derecede takdir ve rağbet eylediği bu eseri dibaceleyerek ve sonuna da yapılanları dizerek neşredeceğim. Adamlarınızın gönülleri kalmasın. Mekke’de bile bazı Hindii vesâir yerli zevat suretlerini aldılar. (4)Kitap henüz dibacesiz ve hatimesizdir. Hazine-i hümâyunda olan müsveddeler de öyledir. Böylece zamanın bir yadigârı olarak eksik kalsın.

Madem ki bana bu hakaretleri ve ezaları yaptılar, benim bu hakaretler karşısında menfur olduğum o mahalle de avdetime imkân yoktur. Orada bulunan aile ve evlâtlarımın bana gelmeleri için ada-mlarınızın müsaadelerini diliyorum. Eğer buna müsaade etmezlerse bu dergâhta onlar için lânet ve kargışa başlayacağım. Evlâtlarımın bana ulaşmasına mâni olanlar lânete lâyıktırlar ” (Alt çizgiler ise, biz çizdik)

Mekke’de aşağı yukarı bir yıl kalan İdris’in, kinle dolu olan bu mektubu -açıkça II. Bayezid’e yönelterek- 918/1512 yılı civarında gönderdiği düşünülmektedir[57]. Göze çarpan nokta, bu mektup içinde İdris’in, Bayezid’e sunulan Heşt Bihişt’te Tali'a ile Hatime bulunmadığını açıkça söylemesidir (bk. alt çizgi (4)). O halde, tekrar B tipine âit nüshalara bakıldığında, B-3: Ayasofya 3541’deki nüsha ve B-4: Nûruosmaniye 3212’deki nüsha dışında, her nüshada Tali'a ile Hatime bulunmadığını anlarız. Kaldı ki, yukarıda da zikrettiğimiz üzere, B-3 nüshasındaki (Ayasofya 3541) Tali'a kısmının 918/1512-3 yılında Mekke’de yazılıp bu nüshaya katıldığı muhtemeldir ve B-4 nüshasındaki (Nûruosmaniye 3212) Hatime de sonradan eklendiğini tahmin etmiştik. Demek ki, bu iki nüshada da aslında Tali'a ve Hatime bulunmamakta ve B tipine bağlanan her nüshada Tali'a ve Hatimenin katılmadıkları söylenebilir. Bundan dolayı B tipine âit nüshaların 913/1507-8 yılı civarında II. Bayezid’e sunulan Heşt Bihişt'e bağlanması sonucunu çıkarabiliriz. İdris’in mektubuna göre, Bayezid’e sunulan asıl eser el konularak, muhtemelen dağılıp kaybolmuştur (bk. alt çizgi (1)- (2)). Bu yüzden onun taslağı sayılan B-l: Esad Efendi 2199 ile B-2: Esad Efendi 2198’deki nüshalar ve bunların düzeltisi olan B-3 ve B-4’teki nüshaların çok büyük önem taşıdıkları açıktır. Özellikle, B-3 ve B-4’teki nüshaların Bayezid’e sunulan eser ile çok benzeyen üslup ve muhteva kapsamaları muhakkaktır.

Öyle ise, öteki tip olan A tipinin tarihi de doğal olarak aşikar olur. Bu tipi temsil eden A-l: Esad Efendi 2197’deki nüsha Yavuz Selim dönemindeki 919/1513-4 yılında ortaya çıkıp, onun temize çekilmiş nüshası muhtemelen fazla zaman geçmeden Selim’e sunulmuştu. Demek ki, Selim’in dönüş isteğine uyup İstanbul’a dönen İdris, Tali'a ve Hatimeyi eklenen Heşt Bihişt'i yeniden Selim’e ithaf etmiştir. Dolayısıyla bu tipe âit olan nüshalar, Selim’e ithaf edilen Heşt Bihişt’e bağlanırlar. B tipi ile olan kelime ve ifade farkları ise muhtemelen İdris’in II. Bayezid’e sunulan Heşt Bihişt'i düzeltmiş olmasından meydana çıkmıştır. Düzeltme sebeplerinden birisi, Bayezid’in maiyetinin “bu kitap düşmanlan över ve kayıtları ıtnaplı ve önemsizdir” diye eleştirmeleridir. Yukarıdaki mektuba göre bu düzeltmeye, İdris Mekke’deyken başlanmıştır (bk. alt çizgi (3)).

Şu halde, bizim hangi tipe âit nüshaları kullanmamız gerekiyor? Tabii ki, her şeyden önce İdris'in kendi eliyle yazılan taslak olduğu düşünülen A-l: Esad Efendi 2197’deki nüshayı, onun temize çekilmiş nüshasını temsil eden A-2: Hazine 1655’teki nüsha veyahut A-3: Nûruosmaniye 3209’daki nüsha ile karşılaştırarak kullanmalıyız. Öte yandan da, B tipine bağlanan ve İdris’in kendi eliyle yazılmış taslaklara da bakmamız gerekir. Çünkü İdris’in Heşt Bihişt'i düzelttiğinde, B tipine bağlanan nüshalarda kaydedilen birkaç kaydı sildiğini düşünebiliriz. Meselâ, yukarıda belirttiğimiz üzere, B tipine bağlanan nüshalarda kaydedilen IV. Ketibedeki 14. Destan, A tipinde çok eksiktir. Ayrıca B tipinin nüshalarında 14. Destandan sonra bir Destan daha sokulur, ancak A tipinde ise bu kısım hiç görünmez[58]. Kaldı ki, bu kısımlar, Anadolu Beylerbeyi Timurtaş’ın Kalecik ve Çankırı’yı fethetmesi. Karaman seferi ve Taş-ili’yi zaptetmesi ile ilgili çok önemli kayıtlarını içermektedir. Bu gerçekleri göz önünde tutarsak, yukarıda adları geçen iki tipe bağlanan güzel nüshalardan, gereğinde faydalanmamız lâzımdır.

* * *

İdris Bitlisî’nin Heşt Bihişt'ine âit nüshaların nasıl ortaya çıktıkları incelenerek önce bunların tarihleri ve karakterleri açıklanmış ve sonra kullanmamız ve kullanmamamız gereken nüshalar kararlaştırılmıştır. Bundan böyle, faydalanmamız gereken nüsha, tabii ki, İdris’in kendi eliyle yazılan Süleymaniye Kütüphânesi, Esad Efendi 2197’deki nüshadır. Fakat, revisionda silinen kayıtların kaldığı B tipine bağlanan ve İdris’in kendi eliyle yazılan nüshalardan da, gereğinde faydalanmamız lâzımdır.

Böylelikle uzun zamandır önemli bir kaynak olduğu sanıldığı halde kâfî derecede kullanılmamış olan -veyahut haksız olarak değeri indirilmiş olan- bu kronik, tarihî kaynak olarak asıl hakkını yeniden kazanacaktır.

Dipnotlar

  1. Bir örnek olarak Franz Babinger'în adını anabiliriz. Babinger, bu kroniğin Osmanlı tarihi için bir hazine olduğunu söyler (F. Babinger. Die Geschichtsschreiber der Osmanen und ihre Werke, Leipzig, 1927, s.47).
  2. V. L. Ménage, “The beginnings of Ottoman historiography”, Historians of the Middle East, (haz.) B. Lewis & P. M. Holt. London, 1962. s.176.
  3. Ayrıca bk. Babinger, a.g.e., s.46-47; M. Şükrü, “Das Hest Bihist des İdris Bitlisi (1. Teil: Von den Anfàngen bis zum Tode Orhans)”, Der İslam, Cilt XIX(1931), s. 139-141; M. Şükrü, Osmanlı Devleti'nin Kuruluşu: Bitlisli Idris'in "Heşt Bihişt" Adlı Eserine Göre (Tenkidi Araştırma), Kısım-I, Ankara. 1934, s.20-24; M. Bayrakdar. Bitlisli İdris (Idrİs-i Bidlîsî), Ankara, 1991, s.43-44.
  4. Tali'a: Ib-I5b, 1. Ketibe: I6b-65a, II. Ketibe: 66b-108a, III. Ketibe: I09b-l66a, IV. Ketibe: 167b-2O7a. V. Ketibe: 208b-260a, VI. Ketibe: 261b-323b, VII. Ketibe: 324b-443a, VIII. Ketibe: 445b-55 la, Hatime: 551b-557b.
  5. Ancak III. Ketibede şüphesiz olarak İdris'inki ile farklı olan iki tür yazı görülmektedir (bk. v. 120b-129b, 130a-166a).
  6. Şükrü, a.g.e., s. 133. Ayrıca bk. A. Özcan, “Heşt Bihişt”, Türkiye Diyanet Vakfı Islâm Ansiklopedisi. Cilt XVII, s.273.
  7. Tali'a: lb-21a, I. Ketibe: 21b-80a, II. Ketibe: 80b-127b, III. Ketibe: 128b-188b. IV. Kelibe: I89b-238a. V. Kelibe: 239b-300a, VI. Ketibe: 301b-369b, VII. Ketibe: 370b-520a, VIII. Ketibe: 521 b-655a, Hatime: 655a-668b.
  8. Bu kısım, v.655, 656, 662, 664, 658, 661,660, 663, 657. 659, 665, 666, 667, 668 sırasıyla okunmalıdır. Ayrıca son kısmında bir varak eksiktir (Bu, A-l: Esad Efendi 2197’deki nüshanın v.556b, satır 5-35’ine tekabül eden kısımdır).
  9. Tali'a: lb-18a, 1. Ketibe: I9b-71a, II. Ketibe: 72b-118b, III. Ketibe: U9b-166b, IV. Ketibe: 167b-2l2a, V. Ketibe: 213b-263b, VI. Kelibe: 264b-333b, VII. Ketibe: 334b-491b, VIII. Ketibe: 492b-622a, Hatime: 623b-636a.
  10. Şükrü, I., II., IV., V. ve VII. Ketibeler ile Hatimenin İdris'in el yazısı olduğunu ileri sürüyorsa da (Şükrü, a.g.e., s. 132), bize göre başka kişilerin yazıları olabilir.
  11. Tauer, yalnız bu nüshanın adından bahsediyor. Bk. Tauer, a.g.e., s.98.
  12. Tali'a: Ib-I8b, I. Ketibe: 19b-72b, II. Ketibe: 73b-l 18b, III. Kelibe: 122b-176a, IV. Ketibe: 178a-220b, V. Ketibe: 222b-282a, VI. Ketibe: 284b-350b, VII. Ketibe: 352b-5IOa. VIII. Ketibe: 512b-645b, Hatime: 646a-657b.
  13. Bu kişi. İdris’in kendi Selim-nâmesi'nde bahsettiği Şeyh ‘Abdü’r-Rahîm ‘Abbasî (ölüm: 963/1555-6) olabilir (bk. Selim-nâme, v,18a; Ch. Rieu, Catalogue of the Persian Manuscripts in the British Museum, Cilt I, London, 1879, 2. Baskı. 1966, s.219). ‘Abdü’r-Rahîm ‘Abbasî ile ilgili bilgiler için bk. Şekaik, s.411-412; Hadaik, s.410-411.<br>İdris, Heşt Bihişt'i tamamladıktan sonra Yavuz Selim ile ilgili Selim-nâme" yi yazmaya başladı ise de, bitirmeden öldüğü için oğlu Ebü’l-Fazl Mehmed, Kanunî Süleyman’ın buyru-ğuyla. dağılmış olan yazmaları toplayıp telif ederek, II. Selim döneminin başlarında 974/1566 yılında tamamlamıştır. Burada söyleyelim ki, Ebü’l-Fazl o eserden başka, Yavuz Selim dönemiyle ilgili olarak. Heşt Bihişt'in "IX. Ketibesi" denilebilen nitelikte olan Zeyl-i Heşt Bihişt adlı eseri de yazmıştır (bk. Tauer, a.g.e., s.98, 103; V. L. Ménage, “Bidlisi, Encyclopaedia of tslam (Yeni Baskı), Cilt I, s.1208; Storey, a.g.e., s.416).
  14. F. E. Karatay, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi Farsça Yazmalar Kataloğu, İstanbul, 1961, s.57.
  15. Tali’a: lb-13b, I. Ketibe: 14a-54b, II. Ketibe: 55b-89a, III. Ketibe: 89b-l29a, IV. Ketibe: 130b-163b, V. Ketibe: !64b-206b, VI. Ketibe: 207b-260a, VII. Ketibe: 261a-340b, VIII. Ketibe: 34lb-441a, Hatime: 441b-451b.
  16. Tali'a: lb-26b, I. Ketibe: 27b-86a, II. Ketibe: 86b-l29a, 111. Ketibe: 129b-182b, IV. Ketibe: 182b-226a, V. Ketibe: 226b-289b, VI. Ketibe: 290a-358b.
  17. Tali'a: lb-23a, I. Ketibe. 23b-88b. II. Ketibe: 89a-l42b, III. Ketibe: 143a-2O8b, IV. Ketibe: 209a-261a, V. Ketibe: 261b-327b, VI. Ketibe: 328a-411b.
  18. Tali'a: 2a-18a (başındaki yedi varak eksiktir), I. Ketibe: 18b-74a, 11. Ketibe: 75b-120a, III. Ketibe: 121b-176b, VII. Ketibe: 178b-325a. VIII. Ketibe: 327b-368b (ikinci yarı kısmı eksiktir).
  19. Tauer, a.g.e., s.96.
  20. Tali'a: lb-24a, I. Ketibe: 25b-100a, II. Ketibe: 10lb-166b, III. Ketibe: I67b-253a, IV. Ketibe: 254b-328a.
  21. Tali'a: Ib-I5b. I. Ketibe: 15b-60a, II. Ketibe: 60b-93b, III. Hetibe: 94b-135b, IV. Ketibe: I36b-174b. V. Ketibe: 175b-220b, VI. Ketibe: 221b-268b, VII. Ketibe: 269b-390a. VIII. Kente: 391b-496a
  22. Millet Kütüphânesi'ndeki hu nüshalar. Temmuz 2000’de araştırma yaptığımız zaman, 17 Ağustos 1999 depremi yüzünden Beyazıt Devlet Kütüphanesi"ne geçirilmişti.
  23. . Ketibe: 1b-63a, II. Ketibe: 63b-115a, Ill. Ketibe: 116b-172a, IV. Ketibe: 173b-230b, V. Ketibe: 231b-298a. VI. Ketibe: 298b-373b.
  24. Şükrü, bu nüshanın II. Bayezid’in ölümüyle bittiğini söylüyorsa da (Şükrü, a.g.e., s. 137), bu tanım yanlıştır.
  25. Tali’a: 1b-14a, I. Ketibe: 14b-86a, II. Ketibe: 87b-144b, 111. Ketibe: 145b-206b, IV. Ketibe: 207b-256b, V. Ketibe: 257b-322b, VI. Ketibe: 322b-395a (323b-396a). VI. Ketibenin varak numaraları yanlış yazılmıştır. Aslında 323b'den başlanacak varağa 322b diye yazılmaktadır.
  26. Şükrü, yalnız. Tali'a kısmının İdris’in eliyle yazıldığını ileri sürüyor (Şükrü, a.g.e., s. 133) ve bizim fikrimiz de aynıdır. Ancak Prof. Özcan, bütün bu nüshanın İdris’in eliyle yazıldığını düşünmektedir (Özcan, a.g.e., s.273) ve bu görüş, Tali'a kısmının sonunda yazılan kayıttan çıkmış olabilir.
  27. VII. Ketibe: 1b-221b (aralarında boş sayfalar var), VIII. Ketibe: 222b-377b. Hatime: 378b-391a.<br>Ancak Tauer ve Şükrü, bu nüshanın yalnız VII. ve VIII. Ketibeden oluştuğunu ileri sürüyorlar (Tauer, a.g.e., s.98; Şükrü, a.g.e.. s. 137).
  28. . Ketibe: 1b-93b, II. Ketibe: 94b-167b, III. Ketibe: 168b-237b (en sonda dört kadar varak eksiktir).
  29. . Ketibe: 1b-84a, II. Ketibe: 85b-144b, III. Ketibe: 145b-216a. IV. Ketibe: 217b-291b, V. Ketibe: 292b-375a.
  30. IV. Ketibe: 1b-80a, V. Ketibe: 82b-l62b. VI. Ketibe: 163b-268b.
  31. II. Ketibe: 7b-75a, III. Ketibe: 76b-149b. IV. Ketibe: 150b-200b (ikinci yarı kısmı eksik), V. Ketibe: 201b-271b (ikinci yarı kısmı eksik).
  32. Şükrü, a.g.e., s. 137.
  33. I. Ketibe: 1b-89a, II. Ketibe: 93b-154b, III. Ketibe: I55b-235b, IV. Ketibe: 237b-278a (II. Destan ile bitir), V. Ketibe: 282b-361 a.
  34. I. Ketibe: 1b-76a. II. Ketibe: 77b-137a, III. Ketibe: l38b-204b. IV. Ketibe: 205b-244b (II. Destan ile bitir), V. Ketibe: 245b-326a, VI. Ketibe: 327b-410b, VII. Ketibe: 411 b-580a ( A tipinin kayıtları da sokulur).
  35. VI. Ketibe: 1b-64a, VII. Ketibe: 64b-263b
  36. Bunlardan başka. Süleymaniye Kütüphanesi, Ayasofya 4320/2 ve Nûruosmaniye Kütüphânesi, 3211'de bulunan iki nüsha, Tauer'in belirttiği gibi (Tauer, a.g.e., s.98, not 1 ), özet niteliğinde olup, değeri çok azdır. Ayrıca Süleymaniye Kütüphânesi, Fatih 791/3’teki nüsha, Fâtih Mehmed’in İstanbul fethiyle ilgili VII. Ketibeden seçmelerdir.
  37. B tipine (Esad Efendi 2199, v.192a) göre. Yıldırım Bayezid Eflak seferinde Anadolu’yu korumak için Anadolu Beylerbeyi olan Timurtaş’ı Ankara'da koymuştu.
  38. Bk. J. H. Mordtmann-[Fr. Taeschner], “Cankırı", Encyclopaedia of İslam (Yeni Baskı), Cilt II. s. 13.
  39. İç-il. Toros dağlarının civarındaki dağlı bölgesinden Güney Anadolu’daki Akdeniz sahiline kadar yayılan bölgelerin adıdır. Heşt Bihişt'te de görüldüğü üzere Mut, Ermenak. Gülnar v.s. şehirleri dahil olup. Silifke o bölgenin merkeziydi. ’Taş-ili” ile “iç-il" sık sık anlamdaş olarak kullanılmıştır. Taş-ili ve İç-il ile ilgili bilgiler için ayrıca bk. B. Darkot, “İçel", İslam Ansiklopedisi, Cilt V, s.928-931; B. Flemming. İcil(İcel)”. Encyclopaedia of Islam (Yeni Baskı), Cilt III. s.1006-1007.
  40. Mustafa Çelebi ile ilgili bilgiler için bk. M. C. Şihâbeddin Tekindag, "Karamanlılar”, İslam Ansiklopedisi, Cilt VI, s.324; F. Sümer. "Karâmân-oghulları”, Encyclopaedia of İslam (Yeni Baskı), Cilt IV. s.623.
  41. Niğbolu savaşında (1396) Osmanlıların tutsağı olan Schiltberger’e göre. Bayezid Sivas fethinden sonra Memlukla sultanı Berkuk’a Malatya’nın teslimini talep ettiyse de, kabul edilmediği için Malatya bölgesine yürüyüp, iki ay sonra o bölgeyi ele geçirmiştir (K. F. Neumann [haz.]. Reisen des Johannes Schiltberger aus München in Europa, Asia und Afrika von 1394 bis 1427, München. 1859; 2. Baskı. Amsterdam. 1976, s.69-70). Bizzat Schiltberger’in de katıldığı Sivas fethi 1398 yılı sonları civarında meydana geldiği için Malatya bölgesinin Osmanlı egemenliğine girmesi 1399 yılı olması muhtemeldir. Ayrıca bk. Ibn Kemal (Kemalpaşazâde), Tevârih-i Âl-i Osman, IV. defter, (haz.) Koji Imazawa, Ankara, 2000, s.505-506.
  42. Ele aldığımız IV. Ketibeden başka bölümlerde de böyle örnekler gösterilebilir. Sözgelimi, II. Bayezid dönemiyle ilgili VII. Ketibede A tipi. 912/1506-7 yılında Firuz Bey’in Bosna Sancak Beyligi’ne atandığı kaydıyla biliyorsa da, B tipinde ise, bu Firuz Bey ile ilgili kayıttan sonra Eflak Sancak Bey’i Mustafa Bey, Tırhala Sancak Bey’i Hüseyin Ağa ve Semendire Sancak Bey’i Sinan Bey'e ilişkin daha üç bap bulunmaktadır.
  43. Büyük bir ihtimalle Kürt olan İdris, Akkoyunlu sarayında nişancılık yapmış ve 890/1485 yılında Yakub Bey’in namına II. Bayezid'e tebrik mektubunu yazmış ve bu mektup İstanbul’da şöhret kazanmıştır (bk. Ménage, "Bidlîsî", s. 1207).
  44. Heşt, v.6a-6b.
  45. Bir görüşe göre İdris, Bayezid’in nişancısı olmuştur (M. Bayrakdar, Bitlisli İdris (İdris-i Bidlîsî), Ankara, 1991. s.7).
  46. Heşt. v.7a-7b.
  47. “İn'âm be-mezkürin fi 16 Zi'l-hicce. sene 911. Mevlânâ idris, münşi ki tarih-i âl-i Osman güft. Nakdiye 50000, câme Çatma-i Bursa, sevb.” (İ. Erünsal, “Türk Edebiyatı Tarihi’nin Arşiv Kaynakları I: II. Bâyezid Devrine Ait Bir İn'âmât Defteri". Tarih Enstitüsü Dergisi, Cilt X-XI[ 1981 ], s.314)
  48. Şimdiye kadar Heşt Bihişt'teki en son kayıt, A tipine bağlanan nüshalara bakılarak. 912/1506-7 yılında Firuz Bey’in Bosna Sancak Bey’ine atanması düşünülmüştü (Örneğin bk. Babinger, a.g.e., s.47; Şükrü, a.g.e., s. 133-134; Ménage, "Bidlisi,” s. 1208). Fakat, yukarıda da belirttiğimiz üzere. B tipine bağlanan nüshalarda ise, Firuz Bey ile ilgili bu kayıttan sonra, Eflâk Sancak Bey'i Mustafa Bey, Tırhala Sancak Bey’i Hüseyin Ağa ve Semendire Sancak Bey'i Sinan Bey ile ilgili üç bap bulunmakta ve B-4: Nûruosmaniye 3212'deki nüsha(v.376b) ile B-5: Ayasofya 3538’deki nüshada(v. 199a), Sinan Bey ile ilgili baptaki en son tarihin 913 yılına âit olduğu görülmektedir. B-2: Esad Efendi 2198'deki nüshada ise(v.384b), bu olayların 910 yılında meydana geldiği yazılıyorsa da. bu nüshayı düzelten B-4’teki nüshada (VIII. Ketibe ise, İdris tarafından yazıldı) düzeltilmiştir.
  49. “İn'âm be-mezkürin. fi 25 Receb, sene 914. Mevlânâ İdris, münşi ki kitâb dâde. Nakdiye 10000 ….. İn'âm be-mezkürin, fi 29 Şevval, sene 914. ….. Mevlâna İdris, münşi ki kitâb âverd. Nakdiye 7000" (Erünsal, a.g.e., s.,32.3, 325)<br> Ayrıca. 916 yılında da İdris'e iki defa 7.000er akçe verilmiştir (bk. Erünsal, a.g.e., s.333). Bunun nedeni yazılmıyorsa da, rakam çok büyük olduğu için bunun da Heşt Bihişt ile ilgili olması muhtemeldir. Çünkü idris, “her cüzü yazdıkça II. Bayezid’in câize ve ihsanlarına mazhar olmuştur." (Özcan. a.g.e., s.271 )
  50. Heşt. v.555b-556a.
  51. Bk. Ménage, "Bidlisî,” s. 1207; R. E. Koçu, “Ali Paşa." İslam Ansiklopedisi, Cilt I, s.331; R. Mantran, " ‘Alt Paşha Khadim". Encyclopaedia of Islam (Yeni Baskı), Cilt I, s.396.
  52. Heşt, v.556a-557b. Bk. Şükrü, a.g.e., s.134; Bayrakdar. a.g.e., s.8-9.
  53. Yavuz Selim dönemindeki İdris’in hareketleri ile ilgili olarak bk. Ménage, “Bidlîsi", s.1207-1208; Bayrakdar, a.g.e., s.9-11; C. H. Fleischer, “Bediisi, Mawlaná Hakim-al-Din Edris", Encyclopaedia Iranica, Cilt IV, s.75-76.
  54. İdris’in ölüm tarihini oğlu Ebü’l-Fazl Zeyl-i Heşt Bihişt'te açıklamaktadır (Zeyl, v.38b. Bk. Rieu, a.g.e., s.219).
  55. Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi, E. No.5675.
  56. Bk. E R. Unat. “Neşri Tarihi Üzerinde Yapılan Çalışmalara Toplu Bir Bakış", Belleten. Cilt VII. Sayı 25 (1943), s.198-199.
  57. Bk. Bayrakdar, a.g.e., s.8.
  58. A tipinde IV. Ketibenin on altı Destandan oluşup 14. Destanın eksik kalması, herhalde İdris'in B tipine bağlanan ve Ayasofya 3541’deki nüshanın teslim ettiği bir nüshayı esas tutarak düzeltme yapmasından doğan bir sonuçtur.

Şekil ve Tablolar