ISSN: 0041-4255
e-ISSN: 2791-6472

N. H.

D. G. Tendulkar. — Abdul Ghaffar Khan ; faith is battle. Published for Gandhi Peace Foundation by Popular Prakashan, Bombay. XV + 550 Sa.

Bu kitabın yazarı D. G. Tendulkar, Mahatma Gandhi’nin 8 ciltlik büyük biyografi’sini kaleme almış olmakla, Hindistan’ın sınırlarını aşan bir ün kazanmıştır. Bu ün’ün başlıca nedeni, yazarın, on yıllık türlü çabaları sonunda, Mahatma’nın hayatını ve etkenliklerini, hiç bir önemli olayı atlamadan, ya da ihmal etmeden, üstelik canlı ve renkli bir üslûpta, anlatmış olmasıdır. Aynı olumlu nitelikler, Abdul Ghaffar Khan’ın bu biyografisi için de söz konusudur. Hattâ Gandhi’nin savaş arkadaşı olan Abdul Ghaffar Khan’ın hayat ve çabalarını anlatan bu kitap için Gandhi biyografisi’nin 9. cildi de denmektedir.

Eserde söz konusu Pathan’lar kimlerdir? İran kökünden Paştu ya da Pakhtu denen lehçeyi konuşan ve güney — doğu Afganistan’da, Pakistan sınırı içinde Beluçiştan’ın kuzeyinde ve Indus — ötesinde, Peşaver dolaylarında yaşayan kabilelere denmektedir. Pathan’lar İslâm ve Sünni mezhebindendirler. Sert karakterli ve şiddetli cenkçi olan Pathan’ların barışta başlıca işleri tarımdır. Bunları niteliyen bir halleri de, silâhsız, yenilmiş düşmanlarını afv etmeleri ve düşmanlarına dahi olsa, konuksever davranmalarıdır. İşte bu kabilelerin manevî başı ve eserin kahramanı Ghaffar Khan, İngiliz egemenliğine karşı kendi kabilelerinin özgürlüğü ve dolayısiyle bütün Hindistan’ın özgürlüğü uğruna Mahatma ile yanyana barışçı araçlarla savaşmış ve son yıllarda, Asyanın özgürlük için verdiği savaşlarda beliren önderler arasında mümtaz bir yer kazanmıştır. Ghaffar Khan’ın yararlığı ve nüfuzu o ölçüde büyük olmuştur ki, Gandhi ona “Tanrı’nın adamı” derdi.

Kitabın Girişi bize Pathan’lar üzerine hem toplu, hem ayrıntılı bilgi vermektedir. Sonra Ghaffar Khan’ın doğumu, ilk yılları (1895-1909), onun kendi kabileleri içinde ilk reform’culuğu (1910-1915), ilk hareketler ve Ghaffar Khan’ın ilk tutuklanması, İngilizlere başkaldıran Pathan’ların Hicret hareketi ele alınmaktadır. Bu arada Abdul Ghaffar’ın Afganistan’ın o zamanki mutsuz reformcu kıralı Amanullah Khan ile Amanullah’ın karakterini canlandıran ilginç bir konuşmasma tanıklık ediyoruz. Amanullah Afganistan’ın asıl dili olduğu öne sürülen Pakhtu’ca bilmiyordu. Abdul Ghaffar, asıl ana-dilini ve yurdunun asıl ulusal dilini bilmemesinden ötürü kıralı kınayınca, kıral bundan çok etkileniyor ve Pakhtu’cayı hemen öğreniyor.

O sıralarda Abdul Ghaffar, Hilâfet Hareketine katılmasından ötürü (1921-24) gene hapse atılmış ve 1924’te kurtulduktan sonra Hindu-Müslim Birliği için çalışmıştır.

Kitap bu arada Abdul Ghaffar’ın (çağının terimiyle) Filistin’e, Lübnan’a, Suriye’ye ve Irak’a yaptığı tetkik seyahatini anlatmakta ve demektedir ki : İslâm ülkelerinde yapmış olduğu “tour”, çevrede meydana gelen büyük olaylara onun gözlerini açmıştır. Şimdi görüyor ki “Panislâmizm” fikrinin yerini sağlam bir milliyetçilik almaktadır. Hilâfet rejimi Türkiye’de ortadan kaldırılmış ve Kemal Atatürk’ün ilerici önderliğinde dinamik bir cumhuriyet gelişmekte; Mısır’ın, İran’ın, Hicaz’ın başlarında milliyetçi liderler bulunmaktadır.

Ufkunun böylece genişlemesi, Abdul Ghaffar Khan’ın kişiliğinde iki önemli sonuç sağlamıştır. 1) O zamana kadar en iyilerinden, en prestijlilerinden biri olmasına rağmen, gene de lokal bir şef olan Ghaffar, ulusal liderliğe yükseliyor. 2) Bu zamana kadar sıkı sıkıya doğma’ya bağlı bir müslim olan Ghaffar, şimdi dini şu üç sözcükte topluyor : âmâl, yakîn, muhabbat (doğru davranış, inanç, sevgi). Yani dar anlamda İslâmlıktan çıkıp, insanlığa sevgi ile dolu, geniş ufuklu bir türlü “theisme”e yöneliyor.

Bundan sonra artık Abdul Ghaffar Khan’ın bütün Hindistan’ın kurtuluş savaşında yaşadığı destan, türlü kişiliklerle çok somut ve canlı konuşmaları, dikkati çeken "anecdote” ları kapsıyan, çok renkli bir dilde anlatılmaktadır. Bu yaşanmış öykünün türlü aşamalarından bazıları şunlardır : Özgürlük çağırışı (1928-31) ; Peygamberlerin eseri (1931); Uyarıcı işaretler (1931); Devlet tutuklusu (1932-4); Mahkemede (1934) vb. Tâ ki Hindistan, onun da büyük faaliyeti sayesinde (1941-45) Commonwealth içinde bağımsızlığa kavuşsun, ayrıca Pakistan Devleti kurulsun.

Fakat bununla Abdul Ghaffar Khan için yani etkinlikler, yeni savaşlar, yeni çileler başlamıştır; çünkü Pathan’lar Pakistan’da en önemli etnik elemanlardan birini meydana getirmektedirler. O, Pathan’lar için Pakistan’ın içinde kendi özel işlerinde kanunen otonomluk istiyordu; bu yoldaki çabalarından ötürü 1948’den 54’e kadar hapiste tutuldu.

Böylece Pathan’ların şimdiyedek çıkarmış oldukları tek büyük şefin, Hindistan’ın bu müslim kurtarıcısının, İslâmlığı insanlık olarak anlayan bu geniş ufuklu barışçı kahramanın hayat öyküsü hemen bütün ayrıntılariyle anlatılmış oluyor.

Kitabın başında ve sonunda Peşaver bölgesinin birer haritası, ayrıca biri başta Abdul Ghaffar Khan’ın renkli portresi olmak üzere, 25 foto bulunmaktadır.

N. H.