Süveyş, bir Osmanlı deniz üssü olarak Hint okyanusundaki hâkimiyet için yapılan deniz mücadelesinde önemli bir rol oynadı. Osmanlı devleti Süveyş’deki tersaneyi Memlûk devletinden tevarüs etmişti[1]. Osmanlı devrinde Süveyş tersanesinin evsafı ve genişliği hakkında yeter derecede bilgimiz yoktur[2]. Süveyş’de genel olarak Akdeniz tipi gemiler inşa edilmekte idi. Fakat, Süveyş tersanesinin her zaman muntazam tempoda çalıştığı söylenemez. En önemli sebep Osmanlı imparatorluğunun, Basra körfezi ve Hint okyanusu gibi güney sularındaki siyasetinin istikrarlı olmamasındandı. Her halde bir gemi inşa sanayiinde en elzem ham maddelerden kereste ve demir gibi maddelerin uzak yerlerden getirilmesindeki güçlük te aynı derecede rol oynamıştır. Bu gibi sebeplerle, Süveyş tersanesi, bazen büyük bir faaliyet içinde görülmüş, bazen de orada bir tersanenin mevcudiyetinden şüphe ettirecek bir atalet içinde bulunmuştur. Meselâ Mısır beylerbeyi Hadım Süleyman Paşa’nın idaresinde yapılan Hint seferi için, Tersane hummalı bir faaliyet içinde görülerek 1537 de yeni bir donanma inşa edilmiştir.
Kızıl-deniz’deki deniz kuvvetlerine kumanda eden mevkiin ismi “Süveyş kaptanlığı” idi. Donanmanın ismi ise “Bahr-ı ahmer filosu” adını taşımakta idi. Süveyş kaptanlığı ve Bahr-i ahmer filosu gibi tarihî terimler XVI. yüzyılın ilk yarısında kullanılmış olup o devirdeki Osmanlı devletinin güney sularındaki ilgisinin sınırlarını da göstermektedir[3]. XVI. yüzyılın ortalarından sonra Bahr-ı ahmer filosunun ismi “Hint donanması” olup bunu yöneten kimsenin işgal ettiği mevkiin ismi de “Hint kaptanlığı” oldu. Daha sonraki olayların gösterdiği gibi bu, Güneyde Portekiz devleti ile mücadele etmeye karar veren ve Hint mes’elesi ile ilgilenen Osmanlı imparatorluğu için dönüm noktası olduğuna işarettir.
Selman Reis tayin edilmiş ilk Süveyş kaptanı idi. Onun ölümünden sonra, 1527-28 (Hicrî 934) de, halef olan kimsenin ismi şimdilik bilinmiyor[4]. Hint kaptanı ünvanı ile yapılan ilk tayin Ferhad Bey’e aittir. Öyle görülüyor ki bu zat aynı mevkide uzun zaman kalmamıştır. O, 1547 de Yemen beylerbeyi olarak tayin edilince, meşhur denizci Pîrî Reis ona halef oldu[5]. Bu yazıda Pîrî Reis’in hal tercümesi değil “Hint donanması kaptanı” olarak yaptığı icraat üzerinde durulacaktır; gerçekte de bu husus üzerinde şimdiye kadar durulmamıştır. 1547 den sonra katline kadar olan faaliyetini aydınlatacak yeni belgeler mevcut olmasına rağmen, daha evvelki devir yani 1525-1547 yılları arasındaki hayatı ve ne yaptığı belli değildir. Bu devre içinde onun hakkında ek olarak sunulmuş olan belgeden başkasına sahip değiliz. Adı geçen belgenin tarihi olmamakla beraber düşmandan gasbedilmiş bir kayık hakkında Pîrî Reis’in yazdığı bir arzdır[6]. Hattâ Hürmüz muhasarasından katline kadar cereyan eden olaylar da ayrıntılı olarak bilinmiyor[7].
I — Aden’in geri alınması :
Yemen eyâleti’nin bir sancağı olan Aden, 1546 yılında mahallî Arap reisi[8] Ali b. Süleyman tarafından elegeçirilmişti. Osmanlı imparatorluğu Hint okyanusunda sahip olduğu yegâne üssü Aden’i geri almaya karar verince, Yemen beylerbeyliği ile Hint kaptanlığı makamlarını işgal eden kimseleri değiştirerek yerlerine daha ehil olan başkalarını tayin etti[9].
Hint kaptanı tâyin edilmiş olan Pîrî Reis 60 gemiden mürekkep bir donanma başında olarak 29 Ekim 1547 de Süveyş’ten hareket etti. Yemen sahillerine vardığı zaman Moha limanında karaya çıktı ve Yemen beylerbeyi Ferhad Paşa ile görüştü. Ferhad Paşa ona biri baştarda olmak üzere içinde asker bulunan beş gemi vererek kuvvetlerini takviye etti[10]. Bunu takiben Aden istikametinde hareket etti. 18 Kasım 1548 (17 Zilkade 955) de Aden civarına vâsıl olundu; bunu takiben de Bîre denen bir mevki civarına gelindi. Donanma gelmeden önce Aden civarında askerî faaliyet başlamıştı. Plâna göre, Yemen’den Özdemir Paşa tarafından eski Aden sancakbeyi Kasım bir kuvvet ile Aden üzerine karadan gönderilecekti. Donanma Aden civarındaki Sıra mevkiine gelince Aden şehri halkına gözdağı vermek için bütün donanma topları ile ateş edildi. O anda Aden açıklarında 3 gemi göründü; Pîrî Reis bu gemilerin portekizlilere âit olabileceğini tahmin ederek yakalanmaları hususunda emirler verdi. O gemilerin takibine memur gemiler Habeşistan’ın Hint okyanusu sahillerinde olan Zeyla limanına kadar takip ettiler ve onları ele geçirdiler; ele geçirilen her gemide 40 ar denizci olup, bunlar Osmanlı gemilerinde kürekçi olarak kullanıldı; gemilerdeki ganimetler de Osmanlı denizcileri arasında paylaştırıldı. Ele geçirilen gemiler Aden açıklarına getirildi ve orada ateşe verildi[11].
Yukarıda zikredildiği gibi Kasım Bey Yemen’den bir kuvvet başında Aden civarına vasıl olmuştu. Aden’de sancakbeyliği yaptığı için o havali hakkında bilgi sahibi idi. Aden’i ele geçirmiş olan Ali b. Süleyman onun yaklaştığını duyunca 3000 kişilik bir kuvvetin başında Kasım Bey’in üzerine yürüdü. Kasım Bey kâfi askere sahip olmamakla beraber, mâhirane taktik kullanarak düşmanın ağır kayıplara uğramasına sebep oldu. Ali b. Süleyman bu mücadelede katledildi; adamları panik halinde Aden kalesine kaçıştılar[12]. Ali b. Süleyman’ın oğlu Muhammed Aden eşrafı tarafından babasına halef olarak seçildi. Aynı zamanda Portekizlilere, Aden’i kurtarmaları şartı ile Aden’e davet eder mahiyette bir haber gönderdiler; bunun yanısıra bir miktar top talebinde de bulundular. Bu davet sonucunda hacim bakımından küçük olmakla beraber bazı gemiler gelerek Aden limanına girmeyi başardılar. Fakat orada Osmanlı donanmasını gören gemiler derhal gerisin geriye kaçtılar. Aden’in denizden ve karadan muhasaraya başlanması bundan sonra olmuştur. Aden şehri çok dik kayalık bir yamaç üzerinde inşa edilmiş olup çok müstahkem bir kaleye sahip idi[13]. Limanın tabiî durumu da müdafilere yardım eden diğer bir âmil idi. Aden kalesi denizden de sıkış bir şekilde sarıldı; celbe[14] ve sanbuk gibi küçük gemiler kale müdafilerine Osmanlı donanmasının boşluklarından yararlanarak yiyecek ve diğer levazımatı taşımaya muvaffak olmakta idiler. Pîrî Reis Kapucu-başı Hüseyin’i bir kaç gemi ile bu küçük filonun ele geçirilmesine memur etmek zorunda kaldı. Hüseyin, kendisine verilen görevi bu küçük filoyu bir kısmını tahrip bir kısmını ele geçirmek sureti ile yerine getirmeye muvaffak oldu; bu arada diğer bir grup celbe ve sanbuk üzerine hücum edip 10 tanesini ele geçirip diğerlerini gene tahrip etti. Pîrî Reis’in Aden önlerine gelişi 19 Ocak 1549 (19 Zilkade 955) tarihinde olmuştur[15]; yani bütün bu izah edilen pürüzlerin ortadan kalkmasından sonra donanma ile Aden’i daha sıkı bir şekilde muhasara için geldi.
Donanma kıyıya çok yaklaştığı zaman, Pîrî Reis Aden’in Yemen kapısı yönünde karaya çıkılmasını emretti. Bu emir üzerine karaya asker ile birlikte toplar da çıkarıldı. Toplar şehre hâkim tepeler üzerinde mevzilendirildi ; Pîrî Reis askerler için de bir barikat inşa edilmesini emretti. Bundan sonra üç gün sürecek olan şehrin topa tutulması emrini verdi. Muhasaranın, dördüncü günü Osmanlıları bulundukları mevzilerden geri sürmeye yönelmiş bir Arap hücumu başarısızlığa uğratıldı[16]. Araplar ellerindeki bu tepenin de Osmanlılar tarafından zabtedilmesine engel olamadılar. 18 gün toplarla döğülmesine rağmen kale üzerinde istenen tesir elde edilememişti. Kaleye çok hâkim Kuful (Kafi) adlı tepe elegeçirilince üzerine toplar mevzilendirildi ve kale doğrudan doğruya döğülmeye başlandı. Bundan sonra kale üzerine genel bir hücum tertip edildi; yavaş yavaş kalenin burç ve bedenleri üzerinde Osmanlı bayrakları dalgalanmaya başladı. Aden kal’esinin fethi tarihi 3 Şubat 1549 (14 Muharrem 956?) dır; fetih günü Cuma gününe isabet etmiştir. Aden ileri gelenleri ve Osmanlı kuvvetlerinin idarecileri namaz için camie toplandıklarında Kanunî Sultan Süleyman namına okunan hutbeyi dinlediler[17]. Fetih haberi derhal Mısır’a ve buradan da İstanbul’a ulaştırıldı. Bu iyi haber üzerine bu çarpışmada yeralmış asker ve denizcilere rütbelerine göre terakkiler verildi[18].
II — Hürmüz Seferi :
Portekizliler 1550 ve 1551 yıllarında Basra körfezinde çok faal idiler. Onlar Osmanlı nüfuzu altında görünen Bahreyn’e[19] kadar sokuldular; Lahsa’da[20] bulunan Katif[21] kalesini de ele geçirdiler. Bundan başka, Basra eyaletinde bataklık bir bölge olan ve adalardan müteşekkil olan Cezâir[22] bölgesinde de faal idiler. Portekizliler aynı zamanda bu bölgede yaşayan halkı da Osmanlı İmparatorluğu aleyhine isyan ettirmek için tahrik etmekte idiler. Onların bütün bu gibi zararlı faaliyetleri Osmanlı devletinin onları bu havaliden çıkarmaya karar vermesine sebep oldu; bu karar derhal fiiliyata geçirildi. Bu maksatla Pîrî Reis Süveyş’den 24 kadırga, 4 barça olmak üzere 30 gemiden mürekkep bir donanma başında[23] Nisan 1552 de hareket etti[24]. Ona verilen ilk talimat bilinmemektedir. Fakat Hürmüz muhasarası devam ederken ona gönderilen emirlerin mealinden bunu çıkarmak mümkündür. 26 Ekim 1552 tarihli olan bu emirname bütün tereddütleri bertaraf edecek niteliktedir. Bu, aslında Pîrî Reis’in Hürmüz’e varmazdan evvel gönderdiği ve takip ettiği harekâtı izah eden bir nevi raporuna karşı cevap mahiyetinde ona gönderilmiştir. Hürmüz muhasarası devam ederken aldığı bu talimata göre Hürmüz’ü ele geçirdikten sonra ona tabi toprakları Osmanlı hâkimiyetini tanımadıkları takdirde tahrip edecek ve eğer her şey yolunda giderse, Bahreyn adalarına kadar gidecek ve bu adaları ele geçirecekti. Bununla beraber Basra ve etrafı oradaki Arap aşiretlerinin devamlı bir şekilde isyan halinde olmalarından dolayı daha önemli idi. Zira Portekizliler onları devamlı olarak Osmanlı imparatorluğu aleyhine isyana teşvik etmekte idiler. Eğer gerekli ise Pîrî Reis kışın Basra’da kalabilirdi. Bunun aynı olmamakla beraber bir diğer emir-name de Basra beylerbeyi Kubad Paşa’ya gönderilmişti ; bunda donanmadaki askerlerin ulûfeleri ve diğer ihtiyaç maddeleri gibi hususlardan bahsedilmektedir. Gelecekte Basra havalisi için 10 geminin kalmasında sakınca görmezse o mikdar gemi bırakılabilir ve Pîrî Reis geri kalan gemiler ile geri dönebilirdi; bu hususda karar vermek yetkisi Pîrî Reis’e bırakılmıştır[25].
Bu emir-nameden Pîrî Reis’e iki talimat verildiği anlaşılmaktadır. Birincisi, Hürmüz muhasarasına kadar takip edilen ve muhtemelen donanma Süveyş’den hareket etmeden verilen talimat; İkincisi ise yukarıda özetlenmiş olandır. Nisan 1552 de Pîrî Reis Süveyş’den hareket etti; Babu’l-mendeb’i geçerek Hint okyanusu’na çıktı ve Aden limanına vasıl oldu. Bu limanda donanma için gerekli ikmali yaptı, eksiklerini tamamladı. Aden limanında Hint okyanusuna açıldıktan sonra Arap yarımadasının Aden’den sonra diğer önemli bir ticaret şehri olan Şihr limanına yöneldi[26]. Şihr limanından sonra kuzey doğusundaki Zufar limanına doğru yelken açtı; fakat burada pek durmıyarak Res al-Hadd’e geldi; burdan sonra donanmanın rotasını kuzeye yöneltti. Böylece, donanma Umman körfezine veya denizine girdi. Bu sırada İstanbul’dan 16 Ekim 1552 (26 Şevva I959) tarihli bir emir Basra beylerbeyi Kubad Paşa’ya gönderilmişti. Bu emir-nâmede Hint donanmasının Basra’ya varıp varmadığı andan sorulmakta olup, vardı ise kaç gemi ile ne zaman vasıl oldu; eğer Basra’ya hâlâ gelmedi ise donanma nerelerde bulunabilir; bu hususda herhangi bir haber duyulursa derhal İstanbul’a bildirilmesi, aynı zamanda Basra ve Lahsa hakkında da haberlerin ulaştırılması istenmekte idi[27]. Bu hüküm Basra’ya gönderilmiş iken Pîrî Reis de Mehmed Bey idaresinde bir kaliteyi ileri göndererek 11 Ekim 1552 (21 Şevval 959) de Basra’ya varmasını temin etti. Mehmed Bey Pîrî Reis’in tayin beratını Kubad Paşa’ya gösterdi ve Kubad Paşa’ya yazdığı mektubunu teslim etti ; böylece onu verilen görevden haberdar etti[28].
A) Maskat kalesinin ele geçirilmesi ve tahribi :
Res al-Hadd geçildikten sonra, donanmadaki gemiler sisli hava sebebiyle bir kazayı önlemek için birbirlerinden ayrıldılar. Buraya gelmezden evvel Şihr yakınlarından donanmanın bir gemisi karaya oturarak tahrip olmuştu. D. Alvaro de Noronha Hürmüz’deki Portekiz kumandanı olup Osmanlı donanmasının durumunu öğrenmek için Simon de Costa idaresinde bir kaç gemiyi keşif maksadı ile gönderdi. Simon aynı gaye ile gönderilmiş bazı Osmanlı gemileri ile karşılaştı ki bu gemiler Pîrî Reis’in oğlunun (!) kumandasında idiler[29]. Aralarında bir çatışma olmadı. Bu sırada harekâtına devam eden Pîrî Reis de Maskat kalesi önlerine gelmişti. Maskat kalesi 1506 yılından beri Portekiz hâkimiyeti altında idi. Kale kumandanı buraya yeni tayin edilmiş olan Jean de Lisbao adlı bir kimse idi. Faria Y. Sousa’ya göre[30] Maskat kalesi Osmanlı donanmasına bir ay kadar dayandı. Osmanlı donanması açıklarda görünür görünmez Jean de Lisbao karısını ve Maskat’da uzun süre yaşamış olan iki yaşlı Portekiz ile diğer bazı kimseleri bir barçaya koyarak Hürmüz’e gönderdi[31]. Fakat Türk belgeleri Maskat muhasarasının Portekiz kaynaklarının yazdığı gibi uzun sürmediğini ortaya koymaktadır. 6 Kasım 1552 tarihli olan bu belgeye göre[32] Osmanlı donanması Maskat kalesini 6 gün bombardıman etti; yedinci gün kale teslim oldu. Faria Y. Sousa[33] onların teslim olmalarına rağmen Pîrî Reis’i evvelden verdiği sözü tutmamakla itham etmektedir. Onun ifadesine göre, Jean de Lisbao serbest bırakılacak iken esir olarak muhafaza edildi; bunun yanısıra 60 portekiz askeri kadırgalara kürekçi yapıldı. Fakat aynı Türk belgesi bu ifadenin aksine 128 askerin esir alındığından bahsetmektedir[34]. Pîrî Reis Maskat kalesini muhafaza etmek niyetinde değildi. Zira elinde esasen oraya bırakacak fazla asker yoktu; oraya muhafız konsa bile Maskat’ın muhafazası çok müşkül idi. Zira Portekiz üsleri olan Hürmüz, Diu ve Goa’dan kontrol edilebilmekte idi. Bu sebeple kaleyi tahrip etti. Bundan sonra Hürmüz istikametine doğru denize açıldı[35].
B. Hürmüz muhasarası :
Batı Asya ülkeleri ile Hindistan arasında bir ticaret merkezi olması hasebiyle Hürmüz Hint okyanusunun en önemli limanlarından biri idi. Aden gibi bir ticaret yeri olan Hürmüz büyük ölçüde bir deniz ticaretine dayanan bir hükümet tarafından yöneltiliyordu. Tacirler bu devlette büyük nüfuz sahibi idiler; halbuki hükümdar aynı derecede bir nüfuza sahip değil idi[36]. Hürmüz hâkimleri, Basra körfezinde, İran ve Arap sahillerinde ki muayyen topraklarda hüküm sürmekte idiler. Büyük Portekiz denizcisi Albuquerque Hürmüz’ü 1507 yılında elegeçirdi ve burada bir üs tesis etti. Pîrî Reis muhasaraya teşebbüs ettiği sırada Hürmüz muhafızı D. Alvaro de Noronha idi. Kalede 900 iyi yetişmiş asker ve uzun bir muhasaraya dayanacak derecede cephane ve yiyecek mevcut idi[37].
Pîrî Reis 28 gemiden mürekkep donanma ve içinde bulunan 850 asker ile Hürmüz muhasarasına başladı. Karaya çıkarılan ve mevzilenmiş toplarla gerek karadan ve gerekse denizden başlıyan bombardıman kale bedenleri üzerinde hayli tahrip yaptı[38]. Pîrî Reis bu arada Hürmüz’de çarpışan askerlerin ulûfeleri için Basra beylerbeyi Kubad Paşa’ya müracaat etti[39]. Kaleye karşı yapılan bombardımanı takiben birbiri ardına düzenlenen hücumlar kalenin mukavemet etmesi karşısında başarılı olamadı. Portekiz müdafileri teslim olmayı kabul etmiyerek iç kaleye çekildiler. Muhasaranın ümid edilenin aksine uzun sürmesi, Osmanlı askerlerinin cesaretini kırmağa başladı. Pîrî Reis’in en büyük endişesi Hürmüz’ü muhasara ederken üstün bir Portekiz donanması tarafından bastırılmak idi. Yanında esir olarak bulunan Maskat kalesinin kumandanı Jean Lisbao’yu Portekiz faaliyeti hakkında fikir ve bilgi almak için bir nevi müşavir gibi kullanmakta idi ; onun verdiği Portekiz deniz faaliyeti hakkındaki bilgiler Pîrî Reis’in endişesini büsbütün arttırdı. Bununla beraber Pîrî Reis Kişm (Ceziret al-Tavîle), iç kalesi hariç bütün Hürmüz adası ve Hürmüz’e tâbi birtakım küçük adaları elegeçirmişti. Fakat bütün bu yerlerin merkezi demek olan kale hâlâ direnmekte idi ve aldığı haberler muvacehesinde de elegeçirilmesi mümkün olamayacaktı. Muhasara devam ederken Pîrî Reis kaledekilere Maskat’ta aldığı bütün esirleri serbest bırakacağı hususunda teklifde bulundu; bu arada Jean de Lisbao’nun karısını, iki ihtiyar Portekiz ve iki askeri serbest bıraktı[40]. Bundan anlaşılıyor ki diğer askerleri ve Maskat kale kumandanını bırakmadı. Karadaki bütün ağırlıkları kadırgalara yükledikten sonra denize açıldı ve Basra körfezine girdi; Basra’ya doğru giderken yerli gemicilerden Portekiz donanmasından haber aldıkları takdirde onu haberdar etmelerini de tenbihledi. Gerçekten de Hint donanması Basra’ya vasıl olduğu sırada bir Portekiz donanmasının da Hürmüz önlerine geldiği haberi Pîrî Reis’e ulaştı. Hürmüz muhasarasını zamanında kaldırmakla Pîrî Reis’in ne kadar basiretli davrandığı bu olayla anlaşılmaktadır. Pîrî Reis’in bu faaliyetleri Portekiz ticaretine büyük darbeler indirmiştir. 1552 yılında Lizbon’dan gelmiş olan 6 ticaret gemisinden mürekkep bir konvoy mutad olduğu halde Hürmüz’e uğrayamıyarak doğrudan doğruya Diu’ya yöneldi. Fakat Hürmüz’deki Osmanlı başarısızlığı duyulunca ticarî seyahatlerle ilgililer eski rotayı takip etmeye başladılar[41].
III — Pîrî Reis’in idamı :
Yukarıda işaret edildiği gibi Pîrî Reis’in Hürmüz muhasarasını kaldırması ve Basra körfezine doğru çekilmesi tam zamanında olmuştur. Zira herhangi bir gecikme, Osmanlı Hint donanmasının, üstün vasıflı portekiz donanması tarafından kıstırılması sonucu belki de Osmanlı deniz tarihi bakımından çok kötü bir akıbete uğraması mukadder olacaktı. Fakat şimdi yeni ve sıkıntılı bir durum ortaya çıkmıştı. Çünkü, Basra körfezinin bir portekiz donanması tarafından kapatılması bahis konusu idi. Pîrî Reis’in müşaviri durumunda olan eski Maskat kumandanı Jean de Lisbao bir Portekiz donanmasının Hürmüz boğazını kapatması halinde Hint donanmasının Süveyşdeki üssüne dönebilmesinin çok güç olabileceğini beyan ederek bu tehlikeli duruma karşı Pîrî Reis’i ikaz etti. Pîrî Reis bu durumda haklı olarak endişelendi; mukabil çareler aramaya başladı. Bu konuda Kubad Paşa[42] ile görüştüğü ve daha sonra tatbik mevkiine koyduğu plânını münakaşa ettiği muhakkaktır. Bilinene göre donanmadan 3 gemiyi yanına alarak Basra’yı terketti ve süratli bir şekilde Süveyş’e vasıl olmaya gayret etti. Gemilerden biri yolda kayalara oturup parçalandı[43]. Süveyş’e 2 kadırga ile gelen Pîrî Reis oradan karayolu ile Kahire’ye vardı. Fakat Mısır beylerbeyi Davud Paşa tarafından iyi karşılanmadı. Hint donanması Pîrî Reis’in sorumluluğu altında idi; o bu hareketi ile ordusunu savaş meydanında bırakıp kaçmış bir kumandan gibi telâkki edilmiştir. Bu görüş açısında suçlu bulunarak hapse atıldı. Davud Paşa bu durumu kendi açısından ayrıntılı olarak İstanbul’a bildirdi. Basra beylerbeyi Kubad Paşa ondan çok önce Pîrî Reis’in hareket tarzını İstanbul’a bildirmişti. İstanbul’dan gelen emirle “siyaseten” Divan-ı Mısır’da katledildi[44]. Katil tarihi muhtelif eserlerde farklı olarak yazılmıştır. Katil olayı Mustafa Âlî tarafından[45] 961 hicrî yılı olayları arasında yazılmış olup, Peçuylu İbrahim de[46] aynı şekilde kaydetmiştir. Türkçe İslâm ansiklopedisindeki Pîrî Reis maddesinde ise[47] 960 veya 962 de katledildiği kaydedilmiştir[48].
Pîrî Reis’den bahseden en son belge 959 Hicret yılının Zilkade (1552 Ekim) ayına aittir[49]. 8 Zilkade 959 tarihli bir hükme göre Pîrî Reis Hint donanması ile Süveyş’i Nisan 1552 (Cemaziyülevvel 959) de terketmişti. Bunun için Hürmüz’e varması Zilkade ayının başlarına isabet etmektedir. Süveyş ile Hürmüz arasındaki mesafe o devrin imkânlarına göre altı ayda alınıyor demektir; Hürmüz’den Basra’ya varışta en fazla bir ay sürmekte idi[50]. Buna göre onun Süveyş’e varması 6 - 7 ay sürmesi icap eder ki 960 Hicret yılı içine isabet eder. Kutbeddin Mekkî’nin[51] eserinde bulunan bir kayıt sayesinde onun 960 Hicret yılında Cidde limanına vasıl olduğunu tespit edebiliyoruz ki tahminimizi teyid etmektedir. Pîrî Reis Kahire’ye 960 Hicrî yılın son aylarında varmıştır. Onun hapse atılması ve İstanbul’dan katline dair emrin gelmesine kadar geçen müddet dikkate alınırsa katlinin 961 hicret yılının ortalarına doğru olduğu çıkar[52].
Pîrî Reis’in katlinden sonra Hürmüz’den bir cemaat İstanbul’a gelerek onun Hürmüz’ü muhasara ettiği sırada mülklerini ve mallarını gasbettiğini iddia ederek mallarının bedelini istediler. Fakat iddia ve ithamlarını destekleyen bir delil gösteremedikleri için şikâyetlerine itibar edilmedi. Pîrî Reis’in sahip olduğu herşey Mısır’daki mahallî idareciler tarafından, verilen emre uyularak müsadere edildi ve İstanbul’a gönderildi[53].
Pîrî Reis’in katli hakkında çağdaş ve çağdaş olmayan yazarların aldıkları tutum dikkate değer. Peçuylu İbrahim[54] ve Kâtip Çelebi[55] herhangi bir beyanda bulunmayarak yalnız olayı nakletmektedirler. Onun Hint donanması kaptanlığında haleflerinden olan Şeydi Ali Reis[56], diğer yazarlardan daha ziyade gerçekleri bilmesi muhakkak olmasına rağmen, manâlı bir sükûtla olayı geçiştirmektedir. Yukarıda zikredilen yazarların tutumları, vicahen mahkeme edilmeden idam edilen Pîrî hakkında uygulanan kararı ağır telâkki ettikleri intibaı uyandırmaktadır. Bununla beraber bazı yazarlar da uygulanan karar hakkında çok gayretkeştirler; Mehmed Efendi[57], Celâl-zade Mustafa[58] ve Mustafa Âlî[59] gibi yazarlara göre Pîrî Reis menfaatini gözeterek teslim olmak üzere iken Hürmüz muhasarasını kaldırdı, bunun yanısıra Hint donanmasını Basra’da bırakarak üç kadırga ile kaçtı. Genel olarak onun idam edilmesine iki siyasî sebep ileri sürülmektedir Biri, Kubad Paşa’ya onu hoşnud edecek hediyeler vermemesi, diğeri Sadrazam Damat İbrahim Paşa’nın himaye ettiği insanlardan biri olması[60].
Pîrî Reis’in hangi düşüncelerle üç kadırga ile Süveyş’e doğru gittiği bilinmiyor. Bir ihtimal, Portekiz deniz kuvvetinin üstünlüğü karşısında bir donanma ile onlarla başedilemiyeceğinden yeni bir donanma ile onlarla daha kolay mücadele edilebileceği fikrinden hareket etmiş olabilir. Pîrî Reis’in donanma başında çok dikkatli ve bir Portekiz donanması ile karşılaşmaktan çekindiği dikkati çekmektedir. Diğer bir gerçek de donanmadaki gemilerin Süveyş’den itibaren uzun bir deniz mesafesi katetmesi ve iki muhasara savaşı -Maskat, Hürmüz - yapmış olması hasebiyle tamire muhtaç olmaları idi. Bir deniz adamı olmaması dolayısiyle Basra beylerbeyi Kubad Paşa’nın denize ait meseleleri anlama kabiliyeti yoktu. Donanmada kürekçi olarak Araplar kullanılmakta olup donanma Basra’ya geldiğinde kürekçiler gemileri terkettiler[61]. Bundan anlaşıldığına göre Pîrî Reis idaresindeki donanma elemanlarının bazısı bu kadar uzun bir sefer için yetersiz idiler. Pîrî Reis’in idam edilmesinden birinci derecede rol oynamış bir şahıs olan Kubad Paşa, Hürmüz’de yaşıyan müslümanlarm mal ve mülklerini, muhasara devam ederken, talan ettirdiğini de İstanbul’a gönderdiği mektubunde onun aleyhine bir nokta olarak ilâve etmişti[62]. Hattâ idamından sonra oradan gelen bir heyet şikâyette bulunmuş, fakat isbat edemediklerinden elleri boş dönmüşlerdi. Kubad Paşa büyük Türk denizcisini idam ettirmeye muvaffak olmakla beraber Basra’dan çok az bir müddet sonra azledilmesi de mânidardır [63].
Pîrî Reis’in bir çok hususu açıklayamadan katledilmesi ilim dünyası bakımından da bir kayıp olmuştur. Zira 1526 da telif edilmiş olan Kitab-ı Bahriye’nin müellifi olarak yeni bir eserin malzemesini toplamış olması icap ederdi[64]. Özellikle 1547 den katline kadar geçen zaman onun tecrübesini ve Hint Okyanusu hakkındaki bilgisini artırmıştı.
BELGELER
1
Cezair ve Medine beğlerbeğisine hüküm ki,
Bundan akdem Vilâyet-i Yemen’den Basra’ya donanma gelmek üzere idi. Gelmiş midür? Ma’lûm olması mühim olmağın buyurdum ki, vardukda zikrolunan donanma gelmiş midür? Eğer gelmiş ise ne tarihde gelmişdür kaç kıt‘a gelmişdür bi’l-fi'l ne mahaldedür tafsil ile yazup arz eyliyesün; henüz gelmedi ise zikrolunan donanmalardan haber aldın mı? ne veçhile haber aldun ma'lûmun olanı yazup i'lâm eyliyesün Cezâir ve Basra vilâyetimin ahvâli ve Lahsa taraflarınun bi’l-cümle ol câniblerün tafsili ile haberin bildüresün.
Fî 26 Şevval sene 959; Osman’a verildi.
(Hükümname mecmuası, Koğuşlar, nu. 888, yp. 473 a).
2
Sultanum,
Arz-ı bende-i bi mikdâr budur ki, baştarda reisi Büyük reis kulunuzun bir hemşehrisi derya yüzünde ticâretden gelürken bir kâfir kayığın almuşlar imiş; eyle olsa zikr olan kayığun kâfirleründen anda gemü halkına 15 kâfir kalup hâliyâ devletlü pâdişâh yesserallahu mâyeşâ hazretleri mezkûr kâfirler gelsün deyü emr olunmuş idi. Devletlü pâdişâhum Allahu Te'âlâ ömrünü devletini fırsatını ziyâde eyleyüp mâ takaddümden evlâ gelen kanun budur ki, deryâ da dâru’l-harb dutulan kâfirler dutan kimesneye gerekdür. Baki emr ü fermân sultanumundur.
Bendemiz Pîrî
Kayığı mîrî içün alınup esirler kendünün olmak emr olundu. (Topkapı sarayı müzesi arşivi, No. E. 5627).
3
Cezâir ve Medine Beğlerbeğisi Kubad Paşa’ya
Bâb-ı sa'âdet meâba mektûb gönderüp bundan evvel Mısır cânibinden derya-yı Hind’e irsâl olunan Donanma-i hümâyûn mubârek Şevval’in 21 inci gününde Mehmed nâm gemi reisi ile Basra’ya bir kalite ile gelüp Kapudan Pîrî dâme izzehu’nun sûret-i beratiyle mektûbun îrad eyleyüp donanma-i hümâyûn mâh-ı Cumade’l-ulâ da Bender-i Süveyş’den deryâya müteveccih olup Cidde’den medîne-i Aden’e ve Rese’l-haddi geçüp kâfirin serhad kal'esi olan Maskat nam bendere gelüp kal'esin muhâsara eyleyüp altı yedi gün döğüp yedinci gün feth olunup kaPede mahsûr olan kâfirin cengde kırılanı kırılup ma'ada 128 nefer kâfir dutılup der zencİr olunup donanma gemilerinde küreğe koşulup andan Hürmüz’e gelüp elân 24 kıt'a kadırga ve 4 kıt'a barça ve cengci ve âlâtcı cümle 850 mikdarı asker ile Donanma-i hümâyûn Hürmüz şehrine dâhil olup Hürmüz’ün kâfiri kal'eye girüp İnşaallah feth olmak mukarrerdür ve donanma da olan askere Zilhicce’nin gayetine varıncıyadek ulûfe verilüp hâliyâ gayri verilecek akça olmayup hayli müzâyakaları var imiş. Bu bendenin fikri Donanma-i hümâyûn gelüp Hürmüz’e tâbi berr-i Arab’da olan benâdırın tâbi olanın mâla kesüp tâbi olmıyan benderleri yıkup harâb edüp andan Bahreyn’e gelüp mümkin ise Bahreyn’i alup ve illâ bir mikdar mâla kesüp ol aralık murâd üzere zabt olunmakdır. Amma Hürmüz feth olduğu takdirce Mısır’da nöbetçi olup hâliyâ Donanma-i hümâyûn ile gelen Ali dâme ızzehuya Katif sancağı inâyet olunup ve donanma dahi Kapudan ile ve olanca asker ile bu deryâda kalup dâima bu cânibde olmak ile benâdır murâd üzere zabt olunmak ile donanmada olan askerin ulûfeleri edâsından gayri hazîneye dahi külli mâl ve nef' hâsıl olup ve niçe feth ü fütûh müyesser olmak mukarrer idi. Bu veçhile olmayup donanma bu deryadan gitdüği takdirce kâfir gerü gelüp Basra’ya dahi külli ızdırâb vermek mukarrerdür. Heman kapudan bendelerine donanma ve asker ile bu diyarda dâimâ ber-karâr olup benâdır zabt olunmasına emr-i şerif inâyet buyurula ki donanmanın dâima bu diyârda olması ehemm-i mühimmâtdandur. Hem Basra hıfzı mühim Cezâir zabtına ve Kızılbaş-ı bed-ma‘âş hareketine külli sa‘y olup Hürmüz ve Bahreyn feth olduğu takdirce emr-i şerif ne veçhile olur deyü arz eylemişsün. İmdi donanma-i hümâyûn Basra vilâyetine geldüği takdirce zahireleri ve ulûfeleri tedârükü ne veçhile olur; zikr olunan askerin zahiresine ve ulûfesine ol vilâyettin müsâ'id hazînesi varmıdur? Tafsil olunmamış ol diyârın cümle umûruna vukuf ve şu'ûrun vardur; hüsn-i mürâsil ve fevr-i celâdetine i'timâd-ı hümâyûnum olmağın cumhûr-ı mühimmâtm tedârükü senün rey-i sâibüne tefviz olunmuşdur. Buyurdum ki, müşârunileyh Hind kapudaniyle haberleşüp Hürmüz maslahatı bertaraf oldukdan sonra donanma ol diyârda kalmak mı evlâdur, yohsa mevsimiyle yerine varmak mu evlâdur. Münâsib her niçe ise anun ile amel eyleyüp ammâ itmâm-i hüsn-i tedârük eyleyüp Hak sübhanehi ve te'âlâ hazretlerinin uluvv-ı inâyetiyle donanma-i hümâyûnu ve yarağı ve leşkeri hıfz etmek bâbında envâ'ı mesâ'iî cemilin zuhûra getüresün. Donanma-i hümâyûn ile gelen leşker ol diyârda kalduğu takdirce zahirelerin tedârük eyleyüp zarûret ve müzayaka çekdürmeyesün. Diyarbekir beğlerbeğisine ve defterdânna hükm-i şeriftim gönderildi ki, istimâlet üzere Bağdad’a 20.000 altun göndere. Bağdad beğlerbeğisine dahi hükm-i şerifim gönderildi. Diyarbekir’den hazîne varmadan donanma Basra’ya gelürse Bağdad hazînesinden karz tarîkiyle göndere. Diyarbekir’den Basra’ya gönderdüğünün yerüne koya; bi-inâyetillâhı te’âlâ Hürmüz fethi müyesser olursa Katif sancağın arz etdüğün üzere Mısır’da nevbetçi olan sancak beşlerinden donanma-i hümâyûnla gelen Ali dâme ızzehu ya ta'yîn eyleyüp tasarruf etdüresün; ol diyarda andan gayrı akdem ve mühim olan mesâlihi ki, berüye arz olunup cevâbı varmaya avk ve teahhur lâzım gele; asla tevakkuf etmeyüp devlet-i hümâyûnuma lâyık ve münâsib ne ise heman icrâ eyleyüp ne veçhile ta'yîn eylediğini sonra arz ey üyesin. Ba'zı yarak gönderildüğü sana i'lâm olunmuş idi henüz gelmedi deyü bildirmişsin. İmdi Diyarbekir Beğlerbeğisinden arz gelüp emr olunan yarağı Bağdad’a irsâl eyledüğün bildirmiş; varup erişmedi ise gayrilerin vâsıl olur; hâliyâdahı yine Diyarbekir’den ba'zı yarak gönderilüp lâzım oldukça Bağdad’a göndermek emr olunmuşdur. Bağdad beğlerbeğisine dahi hükm-i şerifim gönderildi ki, sana lâzım olan eğer yarakdur ve eğer şâir mühimmatdur te’hîr etmeyüp ulaşdura ve Medine azebleri ve müstahfızların sâbıka Âstâne’ye gönderilen defter üzerine olmayup nısfı dahi mevcûd değildür deyü mucebince tekmil olmaya; Bağdad yeniçerilerinden 400 nefer yeniçeri nevbetçi olması lâzımdur deyü bildirmişsin. Bundan akdem Bağdad yeniçerilerinden 700 nefer nevbetçi kalduğun arz eyleyüp Bağdad’a gelmeleri lâzımdur deyü arz eyledükde Cezâir’de hıdmet yoğise getürdesün var ise nihâyet nısfın getürdüp nısfını anda alıkoyasun deyü emr gönderilmişdi. Hâliyâ senün arzın gelmemeğle Bağdad beğlerbeğisine hükm-i şerifim yazılup irsâl olundu ki, arz etdüğün üzere 400 neferi Cezâir’de nevbetçi koya; Bağdad’da çok var ise 200 nefer yazup istihdam eyliye bi’l-cümle eğer terakkidür ve eğer ibtidâdur şöyle ki ol vilâyetün hazînesi müsâ’id olup berüden hazîne gelmelü etmiyesün; vech-i münâsib gördüğün üzere şol ki memlekete lâzım ve mühimdür ta'yîn eyleyüp a’dadan gaflet üzere olmayup vilâyetin hıfz u hırâsetinde mücidd ü merdâne olasun. Şöyle ki bir mühim maslahat düşüp kapuya gönderdüğün âdem kendü atiyle gelmeğle hâzır lâzım gelüp bir zarar ve havf ola ulağla gönderesün. Anun gibi gayetle mühim düşmeyince ulak göndermeyesün. Donanma ile gelen âdemlerden bir yarar ahvâle vâkıf kimesneyi anunla bile ulağla gönderesün ki nısfı ile donanma’nun mîrî beğine donanma geldüğü vakit peksimatları ve zahireleri hâzır bulmak gerekdür. Ana göre tedârük eyleyüp geldüklerinde zaruret çekdirmeyesün [ihmal] etmiyesün. Hind Kapudam Pîrî dâme ızzehu’ya yazılan hükm-i şerifim sana gönderildi. Ma'lûm edinüp eğer anda varmakdur ve eğer maslahat ber-taraf oldukdan sonra mevsimiyle avdet etmekdür ciyak ve evlâ ne ise anunla amel edesün,
Fî 18 Zilka’de sene 959.
Müşarunileyhden gelen Mustafa nâm âdemisine verildi, Fît-târih-i mezbûr
(Hüküm-nâme, Koğuşlar, nu. 888, yp. 487 b- 488 b)
4
Hind kapudanı Pîrî Beğ’e hüküm ki,
Hâliyâ Basra ve Cezâir ve Medine Beğlerbeğisi Kubad Paşa mektûb gönderüp 24 kıt'a kadırga, 4 barça ile Hürmüz şehrine dâhil olup küffâr-ı hâksâr kal‘eye mahsur oldukların ve gelürken yolda kâfirin bir kafesin feth eyleyüp cengcilerinün ba'zısı kılıcdan geçüp mâ‘adası küreğe konulduğun ve senünle gelen kula Zilhicce gayetinden sonra ulûfe lâzım idüğün bildirüp ve kendüye gelen mektûbunu aynı ile irsâl eylemiş. Her ne ki demiş isen ale’t-tafsîl ma‘lûm-ı şerifim oldu yüzün ağ olsun her veçhile yararlığını hüsn-ı tedârükün i‘timâd-ı hümâyûnum olmağın ol hizmete irsâl olunmuş idin. Müşarünileyh Kubad Paşa mektûbunda, fikrim budur ki donanma-i hümâyûn gelüp Hürmüz’e tâbi’ olan benâdırın tâbi’ olanı mâla kesüp tâbi’ olmıyanı benderleri yıkup harâb eyleyüp andan Bahreyn’e gelüp mümkin olur ise Bahreyn’i alup ve illâ bir mikdar mâla kesüp ol aralık karar üzere zabt olunmakdur ve donanma dahi ola ki askeriyle bu diyarda kalup bu cânibde olur ise donanma da olan ulûfeleri edâsmdan gayret-i külli mal ve nef‘ hâsıl olup ve niçe feth ü fütûh müyesser olmak mukarrer idi ; bu veçhile olmayup donanma bu diyârdan kendüyi takdime kâfir gerü gelüp Basra’ya külli izdirâb vermek mukarrerdür deyü bildirmiş deryâ ahvâline vukuf ve şu'urun vardur umûr-dîde kulumsun donanma ahvâli sanâ tefviz olunmuşdur şöyle ki Donanma-i hümâyûn bu kış Basra’da kışlamak mümkin ise kışlayasun; Kubad Paşa’ya hükm-ı hümâyûnum gönderilmişdir ki senünle olan askerin zahiresin ve ulûfesin tedârük eyleyüp zarûret çekdirmiye. Amma Hürmüz bertaraf oldukdan sonra şöyle ki vilâyet-i Basra’da eğlenmekle donanma ve askere bir zarar ihtimâli var ise gerü bir günde avdet etmek münâsib ise mevsimiyle emin ve sâlim donanmayı leşkeri ve yarağı iledesin. Basra’da bir kaç kıt'a donanma lâzımdır deyü arz olunmağın asıl bu donanma ol maslahat içün gönderülmüşdü; Hürmüz maslahatı görüldükden sonra 10 kıt'a donanma koyup ma'adasiyle gitmek münasîb ise eyle edesin; amma gelüp Basra boğazına geldikden sonra küffâr-ı hâksâr bir külli tedârükle yolunuz beklemek ihtimâli var mıdur mevsimi midür bunda ma'lûm olmadı; tafsil üzere arz ve amel edesin sonra emr-i şerifim ne veçhile olur ise mûcibi ile amel edesün; a'da-i bî dînin hile ve hud‘asından gaflet üzere olmayup askeri ve yarağı zayi' etmekden ve donanma-i hümâyûnu Mısır’a erişdirmekden ihtiyat eyliyesin. Müşarünileyh Kubad Paşa ile meşveret eyleyüp Basra’da olmak hususunda görüp enfa' ve evlâ niçe ise anunla amel eylİyesiz eğer berü Mısır cânibine gelmek lâzım gelüp donanma ayrılmağla mâ'adası varup çıkmakda ihtiyat var ise arz eyliyesiz. Bi’l-cümle Devlet-i hümâyûnuma münasib ne ise anunla amel eyliyesiz.
Kubad Paşa âdemi Mustafaya verildi, fi 8 Zilka’de 959
(Hükümname mecmuası, Koğuşlar, nu. 888, yp 488 b).
5
Diyarbekir Beğlerbeğisine hüküm ki,
Hâliyâ Kubad Paşa mektûb gönderüp Mısır’dan irsâl olunan Donanma-i hümâyûnumla Hind Kapudanu Hürmüz şehrine dâhil olup 23 kıt’a kadırga 3 barça ile bi’l-fi'il kal'e-i ınezbûreyi muhasara etdüklerin donanma ile gelen asker karz tarîkiyle Zilhicce gayesinden sonra ulûfe lâzım idüğün arz eylemiş idi. Buyurdum ki hükm-i şerifim vardukda te’hîr etmeyüp Diyarbekir hazînesinden 20.000 altun derkise eyleyüp yarar âdemleriyle Bağdad Beğlerbeğisine gönderesîz ki ol dahi Basra’ya irsâl eyliye; amma altunun irsâl eyledüğün kimesnelere tenbîh eyliyesiz ki varduklarında öteden sahih haber alup şöyle ki maslahat bertaraf olup Donanma-i hümâyûn yine Mısır cânibine avdet eylemiş ise altum koyup gitmeyüp yine Diyarbekir hazînesine götürüp teslim eyliyesiz; eğer zikr olunan altunun yerine Diyarbekir hazînesine alınup lâzım ise arz eyliyesiz ki Hazîne-i âmiremde anın yerine altun göndermeyüp yerine koyula ve bundan akdem Diyarbekir’den ba'zı kurşun ve bakır ve tüfeng ve şâir yarak gönderilmek emr olunmuş idi. Basra Beğlerbeğisi mektûbunda henüz berat gelmeden 10 kıt'a darbezen ile 50 kantar kurşun gelmişdi ol; dahi Cezâir maslahatına sarf olundu yarağa ve kurşuna ihtiyaç vardur deyü bildirmiş şimdilerin her cinsinden ne mikdar yarak irsâl olunmuş ise ve ne târihde gönderdüğün defter eyleyüp defterin bir sûretin müşarünileyh Kubad Paşa’run fermân-ı şerifimle varan âdemisine teslim eyleyüp ve bir sûretin Südde-i sa'âdetime gönderüp emr olunan yarakdan gönderilmemiş var ise ta'cîlen ulaşdırup altunu emin ve sâlim ulaşdırup yollarda zarar erişmekden sakınasın. Âmid hazînesinden emânet konulan tüfenklerden 500 kıt'a tüfenk Bağdad Beğlerbeğisine ulaşdırıla ki ol dahi Cezâir ve Medine Beğlerbeğisine ulaşdırasız.
Bu dahi mezbûr Mustafa’ya verildi,
fi yevm-i mezbûr (18 Zilka'de 959).
(Hükümname mecmuası, Koğuşlar, nu. 888, yp. 489 a).