ISSN: 0041-4255
e-ISSN: 2791-6472

ŞERAFETTİN TURAN

Venedik'te, şehre ayak basılan Piazzale Roma (Roma Meydanı) veya Ferrovia (Demiryolu istasyonu)’dan vaporetto’ya binilip Canal Grande (Büyük Kanal) üzerinden San Marco'ya doğru yol alındığında, ilk iskele olan sağ kıyıdaki Riva di Biasio'dan biraz sonra, cephesi mermer sütunlarla süslenmiş büyük bir bina dikkati çeker. Daha ilk görünüşte, Bizans - Arap ve Ortaçağ İtalyan mimarisinden izler taşıdığı sezilen bu güzel yapı, bugün Museo Civico di Storia Naturale (Tarih-i Tabiî Müzesi) olarak kullanıldığı halde, hâlâ geçen yüzyıllardaki adiyle, Fondaco dei Turchi diye anılır.

Fondaco, Türk-islâm dünyasındaki han, kervansaray karşılığında kullanılan bir deyim olduğuna ve bir “otel - mağaza” karakterini taşıdığına göre, Venedik'teki Fondaco dei Turchi, Türk tüccarlarının oturdukları bir otel, mallarını muhafaza altına aldıkları bir depo ve ayni zamanda alış-veriş yaptıkları bir ticaret merkezi demekti. Kendilerine böyle toplu bir iş yerinin ayrılması için de, Venedik'e gelen Türk tacirlerinin sayısının hayli kabarık olmasının gerektiği tabiî idi. Dolayısiyle Fondaco dei Turchi, Türklerin ticaretle uğraşmadıkları, Osmanlı İmparatorluğu devrinde ticaretin tamamiyle gayri müslim tebaanın elinde bulunduğu ve yabancı devletlerle imzalanan ticaret anlaşmalarının hep tek taraflı işlediği, Avrupalılar ticaret için Osmanlı ülkelerine boyuna gelip gider, hattâ buralarda yerleşirlerken, Türklerin İmparatorluk sınırlarından dışarı çıkmadıkları hakkında ötedenberi tekrar edilegelen mütalâaların hayli mübalâğalı olduğunu göstermekte ve bina, Türk tacirlerinin, Avrupa’nın en canlı pazar yerlerinden biri olan Venedik'te yüzyıllar boyunca bir koloni teşkil edercesine yaşadıkları hayatın âbidevî şahidi hüviyetini taşımaktadır.

I— TÜRKLERE VENEDİK TOPRAKLARINDA TİCARET HAKKINI VEREN ANLAŞMALAR :

Türk tüccarlarının Venedik'e gidip yerleşmeleri için, Cumhuriyet’in hâkimiyeti altında bulunan yerlerde Osmanlı tebaasına ticaret serbestisi hakkının tanınmış olması gerekli idi. Bilindiği gibi, Venedik Cumhuriyeti daha 998 yılında Bizans ülkelerinde tebaası için ticaret hakkını elde etmiş[1] ve IV. Haçlı Seferi ile İmparatorluk topraklarının 1/4 ünü ele geçirirken, buna paralel olarak Anadolu'da ve Doğu Akdeniz kıyılarında hüküm süren bütün devletlerle ayrı ayrı imzalamış olduğu anlaşmalarla[2] Levante’deki ticaret imparatorluğunun temellerini atmıştı.

Osmanlı Devletinin sür’atle genişlemesi karşısında, doğudaki eski imtiyazlı durumunu korumak endişesine kapılan Cumhuriyet, çok geçmeden Türk topraklarında da ticaret hakkını elde etmeğe muvaffak olmuştu. Gerçekten, Yıldırım Bayezid’in, Doc Antonio Venier’e yazdığı 21 Mart 1390 tarihli mektupla, Venedik tebaasına, mutad vergileri ödemeleri şartiyle Osmanlı sınırları dahilinde serbestçe ticaret yapma hakkı tanınmıştı[3]. Ancak, Fetret devrinde Süleyman Çelebi’nin Bizans İmparatoru ile yaptığı anlaşmada yer alan[4] ve Musa Çelebi’nin verdiği 12 Ağustos 1411 tarihli ahid-Nâme[5] ile de teyid olunan bu ticaret serbestisi, tek taraflı olup, sadece kara veya deniz yoluyla Osmanlı topraklarına gelen Venedik tebaası gözönüne alınmıştı ve Osmanlı tebaasının da Cumhuriyet’e tâbi yerlerde ticaret yapabilecekleri hakkında herhangi bir hüküm tesbit edilmemişti. İki devlet arasında, mütekabiliyet esasına dayanan ticaret serbestisi ise, 1416- 1418 Osmanlı - Venedik savaşından sonra düzenlenebilmişti. Çelebi Mehmed’in Doc Tommaso Mocenigo’ya hitaben kaleme alınmış olan 6 Kasım 1419 tarihli ahidnâmesinde, Venediklilere tanınan ticaret serbestisine karşılık olarak Türk tacir ve tebaasının da Signoria'ya âit bütün yerlerde hiç bir tazyik ve engelle karşılaşmaksızın ticaret hakkına sahip olacakları açıkça belirtilmişti[6].

1419 anlaşması ile, Serenissima Repubblica'ya tâbi Ege Adaları'ndan başlayarak terra-ferma ve ana şehir Venedik’e kadar uzanan Signoria ülkeleri ticaretle uğraşan Türk tebaasına açılmıştı. Çelebi Mehmed zamanında elde edilen bu hakka âit hüküm, ondan sonra Venedik’le yapılan bütün anlaşmalarda, özellikle II. Murad’ın 1430 ve Fâtih Mehmed’in 1451, 1454 ve 1479 tarihli ahidnâmelerinde tekrar edilerek daimî bir mâhiyet almıştı[7]. Fakat Yavuz Selim devrinde, iki devlet tebaasına, karşılıklı olarak diğerinin topraklarında ticaret hakkı tanıyan madde hükmü, borcunu ödemeden kaçıp giden tüccarların durumları gözönüne alınarak yeni bir şekle bağlanmıştı. Nitekim Yavuz’un, cülûsundan sonra, babası II. Bayezid zamanında Venedik Cumhuriyeti ile yapılmış olan 1503 anlaşmasını yenilemek gayesiyle gelen elçi Antonio Giustiniani’ye verdiği 17 Ekim 1513 tarihli ahidnâmede bu konuda şöyle deniliyordu :

“…Ve Venedik’den bir kimesne gelüb benim memâlik-i mahrûsemde bir kimesne ile satu-bazar etse, akçesin tamam edâ etmedin hile ile kaçub gider ise, ol kimesne bulunursa ki benüm hükm-i hümâyûnumla varub taleb oluna, sahibine rızkın alıvireler ve benüm memâlik-i mahrûsemden bir kimesne varub Venedik’de bir kimesne ile satu-bazar idüb akçesin tamam edâ etmedin hile idüp kaçub geldüği sabit olur ise ben dahi ahvirem.” [8]

Bu madde, gene Yavuz Selim’in, Mısır’ın zaptından sonra 8 Eylül 1517 de Kahire'de Venedik elçileri Bartolomeo Contarini ile Al vise Mocenigo’ya verdiği fermanda, ufak bir-iki ifade değişikliği ile aynen tekrarlandığı gibi[9], Kanunî Süleyman’ın cülûsundan sonra eski anlaşmaları teyid etmek gayesiyle verilen 17 Aralık 1521 tarihli ahidnâmede de yeralmıştı[10]. Nihayet, Osmanlı İmparatorluğu ile Venedik Cumhuriyeti arasında buhranlı bir dönem olan Korfu kuşatması ve Preveze savaşını takiben elçi Alvise Badoer’in 2 Ekim 1540 da Kanunî Süleyman’dan almağa muvaffak olduğu ahidnâmede de ayni hükme yer verilince[11], artık klâsikleşen bu madde, bundan sonraki bütün anlaşmalarda tekrar edilerek Serenissima Repubblica’nın yıkılışına kadar devam edecekti[12].

II— VENEDİK’TE İLK TÜRK TACİRLERİ :

1419 anlaşması ile Signoria’nın hâkimiyeti altındaki şehir ve limanlar Osmanlı tacirlerine açılmış olmakla beraber, elimizde XV. yüzyıla ait yeteri kadar belge bulunmadığı için[13] Türk tebaasının hangi tarihten itibaren Cumhuriyet’in başşehri olan VenedikVenedik’e kadar uzatmadan evvel, Ağrıboz’dan başlayarak Mora ve Dalmaçya sahillerinde Cumhuriyet’e âit yerlere ve limanlara gidip geldikleri de muhakkaktır. Bu hususta, Osmanlı tebaası bulunan yahudi, rum ve bosnalı gayr-i müslimlerin, müslüman Türk tacirlerine öncülük etmiş olmaları da mümkündür.

Bugünkü bilgimize göre, Venedik’e yerleşen Türk tacirleri hakkındaki en eski kayıt 1571 e kadar çıkmaktadır[14]. Ancak Türklerin bu tarihten çok evvel Signoria’nın başkentine gidip geldikleri ve sayılarının zamanla arttığı şüphesizdir. Meselâ, 1486 da, Frenk İskender adındaki bir bezirgân ile “Padişah kulu olduklarını söyleyen” 10- 15 gayr-i müslimin, Kuzey İtalya’da başka bir Cumhuriyetin merkezi olan Cenova'da yerleştiklerini ve kumaş ticaretiyle uğraştıklarını biliyoruz[15]. Fâtih Mehmed zamanındaki 16 yıllık uzun savaş dönemi sona erdiğine ve 1479 ahidnâmesi ile Osmanlı İmparatorluğu ve Venedik Cumhuriyeti arasında samimî bir barış havası yaratıldığına göre, Cenova’da yerleşip dükkân açacak derecede İtalya içerilerine giden Türk tacirlerinin, yarım-adanın doğu’ya açılmış kapısı mâhiyetinde bulunan Venedik’e de gittiklerini haklı olarak düşünebiliriz.

XV. yüzyıl sonlarında Osmanlı ülkeleri ile Venedik arasında münferit bir şekilde başlayan bu gidiş-gelişlerin, Kanunî Süleyman devrinde Venedik savaşma son veren 1540 anlaşmasından sonra sıklaştığı, diğer taraftan Türk tüccarlarının artık gruplar halinde Venedik’e gittikleri görülmektedir. Burada göze çarpan özellik, ticaret için tek başına Venedik'e giden Türklerin, genellikle, başta bizzat Padişah olmak üzere Osmanlı sarayı mensupları namına özel siparişlerde bulunmak, yahut devrin ileri gelen idarecileri tarafından belirli bir malı satmak veya satın almak gayesiyle gönderildikleri, buna mukabil asıl tacirlerin gruplar halinde hareket ettikleridir.

Türk tüccarlarını birlikte seyahat etmeğe zorlayan başlıca iki sebep vardı :

1 — Mallarım, çeşitli milletlere mensup korsanların başlıca faaliyet alanları olan Akdeniz'de ve bilhassa Adriatik'te emniyet altında nakledebilmek[16].

2 — Tek başına bir gemi kiralayıp fazla navlun ödemeğe mecbur olmamak.

Bütün Yeniçağlar boyunca Venedik dokuması yünlü ve ipekli kumaşlar, Avrupa’da olduğu gibi Yakın Doğu’da da aranan kıymetli bir metâ olduğu için, Osmanlı saray adamları ve diğer devlet ricali Venedik’teki tezgâhlara özel siparişler veriyorlar, hattâ kumaş getirtmek için oraya adamlar gönderiyorlardı. Meselâ, III. Murad, Doc Pasquale Cicogna’ya yazdığı, evâil-i Ramazan 997 (14-23 Temmuz 1589) tarihli mektupta, Osmanlı hâzinesi için gerekli altun işlemeli kumaşların, eskiden beri Venedik tezgâhlarında özel surette dokutturulduğunu belirterek, bu defa istenen 2.000 zirâ kumaşın, bu iş için gönderilen Hazinedar Mustafa’ya teslim edilmesini dilemekte idi[17]. Vezir ve Beylerbeyi gibi yüksek rütbeli devlet memurları da Padişah sarayını taklid ederek Venedik kumaşlarını giymeği tercih ediyorlardı. 1554 de, Mısır Beylerbeyi Dukakin-zâde Mehmed Paşa, seçtiği motiflere göre kumaş dokutturmak için Cumhuriyet’in Kahire'deki bailo’suna başvurmuştu[18].

Bunların dışında, sadece kumaş getirtmek için değil, Avrupa pazarlarında aranan Türk mahsullerinden herhangi birini satmak ve karşılığında başka bir mal satın almak için de saray ve devlet ricali tarafından Venedik'e özel adamlar gönderilmekte idi. Meselâ, Rumeli Beylerbeyi Semiz Ali Paşa, adamlarından Hurrem’i ibrişim satmak için 1546 da Venedik’e yollamıştı[19]. Bunun gibi, hassa tacirlerinden Dergâh-i âlî Çavuşu Cafer’in, Hasan ve Mehmed adlarındaki iki adamı, saray için “ba'zı metâ’ almak için” 1589 da 14,5 yük ham ipek ile Cumhuriyet’in başkentine gönderilmişlerdi[20].

Ancak bütün bunlar, ticaret alanına da girse, resmî devlet görevlileri adına yapılan alış-verişler olup, doğrudan doğruya Türk tüccarlarının faaliyetlerinin dışında kalıyordu. Konumuz bakımından önemli olan, Sadrâzam Rüstem Paşa’nın, Venedik’e giden Türk tüccarlarına seyahatleri esnasında ve mal satma veya satın alma hususlarında gerekli kolaylığın gösterilmesi için, 1546 da Doc Francesco Donà’ya bir mektup göndermiş olmasıdır[21]. Zira, Osmanlı Vezir-i âzaminin böyle bir mektup yazmak lüzumunu duyması için, Cumhuriyet’in başkentine ticarete giden Türklerin sayılarının hayli çoğalmış olmasının gerekeceği tabiî idi. Esasen mektupta tek bir tüccar veya münferit bir olaydan değil, “her-gâh memâlik-i mahrûse-i Pâdişâhîden ol câniblere ticaret içün varan tüccar ve re’âyâ” dan bahsolunuyordu. Nitekim bu tarihlerde bezirgân Ani Çelebi’nin Venedik’te bulunduğunu ve Innocenzo adlı bir tacirden Ceneviz kadifesi satın aldığını[22], 1551 de ise, kendi gemisi ile Venedik'e silâh götüren Sinan Reis’in bunları orada serbestçe sattığını biliyoruz[23]. Hele 25 Türk tacirinin Signoria’nın başkentinden satın aldıkları 60 yük akçe değerindeki malları nakletmek için kiraladıkları bir Venedik kadırgasının yolda tecavüze uğradığını bildiren 1568 tarihli bir belge[24], ticaret için Venedik'e giden Türklerin sayısının kalabalık gruplar teşkil edecek derecede arttığını göstermektedir.

III— TİCARET EMTİASI VE YOLU :

Türk tacirlerinin Venedik pazarlarında revaçta olan doğu memleketlerine âit emtiayı oraya götürüp sattıkları ve bunun karşılığında Osmanlı ülkelerinde aranan Venedik mahsûllerini satın aldıkları şüphesizdi. Çeşitli belge ve kayıtlardan anlaşıldığına göre, Osmanlı İmparatorluğu ile Venedik Cumhuriyeti arasındaki ticarî alış-veriş ise başlıca şu maddeler üzerinde yapılıyordu :

A) Osmanlı ülkelerinden Venedik’e ihraç olunan emtia :

1 — Hububat

2 — Baharat (biber, karanfil, zencefil, hindistan cevizi)

3 — Yapağı

4 — Ham ipek

5 — Pamuk

6 — Sof

7 — Deri, kürk

8 — Şap, balmumu

9 — Kenevir.

B) Venedik’ten Osmanlı ülkelerine ithal olunan emtia :

1 — Yünlü kumaşlar

2 — İpekli kumaşlar

3 — Kâğıt

4 — Bakır, kalay

5 — Cam eşya ve diğer mamuller.

Görülüyor ki, Türkiye’den Venedik'e genellikle ham madde ihraç olunmakta ve karşılığında kumaş ve kâğıt gibi mamul maddeler ithal edilmekte idi.



İhraç listesinin başında yeralan hububat, Venedik için hayatî bir önem taşıdığı halde[25], “tereke”, sık sık ihracı yasaklanan maddeler arasına katıldığı ve ancak özel müsaade ile İmparatorluk sınırlarından dışarıya çıkarılabildiği için, tüccarlar için daimî bir iştigal metâı sayılmıyordu. Baharat ise, daha Haçlı Seferleri sırasında doğrudan doğruya İtalyan tacirleri tarafından Avrupa’ya nakledildiği ve esasen Türk menşeli olmadığı için, Türk tüccarlarının Venedik’e ihraç ettikleri malların başında yapağı geliyordu. O kadar ki, Venedik’e yerleşen Türklerin yüzyıllar boyunca bilhassa yapağı ticaretiyle uğraştıkları görülmektedir[26]. Pamuk, ham ipek, sof ve deri gibi diğer ihraç malları da yapağının yanıbaşında yer alıyorlardı. Türk tacirlerinin Venedik’ten satın alıp Osmanlı ülkelerine getirdikleri veya sevkettikleri mallara gelince, bunların başında, Avrupa’da olduğu kadar Levante pazarlarında da revaçta olan çeşitli yünlü ve ipekli kumaşlar, kadifeler, satenler, damaskolar, simli şayaklar geliyordu[27].

Türk tüccarları Venedik’e ihraç veya ordan ithal ettikleri malları başlıca 2 yoldan sevkediyorlardı :

1 — Osmanlı limanları ile Venedik arasındaki mutad deniz yolu.

2 — Edirne – Kocan, - Üsküb - Saray Bosna – Mostar üzerinden Dalmaçya sahilindeki Spalato (Split) limanına varan kara yolu ve oradan Venedik’e kadar Adriatik hattı.

Biribirini takip eden savaşlar ve XVI. yüzyıl sonlarına doğru gittikçe artan korsan faaliyeti yüzünden denizlerde pek emniyet kalmadığı ve ticarî eşya taşıyan gemileri kadırgalarla himaye etmek gerektiği için, Türk tacirleri, büyük bir kısmı Osmanlı toprakları içinden geçen İstanbul - Spalato – Venedik yolunu tercih ediyorlardı. Spalato ile Venedik arasındaki karşılıklı sevkıyat ta, genellikle kiralanan Venedik bandıralı kadırgalarla yapılıyordu. Zirâ Venedik ticaret gemileri ticarî emtianın emniyetle nakli için daha elverişli olduğu ve bunlara ayrıca muhafaza kadırgaları da refakat ettiği gibi, Kıbrıs’ın zaptı ve İnebahti (Lepanto) savaşından sonra imzalanan 7 Mart 1573 tarihli anlaşmaya göre de, Osmanlı savaş gemilerinin Adriatik’e girmemeleri karşılığında Cumhuriyet, burada ulaşım emniyetini sağlamayı taahhüt etmiş bulunuyordu. Bu yüzden Türk tüccarları, Adriatik'te mallarını, korsan taarruzlarına karşı teçhiz edilmekle kalmayıp gerektiğinde savaş gemileri ile de korunan Venedik ticaret kadırgaları ile nakletmeği tercih ediyorlardı. Meselâ, 25 Cemâziu’l-âhir 1041 (18 Ocak 1632) de, Spalato iskelesi emini ile 16 Türk taciri, Venedik’te ticaret işlerini tanzimle görevli olan ve Osmanlı belgelerinde “Venedik Beş Beğleri” diye anılan Cinque Savii alla Mercanzia’ya müracaat ederek, ora iskelesinde bekleyen 1.500 denk mum, sahtiyan, sof ve ipek ile, Saray-Bosna, Bana-Luka (Banja-Luka), Mostar ve Koça (Koçanı) de bulunan diğer emtianın Venedik’e sevkedilebilmesi için sür’atle kadırga gönderilmesini dilemişlerdi[28].

Böyle olduğu halde korsanların, özellikle Uskok’ların, içinde Türklere âit ticarî eşya bulunan Venedik kadırgalarına tecavüzlerinin önü tamamiyle alınamamıştı. Hattâ Venedikli kaptan ve gemicilerin Uskok’larla anlaşmaları da ara sıra görülen olaylardandı. Nitekim 5 Şubat 1586 da Gabela iskelesinde Giovanni Fontana adındaki Venedikli kaptanın gemisine yüklenen Seyyid Abdi’ye âit 38 yük sof, gemiyi muhafazaya memur Venedik kadırgası mensuplarının Uskok’larla anlaşması sonucunda zaptedilerek, tüccar Abdi’nin adamlarından biri öldürülmüş ve Piyale adlı diğeri de esir alınıp Segna (Senj) ’ya götürülmüştü[29].

IV — VENEDİK’TE TÜRK TACİRLERİNİN OTURMALARI İÇİN AYRILAN YERLER :

Saray veya devlet ricali adına özel bir mubayaada bulunmak veya herhangi bir malı satmak gayesiyle gönderilen görevlilerin dışında, doğrudan doğruya ticaretle uğraşan Türklerin büyük gruplar halinde Venedik pazarlarında görünmelerine paralel olarak, onların Cumhuriyet başkentinde oturma süreleri de uzamağa balamıştı. Zirâ Türk tüccarlarının çoğu, getirdikleri malları satmak ve karşılığında satın alacakları mamulleri sevkedebilmek için aylarca Venedik’te kalmağa mecbur oluyorlardı. Üstelik içlerinden bir kısmı, Osmanlı ülkeleri ile Venedik arasında boyuna gidip gelmektense Cumhuriyet’in merkezinde yerleşip ticarethane açmağı tercih ediyorlardı. İşte bu yüzden Venedik Hükümeti, ötedenberi yabancılar için uygulanagelen usul gereğince Türk tacirlerine de, birarada oturacakları özel bir ikametgâh göstermek lüzumunu hissetmişti. Çünkü XIII. yüzyıldan itibaren İtalya yarımadasının dışından Venedik’e gelen yabancılar, hep birarada oturtuluyor ve kendilerine birer mahalle, ticaretle meşgul olanlara ise birer fondaca tahsis olunuyordu. Bunda, dil, âdet, hattâ din ayrılığı dolayısiyle, şehre dağılacak yabancılarla yerli halk arasında başgöstermesi muhtemel anlaşmazlıkları önlemek kadar, yabancı devletler tebaasını kontrol altında bulundurmak kaygısının da rol oynadığı şüphesiz idi. Yabancıların, milliyetlerine göre ayrı ayrı gruplar halinde ikamet ettirilmeleri yüzünden şehrin birçok semtleri ve sokakları, o civarda oturan yabancıların adlarını taşıyordu. Meselâ, Ruga Giuffa (Ialfa), Ermenilere; Calle degli albanesi, Arnavutlara ve Campo de Tedeschi, Almanlara izafeten verilmiş isimlerdi. Yahudilere gelince, onlar Ghetto adı verilen bir mahalle halinde ayrılmışlardı.

Bunun dışında Arap ve Alman tüccarlarına ayrı ayrı fondaco’lar tahsis olunmuştu. Saraceni diye anılan Arapların fondaco’su Madonna dell' Orto kilisesi yakınında, Almanlarınki ise San Bartolomeo'da bulunuyordu[30]. Bunların içerisinde, Venedik'in ticarî hayatında önemli bir yer işgal edeni Fondaca dei Tedeschi, yâni Almanlara ayrılmış olan fondaca idi. 1268 de ihdas edilen bu fondaco, Venedik ile merkezî Avrupa memleketleri mahsul ve mamullerinin mübadele edildiği bir ticaret merkezi durumunda idi. Yalnız Alman tüccarları değil, Avusturyalı, Macar, İsviçreli, Hollandalı ve Danimarkalı tacirler de bu fondaco'da kalıyor ve kendi memleketlerinden getirdikleri malları burada satıyorlardı. Bu önemi dolayısiyle Fondaco dei Tedeschi'ye Visdomini denilen yüksek dereceli bir memur nezaret ediyordu[31].

1) Cannaregio'da Barbaro'ların evi :

XVI. yüzyıl ortalarında, Venedik'e gelen Türk tüccarlarının ikametleri için Cannaregio semtinde bir evin tahsis edilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Çağdaş bir anonim kronikte, 1571 de Curgolari (Lepanto) savaşı hakkındaki haberler Venedik'e ulaştığı zaman, şehrin ticaret muhiti olan Rialto köprüsünde bulunan Türk tüccarlarının, halkın tepkisiyle karşılaşmamak için kaçıp, oturmakta oldukları Cannaregio'daki Barbaro’ların evine sığındıkları nakledilmektedir[32]. Bahis konusu evin hangi tarihte Türk tüccarlarının ikametine ayrıldığı kesinlikle bilinmemekle beraber, bunun 1571 den pek gerilere gidemiyeceğini ve 1540 Osmanlı - Venedik anlaşmasından önceki devreye geçemiyeceğini sanıyoruz.

Diğer taraftan Cannaregio'da sadece bir “ev” bahis konusu olduğuna göre, Türk tacirlerinin bu evi yalnız otel olarak kullandıkları, Venedik'e ithal ettikleri mallan şehirdeki umumî depolarda muhafaza ettikleri, ticarethane veya mağazalarının ise başka semtlerde -büyük bir ihtimalle Rialto'da- bulunduğu anlaşılmaktadır.

2) Santa Giovanni e Paolo'daki ev (1579 - 1592) :

Türk tüccarlarının Cannaregio'daki evde oturmaları uzun zaman devam etmemişti. Kıbrıs'ın Türklerin eline geçmesini takip eden Lepanto savaşı sıralarında Osmanlı ülkeleri ile Venedik arasındaki ticaret ilişkileri de sekteye uğradığı için, iş göremiyen, üstelik hristiyan halkın baskısıyle karşılaşan Türk tacirleri şehirden ayrılmayı daha uygun bulmuşlardı. Ancak 1573 te Kıbrıs buhranına son veren anlaşma yapıldıktan sonra tekrar Venedik'e dönmeğe başlamışlardı. Bu defa gelenler, ya tek başlarına hareket ettikleri veya çok küçük gruplar halinde bulundukları için, kendilerine birlikte oturacakları belirli bir yer gösterilmemiş ve onlar da şehrin çeşitli yerlerine dağılıp halk arasına karışmışlardı.

Müslüman Türk tüccarlarının şehirde dağınık bir halde bulunmaları, çok geçmeden dil, din, âdet ve görenekleri farklı Venedik yerlileri ile aralarında bazı anlaşmazlıklara sebep olmuştu. Şehirde başgösteren şikâyetler üzerine, aslen bir grek olan Francesco di Dimitri Lettino (Litino), 1574 de, Consiglio de’ Dieci (10’lar Meclisi)’ye müracaat ederek, Türk tüccarlarının, eskiden olduğu gibi topluca bir otel veya evde oturtulmalarını dilemişti[33]. Lettino, aynı zamanda Türk tacirlerinin dükkânlarının da ayrılması gerektiğini öne sürmüştü. Bu tekliflerine karşılık o, Türklerin oturtulacağı otel veya evin muhafızlığının kendisine verilmesini istiyordu[34].

Bu müracaata rağmen Türk tacirleri daha 5 yıl şehrin çeşitli yerlerine dağılmış olarak yaşamağa devam ettiler. Hacı Hızır-oğlu Hüseyin’in, bu tarihlerde Venedik’te ticaretle uğraştığını ve orada katledildiğinde 120.000 akçelik muhallefatı kaldığını biliyoruz[35].

Nihayet 1579 da Santa Giovanni e Paolo Kilisesi civarında bir ev “geçici” olarak Türklere tahsis olunarak onların bir arada oturmaları sağlandı[36]. Fakat bu “geçici” lik, 1579 dan 1592 ye kadar 13 yıl devam edecekti. İşte Hacı Ahmed adındaki tacirin, ortağı Acem Ali ile birlikte Venedik’te ticaretle meşgul bulunduğu[37], Seyyid Abdi’nin, Anadolu’dan Venedik’e sof sevkıyatiyle uğraştığı[38], İnayetullah-oğlu Hasan’ın, tüccar Hacı Murad - oğlu Hüseyin namına 10.000 altunluk emtia getirdiği[39] ve Üsküb tacirlerinden Kara Hacı’nın kölelerinden Ahmed ve Hurrem’in, efendileri adına onun işlerini takip ettikleri[40] tarihler, Türk tüccarlarının Santa Giovanni e Paolo civarında oturdukları bu döneme rastlamaktadır.

3) San Matteo'da Osteria dell'Angelo (İlk Fontico di Turchi: 1592 - 1621) :

Santa Giovanni e Paolo, şehrin ticaret merkezine hayli uzak bulunduğu[41] ve buradaki ev pek kullanışlı olmadığı için Türk tüccarlarının şikâyetlerine yol açmakta idi. Bu yüzden Venedik Senatosu, 28 Mart 1589 tarihli bir decreto (kararname) ile, Magistrate de' Cinque Savij alla Mercanzia'ya, daha müsait bir başka bina aranmasını emretmek zorunluğunu duymuştu[42]. İşte Senato’nun bu kararı üzerinden ‘3’ yıl geçtikten sonra Rialto'da harap San Matteo Kilisesine bitişik olan ve Ser Bortolo Vendramin’in osteria (han) olarak kullandığı ev bulundu. Osteria dell'Angelo diye tanınan bu ev, müstakil, geniş ve rahat olduğu kadar, Türkler için önem taşıyan hamam ve abdest alma yerleri ilâvesine de müsait idi.

Türk tüccarları 1592 de Santa Giovanni e Paolo’dan buraya nakledilirken, binanın muhafızlığı vazifesi de, Türklerin hıristiyanlar arasından çıkartılıp topluca oturtulmaları fikrinin öncüsü olan Francesco di Dimitro Lettino’nun oğlu Zorzi Lettino (Litino)’ya verilmişti[43]. Francesco D. Lettino’nun 1574 den beri tâlibi bulunduğu bu hizmet karşılığında, ücret olarak sadece Türk tüccarlarının sattıkları malların her denk veya balyasından cüz’î bir para almak hususundaki müracaatı ve neticede muhafızlığın onun oğluna verilmesi, San Alatteo civarındaki evin Türkler tarafından yalnız bir ikametgâh olarak değil, ayni zamanda mağaza ve iş yeri olarak kullanıldığını göstermektedir. Kaldı ki, 11 Ocak 1612 tarihli bir emirnamede bu Osteria’dan Fontico di Turchi (Türklerin Fondakosu) diye, bahsedilmesi[44], buranın bir otel ve ticarî iş yeri olduğunun açık delilini teşkil etmektedir. Bu yüzdendir ki, 11 Ekim 1613 tarihli başka bir emirnâme ile, Venedik'te ticaret komisyonculuğu vazifesini gören Azzalini'ler, şehre gelen Türk tüccarlarına âit malları bu eve sevketmeğe mecbur tutulmuşlardı[45].

4) Casa del Duca di Ferrara (Fondaca dei Turchi: 1621 - 1838) :

Çok geçmeden San Matteo'daki ilk Fontico di Turchi binası, sayıları gittikçe artan Türk tacirlerine dar gelmeğe başlamıştı. Bundan dolayı Türkler için fondaca olacak yeni bir binanın inşası fikri ortaya atılmıştı. Nitekim, Collegia’[46]nun 4 Ocak 1600 tarihli talimatı ile Cinque Savii alla Mercanzia, Türklerin evvelce oturmakta oldukları Santa Giovanni e Paolo ile Rio della Pana arasında müsait bir yer bulmağa ve içinde hamam ve sarnıç da olacak büyük bir binanın kaça malolacağını tesbite memur edilmişlerdi[47]. Ancak, Cumhuriyet’in içinde bulunduğu malî sıkıntılar yüzünden yeni bir bina inşası fikri tatbikat alanına konulamamıştı. Bir müddet sonra, bir inşaat firmasının sahibi bulunan Domenico (Giambattista) Bosello, 1618 de, kendisine gerekli kredi sağlandığı takdirde, Türk tacirleri için Fondaca dei Tedesehi'yi andıran büyük bir fondaca inşa edebileceğini bildirmişse de, bu teklif te Zorzi Lettino’nun muhalefeti yüzünden bir sonuç vermemişti. Türklerin San Matteo’daki fondaco’larının muhafızı bulunan Z. Lettino’ya göre, kubbeli ve kemerli olarak yapılması düşünülen böyle bir bina, Türkler için müstahkem bir kale halini alacak ve Cumhuriyet’in başına hayli gaileler çıkarabilecekti[48] !

Türk tüccarları için yeni bir bina yapılması işi böylece sürüncemeye girerken, Venedik halkının 12 Mart 1620 de bir dilekçe ile Senato’ya başvurarak Osteria deli’ Angelo’da oturan Türklerin bazı olaylara sebebiyet verdiklerini öne sürmeleri ve onların San Matteo kilisesine bitişik olan bu evden çıkartılmalarını dilemeleri[49], mes’eleye biran evvel bir çözüm şekli bulunmasını gerektirmişti. Bunun üzerine, esasen 28 Mart 1589 Decreta’su ile Türk tacirlerinin ikametlerine elverişli bir bina seçmeğe memur edilmiş bulunan Magisrato det Cinque Savj alla Mercanzia, araştırmalarını hızlandırmağa mecbur kalmış ve nihayet 11 Aralık 1620 tarihli bir yazı ile, evvelce Ferrara Dukasına âit olan San Giovanni Decollate Kilisesi’nin karşısındaki evin her bakımdan istenen vasıfta olduğunu arzetmişti. Canal Grande üzerinde bulunan bu bina, Venedik'in en büyük yapılarından biri olduğu gibi, ticarî eşyanın kolaylıkla nakline ve bilhassa müslüman Türklerin şehir halkı ile münasebetlerini mümkün olduğu kadar azaltmak için her taraftan tecrit edilmeğe de müsait idi. İşte bütün bunları gözönüne alan Collegia, 11 Mart 1621 de, binanın sahibinden kiralanarak Türk tacirlerine fondaco olarak tahsis olunmasına karar vermişti[50].

V — FONDACO DEI TURCHI BİNASININ TARİHÇESİ :

O tarihlerde Casa del Duca di Ferrara (Ferrara Dukasının Evi) diye anılmakta olan bina, XIII. yüzyılın birinci yarısında, Pesaro’dan Venedik'e, nakleden zengin ve asil Palmieri ailesi tarafından inşa ettirilmişti. Ortaçağ İtalya tarihinin en karakteristik olaylarından biri olan Guelfi-Ghibellini mücadelesi Pesaro’da da şiddetlenip, iş başına geçen Ghibellini'ler, siyasî rakipleri Guelfi'leri şehirden sürmeğe başlayınca, Console (Konsül) Giacomo Palmieri de Venedik’e sığınmağa mecbur kalmıştı. Venedik vatandaşlığına kabul olunan Giacomo Palmieri’nin Büyük Kanal kıyısında yaptırdığı binaya, onun aslen Pesaro’lu oluşu dolayısiyle II Palazzo dei da Pesaro (Pezarolu’nun Sarayı) adı verilmişti[51].

1230 dan sonra inşa edildiği tahmin olunan bina, 1382 ye kadar Palmieri ailesinin mülkiyetinde kalmış ve o tarihte Venedik Hükümeti sarayı satın alarak Ferrara Markisi’ne hediye etmişti. Marki II. Nicolo da Este, biri Venedik'te, diğeri de Treviso'da olmak üzere 2 ev satın almasına müsaade olunması için 1364 de Cumhuriyete başvurmuştu. Yabancıların Venedik topraklarında mülk edinmelerini istemiyen Senato, bu teklifi kabul veya reddetmek hususunda tereddüte düşmüş ve işi 17 yıl boyunca sürüncemeye sokmuştu. Ancak Venedik ile Cenova arasındaki meşhur Chioggia savaşında (1378-81) Marki II. Nicolo’nun daima Venedik tarafını tutması ve barış yapılmasında ona yardımcı olması karşısında Signoria, 1382 de Il Palazzo dei da Pesaro'yu, 10.000 altun duka’ya o zamanki sahiplerinden satın alarak kendisine hediye etmişti[52]. Artık Pesarolar’ın elinden çıkan bina, bu tarihten itibaren Casa del Marcheze (Marki’nin evi) ve Estensi’lerin Papa’dan dukalık serpuşunu almaları üzerine de Casa (yahut Palazzo) del Duca di Ferrara (Ferrara Dukasının evi) adı ile anılır olmuştu[53].

Bina, bir ara Venedik Senatosu tarafından geri alınmakla beraber 1618 e kadar Este ailesinin mülkiyetinde kalmıştı. Ferrara Dukası I. Alfonso (1505 - 1534), Papa II. Giulius (1503 - 1513) ile birleşip Cumhuriyet’e karşı cephe alınca Senato, 1509 da Palazzo del Duca di Ferrara'yı istirdat etmiş, fakat bir müddet sonra Signoria ile Papalık arasında barış yapılıp Duka Alfonso da İmparator V. Karl’a karşı kurulan Kutsal İttifak (Santa lega)’ da Fransa, Papalık ve Venedik’in yanıbaşında yeralınca saray kendisine iade olunmuştu[54].

Ferrara Dukasının Sarayı devrin en büyük ve ihtişamlı binalarından biri olduğu için, Venedik'i ziyaret eden ünlü devlet adamlarından bir çoğu burada misafir edilmekte idi. Bunlar arasında, Bizans İmparatoru II. Manuel (1403) ile VIII. Yuannis (1438), Alman İmparatoru III. Friedrich (1452 ve 1469 da), Kıbrıs’ta hükümranlık hakkını Cumhuriyet’i devreden Kraliçe Caterina Cornaro (1489), Polonya Kraliçesi Bona Sforza (1556) ve Avusturya Arşidükü Maximilien (1581) de vardı[55].

Estensi’ler Ferrara Dukalığını kaybedince Venedik'teki saray da tamamiyle ellerinden çıkmıştı. Erkek çocuğu olmayan Duka II. Alfonso (1559-1597)) kendine halef olarak yeğeni Cesare da Este’yi seçmişti. Fakat öteden beri Ferrara'yı kendi hâkimiyeti altına almağa çalışan Papalık, bu fırsatı kaçırmak istememiş ve Alfonso’nun ölümünden (1597) sonra toplanan Curia Romana (Vatikan Divanı), gayr-i meşrû bir şahsın oğlu olan Cesare’nin[56] Dukalık makamını işgal edcmiyeceğini ve Ferrara hâkimiyetinin Camera Apostolica (Kilise Devleti)’ya geçmesi gerektiğini ilân etmişti. Böylece Ferrara'dan mahrum edilen Cesare da Este, Modena'ya çekilmeğe mecbur kalmış, 1598 de yapılan Faenza anlaşması ile Bertinoro dukalığının kendisine bırakılacağı vaadi ile avutulan II. Alfonso’nun kızkardeşi Urbino Düşesi Lucrezia, Ferrara'nın tasarrufunu Papalığa devretmeğe zorlanmıştı. Bunu takiben 1 Mart 1602 de noter huzurunda yapılan bir mukavele ile de Este âilesinin elinde bulunan diğer mâlikâneleri Papa VIII. Clementus (1592 - 1605)’a bırakmıştı. Bu arada “Venedik’te Canal Grande üzerinde bulunan saray” da Papanın yeğeni Kardinal Pietro Aldobrandini’ye verilmişti. Bununla beraber bu mukaveleyi tanımıyan Cesare, vaktiyle Signoria tarafından Este âilesinc hediye edilmiş olan Casa del Dura di Ferrara'yı, Cavaliere Antonio Priuli’ye satmak için teşebbüse geçtiğinden, Kardinal Aldobrandini de ayni yola başvurmuş ve binayı 1618 de 24.000 duka’ya A. Priuli’ye devretmişti[57].

İşte Venedik Collegia'su 1621 Martında binanın Türk tüccarlarına fondaca olarak tahsis edilmek üzere kiralanmasına karar verdiği zaman Casa del Duca di Ferrara'nın sahibi bulunan Antonio Priuli, ayni zamanda 1618 den beri Cumhuriyet’in devlet başkanlığı demek olan Doc (Doge)’luk makamına yükselmiş bulunuyordu (1618 - 1623). Collegio'nun kararından sonra 26 Temmuz 1621 de mal sahibi sıfatiyle A. Priuli ile bir kira mukavelesi yapılarak, San Matteo civarındaki ilk Türk Fondaco’su Osteria deli Angelo'da oturmakta olan Türk tüccarlarının buraya nakli için gerekli tadilâta başlanılmıştı.

VI — VENEDİK’TEKİ TÜRK TACİRLERİNİN DURUMU:

1 ) Fondaco Nizamı :

Türk tacirlerine tahsis olunan Casa del Duca di Ferrara'nın, ortasında kuyulu bir avlu bulunan zemin katı depo ve dükkânlara ayrılmıştı. Tahta bir merdivenle çıkılan diğer 2 katta ise, Türklerin kaldıkları odalar bulunuyordu. Her odaya birer ocak ile yatak konulacak birer ranza yapılmıştı. Doğu cephesinde avluya bakan büyük bir oda mescit haline getirilmişti. Zemin katta bir kısım da abdest almak için ayrılmış, buraya bir sıra çeşmeler yerleştirilmişti[58]. Bundan başka binanın Canal Grande'ye bakan cephesinde de tadilât yapılmış, ön kısmı ticarî eşyanın kolaylıkla yükletilme ve boşaltılmasına evlerişli duruma sokulurken, çatı katında ‘9’ tane mazgal yaptırılmıştı[59].

Bu arada artık Fondaco dei Turchi adiyle anılacak olan Türk ticaret merkezi için ‘33’ maddelik bir tüzük te yapılmış ve bunun uygulanması işi Cinque Savii alla Mercanzia'ya verilmişti. Buna göre, Türk tüccarları Magistrato dei Cinque Savii alla Mercanzia’nın tesbit edeceği tarifeye göre kira bedelini vererek binada oturabilecek ve mutad vergileri ödemek şartiyle serbestçe ticaret yapabileceklerdi Bu yeni ve daimî fondaco'da da muhafızlık vazifesi Zorzi (Giovanni) Battista Lettino’nun üzerinde bırakılmıştı. Muhafız, kira işlerini düzenle yürütmek ve gerekli tadil ve tamirleri yaptırmakla mükellefti. Ancak bina içinde yapılacak geniş çaptaki tadilât için mal sahibinin muvafakatinin alınması zorunluydu. Muhafız, topladığı kiranın 2/3 ünü mal sahibine teslim edecekti. Binanın su, kandil yağı, temizlik vs. .. gibi günlük masrafları geriye kalan 1 /3 ile karşılanacaktı. Mal sahibi, bir ticaret yeri olan Fondaco'da meydana gelebilecek kazalar için hiç bir tazminat isteğinde bulunamıyacaktı. Muhafızlık ücretine gelince, G. B. Lettino, mal sahibinin vereceği yıllık bir miktar paranın dışında, kira tahsilâtı üzerinden de bir pirim alacaktı[60].

2) Türk tüccarlarının şehir halkı ile ilişkilerinin kısıtlanması :

“Casa del Duca di Ferrara”, Tondaco dei Turchi olacak şekilde tadil edilirken, binanın âdeta tecridine çalışıldığı görülmektedir. Gerçekten bu sırada, binanın Canal Grande'ye bakan ön kısmı, arada bir kapı bırakılarak sahil boyunca oldukça yüksek bir duvarla çevrilmişti. Bu duvarın bir tarafında, Fondaco'da görevli Venedikli muhafızlara ayrılmış olan daire bulunuyordu. Salizzada del Fontego denilen doğudaki ana yol tarafında da yüksek bir duvar örülmüş ve Fondaco'nun kara ile irtibatını sağlamak için burada tek bir giriş yeri bırakılmıştı. Ayni zamanda Rivo del miglio boyunca uzanan eski irtibat yolu da yıktırılmıştı. Bütün bunları, birkaç yıl sonra, binanın çatı katının ön kısmında bulunan iki küçük kulenin yıktırılması takip etmişi. Filhakika, Fondaca'nun iç talimatını ve burada kalacak Türk tüccarlarının ödiyecckleri ücretleri, yâni kira bedelini tesbit eden 27 Mayıs 1627 tarihli Decreto’nun 17. maddesi ile, bu kulelerin ya içten ve dıştan olmak üzere tamamiylc kapatılması, yahut ta yıktırılması öngörülmüştü[61]. Öyle anlaşılıyor ki Venedik Senatosu kuleler için aldığı bu kararla, Fondaca’da oturan Türklerin şehri gözetlemelerinin ve zadegân ile iktidar sahiplerinin durumlarını öğrenmelerinin önüne geçmek istemişti.

Bina etrafında alman bu tedbirlerle, âdeta şehir ile irtibatı kesilen Fondaco'da yaşayan Türk tacirlerinin günlük hayatları bile sıkı kayıtlar altına alınmıştı. Bunda, müslüman Türklerle hrıstiyan yerli halk arasında, dil, din ve görenek farkından doğan bir çok anlaşmazlıklar ve eskiden beri süregelen karşılıklı şikâyetlerin etkisi bulunduğu şüphesizdir. Ancak, anlaşmazlık ve şikâyetlere yol açan olaylara sadece Türklerin sebebiyet vermedikleri, Venedik halkının da daha başlangıçtan itibaren Türk tüccarlarına mal satma veya satın alma ve mallarını şevketine hususunda çeşitli engeller çıkardıkları dikkati çekmektedir. Bu yüzdendir ki Sadrâzam Rüstem Paşa, daha 1546 da Venedik Doc’u Francesco Donâ’ya bir mektup yazarak Türk tüccarlarının karşılaştıkları muameleden dolayı şikâyette bulunmuştu. Rüstem Paşa, bu mektubunda, her iki devlet tebaasına karşılıklı olarak diğerine âit topraklarda serbestçe ticaret yapma hakkını veren ahidnâme, yâni 2 Ekim 1540 ahidnâmesi hükümlerini hatırlatarak, “Devletlû Pâdişâh-i âlem-penâh hazretleri Venediklüye bu denlü ‘inayet idüb ‘ahid-nâme-i şeriflerin virmekden emr-i hümâyûnları bunun üzerinedir ki, mahzâ iki canibin dahi re'âyâsı eyyâm-i saadetlerinde emin ve âmân ve refahiyyet ve itmînân üzre” olmalarını sağlamak gayesini güttüğünü belirtmiş, ayni zamanda, Türk tacirlerine Venedik’te “bu veçhile ta‘addîler” de bulunulmasının sonunun “iyi” olmıyacağını ilâve etmek zorunluluğunu da duymuştu[62].

Rüstem Paşa’nın tehdit dolu bu şikâyet mektubunun, Osmanlı İmparatorluğunun en kudretli devirlerini yaşadığı o tarihlerde Venedik’teki Türk tüccarlarına kolaylık gösterilmesi bakımından müsbet etkiler yaptığı muhakkaktır. Böyle olduğu halde Venedik halkı ile Türkler arasında üzücü bazı hâdiselerin önü tamamiyle alınamamıştı. Hattâ ara sıra katil olayları da meydana gelmekte idi. Meselâ Hacı Hızır - oğlu Hüseyin[63] ile Tokat tüccarlarından Hacı Murad - oğlu Hüseyin’in adamı İnayetullah-oğlu Hasan[64], 1576- 1579 yıllarında Venedik’te katledilmişlerdi. 1583 te ise, ortağı Acem Ali ile birlikte Venedik'e gelen tüccar Hacı Ahmed’in, ortağı hrısliyanlığı kabul etti diye bütün para, mal ve hattâ zatî eşyalarına el konulmuş ve İstanbul’a dönen Hacı Ahmed’in şikâyeti üzerine III. Murad, Doc Nicolo da Ponte’ye bir mektup yazarak adı geçenin mallarının iadesini istemişti. Padişah bu mektubunda, Türk tüccarlarının biribirini takip eden şikâyetlerine de temasla, “memâlik-i mahrûsemiz tarafından metâ‘ ve esbâb ile varub kendü hâlinde bey' ve şirâ üzre olan tüccar tâifesine havza-i hükümetinizde kimesnei hiç veçhile zulm ve ta'addî etmeğe rızâ gösterilmeyüb mâbeynimizde mün'akid olan sulh ve salâh emrini kemâkân ri‘âyet etdirmek bâbında envâ'-i mesâ’î-i cemîlenüz vücude” getirilmesini dilemekten de geri kalmamıştı[65].

Bu zapt ve katiller dışında, Venedik halkının Türklere, hattâ onların oturdukları yerlerin yerli muhafız ve bekçilerine bile sözle veya fiilen hakaret ve tecavüzde bulundukları da dikkati çekmektedir. Meselâ Türk tacirlerinin San Matteo'ya bitişik Osteria dell ’Angelo’da oturdukları devre âit olan 11 Ocak 1612 tarihli şu emirnâme bunun açık bir delilini teşkil etmektedir :

“Serenissimo Principe bildirir ve Avvogador da Ponte[66]’ye emr eder ki : Mutad üzere şehirdeki Osteria veya Pontico di Turchi'de oturup bu şehirde ticaretle uğraşan Türklere, hiç kimse ne hakaret edebilir, ne de sözle veya fiilen tecavüzde bulunabilir. Aksine hareket edenler, eğer yetişkin kimseler ise, ‘15’ ay kürek cezasına çarptırılacak, şayet henüz rüştünü ispat etmemiş çağda ise, kamçı, hapis, sürgün, para veya adaletin cevaz verdiği diğer ihtiyarî eczalardan biri ile tecziye edileceklerdir.”[67]

Bunu takiben 1613 Ekiminde yayınlanan diğer bir emirnâme ise, Türk tacirlerinin şehir halkı ile münasebetlerinin mümkün olduğu derecede kısıtlandığını göstermektedir. Il Consiglio di XL al Criminal[68] 11 Ekim 1613 tarihli bu emirnâmesinde şöyle deniliyordu :

“Senato’nun kararı ile, Zorzi Litino (Lcttino) nun nezaretinde olmak üzre, sadece Türklerin ikametlerine ayrılan Rialto'da San Matteo'da bulunan evin muhafızlarına ve hizmetçilerine, herhangi bir kimsenin hakaret veya tecavüz etmesi yasak olup, aksine hareket edenler, sürgün, hapis, kürek vs., ile cezalandırılacaklardır.

“Muhafızların muhalefetine rağmen, şeytanî ve câniyâne işler görmek gayesiyle, bahis konusu eve, genç çocuklar, kadınlar ve kötü tanınmış şahısları sokan kimseler de ayni cezalara çarptırılacakları gibi, vazifelerinin sınırlarını aşan muhafızlar da ayni surette cezalandırılacaklardır.

“Muhafızlar, güneş doğunca kapıları açmağa ve gurub vaktinde kilitlemeğe, bahiskonusu eve her nevi silâh ve barutun sokulmasına engel olmağa mecburdurlar. Şehirdeki simsar yahut mutavassıtlar da şehre gelen Türkleri ve onlara âit ticârî eşyayı bu eve sevketmek zorundadırlar.”[69]

Türk tacirlerinin şehir halkı ile olan ilişkilerini kısıtlamak ve bilhassa geceleri onları binada tecrid etmek gâyesini güden bu tedbirlerin, Casa del Duca di Ferrara’nın Fondaco olarak tahsisinden sonra daha da artırıldığı görülmektedir. 5 Mart 1622 tarihli bir emirnâme ile, genç delikanlıların Fondaco dei Turchi’ye girmeleri yasaklanmıştı. Bunlardan, ticarî bir iş için Fondaco'ya gitmeleri gerekenler, her defasında Magistrate dei Cinque Savii alla Mercanzia’dan müsaade almak zorunda idiler. Diğer taraftan Türkler, Fondaco'ya girerken üzerlerindeki her nevi silâhı emin bir yere bırakmağa mecbur tutulmuşlardı. Nihayet bütün bunlar yetmiyormuş gibi, Fondaco'da oturan Türk tüccarları için günlük listeler düzenlenmesine de başlanılmış, başka bir yerde oturan veya geceyi dışarıda geçirenlerin cezalandırılacakları ilân olunmuştu[70]. Böylece denilebilir ki Türkler, Fondaca dei Turchi'de sıkı bir nezaret altına alınmış, güzel ve konforlu bir binada sanki bir göz hapsine mahkûm edilmiş oluyorlardı. Zirâ, Federico Berchet ile birlikte Fondaco dei Turchi hakkında en derli-toplu etüdü yapmış olan Agostino Sagredo’nun da belirtmekten kendini alamadığı üzere, Türk tüccarları için konulan hükümler “imtiyazdan bambaşka şeylerdi; bu, güzel ve iyi bir esaret idi.”[71]

3) Türk tüccarlarına tanınan haklar :

Osmanlı İmparatorluğu ile Venedik Cumhuriyeti arasında yapılan anlaşmalara, yâni ahidnâmelere göre, Türk tacirleri Venedik'te serbestçe ticaret hakkına sahip idiler. Ahidnâmeler Türklerin Cumhuriyet’e ait yerlerde ticarette bulunurken ödiyecekleri vergiler hakkında herhangi bir hüküm ihtiva etmediği için Venedik'e giden ve oraya yerleşen Türk tacirleri mutad vergileri ödemek zorunda idiler.

Türkler hakkında alınan kısıtlayıcı kararlara ve arada sırada meydana gelen tatsız olaylara rağmen Türk tüccarları ile Venedikliler arasında ticaret konusunda samimî bir işbirliği kurulmamış değildi. Öyle ki daha XVI. yüzyıl sonlarında bazı Türk tüccarlarının Venedik yerlilerinden özel vekilleri bulunuyor ve bu Türkler mallarını vekilleri aracılığı ile sattırıyor ve karşılığında gene onlar vasıtasiyle mal getirtiyorlardı. Meselâ sof ticaretiyle uğraşan Hasan Ali Çelebi’nin Venedik'te Messer Filippo adında umumî bir vekili vardı. Filippo, Ali Çelebi’nin gönderdiği 30.000 filorilik sofu satarak karşılığında onun namına çuha ve diğer kumaşlar satın almıştı[72].

Başlangıçta Fondaco dei Turchi, bütün Osmanlı tebaası tacirlere değil, yalnız müslüman Türklere tahsis edilmişti. Yahudi, Rum. Ermeni gibi müslüman olmayan Osmanlı tacirleri eskiden olduğu gibi gene şehrin muhtelif yerlerindeki evlerde kalıyorlardı. Her nekadar Casa del Duca di Ferrara’nın fondaco olarak kiralanmasından bir yıl sonra, 1622 de, “Büyük Sultan’ın tebaası bulunan hrıstiyanların” da burada oturmalarına karar verilmişse de[73], fiiliyatta bunun tatbiki mümkün olmamış ve yalnız gayr-i müslim Osmanlı tacirleri değil, müslüman Boşnaklar bile Fondaco'ya yakın evlerde kalmağı tercih ettikleri için bu hususta ısrar edilmemişti. Bunun gibi, Venedik'e gelen iranlı tacirlerin de mümkün olduğu nisbette Fondaco dei Turchi'de, fakat Osmanlı tebaasından ayrı bölümlerde oturtulmaları yolunda alınan karar da[74], iki devlet tebaası arasındaki uyuşmazlık yüzünden tatbik olunamamıştı.

Ticaret için Venedik'e giden Türklerin, âilelerini de beraberlerinde götürdükleri anlaşılmaktadır. Nitekim Fondaco'ya nezaretle görevli Cinque Savii alla Alercanzia’nın 16 Haziran 1622 tarihli bir kararında, “Türk kadınları”nın da Türk erkekleri ile birlikte Fondaco'da oturmaları gerektiğinden bahsedilmektedir. Böylece Fondaco dei Turchi, son Türk tüccarının Venedik'ten ayrıldığı 1838 yılına kadar sadece Türk tacirlerinin kaldıkları bir otel ve ticaret merkezi mahiyetini muhafaza etmişti.

Türk tüccarlarının Osmanlı ülkelerinden getirttikleri mallar doğrudan doğruya Fondaco'ya naklolunuyor ve satışlar burada yapılıyordu. Hattâ Fondaco'da oturmayan gayr-i müslim Osmanlı tacirlerine âit emtianın da buraya konulması gerekiyordu. Meselâ, 11 Aralık 1639 da, Levante'den Türkler namına gelen veya onlar tarafından getirilen bütün ticarî emtia ile birlikte hrıstiyan tacirler adına gelen malların Fondaco dei Turchi'ye konulmasına karar verilmişti[75].

Venedik'te Osmanlı İmparatorluğunun daimî bir siyasî temsilcisi veya Türk tüccarlarının işlerine nezaret edecek resmî bir Türk memuru bulunmadığı için, eceliyle ölen veya katlolunan Türklerin mal ve paralarına, Cumhuriyet’in ticaret işlerini yönetmekle görevli Cinque Savii alla Mercanzia tarafından el konuluyor, sonra bunlar ya İstanbul'daki Venedik bailo’su vasıtasiyle ölen tacirin vârislerine gönderiliyor veya Padişahın bir hükmü ile gelen vekillerine teslim ediliyordu. Bu yüzdendir ki, 1577 de katledilen Hacı Hızır - oğlu Hüseyin’in 120.000 akçe olan muhallefatı bailo vasıtasîyle İstanbul’a getirtilmiş[76], 1579 da öldürülen İnâyetullah - oğlu Hasan’ın zaptolunan para ve eşyasının asıl mal sahibi Hacı Murad - oğlu Hüseyin’e[77] ve 1589 da Rialto’da ölen Ahmed ve Hurrem adındaki kölelerine metrûkâtının da efendileri Üsküblü tacir Kara Halil’in çocuklarının vekili olan Yusuf’a teslim edilmesi[78] için III. Murad’ın Doc’a birer mektup göndermesi lâzım gelmişti. Ayni şekilde, 1628 yılı sonlarında ölen Şaban adındaki tüccarın malları, vârisi olmadığı için Osmanlı hazînesine maledilirken, onun Venedik’e göndermiş olduğu 11 yük sofun bedeli de, ‘3’ yükü 7.000 akçe hesabiyle vekili Menahim’den alınmış ve mezkûr meblâğın adı geçen Menahim’e ödenmesi için IV. Murad tarafından Venedik Doc’una mektup yazılmıştı[79].

Venedik’te yerleşen Türk tacirlerinin sayısı hakkında bugün için yeteri kadar bilgiye maalesef sahip değiliz. Ancak 1740 tarihinde Doc Alvise Pisani (1735- 1741)’ye yapılan bir müracaattan, o sırada Fondaca dei Turchi’de ‘50’ Türk tüccarının kalmakta olduğunu öğreniyoruz[80]. Ticaret yollarının değişmesi sonucunda Akdeniz ticaretinin önemini kaybettiği ve Venedik’in artık Avrupa’nın en başta gelen ticaret merkezlerinden biri olmaktan çıktığı XVIII. yüzyıl ortalarında şehirde hâlâ ‘50’ Türk taciri bulunduğuna göre, XVI. yüzyılın ikinci yarısı ile XVII. yüzyılda onların sayısının daha da fazla olduğunu haklı olarak tasavvur edebiliriz.

Uzun zamandan beri bakımsız kaldığından harap olmağa yüz tutan Fondaco’nun tamir ettirilmesini sağlamak için, 1740 da orada oturan ‘50’ Türk tüccarı müşterek bir dilekçe ile doğrudan doğruya Doc’a başvurmak zorunluluğunu duymuşlardı. Bu müracaat üzerine Fondaca'yu gezen Cinque Savii aile Mercanzia, duvarların yer yer çatlak, odaların harap, dükkân kapılarının hemen hemen açık olduğunu, tezgâh diye birşey kalmadığını, malların rutubetten çürümeğe yüz tuttuğunu, bilhassa kuyudaki suyun ağır ve tuzlu olması yüzünden Türklerin hayli ıztırap çekmekte olduklarını ve bu gidişle binanın yıkılıp can kaybına yol açması ihtimalinin de bulunduğunu tesbit etmişti. Yapılan keşfe göre, Fondaco’nun oturulabilir bîr hale sokulması için 14.000 duka harcanması gerekiyordu. Fakat cihaz suretiyle binayı tekrar ellerine geçirmiş olan Pesaro âilesi, tamir için bu kadar para sarfetmenin kendilerine bir menfaat sağlıyamıyacağını öne sürerek Fondaco'nun tahliye edilmesini istemişlerdi. Bu yüzden de Cinque Savii alla Mercanzia, 10 Temmuz 1740 tarihli raporlarında, Türk tacirleri için daha az masrafla elverişli hale sokulabilecek başka bir binanın bir an evvel bulunması gerektiğini teklife mecbur kalmışlardı[81].

Fakat ihtişamlı devirlerini artık çok gerilerde bırakarak, siyasî olduğu kadar iktisadî zaaf içinde tarihinin sonuna yaklaşmakta olan Serenissima Repubblica, Türk tacirleri için yeni bir bina tahsis edecek durumda bulunmadığı için Türkler, yarım yamalak onarılan Fondaca dei Turchi'de oturmağa devam ettiler. XVIII. yüzyılın sonlarına gelindiğinde Venedik Cumhuriyeti artık tarihe karışmıştı. 12 Mayıs 1797 de ilân edilen Demokrasiden ‘4’ gün sonra General Napoleon Bonaparte komutasındaki Fransız kuvvetleri Venedik’e girmişler ve 17 Ekim 1797 de Fransa ile Avusturya arasında yapılan Campo- Formio andlaşması ile Cumhuriyet’e âit kuzey İtalya toprakları Avusturya’ya bırakılmıştı. 8 yıl süren bu ilk Avusturya hâkimiyetinden sonra, İmparatorluğa yükselmiş bulunan I. Napoleone, Presbourg anlaşmasiyle geri aldığı Venedik'i, kurmuş olduğu İtalya Krallığı’na katmıştı. Ancak Restorasyon devrinde tekrar Avusturya hâkimiyetine terkedilen Venedik, Longobardia ile müştereken Lombard - Venitien Krallığı halinde Viyana'ya bağlanmıştı.

Böylece Venedik, paylaşılamıyan bir metâ gibi Fransa ile Avusturya arasında devrediledururken, iktisaden de çökmüştü. 1797 de Cumhuriyet’in sona erişiyle, şehirdeki ticaret faaliyeti eski canlılığından çok şeyler kaybetmekle beraber tamamiyle sönmemişti. Bu devirde Fondaca det Turchi’de oturmağa devam eden Türkler, küçük çapta da olsa gene yapağı ticareti yapıyorlardı[82]. Fakat Fransız hâkimiyeti sırasında Napoleone’un Ingiltere ile ticareti yasaklaması ve buna karşılık İngiltere’nin de kıt’a Avrupasını abluka altına alması, Venedik ticaretine son darbeyi indirmiş ve onu sefalete sürüklemişti. O kadar ki Napoleon İmparatorluğu sona erip deniz yolları tekrar ticarete açıldığı zaman, Venedik, ticaret âleminde kaybettiği yeri bir daha alamamış ve üstelik İtalyan Risorgimentosu’na (1860) kadar sürecek uzun bir devre için Avusturya tarafından sömürülür bir hale düşmüştü. Bu yüzden Türk tacirleri de yavaş yavaş Venedik'ten ayrılmağa başlamışlardı. Zira, az çok canlılığını muhafaza eden yapağı ticareti de bu sırada Osmanlı tebaası hrıstiyan Bosnahların eline geçmişti. Giderek Fondaca dei Turchi'de bir tek Türk tüccarı kalmıştı : Sadreddin[83].

VII — SON TÜRK TÜCCARININ VENEDİK’TEN AYRILMASI VE FONDACO DEI TURCHI’NİN MÜZE HALİNE GETİRİLMESİ :

1621 de Türk tüccarlarına Fondaca olarak kiralanan eski Casa del Duca di Ferrara, bir müddet sonra Priuli’lerden tekrar Pesaro âilesinin eline geçmiş ve 1838 de de Antonio Busetto Petich tarafından satın alınmıştı[84]. Fondaco'nun bu yeni sahibi, içinde tek bir Türk tüccarı oturduğu için artık kira getirmeyen binayı tütün ve sigara deposu olarak kullanmak istediğini bildirerek Sadreddin’in oradan çıkmasını dilemişti. Esasen Venedik Cumhuriyeti sona erdiği ve şehir Avusturya hâkimiyeti altına girmiş bulunduğu için, Türk tacirlerini Fondaco dei Turchi’de oturmağa zorlayan decreto ve emirnâmeler de hükümsüz kalmıştı. Böyle olduğu halde Sadreddin’in Fondaco’dan çıkmak istememesi, binanın boşaltılması işini önemli bir mes’ele haline getirmiş, dolayısiyle Venedik’teki bu Türk ticaret merkezi, üzücü bazı olaylar sonunda kapanmıştı.

Çağdaş müşahitlerin naklettiklerine göre, 50 yaşlarında olan Sadreddin, uzun zamandan beri Fondaco’da yaşadığı için Venedik dialektini mükemmel surette öğrenmişti. Bununla beraber muhafazakâr bir kimse olup II. Mahmud’un ıslâhat hareketlerini benimsemediği için fes giymiyor, kaftan ve beyaz sarıkla dolaşıyordu[85]. A. B. Petich, kendisinden binayı tahliye etmesini istediği vakit Sadreddin, binanın şimdiye kadar birkaç sahip değiştirdiği halde Türk tüccarlarının burada kalmağa devam ettiklerini belirterek, “San Marco Cumhuriyeti, bu binayı Türklere fontego olarak vermiştir ve ben fontego da oturmak istiyorum” cevabını vermişti. Kendisine San Marco Cumhuriyeti’nin artık tarihe karışmış olduğu hatırlatıldığı vakit te, Venedik Comune’sinin tâbi bulunduğu Avusturya hükümeti nezdinde gerekli teşebbüse geçmesi için Uryana’daki Osmanlı elçisine müracaat etmekten çekinmemişti! Neticede Sig. Petich, binayı tahliye ettirmek için mahkemeye başvurmuş, Sadreddin mahkemede de ayni şeyleri söyliyerek, Türk tüccarlarına fondaca olarak tahsis olunan binanın bir başka iş için kullanılamıyacağı görüşünü savunmuştu. Fakat sonunda davayı kaybedeceğini anlayan Sadreddin, bir gün ansızın ortadan kaybolmuştu[86]. Onun Venedik’ten ayrılması ile ‘217’ yıldan beri Türk tüccarlarının kalmakta oldukları bina, artık Fondaca dei Turchi olmaktan çıkıyor ve XVI. yüzyıl ortalarında açılmış bulunan Türk Ticaret Merkezi kapanıyordu.

***

Sadreddin’in ayrılmasından sonra bina tütün ve sigara deposu haline getirilmişti. Venedik tarihinde önemli bir yeri bulunan bir yapının depo olarak kullanılmasını ve yavaş yavaş harabiye terkolunmasını doğru bulmayan Venedik Comune’si, Giovanni Correr’in Podestalığı sırasında, 31 Temmuz 1843 te binanın satın alınıp, Fondato olarak kullanılırken yapılan ilâvelerin kaldırılarak aslî şekline sokulmasına karar vermişti. Ancak fiyat konusunda Antonio Busetto Petich ile anlaşılamadığı için yıllarca bir sonuç alınamamıştı. Nihayet binanın tarihî ve mimarî değeri hakkında Kont Agostino Sagredo ile mühendis Federico Berchet’nin II Fondaca dei Turchi in Venezia. Studi sorici ed artistici adını taşıyan iki kısımlık etüdleri tamamlandıktan (1859) sonra 1862 de restorasyona başlanılmıştı[87]. Aynı zamanda bu eski Türk Ticaret Merkezi’nin Civico Museo olarak kullanılması uygun görüldüğünden, Federico Berchet’nin idare ettiği restorasyon sona erince[88], Alessandro Peride Ninni’nin kolleksiyonu buraya nakledilerek Museo Civico di Storia Naturale (Tarih-i Tabiî Müzesi) nin nüvesi teşkil olunmuştu.

Bugün bu müzeyi gezenler, ortasında küçük bir kuyu ile havuzun yer aldığı iç avluda, derinliğine 11, enine 5 sütunla ayrılan bölmeler arasında millî kıyafetleri içerisindeki eski Türk tacirlerinin hayallerini görür gibi olurlar. Orta kapı kemeri üzerinde ise lâtince şu kitabe göze çarpar :

Tempore quam prisco sedem teneurc
Pisauri Et Priolac atque ortum fertîli Ateşte genus
Turcarum emporio inde situ et squalore ruenti
Antiqui decoris forma novata redit[89].

Böylece, vaktiyle Pesaro ailesine aitken onlardan Priuli’lerin mülkiyetine geçen binanın, uzun bir süre Türklerin ikametine tahsis olunduğu ve harap olmağa yüz tutmuşken tamirden sonra bugünkü halini aldığı anlaşılır.










Dipnotlar

  1. Camillo Manfroni, Le Relazioni fra Genova, l’impero Bizantino e i Turchi, Genova, 1898, s. 10.
  2. Venedik, Küçük Ermenistan Krallığında ilk ticaret imtiyazını 1201 de almıştı (bk. G. I. Bratianu, Recherches sur le commerce Génois dans la mer Noire au XIIIe siècle, Paris, 1929, s. 160). Bunu Anadolu Selçuklu Sultanı I. Alâaddin Keykubad’la yapılan Mart 1220 tarihli (krş. Osman Turan, Türkiye Selçukluları Hakkında Resmî Vesikalar, Ankara, 1958, s. 143-146), Trabzon Rum İmparatorluğu (bk. G. I. Bratianu, ayn. esr. 174), İlhanlı Hükümdarı Ebu Said Han’la imzalanan 22.XII.1320 tarihli (Mas Latrie, Privilège Commercial accordé en 1320 a la République de Venise par un roi de Perse. Faussement attribué a un roi de Tunus. Extrait de Bibliothèque de l'Ecole des Chartes, 1870) ve nihayet Menteşe-oğlu İlyas Bey’le yapılan 1403 ve 1414 tarihli anlaşmalar (krş. Mas Latrie, Commerce d'Ephèse et de Milet au moyen Age. Traité Vénitien en de 1403 avec l’Emir de Palatcha, Bibliothèque de l’Ecole des Chartes, XXV, 1864, ss. 219-231 ve ayn. mll. Pacte pour la paix et le Commerce entre La République de Venise et l'Emir de Milet en Asie Mineure, BEC, LU, 1891, ss. 422-425) takip etmişti.
  3. Osmanlı İmparatorluğu ile Venedik Cumhuriyeti arasında ilk ticaret anlaşması mâhiyetinde olan bu mektubun zamanında yapılmış olan İtalyanca tercümesinde şöyle deniliyordu: “El comanda la mia segnoria ehe d’anchuo in avanti, ehe in tuto quelo mondo ch’io signorizo in Grecia et in la Turchia, et in lo mar et in terra, ehe tuti i Viniziani et chj Viniciani se spaza, cum tuto so haver, ch’i possa mercar in li luogi de la mia segnoria senza dubio et contradicion. (Diplomalarının Veneto-Levantinum, II, nr. 134, s. 222 vd.).
  4. Bu anlaşma ile Osmanlı ülkelerinde sadece Venedikliler için değil, Cenovalılar, Rodos Şövalyeleri, Grekler ve bütün Franklar için de ticaret serbestisi tanınıyordu (İtalyanca metin için bk. ayn. esr. II, nr. 159, s. 290-293).
  5. İtalyanca metin: ayn. esr. II, nr. 164, s. 302-304.
  6. “... ma ehe i suo homeni e mercadanti possa intrar et insir in tuti luogi de la mia signoria, se in ponente como in levante, e ehe i faza de la mercadantie, e ehe da algun i non habia algun impazo dove ehe se trovasse, ni in mar ni in terra; e similmente sia li homeni e li mercadanti de la mia signoria in tuti i luogi de Veniziani, si in mar como in terra, senza danno et senza impazo.” (ayn. esr. II, nr. 172, ss. 318 vd.).
  7. 4 Eylül 1430 ve 10 Eylül 1451 ahidnâmelerinde, Osmanlı tebaasının mütekabiliyet esasına dayanan ticaret hakkı aşağı-yukarı ayni ifadelerle yer almıştı : “... E lo simel faza a la mia signoria la glorissimo fradello de ma signoria el Doxe con illustrissimo comun de Venexia.” (bk. ayn. esr. II. nr. 182, s. 344 vd. nr. 209, ss. 382-384). / 18 Nisan 1454 ahidnâmesinde de bu hususta, “e cosi i sudditi del Sultano nelle terre veneziane” deniliyordu (Metin: Zinkeisen, Geschichte des Osmanischen Reiches in Europa, II, 33-35).
  8. Venedik Devlet Arşivi (L’Archivio di Stato di Venezia. Kısaltma: ASF), Documenti Turchi, Busta I, fasc. 3.
  9. ASV, Documenti Turchi, Busta I, fasc. 5 te bulunan bu fermanın Türkçe metninde tarih, sadece Şa’ban 923 (19.VIII - 16.IX.1517) diye yazılmışsa da, gene ayni arşivde mevcut İtalyanca nüshasında (Busta XVII, nr. 217) tarihler “22 Şaban” ve “8 Eylül” diye her iki takvime göre ayrı ayrı gösterilmiştir (Bu ahidnâme hk. bk. B. Moritz, Ein firman des Sultan Selim I. für die Venetianer, Festschrift Sachau 422 vd. d.).
  10. ASV, Documenti Turchi, Busta I, b. 6, fasc. 3.
  11. “Ve benim memâlik-i mahrûsemden bir kimesne varub Venedik’den bir kimesne ile satu-bazar idub akçesin tamam edâ itmeden kaçub gelürse sabit olan hakkı ahvireler.” (Wilhelm Lehman, Der Friedensvertragzıvischen Venedig und der Türkei vom 2 Oktober 1540. Stuttgart, 1936)..
  12. Meselâ, 1753 te Hersek’te Venedikliler tarafından katledilen Osmanlı tebaasından bazı kimselerin durumlarını tesbit için kullanılan ahidnâmenin XI. maddesinde, 1540 ahidnâmesi hükmünün aynen yeraldığı görülmektedir (Başvekâlet Arşivi, Cevdet, Hariciye, nr. 4205).
  13. Arşivlerimizde bu devreye ait belgeler çok az sayıda olduğu gibi, birkaç defa yanan Venedik Arşivinde de XIV. ve XV. yüzyıllara ait belgelerin çoğu elden çıkmıştır.
  14. Çağdaş bir anonim Venedik kroniğinden naklen Agostino Sagredo - Federico Berchet, Il Fondaca del Turchi in Venezia, Studi slorici ed artistici, Milano, 1860, s. 24.
  15. Bu hususta bk. bizim Barak Reis'in Şehzade Cern mes'eleriyle ilgili olarak Savoie’ ya gönderilmesi, Belleten, 103, s. 547.
  16. Osmanlı limanları ile Venedik arasında gidip gelen ticaret gemileri XVI. yüzyılın ortalarında Adriatik'le başlıca ‘2’ grup korsanların saldırılarına uğrıyorlardı : Güney’de Malta'da yerleşmiş olan St. Jean Şövalyeleri ve kuzeyde Dalmaçya sahilindeki Segna (Senj)'yı üs edinen Uskoklar. Yüzyılın sonlarına doğru bunlara İspanyol, Toskana Gran Dukalığı ve İngiliz korsanları da katılmışlardı (Korsanların Venedik ve dolayısiyle Türk ticaretine verdikleri zararlar için bk. Alberto Tenenti, Venezia e i corsari, 1580-1615, Bari, 1961).
  17. Bahis konusu 2.000 zirâ “efrencî şeyb” kumaşın (drappo d’oro) bedeli Dubrovnik haracından ödenecekti (ASV, Busta IV, nr. LXIII de bulunan bu karakteristik nâme-i hümâyûnun metni için bk. Ek. IV).
  18. Mehmed Paşa’nın bu husus için eski Haleb Bailo’suna yazdığı mektup: Tayyib Gökbilgin, Venedik Devlet Arşivindeki Vesikalar Külliyatında Kanuni Sultan Süleyman Devri Belgeleri, Belgeler, c. I, Sayı. 2, Vesika. 99, s. 219 vd.
  19. Paşa’nın, Hurrem'e kolaylık gösterilmesi ricasiyle Doc Francesco Donato’ya yazdığı, Evâsıt-i Cemâziû’l-evvel 953 (Temmuz 1546 ortaları) tarihli mektubu: T. Gökbilgin, ayn. esr. s. 172.
  20. III. Murad’ın, “zikr olunan mikdarı gönderilen harîri değer bahasiyle bey' idüb, dahi alınması ferman olunan metâ‘1 bahasiyle aldıklarından sonra mezburân Hasan ve Mehmed’ in” geri dönmelerinin sağlanması için Doc Pasquale Cicogna’ya yazdığı Evâhir-i Muharrem 998 (Aralık 1589 başlan) tarihli nâmesi: ASV, Busta IV, nr. LXIV.
  21. Venedik Devlet Arşivinde (ASV) Busta VII, b. 2, fasc. 20 de bulunan bu mektup aslında tarihsiz olmakla beraber Arşiv kayıtlarında 1546 olarak larihlenmiştir. önemi dolayısiyle ileride gene temas edeceğimiz bu mektubun metni için bk. Ek. I.
  22. Ani Çelebi adına, geriye kalan 21 top kadifeyi Innocenzo (…….)’nun vekilinden teslim alan Çavuş Hacı Cafer’in verdiği 27 Receb 953 (23.IX.1546) tarihli temessük senedi: ASV, Busta XIV, b. 2, fasc. 18.
  23. Sinan Reis’in silâh bedelini aldığına dair Cemaziyü’l-evvel 958 (Mayıs 1551) tarihli temessükü: T. Gökbilgin, ayn. esr. Vesika 90, s. 214.
  24. Ayn. esr. Vesika 87, s. 211 vd.
  25. Venedik'te, “Camera del frumento” (Buğday dairesi) adını taşıyan özel bir daire, hergün şehirde sarfedilen ve şehre ithal olunan buğday miktarını gösteren bir liste hazırlayıp Doc’a vermek mecburiyetinde idi (GuidoPerale, Venezia, la ninfea del paludo, Bologna, 1962, s. 122).
  26. bk. A. Sagredo - F. Berchet, Il Fondaca dei Turchi in Venezia, s. 29. XVIII. yüzyılda bile Türk tüccarlarının Venedik’e ihraç ettikleri mallar arasında yapağı büyük bir yer tutmaktaydı. Meselâ, tüccar Molla Salih’in 207 balya yapağısı Avusturyalılar tarafından Trieste’de alıkonulup müzayede ile satılmıştı (Bu konuda Avusturya elçisi tarafından yazılan 15 Cemâziu’l-âhir 1177/21. XII. 1763 tarihli takrir: Başvekâlet Arşivi, Cevdet, Hariciye, nr. 1016).
  27. XIV. yüzyıldan itibaren Venedik’in ihracatının başında çeşitli kumaşlar yer alıyordu. XV. yüzyılda şehirde 3.000 ipekli kumaş ve 16.000 şayak ve dimi dokumacısı bulunuyordu (Jules Sottas, Les Messaggeries Maritimes de Venise aux XIVe et XVe siécles, Paris, 1938, s. 50). Ancak XVII. yüzyıldan itibaren İngiltere, Fransa ve Hollanda kumaşlarının rekabeti yüzünden Venedik kumaşlarının Doğu’daki sürümü azalmıştı (krş. Tommaso Bertele, Il Palazzo degli ambasciatori di Venezia a Costantinopoli, Bologna, 1932, s. 224).
  28. 3-4 aydan beri Spalato'da kadırga bekleyen tüccarlar, “olanca sermayelerin masraf” ettiklerini belirterek, “katırga eglenüb vaktiyle gelmezse niceleri ‘avdet idüb Dubrovnik’e gitmek mukarrerdir” diye ilâve etmişlerdi (ASV Busta X, b. 9. Metin: Ek. VI).
  29. Mallarının geri verilmesi veya bedelinin ödenmesi için Seyyid Abdi’nin Venedik Docuna şikâyet mektubu: ASV., Documenti Turchi, Busta IX, fasc. 28.
  30. A. Sagredo - F. Berchet, ayn. esr. 24. Venedik’teki yabancı koloniler için bk. Gino Luzzatto, Storia Economica di Venezia dall'XI al XVI secolo, Venedik, 1961, ss. 58-61.
  31. 268 de ihdas olunan “Visdomini al Fondaco dei Tedeschi”, Venedikli asillere verilen imtiyazlı bir memuriyetti. (Jules Sottas, ayn. esr. 41, krş. G. Perale, ayn. esr. 123). / Venedik'in en eski ve büyük binalarından olan Fundaca dei Tedeschi bugün merkez Postahanesi olarak kullanılmaktadır.
  32. Galliccioli, Memorie I, 102 den naklen A. Sagredo-F. Berchet, ayn. esr. 24.
  33. Venedik’te ticarî faaliyeti düzenleme ve buna nezaretle görevli 5 uzman (Cinque Savii alla Marcanzia)’ın Fondaca dei Turchi hakkında hazırladıkları 10 Temmuz 1740 tarihli rapor: Scrittura dei V Savj alla Mercanzia, circa il Fontico de’ Turchi e suo ristauro. 1740, 10 luglio, Venedik, 1874, s. 6.
  34. Muhafızlığa göz diken Lettino, Türk tüccarlarının satacakları malların her bir balya veya denginden, alıcı tarafından ödenecek ‘4’ soldi (soldo = 5 santimlik mangır)’den bajka bir ücret istemiyordu. Bu, Türk tacirlerinin getirdikleri malların hayli fazla olduğunu göstermesi bakımından dikkate değer (A. Sagredo - F. Berchet, ayn. esr. s. 25).
  35. Hüseyin’in muhallefatının İstanbul’daki Venedik bailo’su vasıtasiyle getirtilmesi İçin Galata Kadısının 25 Muharrem 985 (14.IV. 1577) tarihli sicil sureti (ASK, Documents Turchi, Busta XIX. Metin: Ek.II).
  36. A. Sagredo - F. Berchet, ayn. esr. s. 25..
  37. Ortağı hrıstiyan oklu diye malları zaptedilen Hacı Ahmed’in mallarının iadesi için III. Murad tarafından Doc Nicolo da Ponte’ye yazılan Evâhir-i Şevvâl 991 (Kasım 1583 başları) tarihli nâme-i hümâyûn: ASV, Documenti Turchi, Busta IV, fasc. LVIII.
  38. 5 Safer 994 (5. II.1586) da Gabela iskelesinden bir Venedik gemisine yükletilen ‘38’ yük sofunun Uskoklar tarafından zaptedilmesi üzerine Seyyid Abdi’nin Doc’a arzıhali: ASV. Documents Turchi, Busta IX, fasc. 28.
  39. Hasan’ın katlinden sonra Venedik’te el konulan muhallefatının geri verilmesi için III. Murad’ın Doc’a Evâil-i Şevvâl 987 (1579 Kasım sonları) tarihli nâmesi, ASV. Documenti Turchi, Busta III, nr. XLIX.
  40. Ahmed ve Hurrem’in ölümleri üzerine el konulan mallarının iadesi için III. Murad’ın Doc Pasquale Cicogna’ya Evâil-i Receb 997 (Mayıs 1589) tarihli nâmesi: ASV. Documenti Turchi, Busta IV, nr. LXII.
  41. Venedik'te Türk tüccarların ikametlerine ayrılan yerler için ekteki haritaya bakılabilir.
  42. Scrittura dei V Savj alla Mercanzia circa il Fontico de’ Turchi, s. 8.
  43. Ayn. esr. s. 7; krş. A. Sagredo - F. Berchet, ayn. esr. s. 25.
  44. Il Consiglio di XL (40’lar Meclisi)’nin bu emirnâmesî için bk. Ayn. esr. 26.
  45. Göst. yer.
  46. Venedik devlet teşkilâtına göre çeşitli kuramların temsilcilerinden meydana gelen ve Meclisler’e, bilhassa Senato’ya havale edilecek işleri taksim etmekle görevli kurul. Doc’un başkanlığında toplanan Collegio’ya, asillerden 26 üye ile, Cumhuriyetin ‘6’ büyük müşaviri (consigliere) Senato’yu temsil eden ‘6’ Büyük uzman (Savii grandi), Capi di Quaranta denilen ‘40’ lar Meclisi’nin 3 şefi ile Terra- Ferma ve Deniz aşırı ülkeler işlerine bakan diğer ‘5’ er uzman katılmakta idi (bk. Amelot de la Houssaie, Histoire du gouvernement de Venise, I, Amsterdam, 1705 s. 40).
  47. Scrittura dei V Savj alla Mercanzia, s. 7.
  48. A. Sagredo - F. Berchet, ayn. esr. s. 27.
  49. Scrittura dei V Savj alla Mercanzia, s. 7 vd.
  50. Ayn. esr. s. 8.
  51. Il Fondaca dei Turchi in Venezia (Estratto dalla Gazzetta di Venezia, nr. 148, 1869), s. 1; krş. A. Sagredo - F. Berchet, ayn. esr. s. 4.
  52. Ayn. esr. s. 9.
  53. Il Fondaca dei Turchi in Venezia (Est. Gazzetta di Venezia) s. 2.
  54. Giuseppe Tassini, Alcuni appunti storici sopra Il Palazzo dei Duchi di Ferrara in Venezia, poscia Fondaca dei Turchi, (Estratto dall’ Archivio Veneto, t. VI, parte II, 1873, s. 8).
  55. Göst. yer. krş. Il Fondaca dei Turchi in Venezia (Est. Gazzetta di Venezia) s. 3.
  56. Zira Cesare’nin babası. Duka I. Alfonso’nun gayri meşru bir oğlu idi.
  57. A. Sagredo - F. Berchet, ayn. esr. s. 14 vd.; II Fondaca dei Turchi in Venezia (Est. Gazzetta di Venezia), s. 3.
  58. krş. A. Sagredo - F. Berchet, ayn. esr. s. 68.
  59. Fondaco'nun 1720 tarihimdeki dış görünüşü için Resim I.’e bakınız.
  60. bk. Scrittura dei V Savj alla Mercanzia circa il Fontico de' Turchi, s. 9 vd. Gerek binanın bakım ve idaresinde, gerekse Türklerden kira bedellerini tahsil etmede gösterdikleri gayret yüzünden Fondaco muhafızlığının hep Lettino ailesinden gelenler arasında devredildiği görülmektedir.
  61. A. Sagredo - F. Berchet, ayn. esr. s. 75.
  62. Rüstem Paşa’nın evvelce de bahis konusu ettiğimiz bu mektubunun metni için bk. Ek: I.
  63. ASV. Documenti Turchi, Busta XIX. Metin: Ek. II.
  64. ASV. Documenti Turchi, Busta III, nr. XLIX.
  65. ASV, Documenti Turchi, Busta IV, fasc. LVIII.
  66. Köprü Avukatı. (Ticaret merkezi olan Rialto köprüsü).
  67. bk. A. Sagredo - F. Berchet, ayn. esr. s. 26.
  68. Cezaî işlere bakan “40’lar Meclisi”.
  69. A. Sagredo - F. Berchet, ayn. esr. s. 26.
  70. Ayn. esr. 27.
  71. Ayn, esr. 28.
  72. Hasan Ali Çelebi’nin ölümünden sonra, kayınbiraderi Seyyid Abdi Çavuşun, adı geçen M. Filippo’ya yazdığı 10 Muharrem 1003 (25.IX.1594) tarihli mektup: ASV, Documenti Turchi, Busta IX, b. 3, fasc. 40 (Metin için bk. Ek. V).
  73. A. Sagredo - F. Berchet, ayn. esr. 28.
  74. 0 Haziran 1622 de Cinque Savii alla Mercanzia’nm aldığı bu karar, bir hafta sonra, 16 Haziran’da uyulması zorunlu bir hüküm haline getirilmişse de bir türlü uygulanamamıştı (göst. yer.).
  75. A. Sagredo - F. Berchet, ayn. esr. s. 27.
  76. Hüseyin’in parası getirtilinceye kadar İstanbul’daki Venedik dragomanı, Hüseyin’in babası Hızır’a önce 48.000, sonra da 40.000 akçe ödemişti (Galata kadısının bu husustaki 25 Muharrem 985/14.IV.1577 tarihli sicil sureti: ASV. Documenti Turchi, Busta, XIX, Metin için bk. Ek. II).
  77. III. Murad’ın Evâil-i Şevvâl 987 (Kasım 1579 sonları) tarihli mektubu: ASV. Documenti Turchi, Busta III, nr. XLIX).
  78. Evâil-i Recep 997 (Mayıs 1579) tarihli mektub, (ASV. göst. yer, Busta IV, nr. LXII. Metin için bk. Ek III).
  79. Evâil-i Cemâziü’l-evvel 1038 (1628 sonları - 1629 başları) tarihli nâme-i hümâyûn: ASV. Documenti Turchi, Busta, V, fase. LXXXIX.
  80. Scrittura dei V Savj alla Mercanzia circa il Fontico de’ Turchi e suo ristauro. 1740, 10 luglio, s. 13.
  81. Doc’a hitaben kaleme alınmış olan bu rapor 1874 de Venedik’te basılmıştır.
  82. A. Sagredo - F. Berchet, ayn. esr. s. 29.
  83. Venedik’teki bu son Türk tüccarının adı, İtalyan kaynaklarında Saddo - Drisdî olarak geçmektedir. Bunun Sadreddin (zayıf bir ihtimalle de Sadeddin) den bozulma olduğunu sanıyoruz.
  84. Casa del Duca di Ferrara'yı 1621 de Fondaco dei Turchi olarak kiraya veren Doc Antonio Priuli, binayı oğlu Girolamo’ya bırakmıştı. Girolamo’nun kızı Maria, 1648 de Leonardo Pesaro ile evlenince saray cihaz olarak gene Pesaro’ların eline geçmişti. Bu durum 1830 a kadar devam etmiş, o tarihte Pietro Pesaro binayı yeğeni Kont Leonardo Manin’e bırakmış ve Manin de 1838 de Petich’e satmıştı (77 Fondaco dei Turchi in Venezia, Est. Gazzetta di Venezia, s. 5).
  85. A. Sagredo - F. Bcrchet, ayn. esr. 29 vdd.
  86. Il Fondaca dei Turchi in Venezia, Est. Gazzetta di Venezia, s. 4; A. Sagredo - F. Berchet, ayn. esr. 30 vd.
  87. Il Fondaca dei Turchi in Venezia, Est. Gazzetta di Venezia, s. 6.
  88. Restorasyonun özellikleri hakkında bk. Ayn. esr. s. 7 - 12.
  89. Kitabedeki sözler ünlü latinist Prof. Zambaldi’ye aittir (Ayn. esr. s.12).

Şekil ve Tablolar