XIX. asrın ilk yansında yetişen azim, kudret sahibi aynı zamanda cesaret, şiddet ve kan dökücülüğü ile meşhur vezir ve sadr-ı âzamlardan olan İzzet Mehmed Paşa Dârende hânedanından İbrahim Bey’in oğludur. 1207 H. (1792 M.)’de memleketi olan Dârende’de doğmuştur. Gençliğinde ve takriben 1224 H. (1809 M.)’de amcası vezir Dârendeli Ali Paşa dairesine[1] intisab ile mühürdarlığında bulundu ve onun inhasiyle kapıcıbaşı payesi verilmişti. Sonra mirahur payesiyle mütesellindik ve voyvodalık gibi İdarî ve askerî hizmetler görmüştür.
BOĞAZ MUHAFIZLIĞI :
İzzet Mehmed Bey daha sonra Ispartalı vezir İbrahim Paşa’ya kethüda vekili olmuş ve paşasının Bursa mutasarrıflığı ile Karadeniz Boğazı Muhafızlığında bulunduğu sırada işleri bizzat idare ile kabiliyetini göstermiş olduğundan (1236 Zilhicce sonu = 31 Ağustos 1821) paşasının inhasiyle ve onun maiyyetinde bulunmak şartiyle Beylerbeydik (Mîrmîranlık) tevcih olunarak Paşa olmuştur.
İzzet Mehmed Paşa, Beykoz'da oturmak ve Karadeniz boğazının Anadolu sahilini muhafaza eylemek şartiyle 5 Rebiulevvel 1238 (20 Kasım 1822)’de Afyon Karahisar mutasarrıfı oldu. Altı ay sonra yâni 4 Şevval 1238 (14 Haziran 1823) tarihinde Afyon Karahisar’a başkası tâyin edildiğinden İzzet Mehmed Paşa Menteşe sancağiyle yine Karadeniz boğazının Anadolu sahili muhafızlığında kalmış ve 3 Zilhicce 1240 (19 Temmuz 1825)’da vezirlikle ve Boğaz muhafızlığiyle Anadolu valiliğine yâni Kütahya, Ankara ve Afyon Karahisar sancaklarına tâyin olunmuştur[2].
Sultan II. Mahmud, kapalı deniz halinden çıkmış olan Karadenizden gelecek bir Rus taarruzuna karşı koymak ve aynı zamanda Mora ihtilâlinin ve Etniki Eterya cemiyetinin faaliyetiyle İstanbul'a, kadar sirayet eden Rum harekâtına karşı tedarikli bulunmak üzere uyanıklığını ve şiddetini haber aldığı İzzet Mehmed Paşa’yı bu muhafızlıkta tuttuğu gibi aynı zamanda Karadeniz boğazının Rumeli ciheti de, Yeniçeri ağalığından alınan Ağa Hüseyin Paşa’ya verildi (1239 H. =1823 Μ.). Bu tâyinler aynı zamanda Sultan Mahmud’un nizam askeri tesis etmek hususundaki tasavvurlarına da yardımcı olacaktı.
Tarihlerde görüldüğü gibi, yeniçeri ocağının, eşkinci talimini kabul edeceklerine dair vermiş oldukları söz üzerine talime başlanmış ise de bunun bir oyun olduğu ve talimi kabul etmiyerek hemen isyan eylemeleri sebebiyle zaten tetikte bulunan hükümet derhal harekete geçmiştir.
YENİÇERİ OCAĞININ KALDIRILMASINDAKİ HİZMETİ :
Mevsim dolayısiyle Beylerbeyi’ndeki yalısında bulunmakta olan Sadr-ı âzam Benderli Selim Mehmed Paşa keyfiyetten haberdar edilmiş, hiç telâş göstermeyen sadr-ı âzam saraya hareket ettiği sırada Boğaz muhafızları Hüseyin ve İzzet Mehmed Paşalara da haber göndererek maiyetleri kuvvetleriyle Topkapı Sarayına gelmelerini bildirdiği gibi şeyhülislâma da haber yollamış ve Beşiktaş sarayında bulunan Sultan Mahmud’u da Topkapı Sarayı'na dâvet etmiş ve bütün hazırlık yapıldıktan sonra Sancağ-ı şerif çıkarılıp dellâllar ve mahalle imamları vasıtasiyle İstanbul halkı Sancağ-ı şerif altına davet edilmiştir.
Saraydan çıkan kuvvetler Sultan Ahmed meydanı’na gelerek Sancağ-ı şerif burada camiin minberine dikilmiş ve âsilerle muharebe için fetva verilmeden evvel onlara nasihat etmek üzere ulemadan bir zatın gönderilmesi teklif edildiği sırada İzzet Mehmed Paşa :
İzâle-i şüphe diye vakit geçirilmekte muhatara vardır ; onların şüphesini kılıçtan başka bir şey izâle etmez demiş ve Ağa Hüseyin Paşa da aynı fikirde olmasiyle bu iki vezirin âsiler üzerine şevki kararlaşmıştır.
İzzet Mehmed Paşa, maiyeti sekbanlarından başka humbaracı, lâğımcı ve kalyoncu askerleriyle Saraçhane tarafından ilerlemeğe başlamış ve sonra Ağa Hüseyin Paşa kuvvetleriyle beraber Et meydanındaki Yeniçeri kışlasını yâni yeni odaları sarmışlardır. İzzet Mehmed Paşa Mustafa isminde bir topçu neferine iki bin beş yüz kuruş vererek kışlanın kapısını açtırmıştır.
Tarihlerde görüldüğü üzere yeniçeri ocağı söndürüldükten sonra İzzet Mehmed Paşa Üsküdar tarafına geçirilerek o tarafta çeşme başında ocaklıdan hergün epi temizlik yapmış ve Boğazın Anadolu sahilindeki kale yamaklarından ileri gelen şüpheli şahısları katlettirmiştir.
KAPTAN-I DERYALIĞI :
İzzet Mehmed Paşa, 12 Recep 1242 (Şubat 1827)’de Husrev Mehmed Paşa’nın yerine kaptan-ı derya oldu[3]. 1243 II. (1827 M)’de Ruslarla muharebe başlangıcında düşmanın Tuna’yi tecavüz ile kara taraflarına gelmekte olmaları üzerine Balkan cihetlerinin takviyesi için İzzet Mehmed Paşa maiyyeti ve bahriye askerinden mürekkep üç bin kadar kuvvetle karadan Varna tarafına gönderilmiştir. İzzet Mehmed Paşa’nın donanma ile çıkınayışının sebebi, Navarin’de müttefik devletler tarafından mahvedilen donanmanın yerine düşmana karşı çıkacak bir donanmanın bulunmaması ve Büyükdere'de bulunan cüz’i gemilerin de Rus donanmasına mukavemet edemiyeceği idi.
Rusların Varna üzerine gelmeleri ihtimaline karşı İzzet Mehmed Paşa kendisinden evvel kethüdasını göndermiş olduğundan kethüdanın Varna’ya varmasının ertesi günü Rus Amirali Grig yirmi dört donanma ile gelerek asker çıkarıp hem deniz ve hem karadan Varna’yı muhasara etmiştir.
Bu sırada Varna muhafızı Serezli İsmail Bey’in oğlu Yusuf Muhlis Paşa idi. İzzet Mehmed Paşa dört ay kadar Varna’yı şiddetle müdafaa etmiş, Amiral Grig’in kaleyi teslim teklifini red ile[4] Aydos taraflarına gelmiş olan sadr-ı âzam ve serdar-ı ekrem Selim Mehmed Paşa’dan yardım istemiş ve onun tarafından Ömer Paşa gönderilmiş ise de bu kuvvetin gecikmesi ve Varna halkının esir olmaktansa kaleyi teslim ile esaretten kurtulmak isteyerek İzzet Mehmed Paşa’nın üzerine hücumları ve Varna müflisinin teslimin zaruri olup aksi halde müdafaaya kalkıp ölenlerin şehit olmıyacakları hakkındaki fetvası neticesinde Varna'yı teslime mecbur kalmış[5] ve keyfiyeti İstanbul'a, bildirerek kendisi de serdar-ı ekrem ordusuna gelmiştir.
İzzet Meh'med Paşa, orduyla gelince takriri üzere hâdiseleri izah ile “طوس mavakaı ve istimdad ve istirhama” dair yazdığı arızaları birer deynek içine koyup beşeryüz kuruş ücretle tedarik ettiği tülümenlerle kendisine gönderdiğini sadr-ı âzam ve serdar-ı ekreme arz eylemiştir.
Varna’nın teslimi dolayısiyle sadr-ı âzam tarafından İzzet Mehmed Paşa istintak edilmiş ve aralarında şu şekilde sual ve cevap teati edilmiştir. Sadr-ı âzamin suali :
— Bir tarihte büyük kumandanın düşman ordusuna sefaretle gittiği mesbuk değil, alıkonmak muhatarası ve pâdişâhın adem-i rızası derkâr iken buna cürete sebep nedir?
İzzet Mehmed Paşa’nın cevabı :
— Sebep yeistir; zaruret her şeyi göze aldırır; vakit kazanmak da bâis-i cür’et olmuştur. Bununla beraber Yusuf Paşa ve şehid olan Serfiçeli Mehmed Ağa beni taglit ettiler. Gidilmiş ise de yine avdetle beraber muharebeye devam olunmuştur.
Sadr-ı âzam ve serdar-ı ekremin sualine karşı cevap veren İzzet Mehmed Paşa da sadr-ı âzama şu suali sormuştur :
— Dört ay makdurumu sarfla kaleyi vermedim; bu gayretimi düşman bile tasdik etti; Yusuf Paşa geldikten sonra kale gitti; Yusuf Paşa’nın ifsadını defâatle yazdım, ısgâ olunmadı; yirmi binden efzûn askerle Varna’ya dört saat mesafeyedek gelinmişken iâne olunmadı, imdada gelen Ömer Paşa ise etrafına metris hafriyle kendisini muhafazaya baktı, imdada gelen asker yalnız metris hafriyle meşgul olur mu? bana düşen işde ben kusur etmedim.
İzzet Mehmed Paşa bu sözleriyle, yazmasına rağmen kendisine yardım etmediğini açıkça söylemesi üzerine sadr-ı âzamla aralarında şu muhavere cereyan etmiştir. Sadr-ı âzam :
— Bize azv-ı kusur olunur ise …. a’dâ tarafına gitmek (Varna muhafızı Yusuf Paşa gitmişti) nasıl olur?
— Cevap : Belki akd-i sulh ile bîr iş yapılır mülâhazasiyle ettim.
Sual-i Sadr-ı âzam : Akd-i sulh taraf-ı pâdişâhîden memuriyete mütevakkıf değil midir?
Cevab-ı İzzet Paşa : Ben bu şartı bilmez idim.
Sadr-ı âzamin suali : Kaleyi vira ile vermişsiniz hani şurutı müşternil tarafeynin temessükleri, hani ahali ve memurin?
Cevap : Am Yusuf Paşa yaptı.
İzzet Mehmed Paşa, Varna’nın teslimi işindeki bütün mes’uliyeti vezir-i âzam ve serdar-ı ekreme yükleyip bu tarzda keyfiyeti İstanbul'a da bildirmiş olduğundan işin hakikatine tamamen vâkıf olmayan Pâdişâh bu işte sadr-ı âzami mes’ul tutmuştur.
İZZET MEHMED PAŞA’NIN SADARETİ :
Varna'nın vira ile tesliminden sonra bütün ağırlıklarını da terke mecbur olan İzzet Mehmed Paşa serdar-ı ekrem ordusuna gelip istintaktan sonra müsaferet suretiyle oturup korku ve tereddüt içinde akıbete intizar etmekte iken İstanbul'dan Pâdişâhın birinci imrahoru Mehmed Ağa gelip doğruca Çavuşbaşı vekili Necib Efendi’nin çadırına inmiştir. O sırada Necib Efendi sadr-ı âzamin yanında bulunduğu için bir müddet beklemiş ve avdetinde getirmiş olduğu tebeddül-i sadaret hatt-ı hümayununu kendisine göstermesiyle hatt-ı hümayun mûcibince sadaret mührü Selim Mehmed Paşa’dan alınarak derhal İzzet Mehmed Paşa bir boş çadıra oturtulup mühr-i hümayun kendisine verilmiş ve selefi Selim Mehmed Paşa Aydos'ta Yusuf Paşa konağına gitmiştir.
Gelen hatt-ı hümayunda, devletin usulüne vâkıf iken Selim Mehmed Paşa’nın beceriksizliği ve hamiyetsizliğinden ve yeni sadr-ı âzam İzzet Mehmed Paşa’nın gayret ve metanetinden bahis ile Balkanların muhafazasına dikkat ve itina edilmesi tavsiye olunarak Varna’dan eli boş çıktığı için sabık sadr-ı âzamin bütün para ve eşyasının yeni sadr-ı âzama verildiği beyan edilmektedir (19 Rebiulâhır 1244 = 29 Ekim 1828).
İzzet Mehmed Paşa Varna keyfiyetinden dolayı meyus ve nevmid olduğu halde böyle hem sadarete ve hem de selefinin metrukâtına sahip olması yukarıda işaret ettiğimiz gibi onun bütün kabahati sadr-ı âzama yükleyerek vakıayı o suretle İstanbul’a bildirmiş olmasıdır.
Sultan Mahmud, Varna'nın istirdadı ve Balkanların muhafazası için mütemadi emir veriyordu. Yeni sadr-ı âzam orduyu Aydos’ tan kaldırıp Şumnı meştasına naklini mütaakıp ilkbahar harekâtı için asker ve zahire tedarikiyle meşgul oldu; aynı zamanda kendisine yüz karası olan Varna’yı geri almak istedi. Bu maksat için Rusların Pravadi’deki kuvvetlerini dağıtmak üzere Aliş Paşa ile İbrahim Paşa’yı bu işe memur etti; fakat şiddetli yağmur ve kar sebebiyle Kamçı nehri’nin taşması yüzünden o tarafa geçilemediği gibi çamurdan atlar bile yürüyememişti.
Rus kuvvetlerinin kol kol başarılan sebebiyle yalnız şiddet ve cesaretle bir netice elde cdilemiyeceğini sadr-ı âzam İzzet Mehmed Paşa da anladı; serasker kaymakamı Halil Paşa’nın teşvikiyle sulh için el altından hükümetin nabzını anlamak istediyse de bunu haber alan Pâdişâh tarafından tebdil hasekisi ile orduya gönderilen bir fermanla sadr-ı âzam tekdir edildi. Nihayet mirahur Mehmed Ağa’nın şevkiyle sadarete gelen İzzet Mehmed Paşa, üç ay sonra azlolunarak Arnavudluk tarafında bulunan Reşit Mehmed Paşa acele Şumnu ordugâhına getirilerek sadr-ı âzam ve serdar-ı ekrem oldu (22 Receb 1244 = 28 Ocak 1829). Ve vezirliği de alınan sabık sadr-ı âzam Tekirdağı'nda ikamete memur olup selefinden aldığı bütün nukud ve eşya, kendisininki de dahil olmak üzere yeni sadr-ı âzama verildi.
İzzet Mehmed Paşa’nın Rumeli tarafındaki eşkıyayı tenkil eylemek şartiyle 1246 Zilkade (1831 Nisan) de vezirliği tekrar verilerek Sofya'da bulundu ve 26 Receb 1247 (2 Ocak 1832)’de Vidin kalesi'ni muhafaza şartiyle Vidin ve Niğebolu sancakları verildi. 1249 Rebiulevvelinde (Temmuz 1833) Vidin’den azlolunarak Edirne'de ikamete memur olup aynı senede 4 Ramazan (15 Ocak 1834)’da Afyon Karahisar sancağına tâyin edilmiş ve Yeniçeri ocağının kaldırılmasında göstermiş olduğu hüsn-ü hizmetten dolayı baştarafı Pâdişâh II. Mahmud’un tuğrasını havi beratiyle beraber bir kıt’a nişan ile taltif edilmiş ve 4 Safer 1250 (12 Haziran 1834)’de memuriyetine berveçh-i muhassalhk Ankara ve Çankırı sancakları mülhakatiyle beraber tevcih olunmuştur.
1251 Zilkadesinde Ankara ve Çankırı'ya uzaklığından dolayı Afyon Karahisar başkasına verilmiş ve buna mukabil İzzet Mehmed Paşa’ya Kastamonu, Viranşehir ve Çorum sancakları ilâvesiyle yeni ihdas edilen Redif Mansure eyalet-i Ankara müşirliği tevcih edilmiştir (27 Cemaziyelevvel 1252 = 9 Eylül 1836).
13 Cemaziyelâhır 1255 (24 Ağustos ı839)’de bu hizmetten affolunarak İstanbul'a gelip konak ve yalısında istirahat ederken 28 ca 1256 (28 Temmuz 1840) da Akdeniz boğazı (Çanakkale) muhafızlığına tâyin olunmuştur.
MISIR VALİSİ ÜZERİNE SERASKERLİĞİ :
Bu sırada Mısır meselesinin ve Vali Mehmed Ali Paşa’nın siyasî bir şekil alan durumu sebebiyle İngiltere, Avusturya, Prusya ve Rusya devletlerinin tekliflerini de reddeden[6] Mehmed Ali üzerine yapılacak müşterek harekâta serdar olarak Osmanlı devleti tarafından azim ve kudret sahibi bir vezirin tâyini takarrür etmesi üzerine bu işe Akdeniz boğazı muhafızı İzzet Mehmed Paşa münasip görülmüştür [7].
İzzet Mehmed Paşa’ya Berrüşşam seraskerliği ile beraber Sayda, Beyrut ve Trablus – Şam da kendisine verilerek devletlerin donanmasiyle birlikte Suriye sahillerine hareketi kararlaştırılmıştır.
İzzet Mehmed Paşa Kıbrıs’ta ordusunu tertip ettikten sonra Osmanlı kuvvetleri, İngiltere ve Avusturya gemileriyle Berrüşşam sahillerine naklolunmuş ve donanma amiralleriyle görüşen Osmanlı seraskeri Beyrut’a yakın Cüvni (Cünye) limanına asker çıkarmıştır.
Beyrut civarında vâki muharebelerde Mısır kuvvetlerine galebe eden İzzet Mehmed Paşa Rekfaye muharebesini kazandıktan sonra avdeti esnasında atının eğerinde bulunan piştovun kazaen patlaması üzerine kurşun sol ayağının diz kapağından aşağısına tesadüf etmekle mecruh olmuş ve ayağı sakat kaldığından 29 Ramazan 1256 (1840 Kasım)’dı seraskerlikten affolunarak Edirne valiliğine tâyin edilmiş ise de Gelibolu'ya geldiği zaman ayağındaki yara henüz iyi olmadığından valilikten affını istirham etmesi üzerine 1257 Rebiulâhir sonlarında (1841 Haziran) İstanbul'a, gelmesine müsaade olunmuştur; İzzet Mehmed Paşa, ayağındaki ârıza sebebiyle Topal İzzet Paşa dîye meşhur olmuştur.
İKİNCİ SADARETİ :
İzzet Mehmed Paşa Mısır harekâtı esnasındaki başarısı sebebiyle Başmabeynci İzzet Bey’in (gözü güzel diye meşhur İzzet Paşa)[8] Pâdişâh Abdülmecid nezdindeki tesiri sebebiyle 20 Şevval 1257 cumartesi günü (5 Aralık 1841) saraya dâvet edilmiştir. Başmabeynci sabah erkenden İzzet Mehmed Paşa’nın Sultan Selim türbesi civarındaki konağına gönderilerek Paşa’yı alıp saraya getirmiş ve Rauf Paşa’nın yerine sadarete tâyin olunarak Bâbıâli’ye gönderilmiştir[9]. Tanzimat aleyhdarlarından olduğu söylenen İzzet Mehmed Paşa’nın sadareti Bâbıâli erkânını ve tanzimat ricalini hayrette bırakmış ve Bâbıâli’de bir sessizlik ve korku hasıl olmuştur[10].
İzzet Mehmed Paşa’nın bu ikinci sadareti dokuz ay sürdü, zamanın gidişiyle onun zihniyetinin uyarruyacağı belli idi; devir değişmişti. Zaten Başmabeyncinin tesiriyle sadr-ı âzam olması Mısır meselesindeki hizmetinden dolayı idi. İzzet Paşa aleyhinde yapılan dedikodulardan dolayı Sultan Abdülmecid, Rauf Paşa’yı değiştirdiğine pişman olmuştu. İzzet Paşa’run halefi olan Rauf Paşa’nın sadaretine dair olan hatt-ı hümayunda İzzet Paşa hakkında:
“Her ne veçhile ise şimdiye kadar mesalih-i vakıanın hüsn-i niyet ve temşiyetine muvaffak olamadığından bilicab” azledildiği kaydedilmiştir (23 Rcceb 1258 = 30 Ağustos 1842).
İzzet Mehmed Paşa sadaretten azlinden bir hafta sonra Edirne valiliğine tâyin edildi ve 1259 Rebiülâhırın onbirinde (11 Mayıs 1843) bazı uygunsuzlukları (ne olduğu kaydedilmiyor) sebebiyle Edirne’den azlolunarak Tekirdağı’nda ikamete memur edilmiştir; daha sonra İstanbul’a gelmesine müsaade olunmuş ve 1265 Şevval (1849 Ağustos)’de Hüdavendigâr yâni Bursa valiliğine tâyin olunup, fakat vücudça mazereti sebebiyle gidemediğinden tekaüd olmuş ve 17 Cemaziyülâhır 1271 (7 Mart 1855)’de altmış sekiz yaşında vefat ederek Eyüp’te Bostan iskelesi tarafında Mihrişah Valide Sultan mektebi bahçesine dershanenin penceresi önündeki sed üzerine defnedilmiştir. Kabir kitabesi şöyledir :
Kudemây-ı fihâm-ı devlet-i aliyyeden iki defa mesned-i celil-i
sadaret-i uzmâyı ve sair makamât-ı
âliyeyi hâiz olan merhum ve mağfiret-mersum Dârendeli
İzzet Mehmed Paşa hazretlerinin
Ruh-ı pür-fütunlarıçün rızaen lillah fatiha 1271.
1248 H. (1832 M.) tarihinde Ankara’da yanan Çarşı Camiini İzzet Mehmed Paşa kendi kesesinden yaptırmıştır.
Sicill-i Osmanî müellifi olan Merhum Süreyya Bey’in Nuhbetü’l- Vekayi isimli eseriyle sicildeki kayda göre sabırlı, cesur ve azimli, vakur, irtikâb ve irtişası olmayan şedid, amansız bir vezir olarak tavsif edilmektedir. Kısa boylu idi.
Filhakika İzzet Mehmed Paşa, üzerine aldığı vazifede müsamahayı sevmeyen, gazablı, nefsini hiçbir tehlikeden esirgemeyen riya ve müdaheneyi sevmeyen açık sözlü, tuttuğunu koparan bir zattı, fevkalâde hallerde devletin karagün dostu idi. Sultan II. Mahmud, yeniçerileri kaldırmadan evvel Sadr-ı âzam Bendcrli Selim Paşa gibi şehid ve azim sahibi bir zat ile aynı kalitede olarak İzzet Mehmed Paşa’yı ve Ağa Hüseyin Paşa’yı ele almış ve o suretle ocağı söndürmüştü.
Ruslarla muharebe esnasında birinci defaki sadaretten azl ve vezirliği alınarak Tekirdağı’nda ikamete memur olduğu sırada (1245 H. = 1830 M.) Edirne'nin Rusların eline geçtiğini haber alması üzerine fıtrî olan hamiyyet ve vatanseverliği icabı olarak Tekirdağı kasabası halkının İslâm ve Hıristiyanlarını toplayarak “İşle düşman Edirne'yi almış ne dersiniz" deyince senin emrine bağlıyız demeleri üzerine kadın ve çocuklarla şeyhleri karşı Bandırma'ya naklettirerek geri kalan halkla metris ve hendek kazdırarak müdafaa tertibatı alınıştır (Lütfi tarihi, c. II., s. 11).
İstanbul’da bulunduğu zaman devletin müşkül durumu esnasında fevkalâde olarak akdedilen vükelâ toplantısına dâvet olunarak mütalâası alınırdı; sözü açık ve pervasız idi[11]. Mısır meselesinde kendisinin seraskerliğe tâyini pek isabetli olmuş ve Mısır kuvvetlerine vurduğu darbe ile Suriye’yi tahliyeye hizmet etmişti. Ayağından yaralı olmasa daha bir hayli başarılar elde edeceğine şüphe yoktu.
***
İzzet Mehmed Paşa’nın kan dökücülüğüne misal olarak bazı rivayetler vardır ve Hekimbaşı Salih Efendi'den rivayeten şu hâdise nakl edilmektedir.
İzzet Paşa’nın iki oğlu hastalanmış Şeyhülislâm Arif Hikmet Bey’in delâletiyle (takriben 1267 H. = 1851 M.) Hekimbaşı Salih Efendi, Paşa’nın çocuklarını muayeneye gitmişti. Hastaları gören Salih Efendi lâzımgelen vesâyâyı yapıp bir müddet İzzet Paşa ile oturup sohbet etmişler. Bu musahabe esnasında Paşa, zamane hekimlerinden şikâyet etmiş ve :
“Ben kaptan-ı derya iken gemide bir baş ağrısına uğradım, geminin tabibini çağırdım, bir toz tertip etti, faidesi olmadı tekrar çağırdım, bu defa da bir su tertip etti, içtim ağrı kesilmedi; Üçüncü defa tabibi çağırttım, bu defa da bir hab tertip edelim demez mi? Herif âdeta benimle eğleniyordu. Cammın sıkıntısından ayağına bir gülle bağlayıp yuvarlayıverdim”.
Demiş ve Salih Efendi'de şafak atmış, şayet çocuklar iyi olmazsa benim başıma da bir hal gelir diye korkmuş ve semtinin uzak olmasından dolayı iktiza ederse Yeniköy’deki Rum doktorların çağırılmasını tavsiye ile savuşmuş ve Paşa’nın kethüdası tarafından kendisine muayene ücreti olarak üç kese kuruş (bir kese beş yüz kuruş olduğuna göre) bin beş yüz kuruş (zamanına göre dolgun para) verilmiş.
***
Ankara, Çankırı ve Kastamonu sancakları üzerinde iken Kastamonu’da bulunduğu esnada İzzet Paşa bir sabah vakitsiz erkenden Kadı Aziz Molla Efendi’yi çağırtmış. Böyle erkenden ansızın vâki davetten dolayı telâşlanan Aziz Molla valinin yanına gitmiş, Paşa kendisine ne dese beğenirsiniz?
Eşraftan filân ağayı tanırsınız, ben ona iltifat ederdim, meğer hain imiş. Bu gece rüyada üzerime yürüdü tabanca boşalttı; demincek müstahak olduğu cezayı verdim (yâni öldürtdüm) demesi üzerine biçare Aziz Molla korkup mahkemeye avdette hemen o gece gizli yollardan İstanbul'a can atmış ve hemen gidip şeyhülislâmı görmüştür. Şeyhülislâm Efendi böyle müddeti dolmadan izinsiz olarak gelmesinin sebebini sorunca hâdiseyi anlatmış, ben ne kadar ihtiyat edip Paşa’nın emrini yapsam bile rüyasına girmemek elimden gelmez. Onun için tehlikeden kaçarak memuriyetimi terke mecbur oldum demiştir[12]. Esvât-ı Sudur müellifi Memduh Paşa merhum İzzet Mehmed Paşa’yı görmüş olup “hengâm-ı mazuliyette pederimin (Mustafa Mazlum Paşa’nın) hanesine geldi gördüm. Kasîrülkame hunin - çeşm mübtelây-ı gazab ve hışm bir zat idi. Mukaddema nice canlara kıymış olması bahsine gelince yeniçeri fitnekârlarının izale-i vücud-ı ihanet - âlûdlarına, Ağa Hüseyin Paşa ve bu İzzet Paşa ile Kara Cehennem İbrahim Ağa olmasa iş kesilip hüsn-ü hitam bulamazdı. İcab-ı vakt ve hal gâh gâh cellâd dahi yetiştirir” demektedir[13].
***
Tel kadayıfı döken bir kadayıfcının, hamur kadayıf döktüğünü gören İzzet Paşa’nın herifi kızgın kadayıf tepsisinin üzerine oturtmuş olduğu rivayet edilir.
İzzet Paşa merhumun şiddeti ve merhametsizliği hakkında daha bazı rivayetler vardır. Paşa’nın haremlerinden birisi de benim kayınvalidemin teyzesi Lütfiye Hanım olup Paşa mevcut çocuklarından başka evlâd istemediği için iki defa gebe kalan Lütfiye Hanım’ın zorla çocuğunu düşürtmüştür.
***
Merhum İzzet Mehmed Paşa bir Ramazan akşamı konağa avdetinde iftar vakti hapishanede bulunan kayıkçının hemen idam olunmasını emretmiş, emri sonraya bırakılmış, sofradan kalktıktan sonra emrini tekrarlamış. İftarda bulunan misafirler mübarek Ramazan gecesi hürmetine şefaate başlamışlar. Paşa çantasını getirtip bir ilâm çıkararak buyrun okuyun demiş. Meğer bu kayıkçı Üsküdarlı olup zevcesi üç çocuk bırakarak vefat etmiş olduğundan başka bir kadına talip olmuş, kadın çocukları bahane ederek varmamış, herif bir gün üç çocuğunu kayığına alıp Kızkulesi’ne doğru açılmış ve çocukları birer birer denize atmış, hattâ sekiz on yaşında bulunan en büyükleri babasının boynuna sarılıp feryad edip yalvarmasına rağmen onu dahi kardeşlerinin yanına göndermiş, çocuk can havliyle suyun içinde kayığın küpeştesini tuttuğundan parmaklarını kırarak onu da ifna eylemiş, bu elim manzara yalılardan görülüp ve sandal indirilip herif yakalanarak zabıtaya teslim edilmiş ve muhakemesinde vahşiyane cinayeti tebeyyün etmekle idamına hüküm sadır olmuş, meğer ilâm bu hükmü havi imiş. Mesele anlaşıldıktan sonra İzzet Paşa hazır olanlara :
Bana gaddar ve kan dökücü derler ve sîzler de Ramazan gecesi bile adam öldürmekle kalben beni itham ettiniz. Ben kıyarım ama böylelerine kıyarım ve böyle canileri Kadir gecesi dahi olsa yine affetmem”[14] demiştir[15].