“Ecnebilerden ümit etmeyip menâfimizi bizzat kendimiz müdâfaa etmeliyiz. Biz Ermeniyiz. Daima Ermeni kalmalıyız. Berlin Konferansı’ndan sonra milletimizin istikbaline ümit eylemeliyiz. Ermeniler müttefikan hareket ederler ise Ermenistan esaretten kurtulacaktır”. (Hasköy, 8 Kanun-ı sâni (1)879) Minas Çeraz.
Giriş
Osmanlı Devleti ile Rusya arasında patlak veren 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı, bağımsızlık isteyen Ermeniler için önemli bir dönüm noktası olmuştur. 24 Nisan 1877 tarihinde başlayan bu savaş, Osmanlılar ile Rusya arasındaki kısa, fakat sonuçları itibariyle en ağır savaşlardan biridir[1] . Savaş sonunda yapılan Ayastefanos Antlaşması’na, Ermenilerin faaliyetleri ve Rusya’nın oluru neticesinde kendileri ile ilgili bir madde eklenmişti. 29 maddeden oluşan bu antlaşmada yer alan Anadolu’nun doğusunda Ermenilerle meskûn yerlerde ıslahat yapılması ve Ermenilerin Kürtler ve Çerkezlere karşı himaye edilmesi gerektiğine dair 16. madde, önceleri bir iç mesele olan Ermeni Sorunu’nun uluslararası alana taşınması yolunda atılmış ilk adımdır[2] . Ancak antlaşma ile Rusya’nın elde ettiği avantajlardan dolayı İngiltere’nin büyük tereddütleri vardı. Bu nedenle İngiltere ve Avusturya’nın önderliğinde, Ayastefanos Antlaşması’nın gözden geçirilmesi ve düzeltilmesi amacıyla Berlin’de devletlerarası bir kongrenin toplanmasına karar verildi[3] .
Berlin’de yapılacak kongre Ermeniler için bir fırsat olarak görüldü. Bilhassa bağımsızlık isteyen Ermeniler tahayyül ettikleri böyle bir devlete kavuşmanın yolunun Avrupa’dan geçtiğini biliyorlardı. Yani Avrupa’nın müdahalesi olmadan özerklik veyahut bağımsızlık gibi bir statü elde edemeyeceklerinin farkındaydılar. Bu sebeple öncelikle meseleye Avrupalı devletlerin dikkatini çekmek ve desteklerini sağlamak gerekiyordu. İşte bu amaçla, İstanbul Ermeni Patrikhanesi ve ileri gelen Ermeniler, Berlin’de toplanacak olan kongre öncesinde ve sırasında propaganda faaliyetlerini gerçekleştirmek üzere bir heyet kurmaya karar verdiler. Bu heyet, bağımsızlık isteğinden tutun, Ermenilerin yaşam şartlarını iyileştirmek isteyen herkes için önemli bir işe girişecekti. Bu nedenle gidecek olan heyetin üyeleri bu meseleyi Avrupalılara anlatmak konusunda mahir kişiler olmalıydı. Heyet bu öncelikler dikkate alınarak seçilip Avrupa’ya gönderildi.
Ayastefanos Antlaşması’nın Berlin’de tadil edileceği haberini alan İstanbul Ermeni Patriği Nerses Varjabedyan, kongreye katılacak bütün devletler nezdinde yoğun faaliyetlere başlamıştı[4] . Patrikhane, Kirkor Odyan’ın teklifi üzerine Berlin’de toplanacak kongre için bir heyet gönderilmesi kararını aldı. Bu heyet içerisinde Ermeni Meselesi’ni yakından takip eden eski Patrik Mıgırdıç Kırımyan ile Başpiskopos Horen Narbey, kâtip ve tercüman olarak Stefan Papazyan ile Minas Çeraz yer aldı[5] . Ayrı ayrı misyonlar yüklenen bu heyetten Beşiktaş Başpiskoposu olan Horen Narbey, Rus Çar’ı II. Alexandre ile görüşmek üzere Petersburg’a gönderildi. Gorçakoff ve Çar II. Alexandre tarafından kabul edilen Narbey, Çar’a Ermenistan dediği Ermenilerin yaşadığı vilayetlerde Lübnan’dakine benzer muhtariyet talep eden bir proje takdim etti[6] . Bu konuda bir Fransız gazetesine yansıyan habere göre Narbey, Rusya’ya yalnız gitmemişti. 10 Mart tarihiyle Petersburg’dan alınan bilgiye göre, üç Ermeni papazı, İstanbul’dan ayrılıp Odessa’ya gelmiş, bunlardan ikisi Eçmiyazin’e, diğeri ise Petersburg’a yola koyulmuştu[7] . Aynı gazetenin iki hafta sonraki nüshası Ermenilerin iki heyet yolladığını teyitle, başında “önemli bir Başpiskoposun” olduğu heyetin Petersburg’a, diğer heyetin ise Ermenilerin “Kürtlerden” korunması için talepte bulunmak üzere Loris Melikoff ’a yollandığını kaydediyordu[8] . Bir İngiliz gazetesine göre ise, Horen Narbey Türk Ermenilerinin delegesi olarak Petersburg’a henüz gelmiş, Prens Gorçakoff ’u ziyaret edip, Ayastefanos’un 16. maddesine benzer tarzda hususlar içeren bir memorandumu ona sunmuştu. Habere göre Prens, Narbey’in söylediklerini dikkate alacağını, kısa süre içerisinde iadeyi ziyarette bulunacağını söyledi[9] . Netice itibariyle başpiskopos, Rusya’da çalması gereken bütün kapıları çaldıktan sonra kongrenin toplanacağı Berlin’e gitmek üzere 11 Haziran’da Petersburg’dan ayrıldı[10].
Rusya’ya yolladığı Narbey’in yanı sıra Patrikhane’nin esas beklentisi Avrupa’ya gidecek Kırımyan’ın başında olduğu heyette idi. Bu heyetin elinde, Ermeni isteklerini belirten ve Türkiye’de otonom bir Ermenistan kurulması için hazırladıkları yedi maddeden oluşan proje vardı[11]. Görünen, bu çok mühim heyetin Avrupa’ya gidişi gizli tutulmak isteniyordu. Ancak durumun çok da böyle olmadığı, heyetle ilgili gazetelere yansıyan haberlerden anlaşılmaktadır. Mesela bir İngiliz gazetesinin İstanbul’daki özel muhabiri bu konuda Ermeni Patrikhanesi’nde bir meşveret meclisinin kurulduğunu, isimlerini vermeden Berlin’e gönderilmek üzere üç itibarlı kimse ve önemli bir ruhaninin seçildiğini kaydetmektedir[12]. Bununla birlikte bazı gazetelerde heyetin Avrupa’ya politik sebeplerle gittiğinin de altı çizilmektedir. Bu konuda Levant Herald gazetesinde eski patriğin bir Fransız vapuruyla Avrupa’ya gittiği, çok açık bir ifade olmaksızın gidişinin ihtimal politik sebeplerden kaynaklandığı belirtiliyorken[13], İngiliz ve Fransız basınına yansıyan bir haberde ise daha açık bir şekilde Eski Patrik Kırımyan’ın “Ayastefanos’ta dikkate alınmayan Ermeni Sorunu” için büyük devletlere, bilhassa İngiltere’ye başvurmak için İstanbul’dan yola çıktığı kaydediliyordu[14] .
Eski Patrik Kırımyan ve Minas Çeraz 1878 yılı Mart ayının üçüncü haftasında İstanbul’dan ayrılarak Roma’ya hareket ettiler. Çeraz, bu seyahat ile ilgili tüm detayları Berlin Kongresi’nden sonra kaleme aldığı “Ermenistan ve İtalya” adlı risalesinde anlatmıştır. Aslı Ermenice olan bu eserin Türkçe muhtasar özeti Osmanlı Arşivi’nde mevcuttur[15]. Başta Çeraz’ın bu risalesi olmak üzere arşiv vesikaları, yerli yabancı kaynaklarla, heyetin yaptığı bu önemli seyahat değerlendirilecektir. Zira üç önemli Avrupa başkenti (Roma-Paris-Londra) ve ardından Berlin’de yapacakları ziyaretlerde önde gelen devlet adamları ile görüşerek kongrede desteklerini talep edeceklerdi.
1. İtalya’daki Faaliyetler
Minas Çeraz’ın “Ermenistan ve İtalya” adlı eserinin giriş kısmında söylediğine göre, 6/18 Mart 1878’de Ermeni Patriği Nerses Varjabedyan Avrupa’ya gidecek heyette kendisinin tercüman ve kâtip sıfatıyla bulunmasını istemiştir. Memuriyetin ücretsiz, güç ve tehlikeli olmasına rağmen Çeraz bu görevi kabul ettiğini ifade etmektedir[16]. Heyet ellerinde “Muhtar Ermenistan” adını taşıyan bir projeyle 8/20 Mart 1878 Çarşamba günü yola çıktı. Söz konusu projede Ermenilerin neden bağımsız bir devlet kurmaya hakları olduğu açıklanıyor, ilişiğinde ise “Ermenistan” diye tabir edilen bölgenin haritası bulunuyordu[17]. Yola çıkmadan bir gün önce yani 7/19 Mart tarihinde Kırımyan ve Çeraz, Odessa’ya hareket edecek bir Rus vapuruna binmişler fakat geminin kaptanı, “Rusya Hükümeti Osmanlı topraklarından Avrupa’ya rahip götürmeyi yasaklamıştır”, diyerek onları vapurdan indirmiştir. Heyet ertesi gün yani 20 Mart tarihinde İtalyanların “Mediterraneo” adlı gemisine binerek İstanbul’dan ayrılırken Kırımyan’ın mürur tezkiresi Anadolu’ya gitmek üzere Mıgırdıç Efendi ve Minas Çeraz’ın pasaportu da Hocabey’e gitmek üzere otuz beş yaşında Krikoryan adına hazırlanmıştı. Bunun sebebi çantasında ve üzerindeki evrakların yakalanması ihtimaliydi ki Çeraz kendi şahsından ziyade milleti için korktuğunu belirtmektedir. Nitekim bu olmamış gümrük memuru söz konusu evraka bakmamış ve heyet vapura binmeyi başarmıştır. Çeraz 8/20 Mart’ta yazdıklarını şu romantik ifadelerle sonlandırmaktadır: “Elveda İstanbul şehri, müddet-i hayatımda birinci defa olarak seni terk ediyorum. Milletimin felaket ve mesâibi (musibetleri) beni sevk ediyor, hareket ediyorum”. Heyet 24 Mart’ta İtalya’nın güneyindeki Brindisi’ye[18] , 26 Mart tarihinde ise Roma’ya vararak “Londra Oteli”ne yerleşti. Tavsiye mektupları dönemin Dışişleri Bakanı olan Mösyö Depretis’e yazılmıştı. Depretis’in görevinden azledildiğini, yerine atanan kişinin ise kendileriyle aynı gemide İtalya’ya gelen İstanbul elçisi Luigi Corti[19] olduğunu burada öğrenen Çeraz, Kırımyan ve kendisi için kartvizit bastırmıştı. Kırımyan’ın kartvizitini “Daron Başpiskoposu ve Memalik-i Şahane Ermenilerinin eski Patriği Mıgırdıç Kırımyan”, kendisininkini ise “Ermeni Heyet-i Mebusesi Kâtibi Minas Çeraz” şeklinde hazırlattı. Çeraz, Kırımyan’ın kartvizitini Berlin’e gittiklerinde “Memalik-i Şahane Ermenilerinin Murahhası ve Eski Patriği Başpiskopos Mıgırdıç Kırımyan” şeklinde değiştirdiğini, murahhas sıfatının Beşiktaş Başpiskoposu Horen Narbey’in kartvizitlerinde de yazıldığını kaydetmektedir[20] .
Anlattığına göre Minas Çeraz yeni Dışişleri Bakanı ile görüşmek için müsteşar Korniyelli’ye başvurmuş ve randevu almayı başarmıştı. 27 Mart 1878 çarşamba günü Kırımyan ve Minas Çeraz, İtalya Dışişleri Bakanı Corti ile görüşmek üzere otelden ayrılmış ve saat 14.00’de Corti’nin huzuruna çıkmışlardı. Kırımyan rahip elbiseleriyle, Çeraz da başında kırmızı fesiyle Dışişleri Bakanı’nın karşısındaydılar. Kabul esnasında Minas Çeraz’ın Kırımyan’ı takdim etmesinin üzerine Corti şunları ifade eder:
“...Doğuda 5 milyon Ermeni olduğu ve İstanbul Patriği’nin Ermenistan’ın patriği olduğu iddiaları açıkça yalandır. Bütün dünyada yaklaşık olarak 2 milyon Ermeni vardır. Bunların ruhani reisleri ise Rusya’da eski Ermenistan denilen Nahçıvan eyaletinde bulunan Eçmiyazin Patriği’dir. Piskopos sıfatını almak isteyen bir Ermeni papazı bu nedenle Nahçıvan’a gitmek mecburiyetindedir. Bütün Osmanlı toprağında ancak 1 milyon Ermeni vardır”[21] .
Hariciye Nazırı’nın bu ifadeleri heyete bir soğuk duş olmakla birlikte bundan sonra Corti’nin heyete yönelik tavrının daha mutedil olduğu dikkati çeker. Devamla Corti “Piskopos Efendi Avrupa lisanlarına aşina değil midir?” diye sormuş, Çeraz da Kırımyan’ın sadece doğu dillerine vakıf olduğunu belirtmiş ve kendisinin tercüman olarak kabul buyrulmasını talep etmiştir[22] .
Tanışma faslından sonra Kont Corti Ermeni Heyeti’nin isteklerine yönelik olarak, “...Ermeniler muhtariyet idaresi talep ediyorlar fakat bu muhtariyet Rumeli’de mi yoksa Anadolu’da mıdır?...” şeklinde bir soru sormuş, bunun üzerine, Kırımyan da “Rumeli tarafında da Ermeniler vardır fakat Ermeni milletinin ekserisi Anadolu’da yaşadığından orada bir muhtariyet idare talep ediyoruz” dedi. Daha sonra Dışişleri Bakanı Corti sözlerini, “peki şimdi taleplerinize dair izahatı dinlemeye hazırım” şeklinde sürdürdü. Kırımyan bunun üzerine uzun bir izahatta bulunurken Çeraz da söylediklerini tercüme etmiştir. İtalyan askerini överek başladığı konuşmasında Kırımyan Islahat Fermanı’nın Müslümanlar ile azınlıklar arasında tam bir eşitlik sağlamak için Avrupalı devletlerin tavsiyesi ile ilan edildiğini, eşitlik fikrinin güzel olmakla birlikte Osmanlı’da uygulanmasının mümkün olmadığını belirtti. Ardından bu fikrini desteklemek için kendisinin nasıl bir zihni arka plana sahip olduğunu da ortaya koyan şu ifadeleri dile getirdi: “Zira bir tebaanın hürriyet ve eşitliğini ancak hükümet-i cismaniye temin edebilir. Şimdi Osmanlı Hükümeti ruhani bir hükümet olduğu gibi Padişah da halifedir ve İslam dininin de mutlak lideridir”. Kırımyan bu sözlerinin ardından İslamiyet’te eşitlik ilkesinin imkânsız olduğundan bahsederken Papalığın bu olmaz anlamındaki “non possumus” tabirine atıf yapıp İslamiyet’te eşitlik ilkesinin bundan daha zor olduğunu ileri sürdü. Bu ifadelerinin ardından Dışişleri Bakanı’nın hoşuna gidecek sözler sarf eden Kırımyan, İtalyanların hürriyet fikirleri sayesinde Papa’nın elinde cismani kuvveti kalmadığını, Padişah’ın ise cismani ve sınırı olmayan bir güce sahip ve çok geniş bir ülkeye hâkim olduğunu ve bundan dolayı hürriyet ve eşitlik usulünün ne Rumeli’de ne de Anadolu’da icra edilemeyeceğini kaydetti[23]. Kırımyan’ın konuşmasının bu kısmında dikkati çeken bir husus da Ermeni nüfusu hakkında yaptığı değerlendirmedir. Burada 4 milyon Ermeni’nin vekili olduğunu Ermenilerin hiçbir zaman zorluk çıkarmadıklarını, Avrupalıların adalet ve tarafsızlıklarına tam güvenleri olduğundan Osmanlı Hükümeti’ne karşı maddi manevi bir zorluk çıkarmadıklarını kaydetti. Sözlerinin devamında ise Ermeniler için eşitlik ilkesinin uygulamaya koyulmadığını belirtip Hıristiyanların hem Rumeli hem de Anadolu’da tahammül edilemez zulümlere maruz kaldıklarını iddia etti. 93 Harbi’nin sebebinin de bu mezalim olduğunu ileri süren Kırımyan, Şark Meselesi’nin halledilmesi için toplanacağını söylediği kongrede büyük devletlerin temsilcileri Ermeni halkının isteklerini göz önünde bulundurmazlarsa meselenin kesinlikle halledilemeyeceğini belirtti ve bunu 3 milyon Ermeni adına -birkaç cümle öncesinde 4 milyon dediği- arz ettiğini kaydetti[24] .
Bu türlü çelişkili ve ajitatif ifadelerinin devamında Kırımyan, Ayastefanos’un 16. maddesine göre Osmanlı Hükümeti’nin Ermenilerin yaşadığı bölgelerde ıslahat yapması gerekse de, Hükümet’in verdiği ıslahat taahhütlerinin anlamsız ve boş olduğunu, tarihi hakikatlerin bu iddialarını doğrular nitelikte olduğunu söyledi ve sözlerine şöyle devam etti: “...Ermeniler Osmanlı Hükümeti’nin böyle bir taahhüd-i bâtıla (gerçek olmayan) ile iktifa edemezler (yetinemezler) onlar dahi biraderleri bulunan Avrupa-i Osmanî reayasına (Osmanlı’nın Balkan Milletlerine) musavî (eşit) bir mevkide bulunmak isterler ve istida ettikleri (istedikleri) suret-i tesviyenin (hal çaresinin) esbab-ı mucibesini (gerektiren sebeplerini) Avrupa Kongresine arza cüret ederler...”. Konuşmasının bundan sonrasında bu taleplerinin gerekçelerini önce Hıristiyanlığa vurgu yaparak, ardından da Ermenilerin büyük zulümlere maruz kaldıklarını ileri sürerek şöyle sürdürdü:
“...Slav kavminden sonra Ermenilerden çok veya onlar kadar kalabalık bir Hıristiyan kavmi yoktur. Ermeniler şimdiye kadar Osmanlı memurları ve Kürt başıbozukları tarafından diğer Hıristiyan kavimlerden daha fazla ve sürekli olarak baskı altında tutuldukları gibi bundan böyle Rus istilasından dolayı kaçarak haç aleyhinde düşmanlık ve Hıristiyanlar aleyhinde intikam sevdası peyda ederek Asya’ya sığınan Bulgaristan katillerinin zulüm ve baskıları altında bulunacaklardır...”.
Açıklamalarına Ermeni milletinin pozitif yanlarına vurgu yaparak devam ederken onların her alanda çok gelişmiş ve medeni bir toplum olduklarını detaylıca şu sözlerle anlattı ve nihayet konuşmasının sonunda özerk idare talep etti:
“...Ermeniler yirmi seneden fazla bir süreden beri genel seçim esasına dayanan bir milli anayasaya sahip olduklarından gayrimüslim tebaa içinde yalnız onlar idari muhtariyetin faydalarından yararlanmaya muktedirdir. Bunun yanı sıra Ermeniler, Asya’nın en ziyade medeni ve gelişmiş toplumunu temsil ederler. Ancak Ermeni milletinin ilim ve sanayide gerçekleştirdiği gelişmesi hakkında susmayı tercih edeceksem de çaba ve devamlı çalışma sayesinde eğitim alanında ulaşılan ilerlemenin derecesi hakkında zatı asilânelerinize bir fikir vermek isterim. Şöyle ki Yunan ve Latin müelliflerinin eserleriyle İtalyan, Alman, Fransız ve İngiliz yazarlarının meşhur bütün eserleri Ermeniceye tercüme edilmiştir. Asya’da bu hususta Ermenilere denk olan bir başka millet var mıdır? Osmanlı’nın Avrupa topraklarında yaşayan Bulgar, Boşnaklar ve Hersekliler Avrupa medeniyetine daha yakın oldukları halde eğitimde bu kadar ilerleyebildiler mi? İşte bahsedilen bu hususlardan dolayı Ermeniler, Ermenistan’ın Rusya’ya bırakılmayacak olan kısmında muhtariyet idaresini Avrupa’dan talep ederler...”[25] .
Bundan sonra gideceği her ülkede yaptığı bütün görüşmelerde aynı hususlar üzerinde duracak olan Kırımyan’ın konuşma ve yazdıklarında altını çizdiği birkaç husus öne çıkmaktadır. Bu konuşmasında özenle vurgu yaptığı ilk husus “Osmanlı zulmü/mezalimi” iddiasıdır ki, bu otonomi için olmazsa olmaz bir kavramdır. Ve Kırımyan bunu konuşmalarında sürekli vurgulamıştır. İkinci olarak Ermeniler ile batı medeniyetinin müştereki olan Hıristiyanlık vurgusu dikkati çeker ki, konuşmalarında en etkili argümanlardan birisi de “mazlum dindaşlarınız zulme” uğruyor şeklinde özetlenebilecek olan söylemidir. Üzerinde durduğu bir başka unsur ise Ermeni toplumunun vasıflarıdır ki, bu konuda da Ermeni halkının neden muhtar/özerk bir idareye sahip olması gerektiğini örnekler üzerinden anlatmıştır. Bu konuşmasında olduğu gibi Kırımyan hemen her konuşmasının genel çerçevesini Osmanlı zulmü, Hıristiyanlık ve medeni Ermeni halkı kavramları üzerine inşa etmiştir. İşte bu hususlar üzerine bina ettiği konuşmasını Kırımyan, doğuda Rusya’nın ilhak etmeyeceği topraklarda muhtar idare talep ederek sonlandırdı.
Kont Corti Kırımyan’ın bu uzun konuşmasını dikkatle dinledikten sonra “... Ermeni halkının milletim hakkında gösterdiği hissiyattan dolayı teşekkür ederim. Bu sefer yaptığınız açıklamadan memnun oldum. Daha önce İstanbul’da elçi olduğumdan şikâyetlerinizi haklı görüyorum. Şuan ki görevinize de büyük önem veriyorum. Her halükarda sizi himaye edeceğimi vaad ediyorum...” dedi. Kırımyan ümitlenmiş olmalı ki, desteği güçlendirmek adına yine mezalim ve Ermeni toplumunun seciyesinden bahsederek sözlerine devam etti. Venedik’te bulunan Mikhitarist Manastırı’nın çok ilerlediğini ve bunun herkesçe malum olduğunu, onlar kadar gelişmiş olmasalar da Anadolu’da da Ermeni manastırlarının bulunduğunu, gelişmelerinin önündeki engelin ise sürekli bir şekilde Kürt hücumlarına maruz kalmaları olduğunu ileri sürdü. Devamında “...Avrupa Ermenistan’ı himaye ederse işbu manastırların dahi Venedik’teki manastırlar kadar terakki edeceklerine emin olabilirsiniz...” demesi üzerine, Corti ise Venedik’te Ermeni ve İtalyan milletlerinin gurur duyduğu manastırlardan haberdar olduğunu ve “...Ermeni cinsinin ahlakı bence meçhul değildir...” diyerek Ermenileri tanıdığını ifade etti. Kırımyan ise konuşmayı bir din adamından beklenecek şekilde İtalya’nın daima özgür kalmasına yönelik bir dua ile tamamladı[26]. Minas Çeraz bu gelişmeleri telgrafla detaylı olarak Galata’daki Ermeni Kilisesi’ne aktardı. İtalyanlar tarafından olumlu bir şekilde karşılandıklarını ve ertesi gün Paris’e gitmek üzere hareket edeceklerini bildirdi. Aynı gün Roma’daki ünlü Panteon Kilisesi’ni gezen heyet, ertesi gün Saint-Lazare adlı bir okulu ziyaret ettikten sonra Paris seyahatine çıktı[27]. İtalya’da gerçekleştirdikleri görüşmeden memnunluk duydukları aşikâr olan Kırımyan ve Çeraz, muhtemelen Paris’e yapacakları ziyarette de Fransızlardan destek sözü alacakları umuduyla yola koyuldular.
2. Fransa’daki Faaliyetler
30 Mart 1878 tarihinde Roma’dan trenle yola çıkan Kırımyan ve Minas Çeraz soğuk bir havada yaptıkları kırk saatlik bir yolculuktan sonra 1 Nisan’da Paris’e vardılar[28]. Destek ziyaretlerine başlamadan önce Kırımyan ve Çeraz, Paris’te bulunan Nubar Paşa ile görüşerek onun fikirlerine de başvurmuşlardı. Nubar Paşa Ermeni delegelerine; Rusya ve İngiltere’nin bağımsızlık fikrini hoş karşılamayacağını, Berlin Kongresi’ne muhtar bir Ermenistan isteğiyle gitmenin doğru olmayacağını ve Batılı devletlerin Ermenilere bağımsız bir statü verme düşüncesinde olmadıklarını ifade etti. Dönemin önde gelen devlet adamlarının birinden böyle ifadeler işiten heyet, hayal kırıklığına uğradı. Nubar Paşa daha sonra Berlin Kongresi’ne sunacağı “Ermeni Vilayetleri’nde Yapılacak Reformlar Hakkında Birkaç Görüş” başlığındaki projesi hakkında onları bilgilendirdi. Heyet projesinde muhtariyet kelimesi geçmeyen Nubar Paşa ile birlikte hareket ederek ilk önce Fransız delegesi olarak Berlin Kongresi’ne katılacak olan Dışişleri Bakanı Waddington’u ziyarete gitti[29]. Fransa ziyareti esnasında İngiliz liberallerinin gazetesi Daily Telegraph’ın Paris özel muhabiri onları yakından takip etti. Heyetin Paris’te olduğunu, kısa süre içerisinde destek almak amacıyla İngiltere’ye hareket edeceğini belirten[30] muhabirin bu yakın takibi, bir anlamda liberallerin Osmanlı Hükümeti’ne yönelik Ermeni Meselesi’ndeki menfi tavırlarını da göstermektedir.
Kırımyan 8 Nisan 1878 tarihinde Dışişleri Bakanı M. Waddington tarafından kabul edildi. Fransız bakan eski patriği son derece saygılı ve nazikçe bir şekilde karşıladı. Ancak Waddington Ermeni davasına taraftar toplamaya çalışan Kırımyan’a; Ermenistan’ın Batılı devletlerin amaçlarının ötesinde bulunduğunu, Ermeni Hükümeti için daha kesin ve pratik bir planın gerekli olduğunu söyledi[31] . Görüşme esnasında Waddington sözüne, “Fransa, Ermenistan’daki şartlardan bihaber değildir, bundan emin olabilirsiniz”, şeklinde başladı, ardından “şahsen kongrede sizin meselenizi destekleyeceğim, çünkü orada sizi ve memleketinizi benden daha iyi bilen biri yoktur...”, diyerek tamamladı. Yani Fransız Dışişleri Bakanı da görünürde İtalyan mevkidaşı gibi destek sözü verdi[32]. Bununla birlikte Kongre’ye katılacak olan devlet adamlarının merhametsiz insanlar olduklarına ve platonik projelerden tatmin olmayacaklarına yönelik sözler sarf etti[33]. Böylece bir anlamda heyeti muhtemel olumsuzluklara hazırlıklı olmaya sevk etti.
Kırımyan’ın Fransız bakan Waddington ile görüştüğünü Salisbury’e ileten İngiltere’nin Paris Büyükelçisi Lord Lyons, bu görüşmeyi ve ardından Kırımyan’ın Nubar Paşa ile kendisini ziyaret ettiğini 9 Nisan tarihli yazısında detaylarıyla aktarmaktadır. Yazısına heyetin Patrik Nerses tarafından Şark Meselesi’nin halli için yapılacak olan herhangi bir antlaşmada kendi durumlarının iyileştirilmesi konusunda bir şeyler elde etmek fikriyle Avrupa’nın büyük devletlerine gönderildiğini söyleyerek başlayan Lyons, Waddington’un heyetin kendisini bir gün önce ziyaret ettiğine ve görüşmenin detaylarına yönelik verdiği bilgileri aktarmaktadır. Buna göre Fransız elçi, Kırımyan’a nazik ve saygılı bir şekilde davranmış ve genel anlamda hükümetinin Ermenilere sempatisi bulunduğunu, isteklerinin kendilerine yardım etmek olduğunu belirtmişti. Waddington’a göre “Ermenistan” Batılı devletlerin hedeflerinin çok ötesindeydi ve o Kırımyan’a “ülkesinin” daha iyi yönetilebilmesi için daha kesin ve uygulanabilir planlar sunması gerektiğini tavsiye etmişti. Lyons bu ifadelerini müteakip Kırımyan’ın Nubar Paşa ve Çeraz ile birlikte kendisine yaptıkları ziyaretten bahsetmektedir. Kendisiyle genel konuları konuştuklarını, yaptıkları görüşmenin Patrik Nerses’in Layard ile yaptığı görüşmedeki hususlar çerçevesinde döndüğünü belirten İngiliz elçisi, Kırımyan’ın çok fazla detaya girmediğini, sözlerinin sonunda ise İngiliz Hükümeti’nin huzurunda şahsi olarak milletinin meselesi için rica fırsatı ümidi olduğunu belirttiğini ifade etti. İngiliz elçisi Lyons yazısına, Kırımyan’ın adını ve unvanını yazarak son vermiştir[34] . İngiliz elçisinin heyeti kabulüyle ilgili bir başka kaynakta, görüşme esnasında Lord Lyons’un, Kırımyan ve Çeraz’a Ermeni isteklerinin haklı sebeplere dayandığına inandığını belirttiği ve “...Emin olabilirsiniz, eğer mutedil hareket ederseniz İngiltere’de çok iyi bir şekilde kabul göreceksiniz...” dediği kaydedilmektedir. Buna göre İngiliz elçisinden de ılımlı bir yanıt aldığını düşünen heyet, yine aynı kaynakta aktarıldığına göre daha sonra Alman ve Avusturya elçileriyle de görüşmüş ve onlardan da benzer vaatler almıştı[35]. Görünen o ki Paris’te on gün kalan Kırımyan ve Çeraz burada düşündükleri herkesle görüşmeye muvaffak olmuşlardı. Artık onlar için seyahatlerinin en önemli safhasına sıra gelmişti: İngiltere seyahati. Roma ve Paris’teki yoğun çalışmaları sonucunda verilen vaatlerden oldukça ümitlenmiş olmalılar. Eğer, İngiltere’nin de desteğini arkalarına alırlarsa Berlin’de muhtariyet idare elde etmek işten bile değildi. Bu ümitlerle İngiltere’ye hareket eden Kırımyan orada iki ay sürecek olan yoğun faaliyetlerine başlayacaktı.
3. İngiltere’deki Faaliyetler
Eski Patrik Kırımyan ve tercümanı Minas Çeraz, Londra’ya 11 Nisan 1878 perşembe akşamı gece ekspresiyle ulaştı ve Charing Cross İstasyonu’nda Londra’daki Ermeni Cemaati’nin önde gelen üyeleri tarafından karşılandı. Heyet, Set Apear adlı Ermeni tarafından Ermeni Cemaati’ne ait Lanchester Gate 74 numaradaki bir eve yerleştirildi[36]. Bu sırada İngiltere’de Ermenilere yönelik en azından belli bir grup tarafından olumlu bir yaklaşım sergileneceği, heyetin gelişinden önce gazetelere yansıyan haberlerden anlaşılmaktadır. Mesela The Times gazetesindeki bir haberde, “...Ermeni milleti basit bir izleyici gibi durmayacak, kendi davalarını kongreye sunacak, diğer Hıristiyan nüfusa verilen hakları talep edecektir...” şeklinde Ermenileri destekleyici ifadelere yer veriliyordu[37]. Birkaç gün sonra yine aynı gazetede James Bryce, Ermenilerin problemlerini Kongre’nin önüne getirmelerinin tam sırası olduğunu, Ermeni halkının isteklerinin İngiltere’de gördüğü ilgiden daha fazlasını hak ettiğini, Avrupa’nın Bab-ı Ali’nin diğer Hıristiyan vatandaşlarına yardım ettiği gibi Ermenilere de yardım etmesi gerektiğini belirten bir makale yayınlamıştı[38] . Yine heyetin gelişinden kısa bir süre önce Lord Derby’nin Ermeni Meselesi’ni savunmak için gelen delegasyonu kabul etmeye hazır olduğunu ifade etmesi[39] Kırımyan’ın Londra’da bazı mühim İngiliz zevât tarafından hoş karşılanıp destekleneceğine delalet ediyordu.
Heyet Londra’ya ulaştıktan iki gün sonra 13 Nisan’da planlananın tersine[40] bir iki gün kalmak üzere birçok Ermeni’nin yaşadığı Manchester’e gitti. Gazetelere yansıyan haberlere göre şehre cumartesi akşamı varan Kırımyan, şehrin önde gelen Ermeni tüccarlarıyla buluştu. 16 Nisan Salı günü sabah trenle, Dışişleri Bakanı Salisbury ve Canterbury Başpiskoposu ve diğer bazı kimselerle görüşmek üzere şehirden ayrılıp Londra’ya gitti. Ertesi cuma veya cumartesi günü tekrar Manchester’e dönmesi beklenen Kırımyan heyetinin, sekiz on gün civarında daha şehirde kalacağı ve ofis olarak ilk geldiğinde de kaldığı Clarence-Street’deki Ermeni Kilisesi’ni kullanacağı ifade ediliyordu. Kırımyan’ın şehirden ayrılmasından bir gün önce 15 Nisan 1878 pazartesi akşamı, Manchester’de yaşayan Ermenilerin katıldığı bir toplantı tertip edildi. Toplantıda Ermeni davasını savunmak üzere İngiliz Hükümeti nezdinde teşebbüslerde bulunacak olan Kırımyan’ı oybirliği ile destekleme kararı alındı[41]. Kırımyan burada çabuk kabul görmüş, adeta el üstünde tutulmuştu. Nitekim Manchester Ermeni Cemaati’nin lideri Karakin Papazyan, eski patriğe çok ilgili davranmıştı. Çünkü Patrik Nerses, Kırımyan’a yardım etmesi için Papazyan’a bir mektup göndermişti[42] .
Kırımyan’ın tekrar Manchester’e geldiğini 21 Nisan tarihinde Upper Brook Street’teki Ermeni Kilisesi’nde yapılan sabah ayinine katılması ve cemaate bir konuşma yapmasından anlıyoruz. Konuşmasında İngiltere’ye geliş nedenine vurgu yapmış ve yaklaşan Kongre’de Ermenilerin adil bir muamele görmeleri için Patrikhane tarafından görevlendirildiğinin altını çizmişti[43]. Yine bu sırada verdiği bir vaazda İncil’den; “Bana ‘İnsanoğlu, bu kemikler canlanabilir mi?’ diye sordu. Ben de ‘Ulu Rab Yehova, Sen bilirsin’ dedim” mealindeki Hezekiel 37 ayetini okuyan Kırımyan, “Ermenistan’ın” yüzyıllardır çektiği acılara vurgu yaptıktan sonra, memleket dediği Ermenilerin yaşadığı bölgeleri kurumuş kemiklerle dolu bir ovaya benzetti ve ardından “Ermeniler inançlarına sıkı sıkıya bağlı kalıp Tanrı’ya inanırlarsa”, kurtuluş günlerinin yakın olduğunu ifade etti. Sözlerine Avrupa hakkında az bilgisi olmasına rağmen İngiltere’ye karşı başka hiçbir yere olmadığı kadar sempati duyduğunu belirterek devam eden eski Patrik, Avrupa’da Ermeniler hakkında çok az şey bilinmesine hayıflandığını ancak adaletin tecelli edeceğine emin olduğunu söyledi. Ona göre İngiltere ve Rusya Hıristiyan devletler olarak görevlerini yapmaktan geri durmayacaklardı[44]. Kırımyan birkaç gün sonra Cathedral Chapter House’da Manchester Piskoposu ile görüşüp Ermeni davasına destek olması talebinde bulundu. Piskopos ise cevabında Kırımyan’ı misafir etmekten dolayı duyduğu memnuniyeti ve acı çeken Ermenilerin halini anladığını ifade etti[45] .
Heyetin İngiltere’ye gelişi sonrasında İngiliz gazetelerinde Ermenilerle ilgili daha kapsamlı haberlerin yayınlanması Ermeni Cemaati’nin basın üzerindeki etkisini göstermektedir46. Bunda Kırımyan heyetinin gelişinin önemli bir payı olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim heyetin faaliyetleri basının iltifatına mazhar olmuştu. Bu çerçevede 4 Mayıs tarihli bir Manchester gazetesinin Kırımyan’ın faaliyetleriyle ilgili epey uzun bir haber yayınladığı dikkati çekmektedir. Eski Patrik’in Manchester’deki Rum Cemaati ile yaptığı görüşmelerin detaylarını veren haberin başlangıcında Kırımyan’ın geliş amacı diğer gazetelerde olduğu gibi verilmiş, ardından detaylara geçilmiştir. Buna göre Yunan Kilisesi Piskoposu olan B. Moros’un başkanlığındaki bir heyet, Kırımyan’ı Ermeni Kilisesi’nde ziyaret etmiş ve kendisine altında imzaları olan bir yazı takdim etmişlerdi. Hıristiyan kardeşliği vurgusu yapılan yazıda Kırımyan görevi nedeniyle tebrik ediliyor ve bu “kutsal görevin” başarısı için dua ettikleri kaydediliyordu. Heyet kilisenin bitişiğindeki evde kabul edilmiş ve şehrin Ermeni Cemaati’nin neredeyse tamamı burada hazır bulunmuştu. Kırımyan’ın bu sırada sarf ettiği Ermenice sözlerini Minas Çeraz tercüme etti. Eski Patrik’in Hıristiyan kardeşliği vurgusu yaptığı konuşmasının önemli kısımlarını Çeraz’ın ağzından özetleyelim:
“...Saygıdeğer Peder ve Beyefendiler, haşmetlû Türkiye eski patriği Ermeni Kilisesi ve halkına yönelik duygularınızdan dolayı çok müteessir olduğunu ifade etmemi söylediler... Yunanlılar ve Ermeniler bugün birbirlerine benzerler, zira ikisi de Türkiye’deki Slav Hıristiyanların haklarını temsil ederler... Bu iki halk adaletsizlik ve barbarlığı durdurmak için hiç olmadığı kadar birlikte hareket etmelidir... Haşmetmeab kendi görevinin başarısı için iyi dileklerinizden ötürü kalben teşekkür etmekte, ayrıca muzaffer milletinizin refahı için en iyi dileklerini iletmemi istemektedir”.
Bundan sonra kısa bir süre iki heyet liderleri arasında sohbet edilmiş, ertesi gün Kırımyan iadeyi ziyarette bulunmuştu. Bundan sonra gazetede anlatılanlara göre önde gelen Yunanlılar Kırımyan’ı bir evde kabul ettiler. Ardından topluca Ermeni ve Rum Cemaati’nin toplandığı Yunan Kilisesi’ne geçildi. Kırımyan’ın söyledikleri Fransızca’ya tercüme edildi. Bir önceki gün yapılan ziyaretten duyulan memnuniyetini belirten Kırımyan, Rum Kilisesi’ne olan muhabbetleri ile “mümtaz Rum milletine” karşı hayranlıklarını dile getirme fırsatı elde ettiği için memnun olduğunu ifade etti. Sözlerine “...Hâlihazırda süre giden buhranın sonucu ne olursa olsun, en büyük gayemiz Yunanistan ve Ermenistan’ın çocuklarını birbirine kenetleyen bağların güçlendirilmesidir...” şeklinde devam eden Kırımyan, bunun özellikle Ermenilerin Avrupa’dan eşitlik istedikleri zamanda muazzam bir önemi haiz olduğunu, Yunanlıların kendi hakları için döktükleri kanlarını bildiklerini ve “Leonidas’ın kahraman torunlarının” muzafferiyeti için çok samimi olduklarının altını çiziyordu. 28 Nisan tarihli bu konuşmaya karşılık Yunan Piskoposu da Kırımyan’ın sözlerini teyit eder şekilde bir konuşma yapmış, Hıristiyan kardeşliğine ve ulusal hakların güçlenmesi için birlikte hareket edilmesinin zaruri olduğuna vurgu yapmıştı[47]. Bu haberin tamamında en dikkat çekici husus Kırımyan heyetinin bütün görüşmelerinde öne çıkardığı hususu yani Hıristiyanlık vurgusunu teyit etmesidir. Bu yazıda çok vurgulanmasa da heyetin asıl propagandayı Osmanlı/Türk zulmü argümanı üzerinden yaptığını söyleyebiliriz.
Ermeni kaynakları İngiltere seyahati ile ilgili olarak haziranın ilk haftasına kadar faaliyetlerini sürdüren Kırımyan heyetinin beklenilen desteği elde edemediğini kaydetmektedirler. Söz konusu kaynaklara göre, İngiliz Başbakanı Lord Beaconsfield yani Benjamin Disraeli ve Dışişleri Bakanı Salisbury heyete yeteri derecede ilgi göstermemişlerdir. Kırımyan ve Çeraz, “10 Downing Street’teki Meclis’in yolunu aşındırarak”, Lord Beaconsfield’den bir görüşme alabilmeyi ummuş, ancak Başbakan onları kabul etmemişti[48]. Bu konuda 8 Mayıs tarihli bir haber Kırımyan’ın, Lord Salisbury ile Canterbury Başpiskoposu’na[49] bir ziyaret yapacağını rivayet ediyordu[50]. Ermeni kaynaklarına göre Kırımyan heyeti, 10 Mayıs 1878’de Dışişleri Bakanı Salisbury tarafından kabul edilmişti[51]. İzahatlarını dinledikten sonra Salisbury, Kırımyan’a “...Emin olabilirsiniz Ermeniler bağımsız ve barış içerisinde yaşayacakları bir yönetime sahip olacaklar...” demişti[52]. Ancak böyle bir görüşmenin gerçekleştiğine dair net bir kayıt İngiliz kaynaklarında mevcut değildir. Bununla birlikte, kesin olan şey Kırımyan’ın daha önce görüştüğü herkese sunduğu muhtar Ermenistan’ın oluşturulması projesini bu tarihten yaklaşık bir ay sonra Salisbury’e de ulaştırmış olduğudur[53]. Bu konuyla ilgili İngiliz gazetelerinde de haberler yayınlanmıştır. Bu haberlerde Kırımyan’ın 10 Mayıs akşamı Parlamento’yu ziyaret ettiği, Lordlar Kamarası’nda Canterbury Başpiskoposu tarafından kabul edildiği ve Avam Kamarası’nın Peers Galerisi’nde 15 dakika oturduğu belirtilmektedir. Haberde ayrıca Kırımyan’ın fiziksel görünüşünden giydiği kıyafetten ve kendisine gösterilen itibar ve geliş nedeninin bazı din adamlarıyla görüşmek olduğundan söz edilmektedir[54]. Bu haberlerde de Salisbury ile görüştüğüne yönelik herhangi bir ibare olmaması, Ermeni kaynaklarının görüşme olduğuna yönelik kayıtlarına şüphe ile yaklaşılmasına sebep olmaktadır. Bununla birlikte haberlerden de anlaşılacağı üzere heyet görüşmek istediği ikinci kişiyle Canterbury Başpiskoposu ile görüşmeye muvaffak olmuştur.
Kırımyan’ın Başpiskopos Archibald Campbell Tait ile yaptığı görüşmede ifade ettiği sözler bağımsızlık için büyük devletlerin yardımını zaruri gören Ermenilerin zihin dünyasını gözler önüne sermektedir. Konuşmasına İncil’in Havarilere “Hepiniz Kardeşsiniz” vasiyetini hatırlatarak ve böylece Hıristiyan kardeşliğine vurgu yaparak başlayan Kırımyan, Ermeni davasını Hıristiyan âlemine sunmasının sebebinin de bu olduğunu belirtmektedir. Sözlerine bir Hıristiyan halk olarak Ermenilerin de diğer Hıristiyanlara verilecek haklardan eşit şekilde pay alması gerektiği şeklinde devam eden Kırımyan, yardımı kolaylaştırmak için Ermenileri daha mazlum gösteren ifadelere yer vermiştir. İddialarına bakılırsa yüzyıllardır baskı altında işkence görenler sadece Bulgar ve Rumlar değil, Anadolu’da koruyucusu olmayan Ermenilerdir ki, onlardan çok daha fazla işkenceye maruz kalmışlardı. Ardından Ermenilerin beş yüzyıldan beri zulüm gördüklerini, 93 Harbi’nin durumlarını daha kötüye götürdüğünü, üstelik köylerinin Kürt saldırıları nedeniyle harabeye döndüğünü, tüm bunlara rağmen yoksul dediği Ermenilerin dayandığını kaydederek, savaşın bitişiyle bu durumun ortadan kalkacağını zannettiklerini kaydetti. Bu durumun daha da arttığını ileri süren Kırımyan Ermeni Patrikhanesi’ne bu konuda çok sayıda şikâyet geldiğini söyledikten sonra Hıristiyan dünyadan beklentilerini sıraladı. Kırımyan hemen bütün konuşmalarında yaptığı gibi burada da haksızlığa uğramış, baskı ve zulüm görmüş Ermeni milleti vurgusunu, Hıristiyanlık merkezli olarak pekiştirdi ve “beş yüz yıllık esaret zincirinden” Ermenilerin kurtarılmasının ilahi istek gereği olduğunun altını çizerek sözlerini şu şekilde nihayete erdirdi: “...Ermeni, ıstırabının nihayete erdiğine ve kaderinin artık bu ıstıraplarını kâfi gördüğüne inanıyor ve yine ilâhî isteğin, Ermeniyi beş yüzyıllık esaret zincirinden kurtaracak elin, esir milletlere hürriyet veren Büyük Britanya’nın kuvvetli ve hürriyetsever eli olarak tayin etmiş olduğuna kani bulunuyor. Ve işte o himaye edici elden Ermeni milleti de kendi haklı hissesini rica ediyor”[55]. Centurbury Başpiskoposu’nun hayatını anlatan bir eserde, Tait’ın bu görüşmeyle ilgili olarak ilginç ifadeler kullandığı dikkati çekmektedir. Günlüğüne Kırımyan’ın kendisine Ermenilerin perişan hali dışında bilmediği bir şey söylemediğini ve görüşmenin ayın 13’ünde Lordlar Kamarası’nda gerçekleştiğini yazan Tait [56], bir anlamda Kırımyan’ı dini bakımdan küçük gördüğünü ihsas etmektedir. Tait’ın tavrı böyle olsa da Kırımyan netice itibariyle İngiltere’nin dini bakımdan en üst makamına Ermeni davasını aktarmış ve ondan yardım istemiştir.
İngiltere’deki en önemli amacını gerçekleştiremeyen yani Başbakanla görüşemeyen, Dışişleri Bakanı Salisbury ile görüştükleri bile meçhul olan Kırımyan ve Minas Çeraz’ın yılmadığı misyonlarının en önemli parçası olarak gördükleri İngiltere’de, Ermenilere sempatiyle bakan İngiliz önde gelenleriyle görüşmek için ellerinden geleni yaptıklarını söylememiz gerekir. Bu kişiler arasında daha sonra “Ermenilere hizmet insanlığa hizmettir”[57] diyen, “Türkler pılısı pırtısıyla Avrupa’dan atılmalıdır”[58] anlamına gelen ifadeler kullanan İngiliz Başvekili W. E. Gladstone başta gelmekteydi. Kırımyan iki defa mektup gönderdiği (1 Eylül 1877 ve 4 Mart 1878)[59] Gladstone ile görüştüğünde, bir Ermeni kaynağına göre Liberal İngiliz Ermeni Meselesi ile ilgili görüşlerini tam anlamıyla açıklamamış ve salahiyetin kendisinde olmadığını ve bundan dolayı etkisinin olmayacağını söylemişti. Bu görüşmenin ardından Forster adlı bir vekil ile buluşan Ermeni Delegasyonu ondan da ilginç öneriler almıştı. Görüşme esnasında Forster, Kırımyan’a “Komşunuz olan Rusya’yı üzmeyin, burada ne muhafazakârların, ne de liberallerin ellerinde oyuncak olmayın. İngiltere’nin Ermenistan’ı takip etmesi çok zor, çünkü orası İngiltere’den çok uzakta. İngiltere’nin yardımını beklemeniz mantıklı değil” demişti[60]. Aldığı bu tavsiyeden muhtemelen memnun olmayan Kırımyan ziyaretlerine devam ederek, Shaftesbury ve Arglly Düklerini, Carnarvon’u, Grand Duff, John Morley ve “Holy Roman Empire” adlı eseri ile ünlenen James Bryce’ı da ziyaret etmişti. Bryce daha sonra “Ermenistan’ın Avam Kamarası’ndaki temsilcisi” gibi hareket edecektir[61]. Ermenilere sempatiyle bakan kişilerle yapılan bu tür görüşmeler İngiliz kamuoyunu kazanma adına son derece önemliydi.
Kamuoyunu Ermeni davasına çekmenin yolunun gazeteler vasıtasıyla haber yaptırmaktan geçtiğini iyi bilen Kırımyan, İngiltere’deki Ermenileri uyararak gazetelerde makaleler yazmaları hususunda telkinde bulunuyordu. Çeşitli yerlerde İngiliz halkıyla buluşup Ermenilerin Kürtler ve Çerkezlerin elinden acı çektiğini anlatarak Berlin Kongresi’nde İngilizlerin Ermeni davasını savunmasını temine çalışırken[62], bu konuda ona İngiltere’de en büyük yardımı yapanlardan biri de Garabed Hagopyan olmuştur[63]. 1874’te İngiltere’ye gelen Hagopyan önce “Bir Ermeni” imzasıyla gazetelerde Ermeni davasının propagandasını yapmış, daha sonra kendi ismiyle uzun yıllar The Times’ın editöre mektuplar kısmına yazı göndermiştir. Kırımyan Londra’dayken bu konuda ona en mühim katkıyı Hogapyan’ın yaptığını söyleyebiliriz. Zira tam bu sırada Londra’da “Ermeniler ve Şark Meselesi”[64] adıyla yazarı belli olmayan bir kitap yayınlandı. Eserin gizli mimarının Hagopyan olduğunu Harvard Üniversitesi’nin kütüphanesindeki nüshasının onun adına kayıtlı olmasından anlıyoruz. Üstelik nüshanın girişinde Times gazetesinde yayınlanmış mektupları kullanmak için editöründen izin istediği 7 Mayıs 1878 tarihini taşıyan bir de mektup vardır. Bu mektupta bir yıldır üzerinde çalıştığı kitabı bitirmek üzere olduğunu belirten Hagopyan, Ermeni Meselesi’ni kamuoyuna en iyi şekilde aktarmak için gazetede yayınlanmış mektupların kullanılmasının elzem olduğunun altını çizmektedir. Mektubun bu kısmında Hagopyan kitabı yayınlamasının temel gayesinin Ermenilere yardım etmek ve İngiliz Hükümeti’ne başvuran eski Patrik Kırımyan’ın başarılı olmasını temin etmek şekline açıklamaktadır[65] . Üstelik bu sırada İngiltere’de yayınlanan gazetelerde de bu konu hakkında küçük haberler olduğu dikkati çekmektedir. Örneğin Boston Guardian, Londra’daki Ermeni Komitesi’ne mensup Hagopyan adlı bir kişinin Ermeni milletinin durumu ve taleplerini ortaya koymak için bir broşür yayınlamak üzere olduğunu kaydetmekte, bu konunun eski patrik hâlihazırda Londra iken daha fazla ilgi çekmesinin beklendiğinin altını çizmekteydi[66]. Velhâsıl Kırımyan heyetinin varlığı bu kitabın yayınlanmasının da ana dayanaklarından biri olmuştur. Zira mektubun kaleme alındığı tarih Kırımyan heyetinin İngiltere’de olduğu mayıs ayıdır. Yani Kırımyan heyetinin gayretleri olumlu sonuçlar doğurmuş, Ermeniler daha fazla gündeme gelmeye başlamıştır. Bu durumu James Bryce da teyit etmekte olup Ermeniler için 1878 yılında birkaç miting yapıldığını bunlar arasında özellikle Dean Steanly’nin başkanlığında yapılan mitingde Ermeni Meselesi’ne destek olunması gereğine vurgu yapıldığını, bu tarihten sonra bu meselenin İngiliz parlamentosunda daha fazla gündeme getirildiğini kaydetmektedir[67] .
Kırımyan heyetinin Londra’da bir an bile boş durmadan çaba sarf ettiğini söylememiz gerekir. Manchester’da Yunanlılarla yakın ilişkiler kuran heyet Londra’da da aynı yönde hareket etmiştir. 19 Mayıs 1878 pazar sabahı Londra Yunan Cemaati onu London-Wall’daki kiliselerinde çok mümtaz bir şekilde karşılamıştı. Yunan piskopos yapılan ayinin sonunda “Tanrı’nın nezdinde bir kardeşiniz olarak bu haçı size veriyor ve Tanrı’yı seven bu cemaati kutsamanızı rica ediyorum” demişti. Bunun üzerine Kırımyan Cemaati kutsamış, Yunan ve Ermenilerin birlik içerisinde ve Hıristiyanlık sevgisi ile yaşamaya devam edeceklerini ümit ettiğini belirtmişti. Ayinden sonra Londra Hellen Komitesi’nin başkanı Antonio Ralli, Kırımyan’a yönelik bir konuşma yapmış, Londra’daki Ermeniler adına söz alan Papazyan ise Şark Meselesi’nin halledilmesinin çok zor olduğunu bildiklerini, ancak Osmanlı tebaasının tamamının Avrupa’nın onların isteklerini reddetmeyeceğine yönelik bir inanç taşıdıklarını belirtmişti. Arzularının can, mal ve namuslarının güvenlik altına alınması olduğunu söyleyen Papazyan, kötü dediği Türk memurlarının yönetimine de bir son verilmesi gerektiğini ifade etti. Toplantı esnasında Yunanistan’ın maslahatgüzarı Gennadius de ilginç bir konuşma yapmış, düşünülenin tersine doğu Hıristiyanları’nın birlik içinde olduğunu söylemişti[68] .
Kırımyan’ın Londra’da nasıl çalıştığının en iyi örneklerinden biri de Justice Fry adlı bir kişinin başkanı olduğu Avustralya’nın yerlileri olan Aborijinleri Koruma Derneği’nin 22 Mayıs’taki kırkıncı toplantısına katılmasıdır. Oldukça geniş katılımlı bu toplantıda Ermenice bir konuşma yapan Kırımyan, İngiltere’de gördükleri iltifattan ötürü teşekkürlerini ifade ettikten sonra, diğer yerlerde yaptığı gibi Ermenilerin Anadolu’da katlanmak zorunda olduğunu iddia ettiği acılara vurgu yapmış, geliş amacının İngiliz Hükümeti’nden bu durumun bertaraf edilmesi için kendisine yardımcı olmasını istemek olduğunu ifade etmiştir. Bu konuyu haber yapan gazetenin söylediğini göre Kırımyan’ın bu konuşması büyük alkış almış, konuşmasını İngilizceye çeviren ise Nerses’in mektup göndererek ricacı olduğu Londra Ermeni Cemaati’nin önemli üyesi olan Papazyan idi. Konuşma dolayısıyla kendisine teşekkür eden E. Jenkins’in bir parlamento üyesi olması, heyetin İngiltere’de bir kısım çevre tarafından olumlu karşılandığının göstergesidir[69]. Bununla birlikte Londra’dayken daha önce tanıştığı kimselerin de Kırımyan’ın davasında ona yardımcı oldukları görülmektedir. Mesela Kırımyan, Moor-lane’deki St. Bartholomew Kilisesi’nin papazı W. Denton’un daveti ile kilisedeki akşam ayine katıldı. Davetçi papaz birkaç yıl önce doğuya yaptığı seyahatte Kırımyan ile tanıştığını belirttikten sonra, Ermenilerle ilgili olumlu fikirler içeren uzunca bir konuşma yaptı ve sözlerini “Hıristiyanlar olarak görevimiz Ermenileri desteklemek” şeklinde bitirdi. Müteakiben Kırımyan da kısa bir konuşma yaptıktan sonra Ermenice dua ile sözlerini tamamladı[70]. Kongre yaklaşırken hiçbir fırsatı kaçırmayan Kırımyan, o sırada Liberal Parti’nin başında olan Lord Hartington’u (Devonshire Dükü Spencer Cavendish) ziyaret etti[71], bu görüşmeden hemen sonra Society of Friends[72] adlı dini cemaatin yıllık toplantısındaki dini bir ayine de iştirak etti[73] .
Bu tür gelişmeler olmasına rağmen gerçekte İngiliz siyasileri farklı düşüncelerle hareket ediyorlardı. Ermeni Meselesi’ne sempatiyle yaklaşmaları politik isteklerini gizlemeye yönelikti. Yakın ilgi gösteren Londra Piskoposu, Kırımyan’a St. Paul Katedrali’ni bizzat gösterdi ve sunak taşının önünde diz çökerek hayır duasını talep etti. Kırımyan’a İngiltere’de birçok yerde bu şekilde itibar gösteriliyordu. Fakat bunlarla amaçlanan farklı bir şeydi. Ermeni Kilisesi’nin İngiliz Kilisesi’yle birleşmesi konusunda Kırımyan’ın görüşünü soran İngilizlerin gayesi, Ermeni Kilisesi’ni içinde bulunduğu tarihi yalnızlıktan çıkarmak bahanesiyle Ermenilerin himayesi konusunda İngiltere’ye daha fazla hak tanınmasını sağlamaktı. Ermeniler için kendi kiliselerini ilgilendiren bir meselenin diğer bütün meselelerden daha önemli ve öncelikli olduğunu, netice itibariyle Ermenilerin ileride politik durumlarının düzelmesine karşılık, kendi inançlarının aleyhine fazla imtiyaz ve taviz veremeyeceklerini gayet iyi bilen Kırımyan, bu teklife kaçamak cevaplar verdi. Ermeni Kilisesi’nin apostolik bir kilise olduğunu ve dogmalarını mezhep meselelerini karara bağlamak için İznik, Efes ve İstanbul’da toplanan piskoposlar toplantısı gibi üç evrensel konsüle dayandığını izah etmekle yetindi[74] .
Kırımyan ve Çeraz, Berlin Kongresi’nde kendilerine destek olunması için İngiliz halkının ve Dışişleri Bakanlığı’nın desteğini kazanabilmek için yoğun bir faaliyet göstermişlerdi. Aslına bakılacak olursa, Kırımyan, Patrik Nerses ve bazı Ermeniler İngiltere’nin Berlin Kongresi’nde kendilerini destekleyeceklerini düşünüyorlardı. Patrik Nerses “Eğer İngiltere isterse, Ermenistan kurtulur” demekteydi[75] . Berlin Kongresi yaklaştıkça Ermeniler daha da ümitlenmişlerdi. Faaliyetlerine yoğunluk veren Kırımyan ve Çeraz Alman Büyükelçisi Münster ile görüştüler. Bu esnada Münster Berlin’de istediklerini elde edebileceklerini, çünkü Bismarck’ın “orada Osmanlı boyunduruğu altında kalmış Hıristiyanları kurtarma” işiyle meşgul olacağını belirterek, onları ümitlendirmişti[76]. Bu çabaların olumlu manada bir sonuç vermemesi elbette düşünülemezdi. Zira Avam Kamarası ve Lordlar Kamarası’nda Ermeniler hakkında yapılan müzakerelerde ümit verici fikirler ortaya atılıyordu. Mesela Avam Kamarası’nda Sir John Kennaway Ermenilerin de diğer Hıristiyanlar kadar dikkate alınıp alınmayacaklarını Hükümet’e sormuş verilen yanıt özellikle 16. maddenin Kongre’nin gündemine getirileceği ve ülkelerin bu meseleyi gündeme alacağı şeklinde olmuştu[77]. Shaftesbury Earl’ı Lord Asley yaptığı bir konuşmada Kırımyan heyetinin şikâyetini gündeme getirmiş, Ayastefanos Antlaşması’nda ismi geçen muhtelif Hıristiyan milletlerin menfaatlerine önem verilirken, Ermenilerin sadece 16. maddede çok sınırlı bir şekilde isimlerinin geçtiğini, bu maddenin de onları korumadığı ve memnun da etmediğini dile getirmişti. Devamın da ise heyetin getirdiği projedeki iddiaları özetleyen kısa bir konuşma yaptıktan sonra sözü Salisbury Markisi Lord Robert Cecil almış ve iddiaların çok da doğru olmadığını belirtmişti. Görüşme esnasında Granville Earl’ı Lord Levenson ve Carnarvon Earl’ı Henry Herbert de Ermenilere yönelik olumlu fikirlerini ortaya koymuşlardı[78]. Bu tartışmalar aslında bir taraftan Ermeni Meselesi’ni daha fazla gündeme getirse de Ermeni Heyeti’nin beklentisi muhtemelen bundan daha fazlasıydı. Nitekim bir Avusturya gazetesinde yayınlanan Londra menşeli bir telgrafta Daron Başpiskoposu’nun yani Kırımyan’ın İngiliz Hükümet’i nezdinde teşebbüslerde bulunduğu ve Anadolu’daki Hıristiyan Ermenilerin emniyet, adalet ve kilise işlerinde onların korunması için çaba gösterdiği, üstelik heyetin Viyana ve Berlin’e de aynı amaçla gideceği belirtilmekteydi[79] .
Heyetin İngiltere’de sadece İngilizlerle temas etmediğini, diğer devletlerin temsilcileriyle de bulunan her fırsatta görüşme yaptığını görüyoruz. İtalya’nın Londra büyükelçisi olan Manebrea, İtalya Dışişleri Bakanı Corti’ye Berlin süreci hakkında İngiliz Başbakanı ile yaptığı görüşmeyi aktardığı gizli ibareli yazısında, Kırımyan heyetinin kendisini ziyaret ettiğinden bahseder. İsmini vermeden bir patrik dediği Kırımyan’ın kendisine Dışişleri Bakanı’yla İstanbul’dan Brindisi’ye kadar beraber seyahat ettiklerini söylediğini aktaran elçi yazısının devamında Kırımyan’ın taleplerinden ve kendisinin verdiği yanıttan söz etmektedir. Buna göre Kırımyan Osmanlı Hükümeti’nin şimdiye değin Ermenilere verdiğinden daha fazla özgürlük ve emniyetin doğal talepleri olduğunu söylemişti. Elçi ise genel ifadelerle saldırgan bir dil kullanmaktan imtina ettiğini ve İtalya’nın kim olursa olsun başkasının boyunduruğunda olan halklara sempatiyle yaklaştığını ifade ettiğini dile getirmiştir. Hükümeti meşgul etmemek adına daha fazla detaya girmediğini belirten elçinin verdiği bu bilgi[80] heyetin aslında çabalarının istedikleri neticeyi vermeyeceğinin de habercisi gibiydi.
Berlin Kongresi için yola çıkmaya hazırlanan Kırımyan ve tercümanı Çeraz, esasında İngiltere’nin tam anlamıyla desteğini alamamışlardı. Çünkü İngiliz Başbakanı tarafından kabul edilmemişlerdi. Aslında İngilizler muhtar bir Ermenistan fikrine sıcak bakmıyorlardı, buna sebep olarak da Anadolu’daki Ermenilerin Müslüman nüfusla birlikte yaşamasını gösteriyorlardı. En önemlisi, Salisbury ve Beaconsfield Ermenilerin muhtar bir Ermenistan’ı yönetebilecek bir kapasiteye sahip olmadıklarını düşünüyorlardı[81]. İngiliz siyaseti Ermeni Meselesi’ne bu şekilde tavır almışken, Kırımyan ve Çeraz, Berlin’e gitmek üzere 8 Haziran’da Londra’dan ayrılıp, önce tekrar Paris’e oradan da Berlin’e gitti, burada Stefan Papazyan ve Horen Narbey ile buluşmuşlardı. Bu kişilerin hiçbiri Almanca bilmediğinden kendilerine tercümanlık etmek üzere Paris’ten Berlin’e Beyleryan adlı bir Ermeni gönderilmişti[82]. İstanbul’dan yola çıkıp Roma, Paris ve Londra’da yaklaşık olarak üç ay boyunca yoğun çaba sarf eden heyetin tek gayesi Berlin’de kendileri için bekledikleri kararın çıkmasıydı. Böylece sıra seyahatlerinin son aşaması olan Berlin’e geldi.
4. Berlin’deki Faaliyetler
İngiltere’deki faaliyetlerinden sonra Berlin’e giden heyet burada da yoğun bir şekilde çalıştı. Berlin seyahatine çıktıklarında Almanya ve Fransa’nın Ermenileri kesinlikle destekleyeceklerine yönelik haberlerin Kongre’nin açılışının yapıldığı günün gazetelerine yansıması heyeti heyecanlandırmış olmalıdır[83]. Kongre’nin açıldığı günün ertesi olan 14 Haziran’da Kırımyan ve Çeraz, Petersburg’dan gelen Horen Narbey ile buluşmuş, Türk heyetinden Ohan Bağdatlıyan da bu süreçte heyete birçok konuda yardımcı olmuştu[84]. Heyete burada katılanlardan biri de bizzat Patrik Nerses’in yetkili temsilcisi olarak Berlin’e gelen Ermeni Meclisi üyesi Muşlu Stefan Papazyan idi. Kendisine verilen görev, Patrikhane’nin heyet hakkında bazı soru işaretleri taşıdığını göstermektedir. Nerses’in özel temsilcisi olarak Berlin’e gelen Papazyan’ın vazifesi heyet üzerinde Patrikhane’nin kontrolünü sağlamak ve iki piskopos arasında çıkması muhtemel rekabeti bertaraf etmekti[85]. Görünen o ki, heyette fikir ayrılıkları söz konusuydu. Ancak nihai olarak ellerinde bir proje ve aldıkları bir talimat vardı. Ne pahasına olursa olsun görevlerini en iyi şekilde yapmak boyunlarının borcuydu. Neticede Kongre’ye katılan devletlerin delegeleriyle her fırsatta görüşmeler yapmak arzusundaydılar. Bu çerçevede ilk olarak Dr. Maritz Busch ve Hohenlohe (Alman Hanedanı) vasıtasıyla Bismarck ile görüşmek istemişlerdi ve buna büyük ehemmiyet veriyorlardı[86]. Ancak kendisi ile buluşarak bazı açıklamalar yapmak istediklerini bildirmelerine rağmen, Bismarck sekreteri vasıtasıyla zamanı olmadığını ve başkan olarak tarafsız kalması gerektiğini ileri sürerek onları kabul edemeyeceğini ifade etti[87] .
Bu başarısız denemenin ardından Kırımyan’ın başkanlığındaki Ermeni Heyeti Lord Beaconsfield Benjamin Disreali ile bir görüşme elde etmek için uğraşmışlardı. Nitekim 17 Haziran tarihinde İstanbul’dan aldıkları telgrafta bu yönde bir talimat vardı. Ertesi gün hem Disreali’ye hem Kont Andassy ile görüşmek için başvuru yaptılar. 20 Haziran’da İngiliz Başbakanı’nın sekreteri olan Ostenly, Kırımyan heyetini ziyaret ederek, iş yükünün fazla olması nedeniyle onları kabul edemeyeceğini, taleplerini yazılı bir şekilde vermeleri gerektiğini aktardı. Bu durum Kırımyan heyeti açısından kötüye işaretti. Ancak heyet yılmamış en sonunda Kongre’ye iştirak eden İran’ın Ermeni asıllı Londra Büyükelçisi Melkon Khan vasıtasıyla bir görüşme ayarlayabilmişti. Fransız elçiliğinde gerçekleşen görüşme esnasında İngiliz başbakanı siyaset veya siyasetle alakalı herhangi bir meselenin konuşulmayacağını belirtmiş ve konuşma boyunca Ermeni rahipleriyle İngiliz rahiplerin giysilerinin benzerliği gibi sıradan şeylerden bahsederek heyetin taleplerini söylemelerinin önüne geçmişti[88]. Yine bu sırada İngiliz Dışişleri Bakanı Salisbury’nin Ermeni Meselesi ile ilgili görüşleri Kırımyan’ı ve Ermeni heyet üyelerini telaşlandırmıştı. Salisbury, “Ermenistan’da muhtariyet şartları elverişli değildir. Bundan başka Ermenistan gibi büyük bir bölgede pek dağılmış çeşitli milletlerle birçok dinler karışmış ve çoğunluk teşkil edemeyecek bir durumda olan Ermenilerin istedikleri biçimde bir vilayet için merkezi bir nokta bulmak da çok güçtür” demiştir[89]. İngiliz Dışişleri Bakanı’nın bu sözleri heyeti hayli telaşlandırmıştı. Bu demece karşılık vermeyi gerekli gören Kırımyan, Salisbury’e Ermeni isteklerinin esasları hakkında 24 Haziran 1878 tarihli, Berlin’deki Grand Hotel de Rome’dan yazdığı bir mektupla cevap verdi. Kırımyan mektubunda uzun uzun Hıristiyanlar ile Müslümanlar arasında eşitlik olması lüzumuna vurgu yaparak Anadolu’nun bazı vilayetlerinde çoğunlukta olduklarına, bu bölgelere özerklik verilmesi gerektiğine ve Ermeniler için tek dermanın bu olduğuna vurgu yapmıştı[90] .
En fazla ümit bağladıkları İngiltere’nin temsilcilerinden bu tür ifadeler işitmek heyeti rahatsız etmiş olmalıdır. Ancak bu durum, Kırımyan heyetini yıldırmamış, heyet çareyi başka temsilcilere başvurmakta bulmuştu. Bu tatsız gelişmelerin ardından Kırımyan Paris’te görüştüğü Waddington vasıtasıyla kulis yapmayı düşünmüş olmalıdır. Nitekim bu sırada Fransız elçiliğinde tertip edilen ve Kongre’ye gelen birçok ülke temsilcisinin katıldığı ziyafet heyet için adeta bir fırsata dönüştü[91]. Ermeni Heyeti Fransız elçisini kendilerine yakın buldukları gibi ondan çok şey de bekliyorlardı. Nitekim daha önceden Paris’te görüştükleri zaman onlara makul davranmıştı. Burada tekrar buluştuklarında Minas Çeraz’a sorduğu bir soru heyete göre “sinsiceydi” ve tavrında biraz değişme olduğuna delalet ediyordu. Anlaşıldığı kadarıyla Waddington’un “Batı Ermenilerine bağımsızlık verildiği takdirde Doğu Ermenileri’nin nasıl bir tavır sergileyecekleri” şeklindeki sorusu heyeti rahatsız etmişti. Soru üzerine Çeraz, “onlar kardeşlerine kavuşmak isteyecekler veya en azından bir kısmı hemen Batı Ermenistan’a gidecektir”, şeklinde yanıt verdi. Her şeye rağmen Kırımyan, Waddington’un tavsiyesi üzerine 25 Haziran tarihinde Kongre’ye katılan bütün devletlerin baş temsilcilerine projelerini gönderdi[92]. Fransız temsilci Kongre boyunca gerçekten de Ermeni yanlısı gibi çalışmış ve gelişen olayları sürekli olarak Ermeni delegelerine bildirmişti. Üstüne üstlük, Kırımyan, onun tavsiyesi üzerine Bismarck’a da bir mektup göndererek Ermeni Meselesi’ni Kongre’nin gündemine alması ricasında bulundu[93]. Bu sırada gazetelere yansıyan haberlere göre, Kırımyan ve Horen Narbey, Alman İmparatoru’nun huzuruna kabul edilmiş, görüşme esnasında Almanya’nın Londra büyükelçisi Münster de bulunmuştu[94]. Sadece bilgi amaçlı olduğu anlaşılan haberde görüşmenin detaylarıyla ilgili herhangi bir ayrıntının verilmemiş olduğu dikkati çekse de Ermeni Heyeti’nin imparatorla görüşmesi Ermeni davası açısından önemli bir gelişmedir. Bu konuyu haber yapan gazetelerin Ermeni Heyeti’nin isteklerine dair bilgileri sütunlarına taşıdığı da dikkati çekmektedir.
İngiliz Pall Mall Gazette, Alman İmparatoru’nca çok nazik bir şekilde karşılandığını ifade ettiği heyetin asıl amacının Ermenilerin yaşadığı vilayetlerin Rusya’nın nüfuz alanına girmesini engellemek olduğunu, Ermenilerin Türk hâkimiyeti altında kalabileceklerini ancak siyasi olmasa da yönetim konusunda özerklik istediklerini kaydetmekte ve bununla ilgili istekleri sıralamaktadır[95]. Ermeni Heyeti’nin bu taleplerini sütunlarına taşıyan Le Temp Gazetesi’nin özel muhabirinin 27 Haziran tarihli haberi, Ermeni Delegasyonu’nun Berlin’deki faaliyetlerinin sonuçları hakkında ilginç değerlendirmelerde bulunmaktadır. Bunu yaparken, Ermenilerin ıslahat isteklerinin tarihi sürecinden de bahseden muhabire göre, Ermeniler siyasi bir bağımsızlık istiyor gibi görünmüyorlardı. Heyetin taleplerini gazete sütununda değerlendiren muhabir, Ermenilerin yerel unsurlardan oluşturulacak güvenlik güçlerinin Hıristiyan bir vali tarafından yönetilmesini ve vergilerin makul hale getirilmesini istediklerini kaydetmektedir. Muhtemel heyetle görüşen muhabirin dediğine göre Ermeniler vilayetlerde kendileri için özel hizmetler elde etme noktasında hakları olduğuna inanıyor ve vilayet vergilerinin dağıtılmasından sorumlu olacak ayrı bir genel meclisin oluşturulmasını istiyorlardı. Muhabirin söylediğine göre, heyet Kongre’ye katılan tüm temsilcilerce çok iyi bir şekilde karşılanmıştı ve bir iki gün içinde onlara bir memorandum vereceklerdi. Ermeni Heyeti’nin bilhassa Fransa’dan çok şey beklediğini belirten muhabirin muhtırayla ilgili verdiği bilgiler onun heyetle detaylı görüşmeler yaptığı izlenimini vermektedir[96]. Bu sırada İngiliz Globe gazetesinde Kongre hakkında çıkan bir yazıda gazetenin Berlin’deki özel muhabiri, Ermeni Heyeti’nin özellikle Kırımyan’ın dini kıyafetiyle Berlin’de olduğu için Çin temsilcileriyle beraber en dikkat çeken kimse olduğundan bahsetmekte, amaçlarının siyasi bağımsızlık değil bölgesel otonomi olduğunu belirtmektedir. Alman İmparatoru ile heyetin buluştuğunu ve imparatorun Ermeni davasına hayli önem verdiğini aktaran muhabir, Kırımyan ve Narbey’in eli yüzü düzgün, zeki, eğitimli ve davalarına sadık kimseler olduğunu kaydetmektedir[97] . Bu haberlere bakıldığında Ermeni Heyeti’nin sadece otonomi istediği, bunun da yönetim mekanizmalarında yapılmasına yönelik bir istek olduğu anlaşılmaktadır. Ancak gerek Kongre öncesi gerekse sonrasında heyet üyelerinin çaba ve faaliyetlerinin otonomiyle sınırlı bir talep olmadığını gösterdiğini söylememiz gerekir. Fakat Kongre devam ederken heyetin tavrının bu yönde olduğu gazetelere yansıyan haberlerden anlaşılmaktadır.
Yabancı misyonlarla görüşmek için yoğun çaba sarf eden heyet Osmanlı temsilcileriyle de temas kurdu. Ermeni kaynaklarına göre Osmanlı elçisi Sadullah Bey heyetin faaliyetlerinden çekinerek, “Eğer size Ermenistan için bir Ermeni vali tayini yeterse, bunu hemen Bab-ı Ali’ye yazabilirim. Orası sizin bu isteğinizi, Avrupa aracılığı ile yapılmasından daha önce yapabilir” dedi. Bunun üzerine Horen Narbey, “Bab-ı Ali bu gün bir Ermeni vali tayin edebilir. Ancak yarın da azledebilir. Bize Avrupa’nın teminatı lazımdır” şeklinde karşılık verdi[98]. Yani heyet üyeleri Osmanlı makamlarından herhangi bir beklenti içerisinde değillerdi. Muhtariyet fikrinin gerçekleşmesinin Avrupa’nın garantisi altına girmekten geçtiğini düşünüyorlardı.
Bu sırada Ermeni Heyeti’ni heyecanlandıracak bir ziyaret gerçekleşti. Kafkasya’dan gelen Rus ordusu komutanı Loris Melikov 28 Haziran’da Ermeni Heyeti’ni ziyaret etti. Bir Ermeni kaynağının iddiasına göre ihtimal Ermeni delegelerinin faaliyetlerinden rahatsız olan Çarlık Hükümeti heyetin faaliyetlerini az da olsa kontrol etmek için bu itibarlı komutanını buraya göndermişti. Melikov’un heyete dikkatlerini Kilikya’ya çevirmeleri gerektiğine yönelik telkinlerine rağmen, heyet ona çok fazla itibar göstermedi. Heyetten bu fikre sıcak bakan sadece Horen Narbey idi. Papazyan’ın söylediğine göre Narbey, Loris Melikof gibi bir Rus Ermenisinin vali olarak tayin edilmesini, Rusya’nın Kilikya’yı alıp daha aşağı inmesi ve böylece önünde bir engel kalmamasını ve Büyük Ermenistan’ın Rusya tarafından işgalini istiyordu. Papazyan’ın yazdığına göre 18 Haziran’da Bulov ile yapılan toplantıda Narbey, Rus işgali hususunu onunla müzakere dahi etmişti. Papazyan bir daha bu şekilde yapmaması konusunda onu uyardıklarını, Narbey’in de daha sonra onlarla aynı fikirleri paylaştığını ve 24 Haziran’da Üsküdar’daki bir yetkiliye gönderdiği telgrafta şu ifadelere yer verdiğini kaydetmektedir: “...Tüm çabamız kendi kendini yöneten özel bir idare elde etmeye yönelik. Bu mümkün olmazsa başımızı eğer anavatanımızı daha iyi hale getirebilecek İngiltere’nin himayesini kabul ederiz”[99]
Ermeni Delegasyonu’nun Ermeni isteklerine dair bir notu Bismarck’a ulaştırdıklarını belirten 28 Haziran tarihli gazeteler, heyetin yanlarında getirdiği ve Kongre’ye katılan ülkelerin temsilcilerine gönderilen yedi maddelik proje ve eklerinin özetini de[100] okuyucularına aktardılar. Verilen bilgiye göre projenin en önemli kısmı “Türk Ermenistanı” diye tabir ettikleri bölge için net ifadelerle kaleme alınan bir yasa hazırlanmasıydı. Yazıldığına göre Ermeniler bağımsızlık istemiyor, Lübnan’da uygulanan reformları talep ediyorlardı[101]. Bu sırada The Times gazetesine yansıyan bir haberde bunu teyit eder nitelikte bilgiler verilmekteydi. Buna göre Berlin’e gönderilmiş iki papazın amacı Ermenilerin Türk hâkimiyetinde kalmak isteğini Kongre’ye bildirmek ama aynı zamanda “daha üst düzeyde” bir otonomi temin etmekti[102]. Bu taleplerinin Ermeni Memorandum’u şeklinde Viyana’da yayınlanan bir gazete sütununa dahi taşınması heyetin çabalarının nasıl bir sonuç verdiğinin de göstergesidir[103]. Bu noktadan bakıldığında işler görünürde heyetin istediği şekilde gidiyor gibiydi. Umutlu olmaları da doğaldı. Zira Avrupa matbuatında kendileri hakkında çıkan haberler ümit vericiydi. Örneğin tam bu sırada bir Fransız gazetesinde çıkan haberde Sultan’ın hâkimiyetinde olan halklardan biri şeklinde bahsedilen Ermenilerin Avrupa’nın destek ve sempatisine mazhar olmayı hak ettiklerinden söz edilmekte, Ermenilerden çalışkan ve dürüst kimseler şeklinde bahsedilmektedir. Ermeniler hakkında bu olumlu ifadeleri müteakip haberde, “Kürt aşırılıkları ve saldırıları” ve buna Osmanlı Hükümeti’nin kötü yönetiminin sebep olduğu vurgusu işlenmektedir[104]. Yani aslında Ermenilere yardım etme gereği vurgulanmaktadır. Bununla birlikte Kongre’den Ermenilerle ilgili nasıl bir sonuç çıkacağı, bunun Ermenilerin beklentilerini karşılayıp karşılamayacağı da net değildir. Le Temps Gazetesi’nin özel muhabiri 4 Temmuz tarihli haberinde hâlihazırda Ermenilerin şanslarının ne olduğunu gerçeği söylemek gerekirse bilmediğini, Ermeni Heyeti’nin ise istediklerinden en azından bir kısmını elde etmeyi umduklarını ifade etmektedir[105] .
Minas Çeraz 29 Haziran akşamı Fransız elçiliğinde Rus elçiliği danışmanlarından olan P. Arapov ile buluştuklarından bahsetmektedir. Söylediğine göre, bu kişi heyetin Rus karşıtı fikirlere sahip olup olmadığını anlamaya çalışıyordu. 30 Haziran’da heyet Rus elçiliğini ziyaret etti ve Berlin Rus Büyükelçisi ve Kongre’deki Rus temsilcilerinden biri olup heyetin İngiltere’deki faaliyetleri hakkında sorular soran, aynı zamanda Ermeni Meselesi’ne yakınlığı ile bilinen Ubri ile buluştular. 1 Temmuz günü akşamı ise Avusturya elçiliğinde Rusların ikinci temsilcisi olan Kont Shuvalov ile görüşen heyete, temsilci Balkanlardaki meselelerin çözümlenmesinden sonra Ermenilerin meseleleriyle ilgilenebileceğini söylemişti[106] .
Ermeni Heyeti faaliyetlerine devam ederken, Hariciye Nazırı Safvet Paşa, Osmanlı Heyeti’nin reisi Alexander Karatodori Paşa’ya Berlin’de faaliyetlerde bulunan Ermeni Heyeti ile ilgili olarak bir talimat göndermişti. Temel gayesi Ermeni Heyeti’ni yaptıkları faaliyetlerinden vazgeçirmek olan bu talimata göre Ermenilerin istedikleri idari muhtariyet sistemi sözü edilen vilayetlerin milli eğitim-öğretim derecesi ve halkının örf ve gelenekleriyle uyuşmuyordu. Üstelik bu durumun yurtta anarşiye sebebiyet verebilme ihtimali vardı. Ermeni milletine karşı iyi niyetli olan Hükümet, onların yaşama şartlarını düzenlemek için bu bölgenin idari sisteminde reform yapmak üzere yetkili kişilerle görüş alışverişinde bulunmuş, bununla birlikte zulüm ve talan olaylarına karışmış Kürt ve diğer kişileri bulup cezalandırmak üzere bir komiser dahi görevlendirmişti. İşte bu nedenlerle verilen talimat Ermeni Heyeti’nin girişiminden vazgeçirilmesine çalışılması şeklindeydi[107] . Ermeni kaynakları bu süreci ele alırken dikkat çekici ancak şüphe ile yaklaşılması gereken bazı anekdotlardan bahsetmektedir. Buna göre Ermeni Heyeti Berlin’deki büyükelçiliğe çağrılmış ve Saffet Paşa’nın teklifleri onlara sunulmuştur. Faaliyetlerinden vazgeçerek İstanbul’a geri dönmeleri istenmiş ve eğer böyle yapılırsa isteklerinin yerine getirileceği bildirilmiştir[108]. Bununla birlikte Karatodori Paşa, Sultan’a Ermeni Heyeti’nin geri çağrılması ve Avrupa kamuoyunu rahatlatmak için Anadolu’da tedbirler alınmasına yönelik isteklerini içeren bir telgraf yolladı. Bab-ı Ali Ermeni Milli Meclisi’ne Ali Şefik Bey başkanlığında bir heyetin Erzurum, Van ve Diyarbakır’daki durumu araştırmak üzere gönderileceğini bildirdiğini, Ermenilerin de bir temsilci ile katılmalarını istedi. Patrik Nerses ise bir süre sonra delegelerin Milli Meclis’in kararı ile gönderildiğini ve ancak onun kararı ile geri gelebileceğini belirtti ve “dönerlerse, ben onların yerine gitmek mecburiyetindeyim”, diyerek teklifi reddetti. Bunun üzerine Sultan Abdülhamid, Dadyan Paşa’yı Patrik Nerses’e gönderdi ve fakat bu ikinci talep de reddedildi. Minas Çeraz “Ermeni Meselesi” adlı eserinde Sultan’ın bu çağrısına, Nerses’in çok şiddetli bir şekilde cevap verdiğini ifade etmektedir. Dediğine göre Nerses, Sultan’ın elçisine “Git ve Sultan’a söyle, Ben kendim bu delegeleri kongreye, halkımın yaralarına derman bulsunlar diye gönderdim, yarım yüzyıl önce Rum Patriği’nin idam edilmesi gibi beni de Patrikhane kapısının önünde asacağını söylese bile, yine de onları geri çağırmayacağım” demiştir[109]. Nerses’in Sultan’a bu şekilde cevap vermesi pek ihtimal dahilinde olmasa da, Ermeni kaynaklarının özellikle Minas Çeraz’ın ifadeleri bu yöndedir. Zaten Patrikhane Ermeni Heyeti’nin dönmesi yönünde bir talepte bulunsa bile, Ermeni Delegasyonu’nun dönmesi, çabaları dikkate alındığında pek mümkün görünmemektedir.
Görünen o ki, Kırımyan heyetinin yolundan dönmesi söz konusu değildi. İyimser bir hava sezmiş oldukları ise İngiliz ve Rusların kendileri açısından olumsuz bir karar almayacaklarına yönelik bir hissiyat taşıdıklarından ve bunların yazdıklarına yansımasından anlaşılmaktadır. Mesela, heyetin Ruslara karşı olumlu duygular beslediğinden bahseden Minas Çeraz’a göre Büyük Bulgaristan’ı ortaya çıkaran Ayastefanos Antlaşması’nda, Ermenistan sınır bölgelerinde özerkliğin bahsi dahi geçmemişti. Buna karşın, heyet beş aylık faaliyetlerinde ne Rus Hükümeti’ne ne de Rus halkına karşı hiçbir şey söylemediği gibi olumsuz hiçbir şey de yazmadı. Yunanlılar ve Bulgarlar ise bu süreçte bazen Rus karşıtı dil kullandılar. Ermeniler asla böyle bir şey yapmadı[110]. Bu düşüncülerle hareket eden Ermeni Heyeti İstanbul’a gönderdikleri mesajda “...Ermenistan doğmak üzere, fakat kız mı olacak erkek mi onu bilmiyoruz...” yazmışlardı. Bu mesaj İstanbul’daki Ermeni Milli Meclisi’nde de heyecana sebep olmuştu[111] .
Ermeni Meselesi’nin Kongre gündemine alınması yaklaştığında Ermeni temsilcileri yabancı misyonlara yaptıkları ziyaretleri arttırdılar. Ermenilerin Kongre’nin gündemine ilk kez alındığı 4 Temmuz’dan sonra Gorçakov ile yapılan görüşmenin detaylarını aktaran Minas Çeraz 6 Temmuz 1878’de saat sabah 11’de heyetin Rus temsilci tarafından kabul edildiğini belirtmektedir. Söylediğine göre, Gorçakov onları çok iyi karşılamış 16. madde ile ilgili heyetin talep ettiği değişiklikleri bildiğini ve Kongre’de bu konuda her türlü desteği sağlayacağı şeklinde bir taahhütte bulunmuştu. Ardından heyetin idari bağımsızlık gibi Çar’ın kendisine verdiği talimatların haricinde bazı hususları tespit ettiğini, bunları savunmak için kendilerine söz veremeyeceğini belirten Gorçakov, “...Biliyorsunuz ki Kongre’de yalnız değilim, benden başka 6 veya 9 kişi daha var ki bunlardan bazıları size karşılar. Herhalde Ermeniler Rusya’nın muhabbet ve teveccühünü ümit edebilirler...” dedi[112]. Heyet bu ifadeler karşısında Gorçakov’un kendileri için çaba göstereceğini düşündüğünden minnettar olduklarını dile getirse de asıl istekleri olan özerklik noktasında desteğini alamadıkları için tam anlamıyla durumdan memnun olmamışlardı[113]. Ancak onları daha fazla telaşa sürükleyecek ve rahatsız edecek bir gelişmeden ertesi gün haberdar oldular.
Yaklaşık bir ay önce İngiliz elçisi Layard ile Saffet Paşa arasında gizlice imzalanan Kıbrıs Sözleşmesi’nden kimsenin haberi olmadığı ortaya çıkmıştı. Osmanlı heyetinin bile Kıbrıs ile ilgili gelişmelerden haberdar edilmemesi ilginçti[114] . 7 Temmuz tarihinde bir Fransız gazetesinde Kıbrıs Sözleşmesi’nin kamuoyuna duyurulmasının ardından Ermeni delegesi ve Kongre’ye katılanlar arasında bazı rahatsızlıklar meydana geldi[115]. Hatta Ermeni delegeleri çeşitli temsilcilere bu hususta şikâyette dahi bulundular. Fakat hiç kimse onları dinlemediği gibi Bismarck ve Salisbury ile görüşme talepleri de kabul görmedi. Her ikisi de Ermeni delegelerini kabule yanaşmadılar. Ermeni Heyeti’ne daima yardım eden Waddington bile “...Ermeni istekleri için mücadele ediyorum ama arkadaşlarımı da teklifimi kabul etmeleri hususunda zorlayamam...”[116], diyerek durumun vahametini ortaya koydu. Muhtemel umutsuzluğa düşen heyetin bundan sonra görüştüğü Rus temsilci Kont Shuvalov onların beklentilerinin çok uzağında ifadeler kullandı. Onlara “...Kongre’nin sizin meselenizle ilgilenecek zamanı yoktur...” diyerek, Bismarck’ın Kongre’nin görevinin temel meseleleri halletmek olduğunu, ayrıntıların daha sonraya bırakılması gerektiğini ve bu nedenle de Kongre’yi bitirmek istediğini söylediğini aktardı[117]. Shuvalov muhtariyet meselesinden vazgeçmeleri ve ıslahat maddesini kabul etmeleri yönünde delegelere teklifte bulundu. Fakat Ermeni Heyeti sonuna kadar isteklerinden vazgeçmeyi düşünmüyordu. En sonunda Shuvalov, Ermeni isteklerini Kongre’ye kabul ettirmeye çalışacağını ama bu olmaz ise kendi teklifini sunacağını söyledi[118] . Bu gelişmeler Ermeni Heyeti’nin beklentilerini muhtemelen azaltmış olsa da dört ay boyunca çabalarının bir neticesi olarak Kongre’de muhtar Ermenistan kararının çıkmasını bekliyorlardı. Ancak Berlin’den muhtar Ermenistan değil ıslahat kararı çıktı. Ermeni kanaat önderleri çıkan kararı “tamamen ölü bir unsur” olarak gördüler[119]. Bağımsızlığa giden sürecin özerklikten geçeceğini bilen Ermeni Heyeti ve bağımsızlık yanlıları ise bu durumdan pek tabii memnuniyet duymadılar.
Sonuç
Ermeni Heyeti Berlin Kongresi’ne Ayastefanos’tan daha fazla şeyler kazanmak gayesi ile gelmişti. Ancak Kongre sonunda, daha önce kazandıklarının bir kısmından feragat etmek zorunda kalmaları hayal kırıklıklarına sebep olmuştu. Bu karar alınmadan önce Ermeni Heyeti son bir çaba olarak 61. maddedeki Ermenilerin oturduğu yerler ibaresinin yerine “Ermenistan” tabirinin kullanılması için delegelere başvurdu, fakat hiç kimse bu isteğe önem vermedi[120]. Ayastefanos’ta elde edilen Rus himayesi yerine Avrupa’nın himayesini kazanmak kısmi bir memnuniyet verse de, esas itibariyle bağımsızlığa giden yolun başlangıcı olan özerklik elde edilememişti. Bundan yeterince tatmin olmayan heyet Paris’teki Rus elçiliğine müracaat ederek Rusya’nın kendilerine arka çıkmasını istediler[121]. Elçilikten Rus siyasetinin Doğu Hıristiyanlığı ile meşgul olmadığı cevabını alan heyet, diğer devletlerin temsilcilerinden de iyi kabul göremeyince, İstanbul Ermeni Patriği Nerses’ten talimat istediler. Patrik de heyete bu kararı şiddetle protesto etmelerini bildirmiş, bunun üzerine heyet Kongre’ye bir protesto mektubu vermişti. Verdikleri metinde haklı ve aynı zamanda ılımlı tekliflerinin kabul edilmemesinden dolayı üzüntülü olduklarını, Anadolu’daki Hıristiyanlar arasında en fazla kendilerinin zulme maruz kaldıklarını ve Osmanlı yönetimine hiçbir sıkıntı vermediklerini belirttikten sonra diğer Hıristiyanlar gibi savunulacaklarını ümit ettiklerini ifade ettiler. Asıl niyetlerini “Ermenilerin Ermenistan’da Ermeni memurlar idaresinde yaşayacağını zannediyorduk” diyerek ortaya koyan heyet bunu müteakip aldandıklarını, kiliselerinde bağımsız olmakla milliyetlerini korumuş ve fakat bir şey kazanmamış olduklarını belirttiler. Nihayet protesto metnini Ermenilerin, en azından Ermeni Kilisesi’nin nasıl hareket edeceğinin işaretini veren şu ifadelerle sonlandırdılar: ”... Ermeni Heyeti aldığı bu dersi birlikte Doğu’ya götürecektir. Fakat hiçbir zaman Avrupa; isteklerine, davalarına ümit veren bir cevap verinceye kadar da seslerini yükseltmekten vazgeçmeyeceklerdir”[122]. Bu ifadeler Ermenilerin ileride nasıl bir hareket tarzı takip edeceklerini göstermesi açısından önemlidir. Seslerini yükseltme kararı almaları, sadece dil ve kilise ile birbirlerine bağlı olan Ermenileri komiteler kurma yoluna sevk etmiştir. Bu konuda Ermeni Cemaati’ni yönlendiren, Ermenilerin adeta kaderini belirleyen heyetin başındaki eski Patrik Kırımyan oldu.
Kırımyan Berlin’den İstanbul’a döndüğü zaman, Kumkapı’daki Ermeni Kilisesi’nin kapısında yaptığı bir vaazla Ermeni halkına tavsiyelerde bulundu. Ermeniler arasında ciddi bir etki yapan ve Demir Kepçe/Kâğıttan Kepçe adı verilen bu nutukta Kırımyan başarısızlığın nedenlerini edebî bir şekilde dile getirdi[123]. Ermeni bağımsızlığı veya en azından Lübnan benzeri bir muhtariyet elde edilebileceğini düşünen Kırımyan, başarısızlığın nedenini Ermenilerin Balkanlardaki gibi isyan edip kan dökmemelerine bağlıyor, bağımsızlık için bu yola baş koyulması gerektiğini metaforik bir anlatımla ifade ediyor ve sözlerini silahlanın şeklinde tamamlıyordu[124]. Vaazın özünde Kırımyan, Karadağ, Bulgar ve diğer Balkan milletlerinin kan dökerek bağımsızlıklarını elde ettiklerini, hâlbuki Ermenilerin isyan edip kan dökmediklerini, Ermeni bağımsızlığının elde edilebilmesi için kan dökmenin gerekli olduğunu belirtiyordu[125]. İşte bu tarihten sonra bağımsızlık isteyen Ermeniler Kırımyan’ın tavsiyelerine uyarak gizli komiteler kurarak başkaldırıp, kan dökerek bağımsızlık elde etmeye çalışacaklardı. Sonraki sürece bakıldığında bilhassa 1890’lı yıllarda Ermeni ayrılıkçı gruplarının özerklikten bağımsızlığa giden yolun terörden geçtiğini düşünerek tam da onun istediği şekilde hareket ettiklerini söyleyebiliriz.
EKLER