Çok önemli olmasına ve birinci dereceden kaynakların varlığına rağmen, islambilimcilerinin büyük çoğunluğu için, ortaçağ Batı Arabistanı’nın siyasal, sosyal ve ekonomik tarihi hala belirsizdir (terra incognita). Bu makalede Memlûk Devri Mekkesi’nde tahıl ve diğer gıda fiyatlarına ilişkin bilgiler detaylıca kullanılarak şehrin ekonomik tarihi biraz daha aydınlatılmaya çalışılacaktır. Konunun en iyi şekliyle anlaşılması için devrin Mekke’sinin önemli siyasal ve ekonomik yönlerinin hatırlanması yerinde olacaktır.
I. MEMLÛK DEVRİ MEKKE’SİNİN KISA BİR TARİHİ
Hicri VI. asrın sonlarına doğru (Miladi XIII. asır başları) Mekke Emirliği’ni Havaşim diye bilinen Hasanî hanedanının son temsilcisi Mukassir b. İsa’yı deviren ve kendisi de -Medine ve Kızıldeniz sahilinin ortasındaki- Yan--bu’lu bir Şerif olan Katade b. İdris ele geçirdi. Yarım asırdır Mekke’de siyasal ve toplumsal hayatta tedrici bir bozulma yaşanıyordu. Bunun başlıca sebebi Haşimi fraksiyonlar arasındaki bitmez tükenmez rekabetti. Durumu gören Mısır Eyyûbileri de Hicaz’da düzeni yeniden kurmak, hac güvenliğini sağlamak ve şeklen bağımsız olan Mekke Emirliği’ni tamamen egemenliklerine almak için birkaç kez girişimde bulunmuşlardı[1].
Katade’nin başa geçişi. Emirliğin genişlemesiyle beraber yirmi yıl sürecek bir düzenin başlangıcıydı. Kutsal kentte huzur sağlanmış, Şerif memlûklarının gücü kırılmış, yeni kaleler inşa edilmiş ve Mekke hakimiyeti kuzeyde Yanbu ve Medine’ye, güneyde de Yemen’e erişirken Abbasi Halifesi el-Nâsır li-Dinillah’ın Mekke’yi Irak’a tabi kılma çabaları geri çevrilmişti[2].
Ancak bu istikrar süreci kısa sürdü. 617 /1220’de Katade, oğlu Hasan tarafından öldürüldü. Hasan kısa bir zaman sonra kendisini Mekke Emiri ilan etti. Hasan’ın emirliğini kardeşi Râcih tanımadı. Bunun neticesinde çıkan iç savaş Yemen’in Eyyûbi Emiri el-Melik el-Mesud Yusuf un Mekke’yi ele geçirmesine yaradı, 619/1223. Yusufun 626/1229’da ölümünün ardından Yemen’de dizginler onun komutanlarından birinin, Resûli Hanedanı (626/1229 - 858/1454)nın kurucusu Nureddin Ömer b. Ali b. Resul’un eline geçti. Nureddin Ömer eskiden Yusufun Mekke valisi idi. Bu yüzden o kutsal kentte hükmedilerek elde edilecek siyasal ve ekonomik avantajların şüphesiz farkındaydı. Böyle olunca da 629 (1232)’de Hicaz’a ordu sevkederek el-Mesud’un ölümüyle Mısır Eyyûbileri’nin eline geçen Mekke’nin kotrolünü eline aldı. Müteakip yirmi yılda, şehir mali ve askeri yönden -kağıt üzerinde- Hasani Şerifleri’nin yönetimindeydi ama gerçekte Mekke’nin kontrolü Resûliler ve Eyyûbiler arasında el değiştirdi[3].
Emirliğin gerçek kontrolü Muhammed Ebu Numay’ın göreve gelişine dek Beni Hasan’ın eline geçmedi. Ebu Numay dönemi (654/1256 - 701/1301) bütün Eyyûbi ve Memlûkler devri boyunca Mekke’nin gördüğü en uzun istikrar ve harici saldırılara karşı güvenli bir dönem olmuştur. Diğer yandan, gelecekte Mekke’nin Memlûk egemenliğine geçişinin tohumları da Ebu Numayy zamanında atılmıştır. Çünkü Hicaz uzun yıllar boyunca Mısır kontrolünde kalmıştı ve oradaki Resûli gücünün büyümesine Memlûkler’in başka bir tavır göstermesi beklenemezdi[4].
Memlûkler, Mısır ve Suriye’ye hakim olahdan beri açıkça gözlerini Hicaz’a dikmişlerdi. Mekke ve Kahire arasındaki ilişkinin ana hatları ilk kez Ebu Nıımay zamanıda açığa çıktı. Bunlardan biri Memlûk sultanlarının ünvanla- rında "hadim el-harameyn el-şerifeyn" ifadesinin kullanılmasıdır, ifadenin bilinen ilk kullanılışı, Dimaşk kalesinde 659/1261 tarihli bir kitabede, el-Zahir Baybars (658/1260-676/1277) devrindedir[5]. El-Mansur Kalavun (679- 689/1279-1290) devrinde bu ve benzeri tabirlerin sıkça kullanılması, bunların Memlûklerce unvanlarının benimsenmiş unvanlar olduğunu gösterir[6]. V./IX. asrın başında da ansiklopedisi el-Kalkaşandî bunu sultan unvanlarının standart bir parçası diye bahsetmektedir[7].
Mekke-Kahire ilişkisinin çekirdeği olarak Ebu Numay dönemine götürülebilecek diğer bir iz de, Mekke’de Kabe’deki Cuma Hutbesi’nde ve Hac hutbelerinde Memlûk sultanlarının isim ve unvanlarının okunmasıdır. Zahir Baybars’ın ismi bu şekilde ta 662/1264[8]’de okundu ve bu ölümüne dek böyle sürdü. Ancak çeşitli vesilelerle Baybars’ın adından sonra Yemen Resûli Sultanı Melik el-Muzaffer Yusuf un da ismi okunmuştu[9]. Çok istisnai durumlar dışında Memlûkler bu ayrıcalığı Mekke’nin 923/1517’de Osmanlılar’a geçişine kadar kullanmayı sürdürdüler.
Memlûkler’in " hadim el-harameyn el-şerifeyn" görevleri Kabe’ye her yıl kisve sunuşlarıyla gösteriliyordu. Kabe’nin örtüsü olan "kisve" siyah ipekten dokunuyor, üzeri gümüş ve altın yazılı Kur’an ayetleriyle süsleniyor ve gönderenin isim ve unvanıyla birlikte ithaf yazısı da yeralıyordu. Kahire’de özel atölyelerde yapılan kisveler Mısır hac kervanı (Mahmil) eşliğinde her yıl gönderilerek yenileniyordu[10]. VII./XIII. asrın ikinci yarısında[11] kisve’nin birkaç kez Resûliler’ce sunulduğu biliniyor, ancak kaynaklardan açıkça görülen o ki, kisvenin yapım ve sunumu Kahire sultanlarıyla özdeşleşmişti[12]. VIII. /XIV. asırdan günümüze kalan bazı vakıf belgeleri kisve yapımını karşılamak için sultanların belli bir ödenek ayırdığını gösteriyor[13].
Geleneğin kaynağı tam olarak bilinmiyor. Ancak VIII./XIV.asrın sonlarında artık her Mekke Şerifi kisveyi taşıyan kervanı Kutsal Kent’in girişinde karşılıyor ve kisve yüklü devenin ayağını saygıyla öpüyordu. Bu hareket de onun Memlûk hâkimiyetine boyun eğişi olarak yorumlanıyordu[14].
Kaynağı Ebu Numay devrine dayanan Memlûk-Mekke ilişkilerinin en önemli veçhesi Memlûklerin Kutsal Kent’in iç işlerine karışması olgusuydu. Bu, çoğu zaman Şerifin ricası üzerine gerçekleşiyordu. Nitekim 667/1268- 9’da Ebu Numay, Sultan Baybars’tan kendisine Mekke Emirliği’nin tevcihine dair bir belge (taklid) istemiş ve hem bunu hem de yıllık, yirmi bin Dirhem’e varan bir maaşı elde etmişti. Bunların karşılığında da Memlûkler’e bağlılık yemini etmiş ve hükmü altındaki hac yollarının güvenliğini sağlayacağı sözünü vermişti[15]. Ayrıca aynı yıl Hacca gidişinde Sultan, emirlerinden birini buraya temsilcisi olarak tayin etmişti. Fakat çok geçmeden Ebu Numay ve amcası Idris, Sultanın temsilcisini tardetmişler ve bu görev de kaldırılmıştı[16].
Baybars’m 676/1277’de ölümünü müteakip Mısır’da dahili istikrarın bozulması Yemen’in Resüli Sultanının hâkimiyet dairesine Hicaz’ı içine alacak şekilde teşebbüse geçmemize sebep oldu. Buna karşılık Memlûk Sultanı Kalasım 681/1282’de Şerif Ebu Nnmay’dan kendisine ve haleflerine bağlılık yemini oldu. Şunu da belirtmek gerekir ki, Mekke Şerifı’nin verdiği sözlerden biri de her yıl Kahire’den gönderilen kisveyi Kabe’ye asmak ve başka birinin göndereceğinin asılmasına izin vermemekti[17]. 687/1288’de Ebu Numay bağımsızlığını ilana kalkıştığında Kalavun, onun rakibi Medine’nin Hüseynî Şerifi Cemmaz b.Şıh’a askeri destek gönderdi. Cemmâz Ebu Numay’ı Mekke’den tardetmeyi denemiş ama başaramamıştı[18].
Emirliğinin son on yılı boyunca Ebu Numay bağlılığını Memlükler’den Resüliler’e yöneltti, ve bunu da birkaç kez değiştirdi. Aralarında el-Fâsî’nin de yeraldığı bazı tarihçiler bunu onun kendisinin ve yanındaki şeriflerin ekonomik çıkarları için yaptığı şeklinde yorumlarlarsa da[19], öyle görünüyor ki, Ebu Numay, Memlükler’in Mekke’nin içişlerine giderek artan müdahalelerinin neticesinden korkar olmuştu. Özellikle evlatları arasında emirlik konusunda gittikçe büyüyen anlaşmazlık, sebebiyle onların Melüklerin Mekke’nin içişlerine doğrudan müdahalesine sebep olacak ve böylece kendisinin bütün yaptıklarını yıkacak bir davet yapacaklarından korkuyordu. Durum böyle olunca Ebu Numay, Memlûkleri ve Resüliler i birbirlerine karşı oynatmaya teşebbüs etti ve bunda da bir dereceye kadar başarılı oldu[20].
Safer 701/ Ekim-Kasım 1301’de ölümünün hemen ardından en güçlü dört oğlu Hümeyda, Rümeysa, Ebu’l-Gays ve Utayfa arasındaki amansız rekabet gün yüzüne çıktı. Bu doğrudan askeri müdahaleyle Mekke’de nüfuzlarını pekiştirmek isteyen Memlûkler için bulunmaz bir fırsattı. 701/1301 haccı sırasında Ebu’l-Gays ve Utayfa, diğer kardeşlerinin kendilerini Mekke Emiri sıfatının hak ve ayrıcalıklarından mahrum bıraktıklarını iddia ederek Mısır emir el-haccı Baybars el- Bundukdarî’nin yardımını istediler[21]. Baybars onların ricalarını kabul ederek Humeyda ve Rumeysayı görevden azlederek yerlerine ortak emir olarak Ebu’l-Ğays ve Utayfa’yı atadı. Kahire’ye dönüşünde Baybars Humeyda ve Rumeysa’yızincirlenıniş olarak yanında götürdü. İkisi bir süre Mısır’da hapsedildiler[22].
Ancak Mekke’de durum yine de karışıktı ve el-Nasır Muhammed’in uzun sultanlığı süresince (üçüncü sultanlığı, 709/1310-714/1341) memlûk- ler rakip Şerifler arasındaki çatışmayı çözmek için birkaç kez askeri müdahaleye başvurmak zorunda kaldılar. Bu genelde, yönetimdeki Şerifleri azletmek ve yerlerine Memlûk isteklerine daha yatkın görünen Şeriflerin tayini şeklinde oluyordu. Bu istekler de Kutsal Kentler’e gelen hacı ve ziyaretçilerin emniyetiyle ilgiliydi[23].
Memlûkler VIII./XIV. asrın geri kalan yılları ve IX./XV. asrın ilk yılları boyunca Mekke içişlerine periyodik olarak doğrudan müdahalelerini sürdürdüler. Emir el-hacc, çoğu zaman, Mekke emniyeti ve/veya Şeriflerin azl ve tayinlerine ilişkin Sultanın emirlerini uygulamakla sorumlu görevliydi. Birkaç keresinde rakip grupları kendi çabasıyla uzlaştırmayı başarmıştı. Nitekim, 752/1352’de emir el-hacc Tayboğa el-Mehdi, Mekke’nin tek hakimi olmaya çalışan Rumeysa b. Ebi Numey’in oğulları Açlan ve Sakabe’yi barıştırmış onları müşterek emir olarak atamıştı[24] Bir keresinde ise, 757/1356’da Hac kervanıyla Mekke’ye giren ve kardeşi Sakabe’nin kaçışının ardından, Mekke’nin yegane hakimi olarak tanınan Şerif Aclan’a karşı[25] Tayboğa Hac emirliği görevinin ifasında beraberinde Hicaz’a giden Memlûk askerlerini kullanmak zorunda kalmıştı.
Dikkate değen husus, IX./XV. asrın ilk yıllarına kadar Mekke’deki Memlûk varlığının askeri bir işgale kadar varmadığıdır. Kahire’deki Sııltan- ’ın Hicaz’a sevkettiği Memlûk güçleri genellikle küçüktü (100-700 atlı) ve bunlar belirli amaçların yerine getirilmesiyle hemen Kahire’ye dönerlerdi. Öte yandan VIII./XIV. asrın ortalarına gelindiğinde Mekke Emirlerinin azl ve tayini tamamen, Memlûklerin elindeydi[26]. Ancak günlük işlerin yönetimi konusunda Şerifler genelde bağımsızdı.
VIII /XIV. asrın son on yılı Mekke’de gittikçe artan bir iç kavgalar devriydi; memlûkleri ve yandaşlarıyla birlikte Şerifler Emirliğin kontrolünü ele geçirmek için kavga ediyorlardı. 797 /1395 tarihinde görevdeki Şerif Ali b. Rıımeysa’nın katli bn mücadelelerin zirve noktasıdır. O’nıın yerine kardeşi Hasan geçti[27] ve en azından tizim süren hükümranlığının (798-818/ 1395- 1415); (819-829/1416-1426) ilk yıllarından sonra, Mekke’de ve oraya bağlı yerlerde düzeni kurarak Çerkeş Memlûk Sultanı Berklik (784-791/1382- 1389); (792-801/1390-1399) ve varisi oğlu Ferec (801-808/1399-1405), (808- 815/1405-1412)’in güvenini kazandı. Nitekim, 801/1401-2’de Sultan Ferec, Hasan b. Aclan’a bir irade-i şahane (nıersum) göndererek Mekke’ye görevli gelen Memlûk Emirlerinin Şerifin emirlerinde olacağını ve Emirliğin içişlerine dolaylı ya da doğrudan herhangi bir müdahalede bulunmayacağını beyan ediyordu[28]. Bunu takiben 811/1408’de gönderilen bir iradeyle de Hasan b. Aclan'ın Hicaz’a naib el-saltana olarak atandığı belirtiliyordu[29]. İlk bakışta Şerifin nüfuzunun iyice arttığı düşünülebilir, çünkü artık Medine dahil bütün Hicaz kontrolüne veriliyordu. Ancak dikkatlice gözlendiğinde bu görevin Şerif e tevcihi, en nihayetinde Mekke’yi Kahire’ye bağlayan bağların kuvvetlendirilmesi demekti. Gerçekten de böylece Mekke Şerifi teoride doğrudan Kahire’deki Sultana karşı sorumlu, Memlûk idaresinde bir memur olmuştu.
811/1408 yılı, Hasan b. Aclan’ın yönetiminde bir dönüm noktasıdır: bu tarihten sonra o tedricen oğulları ve kuzenlerinin kontrolünü elinden kaçırdı ve bunlar arasındaki rekabet hac emniyetini tehdit etmeye başlayınca 818/1415 tarihinde Sultan kendisini görevden uzaklaştırdı. Sonuçta Hicaz’da naib el-saltana unvanı feshedildi. Ancak bu, Mekke Emirliği’nin Hasan b. Aclan’a iade edilmesinden kısa bir süre önce olmuştu. Hasanî Şerifler arasındaki iç çatışmalar Hasan b. Aclan’ın ikinci dönem emirliğinde de artarak sürdü ta ki 826/1423’te Mısırlı emir el-hacc Kurkumas el-Şabanî'nin Sultan Barsbay’ın gönderdiği memlûklerle birlikte hac bitimi Mekke’de kalmaya devam etmesine kadar[30]. Bu tarihten itibaren Memlûk Sultanlığı’nın çöküşüne dek her yıl Sultan, bir emiri, komutasında yaklaşık otuz Memlûkle birlikte Mekke’ye gönderiyor ve böylece hem düzen ve emniyeti sağlıyor hem de Mekke’nin bir Memlûk idaresine dönüşümünü gerçekleştiriyordu[31].
Mekke’nin statüsündeki değişim en iyi bir şekilde Sultan Barsbay döneminden kalma iki kitabede görünmektedir. Birincisi Sultanca Kahire’de yaptırılan medrese kitabesidir ve 827/1423-4 tarihini taşır. Burada Barsbay’a "hadim el-harameyn el-şerifeyn" denmektedir[32]. İkincisi, Kahire’de Sultan tarafından yaptırılan hankahdaki 835/1431-2 tarihli kitabe olup burada, Sahib el-Aktar el-Hicaziye (Hicaz’ın Efendisi) denmektedir[33]. İşte bu tarihten itibaren Mekke Emirliği bir Memlûk vilayeti olmuştu.
Hasan b. Aclan’ı takiben Mekke Emirliğine oğlu Bereket (829-859/1426- 1455) ve torunu Muhammed (859-903/ 1455-1497) geldiler. Bereket döneminde, Memlûkler ekonomiye de karışmaya başlayınca, Mekke’nin Mısır’a bağımlılığı iyice arttı. Gerçi bu dönemde de bir takım iç düzensizlikler de Emirliği tahrip ediyordu. Ancak yine de önceki dönemlere nazaran yaptığı tahribat daha azdı[34]. Muhammed b. Bereket’in göreve gelişiyle Mekke IX. /XV. asır boyunca en uzun iç barış dönemini yaşadı. Mekke Emirliği yine Memlûk idaresinde idi. Ancak Sultan el-Eşref Kayıtbay (872-901/1468-1496), Şerif Muhammed’e açık destek politikası güderek onun Hicaz’daki nüfuzunu epeyce genişletti[35]. Bu, o dönemde Mekke’ye gönderilen bazı irade-i şahane (merasim)’nin içeriğinden de anlaşılmaktadır[36].
903/1497’de Muhammed b. Bereket’in ölümünü, Mekke’de ciddi iç huzursuzluklar takip etti. Çünkü, oğlu ve seçilmiş halefi Bereket’in emirliğini bazı kardeşleri tanımadılar. Memlûk Sultanlığı Hicaz’daki bu duruma yeterince müdahale edemedi. Çünkü orada da 901/1496’da Kayıtbay’ın ölümüyle iç sorunlar ortaya çıkmıştı. Kansuh el-Gavri (906-922/1501-1516)’nin göreve gelişinden sonra Memlûkler’in Mekke siyaseti zaafını sürdürdü ve atama beratı merhum Şerif Muhammed b. Bereket’in oğullarından hangisi, güç ya da politik manevralarla, emirliği ele geçirmişse ona verildi. Osmanlılar’ın 923/ 1517’de Mısır’ı fethinin ertesinde Mekke Emiri Bereket b. Muhammed b. Bereket, Sultan Selim’e biatim açıkladı ve böylece Mekke OsmanlI İmparatorluğu'nun bir parçası oldu[37].
II. MEMLÛK DEVRİNDE MEKKE EKONOMİSİ
MEMLÛK DEVRİNDE MEKKE EKONOMİSİ
TARIM ve GIDA ARZI[38]
Ortaçağ Müslüman coğrafyacıları, Mekke’yi çevreleyen haram bölge sınırları içinde tarım yapılmadığında hemfikirdirler[39]. Bolluk ve çeşitliliği İbn Cübeyr ve İbn Battuta’yı[40] oldukça şaşırtan Kutsal Kent pazarının gıda arzı kaynakları; meyve ve sebze gibi çabuk bozulanlar Mekke kontrolündeki çevreden, hububat ise Hicaz sınırları dışından geliyordu.
Mekke’de tüketilen nar, muz, kuru ve yaş üzüm gibi meyvelerin çoğu, Mekke’nin 99 km güneydoğusunda. Sarat dağlarının doğu eteklerindeki Taif civarında yetiştiriliyordu[41]. Vadi Marr ise Mekke’ye daha yakın ve iktisaden çok daha önemli bir yerdi. Diğer adıyla Marr Zahran Mekke’den 24 km uzakta, kuzeyde Suriye hac yolu üzerindeydi. Kuzeydoğuda daha az uzak bir yer de Nahle vadisi idi. Bu iki yerde de kaynak sularıyla beslenen bir carını yapılıyor ve üründen de Mekke’ye yeterince sebze ve meyve arzı yapılıyordu[42]. Diğer yandan ise, buralarda yetiştirilen arpa, buğday ve darı gibi hububat Kutsal Kent’in ihtiyacını bilhassa Hac mevsiminde karşılayamı- yordıı çünkü, bu ürünler Hicaz’ın tahmin edilmeyen ve çok değişken yağmur sularıyla besleniyordu[43]
663-669/1264-1270-1[44] boyunca ve 744/1343[45] yılında olduğu gibi Hica-z’a musallat olan hayli sık kuraklıklar temel gıda maddeleri fiyatlarında büyük arüşlara yol açıyordu. Bazı kuraklık dönemlerinde, 694/1294’teki gibi, Mekke’de kıtlığa benzer bir hayat yaşanıyor ve sonuçta da yoksul nüfus göç etmek zorunda kalıyordu[46]. Memlükler dönemi boyunca Emirliğin yaşadığı en ciddi kuraklık 766/1364-5 yıhndaydı. O zaman et ve sebzelerden çok az miktarda arz varken, hurma ve tahıl gibi temel gıdalar bir ayı aşkın sürece pazarlarda bulunamıyordu[47].
Sonuç olarak, Mekke’deki gıda arzının kalite ve çeşitliliğine dair İbn Cübeyr ve İbn Battuta’nın muhtemelen abartarak çizdikleri tablonun değiştirilmesi gerekmektedir. Mekke halkınca tüketilen hububatın sadece küçük bir kısmı bölgede üretiliyordu. Zaten çoğu zamanlarda, kuraklık dolayısıyla bu ürünler de bulunmuyordu. Bu pek de iç açıcı olmayan durumda, nüfusunu doyurmak için Mekke çoğunlukla komşu bölgelere ve yakın dost güçlere bağımlıydı. Bu durum Mekke’deki yiyecek fiyatlarının iniş çıkışlarım da açıklamaya yardım etmektedir. Mekkeyi besleyen bölgelerdeki siyasi, ekonomik ve çevre şartlarının hepsi de gıda arzının miktar ve kalitesini doğaldan etkiliyordu. Bu aşağıdaki örnekle açıklık kazanacakur. Mekke, memlükler devrince tahıl arzını dört bölgeden karşılıyordu; Sarat dağları, Yemen sahil ovası (Tihama), Doğu Sudan ve Habeşistan, ve Mısır. Şimdi bunların herbirinin önemini görelim.
Bu dört bölgeden en güvenilir ve ulaşılabilir olanı Taifin güneyinden Yemen içlerine uzanan Sarat dağları bölgesiydi. Hep belirli zamanlarda ve özellikle de Receb ayında, Bejila, Gamid ve Zahran kabileleri kalabalık (genellikle birkaç bin) gruplar halinde Mekke’ye geliyor; bunlar hem umrelerini yapıyor hem de yörelerinde bulunmayan gıdaları almak için yanlarında getirdikleri buğday, arpa, darı, tereyağı, bal badem ve kuru üzümü satıyorlardı[48]. İbn Cübeyr, bu kabilelerin Mekke’nin iktisadi hayatındaki önemini vurgulayanlardan birisidir. Ona göre bir çok Mekkeli yıllık tüketimlerini bunlardan alıyordu ve bunlarsız "Mekke’de hayat zorluk ile dohı demekti"[49]. Devrin tarihçileri, bu kabilelerin gelişleriyle ana gıdaların fiyatında çoğunlukla dramatik düşüşler olduğunu kaydetmektedirler[50].
Mekke pazarı için diğer önemli bir hububat kaynağı da Yemen sahil ovası Tihama’ydı. Mallar buradan deniz yoluyla Cidde’ye götürülür, buradan da deve kervanlarıyla Mekke’ye taşınırdı. Burada tarım yeterli yağmurla yapılamadığı ve her zaman da yağmur yağmadığı için Tihama, Mekke için güvenilir bir kaynak değildi. Kuraklık dönemlerinde arz düşer ve başka yerlerden de yük gelmezse Mekke’de tahıl fiyatları yükselirdi[51]. Tihama’dan yapılan arzlar Resüliler ve Hasani Şerifler arasındaki ilişkilerden de etkileniyordu[52]. Bazı rakip Şerif grupları karşıtlarını sıkıştırmak için Yemen tahıl yüklerinin Cidde’den Mekke’ye naklini engelliyorlardı[53]. Yine de Mekke, Tihama arzına o kadar bağımlıydı ki, bazan bölgeden bir tahıl yükünün geldiği şayiası bile Mekke’de tahıl fiyatlarının epeyce düşmesine yetiyordu. Nitekim böyle bir olay Receb 908/ Ocak 1503 tarihinde yaşanmıştı[54].
Doğu Afrika limanları Sevakin, Berber ve Zeyla’dan buğday, darı ve süpürge dansı da deniz yoluyla Cidde’ye buradan da Mekke’ye taşınıyordu. Bu limanlar Mekke’ye güçlü siyasi ve ticari bağlarla bağlıydı[55]. Mekke’nin tahıl kaynakları olarak IX./XV. asrın ilk dönemlerinde Doğu Sudan ve Habeşistan o denli önemliydi ki mutad yükler gecikecek veya gelmeyecek olsa fiyatlar hemen artardı[56]. Devrin Mekke vekayinameleri ve Avrupa gezginlerinin yazdıkları dikkatle tarandığında açıkça görülüyor ki IX./XV. asrın son ve X. /XVI. asrın ilk dönemlerinde Mekke tahıl tüketiminin hayati miktardaki bir bölümü Doğu Afrika kökenli olup özellikle de Zeyla yoluyla getiriliyordu[57].
Memlûkler devri boyunca Mekke’ye hububat sağlayan dördüncü büyük kaynak Mısır’dı. İslam’ın ilk devirlerinden beri, Mısır yöneticileri Hicaz’a büyük miktarda tahıl bağışlıyorlardı. Fatimîler, hem Şeriflere hem de iki Kutsal Kent’in halkına cömertçe gıda hibesinde bulunarak Kahire’nin Mekke ve Medine’yle bağlarını güçlendirmeye çalışmışlardı. Bu politika sonraları Eyyübiler’ce de sürdürüldü ve Memlûkler tarafından daha da ilerletildi[58]. VIII./XIV. ve IX./XV. asırlar boyunca Hicaz’daki kıtlık dönemlerinde Memlûk Sultanları Cidde yoluyla sık sık yüklüce tahıl sevkediyorlardı. Nitekim 722/1322’de Mekke’de kıtlık şartlarına yol açan ciddi bir kuraklık ertesinde el-Melik el-Nâsır Muhammed ve bazı emirleri biraraya gelerek Cidde’ye dört bin irdebbb buğday gönderip kıtlığı hafiflettiler[59]. VIII./XIV. yüzyılda Berkliktin Mekke’ye yıllık üç bin irdebbb buğday tahsis ettiği bilinmektedir. Bu buğdaydan, günlük sekiz bin ekmek(kırk irdebbb) yapılıyor ve muhtaçlara dağıtılıyordu[60]. Dahası, VIII./XIV. yüzyılın sonlarında Memlûk Sultanlığının en güçlü simalarından Emir Yalboğa el-Hassakî el-Ömerî ‘nin 766/1364-5’teki büyük kıtlıkta Mekke halkına toplanı oniki bin irdebbb kaliteli buğday gönderdiği bilinmektedir[61].
ALIŞ-VERİŞ VE TİCARET
Memlûkler devrinde, Hindistan’ın batı sahili ile Arab Yarımadası ve Mısır limanlarını bağlayan denizyolu üzerinde bir ticaret merkezi olarak (Mekke’nin Limanı) Cidde’nin önemi bir hayli arttı[62]. IX./XV. asrın başlarına kadar ticaret gemileri Kasım ayında başlayan kış musonlarının yardımıyla Hindistan’dan yelken açıp Aden’e gelirlerdi. Aden’de bunların yükleri Kızıldeniz sularına daha uygun olan diğer teknelere (gemilere) boşaltılırdı. Şileb ( jilab) denilen bu gemiler inalları Mısır’ın Kızıldeniz sahilindeki Ayzab limanına veya Cidde’ye kadar taşırlardı. Bu ticaretteki malların bir kısmı muhtemelen Uzak Doğu’dan gelse de çoğunluğu Hint kökenliydi. Pamuklu giyecekler, ipekler, baharat -özellikle Hindistan’ın Malabar sahilinden- biber, misk otu, kafur, kehribar, sandal ağacı, Hint Okyanusu incileri, ve akik taşı gibi kıymetli ve yarı-kıymetli taşlar bu ticaretin ana mallarıydı[63].
En azından V./XI. yüzyıldan beri Mekke Şerifleri bu ticaretin önemini kavramıştı ve bu ticareti destekliyorlardı. Cidde’den geçen mallardan aldıkları gümrük resimleri (öşr) kısa sûrede ana gelir kaynakları oldu[64]. VIII./XIV. yüzyıl boyunca yönetimdeki şerifin rakipleri sıklıkla Kızıldeniz ticaretine müdahale ettiler. Bunlar bazan Cidde’nin zengin tüccarlarının mallarını yağmalıyorlar, bazan bunların Mekke’ye ulaşımını engelliyorlar veya gümrük resimlerine elkoyarak Mekke Eınirini, gelirinin önemli bir parçasından mahrum bırakıyorlardı. Nitekim, 736/1335-6’da Şerif Mübarek b. Rumeysa, amcası Utayfa’nın durumunu güçleştirmek amacıyla Cidde ve Mekke’deki bazı tüccarların mallarına elkoymuştu. Çünkü Utayfa, Mübarek- ’in babasıyla Mekke’de bir güç yarışına tutuşmuştu[65]. 752/1351 tarihindeyse kardeşi Aclan’ın emirliğini tanımayan Şerif Sakabe b. Rumeysa Cidde’nin kontrolünü eline geçirerek gümrük gelirlerini müsadere etti[66].
Bütün bu hadiselere rağmen, Cidde’nin Kızıldeniz ticaretindeki önemi VIII./XIV. yüzyılın ikinci yarısında da artarak devam etti. Bu büyük oranda Yukarı Mısır’ın ekonomik çöküşüyle gelen Ayzab’ın önemini yitirmesine ve özellikle de Memlûk yönetiminin bedevi aşiretlerin kontrolünü giderek kaybetmesine bağlıydı. Çünkü bu durum Nil üzerinden Ayzab’dan Küs’a yapılan karayolunun önemini yitirmesine yol açmıştı[67].
Cidde’nin yükselişinin diğer bir sebebi de Uzak Doğu’dan Doğu Akdeniz limanlarına uzanan karayolunun çöküşüydü. Çünkü VIII./XIV.yüzyılın ilk yarısında İran ve Irak’taki İlhanlı Sultanlığı yıkılmış ve aynı yüzyılın sonunda Timur orduları bu yolları tahrip etmişti. Bu ticaret böylece büyük oranda Hint Okyanusu- Kızıldeniz mecrasına taşındı.
Bu ticaretin boyut ve ehemmiyeti hakkında devrin vekayinâmelerindeki bazı kayıdardan fikir edinilebilir. Mesela Cemaziyelahir 789/Mayıs-Haziran 1387’de üç gemide bulunan (Cidde’de) Kârimi tüccarlarının 600.000 altın Miskal değerindeki malın Şerif Kubeyş b. Açlan tarafından müsadere edilmişti[68]. 794/1398’de Doğu malları taşıyan kırk gemi Yemen’den Cidde'ye gelmişti[69]. Ramazan 802/ Mayıs 1499’da Mekke Emiri Hasan b. Aclan’ın Cidde’de gümrük resimlerinden yüklü bir miktar para topladığı kaydedilmektedir[70]. Safer 804/ Eylül-Ekim 1401’de Hasan b. Aclan’ın Cidde yakınlarında karaya oturan Kârimîlere ait bir gemiden 65.000 alun Miskalden fazla bir miktar vergi aldığı ve bunun, geminin toplam mallarının çeyreğinden biraz az olduğu biliniyor[71].
İlk yönetim yıllarında Hasan b. Açlan, Cidde’deki Yemen tüccarlarını Şeriflerin keyfi uygulamalarına karşı korumayı üstlendi[72]. Bu amaçla 806/1403-4’de görevi gemilerin boşalümını ve gümrük resimlerinin toplanmasını düzenlemek olan birini Cidde’ye vekil atadı[73] ve ticareti teşvik için resimleri de üçte bir oranında düşürdü[74]. 816/1413-4’te Hasan b. Açlan ve kuzeni Rumeysa b. Muhammed arasında padak veren tatsızlık ve sonucunda Cidde’nin yağmalanması birçok Yemen tüccarının aktivitelerini Hicaz sahilinin daha yukarısındaki Yanbıı limanına kaydırmasını doğurdu[75]. Ancak 819/ 1416’da Mekke Emirliği nde düzenin tekrar sağlanmasıyla yeniden Cidde’ye döndüler. Bu yıl Şerifin öşrden kazandığı gelir 13000 altın Miskaldi[76].
825/1422 yılında Doğu ticareti tarihinde önemli bir gelişme yaşandı. Bu yılda, İbrahim denilen bir nahuda (gemi kaptanı) güneybatı Hint limanı Calicut’tan yola çıkarak Aden’e uğramadan Kızıldeniz’e girdi ve Cidde’de demirledi[77]. İbrahim böylece Aden’de Resûli Sukanınca alınan yüklü bir vergiden kurtulmayı amaçlıyordu[78]. Ancak Mekke Emin Elasan b. Açlan kendisini kötü cezalandırdı ve Hindistan’dan getirdiği bütün mallara el koydu[79]. Bu ise Memlûk müdahalesini doğurdu ve neredeyse ayın zamanda Memlûkler Mekke’ye bir daimi garnizon atadılar. Hasan b. Aclan’a müsadere ettiklerini tekrar mal sahiplerine iade etmesi emredildi[80]. 827/1424’te ise Mekke Memlûk garnizonu komutanı Emir Korkmas nahuda İbrahim’i mallarını Memlûk korumasındaki Cidde’ye boşaltmaya ikna etti[81]. 828/1425’te Sultan Barsbay’ın Sadettin İbrahim b. el-Mara’yı kendisinin Cidde naib (nazır)i atamasıyla ise Kızıldeniz ticaretindeki Memlûk nüfuzu resmileşti[82]. Bu memuriyet kısa sürede Memlûk Sultanlığındaki -ekonomik olarak- en önemli görevlerden biri oldu. Bu kişinin görevleri; her yıl Hindistan ticaret gemilerinin gelişinde Cidde’ye gitmek, ilgili malların onda biriyle ölçülen gümrük resmini toplamak ve bu gelirleri Kahire’deki Memlûk hâzinesine getirmekti[83]. Barsbay’ın son dönemlerinde bu gelir yıllık 30.000 Dinarı geçiyordu[84]. Çeyrek asır sonraysa bu miktar 200.000 Dinarın üzerindeydi[85].
Mekke’nin Hasanî Şeriflerinin bn yegâne önemli gelir kaynaklarının aniden kaybını önleyecek güçte olmadıklarını söylemeye gerek yoktur. Ramazan 829/ Temmuz-Ağustos 1426’da Bereket b. Hasan b. Aclan’ın Kahire'yi ziyaretinde Barsbay kendisinin Mekke Emirliğinde babasının halefi olarak tanınacağı sözünü ancak, ondan Sultanın Cidde’deki naiblerine dokunmayacağı sözünü aldıktan sonra vermişti[86]. Ne var ki, 832/1428’de Beni Hasan ve yandaşları Cidde’deki mal akışı ve gelirlerin düzenini bozmakla tehdit ettiklerinde Sultan, Hindistan kökenli mallardan alman verginin üçte birini Şerif Bereket’e vermek zorunda bırakılmıştı[87]. Öte yandan Memlûkler, hac dolayısıyla yapılan Mekke ile Mısır, Suriye, Yemen veya Irak arasındaki kara ticaretine veya Cidde- Berber deniz ticaretine karışmıyordu[88]. Bu bölgelerden alınan bütün gümrük resimlerinin Mekke Şeriflerince alınmasına da göz yumuluyordu[89].
Devrinin sonlarına doğru 840/1436-7’de Barsbay, Hindistan ticaretinden elde edilen gelirden Şerifin hissesinin üçte birden yarıya çıkarılmasını buyurdu. Ancak varisi Çakmak çok geçmeden 843/1439-40’ta tekrar hisseyi çeyreğe indirdi[90]. IX./ XV. yüzyıl bitmeden bu hissenin yine yüzde 50’ye çıkarıldığı görülür[91].
Sultan’ın Cidde temsilcilerinin etkinliği arttıkça -ki öşrden hariç vergiler de almaya başlamışlardı[92] - bazı gemiler 837/1433-4’te Kızıldeniz’e gitmekten çekindiler ve bir kez daha yüklerini Aden’e transfer ettiler[93]. Memlûkler’in Aden’den Hicaz’a gelen Hindistan mallarına gümrük uygulayarak durdurmaya çalışmalarına rağmen bu durum artarak devam etti[94]. Sonuçta da Memlûkler’in geliri azalmaya başladı ve bu da tam Sultanlığın mali sıkıntılar yaşadığı bir zamanda -IX./XV. yüzyılın ikinci yarısı- oluyordu[95]. Sonunda 895/1489-90’da Sultan Kayıtbay bir fermanla Aden yoluyla Cidde’ye gelen Hindistan yüklerinden alman verginin belirli bir yüzdesinin (tanı belirtilmiyor ancak muhtemelen yüzde 50’den azı) Memlûk hâzinesine gireceğini bildiriyordu[96] 898/1493’te ise bıı oran yüzde 50 diye belirlendi[97]. Ancak ertesi yıl Sultan buradan elde edilen resmin tamamının alınacağını ilan etti[98].
Hicri X. yüzyılın başı/ miladi XV. yüzyılın sonuna gelindiğinde, apaçık gözlenen bir şey, Mekke ve Cidde’nin Hindistan ticaretindeki ara istasyon olarak önceliklerini kaybetmiş olmalarıydı. 902/1497’de Sultan Muhammed b. Kayıtbay, Mekke Şerifine ve Cidde naibine buyruk salarak Hint tüccarlarının yüklerini Cidde’ye indirmeleri için gereken tüm tedbirlerin alınmasını istedi[99]. Fakat limandaki aşırı haraçlar, 906-910/1500-1505’te Mekke’deki siyasal başkaldırılar ve bir de Mekke’deki tüccar mallarının haczi Emirlik ticaretinin çöküşünü hızlandırdı. 908-9/1503te Aden’e uğrayan Ludivico di Varthema’ya göre Hindistan’dan gelen tüm gemiler orada boşaltılıyor ve vergiler oraya ödeniyordu[100].
Son olarak, Mekke Emirliği’nin günün uluslararası ticaretteki öneminin düşüşüne iki sebep daha eklenebilir. Birincisi; Hicaz’daki Bedevi aşiretlerin artan huzursuzluklarıydı. Nitekim bunlar Cidde’yi yağmalamaya başlamışlar ve 911/1505-6’da kentin çevresine bir duvar övülmesine zorunlu kılmışlardı[101]. İkincisi, Portekizlilerin müslüman denizciliğine Kızıldeniz’in güney ucunda yönelttikleri tehditdir ki, olup onlar tüccarların Aden’in ötesine geçmesini engelliyordu[102].
PARA SİSTEMİ
Memlûkler döneminde Mekke’deki temel para birimleri altın Dinar ve gümüş Dirhemdi[103]. Eyyûbiler’in son dönemlerinde 625/1277-8’de Mekke’yi ziyaret eden, İbn el-Mücavir’e göre Mısır’dan gelen altın Mekke’de Mısır’ın Dinar standartlarına göre, basılıyodu[104]. Ancak görünen o ki, en azından IX./XV. asrın başlarına kadar Mekke’de basılan veya tedavülde olan Dinar miktarı kısıtlıydı. Memlûk devri ile ilanlı yayınlanmış ve yazma eserlerin iyice bir taranmasından çıkartabildiği kadarıyla Mekke’de hakim para gümüş Dirhemdi. Altın Dinardan nadiren söz edilmektedir[105].
Mekke’de iki tür Dirhem tedavüldeydi; yuvarlak Kamili ve kare Mesûdî. Kamili Dirhem ilk kez zilkade 622/kasım-aralık 1225’te Eyyûbi Sultanı el-Melik el-Kamil Muhammet’in buyruğuyla Kahire’de basılmıştı[106] ve nazari olarak 2’ye 1 oranında gümüş-bakır karışımıydı[107]. Mekke tarihinden bahseden kaynaklarda bu ilk kez 725/1324-5’te görülmektedir[108].
Öte yandan Mesûdî Dirhemi saf gümüştendi ve Kamili Dirheminin 2/3 değerindeydi[109]. İlk defa 619/1222-3 ve 626/1228-9 arasında Yemen’in Eyyûbi yöneticisi el-Malik el-Mesud’ca Mekke’de bastırılan Mesûdî Dirhemleri Memlûklerin sonuna dek tedavüldeydi[110] ve 848/1444-5[111]; Rebî’ül-Ahir 901/aralık 1495-Ocak 1496,[112] ve geç-Muharrem 909/Temmuz-ortası 1503[113]’te Mekke’de basıldığı bilinmektedir.
VIII./XIV. yüzyılın sonuna doğru Mekke’de ilk kez 795/1358’de Kahire’de basılan ve "yeni fils" denilen bakır para çıktı[114]. Bunların her biri bir Mis- kaldi, yani 4,25 gr[115]. Kamili Dirhemi Kahire’de 24 yeni fils değerindeyken Mekke’de 48 "yeni fils" değerindeydi[116].
VIII./XIV. yüzyılın sonunda Kahire’de İslam Dinarının yerini almaya başlayan ve IX./XV. asrın başlarında başlıca altın para olan[117] Venedik Dukası (iflanti, iflurî) Şeldeki kaynaklara göre Mekke’de ilk kez 815/1413 hac sezonunda göründü ve 60 Mesûdî Dirhem değerindeydi[118]. Kısa süre sonra 50 Mesûdîye düştü[119]. Ramazan 816/Kasım-Aralık 1413’te yeniden 60’a çıktı[120]. Sonunda 819/1416-7’de 54 Mesûdîde demirled[121]. 829/1426’daki Memlûk sınırları içinde Venedik Dukasını yasaklayan Sultan Barsbay fermanına rağmen, 848/1444-5’e dek Mekke’de tedavüldeydi. O zamanlar, Venedik Dukası birara 100’den satılmasının ardından, 120 Mesudiye satılıyordu[122].
Barsbay, 829/1426’da yine İfranti’nin yerini Yeni Eşrefi Dinarı’nın almasını ferman etti. Bu Dinar 3,41 gr. idi. Yani Dukanın yüzde 97’si ağırlığında[123]. Eşrefi ile Mekke vakayinamelerinde ilk kez zilhicce 834/Ağustos-Eylül 1431’de karşılaşıyoruz[124] ancak bu, Memlûk devrinin bitimine kadar tedavüldeydi[125]. Daha evvel dört bin Mesûdî değerindeyken Rebî’ül-evvel 889/Nisan 1484’te 300 yeni Mesûdi Dirhem ediyordu[126]. Rebî’ül-ahir 901/Aralık 1495-Ocak 1496’da Mesûdîler Mekke’de tekrar basıldığında aynı oran geçerliydi[127].
Yeni bir para olan Muhallak’tan ilk kez Mekke vakayinamelerinde 883/1478-9’da bahsohınmaktadır[128]. Ancak bu kısa zamanda başlıca para birimi oldu. Rebî’ül-evvel 889/Nisan 1484’de borsa fiyatı (rate of exchange) Muhallak başına 12 Mesûdî ve Eşrefi Dinar başına 251/2 Muhallak olarak belirlendi[129]. Bu oran Rebî’ül-ahir 901/Aralık 1495- Ocak 1496’da yeni Mesûdî’lerin basımıyla da değişmedi[130]. Muhallak’ın değerinin 20 Mesûdî’ye çıkmasının ardından geç-Mııharrem 909/Temmuz-ortası 1503’e gelindiğinde, Mekke’deki Memlûk garnizon komutanı Emir Bak Bey 16’dan fazlaya satılmamasım ferman buyurdu[131].
III. MEMLÛK DEVRİNDE MEKKE’DE FİYATLAR
Bilginin Mahiyeti
Uzun ancak gerekli bir mukaddemeden sonra şimdi bu makalenin esas konusuna dönüyoruz: Memlûkler devrinde Mekke’de gıda fiyatlarıyla ilgili eldeki tüm verilerin dökümü ve tahlili. Bu tablolar şimdiye kadar bilinmeyen ve bundan sonra da bulunması pek muhtemel olmayan Mekke vekayinamelerindekiler hariç, kaynaklardaki bütün bilgileri mümkün olduğunca ihtiva etmektedir. Ancak kaynakların mahiyeti içeriklerinin analizini epeyce zorlaştırmaktadır.
Öncelikle, VIII./XIV. yüzyılın sonlarına dek çoğunlukla Mısır ama birkaç da Suriye kökenli olmak üzere Hicaz dışında yazılmış kaynaklara dayanmak zorundayız. Bunlar da öncelikle, genelde Mekke-Memlûk ilişkisi ve özelde de yıllık Hacc kervanlarının emniyetiyle ilişkili Mekke’nin siyasal gelişmeleriyle ilgileniyorlar. Kutsal Kent'in ekonomik hayatına ilişin bilgilere- örneğin gıda fıyatları-nadiren rastlamaktayız ve bunların çoğunluğu da hac mevsimine dair detaylardır ki, bunların geri kalan dönemlerdeki fiyat durumlarını aydınlatması düşük bir ihtimaldir. Çünkü hacda kente binlerce hacı akın ediyordu. Sonuçta bu bilgilerin uzunca bir dönemde belli bir malın fiyat durumundaki genel iniş-çıkışları ne denli gösterebildiği açık değildir. Ancak Taceddin el-Fâsî (öl. 832/1429), Necmeddin Ömer b. Fahd (öl.885/1480) ve Abdülaziz b. Ömer b. Fahd (öl. 922/1516) gibi Mekke’nin yerli tarihçilerinin varlığı bu zorluğu birazcık hafifletmektedir. Bunlar gıda fiyatlarını çok daha sık aralıklarda ve daha doğruca kaydediyorlar. Çünkü bunlar devrin yerel durum ve olaylarına dair yazıyorlardı.
Ortaçağ Müslüman tarihçileri pazar mallarının fiyatlarındaki günlük değişimlerle ilgilenmiyorlardı. Sadece birkaç istisna dışında bunların sunduğu veriler bizim anormal pazar şartları (çok yüksek veya çok düşük fiyatlar) diyeceğimiz verilerdir. Ayrıca kayıtlarda hakkında hiçbir veri bulunmayan dönemler de vardır. Bu dönemlerde muhtemelen tarihçilerin dikkatini çekmeyen normal ya da normal-civarı fiyatlar hakimdi[132]. Eldeki bilginin çoğu tahıl özellikle de buğday fıyadarıyla ilgilidir ki bu da bunların nüfusun çoğunluğunun beslenmesindeki önemini göstermektedir. Ayrıca süpürge dansı, darı, arpa, un ve tereyağı (samn)’a dair veriler de dikkate değerdir. Öte yandan et fiyatına dair ancak birkaç veri mevcuttur. Bu da, belki, ortalama bir Mekke’linin beslenmesinde önceliğinin olmadığının göstergesidir. Taze meyve ve sebze fiyadarına dair ise hiçbir veri bulunmamaktadır.
Eldeki bu verilerle herhangi bir inalın durumunun yorumlanmasını daha da güçleştiren bir diğer şey de değişik yazarların hatta çoğunca aynı yazarın değişik ağırlık ve hacim birimleri kullanışıdır. Mesela, el-Fâsî’nin buğday verileri Mekke mudd’u, Dimaşk ve Mekke ğirâresi, irdebb ve rub’la ifade edilmektedir. Dahası farklı para birimleri de kullanılmıştı. Örneğin buğday bilgilerini kullanırken Dinar, Dirhem, Kamili Dirhem, Mesüdî Dirhem, İfranti veya İflııri, Eşrefi ve Muhallak’a rastlıyoruz ki, bunların hepsi belirli dönemlerde hakim birimlerdi. Sağlıklı karşılaştırmalar yapabilmek için belirli bir para biriminin mutlak bir standarda göre zamanla değişen değerini ve herbir birimin bütün değerleriyle ilişkisini veren bilgiler gerekmektedir. Ne var ki bunlardan mahrumuz.
Bütün bunlara rağmen vereceğimiz tablolardaki bilgilerin Memlûkler devri Mekke’sinin ekonomik şartlarını aydınlatmaya yarayacağını umuyoruz.
Buğday
Aşağıdaki tablo buğday fiyatlarına ilişkin eldeki verileri içermektedir.
a. Tarihler Miladî karşılıklarıyla birlikte kaynaklardaki şekliyle verilmektedir. Aynı bilginin birden fazla kaynağı bulunduğunda sadece en eskisi verilmiştir. Fiyat düzeyleri ilgili arap yazarların yorumuna dayanmaktadır. Y=yüksek, ÇY=çok yüksek, D=düşük, ÇD=çok düşük, yf=yükselen fiyat, af =azalan fiyat, Z=Zeylai buğdayı, l=hıkaymi buğdayı, M= Mısır ülke buğdayı. Parantezler yazarların verileridir.
b. mudd= ğirârenin 1/40’1 (Şifa 2/276)
c. Dinıaşk ğirâresinin hacmi Hinz tarafından 265 libre olarak hesaplan-maktadır, (s.38)
d. Hinz (s. 39) Mısır irdebb’ini 90 litbre hesaplamaktadır.
e. Mekke ğirâresı, İbn Hacer el-Askalanî (Inbâ‘ III, 203)’ye göre 1 1/4 Mısır irdebb’i iken, el-Makrizî’ye göre bir yerde (Sülük III, 10) 7 Mısır veybe’si yani 1 1/6 irdebb, başka bir yerde (Sülük III, 97) 100 Mısır kadehi yani 1,04 irdebb’dir. İrdab’ın hacmi 90 litre alındığında ğirâre’nın hacmi 93,5-112,5 litre arasına düşmektedir.
f. Veybe, (Heybe) irdebb’in 1/6’sıdır, yani 15 litre (Hinz, s. 52)
g. Rub', (Çeyrek) veya mb'iya, mudd’un diğer adlarıdır (bkz.Şifa II, 272, 276)
h. El yazmalarının sayfaları numaralandırılmıştır, referanslar bunların ilgili yılın olaylarını anlatan bölümlerinedir.
Tablo 1’de 695/1295-805/1403 arası buğday fiyatları birkaç Hacim birimiyle verilmektedir, ğirâre, irdebb, veybe. Bütün durumlarda aynı tip Dirhem’in (muhtemelen Kamîlî) kastedildiğini varsayıp, Makrizî’nin bahsettiği (Tablo Tin "e" notuna bak.) Mekke ğirâresi başına ortalama 7 Mısır veybesi kullanarak veybe ve irdebbları da ğirâreye çevirdiğimizde bu dönemin verileri Tablo 2 şekline çevrilebilmektedir. Tablo 2 bir Mekke ğirâresi buğday başına Dirhem rakamlarını göstermektedir[133].
Tablo l’deki 815/1413-923/1517 verileri de aynı işleme tabi tutulabilir. Ancak burada para birimi önceleri Venedik dukası (İfranti, iflurî), sonraları da Eşrefi olmak üzere Dinardır. Tablo 3 bu dönem boyunca her Mekke ğirâresi buğday için Dinar miktarını göstermektedir.
a. 1 Duka 57 Mesûdî olarak alınmıştır (bkz.Şifa II, 276)
b. 1 Duka 60 Mesûdî olarak alınmıştır (bkz.Şifa II, 276)
Tablo 2 verilerine göre bir Mekke ğirâresi buğdayın en düşük fiyatı Cidde’de 725/1324-5’teki 21 Kamili Dirhemiyken Mekke’de 728/1327-8’de 46,7 Dirhemdir—676/1277-805/1403 döneminde. Bıı dönem için en yüksek fiyat gözüken 800 Dirhem/Mekke ğirâresi ise tümü de dönemin başlarında olmak üzere üç ayn yıl içindedir, geç 4/676 (geç 9/1277), 691/1291-2 ve 704/1304- 5. Bu kaynaklarca düşük fiyat sayılan aralık 21-175 Dirhem/Mekke ğirâresi iken "yüksek" veya "çok yüksek" denilen aralık 170-800 Dirhem arasındadır. "Düşük" ve "yüksek" fiyatların kesişim alanı da bu değerlendirmelerin zamana ve yazarlara göre değiştiğini göstermektedir.
Mekke ve çevresinin tarım kaynakları açısından nisbeten fakir ve Mekke’nin temel tahıl arzı için dış kaynaklara bağımlı olduğunu önceden söylemiştik. Tablo 1 ve 2’deki birçok örnek de bunları göstermektedir.
Mekke’de buğday fiyatının yükselmesinin temel sebeplerinden biri kuraklıktı. Mekke’de buğday tarımı yağmura bağımlı olduğundan kuraklık buğdayın fiyatının yerel pazarlarda artmasını doğuruyor ve dolayısıyla kent tamamen dış pazarlara yükleniyordu. Eğer bir de Mekke’ye buğday arzeden bu bölgelerde de kuraklık olursa, tahmin edilebileceği gibi, burada fiyatlar daha da aruyordu. Şu örnekler bunu çok iyi açıklamaktadır. 695/1295-6’daki Mekke buğday fiyatlarının yüksekliği (480 Dirhem/Mekke ğirâresi) Yemen, Suriye ve Mısır yanında bütün Hicaz’daki ciddi kuraklığın sonucuydu[134]. 721/1321-2’de bir Mekke ğirâresi buğdayın fiyatı 280 Dirhem olmuş ve ertesi yıl da 291,7’ye ulaşmıştı. Burada da kuraklık başroldeydi. Anlatılanlara göre Hicaz’da şartlar o kadar kötüydü ki Mekke’de ne hurma ne de tereyağı (samn) bulunurken Nahlae Vadisi’nde veya Taifte hiçbir ürün alınamamıştı. Bu kriz Mısır Memlûk Sultanı el-Melik el-Nasır Muhammed’in Cidde’ye 4000 irdebb buğday şevkine dek sürmüştü. Bunun üzerine Mekke’de buğday fiyatı birden 116,7’ Dirhem/Mekke ğirâresına düşmüştü[135].
Benzer şekilde, 766/1364-5’te Hicaz’daki ciddi kuraklıklar Mekke’de buğdayın 480-500 Dirhem/Mekke ğirâresine çıkmasını doğurmuştu. Bir ayı aşkın bir süre boyunca Mekke pazarlarında tahılın izine bile rastlanamamış ve birçok insan şehri terketmişti. Kurtuluş, yine Mısır’dan acil yardım olarak gönderilen 12.000 irdebbla gelmişti[136].
Bir kuraklık döneminde Zi'l-hicce 752/Ocak-Şubat 1352’de Mekke’de buğday 350 Dirhemdi. Ertesi ay yağan yağmurlarla fiyat yüzde 50 düştü ve 175 Dirheme indi[137].
Bütün bu dönemlerde tahıl ithalindeki herbir artış da buğdayın fiyatını düşürüyordu. Buna bir örnek geç 754/erken 1354’te bir Mekke ğirâresinin fiyatı el-Makrizi’ce düşük kaydedilen 151,7 Dirheme inmişti[138]. 793/1390- l’de bir ğirârenın 540 Kamilî’ye çıkmasının ardından Mekkeliler diğer tahıllara hücum etmişti. İleriki aylarda bu fiyat Memlûk Sultanı Barkuk’un Cidde’ye bol tahıl şevkiyle önemli ölçüde düşmüştü[139]. Yine 805/1402-3’te bir ğirâre, Mekke’de 500 Kamilî’ye satılırken bu rakam ancak Sevâkin’den Cidde’ye gelen buğday yükünün inmesiyle düşmeye başladı[140].
Tablo 2’de gösterilen dönem boyunca Mekke’deki yüksek buğday fiyatlarının bazıları da Mekke-Medine husumetinin başgöstermesi, Mekke içindeki siyasi karışıklık ve genelde iyi olan Mekke Emirliği- Yemen Resûli Emirliği ilişkilerinin bozulmasına atfedilebilir. Mekke Şerifi Muhammed Ebu Numay 670/1271’den en azından 675/1276’ya dek Medine Hüseyni Şerifi Cemmaz b.Şıha ile savaş halindeydi ve bu durum kimseye fayda getirmeden kapandı. Bu huzursuzluk döneminin başlıca sebeplerinden biri Cidde- Mekke kervan yolunun kesilmesi ve Mekke’deki buğday fiyatlarının aşırı yükselmesiydi. Çünkü Yemen, Tihâme, Ayzab ve Sevâkin’den Cidde’ye düzenli olarak gelen buğday gemilerine rağmen Rebi' ül-ahir 676/Eylül 1277’de Mekke’de buğday 800 Dirheme dayanmıştı[141].
744/1343’te Rumeysâ b. Ebî Numey’in oğulları Açlan ve Sakabe "emirlik" makamını 60.000 Dirhem karşılığında babalarından satın aldılar. Ne var ki Mısır Memlûk Sultanı el-Malik el-Salih İsmail bu durumu reddederek bir fermanla Emirliğe tekrar Rumeysa’nın gelmesini emredip Sakabe’yi de Kahire’de hapsetti. Bunun üzerine Açlan Tihâme’den Mekke’ye buğday naklini, engelleyerek babasını tahttan çekilmeye zorladı. Bunun sonucunda Zilhicce 744/Nisan-Mayıs 1344’te Mekke’de buğday 233,3 Dirheme çıkmıştı. Hac mevsimi bitiminde, Hicaz tüccarlarının vereceği yüklü bir koruma parası karşılığında engellemeyi kaldırarak statükoyu kabul etti[142].
707/1307-8’de Mekke’de buğdayın 600 Dirhem/ğirâre’ya çıkması da Resûli Sultanı el-Melik el-Mü’eyyed Dâvûd’un Yemen’den Mekke’ye gelen malların tümüne ambargo koymasının sonucuydu. Çünkü Mekke emirleri Humeysâ ve Rumeysâ kendisinin Mekke hükümranlığına destek vermemişlerdi[143].
Tablo 3’e bakacak olursak 815/1413-923/1517 devrinde bir Mekke ğirâ- resi buğday için en düşük fiyat Zi'l-hicce 892/Şubat-Mart 1487’deki Zeyla’da ithal buğdayınkidir, 2 Eşrefi Dinarı. Aynı dönemde en yüksek fiyat erken Zi'l- hicce 822/geç Aralık 1419’da kaydedilen 25 Dinardır. Bu tablodaki verilerin tümüne yakını tarihçilerin yüksek saydığı buğday fiyatlarıdır, 7-25 arası.
Önceki dönemde Mekke’de buğday fiyatlarının yüselmesine neden olan etkenlerin çoğu sonraki dönemde de geçerli olmasının yanında bu dönemde ilk kez karşılaşılan etkenler de vardı. Buğdayın geç 822/geç 1419’da tüm zamanların en yükseğine, 25 Dinar’a vurmasının en önemli sebebi yine Hicaz’daki etkin kuraklıktı. Yeni tahıl arzını doğuran hacc kervanlarının gelişiyle bu fiyat birden 11 Dinara düşmüştü[144].
Düzenli olarak gelen buğday naklindeki herhangi bir gecikme Mekke’de fiyatların yükselmesine yetiyordu. Ancak mallar ulaşınca da tekrar düşüyordu fiyatlar. Nitekim, Safer 891/Şubat-Mart 1486’da Zelay buğdayı 7 Dinar’a, Mısır buğdayı da 8 Dinar’a çıkmıştı. Halkın çoğu bunlardan alamıyor ve ekmeklerini yabanî (at) fasulyesinden (ful) yapıyordu. Bu örnekteki tek kaynağımız devrin Mekke’li tarihçisi Abdülaziz b. Ömer b. Fahd bu fiyatları çok yüksek sayıyor ve bunu Cidde limanına hiçbir malın gelmeyişine bağlıyordu. Öbür ayın ilk günlerinde Kızıldeniz’de rüzgarın istenilen yönde esmeye başlamasıyla Yemen, Berbera ve Zeyla’dan bazı gemiler Cidde’ye yanaştı ve Mekke’de buğday fiyatı da 5 Dinar/ğirâreya düştü[145].
Mekke’de buğdayın fiyatı Ramazan-Zi'l-hicce 815/Aralık 1412-Mart 1413’teki üç aylık dönemde tedricen 5,6’dan 20,4 infranti/ğirâre’ye çıkmıştı. Bu durum görüldüğü kadarıyla yerel buğday üretiminin yetersizliği ve ithal buğdayın azalmasına bağlıydı. Nitekim, 6 Zilhicce/3 Kasım’da Mekke’nin güneyindeki Serât dağlarından Benî Bejila’nın hacca gelişinin ertesinde 10 infranti/ğirâreya inmişti[146]. Yukarıda belirtildiği gibi Bejilalar Kutsal Kentin geleneksel tahıl ve gıda tedarikçileriydiler.
Aynı şekilde 908’in ilk yarısı/ 1502’nin sonları-1503’ün başlarında buğday tedricen 10’dan 19 Dinar/ğirâreye çıkmış ancak Cidde’ye yanaşan buğday gemisinin ertesinde 16 Receb/20 Ocak’ta 11-11,75’e düşmüştü. Bu geminin yükü az olmalıydı ki birkaç gün içinde fiyatlar tekrar fırlamış ancak Receb/Ocak’ın sonlarında Benî Bejila’nın umre’ye gelişiyle yeniden 14-15 Dinara inmişti[147]. Şunu belirtmek gerekir ki en azından VI./XII. yüzyılda İbn Cübeyr’den bu yana Taif güneyindeki dağlık bölgedeki bu ve benzer kabileler Receb ayında Mekke’ye satmak için beraberlerinde tahıl getiriyorlardı[148].
Yme Bejilalarm gelişiyle 11 Muharrem 910/25 Haziran 1504’te bir ğirâre buğday 6,25-6,33 Dinara düşmüştü[149]. Zilkade 917/Şnbat 1512’de Cidde limanına gelen bir buğday yükü Mekke’de 1 rube buğdayın 1,75 Muhallak’tan 1 Muhallak iki Dirheme düşmesini sağlamıştı[150].
IX./XV. yüzyılın büyük bölümünde Mekke beklenmeyen bir iç huzur yaşamıştı. Bu, Memlüklerin doğrudan müdahalesinin yanında baştaki emirlerin güçlü kişilikleri ve uzun süren emirliklerine de bağlıydı. Nitekim 903/1497’de Şerif Muhammed b. Bereket’in ölümüyle veraset hususunda oğulları anlaşamayınca Mekke’de on yılı aşkın bir süre anarşi hakim olmuştu. Bu durum kentin ekonomisini korkunç etkilemiş ve tabii tarım ürünlerinin fiyatları da bu durumdan nasipsiz kalmamıştı. 906’nın ikinci yarısı/1501’in ortalarındaki bunlardan Hezza-Bereket kavgası sırasında kervanların Mekke yolu sık sık kesiliyor ve mal nakli imkansızlaşıyor ve bu da Kutsal Kent’te buğday fiyatlarını epeyce yükseltiyordu[151].
Receb 910/Ar. 1504-Ocak 1505’te Mekke Emirliği, Muhammed b. Bere- ket’in diğer bir oğlu, Şerif Kayıtbay’ın elindeydi. Ayın ayda Kayıtbay’ın kardeşi ve baş rakibi Humeyze, Yemen’e gidiyor görüntüsüyle, yanında kabilesinden birçok yandaşıyla beraber Mekke’ye girdi. Gerçi bu durum kısa sürmüş ve karışıklık çıkmamıştı. Ancak yine de bir ğirâre buğday 13-14 Eşrefi Dinara çıkmıştı. Çünkü hem yeni kervanlar gelmemiş hem de Humeyze’nin muhtemel bir müsaderesi korkusuyla birçok Mekkeli tüccar kenti terketmişti[152].
Önce de belirtildiği gibi X./XVI. yüzyılın başlarında Mekke’de merkezî iktidarın çöküşü bazı Hicaz bedevilerine Mekke kontrolünden çıkmak için bir fırsat vermişti. Bunlardan Beni İbrahim gibi en güçlüleri ticaret kervanlarına saldırıp yağmaya başlamıştı. Rebîülahir 908/Ekim-Kasım 1502’de bunlar, bir Mekke kervanının yolunu keserek mallarım düşük fiyattan alıp bunları Mekke’de 19 Dinar gibi fahiş fiyatla sattılar[153].
Şerifler ve müttefikleri narh da koyuyorlardı. Zilkade 911/Mart-Nisan 1506’da Bereket b. Muhammed b. Bereket’in şerif dostu, baştaki Emir’in kardeşi ve rakibi Kayıtbay b. Muhammed Cidde’den yüklü bir buğday almış, bunu Mekke’de iyi bir kârla satarak buğdayın da 7 Eşrefi Dinar/ğirâreye çıkmasını sağlamıştı[154].
Memlûk devri Mekke’sinde buğday fiyatlarına ilişkin eldeki bilgilerden çıkarılacak başlıca sonuç, fiyatların iki önemli değişkene bağlı olduğudur: Her yıl Hicaz’a düşen yağmur oranı ve ithal buğdayın boyutu ve geliş zamanı. Bu değişkenler diğer hububatı da etkilemekteydi. Tablo 4 süpürge dansı (zura)na ilişkin eldeki bilgileri içermektedir.
Süpürge dansı
Sadece üç istisna dışında elimizdeki darı (süpürge dansı) verileri yalnız yüksek veya çok yüksek fiyatlardır. Bunlar VIII./XIV. yüzyılda 100-400 Dir- hem/ğirâre, IX./XV.yüzyılda ise 3 infranti 30 altın Miskal arasında değişiyordu. En düşük darı fiyatı el-Fâsî (öl. 832/1429)nin yaşadığı bir zamanda 40 Kamili Dirhem/Mekke ğirâresı olarak kaydedilmektedir.
Eldeki darı verileri buğdayınkinden az olsa da diyebiliriz ki, buğday fiyatlarını arttıran faktörler Mekke pazarlarında darı için de geçerliydi. Nitekim Mekke’de buğdayı 1500 Diı hem/Dimaşk ğirâresına yükselten 707/1307-8 yılındaki kuraklık, ayın miktar darının 900 Dirheme çıkmasını da açıklamaktadır[155]. 766/1364 yılı kuraklığında 1 Mekke ğirâresı buğday 500 iken, darı da 400 Dirheme ulaşmıştı[156]. 822/1419-20’deki Hicaz kuraklığı da Mekkede darının fiyatını yükselterek yaklaşık 20 İfranti/ğirâre yapmıştı[157].
Tablo 4’te görülen kaynakların yazarlarının yorumundan anlaşılıyor ki Mekke’de özellikle IX./XV. yüzyılda büyük ölçüde Yemen ve Doğu Afrika’dan itlıal darı kullanılıyordu. 805/1402-3’te Sevâkin’den Cidde’ye gemilerin gelişine dek darı fiyatları yüksek kalmıştı (300 Kamilî/ğirâre)[158].
Benzer bir durum da deniz mallarının zamanında Cidde’ye erişememe- sinin ertesinde Safer-Rebîül-evvel 891/Şubat-Nisan 1486’da 1 ğirâre darı 6 Eşrefi Dinarına kadar alıcı bulduğunda yaşanmıştı[159]. Mekke’nin dışa bağımlılığını gösteren bir örnek de Şa’bân 913/Aralık 1507-Ocak 1508’de Cidde’ye ulaşan darı yüklerinin hemen ertesinde Mekke’de fiyatların düşmesiydi[160].
Buğday ve darı verileri bulunan yılların karşılaştırılması da gösteriyor ki ikisi için de aynı sebepler geçerliydi. Çünkü darı fiyatlarının yükselişi ile buğdayınkiler çakışmaktadır. Normal darı (Tablo 5) ve arpa (Tablo 6)ya ilişkin veriler de aynı varsayımı desteklemektedir.
Darı ve Arpa
Yalnız bir istisna ile (676/1277-8) darıya ilişkin bütün veriler 815/1413- 921/1515 devrine aittir. Bu dönemde de verilerin çoğunluğu 890/1485- 921/1515 arasına düşmekte ve Mekkeli tarihçi Abdülaziz b. Ömer b. Fahd (öl. 922/1516) tarafından kaydedilmektedir. Verilerin gözlemlenmiş dağılımı arizî olmayıp Memlûk devri bitimine doğru Mekke’nin gittikçe darıya bağımhlaştığını göstermektedir. Çünkü o zamanlar diğer tahıllara nazaran darı nisbeten bol ve ucuzdu.
Abdülaziz b. Ömer b. Fahd kaydettiği fiyatlardan sadece ikisini düşük veya çok düşük diye nitelemektedir. Biri Zilkade 890/Kasım 1485’eki 5,5 Eşrefi/ğirâre, diğeri de Rebîü'l-ahir veya CemaziyeT-evvel 895/Şubat-Nisan 1490’daki 2 Eşrefi/ğirâredır. IX./XV. yüzyıl boyunca yüksek veya çok yüksek denilen fiyatlar Zilkade 911/Mart-Nisan 1506’daki 7 Eşrefi eksi 3 Muhal- lak/ğirâre ile sefer 855/Mart-Nisan 1451’deki 15 Dinar/ğirâre arasında değişmekteydi[161].
Abdülaziz b. Ömer b. Fahd’ın verdiği bazı örnekler Mekke’nin Yemen den ithal edilen darıya bağımlılığı hükmünü pekiştirmektedir. Mesela Yemen’den Cidde’ye bir tahıl yükünün gelmesinin ardından Zilkade 890/Kasnn 1485’te darı 5,5 Eşrefî/ğirâre gibi düşük bir fiyata satılıyordu[162]. Yine Şa’ban 913/Aralık 1507-Ocak 1508’de darı da içeren bir tahıl yükünün Aden’den Cidde’ye ulaşmasının ardından Mekke’de darı fiyatları düşmüştü[163]. Aynı şekilde Yemen’den bir tahıl kervanının gelmesinin ertesinde Mekke’de darı fiyatları bir hayli inmişti[164]. Öte yandan Safer 891/Şubat-Mart 1486’da olduğu gibi malların vaktinde gelememesi durumunda darı pahalanıyordu[165]. Önce de belirtildiği gibi bu zamanda buğday ve süpürge dansı da pahalanmıştı. Ancak, en azından IX./XV. yüzyılın başlarında, Mekke yöresinde az da olsa darının yetiştirildiği görülmektedir. El-Fasî’ye göre, mesela, 822/1419-20’de Mekke’deki yüksek darı fiyatları Hicaz’daki kuraklığın neticesiydi[166].
Arpa fiyatlarına gelince 665/1267-825/1422 yıları arasında elimizde nisbeten çok az veri bulunmaktadır. Elimizde Memlûklerin son yüzyılı için sadece bir tek arpa fiyatı vardır. Bu durum darı için varsayılan durumun aksi bir görüntü vermektedir. VIII./XIV. yüzyılda tarihçilerce düşük sayılan fiyatlar 10-50 Dirhem/veybe (irdebb’in 1/6’sı) arasında oynarken, yüksek ve çok yüksekler 20-200 Dirhem/veybe arasındadır.
Hicazda vuku bulan kuraklıklar yüksek darı fiyatlarının da başlıca sebebini oluşturmaktaydı. Mesela, el-Makrizî’ye göre hem 695/1296-97’de[167] hem de Zilhicce 744/Nisan-Mayıs 1344’te[168] epeyce yükselmelere sebep olmuştu. Bu da Mekke’de tüketilen arpanın bir kısmının bölgede üretildiğini gösteriyordu. Ancak çoğu şüphesiz ithaldi. Özellikle de Doğu Afrika’dan. 815/1412- 3’te Sevâkin hinterlandındaki çekirge afeti arpa ürünlerini mahvetmiş ve H. 815 sonralarında Mekke’deki fahiş pahalılığı hazırlamıştı.
Un
Memlûk devri Mekke’sinde un fiyatlarına ilişkin veriler tablo 7’dedir ve 704/1304-923/1517 arasında düzensizce dağıtılmıştır. Müslüman tarihçilerin düşük saydığı fiyatlar 8-20 Dirhem/veybe iken yüksekler 20-50 Dirhemdir (VIII./XIV. asır) 9./15. yüzyılın ortalarında bir himl (deve yükü) un için 15 Eşrefi Dinarı düşük sayılırken, yaklaşık bir asır sonra -muhtemelen bir kalite aşağı da olsa- aynı miktar 2 Eşrefiden daha aza satılıyordu. IX./XV. yüzyılda yüksek fiyatlar 18-30 Eşrefi/himl arasındayken Memlûk Sultanhğı’nın çöküşü Osmanlılar’ın Hicaz’ı alışı olan 923/1517’den kısa süre sonra 40 Di- nara/himl’e ulaşmıştı.
Tahmin edileceği gibi Mekke’de un fiyatları buğdayı tikiyle beraber inip- çıkıyordu ve un genelde daha pahalıydı. Ancak Zilkade 794/Ekim-Kasım 1392’de ikisi de aynı fiyata, 18 Dirhem/veybe, satılırken, Zilhicce 783/Şubat- Mart 1382’de un, aynı miktar buğdaydan 50 Dirhem ucuza 350 dir- hen/ğirâreya satılıyordu.
(Sâde yağ) Tereyağı
Memlûk devri Mekke’sindeki tereyağı (sanın) fiyatlarına ilişkin, bulunan kaynaklardaki bilgiler Tablo 8’de gösterilmektedir. VII./XIII. asra ait hiçbir veri bulunmazken VIII./XIV. yüzyıl için, hepsi de 721/1321-738/1338 arasına ilişkin sadece üç fiyat elimizdedir. Bilinen birimlerde kaydedilmeleri dolayısıyle karşılaştırılabilir olan ilk iki veriye dayanarak VIII./XIV'. yüzyılın ilk yarısında tereyağının ortalama fiyatının 4 Dirhem/okka olduğunu çıkarabiliyoruz[169].
Tarihçi el-Fâsî, hayatında hatırlayabildiği en yüksek tereyağının 805/1402-3’teki 150 Kamili Dirhem/men iken en düşüğünün 30 olduğunu söylemektedir[170].
El-Fasî’nin kaynaklarından biri ise kendisine -kendi döneminde- tereyağının 12 Kamili Dirhem/men’e kadar düştüğünü söylemiştir. IX./XV. yüzyılda düşük sayılan tereyağı fiyatı 1-2 Eşrefi Dinar/men[171], yüksekler ise 3-11 Eşrefi/men’di. Memlûklerin son çeyrek asrına ilişkin bütün veriler yüksek fiyatları göstermektedir, yaklaşık 1,75-6 muhallak/rıtl arası. Bu verilerin kaydedildiği birimler ne yazık ki IX./XV. asır verileriyle karşılaştırılamamaktadır[172].
a. Mısır batta’sı 1,5 veybe veya 0,25 irdebb’le eşitti, yani 22,5 libre (Hinz, s. 37). Muhtemelen burada aynı ölçü kastedilmektedir.
b. Himl bir deve yükü ve 600 rıtl’a eşitti (İbn el-Fırat 9/1/209). 130 Dirhem ağırlığındaki Mekke rıtl’ının kastedildiğini varsayarsak (Müstebşir 1/12) himl 130x3,125 g/Dirhem=244 kg edecektir.
a. El-Fâsî ukiyye’nin 2,5 Mısır rıtli=360 Dirhem ağıt lığı= 1,125 kg olduğunu söylemektedir (Şifa 2/2737).
b. Mekke rıtline sadece İbn el-Mücavir’de rastlıyoruz, el-Mustebşir 1/12, burada rıtl=130 Dirhem ağırhğı=406,25 gr. Bu ağırlığın Memlûk devri boyunca değişip değişmediği belli değildir.
c. El-Fasî’ye göre bir men tereyağı 12 ukiyye=13,5 kg’a eşitti (Şifâ 2/275).
Et ve Hurma
Tablo 9’daki bilgilerden anlıyoruz ki VIII./XIV. asırda Mekke’de 1 men etin ortalama fiyatı 4-5 Mesûdî Dirhemdi. Bir yüzyıl sonra, 819/1416-17’de 6 Mesûdî Dirhem/men düşük bir fiyat sayılıyordu ki bu da et fiyatında genel bir artışı göstermekteydi. Hakkında altı örnek fiyat bildiğimiz 883/1487- 920/1516 arasında 1 muhallak/2,5-4 rıtl düşük sayılırken 1 muhallak/1,25- 1,75 rıtl yüksekti[173].
VHI./XIV.yüzyihn ilk yarısında 3 Dirhem/men Mekke’de hurma için yüksek addediliyorken bir yüzyıl sonra 2 Mesûdî ucuz, 8-9 Mesûdî Dirhem pahalı sayılıyordu. IX./XV. yüzyılın sonları-X./XVI. yüzyılın başlarında 1-1,5 rıtl hurma için 1 muhallak pahalı bulunuyordu, kaydedilmeye değer bir hususta, Memlûkler devlinin son on yıllarında Mekke’de bir rıtl etin bazan bir rıtl hurmadan ucuz olması.
Diğer Mallar
İlgili kaynakların tümünü taradığımızda bu dönem Mekke’sindeki başka birçok mala ait sınırlı da olsa bilgiler buluyoruz. Her mal için 1-7 arasında örnekler elimizdedir ve bunların yüzde 60’ından fazlasını, geç Memlûk devri Mekke’sinin dikkatli tarihçisi Abdülaziz b. Ömer b. Fahd kaydetmiştir. Bu malların hepsi de yiyeceklerdir ve eldeki veriler (Tablo 11) Mekke gıda fiyatları üzerine genel bir tablo resmetmektedir.
a. El-Fâsî’ye göre et ölçüsü men 62/3 Mısır rıtli=3 kg idi.(Şifa 2/273)
b. el-Sehavi’ye göre, bu zamanlar Mekke’de kullanılan et ölçüsü men 7 Mısır rıtl’i= 3,15 kg idi. (Tibr, s. 74).
a. Burada Mekke’de kullanılan farklı men’lerin hangisi kastedildiği bi-linmiyor.
a. Bir tür kurutulmuş bisküvi.
b. Bir men bal 3 Mısır rıtl=l,35 kg’dı (Şifa 2/273)
c. Mekke kıntar’ının ağırlığına ilişkin herhangi bir referans bulamadık ama zamanın Mısır
kintarı=100 Mısır rıtli=45 kg’dı (Subh 3/441).
d. Bir tür dan.
e. Bir kadeh=l/96 irdebb=0,94 litre (Subh 3/441).
f. Peynir ölçüsü men 3 Mısır rıtliydi, yani 1,35 kg. (Şifa 2/273).
g. Bir tür tatlı.
SONUÇ
Memlûkler devri Mekke’sinde başlıca tahıl ve diğer gıda fıyadarına ait bilgilerimizde önemli eksiklikler varsa da burada verdiğimiz örnekler kentin İktisadî şardarı hakkında açık bir tablo çıkarmayı kolaylaştırmaktadır. Mekke çevresinde mahdut seviyede bir tarım yapılıyordu. Üretim kentin ihtiyacını karşılamadığı için başta buğday olmak üzere en temel ihtiyaçların çoğunun ithali zorunlu hale geliyordu. Bu durum, sözkonusu malların fiyatlarındaki iniş-çıkışları takipte, gözlemlenebilir bir modelin yokluğunu, sık sık fiyat değişmelerini ve yüksek fiyatların sebebini de açıklamaktadır. Diğer ticaret ve iklim şartlarının yanında Hicaz ve Mekke’nin gıda ithal ettiği bölgelerdeki siyasî şartlar da Kutsal Kent’teki pazar fiyadarını etkilemekteydi. Mekke’nin dış kaynaklara bağımlılığı, buranın Yemen Resûlileri ve Mısır Memlûkleri gibi komşular ilişkileri açısından da önemlidir. Çünkü Yemen ve özellikle de Mısır, Hicaz’a gıda ihraç eden başlıca bölgelerdi. Bu bağımlılık VIII./XIV. yüzyılda Mekke emirliğinde düzenin bozulması ve bu asrın sonunda Mem- lûklerin Kızıldeniz ticaretine ilgilerinin gittikçe artmasıyla birlikte düşünüldüğünde Memlüklerin IX./XV. yüzyılın başlarında Mekke’yi neden ilhak ettiklerini daha iyi açıklar.
Tablolarda kullanılan kısaltmalar
(Tam bibliyografik bilgi dipnotlarda verilmiştir.)
Aynî= Bedreddin Muhammed el-Aynî, Ikd el-Cumân fi Tarih-i ehl el- Zamân.
Bulûğ= Abdülaziz b. Ömer b. Fahd, Bülüğ el-Kirâ bi-Zeyl’i İthâf el-Verâ bi-Ahbâr-ı Ümm el-Kurâ.
İbn el-Fırat= Muhammed b. Abdurrahim b. el-Fırat, Tarih el-Düvel ve’l- Mülûk.
İkasa= el-Makrizî, İkasat el-Ümme bi-Keşf el-Gumme.
İnbâ‘= İbn Hacer el-Askalani, Inbâ‘ el-Gumr bî Enbâ el-Umr.
Ikd el-zemin= el-Fâsî, el-Ikd el-Zemin fi Tarih el-Beled el-Emîn.
İthâf= Ömer b. Fahd, İthaf el-Verâ bi-Ahbâr Ümm el-Kurâ.
İbn İyaz= Bedaî el-Zuhûr fi Vekâ-i el-Duhur.
Cezirî= Abdülkadir b. Muhammed el-Cezirî, el-Dürer el-Feraiz el-Mü- nezzeme fi Ahbâr el-Hacc ve Tarik Mekke-i Muazzama.
Hazrecî= Ali b. el-Hasan el-Hazrecî, el-Ukû el-Lü’lû'iyye fi Tarih el-Devle el-Resûliye.
İbn Kadı Sube= Ebu Bekir Ahmed b. Muhammed b. Kadı Şube, Zeyl el- Tarih el-İslâm.
Şifa= el-Fâsî, Şifa el- Garâm bi-Ahbâr el-Beded el-Haram.
Subh= el-Kalkaşandî, Subh el- A‘şâ fi Sinaat el-inşâ.
Sulûk= el-Makrizî, Kitâb el-Sülûk li-Marifet el-Düvel el-Mülûk.
Tibr= el-Sehavi, et-Tibr el-Mesbûk fi Zeyl el-Sülûk.
Zetterstéen= Beîtrâge zur geschichte der Mamlukensultane.