İki Tarafın Görüş Açılarından Arap-Türk Münâsebetleri, Editörler: Ekmeleddin İhsanoğlu - Muhammed Safiyuddin Abu'l-izz. İstanbul 1993.
İstanbul'da bulunan İslam Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi (IR.CICA) ile Kahire'de bulunan Arap Birliği Araştırma ve İnceleme Enstitüsü'nün ortak çalışmasıyla hazırlanan "el Alâkâtu'l-Arabiyye't-Turkiyye Mine'l-Manzüreyni'l-Arabî ve ,t-Turki" (İki Tarafın Görüş Açılarından Arap - Türk Münasebetleri) adlı eser (1991-1993), karşılaştırmalı bir bakış açısıyla, Türk ve Arap araştırmacıların konu üzerindeki görüşlerini sergilemektedir. Arapça yayınlanan eserde, Türk -Arap ilişkileri, sekiz ana nokta etrafında ele alınmaktadır. Bunlar, 1. Türkler ve Araplar Arasındaki İlk Tanışma, 2. Türklerin Arap Dünyasının Müdafaasındaki Yeri, S.Osmanlı Birliği Altında Araplar, 4. Arapların Osmanlı Devleti'nden Ayrılışı, 5. İki Dünya Savaşı Arasında Türk-Arap İlişkileri, 6. Arap Milliyetçiliğinin Yayılma Merhalesinde Türk-Arap İlişkileri, 7. Türkiye ve Arap İsrail Anlaşmazlığı, 8. Çağdaş Siyasi ve Ekonomik Gelişmelerin Işığında Türk- Arap Yakınlaşması'dır. Arap araştırmacıların görüşlerini yansıtan birinci ciltte "et-Teârufu’l-Ewel Beyne’l-Arab ve ,t-Turk" (Türkler ve Araplar Arasındaki ilk Tanışma) başlıklı ilk bölüm, Saîd Abdu'l-Fettâh Aşûr tarafından yazılmıştır. Burada, Türklerin İslamiyete girişleri, Abbasi halifeliğinde Türklerin oynadıkları rol üzerinde durulmaktadır. ''ed-Devru't-Turkî Fî'd-Difa'i Ani'l- Vatani'l-Arabî" (Arap Yurdunun Sallanmasında Türklerin Rolü) başlıklı konu da, yine Saîd Abdu'l-Fettâh Aşûr tarafından kaleme alınmıştır. Burada, Türklerin, Haçlı tehlikesinin uzaklaştırılmasındaki büyük katkıları, Memlükler dönemi anlatılmakta, Türk ve Arap kültürlerinin karşılıklı etkileşimi ve dil, edebiyat ve dini bilimlerde Türk bilginlerinin katkıları üzerinde durulmaktadır.
"el-Arab Fî Zılli'r-Râbita'l-Osmâniyye" (Osmanlı Birliği Alanda Araplar) adlı bölümün yazan, Ahmed Abdurrahîm Mustafâ'dır. Bu bölümde, Osmanlıların Akdeniz'de İspanyollara, Hint Okyanusu'nda ise Portekizlilere karşı durarak Arapları bu tehlikelerden korumaları anlatılmaktadır. Ayrıca, Osmanlıların İspanya'da Hıristiyanların tehdidi altında bulunan Endülüs Müslümanlarına yardımları üzerinde durulmaktadır. Osmanlıların, Arap dünyasını Hıristiyan tehlikesinden korumak için verdiği uğraşlar anlatılmaktadır. Ayrıca, Osmanlıların ele geçirdikleri Arap topraklarında, İslami karakterinin korunmasında büyük özen gösterdikleri, hac farizasının yerine getirilmesini kolaylaştırmak için düzenlemeler yaptıkları, Hicaz'daki kutsal yerlere giden yol boyunca su kuyuları inşa ettikleri, sultanların büyük camiler yapmakta adeta yarıştıkları vurgulanmaktadır. Bu bölümde üzerinde durulan bir diğer nokta da, Arap dünyasındaki kültürel ve ekonomik çöküşün sorumluluğunun, tek başına Osmanlılara yüklenemeyeceği, bunun çeşidi sebepleri olduğudur.
Dördüncü bölüm. Cemâl Zekeriyâ Kâsım tarafından yazılan, “el-Hurûcu’l-Arabi Ani'd- Devled'l-Osmâniyye" (Arapların Osmanlı Devletinden Ayrılışı) başlıklı bölümdür. Bu bölümde, kendisini Osmanlı Devleti'ne en çok bağlı hisseden, onun bir parçası olarak kabul eden Arap unsurunu Osmanlı birliğinden ayrılmaya sevkeden etkenler üç ana başlık altında toplanmaktadır. Birincisi, “Yerel Ayrılıkçı Hareketler” dir. Özellikle 18.yy.ın sonunda Osmanlı Devletinin Avrupa ülkeleriyle salaşlarda aldığı yenilgilerin ve içine düştüğü zaafiyetin etkisiyle ortaya çıkan bu hareketlerin, bilinen anlamda milliyetçi bir nitelik taşımadığı, liderlerinin, devletin zaafından istifade ederek, hâkim oldukları eyaletlerin kaynaklarını ele geçirmek düşüncesinden doğduğu sorgulanmaktadır. Bu hareketlerin bazıları, Arabistan'daki Vahhâbî hareketi gibi, din ve mezheb özelliği taşımaktadır.
İkinci etken, “Avrupa Sömürgeciliği" dir. Avrupa ülkeleri, kendilerine sömürge yaratmak gayesiyle 19.yy'da ve 2O.yy. başlarında pekçok Arap eyaletini Osmanlı'dan ayırmak için büyük gayret sarfetmiş ve başarılı da olmuşlardır.
Üçüncü etken, Türk ve Arap Milliyetçilikleri Arasındaki Mücadele” dir. 1909 yılında İttihat ve Terakki yanlılarının iktidara gelmesi ve Arap eyaletlerinde sert ve merkeziyetçi bir politika izlemeleri tepkiye yol açmıştır. Bu eyaletlerdeki Arap yöneticilerde, önce reform ve ademi merkeziyetçilik şeklinde gelişen düşünceler, gittikçe, Avrupalılarında etkisiyle, tam bağımsızlık fikrine dönüşmüştür.
Beşinci bölüm, “el-Alakâtu'1-Arabiyye't-Tuıkiyye Fi mâ Beyne'l-Harbeyni'l-Alemiyyeteyn" (İki Dünya Salaşı Atasında Arap Türk İlişkileri) başlığını taşımaktadır. Yûnân Lebîb Rızk tarafından kaleme alınan bu bölümde, Lozan Antlaşması ile Türkiye'den tamamen ayrılan Arap ülkelerinin bu duruma gösterdikleri tepki anlatılmaya çalışılmaktadır. Yaygın kanaatin aksine, bu ayrılmanın, Arap ülkelerinin tümünde memnuniyetle karşılanmadığı. Irak ve Mısır'da şaşkınlık yarattığı, bu durumun kolay kabullenilmediği vurgulanmaktadır.
Halifeliğin kaldırılmasının Arap dünyasındaki etkileri üzerinde de durulmaktadır. Ayrıca, anılan dönemde, Türkiye ile Arap ülkeleri arasında yaşanılan Musul, Hatay sorunu gibi sorunlar üzerinde durulmaktadır.
Altıncı bölüm, "el-Alâkâtu'l-Arabbiye't-Turkiyye Fi Meıhaleti'l-Meddi'l-Ka\miyyi'l-Arabî" (Arap Milliyetçiliğinin Yayılması Aşamasında Arap-Türk İlişkileri) başlığını taşımaktadır. Bu bölüm, Abdulaziz Süleyman Nasâr tarafından yazılmıştır. Burada, Türkiye'nin 1940'h ve 50'li yıllarda Arap ülkeleriyle olan ilişkileri irdelenmeye çalışılmaktadır. Mısır'da işbaşına gelen Nasır yönetimi, Süveyş Kanalı Meselesi, Bağdat Paktı, Türkiye'nin Cezayir'deki bağımsızlık olayına karşı tutumu İncelenmektedir. İkinci Dünya Savaşı sırasında Türkiye’nin müttefikler lehine izlediği tarafsızlık politikasının Arap ülkeleriyle ilişkilerine yansıması ayrıntılı olarak ele alınmaktadır. Bu bağlamda, Irak'taki Alman yanlısı Reşîd Alî el-Keylânî hareketine Türkiye'nin karşı çıkması Irak'a İngilizlerle uyuşması için baskı yapması anlatılmaktadır. Bu arada, önemli bir olay, Arap Ülkeleri Birliği Örgütü'nün kurulmasıdır. Türkiye, örgütün kurulmasını memnunlukla karşılamıştır. İkinci Dünya Savaşı sırasında Türkiye'nin Suriye ile ilişkileri, onların İskenderun üzerinde hak iddia etmeleri sebebiyle kötüdür. Mısır'la ilişkilerde bir belirsizlik hâkimdir. Suudi Arabistan, Yemen, Lübnan ile ilişkileri normaldir. Irak'la ise iyi ilişkiler içindedir. Bağdat Paktı'nın kurulması da bu bölümde değerlendirilmektedir. Bu dönemde, Türkiye'nin ban yanlısı ve bölgeyi komünizm tehlikesine ve Sovyet yayılmacılığına karşı korumak politikası izlediği ve bölge ülkeleriyle ilişkilerini bu esasa göre şekillendirdiği görülmektedir.
Yedinci bölüm, Turkiyâ ve’sSirau'l-Arabiyyi'l-İsrâilî’ (Türkiye ve Arap İsrail Mücadelesi) başlığını taşımaktadır. Abdu'l-Vahhâb Bekr tarafından hazırlanan bu çalışmada, İsrail Devleti'nin kurulması ardından Ortadoğu'da gelişen olaylarda Türkiye'nin tutumu ve bunun Arap ülkeleriyle ilişkilerine etkisi ele alınmaya çalışılmaktadır. Burada, Türkiye'nin Arap ülkeleriyle ilişkilerini, batı dünyası ile ilişkileri esasından harekede düzenlediği sorgulanmaktadır. Ayrıca. 1950'11 yıllarda kurulan Bağdat Pakt! ele alınmaktadır. Bagdat Paktı'nın hedeflediği amaçlan gerçekleştiremediği, tam tersine Arap dünyasında nasyonal sosyalist akımları güçlendirdiği belirtilmektedir. 1964 yılından sonra ise. Türkiye'nin Kıbrıs sorununda destek aramak ve ekonomik sebeplerle Arap dünyasına yaklaştığı sorgulanmaktadır.
Sekizinci bölüm ise. "et-Tekârubu'l-Arabiyyi't-Turkİ Fi Davi't-TatanvrâtisSiyâsiyye re7- İktisâdiyye'l-Muâsıra ” (Çağdaş Ekonomik te Siyasi Gelişmeler Işığında Türk Arap Yakınlaşması) başlıklıdır. Nazil Muassad Ahmed tarafından kaleme alman bu bolümde, 1980'lerden itibaren Türk dış politikasında Arap ülkeleriyle ilişkilerin önem kazanması üzerinde durulmaktadır. Bunun sebebleri arasında yazar, Türkiye'nin, Nato'nun güneydoğu kanadı olarak bölgede ağırlığının artması, 12 Eylül 1980'den sonra, insan hakları, demokrasi rb. konular dolayısıyla Avrupa ve ilişkilerinde pürüzler yaşanmasını göstermektedir. Türkiye'nin I986'da İslam Konferansı örgütü'ne tam üyeliği re bu örgüt nezdinde oynadığı önemli rolden de bahsedilmektedir. 198O'li yıllarda buna paralel olarak özellikle ekonomik ilişkiler boyutunda gelişen Türk-Arap yakınlaşmasının. 1990 Ağustosunda patlak veren Körfez Krizi ve ardından yaşanan Körfez Savaşı ile büyük ölçüde yara aldığı sorgulanmaktadır.
Kitabin ikinci bölümünde ise, "Türk Bakiş Açısından Arap Türk ilişkileri” ele alınmaya ça- lışılmaktadır. Burada ilk bölüm, "et-7eârufu'7-£ı٦ei Beyne7-Arab ve'1-Etrâk - Afine7-Bı'daye 1-e Hatta ZuhûriWsmaniyyin•' (Araplarla Ttirkler Arasında ilk Tanijma ٠Başlangıçtan Osmanlıların Ortaya Çıkışına Kadar) başlıklıdır. Ramazan Şeşen'in katkılarıyla Ekmeleddin İhsanoglu tarafından kaleme alman bu bölümde. Cahiliye, İslamiyet'in ilk dönemleri. Emeviler. Abbasiler, Buveyhiler. Zengi ve Memlukler döneminde Arap Türk ilişkileri irdelenmektedir. Türklerin özellikle Abbasiler dönemi ve bu dönemden sonra İslam dünyasında üstlendikleri önemli rol anlatılmaya çalışılmaktadır. Ekmeleddin İhsanoğlu tarafından yazılan bu bölümde, başlangıçtan Osmanlıların doğuşuna kadar bu ilişkilerin gelişimi konu edilmektedir. Türk Arap ilişkilerinin İslamiyet'in doğuşundan önce başladığı, "Türk” kelimesinin, Cahiliye Çağından itibaren kullanıldığı belirtilmekte ve Arapça’nın, bu kelimenin kullanıldığı en eski dillerden olduğu vurgulanmaktadır, İhsanoglu tarafından kaleme alman bu bölüm, ”ilk Temaslar”, “Hz.Peygamberin Hadislerinde Zikredildigi Sekliyle Türkler”. “Hz. Ömer Zamanından Emeviler Cağının Sonuna Kadar Türk Arap ilişkilerine Genel Bir Bakış” “Abbasiler ve Türkler”, “Samarra ve Türlder”, “İslam Aleminde Ortaya Çıkan ؛lk Türk Bilginler” “Halife Mu'tasım Çağından Buveyhilerin Ortaya Çıkışına Kadar Türklerin islam Devletindeki Etkisi”, “Mısır ve Sam Valileri”, “Doğu Eyaletlerinde”, “Buveyhiler Çağında Irak'ta Türkler”, “Selçuklular ve Araplar". “Zengiler, Eyyubiler, ve Memlukler Çağında Azaplar ve Türkler”, “Eyyubiler ve Memlukler Çağında Arap Kültürü ve Türkler üzerindeki Etkisi”, başlıklı altbölümlerden oluşmaktadır.
İkinci bölüm ise. “el-Arab Fi Zılli'r-Râbita,l-Osmâniyye" (Osmanlı Birliği Altında Araplar) başlığını taşımaktadır. Ekmeleddin İhsanoglu tarafından yazılan bu bölümde. Osmanlıların Arap dünyasında, sömürgeci batılılara karşı üstlendikleri koruyucu rol anlatılmaktadır. Osmanlıların Arap dünyasında yönetimi Arapların değil, başka unsurların elinden aldıkları da sorgulanmaktadır. Kuzey Afrika gibi bazı yerlerde ise, halkın Portekiz ve İspanyolların saldırganlıklarından korunmak İçin kendi isteğiyle Osmanlı yönetimini tercih ettiği, ve bu bölgelerde birçok konuda yöre halkına söz hakki verildiği belirtilmektedir. Osmanlı'nın dini bir devlet olduğu ve fetihlerini İslam dini adına yaptığı, Arapların da, Osmanlı sultanını Müslümanların halifesi olarak benimsedikleri anlatılmaktadır. Napolyon'un Mısır seferine de değinilmekte, ve bunun oradaki halk tarafından tepkiyle karşılandığı, halkın Osmanlı Sultanına olan bağlılığını kaybetmediği vurgulanmaktadır. Çalışmada, 19.yy ve 2O.yy. başındaki dönemde Türk Arap ilişkileri de ele alınmakta, Osmanlı Devletindeki ıslahat hareketlerinden Arap vilayetlerinin de nasibini aldığı, Osmanlıların bu vilayetlerin de gelişmesi, yenileşmesi için elinden geleni yaptığı vurgulanmaktadır. Çalışmada, Türk Arap ilişkilerinin kültürel ve medeniyet boyutları da ele alınmaktadır. Mısır'ın fethinden sonra, bir bilim merkezi olması hasebiyle pek çok Türk'ün Kahire'ye giderek bilim tahsil ettiği, aynı şekilde birçok Arabın da İstanbul'da öğrenim gördüğü belirtilmektedir. Ezher'in Osmanlılar döneminde de, önemli rolünü sürdürdüğü, ayrıca Arap vilayetlerinde Osmanlıların eğitime büyük önem verdikleri, birçok okullar açtıkları vurgulanmaktadır.
Üçüncü bölüm ise, Mim Kemal Öke tarafından kaleme alınmıştır. “el-Hurûc'l-Arabi Ani'd- Devle'l-Osmâniyye" (Arapların Osmanlı Devletinden Ayrılıp) başlıklı bu bölümde, 19. yy. ve 2O.yy. başlarında gerçekleşen, Arap ülkelerinin Osmanlı Devletinden ayrılma süreci ele alınmaktadır. Bağımsızlığı amaçlayan gizli Arap cemiyetlerinin faaliyetleri. Sultan II. Abdülhamid'in İslam birliği siyaseti, daha sonra iktidara gelen İttihad ve Terakki Cemiyeti'nin izlediği merkeziyetçi ve sert politika anlatılmaktadır.
İsmail Soysal tarafından hazırlanan dördüncü bölüm ise. iki Dünya Savaşı arasındaki dönemde Türk-Arap ilişkilerini ele almaktadır. Burada, Atatürk devrimlerinin ve hilafetin kaldırılmasının Arap dünyasındaki etkileri, Hatay ve Musul sorunları ele alınmaktadır. Ayrıca, 1925- 1939 arasında Türk Mısır ilişkilerinin durumu, ve o dönemdeki Türk-Irak dostluk ilişkileri ve 1937 Sâdâbâd Paktı konuları hakkında bilgi verilmektedir.
Fahir Armaoğlu tarafından yazılan beşinci bölüm ise, “el-Alâkâtıit-Turkiyye'l-Arabiyye Fi Merbaleti'l-Meddi'l-Kavmiyyi'l-Arabi 1945-1970" (Arap Milliyetçiliğinin Gelişme Aşamasında Türk Arap İlişkileri 1945-1970)" başlığını taşımaktadır. Burada, cumhuriyetin ilk yıllarında, Birinci Dünya Savaşı'ndan kalan kötü hatıraların etkisiyle ilişkilerde bir kırgınlık olduğu belirtilmektedir. Daha sonra. Türkiye'nin Nato ittifakına girişi, Arap ülkeleriyle ilişkilerini de bu esasa göre düzenlemesi, dolayısıyla Arap dünyasıyla farklı görüşler savunması. Demokrat Parti iktidarının izlediği Ortadoğu politikası, Mısır'da 23 Temmuz 1952 İhtilali ve Türkiye'nin buna karşı tutumu, 1957 yılında Suriye ile yaşanan kriz, bu bölümde ele alınmaktadır.
Yine Fahir Armaoğlu tarafından kaleme alınan, "Turkiyâ ve's-Sira'u'l-Arabiyyi'l-İsrailî" (Türkiye ve Arap-İsrail Mücadelesi) başlıklı bölümde ise, Türkiye'nin 1949 yılında İsrail'i tanımasıyla başlayan gelişmeler ve bunun Türkiye'nin Arap ülkeleriyle ilişkilerine etkisi, Türkiye'nin, İsrail'in de Bağdat Pakn'na girmesi yönündeki isteği değerlendirilmektedir.
Yedinci bölüm ise “"el-Alâkâtu't-Turkiyye'l-Arabiyye Fi Dav'i't-Tatawuräti's-Siväsiyye 1970-1990" (Çağdaş Siyasi Gelişmeler Işığında Türk Arap İlişkileri 1970-1990) başlıklıdır ve İsmail Soysal tarafından kaleme alınmıştır. 1970'lerin başından itibaren, Türkiye'nin Arap ülkeleriyle ilişkilerindeki gözle görülür gelişmeler bu bölümde değerlendirilmektedir. Bu gelişmelerin faktörleri olarak ise, Türkiye'nin 1969'dan itibaren İslam Konferansı bünyesinde üstlendiği rol, Türkiye'nin Arap ülkeleriyle ticari ilişkilerini geliştirmesi, 1980'lerde Mısır İsrail barışıyla gerginliğin azalması üzerinde durulmaktadır.
Sekizinci Bölüm ise, ٠el-Alâkatu'l-iktisâdiyye ve't-Ticariyye ve'l-Maliyye Beyn Turkiya ve'l- Aktaru'l-Arabiyye Fî'l-Mâzi'l-Karib ve't-Tevekkuâtu'l-Mustakbeliyye" (Türkiye İle Arap Ülkeleri Arasında Yakın Geçmişteki Ekonomik, Ticari ve Mali İlişkiler ve Gelecekteki Beklentiler) başlıklıdır. Selim İlkin tarafından hazırlanan bu bölümde, 1970'lerden itibaren Türkiye'nin ilişkilerinde Arap ülkelerinin artan payı ele alınmaktadır. Geleceğe ilişkin olarak da, Türkiye'nin Avrupa ile Arap ülkeleri arasındaki köprü konumunu sürdürmesinin yararlan üzerinde durulmaktadır.
Kitapta yazılan yer alan Arap ve Türk araştırmacılar, Türk-Arap ilişkilerinin başlangıçtan itibaren tarihi temellerinden hareketle, bu ilişkilerin günümüze kadar geçirdiği esreleri ele almışlar ve değerlendirmişler, bu ilişkilerin geleceğine ait öngörülerini de ortaya koymuşlardır. Gerek Türk, gerekse Arap araştırmacılar, tarihte Türklerin Arapları Hıristiyan dünyasının yayılmacılığına karşı koruma misyonunu başarıyla yerine getirdiklerini, Osmanlı İmparatorluğunun dağılmasıyla ortaya çıkan yeni Arap devletleriyle genç Türkiye Cumhuriyeti’nin, önceleri çeşidi nedenlerden dolayı yeterli düzeyde olmasa da, 1970'lerden itibaren hızla ekonomik, siyasi, kültürel alanda ilişkilerini geliştirdiklerini, ve Türkiye'nin Avrupa ile Arap dünyası arasındaki köprü konumunun da dikkate alındığında, bu ilişkilerin gelecek vaadettiğini vurgulamışlardır. Eser, bu bahsettiğimiz yönleriyle önemli bir boşluğu doldurmaktadır.
BEDRETTİN AYTAÇ