Beş yüz yıldan beri Anadolu'yu yurt edinerek Türklerle birarada olan Musevilerin bir kesimi Ankara'da yaşamlarım sürdürmüşler ve sürdürmektedirler.
Ermeni, Rum ve Yahudilerin, Türklerin yanı sıra yer aldığı, etnik ve dinsel yönden kozmopolit bir yapı gösteren Ankara'daki toplulukları kimi mahallelerde bir arada yaşarken kimi mahallelerde de etnik gruplarına göre yoğunlaşıyorlardı. Böylece Ankara'nın kültürel oluşumunda olduğu kadar, yerleşim dokusundaki katılımları da gerçekleşiyordu.
Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında, henüz bayındırlık atılmaları başlamadan, başkent Ankara'da yerleşim alanları, buna koşut olarak da konut sayısı fazla değildi. Ankara daha kentleşmemişti. Az sayıdaki mahallelerden biri de Yahudi Mahallesi’ydi.
Ankara'da Yahudiler
Ankara'da daha Augustus zamanında (İ.ö. 63 - i.s. 14) bir Yahudi topluluğunun olduğunu duyuran Galanti, ortaçağda da kentte Yahudi cemaatinin var olduğunu belirtir[2]. Yine, Sultan Murat Ankara'yı aldığında (1361), kentte "eski ve küçük bir Musevi cemaatnin bulunduğu''da söz konusudur[3].
1492 yılında İspanya'dan, birkaç yıl sonra da Portekiz'den Türkiye'ye göçen Musevilerin (Sefaradların) bir kısmı Ankara'ya yerleşmişlerdir. Gelenler eskiden beri orada yaşayan. Sinagogu da olan bir Yahudi topluluğu bulmuşlardır. Ankara'ya gelen Museviler sayıca çoğalınca, biri İspanya'dan öteki de Portekiz'den gelen Museviler adına iki sinagog sahibi olmuşlardır.
Ancak yüzyıl kadar sonra Portekiz Musevilerinin sayıları iyice azalınca, sinagoglarını kapatarak İspanyol Yahudilerine katılmışlardır.
Dili Türkçe olan yerli Museviler, İspanyol Musevilerinin çoğalması, ken- dilerinin ise sayıca azalmaları üzerine İspanyolca öğrenmek durumunda kalmışlardır[4].
Geç Osmanlı döneminde, pek çok gezginin Osmanlı topraklarında dolaştığını, gezgin sayısının, özellikle Tanzimat'ın duyurulmasıyla (1839) arttığını belirliyoruz. Bilindiği gibi Tanzimat'la birlikte Osmanlı devletinin yeni bir düzen İçine girmesi, getirdiği yeni ve değişik anlayış, toplumda dinsel yapılarla somutlaşırken, çok sayıda gezginin de Anadolu'ya bu arada Ankara'ya gelmesine yol açmıştır. Bizim, Ankara'nın geçmiş yıllarına ilişkin sayısal dökümlere ulaşmamızda gezgin notlarının da yeri vardır.
Bu gezginlerden biri Pockocke'dur. Gezgin 18. y.y. ortalarında 100.000 kadar gösterdiği Ankara nüfusunda 10.000'e yakın Hıristiyan olduğunu belirterek "Yahudiler yalnızca 40 ailedir der[5]. Ankara'nın çeşidi yönlerini, özellikle ünlü soflarım dile getiren Evliya Çelebi nüfusa değinirken şunları söylüyor;"... ahalisinin çoğu seyahat ve ticaret yaparlar. Ermenisi, Yahudisi gayet çoktur. Sade Yahudileri on iki mahalledir[6]. Mordtman ise: "toplam 12.000 evden 80'İ Yahudi evidir" açıklamasını getirir[7]. 19. y.y.ın ikinci yarışında Ankara’ya gelen Perrot'un, Ankara nüfusunda Türklere ve azınlıklara ilişkin dökümü şöyledir: 25.000'e yakın Türk, 16.000 Ermeni, 3.000 Rum ve 1.000 Yahudi[8].
Yeni düzen çalışmalarıyla Osmanlı toplumuna 'Tanzimat'ı hazırlayan II. Mahmut döneminde, 183O'da, Osmanlı İmparatorluğu'nu kapsayan ilk genel (erkek) nüfus sayımında Ankara'da alman sonuçlara göre, kent merkezinde: 6108 Müslüman, 5050 reaya (Ermeni ve öteki Hıristiyanlar) ile 135 Yahudi bulunmaktaydı[9]. Yukarıda da değinildiği gibi bu sayılar yalnız "erkek" nüfusu veriyordu.
Nüfusa ilişkin notlar, değerlendirmeler sürüp gitmektedir. 19. y.y. sonuna geldiğimizde de Yahudilerin '50 ev olduğu') [10] sayılarının ise toplam 413'ü bulduğu[11]duyuruluyor.
Cumhuriyet donemi öncesi Ankara nüfusuna, azınlıklara bu arada Musevilere ilişkin sayısal bilgi ve dökümler pek birbirini tutmasa da, Yahudilerin Ankara'daki sayısal yerlerini belirlememiz açısından bir ortala- maya yaklaşmamızı sağlayabiliyor. Cumhuriyet döneminin ilk on yıllarında ise Ankara'da 100 kadar Yahudi ailesinin varlığını bunun da 500 kişiye yakın bir toplam verdiğini öğreniyoruz[12]. Ankara'da bugün Yahudi sayısı iyice azalarak 100'e kadar düşmüştür[13].
Yahudi Mahallesi
Ankara'nın Yahudi Mahallesi Samanpazarı'nın altında. Denizciler Caddesi'yle Anafartalar Caddesi arasındaki alandadır. Bitişiği Yeğenbey Mahallesi'dir.
Daha önceleri Musevilerin oturduğu başka mahalleler olup olmadığı araştırıldığında Galanti'nin bir mahalleye daha İşaret ettiğini görüyoruz. Burası Hoca Hindi Gayr-1 Müslim Mahallesidir[14]. Yahudilerle Müslümanların paylaştıkları ya da yan yana yaşadıkları bir mahalle olarak gösterilir. 183O'da yapılan ilk nüfus sayımına ilişkin kayıtlarda ise "Hoca Hindi ve Öksüzce'de olan Yahudiler" açıklamasına rastlanıyor[15].
Yukarıda da değinildiği gibi, Samanpazarı'nın altındaki Yahudi Mahallesi, Cumhuriyet sonrası başkent Ankara'nın bayındırlık çalışmaları içinde, büyümenin Çankaya'ya doğru yönelmesiyle, eski kentsel sit alanı bütünü içinde kalarak dokusunu olabildiğince koruyabilmiştir. Ancak unutulmaması gereken, mahallenin 1915-1917’lerde geçirdiği yangınlarda, kuzey kısmının büyük zarar gördüğüdür.
1932’de yürürlüğe giren Jansen imar planında: iki kadı, avlulu konutla- rın/yapıların uygun görüldüğü bir mahalle olarak gösterilmiştir. Ancak Jansen'in 1939’da Türkiye'den ayrılmasıyla söz konusu plan uygulanamamış, bu da mahallede, plansız ve tasarlanandan çok farklı bir büyümenin gerçekleşmesine yol açmıştır. Yahudi Mahallesi çevresinde, dörtten sekize ulaşan çok kadı yapılaşma ise Yücel-Uybadin imar planının uygulanmasıyla oluşmuştur (1957).
Mahalle, Ankara kentsel sit alanı içindeki yerini ise 1980’deki bir kararla almıştır. Kültür Bakanlığı’nca alınan bu karar, Yahudi Mahallesi’ni oluşturan birimlerin yıkılmasını önleyici bir karar olmakla birlikte, aynı yıl içinde açılan Hasırcılar Caddesi, eski mahallenin özellikle batı kanadında, çok sayıda yapının yıkılmasına neden olmuştur. Bundan en çok da konutlar zarar görmüştür.
Ancak 1983’de Anıtlar Yüksek Kurulu'nun sit alanlarında kat sayısını düşürme karan Hasırcılar Caddesi'ndeki yeni yapılaşmayı iki katla sınırlamıştır[16]. Bu da eski dokunun bütünlüğü yönünde olumlu bir yaklaşım olmuştur.
Yahudi Mahallesi, Ankara'nın tarihsel dinsel yapılarından kimini de barındıran bir mahalle olarak ayrıca önem taşır. Bunlar: Örtmeli Mescid, Eskicioğlu Camisi, Leblebicioğlu Camisi yine konumuz yapısı Sinagog olmak üzere, 14. y.y.dan 19.-20. y.y. başlarına uzanan süreci simgeleyen örneklerdir. Bunların dışında, Yahudi Mahallesi’nin Anafartalar Caddesi'ne uzantısının uç yapısı diyebileceğimiz bir de hamam vardır; Bu 16.-17. y.y. yapısı olan Şengül Hamamı'dır.
Ankara'nın bilinen bu tek Yahudi Mahallesi’nde (İstiklal Mahallesi yeni adı olmakla birlikte çevre halkı mahalleyi Yahudi Mahallesi olarak, eski adıyla bilmektedir) artık Yahudiler oturmuyor (Res. 1). Kentte kalan az sayı-
daki Musevi, eski mahallelerini bırakarak başka semtlere göçmüştür[17]. Mahallede kimi konutlar boştur. Geri kalanlar ise yeni sakinlerini barındırmaktadır (Res. 2). Bitişik düzende dar sokaklara açılan konutlar, genelde iki katlı ve avluludurlar. Avlu kapılarıyla sokağa açılmaktadırlar. Kimi de önündeki küçük taşlığı çeviren duvarlarla sokağa bir ölçüde kapanmıştır. Tek ve üç katlı olan konutlar da vardır. Avlu, taşlık ya da bahçelerde çeşme ve havuz bulunabilir.
Zamanında tek bir ailenin barınağı olan bu konutlar, ekonomik güçlüklere koşut olarak, günümüzde birkaç aile tarafından paylaşılır olmuşlardır. Bu da ortak kullanıma elvermeyen mekanlarda ya değişikliklere ya da yeni mekanlara/eklere yol açmıştır.
Ahşap çatkıda kerpiç, tuğla hatta taşla doldurularak farklı malzeme kullanımı getiren konutlarda, bağdadi tekniği de uygulanmıştır. Çoğunda asimetrik olmak üzere simetrik düzene de yer veren önyüzlerde: pencere, kapı, çıkma, çatı gibi öğeler farklı tipler verebilir. Üst kat çıkmalarının üçgen alınlıklarla taçlandığı görülebilen bir özelliktir. Çatılar geniş saçaklıdır. Çıkmalar eli böğründelere ya da konsollara dayanır. Pencerelerin çoğu giyotin tipte, kimi de kanadıdır.
Konutlar belirli tek bir plan göstermezler. Genelde: avludan ya da doğrudan taşlığa/sofaya girilir. Bu merkez mekanın yanlarında/çevresinde odalar ve öteki hizmet birimleri yer alır. Bir uçta da üst kata çıkan merdiven bulunur.
Sofa ve odalarda tavanlar düz ve ahşaptır. Odaların kiminde 'gusulhane’ vardır. Az sayıdaki örnekte tavanda bezeme görülür. Yine kimi konutta, odalarda sedir ve terek bulunur[18].
Kimi bırakılmış bazıları da bakımsız kalmış konutların bir kesimi Büyükşehir Belediyesi'nin "eski Ankara'da sokak yenileme projesi” uyarınca ele alınmış bulunuyor (1993). Projenin amaçları arasında; eski dokunun canlandırılması ve iyileştirilmesi, kültürümüzün parçası olan tarihsel yapıların, sahiplerince koruma yönünde özendirilmesi, kültür mirasımızın korunmasına halkın katılımının sağlanması, eski ve tam olarak kullanılmayan bu alanı çevresel oluşumları da göz önünde tutarak yeniden kente kazandırmak olduğu gibi bu amaçların gerçekleşmesinde de Belediyenin öncü bir rol üstlenmesi ana ilkeler olarak belirmektedir. Bu nedenlerle restore edilen Yahudi Mahallesi’nin kimi konutları, içte ve dışta yapılan onarımlarla geçmiş yaşamı canlı tutan belgeler olarak koruma altına alınmaktadır (Res.3).
Kargı, Eskici, Birlik gibi adlar taşıyan sokaklara anılar yüklü pencerelerle bakan Yahudi konudan arasında, Birlik Sokak'ta, bir de Sinagog vardır (Res.4).
Karşısında da, Sinagogla aynı zamanda ve aynı İtalyan mimar tarafından yapılmış aynı stili yansıtan, sokağın en gösterişli iki konutu bulunmaktadır (Res. 5). Bitişik düzende yapılmış bu iki konut, bir bodrum üzerinde iki katlıdır. Sinagoga dönük yüzlerinde (önyüz), alt kadar girişte sabanlıklı, üst kadar ise ortada kırma çatılı, üçgen alınlıktı ve çıkmalıdır. Simetrik önyüz düzeninde yer alan çok sayıda pencereyle, odalar sokağa açılır (Res. 6). Taşlıktan konutlara, iki yandan sahanlığa ulaşan merdivenlerle çıkılır. Sokağın üst tarafındaki konutun merdiven sahanlığı "kalem işi" bezemeli düz ahşap tavanıyla özellikle ilgi çekicidir (Res. 7). Merdivenler parmaklıklı olup ilginç öğelere sahiptir. Sokağın alt tarafındaki konutun merdiven korkuluğu başındaki aslan plastiği ise bugün artık yerinde değildir. Aynı malzeme, aynı teknik, taşlığı sokaktan ayıran duvarda olduğu gibi Sinagog duvarında da görülür. Duvarların ortak özelliklerinden biri de, yüksek 'baba'lardır (Res. 8). Her iki konutta da bodrum katları düzgün kesme taşlarla kaplıdır (Res. 9). Taşlık duvarları, merdivenler kesme Ankara taşıdır. Üst katlar ise, sokağın öteki birçok konutunda olduğu gibi ahşap karkaslı - kerpiç dolgulu yapısıyla ayrı bir teknik uygulama verir. Her iki katta da sofalara açılan karşılıklı odalarda taban ve tavanlar ahşaptır. Katlar arası merdivenlerin de ahşap olduğu konutlarda, bodrum katta kiler, depo gibi hizmet birimleri vardır.
Sinagogu tanıtmaya geçmeden önce, Yahudi Mahallesi’nin günümüz Türk yazınında, yine anıları aktaran söyleşilerdeki yerine kısaca değinmek istiyoruz. "Türkiye'nin Kalbi Ankara" adlı kitabında Mehmet Kemal, çocukluğunun, Yahudi Mahallesi’nin çok yakınında, Denizciler Caddesi’ndeki Küçük Öksüzce Mahallesi’nde geçtiğini anlatır. Yazarın çocukluk anılarında Yahudi Mahallesi’nin yeri büyüktür. Şöyle der bu mahalle için M. Kemal: "Yahudi Mahallesi Samanpazarı'nın altındaydı. Kurşunlu Camisi’nin önünden çukura indiniz mi, alt baştaki mahallenin tümünde Yahudiler otururdu. Bu mahallede güzel evler vardı. Yahudilerle de Ermenilerle de aramız çok iyiydi". Yazar bundan sonra çocukluk günlerinde Yahudi Mahallesi’nde beraber top oynadığı, birlikte okula gittiği arkadaşlarını anımsar: Yako, Yantof, Raşel, Roza, Salamon, Da١id gibi adlar sayar[19].
Yahudi Mahallesi’nden söz eden romancılarımızdan biri de Yakup Kadri Karaosmanoğlu'dur. Karaosmanoğlu'nun Ankara'sında, roman kahramanı Nazif, bir süre bir Yahudi evinde pansiyoner oluşunu anlatırken, "bu, Ankara'da yaşayan bir adam için ne demektir bilemezsin, Ankara'da bunun üstünde bir ikbal hatırdan geçmez" demektedir[20]. Yine Ankara'ya gelişinde birçok yabancı gibi Taşhan'da kalan Yahya Kemal'e bir arkadaşı, Yahudi mahallesinde çok güzel, mazbut (korunmalı) evler olduğunu, bir oda tutup oraya geçmesini söyler. Bunun üzerine Yahya Kemal bir süre, bu mahallede bir odada oturur[21].
Yahudi Mahallesi’nin güzel konutlarında ünlü romancılarımız gibi politikacılarımızın da bir zamanlar oturduklarını söyleşilerden öğreniyoruz. 1931-1935 yıllarında Ankara'da değişik evlerde oturan İ.S. Çağlayangil, bir ara Yahudi Mahallesi’nde kirası 30 liradan bir evde yaşamıştır[22].
O günün koşullarında böylesi temiz ve rahat konutlarda yaşayan Ankaralı Museviler, mahallede geçen yaşamları süresince, daha çok ticaretle uğraşmışlar, esnaflık yapmışlardır. Yahudilerin 16-17. y.y.larda da sofçuluk başta gelmek üzere yine ticaretle uğraştıklarını biliyoruz. Sofların yurt dışına gönderilmesinde etkin yeri olan Museviler, ticaretin iyi gitmesine koşut olarak, yaşamlarını da iyi koşullarda sürdürmüşlerdir. Ancak 18 y.y.da ekonomideki bozulmalar Yahudileri de etkilemiş, işlerin durgunlaşması, birçok ailenin başka yerlere göçmesine neden olmuştur. 2O.y.y.ın ilk yarısında mahallede oturan Yahudi erkekleri ticaret yaparken, kadınların kiminin de dikiş diktiği, terzilik yaptığı bilinmektedir. Yahudilere yakın oturan Türkler, birlikte geçirdikleri günleri sevgiyle anmaktadırlar. Yahudi ustasından marangozluğu öğrenen bir Türk, geçmiş günlerin dostluklarla güzelleştiğini, ustasından çok şey öğrendiğini anlatırken duygularını gizleyemiyordu.
Yahudi ve Türklerin yaşamları dostlukla sürerken, bilimsel birikimlerinden yararlandığımız birçok Musevi bilim adamının İstanbul gibi Ankara'da da yaşadığını biliyoruz. Bunlardan; Ankara Üniversitesi'nde hizmet veren Prof. Landsberger'i, Gerngross'u, Prof. E. Reuter'i, Prof. E. Hirsch'i. Rııben'i, ayrıca Samoil Abranavel'i anmak istiyorum. Devlet kuruluşlarında değerli hizmetler veren Kari Ebert'i, Prof. Eckstein ve Melchior'u yine Dr. Franz Hillinger ile Dr. Baeher ve Bodenheimer'i de burada belirtmeliyim[23].
Sinagog
Sinagog; yukarıdan, Anafartalar Caddesi'ndeki çocuk Esirgeme Kurumu'nun yanından merdivenlerle inilen çukurun alt ucunda, mahalleyi oluşturan konutlar arasında yer almaktadır (Res. 10). Aşağıdan gitmek istendiğinde ise; Denizciler Caddesinden Leblebicioğlu Camisi'nin yanından sapılarak önce Kargı Sokak'tan geçiliyor ve Birlik Sokağa dönülüyor[24]. Sokağın sağ tarafında, avlusu yüksek duvarlarla çevrili Sinagoga ulaşılıyor (Res. 11). Karşısında, yani sokağın öte yakasında, 19O7'de Sinagogla ayni zamanda yapılmış, yukarıda değinilen iki görkemli konut bulunuyor (Res.12).Sinagogun üst tarafından yapıya bitişik olarak yapılmış okul - Ravza-i Terakki - ise bugün ortadan kalkmıştır. Sinagogla ayni zamanda yapılmış olan okuldan, yalnızca. Birlik Sokağı'na bakan ahşap kapısı kalmıştır (Res.13).Oysa Ravza-i Terakki'nin Ankara'nın kültürel gelişiminde özel bir yeri olduğunu, Cumhuriyet'in ilk yıllarında durumu iyi olan ailelerden kiminin, çocuklarım, Fransızca öğrenmeleri İçin paralı olan bu okula gönderdiklerini öğreniyoruz[25].
Restorasyon nedeniyle kapalı olan sinagogun[26], düzgün kesme taşlarla yapılmış, yüksek babalarla taçlanmış aVlu duvarı, sonradan baba aralarının doldurulmasıyla yapıyı sokağa daha da kapatmış bulunuyor (Res. 14). Sinagogu önden çeviren avlunun kuzeyi ve güneyi, müştemilatı (eklentileri) oluşturan yapılarla kuşatılmıştır. Bunlardan biri de, avluya girince, sağda yer alan ,Midraş'dır[27]. Söz konusu yan mekânların kapıları avluya açılır (Res. 15).
Düzeltilmiş moloz taşla örülmüş, 'kagir' duvarlı, yatay konumdaki sinagog, düzgün olmayan dörtgen (yamuk) bir plana sahiptir (bkz. Plan). Önü avludur. Avluya açılan iki kapıdan, yolun altındaki, (midraşa yakın olan) ana girişi üstlenmiştir.
Sinagog kapısı yalın kuruluşuyla, cepheyi ortalayarak yerleştirilmiştir (Res. 16). Her iki yanında yuvarlak kemerli üçer pencere yer alır. Bu da çok açıklıklı bir önyüz düzeni getirir. Kemer üstleri profilli çevirilerle plastikleşir. Açıklıklar arasında, kemer üzengileri seviyesine dek uzanan plasterler, yukarıya doğru genişleyen profilli başlıklarla sonuçlanır. Ortadaki üç açıklığın üstünde, üçgen bir alınlık yükselir (Res. 17). Alınlık ortasında bir yazıtlık vardır. Kapı üstüne gelen panoda İbranice şunlar yazılıdır: "Bütün kavimler bana (Hazreti Süleyman'a) geliniz. 1907"[28]. Kapı önü sonradan camekânla çevrilmiştir.
Sinagog avlularının bir işlevi de, dinsel günlerden "Sukot bayramında" bir araya gelen Musevilerce, avluda 'Suka' yani çardak/lar kurulmasına olanak sağlamasıdır[29]. Bu da bize Sinagoglarda avlunun ne denli gerekli ve önemli olduğunu gösterir.
Ankara Sinagogu'nun avlusunda 'ibadet öncesi ellerin yıkandığı' bir de çeşme vardır (Res. 18). Sinagog kapısının karşısında yer alan çeşme, mermerdendir. Dilimli ve köşeleri yuvarlatılmış yalağı, S profilli, yivli iki ayağa oturur. Yatay dikdörtgen biçimli ayna taşını, üstten, kabartmalarla bezeli bir kuşak çevirir (Res. 19). Bezeme, yatay uzantıda çeşitli yönlendirmelerle yan- yana yerleştirilmiş C motiflerinden oluşur. Ayna taşının ortasındaki, yanları rozetlerle vurgulanmış yazıttan başka, taşın dışında, üstte, beş satırlık bir yazıt daha vardır. Her ikisi de İbranice yazılmıştır.
Sinagoga bandan, önyüzü ortalayan kapıyla girilir (Res. 20). İçten: 21.00 m.ye güneyde 11.00 m., kuzeyde ise 8.50 m. ölçülerinde olan yapı, bölüntüsüz tek bir nefden oluşur (Plan). Çeşidi motiflerle bezenmiş düz ahşap örtü, teva üstünde yalancı bir kubbeyle yükseltilmiştir. Ortada sekizgen planlı 'teva' (dua okuma kürsüsü), güneyde ise üç basamakla çıkılan, zengin alçı bezemeli 'ehal' (Aron ha-Kodeş), kuruluş ve bezemeleriyle etkileyici öğelerdir[30]. Güney ve batısındaki çok sayıdaki pencereyle bol ışık alan mekanda, oturma sıraları çepeçevre duvar önlerini kuşatır. Yuvarlak kemerli pencerelerde, kemer içleri renkli camlarla desenlendirilmiştir. Taban mermer döşelidir. Ehalin tam karşısında, kuzey duvarında yer alan koro balkonu, öne doğru çıkmalıdır (Res. 21). Köşeleri yuvarlatılmış yapısı, deliklendirilmiş parmaklığıyla ince bir işçilik sergiler.
Kadınlar mahfeli (Ezrat Naşim) üst katta, doğu ve kuzey duvarı boyunca uzanır. Mahfel düz ahşap tavanlı olup, voludu başlıkları olan ahşap destekli galeriyle dua salonuna açılır (Res. 22). Destekler arasındaki perde duvarı, üstten kafes örgülü ahşap parmaklığıyla ilgi çekicidir.
Sinagogun bezemeleriyle en gösterişli öğesi 'ehal'dir (Res. 23). Güney duvarını ortalayarak yerleştirilmiştir. 2.60x2.60 m. ölçülerindedir. Yuvarlatılmış geçiş platformundan sonra gelen üç basamakla çıkılır. 'Sefer tora'ların[31] korunduğu dolapla son bulur (Res. 24). Yanlarda yüksek altlıklar üzerine oturan üçer ahşap sütun vardır. İki kadı başlıklarla düz, ahşap örtüye dayanırlar. Üzerleri alçıyla kaplanmıştır. Altlıklardan başlıklara dek çok zengin bir kabartma tekniğiyle bezenmiş sütunlar, boyanarak, görünüm daha etkileyici kılınmaya çalışılmıştır (Res. 25). Kare kesidi kaidelerin, yüzlerinde
kusursuz bir kompozisyonla, asma yaprakları Ve üzüm motifleri işlenmiştir (Res. 26). Altın yaldızın da kullanıldığı sütunlarda ise çiçekli, yapraklı düzenlemeler helozoni bir yerleştirmeyle sıralanmıştır. Başlıklar, volutlarla çevrili akantuslu kompozisyonlarla bezemedeki yerlerini alırlar. Üst parçaların herbir yüzünde ise, çiçek dolgulu yuvarlak rozetler vardır.
Ehalin önyüzü, sütunlar arasında yükselen, Rokoko biçiminde bezenmiş bir alınlıkla taçlanır. Merkezdeki bir vazodan çıkarak yanlara ve yukarılara yayılan yaprak ve çiçeklerin oluşturduğu bezemeyi, tersli yüzlü yerleştirilmiş volutlu C motifleri çevirir. Yanlarda, köşelerde ise bağımsız konumdaki vazolardan çıkan meyveli - yapraklı kompozisyon ilgi çekicidir. Yukarıya, ortaya ise, Hz. Süleyman’ın mührünü veren yıldız - simge eklenmiştir. Alınlık altı kornişte, tek satır olarak İbranice yazı vardır.
Burada ilginç olan, hemen birçok sinagogda da yer alan, ehale çıkaran üç basamaktır. Herhangi bir insan figürüne, figürlü kompozisyona yer vermeyen sinagoglarda, Tevrat’ın kimi konularına simgelerle işaret edilmiştir. Üç basamak, İbrahim'e gelerek karısı Sara'dan bir çocuğu olacağını muştulayan üç meleği simgeleyerek olayı anımsatır[32], Ehal, yapısal kurgusu ve bezemeleriyle birçok sinagog içinde seçkin bir yere sahiptir.
Kenarda bir oturma sırasıyla kuşatılmış 'Teva' ortadaki yalancı kubbenin altındadır. İçini çevreleyen oturma sırasında genelde çocuklar oturur. Bayram günlerinde ise, Haham'a yardım edenler yer alır. Sinagoglarda teva- nın ehale bakan yüzü, bir gemi burnu gibi kabul görüp benzer bir biçim yansıtabilir. Ankara Sinagogunda da bu benzerliği bulabiliriz. Söylendiğine göre " ... bu profil, Nuh'un gemisini anımsatmakta; bir diğer rivayete göre ise Sefarad'ları Ispanya'dan Osmanh'ya getiren kadırgaları simgelemektedir"[33]. Ankara Sinagogu tevasında, okuma kürsüsünün ehale bakan yüzü, ayrıca kabartma olarak işlenmiş yoğun bir bitkisel bezemeye sahiptir (Res. 27). Panonun ortasında, vazodan çıkan çiçekli yapraklı bir buket, deseni verir (Res. 28). Bunu üstten çeviren yatay kuşakta ise, ortadaki vazodan çıkan üzüm ve asma yapraklı dallar yanlara uzanırlar. Panonun alt köşelerini de kenger yapraklı demetler doldurur (Res. 29).
Düz ahşap örtü, merkezde yalancı bir kubbeyle yükselirken, tümüyle boyanarak bezenmiştir (Res. 30). Bez gergi üzerine boyanarak işlenen motiflere, açık mavi renk, fon oluşturur. Çiçekli-bitkisel kompozisyonlar; beyaz, gri, sarı, mavi ve koyu yeşille yapılmış kalem işi bezemelerdir. Desenler ya geometrik panolar, ya da kenarları çeviren kuşaklar içine işlenmişlerdir. Bitkisel desenler dışındaki alanlara ise, altın yaldızlı, küçük yıldız motifler serpiştirilmiştir.
Duvarlardan örtüye geçiş, konsollu kuşaklarla içe doğru uzanan kademeli bir kurguyla olur. Aynı sistem merkezdeki yalancı kubbede de uygulanmıştır. İçe doğru küçülerek yükselen bu düzende, en içteki sekizgen merkezin hem içi hem de çevresi çiçek ve yapraklardan oluşan demetlerle boyanarak desenlenmiştir. Sekizgen yalancı kubbeyi oluşturan kuşaklardaki kabaralara yerleştirilen lambalar, ortadaki avizeyle, aydınlanmanın merkezini oluştururlar.
Anadolu sinagoglarının dikdörtgen planlılar grubunun değişik bir örneğini veren Ankara Yahudi Mahallesi Sinagogu, bezemeleriyle de, bitkisel motifleri esas almış birçok sinagogla benzerlikler gösterir[34]. Bazılarında görülen peyzajlar burada yoktur. Ancak TeVrat'taki kimi konular; Ehale çıkaran üç basamak ya da Nuh'un gemisiyle bağdaştırılan Teva'nın kurgusu gibi,
simgelerle anlatılmaktadır. Bu da simgenin anlatımdaki yerine ve gücüne ilgiyi çeker.
Sonsöz olarak; Ankara Yahudi Mahallesi’nin, Sinagog ve çevresindeki konutlarla beraber, Ankara'nın kültür mozaiğinde seçkin bir yer aldığım, giderek silikleşen eski kent kimliğinde korunması ve yaşatılması gereken bir “kentsel sit” olduğunu bir kez daha belirtmek istiyorum.