Bizans İmparatorluğunun 1000 yıllık tarihini kapsayan devre içinde Türkler, bu imparatorluğun çeşidi etnik kökene mensup halkı arasında büyük bir grup oluşturmaktaydılar. İmparatorluğun bünyesinde 5. yüzyılın ilk yansından itibaren Hunlar ve daha sonra Avarlar, Oğuzlar, Peçenekler, Kılınanlar gibi Balkanlar yoluyla gelip Bizans tebaası olmuş pek çok Türk bulunuyordu. Aynı şekilde 10. yüzyıl ortalarından itibaren Orta Asya'dan Iran yoluyla Doğu Anadolu bölgesine göç edip imparatorluk topraklarında yerleşmiş Türk toplulukları da vardı ve bunlar daha o sırada Bizans ordularında görev almaya başlamışlardı. Zira bu dönemde kaleme aldığı De Caeıimoniis adlı eserinde imparator VII. Konstantinos Porphyrogennetos, saray muhafızları arasında Ferganalı Türklerin bulunduğunu yazmıştır[1]. 10. yüzyıl Bizans yazarları genelde Asya'dan gelen bu halk için Tourkoi (Toüpxoi, Türkler) terimini kullanmaktaydılar[2].
11. yüzyılın ortalarında ise, Selçukluların Anadolu'ya girişleri ve kısa zamanda Ege ve Marmara kıyılarına kadar ilerleyişleri Bizans'ı Türklerle çok daha yakın ve yoğun ilişki içine soktu. Bu ilişki ister savaş ister barış halinde olsun, aralıksız devam etti ve aynı yüzyılın ikinci yarısında imparatorluk içindeki Türk unsuru dikkati çekecek kadar arttı. Bunların bir kısmı, diğer yabancı milletlere mensup kişiler gibi, özellikle askerî alanda görev yapmak üzere Bizans hizmetine girmeye başladılar. Bizans yönetimi bundan memnundu. Zira imparatorluk yüzyıllardan beri yabancıları bünyesinde toplama politikasını sürdürmekteydi. İmparatorlar çoğu zaman bu yabancılara saray unvanları bahşederek onları aristokrat sınıf içine almayı, hatta evlilik yoluyla hanedana bağlamayı, kendi menfaatleri açısından uygun buluyorlardı. Bu sebeple Türklerin de imparatorluğa katılmalarından hoşnuttular. Özellikle Komnenoslu hükümdarların, sarayda ve devlet idaresinin yüksek mevkilerinde yer alıp tahta karşı suikast ve her türlü entrika girişimine hevesli Bizans aristokrasisi ile hiç ilişkisi bulunmayan Türklerin bizzat imparatorun şahsına gösterdikleri bağlılığa çok daha fazla güvendikleri anlaşılıyor.
Gönüllü gelenlerin yanısıra Bizans, Anadolu’da ve Balkanlarda komşuları olan Türk toplumları ile yaptığı savaşlarda esir aldığı Türkleri de bu mozaik içine katmaktaydı[ ]; ele geçirdiği esirleri, özellikle çocukları kendi geleneklerine uygun şekilde yetiştirip bunları imparatorluğun bir ferdi haline getirmekte, bu kişilerin çoğu da gerçekten ordu ve devlet yönetiminde yüksek mevkilere ulaşmaktaydılar. Bu açıdan ele alındığında Bizans tarihinde, hele 12. yüzyılda imparatorluğa yeniden parlak bir dönem yaşatmış Komnenoslu hükümdarlar yanında siyasî ve askerî alanda yükselmiş ve önemli rol oynamış Türk asıllı bir çok kişinin adını ve faaliyetlerini tesbit etmek mümkündür[4].
İşte bunlardan biri, imparator I. Aleksios Komnenos (1081-1118) devrinde 9 yaşında esir alındıktan sonra Komnenoslar sarayında eğitim görüp yetişmiş ve imparator II. loannes Komnenos’un 1118'de tahta çıkışından itibaren, imparator I. Manuel Komnenos döneminin ilk yedi yılını da içine alan 32 yıl boyunca megas domestikos'lık, yani Doğu ve Baü Bizans orduları başkumandanlığı görevini elinde tutmuş olan bir Selçuklu Türk'üdür.
Bizans kaynaklarında ’l،00t١٦T|Ç ’A؛؛oGx٥ç (loannes Aksukhos) olarak kaydedilen bu şahsın türkçe adının aslında ne olduğunu kesin olarak bilmiyoruz. Byzantinotıırcica da Bizans eserlerinde geçen bütün Türk isimleri hakkında bilgi veren ve pek çoğu için etimolojik açıklamalarda bulunan Gy. Moravcsik, Aksukhos adı üzerinde herhangi bir yorum yapmamaktadır (II, s.70). Türk tarih literatüründe ise bu konuda bazı tahminler ileri sürülmüş fakat bunların dil bakımından İlmî açıklanması yoluna gidilmemiştir. Anadolu Selçuklu tarihi üzerinde yoğun çalışmalar yapmış değerli araştırmacı Prof. Dr. Osman Turan Selçuklular Zamanında Türkiye adil eserinde (s.160, 181) bu adi Akkuş olarak yazmıştır. İstanbul üniversitesi Edebiyat Fa- kultesi'nde 1969/70 yılında "Anadolu Selçuklu Tarihi" dersini anlatırken Hocam Prof. Dr. Fikret Işıltan ise bu adin belki de - Artuk örneğinde olduğu gibi - Eksük diye okunabileceğini söylemişti. Ben, şahsen katılmaya karar veremediğim bu tahminleri burada belirtmenin faydalı olacağını düşündüm: belki dilcilerimizin bu ad hakkında ileri sürebilecekleri düşünceler ve tesbit- ler olabilir.
Aksukhos İçin elimizdeki en eski bilgiler, onun çağdaşı ve kişisel olarak tanıdığı devrin filozof ١’e rlretorik hocaları olan Mikllail Italikos ile Nikephoros Basilakes'in kayıdarıııa dayanır[5]. 12. ve 13. yüzyılın ünlü Bizans tarihçileri loannes Kinnamos ile Niketas Khoniates de, Aksukhos ve ailesi hakkında bize bilgi aktarırlar[6]. Ancak bu iki tarihçi de, eserlerinde imparator II. loannes Komnenos devrini adeta bir özet halinde yazmış olduklarından dolayı, bu doneme damgasını vurmuş bir kişi olan Aksukhos'un faaliyetlerinden de oldukça kısa şekilde bahsetmişlerdir. Aksukhos'un, Komnenoslar sa- rayında büyüdüğü ve imparator Aleksios'un ölümünde artık 30 yaşına ulaştığı donemde yetişkin genç bir hanim olarak ayni sarayda yaşayan ve şüphesiz Aksukhos'u yakından tanımış olması gereken prenses Anna Komnene ise, daha sonra babası Aleksios Komnenos'un hayatına dair kaleme aldığı eserinde Aksukhos’dan hiç söz etmez. Anna Komnene eserinde, sonsuz nefret ettiği kardeşi loannes Komnenos'dan pek balrsetmediği İçin, kardeşinin en yakın dostu olan ve bu sebeple de herhalde kendisinin düşmanı telakki ettiği Aksukhos’dan söz etmeye gerek duymamış olmalıdır. Bu ise, bizi, Aksukhos liakkinda bazı yeni bilgiler öğrenmekten yoksun bırakmıştır.
Aksukhos'un tarih sahnesine çıkışı, 1097 yılında Türkiye Selçuklu başkenti iznik'in Birinci Haçlı Seferi orduları tarafından kuşatıldığı sırada (6 Mayisl Haziran) Norman reisi Bohemund'un askerlerinin eline geçen bir Selçuklu Türk çocuğunun esir alınıp imparator Aleksios Komnenos'a takdim edilmesiyle başlar[7]. Kaynaklar bu çocuğun ailesi hakkında hiçbir bilgi vermemektedir. Ancak çocuğun imparatora takdim edilmiş olmasının herhalde bir sebebi vardı; henüz sahip olduğu zekâ ve yeteneği ispat edecek kadar yetişkin biri olmadığına göre, acaba çocuğun imparatora takdim edilmesini sağlayan özelliği neydi? Bugün için her ne kadar bu konuda kesin birşey söylemek mümkün görünmüyorsa da, böyle bir davranışın sebebi olarak, çocuğun sıradan biri olmadığı, belki de tanınmış bir aileye mensup bulunduğu düşüncesini akla getiriyor. Aleksios, oğlu loannes ile aynı yaşta, yani 9 yaşında bulunan bu çocuğun oğlu için ideal bir arkadaş olacağını düşünür. Aslında kendisi de, babası tarafından esir alınmış olan Tatikios adındaki bir Türk çocuğu ile beraber büyümüş ve Tatikios'un şahsında güvenilir bir dost sahibi olmuştu[8]. Gerçekten de Aleksios'un böyle davranışı, oğlunun da ömür boyu sürecek en yakın bir arkadaş ve dost kazanmasına vesile oldu. İki çocuk beraber büyüdüler ve eğitim gördüler. Birbirlerine içtenlikle bağlandılar, loannes Komnenos hayatı boyunca Aksukhos'a duyduğu sevgi ve güvenle onu hep onurlandırdı. Akıllı, iyi huylu ve özel yeteneklere sahip olduğu anlaşılan Aksukhos, kısa bir süre içinde bütün saray halkının da sevgisini kazanmayı başarmışa. Basilakes'in kaydına göre[9], her şeyden önce iyi bir askerî eğitim görmüş olan Aksukhos için, tarihçi Niketas da, Aksukhos'un sadece askerî alandaki kabiliyeti ile değil, cömert ve hayırlı işler yapan faziletli bir kişi olarak da tanındığını ve düşüncesinin soyluluğu ile terbiyesinin onu herkesin sevgilisi haline getirdiğini yazmışur[10].
Kaynakların belirttiğine göre Aksukhos'un siyaset alanında rol oynadığı ilk olay, imparator Aleksios'un ölümü ve oğlu loannes Komnenos'un tahta çıkışıyla ilgilidir. Aksukhos'un, Aleksios'un kızı Anna Komnene'nin babasının tahtına geçecek kardeşi yerine kocası Nikephoros Bryennios'u çıkarmak için hazırladığı plânın bozulmasında ve loannes'in tahta çıkmasında büyük rol oynadığı anlaşılıyor[11]. Basilakes, onun imparator loannes'e bağlılığını anlatırken bir kelime oyunu yaparak, Aksukhos'un bir akanthos (bir diken) gibi loannes'in basımlarının ellerini kana buladığını söyler[12]. Gerçekten de loannes Komnenos (1118-1143) imparator olunca en yakın arkadaşı ve güvendiği dostu Aksukhos'u sebastos unvanıyla megas domestikos (Doğu ve Batıorduları başkumandanı) yapmış[13], böylece Aksukhos'un nüfuz ve itibarı son derecede artmıştı. Tarihçi Niketas, "Aksukhos öylesine güç sahibi olmuştu ki, imparatorluk hanedanının yüksek mevkilerde bulunan şahıslarından birçoğu onunla karşılaşüklarında, adarından inip kendisini imparatora mahsus şekilde selâmlarlardı" diye yazmaktadır[14]. Onun bu ifadesi megas domestikos, yani başkumandan Aksukhos'un loannes Komnenos devrinde devlet idaresinde imparatordan sonra en fazla söz sahibi olan ve en çok saygı gösterilen kişi olduğunu belirtir.
Ancak Niketas'ın dediği gibi Aksukhos herhalde herkesin sevgisini kazanmış değildi. Özellikle imparator II. loannes Komnenos yerine prenses kaisarissa Anna Komnene'nin tarafını tutan hanedan mensupları arasında bir kısım düşmanları vardı. Çünkü babasının aksine imparatorluğun idaresine kendi ailesini karıştırmamaya kararlı olan II. loannes Komnenos'un hükümdarlığı süresince Aksukhos, Kamytzes, Dekanos gibi aile dışındaki şahısları devlet yönetiminde kendisine yardımcı olarak seçmiş olması, hanedan mensuplarından birçoğunun adı geçen bu kişilere karşı nefret ve kıskançlık duymalarına neden olmuştur. Aksukhos da, kendisinin böylesine yüksek bir mevki ve nüfuz ile taltifinin imparatorluk ailesinde nasıl bir hoşnutsuzluk yarattığının şüphesiz farkındaydı. Fakat Aksukhos'un yetkilerine dayanarak asla duygusal davranmadığı, her zaman basiretle hareket ederek kendisine yöneltilen hoşnutsuzluğu büyük ölçüde frenlediği anlaşılıyor. Buna bir örnek olarak, başını kaisarissa Anna Komnene'nin çektiği birçok hanedan mensubu ve ileri gelen kişilerin 1118 yılının sonunda Anna'nm kocası car Nikephoros Bryennios'u tahta çikarmak amacıyla imparator II. loannes'e karşı tertipledikleri bir komployu şiddet kullanarak bastıran Aksukhos'un[15],tehlike bertaraf edildikten sonra imparator loannes'i ablası Anna ve kom- ploya karışan diğer kişilerle banştırmak hususundaki uzlaştırıcı ve arabulucu tutumu gösterilebilir. Sonuçsuz kalan bu komplo girişiminden sonra impara- tor loannes ablasının servetini arkadaşı Aksukhos'a vermek istemiş, fakat o bu muazzam serveti kabul etmeyip zarif ve akıllıca sözlerle imparatoru bunu yine ablası Anna'ya iade etmesi konusunda ikna etmişti[16].Hatta komploya karışan herkesin bağışlanmasını da sağlamıştı. Aksukhos'un bu olaydaki tu- tumu, onun nasıl bir ahlak ve karaktere sahip olduğunu çok güzel bir şekilde belirtmektedir. Aksukhos şüphesiz yükseldiği megas domestıkos'luk mevkiini
ve sahip olduğu nüfuzu sadece imparator loannes'in arkadaşı olduğu için elde etmiş değildi; çünkü o, aklı ve yeteneği sayesinde hak ettiği bu mevkii loannes'in ölümünden sonra da imparator I. Manuel Komnenos devrinde, 1149/50 yılındaki ölümüne kadar elinde tutmasını bilmişti. Niketas onun için, kısa zamanda devlet ikbaline ulaşan Aksukhos'un gerçek bir dost, savaşta ve barışta güvenilir bir danışman, uzun ve başarılı askerî bir kariyere sahip olduğunu yazdığı gibi[17], Mikhail Italikos da bir yazısında Aksukhos'u "Roma ülkesinin sarsılmaz bir kalesidir o" sözleriyle över[18].
1118 yılından itibaren Bizans orduları başkumandanı bulunan Aksukhos tabiauyla imparatorun Anadolu'da ve Balkanlar'da yaptığı bütün askerî seferlere kaulmışu. Tarihçi loannes Kinnamos, 1119 yılında imparator loannes'in ilk seferi olan Laodikeia (Denizli yanında)'nın Türklerden geri alınışı olayında Aksukhos'un faaliyetini anlatır: onun kaydına göre[19], imparator bir süreden beri Tûrklerin eline geçmiş bulunan Laodikeia'yı geri almak ve Türklerin yukarı Meandros (Menderes) vadisindeki ilerleyişlerini durdurmak gayesiyle Phrygia (Frigya) bölgesine sefer düzenlemişti. Ordu Philadelphia (Alaşehir)'ya varınca, burada ordugâh kurulmuş ve başkumandan Aksukhos imparatoru geride bırakarak ordunun başında Laodikeia'ya hücum etmek üzere önden ilerlemişti. Aksukhos'un şehri kuşatması üzerine BizanslIların sayıca üstünlüğü karşısında ciddi bir direnmenin mümkün olmadığını anlayan ve arkadan yanındaki kuvvetlerle imparatorun da gelmesiyle teslim olmayı kabul eden, başında Alpkara[20] adında birçok savaşta ün kazanmış bir Türk beyinin bulunduğu 800 kişilik şehir garnizonuna serbestçe çıkıp gitmek izni verilmiş ve Laodikeia bu surede e e geçirilmişti[21].
Aksukhos hakkında bundan sonraki bilgi Basilakes tarafından Peçenek- lere karşı yapılan seferle ilgili olarak verilmiştir: 1121 yılında Tuna'yı yeniden geçmiş ve Trakya'ya kadar yayılmış bulunan Peçeneklere karşı 1122 Ilkbaha- rı'nda yapılan savaş büyük bir başarıyla sonuçlanmıştı. Ancak bu savaş sırasında Aksukhos yaralanmış ve imparator loannes de buna çok üzülmüştü[22].
Basilakes gibi megas domestikos'a hayranlık duyan Mikhail Italikos da bir methiyesinde, imparator loannes'in 1128 yılında Macarlara karşı yaptığı sefer sırasında Aksukhos'un başarılarını ve onun Tuna ötesinde bile at koşturduğunu kaydetmiştir[23].
Aksukhos, 1137-38 yıllarını kapsayan imparator loannes Komnenos'un Antakya Haçlı Devleti üzerine düzenlediği sefere de katılmış ve bu sefer sırasında ayağından yaralanmıştı. Aksukhos'un savaşlardaki askerî kabiliyetini ve cesaretini öven Mikhail Italikos, aynı zamanda onun çok mahir bir siyaset adamı olduğunu da belirterek, megas domestikos'un tehlike içindeki savaş alanlarından bile İstanbul'a teskin edici imparatorluk mektupları gönderdiğini söyler[2 ].
Aksukhos, 1142-43 yıllarında Antakya üzerine yapılan ve imparator loannes'in ölümüyle son bulan ikinci seferde de imparatorun yanındaydı. Kaynakların ifadesine göre[25], 1143 Nisan'ında av esnasında zehirli bir okun parmağını çizmesiyle yaralanan imparatorun kısa zamanda Kilikya'da Ana- zarbos yakınındaki ordugâhında[26] durumu ağırlaşınca Aksukhos'a tahta çıkacak kişi hakkında fikrini sormuş olmalıdır[27]. Çünkü tahta Manuel'in çıkması kararından sonra imparator loannes, yine Aksukhos'un tavsiyesiyle çadırında akraba, dost ve bütün ileri gelenleri toplayarak uzun bir konuşma yapmış, sonra bu kişilerden ve bütün ordu komutanlarından yanında bulunan en küçük oğlu Manuel'i kendisinden sonra imparator olarak tanımaları hususunda yemin almıştı. Niketas, bütün bu işlerin ve törenin megas domes- tikos Aksukhos tarafından teitiplenip uygulandığım açıkça belirtmiştir[28] .
II. loannes Komnenos'un ölümünden sonra yeni imparator Manuel'in, geleceğini megas domestikos Aksukhos'un ellerine teslim ettiği anlaşılıyor. Çünkü Manuel, sarayın güvenliğini sağlamak, kendisinin başkente giriş ve iktidarı ele alma törenlerini hazırlamak, hepsinden önemlisi ağabeyi sebastok- rator Isaakios'un tahta yönelik herhangi bir girişimine karşı gerekli önlemleri almak üzere Aksukhos'u beraberinde khartularios Basileios Tzintzilukes olduğu halde derhal İstanbul'a gönderdi. Aksukhos, daha imparator II. loannes'in ölüm haberi ulaşmadan, büyük bir süratle İstanbul'a vardı. Hemen sebastokrator Isaakios'u tutuklayıp Pantokrator manastırına hapsettiği gibi, Manuel'in kayınbiraderi loannes Rogerios ile tehlike yaratacak diğer birçok kişiyi de yakalattı[29]. Aksukhos'un elinde ayrıca Ayasofya'daki din adamlarının [30]desteğini sağlamak üzere, kendilerine bol bağış vaat eden iki imparatorluk beratı bulunmaktaydı. Rivayete göre beratlardan birinde bu bağışın gümüş parayla, diğerinde altın ile ödeneceği yazılı idi[31]. Aksukhos kilise mensuplarım ve halkı Manuel'in tarafına kazanmayı öylesine maharetle halletti ve aldığı emri o kadar büyük bir başarıyla yerine getirdi ki, papazlara al tin vaat edileni değil, gümüş para vaat eden beratı vererek görevini en masrafsız şekilde tamamladı. Böylece Aksukhos gerek Manuel'in impara- tor seçilmesinde, gerekse bundan sonra İstanbul'a giderek burada vuku bulabilecek muhtemel her türlü kargaşa ve ayaklanma teşebbüslerini büyük bir beceriyle önleyip Manuel Komnenos'un hiç bir zorlukla karşılaşmadan baş- kente girip tahta oturmasında çok önemli ve birinci planda rol oynamıştı.
Başkumandan Aksukhos ilerlemiş yaşına rağmen, Manuel Komnenos'un ilk hükümdarlık yıllarında da çok faal idi: Manuel'in 1146'da Türkiye Selçuklu sultanı I. Mesud (1116-1155)'a karşı yapuğı sefere ١’e Selçuklu başkenti Konya'nın başarısız kalan kuşatmasına katılmıştı. Kaynakların ifadesine göre Aksukhos Bizans ordusunun yoğun Türk baskısı altında geri çekilişi sırasında, Türklerle sık sık girişmek zorunda kalınan çaüşmalarda genç imparator Manuel'in lüzumsuz kahramanlık gösterilerini ve düşüncesiz hareketlerini önlemeye çalışmış ve birçok kez zor duruma düşen ordunun disiplinini korumaya gayret göstermişti[32].
Aksukhos 1147 yılında Fransa kralı VII. Louis ile Alman kralı III. Konrad'ın idaresinde düzenlenen İkinci Haçlı Seferi'ne katılan orduların imparatorluk topraklarından mümkün olduğunca olaysız şekilde geçirilmesi işini de üstlenmiş görünüyor. Devrin din bilgini Methone piskoposu Nikholas, Aksukhos'un bu Haçlı Seferi'nin Bizans'a büyük zarar vereceğini düşünüp sıkıldığını yazmakta ve onun duygularını "Aksukhos, Batılı milletlerin yürüyüşe geçmesiyle, bu hareketin hepimiz için yaratacağı tehlike yüzünden çok endişeliydi" sözleriyle dile getirmektedir[33]. Gerçekten de İkinci Haçlı Seferi, Bizans ile Ban dünyası arasındaki ilişkilerin daha da bozulmasında ve hatta düşmanlığa dönüşmesinde etkili olmuştur. Aksukhos'un böyle düşünmekte ne kadar haklı olduğunu hem sefer sırasında yaşanan olaylar, hem de sonraki gelişmeler açıkça ortaya koymuştur.
1148 yılında imparator Manuel, kendisinin ülkesinden geçen Haçlılarla meşguliyetinden faydalanarak Korfu adasını zaptetmiş olan Sicilya Norman kralı II. Roger'ye karşı sefer düzenledi. Sefere donanmanın yanısıra, başında Aksukhos'un bulunduğu kara ordusu da katıldı. Savaş sırasında donanma komutanı Stephanos Kontostephanos'un ölümü üzerine, Korfu kalesini kuşatan donanmanın idaresi de Aksukhos'a verildi. Aksukhos uzun süren Korfu kuşatması sırasında sadece Normanlara karşı çarpışmakla değil, bu savaşta Bizans'ın müttefiki olan fakat bir ara Bizanslılara karşı tavır alıp kavga çıkaran Venediklilerle de uğraşmak zorunda kaldı. Kaynakların bildirdiğine göre[34], Aksukhos once aracılık yapıp anlaşma sağlamaya çalışmış ama Vene- dikliler buna yanaşmamıştı. Bunun üzerine Aksukhos, kendi cesur ve güçlü mulrafız birliğini diğer askerlerle birlikte Venediklilerin üzerine göndermiş ve kazanılan kesin başarıdan sonra Venedikliler ile yeniden anlaşmaya van- labilmişti. Korfu adaşının geri alınmasından sonra Aksukhos'a Ancona'ya gitmek üzere bir filonun komutası verilmişse de, filo Arnavuduk sahilinde Avlona yakınındaki nehir ağzında firtmaya yakalanarak büyük kayıplar vermiş ve daha ileriye gidememişti.
1149 yılında ise imparator Manuel bu kez de Sırbistan'da Rasciajupan- 'inin çıkardığı bir İsyanı bastırmak üzere buraya yürüdü ve kısa zamanda başarı kazandı. Niketas'm kaydına göre[35], imparator bu başarı haberini bir mektupla başkent halkına bildirmek istemiş ve mektubu bizzat megas do- mestikos Aksukhos İstanbul'a götürmüştü.
Kaynaklarda Aksukhos'un ölümüne dair açık bilgi yoktur. Fakat 1149'dan sonraki olaylar arasında artık adi geçmemektedir. 1149 Sırbistan seferi herhalde Aksukhos'un son faaliyeti olmuştu; buna göre ya 1149 yılı sonunda ya da 1150 yılında ölmüş olmalıdır[36] . Genelde doğum yılı 1088 kabul edildiğine göre, öldüğünde 62 yaşındaydı.
12. yüzyılda Bizans dünyasında adi bilinen Türkler arasında en yüksek mevkie çıkmış olan Aksukhos'un askerlik alanındaki bilgisi yanında iyi bir eğitim gördüğü de anlaşılıyor. Aksukhos rhetorik biliyor, günün entellektüellerinin kullandığı dili konuşuyordu; 1137-38 yıllarında Antakya seferinde iken, kendisine İstanbul'dan edebi ifadelerle süslü mektuplar yollayan Mikhail Italikos'u anlıyor, onunla yazışıyordu. Bu seferden sonra Nikephoros Basilakes onun İçin uzun bir methiye kaleme almıştı; burada hem onu hem imparator loannes'i övmüş ve ikisi arasındaki karşılıklı bağlan çok zarif bir şekilde belirtmişti[37].Aksukhos dini konularda da tartışmalara girecek kadar bilgi sahibiydi. 1147 yılı dolaylarında onun Methone piskoposu Nikholas ile,kendisinin bu konudaki derin bilgisini gösteren bir tartışmasından haberdarız[38].
Kaynak verilerine göre Aksukhos'un imparator loannes Komnenos'un tahta çıkışı sıralarında evlendiği ve en büyük oğlu Aleksios'un 1120 yılında, Eirene adındaki kızının da 1121'de doğduğu tahmin ediliyor[39]. Aleksios'dan en büyük oğul diye bahsedildiğine göre, herhalde Aksukhos'un Aleksios'dan başka bir veya daha fazla erkek çocuğu vardı. Karısını tanımıyoruz ama 1135 yılında doğmuş Eudokia adında ikinci bir kızını daha biliyoruz. Büyük kızı Eirene, imparator I. Aleksios Komnenos'un kardeşi Isaakios'un torunu Aleksios Komnenos ile nişanlanmışa; ama damat düğünden önce ölünce bu evlilik gerçekleşemedi[40]. Küçük kızı Eudokia da yine aynı Isaakios'un başka bir torunu Stephanos Komnenos ile evlendi[41]; bu evlilikten Konstantinos adında bir oğul ile adı bilinmeyen bir kız, bir erkek üç çocuk dünyaya geldi. Aksukhos'un en büyük oğlu Aleksios ise imparator II. loannes Komnenos'un en büyük oğlu ve tabun vârisi Aleksios Komnenos'un tek çocuğu olan kızı Maria ile evlendi. Böylece Aleksios Aksukhos tahta en yakın kişilerden biri olmuştu. Fakat kayınpederi olan Aleksios Komnenos babası imparator II. loannes'den önce ölünce, tahta kayınpederinin en küçük kardeşi Manuel Komnenos çıku. Bununla beraber Aleksios Aksukhos, imparator Manuel'in hizmetinde uzun yıllar profosfrator'luk mevkiini elinde tuttu ve sarayın en önde gelen kişilerinden biri olarak kaldı. Fakat 1167 yılında bir saray entrikası sonunda imparator Manuel'in teveccühünü kaybederek bir manastıra sürgün edildi ve ömrünü burada tamamladı[42].Aleksios Aksukhos'un iki oğlu olmuştu. "Şişman" lâkabıyla tanınan büyük oğlu loannes Komnenos Aksukhos, 1200 yılı Temmuz’unda imparator III. Aleksios Angelos'a karşı düzenlenen bir komplonun başında yer almış, hatta imparator ilân edilmişse de, ertesi gün ayaklanma basurılmış ve loannes Komnenos Aksukhos da diğer isyancılar gibi öldürülmüştü[43]. Ancak kaynak verilerine göre, megas do- mestikos Aksukhos’un soyunun bu torunun öldürülmesiyle son bulmadığı anlaşılmaktadır. Zira Trabzon devletinin üçüncü hükümdarı, loannes Komnenos Aksukhos adını taşır[44]. Belki de Trabzon'un ilk hükümdarı olan I. Aleksios'un hanımı, Şişman loannes'in kızı veya yeğeniydi. Böylece Aksukhos soyunun, Trabzon hükümdar ailesi içinde varlığını sürdürdüğünü görüyoruz.