Çin kaynakları, özellikle ‘Sülâle Yıllıkları’, İmparatorluğun Batı’ya açılma politikasının nasıl başladığı ve ne şekilde geliştiği hususunu, “Hsi Yü” veyahut ‘Batı memleketleri’ bölümünde zaman zaman ayrıntıya inerek anlatmışlardır. Bu ilk bilgiler, büyük ölçüde, ünlü Çin elçisi Chang Ch’ien’in raporlarına dayandırılarak Sse Ma-Chien tarafından yazılan Shıh Chih[1] de bulunmaktadır. Daha sonra yine Han dönemini anlatan Han Shu[2] ve Hou Han Shu[3] gibi resmi tarihlerin Hsi Yü bölümleri, Shıh Chih örnek alınarak yazılmıştır. Ancak bu kaynakların değişik zaman ve kişiler tarafından yazılmış olmaları bazı farklılıkların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Dönem üzerinde herhangi bir çalışma yapılırken, bilgilerin doğruluğu açısından sözünü ettiğimiz hususa dikkat etmemiz lâzımdır.
Han döneminden itibaren, Resmi Çin Sülâle Yıllıklarında Hsi Yü veya Batı Memleketleri olarak adlandırılan Türkistan bölgesi, Moğolistan’ın yani Büyük Hun İmparatorluğunun batısında yer almaktaydı. Çin’in batıya açılan kapısı olarak nitelendirilen Yü-men[4] ve Yang-kuang[5] geçitlerinin batısından başlayan bu bölge, güney ve kuzeyden büyük dağlarla çevriliydi, batıdaki sınır ise Tsung-ling[6] dağlarına kadar uzanıyordu. Belgelerde, doğu-batı uzaklığı 6000 Li[7] güney-kuzey uzaklığı ise 1000 li olarak verilmektedir[8]. Dönemin kaynakları doğudan batıya uzanan bu alan içinde ilk önceleri 36 devletten bahsederken, daha sonra sayılarının 50’ye varmış olduğundan söz etmektedirler. Sse Ma-chien, bu sayıyı 56 olarak göstermiştir[9]. Adını verdiğimiz bu kaynaklarda, Çin’in Yü-men ve Yang-kuang geçitlerinden, biri kuzeye ve biri de güneye olmak üzere iki yolun batıya uzandığından bahsedilmektedir[10]. Sınırları çizilen bu alan içinde, çeşitli göçebe ve yerleşik toplumların yaşadıkları, bunların değişik adlarla devletler kurmuş oldukları anlaşılmaktadır. Bu devletler arasında, doğudan gelen atlı göçebe Özelliğini taşıyan Yüeh Ch’i ve Wu Sun lar Türkistan bölgesinin tarihi açısından büyük öneme sahip olmuşlardır. Doğudan gelen bu kavimlerin göçleri, diğer Türkistan devletleri üzerinde önemli siyasal etkiler bırakmıştır. Aşağıda bunları ayrı ayrı ele alacağız.
Yüeh Ch 'i
Moğolistan’da Büyük Hun İmparatorluğu kurulmadan önce, Çin kaynakları iki büyük atlı göçebe toplumundan bahsederler. Bunlardan biri, Hunların kuzey-doğusundaki Proto-Moğollar, diğeri ise bugünkü Kansu’da faaliyette bulunmuş Yüeh Ch’ilerdir. Yüeh Ch’ilerin en eski yerleşim alanı olarak Tung-huang[11] ve Ch’i-lien[12] arası gösterilmektedir[13]. Fakat sonraki dönem kaynaklarının aynı bölge içinde değişik yer adları verdikleri göze çarpmaktadır[14]. Bu nedenle Yüeh Ch’i kavminin eski yerleşim alanlarının kesin olarak belirlenmesi, zor olduğu kadar, tartışmaya açık bir konudur. Bilindiği üzere, göçebe kavimlerinin tam olarak sınırını çizmek oldukça güç bir iştir. Ancak, böyle bir konu üzerinde çalışılırken, en önemli nokta, dönemin belirtilip sınırlandırılmağıdır. Yüeh Ch’ilerin Büyük Hun İmparatorluğu tarafından bir kaç kez yenilgiye uğratıldığını biliyoruz. Ancak, belgelerden, büyük bir kol olarak batıya gelmelerinin, MÖ 174-160 yılları arasında Mete’nin oğlu Lao Shang zamanında gerçekleşmiş olduğu anlaşılmaktadır[15]. İlk geldikleri yer olarak İli ve Işık Göl kıyıları gösterilmiş ve buranın yerli halkı Sai[16] veya Saka’ları göçe zorladıkları belirtilmiştir. Daha sonra doğudan gelen yeni bir göç dalgasıyla yerlerini terkederek, Ta-hsia (Bactria)’yı işgal etmişler ve buraya hâkim olmuşlardır. Chang Chien, Büyük Yüeh Ch’ilere geldiği sırada, bunlar Amu Derya’nın kuzeyinde bulunuyorlardı. Bactria’nın istilâsına henüz başlamamışlardı [17].
Bu kavmin doğuda iken kesin yerleşim alanları, genel nüfusu ve askeri gücüne, ilgili belgelerde değinilmemişse de bu konuya ilişkin bilgiler, Yüeh Ch’ilerin ancak batıya gelmesiyle birlikte açıklık kazanmaktadır. Chang Chien’in vermiş olduğu ilk bilgilere göre, Büyük Yüeh Ch’iler, Fergana’nın 2000 veya 3000 Li batısında, Amu Derya’nın kuzeyinde oturdukları ve güneyden Ta-hsia, batıdan An-hsi ve kuzeyden K’ang-gü memleketleriyle komşu olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca asker sayısının 100.000 veya 200.000 dolaylarında olduğu belirtilmiştir[18]. Han Shu bu bilgileri daha da genişleterek, Çin’e olan uzaklığına ve genel nüfusuna da değinmiştir. Bu kaynakta, Büyük Yüeh Ch’ilerin merkezlerinin Çin başkenti Ch’ang-an’dan 11.600 Li uzaklıkta, 100.000 aile, 400.000 kişi ve 100.000 askere sahip bir devlet olduğu belirtilmektedir [19]
Wu Sun
Doğudan batıya, Türkistan’a gelen bir diğer göçebe atlı kavim de Wu Sun’lardı. Yaşam tarzı, Hun ve Yüeh Ch’ilerle aynı olarak gösterilen bu kavmin, eski yerleşim bölgesi konusu, Yüeh Ch’ilerinkinden daha karışık bir durum gösterir. Çünkü, Han Shu, Wu Sun’ların eski oturdukları bölgeyi Kansu’da, Tung-huang ve Ch’i-lien arasına yerleştirmektedir[20], bu da, Yüeh Ch’ilerle aynı yerde olduklarına işaret etmekteyse de kesinliği tartışılır[21].
Doğuda bulundukları sırada sınırlarının kesin çizilememesinin yanı sıra, herhangi bir nüfus ve askeri güç konusunda da bilgi verilmemiştir. Ancak, daha sonraki kaynaklar, Wu Sun’ların batıda güçlü askeri bir devlet olduklarının yazarlar. Yüeh Ch’ilerin arkasından batıya gelen bu atlı göçebe kavmin tarihinde, karanlık kalan noktalardan biri de, ne zaman ve niçin göç ettikleri konusudur, batıya hareketleri, Işık Göl ve İli kıyılarına gelmeleri ve Yüeh Ch’ileri buradan çıkartarak, yerleşmeleriyle başlatılabilir. Tarih olarak, MÖ 133 ile 129 yılları arasına yerleştirilebilir[22].
Wu Sun’ların batıdaki faaliyetleri hakkında ilk bilgiler, yine ünlü Çin elçisi Chang Chien’in seyahatnâmesinde anlatılanlara dayanmaktadır. Bu bilgilerden, kuvvetli, göçebe bir devlet oldukları görülen, Fergana’ya yaklaşık 2000 Li kuzey-doğuda bulundukları anlaşılan Wu Sun’ların genel nüfusu verilmemekle birlikte, yüzbinleri aşan askeri bir güce sahip oldukları belirtilmektedir[23]. Han Shu ise, devletin sınırlarını çizmeden önce, Ch’ang-an’dan 8900 Li uzaklıkta olduğunu söyleyerek, doğudan Hun, kuzey-batıdan K’ang-gü, batıdan Ta-wang, güneyden Sai memleketleriyle komşu olduğunu yazmaktadır. Ayrıca genel nüfus olarak, 120.000 aile, 630.000 kişi gibi rakamlar verilirken, asker sayısı 188.000 olarak gösterilmiştir[24].
Türkistan’daki Wu Sun ve Büyük Yüeh Ch’i gibi atlı göçebe devletlerin yanı sıra, yerleşik hayatı benimseyen devletler de bulunuyordu. Bunlar, askeri bakımdan zayıf olmakla birlikte, bazıları genel nüfus açısından büyük bir yoğunluğa sahipti. Ziraatle uğraşan bu yerleşik devletlere örnek olarak Ta-Hsia ve Ta-wang devletlerini almayı uygun bulduk.
Ta Hsiaz
Bu ülkeyle ilgili ilk bilgilere yine, ünlü tarihçi Sse Ma-ch’ien in eserinin 123. bölümünde rastlanmaktadır. Ta-wang’ın (Fergana) 2000 Li güney-batısında, Amu Derya’nın güney kıyılarında büyük bir devlet olan Ta-hsia halkının, aynen Ferganalılar gibi taştan yapılmış bina ve şehirlerde oturdukları anlaşılmaktadır. Merkezi yönetimin bulunmadığı bu ülkede, her şehir ve kasaba kendi idarecileri tarafından yönetiliyordu. Çince belgelerde bu husus açıkça görülmektedir. Chang Ch’ien, bunların çok iyi tüccar olmalarına rağmen askerlerinin korkak, ordularının güçsüz olmaları nedeniyle Yüeh Ch’i işgalinden kaçamadıklarını ve kolaylıkla boyun eğdiklerini belirtmektedir. Elçi, ülkenin Çin’e olan uzaklığını 12.000 Li olarak vermiştir. Ancak bu uzaklık, sonraki dönem kaynaklarında değişmektedir. İlk bilgileri içeren belgelerde, nüfusun milyonları aşmakta olduğundan söz edilmesine rağmen[25] devlet, kuvvetli siyasi birlikten ve askeri güçten yoksundu. Bu nedenle, Yüeh Ch’i istilâsı ile karşı karşıya kaldığında, kolaylıkla onlara tâbi olmuştur. Yüeh Ch’iler, Bactria’ya hâkim olduktan sonra, ülkeyi 5 idari merkeze bölmüşler ve her birinin başına “Hsi- hou” ünvanı taşıyan yöneticiler getirmişlerdir. Çince belgelerden, bu idarecilerin adlarını, oturdukarı şehirleri ve Çin’e olan uzaklıkları hakkında bilgiler edinilmektedir[26]. Bir yüzyıl kadar sonra, bu idarecilerden Kueishuang Hsi-hou’ünvanlı Chiu-chiu chieh, diğerlerini kendine tabi kılarak, Tahsia ülkesi içinde Kuei-shuang (Kuşan) adında yeni bir devlet kurmuş-tur[27].
Ta Wang (Fergana)
Çin’in batısı[28] ile Hunların güney-batısında yer alan ve ünlü Çin elçisi Chang Chien’in[29] bizzat ziyaret ettiği bir Türkistan devletidir. Ziraatle uğraşan halkı, pirinç ve buğday ekiyor ve bağcılık yapıyordu[30]. Buraya gelen Çin elçilik heyetinin, Fergana atları hakkında vermiş olduğu haberlerin, Çin İmparatoru Wu[31] yu çok etkilemiş olduğu bilinmektedir. Hatta bunlara sahip olabilmek için, çeşitli diplomatik yollara başvurduğunu o dönemin kaynaklarından öğrenmekteyiz[32]. Belgeler, Fergana devletini askeri açıdan güçsüz olarak gösterirken, diğer taraftan askerlerinin Hun ve Yüeh Ch’iler gibi at üstünde savaştıklarının ve en önemli silahlarının da ok ile yay olduğu hakkında ayrıca bilgi vermektedirler. Kuzeyden K’ang- gü[33], güney-batıdan Büyük Yüeh Ch’iler[34], kuzey-doğudan Wu Sun ve doğudan Han-mi ile Yü-ti’en (Hotan) gibi devletler ile komşu idi[35]. Genel nüfus hakkında, Shıh Chih’de “yalnızca yüzbinleri aşmakta” ifadesi kullanılırken, Han Shu nüfus ve asker sayısını ayrıntılı bir biçimde vermektedir. Bu verilere göre, Ta-wang (Fergana)nın 60.000 aile, 300.000 kişi ve 60.000 askere sahip olduğu görülmektedir[36]. Bu bilgiler ışığında, nüfus açısından Ta-wang’ın Ta-hsia (Bactria) kadar büyük olmadığı anlaşılmaktadır.
Yukarıda ele aldığımız ikisi göçebe diğer ikisi yerleşik olan bu dört Türkistan devletinin kurulduğu alanları, sınırlarını, nüfus ve askeri güçlerini, dönemin kaynakları elverdiği ölçüde, kısa da olsa ortaya koymaya çalıştık. 300.000 kişiden oluşan yerleşik devlet Ta-wang’ın oldukça az sayıda asker çıkarttığı görülmektedir. Buna karşılık, Yüeh Ch’i ve Wu Sun gibi göçebe devletlerin nüfuslarının 1/4 ve 1/6 oranında iyi yetişmiş askere sahip oldukaln verilen rakamlardan anlaşılmaktadır. Sayıca ve nüfusça oldukça fazla olan bu eski Türkistan devletlerinin, askeri açıdan Büyük Hun İmparatorluğunun gücüne erişemedikleri, yine aynı dönem belgelerinden ortaya çıkmaktadır. Doğuda bir zamanlar, büyük bir tehlike olarak görülen Yüeh Ch’i ve Wu Sun’ların batıya göçleri, buradaki siyasi dengenin bozulmasına neden olmuşsa da Türkistan’da güçlü bir askeri ve siyasi birliğin kurulmasını sağlayamamışlardır. Bu otorite boşluğunu, zaman zaman Hun ve Çin İmparatorlukları doldurmaya çalışmış ve doğal olarak bu hareket Türkistan üzerinde devamlı savaşların çıkmasına ve siyasi dengenin sık sık değişmesine yol açmıştır.