1. Giriş:
İstanbul’dan önce Osmanlı Devleti’ne uzun yıllar başkentlik yapmış olan Edirne’de, hanedan üyelerinin yaşamış olduğu iki sarayın mevcudiyeti bilinmektedir. Bunlardan ilki I. Murad saltanatı yıllarında (1359-89) 767/1365-66’da Edirne’nin fethinden sonra inşa ettirilen ve Saray-ı Âtik[1] olarak bilinen saraydı. Ancak bu saray günümüze ulaşmadığından mimari bir tasvirini yapmak oldukça güçtür.[2] Edirne’deki ikinci sarayın inşasına ise eski saraydan yaklaşık seksen yıl sonra (854/1450) II. Murad döneminde (1421-1444) başlanılmıştır.[3] Saray-ı Cedid-i Âmire –Tunca Sarayı, Edirne Saray-ı Hümayunu, Hünkâr Bahçesi Sarayı – olarak adlandırılan saray uzun yıllar Osmanlı hanedan üyelerine ev sahipliği yapmıştır.
Bu makalenin amacı Saray-ı Cedîd-i Âmire’nin tarihsel sürecini ve mimarisini ayrıntılı olarak ortaya koymak ve tanıtmak değildir. Zira böyle bir yaklaşım daha kapsamlı bir çalışmayı zarurî kılar. Bundan ziyade yapmaya çalıştığım, kırk dört yıla yakın bir süre kafes hayatı yaşayan Abdülhamid-i Evvel’in on beş yıllık saltanatı döneminde Saray-ı Cedîd-i Âmire’de gerçekleştirmeye çalıştığı tamiratların bir kısmına dikkat çekerek, bunlar üzerinden Sultan’ın, sarayın tamiratına bakışını ortaya koymak olacaktır. Bu çerçevede bu çalışma iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm bir sonraki bölümü daha anlaşılır kılmak amacıyla I. Abdülhamid ve onun saltanatı yıllarında devletin ekonomik durumunu, ikinci bölüm ise makalenin asıl odaklandığı konuyu oluşturan Saray-ı Cedîd-i Âmire’deki onarım projelerine odaklanmaktadır.
2. Abdülhamid-i Evvel
Sultan I. Abdülhamid, III. Ahmed (1703-1730) ile Râbi’a Şermî Kadınefendi’nin oğlu olarak 5 Recep 1137 Salı/20 Mart 1725 günü dünyaya geldiğinde[4] yaklaşık kırk dört yıla yakın bir süre kafes hayatı yasayacağını elbette bilemezdi. Şehzade, doğduğunda tüm diğer hanedan üyeleri gibi ona da özel kutlamalar ve törenler yapıldı. Babası Sultan Ahmed’in onun doğumuna kadar yapmış olduğu Edirne seferleri bir daha gerçekleşmeyeceğinden, şehzadenin hayatı İstanbul’da ve özellikle de babası tahttan indirildikten sonra kafeste geçecekti.[5] Kafese kapatılmasından iki yıl sonra annesini[6] ve on bir yaşında da babasını kaybeden[7] Şehzade Abdülhamid, tahta çıkacağı 1187/1774 yılına kadar gözetim altında bir hayat yaşadı. On beş yıllık saltanatı sonrasında 11 Recep 1203/7 Nisan 1789 tarihinden ölene8 kadar da iç ve dış birçok olayla meşgul oldu.
Kafes hayatında geçen uzun yıllar sonrasında, yaklaşık kırk dokuz yaşında olan Şehzade Abdülhamid, geleneklere uygun protokoller ile kendisine biat olunarak (Resim 1) tahta çıktı.[9] Tahta çıkan yeni padişah pek parlak bir tablo ile karşılaşmadı. Suraiya Faroqhi’nin tanımlamasıyla Abdülhamid’in tahta çıktığı yüzyılın son dönemi halk kadar idareciler için de bir “bir kâbus dönemiydi”.[10] Abdülhamid ilk olarak atamalar ve tayinler ile uğraştı. Özellikle uzayan seferlerle birlikte önemli bir sorun haline gelmeye başlayan zahire sıkıntısı, stokçuluk gibi meselelere ciddi ve sert önlemler getirdi.[11] Mali sıkıntılara karşın ilk dönemde alınmış olan bu tedbirler sonrasında, ekmeğin gramajının artması[12], gıda maddelerinde indirime gidilmesi halk arasında memnuniyet de yarattı.[13] Devletin içinde bulunduğu sıkıntılı durumda kısa süreli rahatlamalar sağlasa da Sultan Abdülhamid saltanatının son yıllarına kadar bu sorunlarla uğraşmak zorunda kaldı.[14]
3. Saray-ı Cedîd-i Âmire’yi Tamir Etmek
Rıfat Osman, Edirne Sarayı kitabında, I. Abdülhamid dönemi öncesinde yapılan tamiratlara değinir. Yazar, özellikle III. Ahmed sonrasında Saray’ın önemini yitirdiğini ve 1165/1752 ile 1166/1753 yıllarındaki iki depremde ise harap olduğunu söyler. Saray, III. Mustafa’nın 1182/1768-69 senesindeki ziyaretine kadar da harap bir halde kalmıştır. Bununla birlikte yazar, özellikle bu çalışmanın odaklandığı I. Abdülhamid döneminde meydana gelen 1190/1776-77 yangından da söz etmektedir.[15] Buna göre; mabeyn mescidinde çıkan yangın saraya ait kıymetli eşyaların zarar görmesine yol açmıştır. Yangın, kum kasrı ile arz odasına ait eşyaların yanında, taht-ı hümayun sofası ve mabeyn mescidinde (Resim 2) muhafaza edilen eşyalar ile meydandaki kıymetli levhalara zarar vermiştir. Ayrıca bin beş yüzden fazla kitap, halılar, seccadeler, perdeler, gümüş şamdanlar, avizeler de zarar görmüştür.[16]
Yukarıda belirtilen tarihlerde Saray’ın yaşamış olduğu felaketlerin yanında önceki dönemlerde bazı onarım girişimleri de olmuştur. Mesela yine Rıfat Osman, 1171/1757- 58 yılında Hamami Zâde Yusuf Efendi’nin bina emini olarak tayin edildiği bir tamirattan söz eder. Buna göre, Haşim Ali Bey tamirat için görevlendirilmiş, ancak kısa süre sonra görevden azledildiğinden proje tamamlanamamıştır. Yaklaşık on bir yıl sonra III. Mustafa’nın ziyareti sırasında yapılan tamir ise ancak mabeyn kısmıyla sınırlı kalmıştır. Yazar, Sultan Mustafa’nın ziyaretinden 1263/1846-47 yılına kadar geçen sürede Saray’ın onarımı için beş defa keşifnâme hazırlandığını belirtir. Hicri, 1201, 1217, 1222, 1226 ve 1243 tarihlerini ve sonrasını kapsayan tamirat girişimleri sırasında Saray’ın çeşitli yerlerinin onarılması amaçlanmıştır.[17] Mesala 1265/1849 yılında yapılması planlanan tamiratlara ilişkin hazırlanmış bir plan[18] da bulunmaktadır (Resim 3).
Rıfat Osman’ın belirttiği tarihler içinde bu çalışmayı doğrudan ilgilendiren sadece hicri 1201 tarihidir.[19] 1703 Edirne Vakası’ndan sonra III. Ahmed hariç padişahlar Edirne’yi kullanmadılar. Ancak I. Abdülhamid’in yine de buradaki saray ve diğer devlet binalarının tamiratı için başka keşif defterlerini hazırlattığı ve bunun sonucunda çeşitli onarımlar yaptırmayı planladığı bilinmektedir.[20]
Yukarıda belirtilen ve Saray’daki eşyalara büyük zarar veren 1190/1776-77 yangının hemen sonrasında yanan yerlerin onarılıp onarılmadığına dair bir bilgiye ne yazık ki henüz sahip değiliz. Sultan I. Abdülhamid’in tahta geçtiği 1187/1774 yılından iki yıl sonra meydana gelen yangının izlerini örtmek için bu yıllarda bir girişim yapılmadığı da düşünülebilir. Zira Sultan’ın öncelikli olarak ekonomik sıkıntılar ile ilgilendiği dönemin mevcut durumundan anlaşılmaktadır. Bununla birlikte Rıfat Osman’ın değinmediği ve yangından sekiz yıl sonrasına ait kimi belgelerden ise onarıma yönelik girişimlerin geç de olsa başlatıldığı söylenebilir.[21] Bunlardan biri 27 Rebiyülevvel 1198/19 Şubat 1784 (Resim 4), bir diğeri ise 11 Rebiyülahir 1198/4 Mart 1784 tarihine aittir. Defterlerden anlaşılacağı üzere padişahın Edirne Sarayı-ı Hümâyûnu ve Bâb-ı Hazret-i Sadr-ı Âlî ile kışlalarında ve taşrada tamirat yapılmasını istemesinden dolayı, Agop Kalfa[22] tamir olunacak yerleri ve masrafları içeren defterleri hazırlamıştır.[23] Yaklaşık iki yıl sonra 17 Muharrem 1201/9 Kasım 1786 tarihinde (Resim 5) bu defa başka bir keşif defteri hazırlanmış ve Saray’da onarılacak yerlerde yapılması gereken işler daha ayrıntılı olarak belirtilmiştir.
Peki devletin büyük bir ekonomik sıkıntı içinde yaşadığı bu dönemde hanedan üyelerinin kullanmadıkları Saray-ı Cedîd-i Âmire’yi neden onarılmak istenmekteydi? Sultan böyle bir girişimde bulunmakla neyi amaçlıyordu? Muhakkak ki Abdülhamid’in yapmayı düşündüğü tamiratların ihtiyaçtan ziyâde siyasi bir yönü bulunmaktaydı. Zira Sultan’ın, Râgıp Paşa (1698-1763) sâdereti zamanından beri tamir edilmeyen Saray-ı Cedîd-i Âmire’nin onarılması düşüncesinin altında yatan asıl neden[24] düşmanlara bir mesaj vermek istemesiydi.[25] Bunula birlikte devletin içinde bulunduğu sıkıntılı durumu saklamaya yönelik bir çaba olduğu da anlaşılmaktaydı.[26] Mesela dönemin vezirine hitaben yazdığı hatt-ı humâyûndaki satırlar her iki varsayımı da destekler yöndedir: “…sarây-ı humâyûnun Enderun ve Bîrûn iktizâ eden ta’mîrâtı dostlarımıza inşirâh-ı kalbleri ve düşmanlarımıza bâ’is-i helecân vermek şân-ı Devlet-i Aliyye olmağla iktizâsınca ta’mîri husûsu hoş olmak gerekdir…”.[27] Abdülhamid, hatt-ı hümayunda öncelikle sarayın onarılmasının gerekliliğine dikkat çekip, ardından biraderi asrında Râgıp Paşa zamanında, yalnız paşa kapusu, ağa kapusu, defterhâne ve kışlalar (Resim 2) gibi yerlerin onarıldığını söylemektedir. Yeni başlanacak tamirat için ne gerekiyor ise yapılmasını ve bununla bizzat ilgilenilmesini istemektedir.[28] Sultan’ın bu konudaki genel tutumunun ısrarcı olduğunu söyleyebiliriz. Zira Sultan yukarıdaki hatt-ı humâyûnunda zikredilen saray hakkında daha sonra yine malumat isteyince: “birkaç sene zarfında saray-ı mezbûrun tamiri mesârifâtı ne vechiledir ve kimlerin ma’rifetiyle idüği Başmuhasebe’den derkenar ola”, konu araştırılıp son durum hakkında bilgi verilmiştir.[29]
“Seksen iki tarihinde Sârim Paşa Kethudâsı el-Hâc Selim Ağa ma‘rifetiyle Edirne Saray-ı Hümâyûnu tamir ve termim olunup mesârif-i tamiri olan meblağ-ı merkûmun tezkiresi verildiği ve doksan sekiz senesinde dahi Paşa Kapısı ve Bâb-ı Defterî ve Topçu ve Arabacı Kışlası ve Mehterhâne umûru Edirne Cizyedârı Mehmed Efendi ma‘rifetiyle tamir ve termim olunmak üzere ale’l-hesâb bu mikdar meblağ Darbhâne-i Âmire ve Haremeynü’ş-şerîfeyn Hazinesi’nden i‘tâsı için sûretleri verildiği mukayyeddir.
Ferman, devletlü inâyetlü sultânım hazretlerinindir. Fî 9 Safer 1201/1 Aralık 1786.
3.1. 27 Rebiyülevvel 1198 ve 11 Rebiyülahir 1198 Tarihli Defterler
Sultan’ın isteği doğrultusunda Agop Kalfa’nın hazırladığı keşif defterlerinde neredeyse Saray’ın tümünün (Resim 2) ve bununla birlikte saray dışında kalan yerlerin onarılması öngörülmekteydi.[30] Oysaki bu dönemde padişah ve hane halkı Topkapı Saray’ında ikamet etmekteydi ve Saray önceki yıllarda olduğu üzere sıklıkla ziyaret edilmiyordu.
Peki, Sultan’ın önemsediği tamirat için, Agop Kalfa nerelerin onarılması gerektiğini düşünüyordu ve bunun için ne kadar bir masraf öngörüyordu? Defterlerde tamir olunması gereken yerler ayrıntılı olarak belirtilirken, nereye ne kadar masraf yapılacağı da belirtmektedir. Bununla birlikte Agop Kalfa, yapılacak tamiratların neler olduğuna dair ayrıntıya ise girmemiştir. Buna göre Agop Kalfa onarılacak yerleri: “harem, harem dışındaki bölümler, saray-ı hümâyûnun taşrasında olan ahırlar, has fırın, defterhane, topcıyân kışlakları, cebehâne, arabacıyân kışlakları, mehterhâne, has ahur ve sarachâne” olarak ayırmaktadır.[31]
27 Rebiyülevvel 1198/19 Şubat 1784 tarihli defterde öncelikle harem bölümündeki onarımlar ve bunlar için ne kadar masraf yapılacağı belirtilmektedir.[32] Daha sonra harem dışında kalan sarayın diğer bölümlerine geçilir. Bir sonraki bölümler ise sarayın dışında bulunan farklı yapıları ihtiva eder.
Agop Kalfa, harem bölümünde tamire muhtaç yerlerden ilkinin kasr-ı hümâyûn olduğunu söyler. Ona göre kasır için yaklaşık 8.640 kuruş gerekmektedir. Bu mahalde onarılacak yerler arasında yatak odasının, divânhanenin, mermer havuzun, hamamın, kahve odasının adı geçer. Ancak mimar defterin sonraki bölümlerinde de olduğu gibi yapılacak işleri ayrıntı belirtmemektedir.[33] Tamiri yapılacak yerler arasında bulunan başkadın dairesi ve acemiyânın fevkanî koğuşu, valide sultan dairesi ve kasr-ı alay (Resim 2) için öngördüğü masraf 2.300 kuruşun üzerindedir. Mesela, valide sultan dairesinde yapılacak tamiratın yanında hamamının sıva, boya işleri ve camlarının değiştirilmesi için 2.563 kuruş masraf öngörmektedir.[34]
Defterde mimarın belirttiği Sultan Mustafa Efendi odası, efendiler dairesi, çamaşırhane, horandegan koğuşu, başkapı gulâmı dairesi ve hamamı, acemiyan dairesi gibi (Resim 2) yerler için öngördüğü masrafların düşük olması bu bölümlerdeki mevcut hasarların fazla olmadığını düşündürür. Bununla birlikte ak ağalar dairesinin tamiri için 5.830 kuruş masraf belirtmesi ise buradaki tamiratın büyüklüğüyle alakalıdır. Bu bölümdeki onarım masraflarına kum kasr-ı hümâyûn, mâbeyn câmi’-i şerifi, hırka-i saadeti’ş-şerîfe odası ve kasr-ı alay da (Resim 2) dâhil edilmiştir. Ancak mimar yine tüm bu yerlerde yapılacak onarımların ayrıntılarını belirtmemektedir.[35]
Agop Kalfa, harem dışında kalan yerlerde yapılacak tamirat için 57.899 kuruş masraf öngörmektedir.[36] Bunlar arasında bulunan cihânnümâ ve has odanın (Resim 2) tamiri için 2.000 kuruş belirtse de yapılacak tamiratın detaylarına yine girmemektedir. Buhurdan odası, tülbend ağası odası, seferli koğuşları, silahdâr ağa yeri, arz odası, ak ağa dairesi, bâb-ı hümâyun, dârüssaâde ağası matbahlarında (Resim 2) yapılacak tamiratların neler olduğuna dair bir ayrıntı da bulunmamaktadır. Bununla birlikte masraflar içinde saray-ı hümâyûn-ı enderûnda kullanılacak kurşunlara harcanacak 15.828 kuruş önemli bir yer tutar. Ayrıca bostaniyân kışlalarındaki kiremitlerin değiştirilmesi için de 2.125 kuruşa ihtiyaç olduğu belirtilir.[37]
Bu bölümde bazı kasırlar için gerekli olan tamirata da değinilmiştir. Bunlar, yıldız kasr-ı hümâyûnu, tebdil kasr-ı hümâyûnu, kasr-ı sepetçiler, kasr-ı iftâriyye-i hümayundur. Ayrıca köprülerde yapılacak onarımlardan da söz edilir. Mimar, Mamak köprüsü için 2.176, av kapusu yakınındaki köprü için 800, Sepetçiler köprüsü için ise 300 kuruş masraf öngörmektedir.[38]
Defterde saray-ı hümâyûnun taşrasında olan ahurların tamir ve tecdidi başlığı altında ahırlarda yapılması gereken tamiratlar belirtilir. Bunlar arasında şadırvan ahuru, odalar ve şadırvan için 21.352 kuruş gerektiği[39], bu mahaldeki cami ve minaresinin, hatab anbarı ve kapısının, otluk anbarı odalarının, katır ahurunun da tamirata ihtiyacı olduğu anlaşılmaktadır.
Has fürunda yapılacak tamiratta fevkanî odaların, sundurmanın, iki adet hamamın adı geçer. Yapılması gereken masraf ise 2.412 kuruştur. Bununla birlikte yemekhanede duvar ile matbahın kapısı ve fevkanî odaların tamire ihtiyacı vardır.[40]
Mimar, yukarıda üzerinde durulan tüm bu tamiratlar için toplam 139.488 kuruş masraf öngörmektedir. Bu masraf içinde önemli bir tutarı divân-ı kasr-ı hümâyun ile sarayın enderun bölümünde kullanılacak olan kurşun ve şadırvan ahurunun tamiratının oluşturduğu görülmektedir.
11 Rebiyülahir 1198/4 Mart 1784 tarihli ikinci defter sarayın bölümlerini, kışlaları, mehterhâneyi ve ahurları ihtiva eder.[41] Genel olarak sarayın dışında kalan bölümlerde yapılacak tamiratların belirtildiği defter yukarıda üzerinde durulan defterin devamıdır. Zira ikinci defterin sonunda, yapılacak olan tamiratlar için öngörülen 199.340 kuruşluk masrafın[42] önceki defterdeki masrafları da ihtiva ettiği anlaşılmaktadır. Şöyle ki; ikinci defterde her bölüm için yapılacak tamiratın masrafları ayrı olarak verilmiş ve bunların toplamı yaklaşık 59.650 kuruş tutmuştur. Son sayfada ise toplam olarak belirtilen 199.340 kuruş önceki defterdeki 139.488 kuruş ile birlikte elde edilen tutarı oluşturur. Sonuç olarak 1198 tarihinde sarayda yapılması düşünülen tamiratlar için mimar, 199.340 kuruş masraf öngörmektedir.[43]
İkinci defterde, bâb-ı hazret-i sadr-ı âlî ve daire-i harem-ı âlî ve dâire-i sâirelerin başlığı altında belirtilen bölümler için öngörülen masrafın 32.662 kuruş olmasının yanında, önceki mekânlarda olduğu gibi burada da yapılacak işlerin ayrıntıları belirtilmemektedir. Bununla birlikte kimi yerlerde yapılacak işlere ise değinilir. Mesela divân-ı âlî mahallinin ve arz odasının boyaya ihtiyacı vardır.[44]
Onarılması gerekli görülen bir başka yer kâgir defterhanedir. Yapılacak tamirat için 2.848 kuruş masraf öngörülmüş ve üst örtüdeki kurşunlar ile ahşap kısımlarda çalışılması gerektiği belirtilmiştir. Topcıyân kışlaklarında da benzer bir çalışma yapılması planlanmıştır. Buna göre kapı üstündeki fevkanî odaların kiremitlerinin değiştirilmeye, sağ taraftaki tahtânî odaların ve kapı üstü kurşun örtünün tamire ihtiyacı vardır.[45]
Cebehâneliğin farklı bölümlerinde yapılması gereken onarımlar olsa da harcanması öngörülün tutar azdır. Yaklaşık 2.292 kuruş masraf düşünülen bu bölümde, fevkanî odanın, mahbûshane ile mahzenin, kapı derûnunda câm’i şerifin ve yine fevkanî çavuş odasının tamir edilmesi, barut anbarının ise kiremitlerinin değiştirilmesi gerekmektedir.[46] Defterde adı geçen arabacıyân kışlalarında yapılacak onarımlar da cebehânelikte olduğu gibi farklı bölümleri ihtiva eder. Tamirat için belirtilen 2.808 kuruş ile fevkanî odaların, orta kapı derûnundaki odaların, zâbitân odalarının, kethuda odasının, havuz üzerindeki fevkanî iki odanın, kethuda odası civarındaki duvarı ve kapı üstündeki kurşun örtüsünün tamiri yapılacaktır.[47]
Son sayfada iki yerin daha adı geçer: bunlardan birincisi olan mehterhânede neferât odalarının üst örtüsünün kiremitleri değiştirilecek ve kapı üstü fevkanî odalarının zemini tamir edilecektir; ikinci yer has ahur ve saraçhanede ise mehterhânede olduğu gibi odaların ve üst örtünün tamiri yapılacaktır.[48]
3.2. 17 Muharrem 1201/9 Kasım 1786 Tarihli Defter
Üzerinde durulacak bir diğer defter I. Abdülhamid’in ölümünden üç yıl öncesine aittir.[49] Önceki iki defterden yaklaşık iki yıl sonrasına ait bu defterde Saray-ı Cedîd-i Âmire’de tamire muhtaç olan yerlerin daha ayrıntılı olarak tasvir edildiği görülür. Özellikle yıkılma tehlikesi olan odaların tespiti yapılmış ve bu bölümlerin onarımı için ihtiyaç duyulan malzeme ayrıntılı olarak belirtilmiştir.[50]
Keşif çalışmasına öncelikle harem ve çevresinden başlanmış, daha sonra diğer bölümlere geçilmiş, son olarak da Saray’ın dışında kalan bölümlerin keşfi yapılmıştır. Defterde adı geçen ilk yer Saray’ın içindeki arz odasının karşısında bulunan hırka-i saâdet odasıdır.[51] Odanın sağındaki mevcut duvarda kırılmış olan masnû cam duvarın yenilenmesi gerektiği ve bu mahalde beş rub ayna cama ihtiyaç olduğu belirtilir.[52]
Arz-ı hümâyûn odasında yapılacak tamirat farklılık gösterir. Mesela odada kullanılmak üzere beş [silik] ayna istenmiştir.[53] Ayrıca odanın önündeki bölümün tabanının yağmurdan dolayı çöktüğü ve bunun da yenilenmesi gerektiği belirtilmiştir. Bununla birlikte odada kullanılmak üzere boya da istenmiştir.[54] Ayna camının ihtiyaç duyulduğu bir başka yer ise sofa kasr-ı hümâyûnudur. Ayrıca kasrın duvarlarının alt kısmında bulunan ve yıkılmış –harap olmuş– olan kâşilerin yerine konulması için üstâdiyeye de ihtiyaç olunmaktadır.[55]
Mimar, taht-ı hümâyûn soba odası olarak belirtilen odanın divan kısmının tavanının yağmurdan dolayı zarar gördüğünü –yıkıldığı, hasar gördüğü– ve “tezhible musanna işlemeli tavanın” yenilenmesi gerektiğini söyler. Aynı yerde mevcut çerçevede üç adet cam aynanın eksik olduğuna da dikkat çeker. Odada yapılması gereken başka işlerde vardır. Mesela odanın dehlizinin mevcut bağdadî tavanına üç kat nakışlı sıva yapılması gerekmektedir.[56]
Onarılacak yerler arasında mâbeyn çevresi ve mâbeyn câmisinin de olduğu görülür. Mâbeyn yolu önünde bulunan “üç sıra kuşaklı, sütunlu ve payandalı açma başlı çengar boyalı parmaklığın” tamire ihtiyacı olduğu, bununla birlikte mâbeyn camisinin sağ tarafındaki duvarın ise bazı bölümlerinin yıkıldığı ve çöktüğü için yenilenmesi gerektiği belirtilir.[57]
Harem-i hümâyunda bulunan ikballere ait bölümler için ön görülen onarımlar arasında, odanın sol tarafındaki dolma duvar yıkıldığından yerine sütunlu ve payandalı, üzeri üç katlı sıvalı yeni bir duvar yapılması[58], ayrıca odanın önündeki dehlizin tavanının da boyanması sayılmaktadır.
Defterde, taht-ı hümâyûn odasının kubbesinin tamire ihtiyacı olduğu[59], yine bu mahalde bulunan dolma duvar ile odanın yakınında bulunan divânhâne-i kebîr odasının örtüsünün tamiri ve yıkık kâşilerin de yerlerine konulması gerektiği belirtilir.[60] Ayrıca mimar, aynalı kasr-ı hümâyûnun durumunu pek parlak görmemektedir. Zira oda için 468.000 akçe gibi yüksek bir bütçe öngörür.[61] Bununla birlikte kasrın yanındaki büyük havuzun –havz-ı kebîr– etrafına parmaklıklı bir asmalık yapılacağını ve bunu için de 112.500 akçe gerektiğini belirtir.[62]
Efendiler dairesi ve çevresinde yapılması planlanan onarımlar da farklı tamiratları ihtiva eder. Mesela odanın dolma duvarının tamiri ve kimi camların tamamlanması, ayrıca dairenin dehlizindeki sütunların hasarlı olduğu için değiştirilmesi gerekmektedir. Onarılması düşünülen bir başka yer ise dairenin solunda bulunan dolma duvar ve yanındaki yerin bağdadî tavanıdır. Tavana üç kat nakışlı sıva yapılması istenmektedir.[63] Tavan kısmının tamire ihtiyacı olan bir başka yer ise efendiler dairesindeki büyük odadır. Bunlardan başka dairenin önündeki mermer döşemenin yenilenmesi[64] ve kimi yerlerdeki eksik camların tamamlanması gibi işler de sıralanır. Efendiler dairesinin bulunduğu mahalde bir de Gülhanenin adı geçer. Buranın etrafındaki sütunlu ve payandalı dolma duvar ile derûnundaki kurşun örtünün tamir edilmesi gerektiği belirtilir.[65]
Onarılacak bir başka bölüm ise valide sultan hazretlerinin hamamının yakınındaki camekânlı odadır. Odanın duvarlarının tamiri, ayrıca hamamın kubbelerindeki eksik camların da tamamlanması istenmektedir.[66] İkballer horandelerin kullandığı mekânlarda yapılması öngörülen onarımlar: çamaşırhanenin dolma duvarının tamiri ve eksik camların tamamlanması, dairenin sağında ve solunda bulunan odaların dış kısımlarına üç kat sıva yapılması, ikballere ait hamamdaki eksik camların tamamlanması, bağdadî tavanın ve hamamın yanındaki altı adet kenifin üst örtüsünün tamir edilmesi olarak sıralanmaktadır. Ayrıca hastalara ait çamaşırhane matbahının çevre duvarı ile kapılarının da tamire ihtiyacı vardır.[67] Camları eksik olan bir başka yer ise başkapı gulâmı dairesinin hamamıdır. Ayrıca dairenin yakınında bulunan ve ayrıntılı olarak tasviri yapılmış başka bir mekânında adı geçer. Buna göre mimar, mekânı şöyle tasvir eder: “mahall-i merkûm ittisâlinde üzeri kiremid sakıflı ve tahtı tavanlı dökme sütûnlu etrafı bölme dolma duvarlı kapı memşâlar ve âbdesthâne münhedim olmağla enkāzıyla mahlûtan tecdidi”.[68]
Defterden anlaşıldığı kadarıyla dârü’s-sa‘âdeti’ş-şerîfe ağası hazretlerinin dairesi dehlizinin üzerindeki kurşun örtünün de tamire ihtiyacı vardır.[69] Ayrıca divanhanenin çerçevelerinin bazılarının camlarının değiştirilmesi ve tavanın onarılması, bu kısmın çevre duvarının dış kısmına da sıva yapılması gerekmektedir.[70]
Mimar, harem bekçilerine ait odaların üzerindeki kiremitlerin değiştirilmesi, eksik tahtaların tamamlanması ve camların yenilenmesi, ayrıca teberdârân kethudâsı dairesinin üzerinin aktarma kiremit, tahta döşeme ve pencere kanatlarının, dolma duvarın da bazı kısımlarının tamirini yapılacak işler arasında sıralamaktadır.[71] Divan-ı Hümâyûn’un batısında yer alan mumhânenin yanındaki mehteran kullarının kullandığı odanın üst örtüsünün onarımı da yapılacak tamiratlar arasında yeralmaktadır.[72]
Mimar, alay kasrı-ı hümâyûnu’ndaki hasarın şiddetli rüzgârlardan meydana geldiğini söyler. Buna göre odaların camları kırılmıştır. Ayrıca mimara göre kasrın üst örtüsünün onarılması, odaların etrafındaki duvarlar ile bölmelerde sıva yapılması zorunludur.[73] Saraydaki bir başka kasır olan cihan-nümâ kasrının ortasında bulunan taht-ı hümâyûn odasındaki bağdadî tavan ile duvardaki nakışların da tamire ihtiyacı olduğunu belirtir. Alay kasrında olduğu gibi burada da şiddetli rüzgâr odanın üst örtüsüne zarar vermiş ve kurşunları kaldırmıştır. Cihan-nümâ’da bulunan kebîr odanın bağdadî tavanı ile buraya bitişik kahve odasının bağdadî tavanının hasarlı olduğu, üzerinin münakkaş sıva ile onarılması gerektiğine de dikkat çeker.[74]
Şiddetli rüzgârların zarar verdiği bir başka yer ise Saray-ı Hümâyûn’un etrafını çeviren duvarlardır.[75] Ayrıca bâb-ı hümâyûn üzerindeki bağdadî tavanın ve bâb-ı hümâyûnun arkasındaki kapıcıbaşı ağasının nöbet yerindeki mevcut odaların kirişlerinin ve tavanının da onarılması gerekmektedir.[76] Bâb-ı hümâyûnda olduğu gibi akağalar kapısı üzerindeki mevcut bağdadî tavanın hasarlı olduğu ve nakışlı üç kat sıva ile boyanması gerektiği belirtilir.[77]
Kurşun örtülerinin değiştirilmesi gereken yerler arasında has odanın dehlizi[78] ile hazine dairesi koğuşunun adı da geçmektedir.[79] Has odada yapılması gereken bir başka tamirat ise dış kapısının kanatları kaybolduğundan dolayı yenilenmesidir. Hazine dairesi koğuşunda bulunan iki adet odanın tamiri, hamamın ise mevcut zamk taşı ve kurnalarının yenilenmesi istenmektedir.[80] Seferli dairelerinde ise üst örtüdeki kiremitlerin değişmesi, tavanın onarımı, buradaki mevcut döşemenin yenilenmesi ve koğuştaki dolma duvarın beyaz sıva ile onarımı gibi farklı işler sıralanır. Ayrıca mimar, seferli hamamının ve dehlizinin bazı yerlerinde meydana gelen yıkılma ve çökmelere de dikkat çekmektedir.[81]
Arz-ı hümayun kapısına bitişik olan ak ağalar koğuşu üzerindeki kurşun örtünün de bazı mekânlarda olduğu gibi değiştirilmesinin yanında koğuşun iç kısmının duvarlarına sıva yapılması ve bu kısımda bulunan çeşme odasının dolma duvarının tamiri de gerekmektedir.[82]
Defterden anlaşıldığı kadarıyla helvahâne odalarının bazı bölümlerinde yıkılma ve çökme meydana gelmiştir. Ayrıca bu kısma bitişik duvarların ve mevcut caminin üzerindeki tavanın da tamire ihtiyacı bulunmaktadır. Bununla birlikte burada bulunan aşçı neferâtın odalarının bazı yerlerinin yıkıldığı ve yeniden inşa edilmesi gerektiği belirtilir. Matbah-ı âmirenin arkasında bulunan iki kat neferât odaları da aynı akıbete uğramış görünmektedir. Yapılacak tamiratlar arasında, matbah-ı âmirenin karşısında bulunan bir dizi oda, dış kiler dairesinde bulunan câmi‘-i şerîf ile odaları da sayılmaktadır. Bununla birlikte matbah-ı âmire önünde yer alan dergâh-ı âlî yeniçerilerin ikamet ettikleri sâyebânın bazı bölümleri, tavanı ve tabanı tamire muhtaçtır.[83]
Üst örtüsündeki kiremitlerin değiştirilmesi gereken yerler arasında bâb-ı hümâyûnun sağ tarafında bulunan zülüflüler dairesi[84] ile sarayın iç tarafında bulunan ağa bahçesi olarak tanınan bölümdeki kasır sayılmaktadır.[85] Kozbekçi dairesinde ise iç kısımların ve döşemenin tamiri, ayrıca yine burada da kiremitlerin değişmesi zorunludur.
Mimar, defterde bazı köprülerin adını da zikreder. Buna göre Mamak köprüsü şiddetli buzdan tahrip olduğundan, yerine “bir arabalık cabadan kazık ve bağlamalı üzeri kezâlik batanlı ve batan döşemeli etrafı korkuluklu” köprü yapılması gerekmektedir. Sepetçiler kasr-ı hümâyûnu önünde bulunan Tunca Nehri üzerindeki köprü de hasar görmüş ve mimar Mamak köprüsüne benzeyen bir tasarımla yerine “bir arabalık cabadan kazıklı ve bağlamalı ve payandalı üzeri batanlı döşemeli etrafı korkuluklu mükemmel köprü” yapılacağını belirtmiştir.[86] Ayrıca Sepetçiler kasr-ı hümâyûnunun karşısında bulunan boştancıbaşı ağalara mahsus dairenin damının, bazı bölümlerinin tamirinin yanında kasrın odalarında, divânhânede, etrafındaki duvarlarında, tahta döşemelerinde ve bölme duvarların da onarıma ihtiyacı vardır.[87]
Defterde onarılacak yerler arasında belirtilen bostaniyân kethudâsı dairesinde de yapılacak tamiratlar farklılık gösterir. Mesela dairenin üzerindeki kiremitlerin değiştirilmesi ve dairenin bitişiğindeki hamamın tamirinin yanında, bostaniyân-ı hâssaya ait kışlak odaların üstündeki örtünün kiremitlerinin ve odaların yanında bulunan orta hamamın cehennemlik kısmının tamiri yapılacak işler arasındadır.[88] Defterin sonlarına doğru mücrimler zindanı olarak belirtilen yerdeki tamiratların üzerinde durulur. Bunu göre zindanın etrafındaki parmaklıklar zamanla harap olduğundan yenilenmesi ve mahbushanenin de yeni bir matbah ocağına ihtiyacı olduğu belirtilir.[89]
1201/1787 yılında hazırlanan tamir projesinde onarıma ihtiyacı olan yerler yukarıda belirtildiği şekliyledir. Defterin sonunda tüm bu işler için öngörülen toplam tutar ise 41.851,5 kuruş[90] (Resim 7) olarak hesaplanmıştır.[91]
4. Sonuç
18. yüzyılın sonlarında, 1786 yılında devletin gelirlerinin 14.555.683,5 kuruştan, 1788 yılında 13.254.500 kuruşa düştüğü dönemde Saray-ı Cedîd-i Âmire’de yapılmak istenen tamirtlara neden gerek duyulmuştur?[92] Tekrar yazının başına dönersek Abdülhamid-i Evvel, Edirne’de bulunan Saray’ın tamir edilmesini devletin büyüklüğünün bir gereği, aynı zamanda da düşmanlara korku verecek bir girişim olarak değerlendirmektedir. Öyleyse sultanın bunu yaparak bir anlamda politik bir amaç gütmüş olduğunu söylemek yanlış olmaz. Kullanılmayan[93] bir sarayı onarmak[94] ekonomik anlamda devlete önemli bir yük getirecek olsa da, Sultan bu projeye girişmekten geri durmadı. Zira çalışmada üzerinde durulan defterlerde mimarların da söylediği üzere sarayın mevcut durumu pek de iyi görünmemekteydi. Yapılmak istenen tamiratlar ise önemli bir tutarı oluşturmaktaydı. Her ne kadar Abdülhamid saltanatının son üç yılına kadar –1787– neredeyse on üç yıl herhangi bir savaşla meşgul olmasa da devletin ekonomik durumu hiçbir zaman iyiye gitmedi. Zirâ bu tarihten sonra Ruslar ile başlatılan savaş ekonomiyi daha da zor bir duruma sokacaktı. Anlaşılan o ki savaş, Sultan’ın Saray-ı Cedîd-i Âmire’de başlatmak istediği projelerin “nafile” bir girişim olarak kalmasına da neden oldu. Ancak bu durumda, şöyle bir olasılıktan söz edilebilir: Abdülhamid, Ruslar ile savaşa girmenin kaçınılmaz olacağını düşündüğünden, devleti güçlü gösterme düşüncesiyle bu tür girişimlerde bulunmuş olmalıydı. Zira yukarıda üzerinde durulan Sultan’ın hatt-ı hümayununda belirttiği gibi, büyük devlet olmanın önemli göstergelerinden biri düşmana korku salmak ve dosta güven vermekti. Bu yaklaşımdan yüzyıllar sonra Saray-ı Cedîd-i Âmire hakkındaki bilgilerimizi borçlu olduğumuz Rıfat Osman da sarayın varlığını sürdürmesi gerektiğine dikkat çekmekteydi: Saray-ı Cedid-i Âmire’nin tesisi devletin fatiha-i ikbaline müsadif olduğu gibi eyyam-ı zavali de yine o devletin bir dem-i hüsranındadır. [95]