ISSN: 0041-4255
e-ISSN: 2791-6472

İsmail Aka

Anahtar Kelimeler: Hıtâynâme, Osmanlı İmparatorluğu, İslam, Türkler, Çin, Tarih

SEYYİD ALİ EKBER HITÂYÎ, Hıtâynâme, yay. İrec Afşar, Asian Cultural Documentation Çenter for Unesco Tehran, Cultural Bibliographies and Documents Series, 9; Tehran 1357 h.ş., 15 4- 266S.

Bir asırdan fazla bir zamandan beri üzerinde çalışmalar yapılan, İslâm müellifleri tarafından Çin hakkında kaleme alınan eserlerin en mühimlerinden biri olarak kabul edilen Ali Ekber Hıtâyî’nin Hıtâynâme’si, Türk tarihini yakından ilgilendiren pek çok metni yayınlanan, Ferheng-i İran Zemin ile Rahnümâ-yi Kitâb gibi dergileri yıllardır yayınlayan, İran’ın kitap dostu ilim adamlarından İrce Afşar tarafından, Türk ilim adamı Prof. Dr. Adnan Erzi vejapon M. Honda’ya ithâfen yayınlandı.

Ali Ekber, eserini Osmanh hükümdarı Yavuz Sultan Selim adına h. 922 (1516) yılında İstanbul'da tamamlamış olmakla birlikte, onun kimliği hakkında eserinden bir şey öğrenmek mümkün olamamaktadır. Müellif kendini Hıtâyî olarak nisbelemekte, Anadolu ile ilgili olarak verdiği bilgilerden ise onun Osmanh ülkelerinden olmadığı görüldüğü gibi (s. 5, 17ı), eserindeki üslûp ve kullandığı kelimeler kendisinin Horasan veya Mâverâünnehr'den olabileceğini akla getirmektedir (misaller için bk. s. 6).

Daha III. Murad (1574-1595) zamanında Türkçeye çevrilen eser, vaktiyle H.L. Fleischer, J. Fr. Zenker, Ch. Schcfer gibi şarkiyatçılar tarafından incelenmiş, bilhassa Paul Kahle tarafından iyice ele alınmış (P. Kahle, Eine islamische Quelle über China um 1500, Açta Oricntalia (1934) XII, 91-110) ve merhum Prof. Dr. Zeki Velidi Togan ile birlikte yayına da hazırlamış (Islâm Ansiklopedisi, Ali Ekber madd.) ise de, bir türlü yayınlanamamıştı. I.in Yih- Min tarafından, Prof. Dr. Bahaeddin ögel’in nezâretinde yapılan çalışmada (Ali Ekbcr’in Hıtâynâme adlı eserinin Çin kaynakları ile mukayese ve tenkidi, Tai-Pei, 1967) da eser ve müellifi hakkında bazı hususlar yine de açıklığa kavuşamamıştır. Lin Yih-Min, bir taraftan “Hıtâynâme”nin yazan Ali Ekber, bu çağda Çin’e giden en ünlü seyyahlardan biridir. Kendisi 1500 senesinde Çin’e seyahat ederek bir seyahatnâme yazmıştır” (Giriş, s. 2); ”... batıda Ceyhun nehrinden ve doğuda da Çin’in sınır şehri olan Su-chou’dan ve Su-chou’daki kale, asker ve nöbetçilerden çok bahsetmesine bakılırsa, Ali Ekber’in Hotan yolundan Çin’e gitmiş olması ihtimali kuvvetlenir” (s. 3) derken, daha sonra “Bu zatın kendisinin bizzat Çin’e gittiği ve o çağdaki Çinlilerle uzun zaman beraber yaşadığı biraz şüphelidir” (s. 19) gibi çelişkili bir ifade kullanmaktadır.

Eserin başında İrec Afşar, Çin ile İran arasındaki münasebetlerle ilgili çalışmalar üzerinde durmakta (E. Brctschneider, Mcdiaeval Researchesfrom Eastern AsiaticSources, I-II, London 1888 adlı eser gösterilmemiştir) (s. heft-pânzdeh); sonra Hıtâynâme, eserin Farsça nüshaları, Türkçe tercümesi ve eser hakkında yapılan çalışmaları zikretmektedir (s. 1-21). Tanrıya hamd, Hz. Peygamber ve dört Halife, Yavuz Sultan Selim ve Sultan Süleyman’a övgü (s. 25-29) ile eserine başlayan Ali Ekber; dünyanın taksimatı, İran ve Turan’ın hududu (s. 30-32) ile devam edip, kitabını 21 bâba ayırmaktadır:

  1. — Çin yollarına dair (s. 39-41)
  2. — Çinlilerin çeşitli dinlerine dair (s. 42-50)
  3. — Şehir ve hisarlara dair (s. 51-59)
  4. — Şehirlerde bulunan askerlere dair (s. 60-72)
  5. — Şehirlerde bulunan hâzinelere dair (s. 73-74)
  6. — Çin hakanının tac ve tahtına dair (s. 75-97)
  7. — Çin hapishanelerine dair (s. 98-110)
  8. — Çin halkının yılda bir kere yaptıkları bayramlarına dair (s. 11 ı-ı 13)
  9. — Çin ülkesinin 12 eyâletine dair (s. 114-121)
  10. — Çinlilerin sohbetleri, toy ve tazimlerine dair (s. 122-125)
  11. — Genel evlere dair (s. 126-134)
  12. — Garip hünerlere dair (s. 135-138)
  13. — Çin’in kanun koyucusunun kim olduğu, bunun sebebi ve bir hatunun hükümdarlık etmesine dair (s. 139-141)
  14. — Hattathânelere dair (s, 142)
  15. — Dünyanın çeşitli ülkelerinden gelmiş ve gelmekte olan kimselere dair (s. 143-146)
  16. — Kalmaklara dair (s. 147-149)
  17. — Çin ülkesindeki ziraata dair (s. 150-153)
  18. — Çin'in Kâbesine dair (s. 154-156)
  19. — Altın, gümüş ve para. Para yerine kâğıt kullanılması (s. 157-158)
  20. — Kanunları korumalanna dair (s. 159)
  21. — Çin’deki resim atelyclcrine dair (s. 160-166)

Hâtime (s. 167-174). Burada bilhassa Kalmaklar hakkında bilgi verilmektedir.

Eserde bundan sonra maddeler, yer adları, topluluklar ve dinler, kişi adlan ile ilgili dizinler de bazı açıklamalar yer aldığı gibi, “Tercüme-i Târih-i Nevâdir-i Çin-i Mâçin" adı ile 1270 h. yılında İstanbul’da basılan Türkçe tercümesinin fotokopisi de dahil edilmiştir (s. 197­266).

Açıklamalar kısmında (s. 22 ve 193), “s. 28, str. 20’dcki "Kuşçu" nisbesinden sonra gelen “Şir!” nisbesinin anlaşılamadığı ifade ediliyor. Gerçekten de metnin adı geçen yerinde bir düşüklük göze çarpmaktadır. Halbuki bu cümle “...Uluğ Beg Sultan merhum üstâd Mevlânâ Ali Kuşçu (râ, bâ) şiri be Hıtây firistâd” (merhum sultan Uluğ Beg, üstâd Mevlânâ Ali Kuşçu'yu bir arslanla Çin'e gönderdi) şeklinde olmalıdır. Zira biz Timurlular devrinde Çin'e giden bazı elçilerin armağan olarak bilhassa at ve arslan götürdüklerini biliyoruz. Mesela, 820 (1417) yılında Çin’den Semerkand, Andhoy, Herat ve İsfahan'a elçiler gelmiş ve zamanın Timurlu hükümdârı Şahruh. mirzalar ve hanımları için, o devrin saraylarında aranan sungur, atlas, ipek, kemha, Çin kağıdı, porselen ve daha önce Herat’tan gönderilen Seyyid Ahmcd Tarhan’ın götürdüğü cins atlardan birinin nakkaşlar tarafından çizilmiş bir resmini getirmişlerdi. Herat’tan dönüşte bu elçilerle birlikte Erdeşir Tavacı gitmiş ve armağan olarak arslan, Arap atlan ve panter gönderilmişti (Hâliz-i Abrû, Zubdetü’t-Tcvârih-i Baysunguri. Fâtih Ktb., nr. 4370/1, 547a; Abdürrezzak-ı Semcrkandi, Matla'-ı Sa'deyn ve Mecma’-ı Bahreyn, yay. Muhammed Şefi’, Lahor 1360, s. 384; Fasih-i Hvalî, Mücmel-i Fasihi, yay. Mahmud Ferruh, Meşhed 1339 h.s 238). 822 (1419) yılında Çin’e gönderilen kalabalık

Timurlu elçilik heyetinde Şahruh'uıı oğlu Baysungur adına yer alan Gıyâseddin Nakkaş, yolculukları ile ilgili olarak bir günlük tutmuştu. Onun eserinde Çin'e armağan olarak nelerin gönderildiği kaydedilmcmekle birlikte, bir vesile ile Uluğ Beg’in gönderdiği ayaklarının dördü de beyaz, kara bir attan söz edilmektedir (Zubdetü’t-Tevârih, 589b; Matla'-ı Sa'deyn, s. 521). Ayrıca, Kara Koyunlu yurdundan da atlar takdim edilmiş inidir bilemiyoruz. Fakat bu atların şöhreti Çin sarayına kadar ulaşmış olmalıdır ki, Çin hükümdarı elçileri kabul ettiğinde, önce Şahruh'un hal ve hatınnı sormuş, ardından hemen Kara Koyunlu Yusuf Beg’den elçi ve vergi gelip-gelmediğini, hububat fiatlarını ve bolluk olup-olmadığmı öğrenmek istemişti. Çin hükümdarı ayrıca Yusuf Bcg’e elçi göndererek at istemek niyetinde olduğunu, fakat yolların emin olup-olmadığmı bilmediğini ifade etmişti (Zubdetü’t-Tevârih, 584a; Matla'-ı Sa'deyn, s. 503).

Ali Ekber hakkında araştırma yapanlar kendisini tüccar olarak kabul etmektedirler. Eğer böyle ise o, devrine göre çok iyi bir tahsil görmüş olmalıdır. O devirlerde Çin’e giden elçi heyetleri ile birlikte ayrıca tüccarların da bulunduğunu biliyoruz (Mesela bk. Matla'-ı Sa’deyn, s. 419).

Bizce, Mâverâünnchr veya Horasan’da yaşayan müellif, memleketinin Şibâniicr veya büyük ihtimalle Safevîler tarafından işgali üzerine, yurdundan ayrılarak, Osmanlı başşehrine muhaceret etmiştir. Safevîlere karşı olan düşmanca hislerini gizlemeyen Ali Ekber’in geniş bir araştırmayı gerektiren Hıtâynâme’si, Osmanlı hükümdarı Yavuz Sultan Selim'in Iran ve Orta Asya’ya alakasının sonucu kaleme alınmış olmalıdır.

Doç. Dr. İSMAİL AKA