1978 yılının yaz aylarında üç ayrı tarihî bölgede epigrafik araştırma gezileri yaptım. Anadolu’nun özellikle batı kesimi geçen yüzyıldan bu yana yoğun biçimde tarihî araştırma alanı olmuştur. Uygarlıkların doğduğu yerlere büyük ilgi duyan Batılı bilim adamları, bu yüzyılın başlarında, Yunanistan’dan sonra adalarda ve Anadolu'nun batı bölgelerinde sürekli araştırma gezileri yapmışlardır. Ne yazık ki ülkemiz insanlarının bu tarih araştırmalarına katkısı çok az olmuştur. “Misak-ı millî” sınırları içinde kurulan Cumhuriyet’in ilk geliştirdiği kavramlardan biri, yüzyıllardır üzerinde yaşanmış bu toprakların uzak tarihini bilmek, araştırmaktır. Gerçekte uzak dediğimiz tarih hemen yakınımızda, bir çoğu toprağın yüzeyinde bugün de varlığını sürdürmektedir. Köylerde, kasabalarda, dahası kentlerde evlerimizin duvarlarında, tapınaklarımızın temelinde, dibek olarak kullanılan sütun dipliklerinde, eşikteki mezar stellerinde uzak geçmişi görebilmek için, bunlara Batılı gözüyle bakmamız gerekiyordu. Ne ki, çok yakın zamanlara değin içinde yaşadığımız; varlıklarını, yerlerini korumuş olan tarih kalıntılarının, şimdi de Batı turizminin etki alanına giren bu ülke insanlarının eliyle yerleri değiştirilmektedir. Tarihî yapıtlara mal gözüyle bakan kent - kasaba antikacıları, maniye dönüşmüş tutkuları ile defineciler yaz kış demeden dere tepe gezip antika aramaktadırlar. Geçen yazdan beri yazıt araştırmak için gittiğimiz köylere, tırmandığımız dağ başlarına, doğanın gizlediği dere yataklarına defineciler bizden önce uğramıştı.
Ülkemiz topraklan bir zamanlar Roma İmparatorluğunun hudutları içindeydi. Bugün bu dönemin tarih, coğrafyasıyla ilgili olarak Batıda kurulmuş bilimsel bir kuruluş vardır: Tabula Imperii Romani. Ülkemiz topraklarını da içine alan bu tarihî araştırmaya katkıda bulunmak için, Türk Tarih Kurumu’nda bir komisyon kurulmuştur. Bu komisyonun bir üyesi olarak 1978 yaz aylarında Anadolu’nun batısında üç ayrı tarihî bölgede epigrafik ve topografik araştırma gezileri yaptım. Bunlardan birincisi Bithynia bölgesidir. Bu bölge Bursa, Eskişehir illerinin bir bölümünü, Bilecik, İzmit, Adapazarı illerinin tümünü, Zonguldak ilinin kimi yörelerini kapsayan ve Bolu’ya dek uzanan genellikle dağlık, engebeli bir arazidir. Köln Üniversitesinden Dr. Sencer Şahin bu bölgede 1970 tarihinden beri araştırmalar yapmaktadır. 1977 yazından beri belirli süreyle bu araştırma gezilerine katılmaktayım.
Araştırma yaptığım ikinci bölge lonia’da bir tarihî kent ve yakın çevresidir: Erythrai. Bu kentin yerinde şimdi ildin köyü vardır. İzmir’in Çeşme ilçesine bağlı bu köyde 1964 yılından beri Erythrai kazıları sürdürülmektedir.
Karia genel olarak Menderes Irmağının güneyinde, Dalaman çayına dek uzanan bölgenin tarihteki adıdır. Bu bölgede şimdi Muğla ilinin hemen hemen tümü, Denizli ilinin bir kesimi, Aydın ilinin bazı yöreleri vardır. Oldukça engebeli olan bu bölgede, eskiden olduğu gibi, köy, kasaba yaşamı egemendir.
11 Temmuz 1978 günü Köln Üniversitesinden Dr. Sencer Şahinle birlikte Bithynia’da epigrafik araştırma gezisine çıktım. Önceki yaz Dr. Şahinle birlikte bu bölgede 15 gün süren aynı nitelikte bir gezi yapmıştım[1]. O zaman Nikaia (İznik) kentinin Roma dönemi sur kapılarından özellikle birinin üzerindeki yazıtların ıstampajlarını almıştık. Kentin doğuya açılan bu kapısı, eski Lefke kasabasına (Λεύκη, Λεύκες, (Λεύκαι), şimdi Osmaneli) giden yolun başlangıcında olduğu için, bugün de Lefke Kapı adıyla bilinir. Lefke Kapı’nın kır yüzünde ve kente bakan yüzünde friz ve arşitrav üzerinde; kuzey, güney yan girişlerinin üzerinde, nişlerin altındaki frizlerde ve kapının sütunlarında yazıtlar vardır. Bu yazıtların tam olarak okunup çözümlenmeleri 200 yıldır epigrafistleri uğraştırmaktaydı, özellikle kente bakan yüzdeki yazıtların bazılarının yan kısımlarını kapıya yanaşık olarak yapılmış Osmanlı dönemi surları örtmekteydi. Surların bu kısmının 1958 yılında Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün tavsiyesi ile Roma kapısından bir parça uzaklaştırılması, bu yazıtların okunmasında bir engelin daha aşılmasını sağlamıştı.
Lefke Kapı arşitrav ve friz yazıtları ilk olarak bu araştırma döneminde Dr. Şahin tarafından eksiksiz okundu. Bunun sonunda kapının her iki yüzündeki friz ve arşitrav yazıtlarının birbirinin aynı olduğu ortaya çıktı. Ancak bundan sonra bu yazıtları kentin kuzeye açılan İstanbul Kapı’sı friz ve arşitrav yazıtları ile tam olarak karşılaştırma olanağı doğdu. Bu kapının da iki yüzünde - aslında - yazılar vardı. Ne ki, bu yazılar kapının yüzeyine madenden harflerle çakılmıştı. Şimdi bu harflerin çakıldığı yerde, taş üzerinde kalmış delik izleri vardır. Bu izlerin karşılığı harfleri saptayarak yapılan karşılaştırmada, kapının her iki yüzünde frizlerin üzerindeki yazıların Lefke Kapı frizleri üzerindeki yazıtların ilk satırının aynısı olduğu görüldü[2].
Lefke kapıya yanaşık Osmanlı surlarının bir kısmının temizlenmesi, eskiden ancak bir kısmı okunabilen iki yazıtı daha gün ışığına çıkardı. Her iki yazıt da kapının yapımında parasal yardımda bulunmuş M. Plancius Varus’un onuruna yazılmıştı. Kuzey, güney yan girişlerinin üzerindeki bu yazıtların hemen üstündeki nişlerde, büyük bir olasılıkla, sözü edilen kişinin heykelleri duruyordu[3].
1977 yazında yaptığımız bu gezide tarihî İznik kentinden başka, bu kentin batısında ve güneyinde kalan köylerde araştırmalarımızı sürdürdük. Karadeniz Ereğlisi’ne (Heracleia Pontica) yaptığımız i günlük gezi dışında, Sakarya ırmağının doğusunda kalan eski yerleşme yerlerine pek uğramamıştık. 1978 yazındaki araştırmalarımız daha çok tarihi Sangarios ırmağının doğusunda kalan köylerde yoğunlaştı. Araştırdığımız bu bölge Bilecik ilinin hudutları içindedir. Güneyde Phrygia ile sınır Söğüt ilçesinin köyleri, kuzeyde Gölpazarı ilçesinin köyleri, özellikle Gölpazarı - Bilecik karayolunun kuzey ve güneyinde kalan dağ köyleri araştırma yaptığımız alanlardır. Bu bölgeyle ilgili epigrafik buluntuların yayım çalışmalarını Dr. S. Şahin sürdürmektedir.
Epigrafik araştırma gezimin ikinci durağı olan Erythrai’da, kazı başkanı Ord. Prof. Dr. Ekrem Akurgal’ın izniyle çalışmalarımı sürdürdüm. 1977 kazı döneminde çıkarılmış ve bu dönem bulunan yeni yazıtların okunup ıstampajlarının çıkarılması, çevrede yazıt araştırmaları ile yoğun bir 20 gün geçti. Bilindiği gibi, Erythrai yazıtları H. Engelmann ile R. Merkelbach’ın 1972 yılında yayımladıkları 2 ciltlik Die Inschriften von Erythrai und Klazomenai (Bonn) adlı kitapta toplanmıştır. Son iki yılda Erythrai kazılarında çıkan yazıtların bazıları yakın zamanlara değin yüzeyde oldukları için, bölgeyi gezen bilim adamlarınca görülmüş ve yayımlanmışlardı. Çalışmalarım sırasında bu yazıtları yakından görüp yayımlarıyla karşılaştırma olanağım oldu. Bunlarla ilgili bir kaç düzeltme yapmak için gerekli yayım çalışmalarımı sürdürmekteyim.
Burada kısaca değinmek istediğim ilginç bir yazıt parçası vardır. Bu yazıt, daha önce üç parçası bulunmuş, dört yüzü de yazılı olduğu sanılan, kurban kesme takvimiyle ilgili büyük bir taşın yeni (4.) parçasıdır. Birinci parçayı Wilamowitz 1909 yılında yayımlamıştır[4]. İkinci parçayı J. Keil 1910 yılında[5], üçüncü parçayı da Plassart- Pickard 1913 yılında yayımlamıştır. Bu parçayı J. Keil aynı derginin 449. sayfasında tamamlamıştır[6]. Altmış dokuz yıl sonra 1978 yılında ildin ilkokulunda bulduğumuz parça, 1909 yılında J. Keil’ın Erythrai ilkokulunda gördüğünü söylediği taş değildir, bu tümüyle yeni bir parçadır[7].
Karia bölgesinde yaptığım araştırmalar Muğla ilinin iki ilçesinin iki bucak ve çevresindeki köylerde yoğunlaştı. Bunlar Yatağan ilçesinin Turgut (eski adıyla Leyne, tarihi Lagina) bucağı ile Milas ilçesinin Ören (eski adıyla Geremc, tarihi Kcramos) bucaklarıdır. Turgut bucağında Hekate tapınağının içinden ve çevresinden dinsel nitelikli bir kaç yazıt okuyup ıstampajlarını aldım. Turgut bucağında İlyas Bey camiinin kuzey ve güney duvarlarında kullanılmış parça parça yazıtlarla, bucağın evlerinden birinde bulduğum küçük boyda bir şükran steli, ortaokulun deposunda saklanan bir meclis kararı bucağın yazıt bakımından oldukça verimli bir nokta olduğunu göstermektedir. Turgut’un kuzeyinde kalan köylerde -Zeytin, Kırıklar, Gökgedik, Turgutlar, Hacıbayramlar, Hisarardı’nda- yazıt izine taslamadım. Zeytin’de bir evin duvarında gördüğüm Bizans döneminden mermer plâkanın çevredeki Hıristiyan mezarlarından çıktığını köylülerden öğrendim. Taşkesik’te üstten kırılarak girilmiş iki odalı mezar kurtarılmaya değer oldukça iyi durumda antik yapıttır.
26 Eylül’de başladığım Karia araştırmaları gezimde, Milas - Turgut arasında sık sık uğradığım bir başka tarihî kent Stratonikeia’dır (Eski Hisar, Eski Şar). Bu kentte yapılan kazıları Prof. Dr. Yusuf Boysal yönetmektedir. Kentin, kuzeyden geçen karayoluna yakın kapısının yanında yapılan kazıdan çıkan yazıtları okuyup ıstampajlarını aldım[8].
Tarihî Keramos kenti Kcrme körfezi üzerinde, kıyıdan 3-4 kilometre içeride kurulmuştur. Bu kentin tarihî ile ilgili çok az şey bilmekteyiz. Bize ışık tutacak, bu kentle ilgili çok az yazıt yayımlanmıştır. Hicks’e göre, bu yazıtlar en eski İ. Ö. 2. yy. a değin gitmektedir[9]. Oysa 1930’larda Akropol’ün hemen altında (Bakıcak) teras üzerindeki bir tapmağın yıkılan taşları arasında bulunan arkaik baş, bu kentin tarihinin elimize geçen en eski belgelerinden biridir[10]. Kent 1950’lcrden sonra, bir kömür şirketinin iskele kurmak için tarihî kalıntıları kullanmasıyla, büyük ölçüde yıkılmıştır.
Keramos yazıtları 19. yy. ın ortalarında yayımlanmaya başlamıştır. E. Falkener “Garrimay” de (Gereme, Ören) iki yazıt kopye etmiş, H. Henzen 1852’de bu yazıtları yayımlarken, Garrimay’nin Aphrodisias (Geyre) yakınlarında bir yerin adı olduğunu sanmıştır [11]. E. L. Hicks 1890’da Keramos’tan 15 yazıt yayımlarken [12], H. Henzen’ den habersiz olarak 6 ve 7 numaralarda onun 1 ve 2 numaralarda yayımlamış olduğu yazıtları da yayımlamıştır. Böylece H. Henzen’in Aphrodisias yakınlarında bildiği Garrimay’nin Gereme (Keramos) olduğu ortaya çıkmıştır. 1924 yılında A. Maiuri 3 yeni yazıt yayımlamıştır[13]. Louis Robert 1935’te, Keramos’ta köylülerin bulduğu arkaik baştan söz ederken, bölgede yazıt toplandığını da söyler[14].
Bu makalede bir yazıt örneği vardır. 1955 yılında G. Bean 3 yeni yazıt yayımlar[15]. Son olarak 1971 yılında G. Bean Keramos’tan I yazıt daha yayımlar[16].
1978 yazında Ören’de 24 yazıt okuyup ıstampajını aldım. Bunların büyük bir kısmını Ören’de -duvarlarda, tarlalarda, evlerin avlusunda- buldum. Ören halkı evlerindeki, tarlalarındaki yazıtları okuyup kopya etmem için bana yardımcı oldular. Ören’in batısındaki Türk- evlerinden iki yazıt kopyası aldım. Bunlardan bir tanesi gene Ören ovasından gelmişti. Ören’den sonra kıyıdan batıya giderseniz, yol Çökertme’de biter. Çökertme’de antik çağdan büyükçe bir sunak taşıyla karşılaştım.
Türk evlerine giderken dik kayalığın yüzünde kaya mezarları vardır. Bu mezarlardan az sonra gene sağda, çalıların, makilerin arasında, Körme Körfezine bakan bir teras üstünde çokgen taşlardan örülmüş duvarın gerisinde tonozlu, birden çok odalı bir mezar vardır. Türk evlerinden sonra yolun sağında, gene çokgen taşlardan örülmüş, dikdörtgen biçimde yüksek bir yapı vardır. Bu yapıdan sonra, bu kez yolla deniz arasında kalan çok dar kıyı şeridinde antik çağın taşlarının da kullanıldığı, bir kısmı denize dökülmüş, ne olduğu pek anlaşılmayan, harçlı geç dönem (Bizans?) yapıtları vardır[17]. Türk evleri arazisinde bulduğum ikinci, yuvarlak taşın (yazıtlı taşın) buradan geldiğini öğrendim[18].
Milas’tan Ören’c giden stabilize yol Beçin, Sek, Çakıralan, Dereköy, Pinar’dan geçer. Pinar’dan sonra yol, Kumluca köyünün . içinden geçerdi. Şimdi bu köy, yolun sağında kalmaktadır. Bu köyde blok taşlardan yapılmış büyükçe bir yapı kalıntısından başka bir yapıt yoktur. Bu yapı antik yolun karakollarından birinin geride bıraktığı kalıntı olmalıdır[19]. Çünkü, bu yapıdan bakıldığında, Keramos kentinin hemen doğusunda başlayan yalıyarın tepesindeki benzer bir yapının durduğu yeri görme olanağı vardır. Ören bucağının girişinde, sel yatağında; şimdi köylülerin dedelerinin bile anımsamadığı antik bir köprünün kalıntısı vardır. Bu köprünün bacaklarının en altındaki blok taşlar bugün de suyun geldiği yönde durmaktadır. Karşı kıyıda, Kumluca yönünde antik yolun izlerini kayalarda görebiliriz.
Ören’deki bütün yazıtları gördüğümü sanmıyorum. Önümüzdeki yaz aylarında araştırmalarımı sürdüreceğim. Evlerinde, tarlalarında, bahçelerinin duvarında yıllardır okunmadan kalmış taşların yayımlanıp değerlendiğini gören Ören halkı, bildikleri başka yazılı taşlan da anımsayacaklardır.
1978 yazında yaptığım araştırına gezisi İzmir Arkeoloji Müzesi’nde kısa bir süre çalışmayla son buldu. Amerika Birleşik Devletlerinden Sn. Francis Pitjko’nun bir uyarısı üzerine, Erythrai yazıtları arasında yayımlanmış olan[20], kral Antiokhos’la ilgili 4 parça yazıtı yeniden okuyup, ıstampajlarını aldım. Konuyla ilgili yayımı Sn. Piejko yapacaktır.
Bu araştırma gezisinin gerçekleşmesine parasal katkısıyla destek olan Türk Tarih Kurumu’na teşekkür etmeyi borç bilirim.