Giriş
Evrenos Bey, Osmanlı Devleti‟nin Balkanlara geçiş ve yerleşme sürecinde rol oynayan en önemli uc beylerinden biridir. İstisnasız bütün erken dönem Osmanlı kaynaklarında, Evrenos Bey‟in askeri başarılarından bahsedildiği görülür. Özellikle I. Murad döneminde Osmanlı uc teşkilâtı içinde gösterdiği başarılar nedeniyle kendisine Ucların Beyi unvanı tevcih edilen Evrenos Bey‟i bu kadar önemli kılan sadece askeri başarıları değildir. Askeri gücüne paralel olarak, ekonomik gücünü de Balkanlar için harcamıştır. Balkanlarda Osmanlı fetihlerinin kalıcı olmasını sağlayan Evrenos Bey, şehirleşmeye, Türk-İslam nüfusunun artmasına da önemi katkıda bulunmuştur. Yaptığı imar faaliyetleri, kurduğu vakıflarla fethettiği bölgelerin ekonomik ve sosyal yapısını değiştirmiştir. Bu özelliği nedeniyle diğer akıncı aileleri olan Mihaloğulları, Malkoçoğulları, Turahanoğulları gibi ailesinin kendi adıyla anılmasını sağlamış, yüzyıllarca devam edecek bir ailenin köklerini fethettiği bölgeye salmıştır.
Peki bu Evrenos Bey kimdir ve nasıl biridir? Evrenos Bey‟in bugün Yunanistan sınırları içinde bulunan Yenice-i Vardar‟daki (Ίανιηζά/ Giannitsa) türbesinde yapılan yenileme çalışmaları sırasında mezarı açılmıştır. Bulunan kemiklerin yaklaşık 1,80 cm. boyunda bir insana ait olduğunun tespit edilmesi, Gelibolulu Âli‟nin ifadesiyle “yakışıklı bir uc beyi” ve “boylu poslu”[1] olan Evrenos Bey‟in aynı zamanda Ortaçağ ölçülerine göre uzun boylu olduğunu göstermektedir[2] . Ne var ki, Osmanlı kaynaklarına göre güçlü ve gözü kara bir komutan olan Evrenos Bey hakkında çok az şey bildiğimizi görürüz. Üstelik Osmanlı tarihinin en önemli şahsiyetlerinden biri olması nedeniyle araştırmacıların ilgisini çekmiş, önemi vurgulanmış, hatta biraz popülarize dahi edilmiş bir tarihi kişilik olarak değerlendirilmiştir. Osmanlı Devleti‟nin Balkanlara geçiş ve yerleşme sürecini anlatan bütün eserlerde Evrenos Bey‟in askeri faaliyetlerine yer verildiği görülmektedir[3] . Bu çalışmalar incelendiğinde Evrenos Bey‟den bahsetmeden “Erken Osmanlı Tarihi” veya bir “Balkan Tarihi” yazmanın mümkün olmadığı açıktır. Ayrıca Osmanlı Devleti‟nin kuruluş dönemi üzerine yapılan çalışmalarda da Evrenos Bey‟in adı geçmektedir. Bu çalışmalarda özellikle Evrenos Bey‟in etnik kökenine dair yorumlar mevcuttur[4] . Bunları incelediğimizde esasında Evrenos‟un etnik köken tartışmalarının Osmanlı Devleti‟nin kuruluş teorilerinden bağımsız olmadığı anlaşılmaktadır. Evrenos Bey‟in Müslüman veya ihtida etmiş bir Hıristiyan olması, bu teorilerden her birine olan inancı güçlendirecek bir argüman olarak görülmüştür. Diğer taraftan Evrenos Bey üzerine bazı müstakil çalışmalar da yapılmıştır. Ansiklopedi maddesi ve makalelerden oluşan bu çalışmaların değeri yadsınamaz ve çalışmamızın referans kaynağı olmuşlardır[5].
Evrenos Bey hakkında bildiklerimizin çoğunu dönemin Osmanlı ve Bizans kaynaklarına borçluyuz. Ne zaman doğduğu, kaynaklarda ilk ortaya çıktığı zaman kaç yaşlarında olduğu ve kaç yaşında iken öldüğüne dair bir bilgiye sahip değiliz. Sadece ölüm tarihinin 17 Kasım 1417 olduğunu türbesinde bulunan kitabeden biliyoruz[6] . Evrenos Bey‟in nerede doğduğu, ne zaman bir Osmanlı akıncısı olduğuna dair bilgi kırıntıları ise kaynakların tartışmaya açık kayıtlarından ibarettir. Bu nedenle Evrenos Bey üzerine yapılan modern araştırmalarda onun bilinmeyenleri hakkında farklı görüşler ifade edilmiştir. Bu çalışmalarda Evrenos‟un kişisel hikâyesi üzerine kaynaklardaki çok az bilginin doğru olduğu ön kabulüyle bir kurgu yapıldığı görülmektedir. Örneğin, onun öldüğünde yüz yaşını geçmiş olduğuna dair görüş, Evrenos Bey hakkında yazılan tedkik eserlerde tekrar edilmektedir[7] . Ne zaman doğduğu bilinmeyen Evrenos Bey‟in yaşına dair bu tahminin, onun Karesi ümerasından olduğunu kabul etmelerinden kaynaklandığı açıktır. Bu kayıtlar XVI. yüzyılda yazan İbn-i Kemal ve Hoca Saadeddin gibi Osmanlı kronik yazarlarına aittir. Aslında Âşıkpaşazâde ve Neşri gibi erken dönem yazarları, Evrenos Bey‟in adını ilk defa Gelibolu‟nun fethinden sonra Konurhisar‟ın Hacı İlbeyi‟ne verilip, kendisinin ise ona “yarar yoldaş” bırakıldığını anlatarak zikretmeye başlarlar[8] . Dolayısıyla Evrenos Bey‟in askeri hayatının, bilinen en erken kaynaklarda aslında 1357 civarında başladığı görülür. Tedkik eserlerde, Evrenos Bey‟in Karesi ümerasından olduğu düşünülerek, -bu beylik 1335-45 tarihleri arasında fethedildiğine göre[9] - onun 1300‟lü yılların başlarında doğmuş olması gerektiğine dair bir varsayımla hareket edildiği anlaşılmaktadır. Görüldüğü üzere bu görüşler, Evrenos Bey‟in hem doğduğu yere, hem kökenine, hem de yaşına dair bir varsayımdan ibarettir.
Evrenos Bey Hakkında Şimdiye Kadar Yapılan Araştırmaların Değerlendirilmesi
Evrenos Bey üzerine yapılmış modern çalışmaların tarihçesi XIX. yüzyıla kadar inmektedir. Bu çalışmalar ortaya çıkmadan önce ilk olarak J.V. Hammer-Purgstall‟ın on ciltlik Osmanlı Tarihi (Geschichte des Osmanischen Reiches) adlı eserinde Evrenos Bey üzerine bazı görüşler ortaya koyduğu bilinmektedir. Osmanlı kaynaklarına hâkimiyeti tartışılmayan Hammer, Evrenos Bey‟in Bursa‟nın Rum tekfuru iken ihtida ettiği görüşünü İdris-i Bitlisî‟ye dayandırmaktadır. Evrenos Bey‟den bahsederken: “Karesi Hükümeti, Hacı İlbeği‟ne verilerek, vezirleri Ece Beğ ve Bursa‟nın eski Rum kumandanı iken İslam‟ı kabul etmiş olan Evrenos Beğ‟i onun maiyetine verdiler” şeklinde kaydetmiştir[10]. Yani Hammer‟e göre Evrenos Bey bir mühtedîdir. Bursa komutanı iken Müslüman olarak Karesi ümerasına katılmıştır. Ancak Hammer‟in kaynak olarak gösterdiği İdris-i Bitlisi‟nin eserinde: “ol tekvûr-ı Bursa evvela Evrenos-ı bî-hayâ[11] idi” şeklinde kaydedildiği görülür[12]. İdris-i Bitlisî‟nin bahsettiği dönem için verdiği H. 706 yılı (1306- 1307) tarihin hatalı olduğu açıktır. Yine de Evrenos Bey‟in 1417‟de vefat ettiğini hatırlarsak Bursa‟nın 1326‟da fethedildiği tarihte kale tekfuru olabilmesi için en az 1300‟lü yılların başında doğmuş olması gerekirdi. Ayrıca eserin ilerleyen sayfalarında Evrenos Bey‟in Karesi ümerasından olduğuna dair bir bilgi de bulunmaktadır[13]. Hammer‟in bu görüşünü, kuruluş teorisinde Bizanslı güçlerin etkili olduğu düşüncesine dayandırmaya çalıştığı açıktır. Bu nedenle gösterdiği iki kaynaktan Evrenos Bey‟i Karesili Beyler arasında kaydeden Hoca Saadeddin[14] yerine İdris-i Bitlisi‟nin ilk kaydına inanmıştır. Bu bağlamda Hammer‟in Evrenos Bey hakkındaki yorumu daha da anlaşılır olmaktadır.
Kroniklerin, yazarların tarih görüşüne göre kullanılması eğilimi Hammer‟den sonra yapılan neredeyse bütün çalışmalarda izlenebilmektedir. Örneğin 1883-1884 yıllarında Meşâhir-i İslâm‟da Evrenos Bey üzerine ilk müstakil çalışma sayılan Hamid Vehbi‟nin makalesi de bu açıdan dikkatle incelenmesi gereken eserlerden biridir[15]. Bu makale, Evrenos‟un gençliğinin de Karesi vilayetinde geçtiği, hatta bu dönemden itibaren Osmanlı hizmetinde çalışmayı istediğine dair kaynağı olmayan hikâyelerle doludur[16]. Yine de verdiği önemli bilgilerin yanında Osmanlı kaynaklarındaki bilgiler dönemin tarih yazımı üslûbuyla harmanlamış ve ortaya kaynakları bilinmeyen bazı hikâyeler çıkmıştır. Esasında Evrenos‟un biyografisine dair kapsamlı bir çalışma sayılan Vehbi‟nin makalesi, 1927‟de yayımlanan İslam Ansiklopedisi‟nin ilk yayınındaki “Ewrenos” maddesinin yazarı J. H. Mordtmann‟ı da etkilemiş görünüyor. Hammer gibi büyük bir tarihçinin aksine Mordtmann, Evrenos‟un Karesili beylerden iken Sultan Orhan zamanında Osmanlı hizmetine girdiğini kaydetmiştir[17]. Üstelik Mordtmann‟ın, 1916‟te yayımlanan H. A. Gibbons‟un Osmanlı İmparatorluğu‟nun Kuruluşu (The Foundation of the Ottoman Empire) adlı ünlü eserindeki iddialardan hiç bahsetmediği görülmektedir. Gibbons‟un, Osmanlı Devleti‟nin nasıl kurulduğuna dair teorilerini burada yeniden tartışacak değiliz. Gibbons‟un, “400 çadırlık aşiretten” imparatorluğa geçişte Türklerin bunu becerecek medeniyetten uzak olduğuna, mutlaka ihtida etmiş Bizanslıların rolü olması gerektiğine olan inancı bilinmektedir. Bu görüşlerden Evrenos Bey de payını almıştır. Gibbons‟a göre Evrenos, Bizans‟a bağlı Bursa şehrinin tekfuruyken Osmanlı kuşatması sırasında yardım göndermeyen Bizans imparatoruna kızarak Müslüman olmuş ve yanındakilerle beraber Osmanlılara katılmıştır[18]. Anlaşılacağı gibi Evrenos Bey de tarih yazımının argümanlarından biri olarak kullanılmıştır.
Evrenos Bey‟in Rum tekfuru olduğu görüşünün Hammer ve Gibbons‟tan sonra Bursa tarihini yazan V. Kandes adlı bir yerel bir Rum tarihçi tarafından da tekrarlandığını görmekteyiz[19]. Kaynak zikretmeyen bu yazara göre Evrenos Bey aslında “Ornos” ya da “Evrenos” adındaki Bizanslı Bursa tekfurudur ve kenti 1326‟da Orhan‟a teslim etmiştir. Kentin teslim edilmesinin ardından bazı Hıristiyanların Bizans‟a karşı yaşadıkları hayal kırıklıkları ve çıkarlarını korumak amacıyla Müslüman olduğunu belirten Kandes, Evrenos‟un Bursa‟nın eski kale kumandanı olduğunu anlatmaktadır[20]. Görüldüğü üzere Evrenos Bey‟in bir Rum tekfuru olduğu görüşü Hammer‟den sonra yaygınlaşan bir anlatının giderek faraziyelerle süslenen bir hikâyeye dönüşmüş şeklidir. Ancak Evrenos Bey‟in 1326‟da fethedildiği bilinen Bursa‟nın Rum tekfuru olabilmesi mümkün görünmediği gibi, Bursa‟nın kale kumandanı Saroz ile isminin karıştırıldığı gayet açıktır.
Evrenos‟un hayatının ilk yılları, gerek müstakil çalışmalarda gerekse çeşitli erken Osmanlı tarihinin konu edildiği eserlerde incelenmiştir. Bu eserlerdeki görüşlerin ayrıntılarına girmeden önce bu çalışmaların genel özellikleri hakkında birkaç noktayı belirtmek faydalı olacaktır. Öncelikle, XX. yüzyılın başlarında yapılan çalışmalarda da Evrenos‟un kökenine dair yapılan yorumlarda Hammer‟in görüşlerini benimseyenleri görürüz. Bunlardan bir kısmı, Gibbons gibi inançlarına esir olarak bu görüşleri tekrarlamışlar bir kısmı da farklı bir görüş olmamasından dolayı aynen kabul etmişlerdir. Zamanla Hammer‟in görüşlerini bilinçli bir şekilde reddeden yeni görüşler de ortaya çıkmıştır. Yani Evrenos‟un Rum veya Hıristiyan kökenli olmadığını, aksine Türk kökenli olduğunu ileri sürenlerin ağırlık kazandığı çalışmaların sayısı aşağıda da bahsedeceğimiz gibi zamanla artmıştır. Ancak bu eserlerde Evrenos‟un faaliyetleri hakkında herhangi bir görüş ayrılığı olmadığı görülmektedir. Yine de Osmanlı hizmetine girmeden önceki dönemine dair birbirinin zıddı görüşler zikredilmiştir. Bu nedenle söz konusu eserleri ikiye ayırarak, Evrenos‟un Türk olduğunu ve olmadığını iddia edenler olarak tarif etmek hatalı olmayacaktır.
Kronolojik olarak sıralamak gerekirse, F. Köprülü‟nün Gibbons‟un görüşlerine karşı yazdığı ünlü eserine baktığımızda, Evrenos‟u isminin etimolojik kökeniyle açıklamaya çalıştığını görürüz[21]. Köprülü, Evrenos adının Evren+uz‟un birleşmesinden kaynaklandığını belirterek, iddia edildiği gibi Rum dönmesi olmadığını ve eski Türk aristokrasisine mensup olduğunu belirterek, Gibbons‟un aksine Bizans‟tan ihtida edenlerin ancak birkaç kişiden ibaret olduğunu vurgulamıştır. Türkçe‟de bir isim eki olarak kullanılmayan sondaki –os ekini çıkararak, “evren” kelimesinin anlamını açıklamaya çalışmıştır. Kutadgu Bilig‟de evren, kâinat, âlem, devrân, felek; uz ise usta, mâhir, sanatkâr anlamına gelmektedir[22]. “Evren” ya da “evran”ın Türkçe anlamı ise ejderha, büyük yılandır[23]. Bu açıdan bakanlar yukarıda bahsettiğimiz –os ya da Aşıkpaşazâde‟nin yazdığı şekilde “Evren”- uz, olarak okuyup, bu kelimeyi de Türkçeleştirerek anlam kazandırmaya çalışmıştır.
Evrenos Bey‟in Türk kökenli olduğunu iddia edenlerden Kâni, özellikle Rum kökenli olmadığını vurguladıktan sonra: “özbeöz Türkoğlu Türktür ve Akkoyunlu Türklerindendir” demektedir[24]. Ona göre babası İsa Bey, Bozoklu Han‟ın oğullarından biridir. Evrenos‟un büyükbabası Bozoklu Han, yedi oğluyla birlikte Anadolu‟ya geldikten sonra Ertuğrul Bey‟in hizmetine girmiş ve ona silah arkadaşlığı yapmıştır. Ancak bu konuyu destekleyen herhangi bir kaynak göstermeyen Kâni‟nin görüşleri, kendisinden sonraki araştırmacılar tarafından da kabul görmemiş ve referans gösterilmemiştir. Kâni‟nin, Evrenos Bey‟in Rum kökenli olduğunu iddia edenlere karşı makalesini kaleme aldığı, keskin ifadelerinden anlaşılmaktadır.
Aynı şekilde 1933‟te yazan Ahmet Refik, Türk akıncılarını anlattığı makalesinde “Evrenos Oğulları” adına bir başlık ayırmış ve meselenin ayrıntılarına girmeden Evrenos‟u Karesi Beyi Aclan Bey‟in adamlarından biri olarak tarif etmiştir[25] .
Uzunçarşılı‟nın ve İ. Hamdi Danişmend‟in 1947‟de yazdıkları eserlerinde ise Evrenos Bey‟in Bursa‟da kale muhafızı iken Bursa‟nın fethinden sonra Orhan Bey hizmetinde görev yaptığını ve sonradan Müslümanlaşan bir komutan olduğunu iddia ettikleri görülmektedir[26]. Gibbons‟a atıfta bulunan Uzunçarşılı, bu görüşünü 1964‟te İslam Ansiklopedisi‟ne yazdığı “Evrenos” maddesinde düzelterek Evrenos‟un Karesi emirlerinden olduğunu belirtmiştir[27]. Benzer şekilde, I. Mélikoff‟un 1965‟te Encyclopedia of Islam‟daki “Evrenos” maddesinde de kökeni hakkında herhangi bir yorumda bulunulmamış, Karesi emiri olarak tarih sahnesine çıkmasından bahsedilmiştir[28]. Meselenin kesin kanaatlerle ifade edilemeyeceğinin farkında oldukları açıktır. Ayrıca Uzunçarşılı‟nın bu makalesinde, ilk defa Ö.L. Barkan tarafından tespit edilen bir vakıf kaydına dayanarak, Evrenos‟un babası İsa Bey‟in, Pranko veya Frankı (Pırangı) lâkaplı İsa Bey adlı biri olduğunu ilk defa duyurduğunu belirtmek gerekir[29]. Barkan‟ın bu kayıtları, Evrenos‟un kökenine dair tartışmalara yeni bir boyut kazandırmış, bu tarihten sonraki tartışmalar bir bakıma babasının lakabı ve Evrenos‟un etnik kökeni üzerinden yürümüştür. Uzunçarşılı‟nın bu yeni bulguyu yazmasına rağmen yeni bir yorum yapmaması ilginçtir. Sadece anmakla yetinmiş ve ardından Evrenos için “Karasi-oğullarının emirlerinden idi” cümlesiyle devam etmiştir[30] .
Daha sonraki yıllarda, Evrenos üzerine özel bir çalışma yapmamalarına ve kaynak göstermemelerine rağmen bazı bilim adamları kanaatlerini belirtmekten çekinmemişlerdir. Örneğin Evrenos Bey‟in sonradan Müslüman olduğunu belirten Shaw, Fisher ve ondan naklen Goodwin de onun Rum kökenli olduğunu düşünenler arasındadır[31]. Benzer şekilde D. Nicol, eserinde Evrenos Bey‟i Osman Bey‟in silah arkadaşları arasında sayarak, Michael VIII. Paleologos (1225-1282) döneminde yaşayan bir Türk komutanı olarak ifade etmiştir. Ancak 1417 yılında vefat ettiğini bildiğimiz Evrenos‟un tarih sahnesine çıkabileceği bir tarih olmadığı açıktır[32]. Osmanlı tarihçisi C. Imber‟in, Evrenos‟la ilgili bir tartışmaya girmemiş olmasına rağmen, onun Türk kökenli olduğunu kabul ettiği anlaşılmaktadır. Imber‟e göre Makedonya‟nın fatihi Evrenos Bey, Türk asıllı iken, kuzeydoğu Bulgaristan‟daki Mihaloğlu ailesi ise Hıristiyanlıktan dönme idiler[33] .
Bazı Yunanlı tarihçiler tarafından kaleme alınan tedkik eserlere de Evrenos Bey‟in kökeni konu edilmiştir. Bunlara göre Evrenos, Hıristiyan kökenli bir Osmanlı komutanıdır[34]. Bu yazarlardan Sideridou ve Salamanga‟ya göre Evrenos Gazi, büyük bir ihtimalle kökeni Epir bölgesinden olan Hıristiyan dönme bir aileye mensuptur. XII. yüzyılda İslamiyet‟i kabul eden ünlü Bizans ailelerinden Vranas (Βρανάς)‟lar üzerine yazdığı makalesinde Sideridou, Evrenos‟un da bu aileden olabileceğine dair bazı etimolojik açıklamalara girişmiştir[35]. Ancak bahsedilen ünlü aile ile Evrenos Bey arasında somut bir bağlantı kurmaktan uzak bu hipotezin yine Hammer‟den hareketle Evrenos‟u Bizans kökenine dayandırma çabası taşıdığı anlaşılmaktadır[36] .
Etimolojik açıklamalarla farklı bir görüş ileri süren P. Wittek‟e göre, Evrenos Bey‟in II. İzzeddin Keykavus‟la birlikte Bizans‟a sığınan ve Dobruca bölgesine yerleştirilen Gagavuz Türklerinden olma ihtimali yüksektir[37] . Gagavuzların bir kısmının daha sonraki yıllarda Karesi bölgesine gelerek Türklerin hizmetinde bulunduklarını belirten Wittek, Evrenos‟un bunlar arasında Varna‟nın güneyindeki Evran Dağı civarından gelmesi sebebiyle adını buradan almış olabileceğini belirtmektedir. Aynı görüşü K. Karpat‟ın da paylaştığını belirtmek gerekir[38]. Ancak bu açıklamayı doğrulayacak bir kaynak yoktur.
Evrenos hakkında DİA‟da yayımlanmış olan F. Başar‟ın “Evrenosoğulları” maddesi ise en son çalışmalardan biridir. Bu çalışmada kökeni hakkında ayrıntılara girilmemesine rağmen hem babasının hem de Evrenos‟un adına dair farklı görüşlerin özetlendiğini görüyoruz. Diğer yandan yazarın, Karesi emirlerinden iken Osmanlı hâkimiyetine katıldığını belirttiği Evrenos Bey için Türk soyundan geldiğine inandığını söyleyebiliriz[39] .
Son on yılda Evrenos‟a ayrılmış en kapsamlı çalışmaların H. Lowry tarafından yapıldığını belirtmek gerekir. Görüşlerinin ve tespitlerinin bir kısmına katılmasak da geçmişte yapılan çalışmaların üzerine bazı yeni yorumlar getirmesi önemlidir. İlk olarak 2003 yılında yayımlanan Erken Dönem Osmanlı Devleti‟nin Yapısı adlı eserinde Evrenos Bey‟in kökeni konusuna önemli bir yer ayıran yazar, daha sonra Evrenos Bey veya ailesinden bahseden dört ayrı kitap daha yayımlamıştır[40]. Bu eserlerinde doğrudan Evrenos Bey‟in hayatı konu edilmemişse de Balkanlarda ona ait izlere dair bilgiler bulunmaktadır. Ancak bizim için, Evrenos üzerine görüşlerini açıkladığı eseri önemlidir. Lowry‟nin bu eserini yazmaktaki asıl amacının Erken Osmanlı Devleti‟nin kuruluşuna dair teorileri yeniden değerlendirmek ve kendi teorisini kanıtlamak olduğu anlaşılmaktadır. Temel olarak P. Wittek‟in ortaya attığı “gazâ” teorisine karşı ileri sürdüğü “yağmacı konfederasyonu” teorisinin argümanlarını tartıştığı eserinde, Evrenos‟u da bu bağlamda ele almıştır. P. Wittek, F. Köprülü, H. İnalcık gibi tarihçilerin görüşlerine karşı en temel itirazının erken dönem Osmanlı uc toplumunu motive eden unsurun “gazâ” değil bir talan ekonomisi etrafında ittifak yapan Hıristiyan ve Müslümanların ortak çıkar ilişkileri olduğu kanısındadır[41]. Bu teorilere konumuz dışında olduğu için yer vermiyoruz. Ancak eserin bütününe bakıldığında ileri sürülen fikirler, esasında Gibbons‟un tezlerinin yüz yıl sonra yeniden daha güçlü bir şekilde iddiası olarak görülebilir. Bir bakıma, modern tarihçilikte sıkça rastlandığı üzere belirli bir kurgu yapıldıktan sonra kaynakların buna göre yorumlanması yönteminin sınırları bu şekilde zorlanmış görünüyor. Lowry, Evrenos‟a dair yorumlarına geçmeden önce Spandounes/Spandugnino‟nun eserinden yaptığı alıntı ile ilgili bölüme başlamaktadır[42]. Alıntıya göre Mihal Bey, Evrenos Bey ve Turahan Bey‟in Osman Bey ile birlikte Michael Palaiologos (1261-1282) zamanında birer çete reisleri oldukları, ancak tek başlarına başarılı olamayan bu dört kişinin aralarında lider olarak Osman‟ı seçtikleri belirtilmektedir. Ancak Osman bir bey değil eşitler arasında birinci bir ağabey olacaktır[43]. Bu anlatı Lowry‟nin teorisinin temelini oluşturmaktadır. Burada Lowry çıkış noktası olarak Osmanlı ve Bizans yönetici elitlerine yakın bir ismin, Spandounes‟in geç XV. yüzyıla ait eserini kaynak almıştır. Bu teoriyi ise, Evrenos Bey‟in ve benzer şekilde Mihal Bey‟in “melik” unvanlarıyla hitap edilmesiyle desteklemeye çalışmış, bu unvanın tesadüfen verilmediğini ve “sadece hanedan üyelerine verilen bir unvan olduğunu” belirtmiştir[44]. Ancak Lowry‟nin Spandounes‟ten aldığı bu dört-aile teorisini yeterince destekleyemediği görülmektedir.
Ayrıca Lowry‟nin bu teori ile M. Öz‟ün de belirttiği gibi Osmanlı Devleti‟nin kurumlaşmasında ulema kökenli büyük ailelerin (Çandarlı gibi) katkılarını da göz ardı ettiği anlaşılıyor. Yani, XV. yüzyıl Osmanlı kaynaklarına yöneltilen sıkı eleştirel süzgecin, Spandounes‟in eserine uygulanmadığı görülmektedir[45]. Esasında Lowry‟nin Spandounes‟i tanıtırken yazdıkları, bu kaynağın anlatısı üzerine bir teori inşa edilemeyeceğini de ortaya koymaktadır. Bu kişinin Kantakouzenos hanedanıyla akraba olduğunu ve Osmanlı meselelerine yabancı olmayan bu soylunun uzun süre Osmanlı Serez‟inde ve İstanbul‟da yaşadığını anlatmaktadır. Sultan II. Murad‟ın karısı Sırp Prensesi Mara/Maria, Spandounes‟in büyük teyzesidir. Bu sayede Osmanlı hanedanıyla akrabalık bağları da olan Spandounes, Osmanlı tarihini yazmak için yine akrabalarından olan iki Osmanlı paşasından da bilgi almıştır. Lowry‟nin tespitlerine göre bu akrabalar, kendileri de birer mühtedi olan Hersekzâde Ahmed Paşa ve Mesih Paşa‟dır[46]. Spandounes‟in bu paşaların anlatılarını doğru kabul etmesi Lowry tarafından doğal karşılanmıştır. Ancak bu paşaların neden böyle bir hikâye anlattıklarını sorgulamaz. Oysa mühtedi olan paşaların “Evrenos Bey” gibi ünlü bir komutanla kendilerini özdeşleştirmiş olma ihtimallerini göz ardı etmemek gerekir. Keza Spandounes‟in bahsettiği adı geçen dört kişinin 1261-1282 yılları arasında bir dönemde bir arada olduklarına dair kronolojinin yazarın kendisi tarafından da mantıklı bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Lowry‟nin bu yorumları ile yeniden Gibbons tezlerine döndüğü anlaşılıyor. Gibbons‟un aslında Bizans tarihçisi Nicephoros Gregoras‟a dayanarak Bursa muhafızı Saroz‟u Evrenos olarak yazdığı bilinmektedir[47]. Gregoras‟ta böyle bir bilginin olmadığını belirten Lowry, Âşıkpaşazâde‟de anlatılan Bursa kalesinin Orhan Gazi‟ye teslimi hikâyesini aktarmıştır[48]. Bu hikâyede Âşıkpaşazâde, Orhan ile Bursa‟nın Bizanslı muhafızı Saroz arasında bir diyalogdan bahseder[49]. Bu diyaloga göre Orhan, Rum Saroz‟a neden kaleyi teslim ettiklerini ve çok ceset olduğunu sorar. Saroz da Osmanlıların gücünün artması ve baskısından dolayı zayıf düştüklerini, çevredeki halkın kendileri yerine Osmanlılara itaat etmelerinden dolayı da zayıf düşerek teslim olduklarını anlatır. Direnmeyenlerin rahata kavuştuklarını gördükleri için kendilerinin de buna heves ettiklerini ve açlıktan insanların öldüklerinden ve bu nedenle de teslim olduklarından bahseder. Ancak Âşıkpaşazâde‟deki bu hayali diyaloğu aktaran yazar, Saroz‟un neden Evrenos sayılması gerektiğine dair soruya herhangi bir yorumda bulunmamıştır. Saroz‟un on yıl süren Bursa kuşatmasından sonra şehri teslim ettiği bilinmektedir. Bu kişinin etraftaki koşulları ve süreci değerlendirecek kadar kalede bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda, 1417 yılında öldüğü bilinen, hatta 1413 yılında halen savaş meydanında olan Evrenos‟un yaklaşık yüz yaşında at sırtında savaştığını kabul etmemiz gerekir.
Yazarın bir diğer tezi, yukarıda bahsettiğimiz gibi Prangi/Pirangi lakabından dolayı babası İsa Bey‟in Katalan paralı askerlerinden olma ihtimalidir[50]. Bu tez ile Ö. L. Barkan‟ın yayımladığı bu kayıtlardaki lakabın, Uzunçarşılı‟nın da öne sürdüğü gibi Frengi/Franki‟ye olan ses benzerliği nedeniyle Katalanlarla ilgili olma ihtimalini tartışmaktadır[51]. Katalan kronik yazarı Muntaner ve Pachymeres‟i kaynak gösteren Lowry, o dönemde Bizans için toplanan paralı askerler arasında Katalanların da bulunduğunu kaydetmiş, hatta 1305‟te Katalanlardan ayrılan bir grubun Osmanlı hizmetine geçtiğini belirtmiştir. Bu nedenle de Frenk İsa‟nın ve oğlu Evrenos‟un Bizans, Karesi ya da Osmanlı hizmetine girmiş Katalanlardan olabileceği ihtimalini belirtmiştir. Böylece bir Müslüman ismi taşımayan Evrenos‟un kökenine açıklık getirebileceğini düşünen yazar, babası için de Rumların Katalanlara „Franki‟ demesinden yola çıkarak Türk hizmetine girmiş Avrupalı paralı askerlerden biri olma ihtimalini savunmuştur[52]. Eğer babasına lakap olan bu kelime Osmanlı defter ve belgelerinde rastladığımız şekliyle sadece “Prankı” olsaydı bu ihtimali göz önüne alabilirdik. Ancak aşağıda inceleyeceğimiz gibi Evrenos Bey Mülknâmesi‟nde ve torunu İsa Bey‟in vakfiyesinde bu lakaba Branko/Pranko olarak da rastlıyoruz. Ayrıca, İsa Bey gerçekten “Avrupalı” anlamına gelen bir Frengi olsaydı, geçtiğini düşündüğümüz geçit ve köylere -anlam veremediğimiz ve yıllardır tartışılanPrankı kelimesini değil, „Frenk‟ ismini bırakırdı. Osmanlı kâtiplerinin ısrarla Prankı hatta bazı kayıtlarda Branko şeklinde kaydetmiş olması, bize bu kelimenin Frenk‟den gelmediğini düşündürmektedir. Ayrıca Osmanlıca‟da „b‟ ve „p‟ harfleri karıştırılabilecek kadar benzerdir. Pek çok kayıtta bu iki dişli harfin noktası/noktaları belirsizdir. Ancak “p” ve “f” harfleri karıştırılmayacak kadar farklıdır. Bu lakap, Prankı/Branko gibi versiyonları dışında hiçbir kayıtta Franki/Frenki şeklinde de geçmemektedir. Bu nedenle bu lakabın Franki İsa ya da Frank İsa olarak yorumlanabilmesi kanaatimizce oldukça güçtür. Sonuç olarak Lowry‟nin Evrenos‟un kökeni veya adına dair nihaî bir önerisi yoktur. Ancak tezlerinde iddia ettiği gibi Evrenos‟un ister Katalan kökenli ister Rum olsun bir mühtedi olduğunu düşündüğü anlaşılmaktadır.
Görüldüğü gibi Evrenos‟un kim olduğu, ne zaman tarih sahnesine çıktığı konularında pek çok görüş ileri sürülmüştür. Anlaşılacağı üzere araştırmacıların onun kim olduğuna dair merakları, aslında Evrenos‟un erken Osmanlı döneminde oynadığı rolün öneminden kaynaklanmaktadır. Lowry‟in eserinde de açıkça görüldüğü gibi onun bir mühtedi olması düşüncesi, kendi tezlerini güçlendiren bir kanıt olarak kullanılmıştır.
Diğer yandan, yukarıda sıkça zikrettiğimiz gibi Evrenos‟un Karesi ümerasından bir akıncı olduğuna dair görüşlerin de aynı bakış açısıyla sorgulanması gerekmektedir. Esasında bu görüşün de sağlam kanıtlarının olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Daha önce belirttiğimiz gibi Osmanlı kaynaklarına kronolojik olarak bakıldığında Evrenos‟un Karesi ümerasından bir akıncı beyi olduğunu zikredenlerin XVI. yüzyıldan sonra yazılmış olduklarını görürüz. Ayrıca Âşıkpaşazâde, Neşri ve İbn-i Kemal gibi erken dönem kronik yazarlarının eserlerinde Rumeli‟ye geçiş hikâyesi anlatılırken, Karesili beylerden Ece ve Fazıl beylerin adı verilmiş, Evrenos Bey‟den ise hiç bahsedilmemiştir[53] .
Evrenos Bey‟in adı Âşıkpaşazâde ve Neşri‟nin eserlerinde ilk defa 1357‟deki Konurhisar‟ın fethi bahsinde zikredilmişti. Bu tarihte henüz Hacı İlbeyi‟ne “yarar yoldaş” bırakıldığı belirtilen bu kaynaklara bakıldığında, Evrenos‟un henüz askeri kariyerinin başlarında olduğunu görürüz. Dolayısıyla geç dönem Osmanlı kaynaklarının Karesi beylerinin yanına Evrenos‟un adını da eklemiş olma ihtimali yüksektir. Çok geç tarihlerde yazılmış olsalar dahi bu kaynakların tamamen göz ardı edilemeyeceğini de belirtmek gerekir. Buna rağmen, Mordtmann, Mélikoff, Uzunçarşılı ve Başar tarafından yapılan çalışmalarda, neden Evrenos Bey‟in hayatı anlatılırken Karesili beyler arasında olduğu kabul edilmiştir? Bu soruya net bir cevap vermek mümkün değildir. Gibbons‟un erken Osmanlı tarihinin kurgusunun çelişkileri, bu yazarları Evrenos‟un hikâyesini başka bir kurgu içinde değerlendirmeye yönlendirmiş olabilir. Bu noktada Karesi kökeninden bahseden kaynaklar kurgulanabilecek en mantıklı hikâyeyi sağlamış görünüyor. Keza, en erken Osmanlı kaynaklarında Evrenos‟un aniden ortaya çıkan bir akıncı olması, Evrenos‟un ilk yıllarında dair bir kurgu yapılmasına izin vermemektedir.
Evrenos Bey‟in Karesi ümerasından olduğunu iddia eden araştırmalara bakıldığında, karşımıza bu görüşü güçlendiren başka bir hikâyenin hepsinde ortak olduğu görülmektedir. Bu yazarlara göre 1352‟de Stephan Dusan‟a karşı destek isteyen Bizans İmparatoru Kantakouzenos‟a giden yardım kuvvetleri arasında Süleyman Paşa‟nın yanında Evrenos Bey‟in de adı geçmektedir[54]. Bu bilgi doğru olduğu takdirde, 1345‟e doğru Osmanlı topraklarına katılmış olan bir Karesili beyin Süleyman Paşa‟nın yanında olması, Evrenos‟un Karesi kökleriyle ilgili hikâyesini doğrulayacak bir kanıt olmaktadır. Ancak Kantakouzenos‟un eserinde böyle bir bilgiye rastlayamadık. Üstelik İmparator Kantakouzenos‟un kendi kaleme aldığı eserini incelediğimizde, bütün olayları ayrıntılarıyla ve isimlerle aktaran imparatorun, bu olayı anlatırken Süleyman Paşa‟nın dışında başka bir isimden bahsetmediği görülmektedir[55]. Dolayısıyla, Evrenos‟un Karesi kökenli olduğunu ve bu bölgeden Osmanlı uc kuvvetlerine katıldığını iddia etmek için elimizde yeterli bilgi olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Ancak bu tespitimiz, elbette bu görüşlerin tamamen ihtimal dışı olduğunu iddia etmek anlamına gelmemektedir. Sadece mantıklı görünen tarihsel bir kurgunun yeterli kanıtlarının olmadığına dair bir tespit sayılmalıdır.
Ayrıca bu hikâyeye inanırsak, Uzunçarşılı‟nın iddia ettiği gibi Evrenos Bey‟in yüz yaşından fazla yaşamış olduğunu da kabul etmemiz gerekir. Onun bu hesabı neye göre yaptığını bilmiyoruz. Ancak Evrenos‟un 1317‟den önce doğmuş olduğunu düşündüğü açıktır. Kaynaklarda yaşıyla ilgili bir dayanağın olmadığını belirtmiştik. Dolayısıyla Evrenos Bey‟in ne zaman doğduğu veya kaç yıl yaşadığını sadece tahmin edebiliriz.
Pranko Lazarat ve Avraniz/Evraniz
-Prankı İsa ve Evrenos’un Adına Dair Yeni Bulgular-
Evrenos Bey‟in kökeni ve tarih sahnesine çıkışıyla ilgili hipotezlerdeki ve kaynaklardaki çelişkiler, araştırmacıları Evrenos‟un babası İsa Bey hakkında -Lowry‟nin eserinde de gördüğümüz gibi- yeni yorumlar yapmaya yöneltmiştir. Barkan‟ın yayımladığı belgede “Pırangi İsâ Bey” olarak okuduğu ismi, Uzunçarşılı aktarırken: “babası sonradan Pranko veya Frankı (Prangı) lakabını almış olan İsa Bey‟dir” şeklinde aktarmıştır[56]. İsa Bey‟in lakabının sonunda “y” harfi ile Barkan‟ın okuduğu gibi iki ayrı kayıtta daha “Prankı/Pırankı” (پرانقی (olarak karşımıza çıktığını görürüz[57]. Ancak İsa Bey‟in lakabı olarak zikredilen bu isim, çalışmamız sırasında farklı telaffuzlar da karşımıza çıkmıştır[58]. Sonunda “vav” harfi ile “Branko (برانقو( [59] veya (پرانقو) Pranko [60]” şeklinde de kaydedilmiştir. Hatta bazı belgelerde bu lakap kullanılmadan Gazi İsa Bey[61] ya da sadece İsa Bey[62] şeklinde kaydedildiği de olmuştur.
Ancak İsa Bey‟in bugüne kadar tespit edilmeyen farklı bir ismiyle karşı karşıyayız. İsa Bey için kullanılan bu isim, aynı adı taşıyan torununun yani Evrenos Bey‟in oğlu İsa Bey‟in H. 861 (1456-57) tarihli Selanik vakfiyesinde yer almaktadır[63]. Bu vakfiyede dikkati çeken ilk şey, Evrenos‟un baba adı olarak bilinen ve her belgede karşımıza çıkan “İsa Bey” adının kaydedilmemiş olmasıdır. Belgede Evrenos Bey‟in babasının ismi “Pranko Lazarat (الزارت پرانقو “(olarak şimdiye kadar karşılaşmadığımız bir şekilde geçmektedir. İlk defa rastlanılan bu bilginin, şimdiye kadar yapılan Evrenos Bey ve babasının kökenine dair tartışmalar açısından önemi aşikârdır. Bu nedenle başka bir belgede bu bilgiyi teyit edebilecek kanıtlara ulaşmak önemlidir. Bu bağlamda yaptığımız araştırmalarda ilginç bir şekilde bu Lazarat ismine 1530 tarihli Muhasebe-i Vilâyet-i Rumili defterinde ve başka kayıtlarda da rastlıyoruz[64]. Bu defterde Serfiçe (Servia) kazasına bağlı bir köy adı olarak geçen Lazarat adının kullanımı, aynı isimle bir karyenin var oluşu nedeniyle tesadüfî bir okuma olmadığının kanıtı olarak sayılabilir. Ayrıca bu kayıtta İsa adının bulunmaması da oldukça düşündürücüdür. Yukarıda bahsettiğimiz belgelerde Branko/Prankı lakabı farklı telaffuzlarla geçse de lakabın ardından mutlaka İsa Bey olarak kaydedilmiş olduğunu biliyoruz. Vakfiyede ise sadece Pranko Lazarat olarak kaydedilmiştir. Böylece bugüne kadar lakap olarak bilinen bu kelimenin Evrenos Bey‟in babasının ismi olduğunu söyleyebiliriz.
Ayrıca aynı belgede Evrenos Bey‟in adının ilk defa “Evraniz/Avraniz” [ اورانیز [şeklinde karşımıza çıkması da ilginçtir. Bu da bize Bizans kaynaklarında geçen Evrenos isminin farklı yazım şekillerini hatırlatmaktadır[65]. Belki de ismin doğru telaffuzunun Avranezis (Άβρανέζης) ya da Vranezis (Βρανέζης) şeklinde olabileceği ihtimalini düşündürmektedir[66]. Ayrıca Evrenos Bey‟in 1417 tarihli mezar kitabesinde adı Evrenoz/Evrenuz (اورنز (şeklinde kaydedilmiş idi[67]. Aslında Türkçe okuma kolaylığı sağlayan ilk sesli harf çıkarıldığı zaman yine Bizans kaynaklarındakine ve vakfiyede tespit ettiğimiz isme benzer şekilde “Vranez/Vraniz” (ورنز ( adı ile karşılaşmaktayız.
Diğer yandan, bu belgenin orijinal olup olmadığı sorusu hatıra gelebilir. Ancak bunun orijinal metne dayanan bir sûret olarak sahih olduğuna dair bazı işaretler söz konusudur. Evrenos‟un oğlu Gazi İsa Bey‟e ait bu Arapça vakfiye, H. 1320 (1902-1903) tarihinde aslından kopya edilmiş bir sûrettir. Çok geç tarihli bir suret olsa da belgenin orijinal olduğunu düşünmemizin sebebi, H. 861 (1456-57) tarihiyle son bulmasıdır. Bu tarihten sonrasına ait herhangi bir bilgi eklenmemiştir. Burada dikkati çeken en önemli şeylerden biri, kopyalayan kâtibin herhangi bir derkenar eklemeden, sadece bu tarihi taşıyan, yani tahminimizce bir nevi tecdîd edildiğini gösteren bir pul yapıştırmış olmasıdır. Kâtibin belgeye herhangi bir müdahalesi görülmemektedir. Öte yandan, dikkat çeken diğer bir nokta, Arşiv belgelerinde Evrenos olarak gördüğümüz bu ismin kâtip tarafından neden farklı yazıldığı sorusudur. Kâtibin, belgeyi kopyaladığı tarihte ünü yüzyıllardır devam eden Evrenos‟un adını yanlış yazma ihtimali çok düşük olmalıdır. Saydığımız sebeplerden ötürü orijinal sayabileceğimiz bu belgenin bizim açımızdan diğer bir önemi ise Osmanlı kronikleri gibi hanedan tarihlerinden farklı olarak vakfın bulunduğu Selanik‟te kaydedilmiş olmasıdır. Ayrıca 1456-57 gibi erken bir tarihe ait nadir bir belge olarak daha farklı yorumlara kapı açma ihtimalidir.
Yeniden Prankı İsa Bey ya da söz konusu belgedeki adıyla Pranko Lazarat‟ın kökenlerine dair tartışmaya dönersek, yeni varsayımlar üzerinde durabiliriz. Ancak henüz başka bir belgeden teyit edemediğimiz bu bilgiden yola çıkarak kesin sonuçlara ulaşmanın doğru olmayacağı kanaatindeyiz. Hakkında sadece “Prangı” lakabı bilinirken kaleme alınan yorumların yanında biz de bu yeni bilgiyi değerlendirmeye çalışacağız. Bu ismin hemen bize Balkan Slavları arasında yaygın olan Lazar Brankoviç veya modern Sırp isimlerinde de görülen Branko Lazar‟ı hatırlattığını belirtmeliyiz. Kanaatimizce „Frenk‟ kelimesinden hareketle ortaya çıkan varsayımlarından daha az zorlama gerektiren bir çıkarımdır. Üstelik bu varsayımı destekleyen bazı işaretler vardır. Eğer yukarıda belirttiğimiz gibi bugün de kullanılan Branko/Pranko Lazar ismini bir işaret saymazsak, tarihi metinlere baktığımızda Brankoviç adının Pranko olarak yazıldığını görürüz. Örneğin Bizans Kısa Kronikleri‟nden birinde kronik yazarı Lazar Brankoviç‟in babası ve Stefan Lazareviç‟in rakibi olan Vuk Brankoviç‟in Vounko Pranko olarak yazıldığı görülmektedir.[68] Bu kanıtlar bize en azından Pranko kelimesinin kökenine dair bir fikir verir. Elbette bu kayıttan hareketle İsa Bey‟in bir Sırp olduğu kesin şekilde iddia edilemez. iimdilik, bu yönde yeteri kadar kaynağın olmadığı açıktır. Buna rağmen, elimizdeki kayıt bize Evrenos Bey‟in ve babasının kökenine dair teorilere yeni bir tartışma zemini sağlaması bakımından önemlidir.
Diğer önemli bir konu ise Barkan‟ın da belirttiği gibi İsa Bey‟in şehit düştüğü köyün Balkanlarda bulunmasıdır. Ayrıca Meriç üzerindeki bir geçide ve birkaç köye de bu ismi vermiş olması onun bu yörede şöhret sahibi olduğunu göstermektedir[69]. Zira Evrenos Bey‟in adı kaynaklarda, Balkanlarda yapılan ilk fetihler sırasında geçmeye başlamış ve bu fetihlerin önderliğini yapmıştır. Evrenos‟un bu coğrafyayı iyi bildiği açıktır. Bu nedenle bize Evrenos Bey‟in Anadolu‟dan çok Balkan kökenli olma ihtimalini düşündürür. Aksi takdirde Barkan‟ın da vurguladığı gibi oğluyla birlikte Batı Trakya‟nın içlerine kadar yapılan seferlerde savaşarak şehit düşen İsa Bey dururken, Osmanlı kaynaklarında Evrenos Bey tarih sahnesine yalnız çıkmazdı ve bugün aileye verilen isim Evrenos Bey‟in ismi olmazdı[70] .
Sonuç
Yaptığımız araştırma sonucunda, bugüne kadar Evrenos Bey‟in babası olarak bilinen İsa Bey‟in adının XV. yüzyıla ait bir belgede “Pranko Lazarat” olarak kaydedildiği tespit edilmiştir. İlk defa Barkan tarafından duyurulan ancak günümüze kadar tartışma konusu olan “Prankı” kelimesinin İsa Bey‟in lakabı değil, adı olduğu ve farklı telaffuzlarla belgelerde karşımıza çıkan bu kelimenin aslının “Pranko” olduğunu düşünmekteyiz. Her ne kadar bu bilgiler doğrultusunda kesin bir yargıya varmak güç olsa da bu bağlamda Slav kökenli olduğunu düşündüğümüz Pranko Lazarat ve oğlu Evrenos Bey hakkında yapılan çalışmalara da yeni bir tartışma boyutu açtığımız kanaatindeyiz. Aynı belgede Evrenos Bey‟in adının ise Evraniz/Avraniz Bey şeklinde farklı bir telaffuzda karşımıza çıkması ise yine bugüne kadar adının nereden geldiği tespit edilemeyen Evrenos ismine açıklık getirmektedir. Türkçe okuma kolaylığı sağlayan ilk sesli harfi çıkardığımız zaman Bizans kaynaklarındakine ve mezar kitabesindekine benzer şekilde karşımıza çıkan Vraniz adı, bu gün hala Slav kökenli halklar arasında yaygın olarak kullanılan Vranis/Vranes ismini karşımıza çıkarmaktadır. Evrenos Bey‟in Osmanlı kroniklerine göre Konurhisar‟ın fethi sırasında Rumeli‟de tarih sahnesine çıkması da onun Balkan kökenli olma fikrini ve tezimizi kuvvetlendirmektedir.