HASAN-ÂLÎ YÜCEL, Kültür Üzerine Düşünceler, Ankara 1974, 238 s. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları: 142. Edebiyat Dizisi 35.
Türk Milli Eğitiminin temel taşlarından biri[1] olan merhum Hasan-Âli Yücel’in yukarda adı yazılı kitabı, kuruluşu sırasında başında bulunduğu İş Bankası Kültür Yayınları arasında türk kütüphanelerine kazandırıldı[2]. Eser yazanın ölümünden sonra düzenlendiği halde kimin tarafından basıma hazırlandığına dair bir kayıt bulunmamaktadır. Halbuki bir yazarın ölümünden sonra geride bıraktığı basılmamış bir eserinin düzenlenmesi, matbaaya gitmesi ve kitap haline gelmesi zarfındaki geçen bütün süreye kimin emek verdiğine dair kayıt müellif ismi ile beraber verilmelidir. Böyle bir alışkanlığın bizde henüz bulunmadığı anlaşılıyor.
Kitap, HAY’in “Cumhuriyet” gazetesi sütunlarında kalan makalelerinin derlemesidir. Gazete isminin saklanmasına çalışıldığına dair bir kanaat uyanıyor. Bu gazete türk fikir hayatında mündericatı ile okuyanları tatmin etmiş ve kendisine alışanların asla vaz geçemiyeceği bir gazete ünvanını senelerdir kaptırmamıştır. Fikir ve kültür yazılarına da sık sık yer veren Cumhuriyet gazetesinin 50. yayın yılını kutlarken fikir olgunluğuna yakışmayan bir seçmeyi yayınladığını üzüntü ile gördük. Çoğu bu gazete sütunlarında kalmağa mahkûm olan yazıların hiç değilse bir bibliografya düzeni içersinde ister yazar adına ister konu adına göre bir düzenleme yapılmasını beklerdik[3].
HAY’in kitabına dönersek, düzenleyenin açıklayıcı notlardan kaçınmasını yadırgadığımızı söylemekle başlıyalım. Fihristte yalnız birinci başlıkların verildiği görülüyor ki, diğer tali başlıkların da eklenmesi sonucu bu bölüm tamamlanırdı. Yalnız kültür üzerine değil, türk millî eğitiminin muhtelif yönlerine değinen makaleler vesilesiyle, daha başka bir başlık yakışırdı. HAY öğretmenlik mesleği ile başladığı Milli Eğitim Bakanlığı’ndaki çalışmalarına 1935 de siyaset hayatına da atılarak en yukarı basamak olan Bakanlık seviyesine 1938 de yükselmişti. İnandıklarını uygulamaya devam ettiği gibi, siyaset hayatı bittikten sonra da yazıları ile savunmaya ısrar etmişti. Yücel’in diğer önemli cephesi de kültür hayatımıza kazandırdığı eserleridir[4], öğretmenlikle başladığı eğiticilik görevini, kariyeri sona erdikten sonra 'eski bir öğretmen' sıfatı ile sürdürdü. Bu zaman zarfında edindiği bilgileri ve tecrübeleri sayısı bir hayli olan kitaplarda topladı. En muhteşem yapıtı kanımca Türkiyede Orta Öğretim adlı 704 sayfa ve birçok grafiklerle resimlerin süslediği iyi kâğıda basılı kitaptır. Devrin yetersiz olanaklarına karşıtı yararlı bütün bilgilerin toplandığı bu kitap, Cumhuriyetin 50. yılında Milli Eğitimimiz başlıklı çok zayıf derleme karşısında daha büyük bir değer kazanmıştır. Adetâ bir yasak savma telâşı içinde hazırlandığı anlaşılan günümüz ellinci yıl kitabı, yaratıcılık heyecanının bu bakanlıkta nasıl kaybolduğunu gayet iyi belgelemektedir. Kırkdan fazla genel müdürlüğün lüzumsuz kadro şişkinliğine yol açan durum, bir kısım kültür dairelerinin isabetli bir kararla ayrıldığını ve Kültür Bakanlığı çatısı altında toplandığını görmekle olumlu bir hava yaratıyor. Milli Eğitim Bakanlığının yayınlarının toplu bir derlemesi bile yaptırılamamış, ellinci yıl kitabında bakanlıkça nelerin yayınlandığına dair kimsenin haberi bile olmadığı görülüyor (S. 190-196). Daha Türk Kurtuluş Savaşı’nın başladığı günden beri değerli yayınlarını ihmal etmemiş olan bu bakanlığın, yeni bir uyanışa girmesini temenni etmemek elden gelmiyor. HAY’in Fransa'daki siyasal dönemden önceki izlenimleri de güzel bir kitapta konu edilmişti (Fransada Kültür İşleri, İstanbul 1936, 225 Sayfa. Tahlili için bk. Ömer Barkan, Siyasal Bilgiler sayı 68 (1936) S. 67-70). Bakanlığı sırasında yüksek öğretime ve kültüre verdiği değerin izlerini taşıyan bu kitaba bakıştan sonra, Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan bazı yazıların şimdi bir kitap halinde daha düzenli saklanmasından dolayı memnunuz. Milli Eğitim ve kültür sorunlarımıza değinen bu makaleleri tekrar okurken çoğunun değerini kaybetmediği görülüyor. "Köprülü Armağanı" başlıklı makaleyi (S. 112-117) okumağa başladığımız zaman, bazı sorunlar aklımıza geldi. Vaktiyle mücadele ettiğine dair[5] yazılar yazılan bu zat hakkında neler dediğine merak ettik. Bulamamakla beraber okuyup tekrar gözden geçirdik. HAY, Türk Edebiyatı’nın muhtelif devirlerine ait araştırmaları olduğu için haklı olarak F. Köprülü’den beklenen büyük edebiyat tarihini bitirmesini istemişti. Köprülü’nün makalelerinin düzenlenmesini isteyen Yücel’in arzusu daha sonra gerçekleşti[6]. En son olarak da Köprülü’nün gene ‘kütüphanelere döneceğini’ ileri sürmüştü ki, 26-Haziran-1954 günü yazılan bu cümledeki kehânet en çok üç sene sonra Köprülü’nün siyasal hayata veda etmesiyle gerçekleşti.
“Eski Eserler" makalesini (S. 123-128) okurken, kendisi zamanında girişilmiş Eski Anıtları Koruma projelerini hatırladık[7]. Sonraları devletimizin mali gücü oranında geliştirilen tamirler sonucu pek çok eski eserimiz tekrar eski güzelliğine kavuşmuştu. Aynı sayfalarda, Konya ve Mevlanâ Müzelerine ait izlenimler yer alıyor. Gençliğinde HAY’in Mevlana’dan çeviriler yaptığını bilmeyen bu satırların mahiyetini anlayabilir mi? Mevlana Müzesi yolundaki temennisi de gerçekleşmiş ve hattâ olgunluğa erişme yolundadır. Burada geçen şahısların ve eserlerinin düzenleyici tarafından açıklanması gerekirdi. Abdülbâki Gölpınarlı’nın çeşitli yapıtları ve yakın zaman önce kaybettiğimiz Prof. Feridun Nafiz Uzluk’un yayınları mevlevî dünyasının çeşitli yönlerini aydınlatmıştı. Bunlara ait kısa kayıtlar konulmuş olsaydı, okuyanları şaşırtmazdı.
“Atatürk'ün Nutkunu okuyun ve okutun” başlıklı makale (S. 189-192) bugün bile herhangi bir yerde yayınlanacak gibidir. Atatürk’ün fikirlerini açıklayan bu baş yapıtın gereğince tanıtılamamasından tarih bilimi ile uğraşan herkes sorumludur, öğretmen yetiştiren okulların son sınıfından mezun olanlarına her sene sonunda diploma ile beraber hediye edilen kordelaya sarılı ciltler, gene aynı şekilde hiç el dokunulmadan ve bir yaprak bile çevrilmeden dolap veya sandık diplerinde saklanmaktadır. Çok baskı yapmasına sevindiğimiz bu eserin bedava dağıtmalar ile tükendiğine şahit olduk. Burada kusur aramağa kalkışacak değiliz. Aklımıza gelen tek teklif, metnin özüne dokunmadan açıklamalar yapmak suretiyle, Nutuk yayınının geniş kütleye duyurulması gerekliğidir. Dili değiştirilerek veya atlanarak yapılan çabaların yetersiz kaldığına ve bir yarar sağlamadığın çok yakından şahit olduk. Türkiye’deki klâsik grek-lâtin kültürünün en yetkilileri arasında bulunan ve Atatürk Devrimi üzerine yetkili bir de eserini meydana getirmiş bulunan Prof. Suat Sinanoğlu tarafından çok yerinde bir teşhisle, aslının tenkitçi bir süzgeçten ve tefsirden geçtikten sonra öğretilmesi önerisi henüz olumlu bir sonuca ulaşamamıştır[8]. Tarihi yaptığı gibi yazmayı da başaran ender bir örnek olan Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusunun çeşitli akımlarca istismarına engel olunması, ancak bu eserin bilimsel ve öğretici bir yayını ile sağlanabilir. Yücel’in kitabındaki ifadeler “Her zaman, herkesten çok O’nu dinlemeliyiz. O’nun sözleri üstünde düşünmeliyiz. Kâfi derecede O’nu öğretmiyoruz. Öğretmeliyiz. Ona, türlü sebeplerle en karşıt olanlar bile başları sıkıştığı zaman gene O’na sığınmaktadırlar” (S. 191vd) diye sıralanırken, sanki 29-Ekim-1955 gününde değilde, şimdi gibiymiş tarzında bir izlenim vermektedir. Türk Dil Kurumu’nun hem başlığına hem de dilin özelliklerine değinerek yaptığı yayın işi daha bir çıkmaza soktuğu gibi, maalesef büyük dedikodulara ve sataşmalara yol açan 1000 Temel Eser dizisinde yapılması istenen Nutuk yayınının birinci ciltden sonra durdurulması gerçi gereksiz zorlamaların önünü almış ise de bilim ve basım dünyamızın aşama kaydettiği bir dönemde halâ eski Nutuk metinlerini ve ciltleri aramaya zorunlu tutulmamızı yerinde görmemekteyiz. “Pazartesi Konuşmaları” adlı yapıtının ilk makalesi 26 - Teşrinevvel - 1936 günü yazılmış Kitabımız başlığı ile Nutuk’un tanıtılma çabasına değinen HAY’in ısrarla üzerinde durduğu konular arasında sayılabilir.
Kitap üzerine yazılmış iki makaleyi aktüalitesinden bir şey kaybetmeden izliyoruz. “Medeniyetimizi kitap üstüne kurmağa mecburuz" (S. 167-171) ve “Milli Eğitimde Kitap" (s. 193-196) başlıkları ile yayınlananlar konu birliği sebebiyle bir araya getirilmeliydi. Öğrencilerimizin her kademesini tatmin edebilen bir düzen yaratabildik mi? Hiç zannetmiyoruz. Okul kitaplıklarını bedava dağıtılan fakat az işe yarayan kitaplarla doldururken öğrenciden ne istiyoruz? En küçük sınıfdan, başlıyarak Üniversitelerimiz son sınıfına kadar araştırıcı bir havadan zaman zaman uzaklaşırken, alınan tedbirlerin yetersizliği herkes tarafından biliniyor. Bakanlığının ilk zamanlarında Türk Yayan Kongresini başarı ile düzenleyen HAY’in kaybının yarattığı boşluk ikinci kongre sırasında açıkça ortaya döküldü.
Hasan-Âli Yücel, çocukların yetiştirilmesine ilişkin makaleleri kitabın son kısımlarında, “Analar ve babalarla bir hasbıhal”, “Bana bir harf öğreten” ve başlarında da “Çocuğa dikkat” başlığı altındadır. “Rumelide hudut dışı türklerin maarif gayretleri” (S. 197-200) başlıklı makalesinde, türlü siyasal baskılar altında bunalan Rumeli’deki soydaşlarımızın ıstırabını dile getirmektedir. Cumhuriyet gazetesi sütûnlarında, gazeteci Yılmaz Çetiner tarafından yazılan ve sonra kitap haline getirilen “Şu bizim Rumeli" adlı güzel kitapdan başka, bu sıralarda inceleme olanağı bulamadığım Türk Rumeli’ye ait iki kitap ilginin azalmadığını belgelemektedir. Yaşar Nabi (Nayır) tarafından ele alınmış konu Balkanlar ve Türklük adlı kitaptan sonra gene aynı müellif tarafından 1947 senesinin başlarında Cumhuriyet gazetesinde bir seri yazıya temel olmuştu. “Balkan Türkleri Ne Halde” genel başlığı altındaki bu seri sırasıyla; 17-Ocak günü Yugoslavya, 22-Ocakta Romanya, 28- Ocakta Bulgaristan Türklerini konu ettikten sonra 3-Şubat tarihli nüshada “Balkan Türklerini yurda getirmek zaruret olmuştur” yazısı ile tamamlanmıştır. Yakın bir tarihde Milliyet gazetesinde, ne yazıkki kupürlerini kaybettiğim bir seride Balkan Türklerine değinen Y. Nabi en son olarak Yollar Boyunca Değişen Dünyamız (Balkanlar ve Türklük) (Ist. 1973, 470 Sayfa.) adlı muhtelif makalelerini bir araya getiren kitabında değişik bir açıdan ele almaktadır. Son zamanlarda Yugoslavya’daki Türklerin büyük bir canlanış içinde dil ve kültürlerini ilerletmek için giriştikleri çabaların olumlu sonuçlarına rastlıyoruz.
Üniversite sorunlarına değindiği “Üniversite Muhtariyetinin İcapları”, “Doğu ve Üniversite”, “Üniversitede dersler” “Akademi hakkında” makalelerinden başka, Milli Eğitim Bakanlığının düzenine ilişkin “Millî Eğitimde Sinek Masalı”, Milli Eğitim Bakanlığı ve gelip giden bakanlar”, “Maarifte program” başlıklı makalelerinden sonra bugün bile kullanmağa tereddüd etmiyeceğimiz “Neden bir maarif Sistemimiz olamıyor” başlıklı araştırma, ayrıca “İstanbul Lisesi 70ini bitirirken” ve “Var olun Ormancılar” konularındaki yazılar kitabın satırlarındadır. Milli Eğitim tarihimizde en uzun süre bakanlık görevinde bulunan HAY, istikrarlı davranışı ile bir devreye adını vermiş bulunuyor.
Sonuçda, Hasan-Âli Yücel’in makalelerini ayrıca iki kalın cilt halinde “Hürriyet gene Hürriyet” başlığı altında yayınlayan İş Bankası Kültür Yayınlarının daha iyi bir kâğıda, özenli bir baskı ile bitirmesini temenni ediyoruz. 1955 senesinde düzenlediği derlemesine “Hürriyete Doğru[9]” başlığını koyan Yücel’in kültür yönünü aydınlatacak makalelerini bekliyoruz. Akşam gazetesi sütunlarında kalan yazıları “Pazartesi Konuşmaları” başlığı ile kitap düzenine kazandırılmışken, yeni birinin daha katılması, ellinci yılını 1974 yılında tamamlayan İş Bankası’nın olumlu bir girişimidir. Şairliği ile de tanınan Yücel’in müzik sahasına da yabancı kalmadığı biliniyor[10]. Dönen Ses adı altında[11] topladığı şiirlerinin son sayfalarındaki “Üç Şarkı” bugün bile radyolarımızdan dinlenmektedir. Kültür dünyamızdaki yeri türkçe bilen doğubilim mütehassısları tarafından da takdir edilen HAY hakkında Otto Spies’in satırlarına bu vesile ile kısaca değiniyorum[12]. Günün belli başlı ediblerinin hayatını ve eserlerini düzenleyen bu araştırmada HAY’e de yer verilmişti.
MAHMUT H. ŞAKİROĞLU