On sekizinci asır ortalarına ait vesikalarda bu ailenin soyadları Çapar olarak[1] geçmekte olup sonradan aynı manada olarak Çapan denilmiş[2] daha sonra Çapar’daki ب p 1er b ye çevrilerek Arapça جبار Cebbar şeklini almış ve ailenin en şöhretlisi olan Süleyman Bey’in vakfiyesine Abdülcebbar olarak kaydedilmiştir. Fakat halk arasında bu isimlerden Çapan şekli taammüm ederek aile (Çapan Oğulları) diye şöhret bulmuş ve aynı isim darb-ımesel olarak kullanılmıştır.
ÇAPAR (ÇAPAN) OĞLU AHMED PAŞA
Çapan Oğulları ailesi tarihinde ilk gördüğümüz zat Çapar Oğlu AHMED PAŞA’dır. Babasının adı Çapar Koca Ömer Ağa’dır. Mahallî ananeye göre doğu taraflarından gelmiş olan bir Türk aşirete mensup olan bu aile eskiden ormanlık olan Yozgat taraflarına çadır kurmuşlar ve orada yerleşmişlerdir. Yine mahallî rivayetlere göre ÇAPAR OĞLU AHMED, bir düğün münasebetiyle İstanbul'a, soytarı denilen oyuncu götürerek bir müddet orada kalmış imiş. Fakat Çapan ailesinin Mamak Türkmen aşiretine mensup ve bu aşiretin beylerinden olduğu anlaşılıyor.
AHMED BEY (Paşa) 1145 Recep, 1732 Aralık’ta Mamalı Türkmenlerinin voyvodası olarak Bozok taraflarında bulunmaktadır. Mamalu aşiretinin mukataası esbak Sadr-ıâzam BOZOKLU MUSTAFA PAŞA’NIN mukataası olup oğlu HÜSEYİN BEY’E intikal etmiş ve HÜSEYİN BEY de bu mukataayı Çapar Oğlu AHMED BEY’E bir sene müddetle iltizam suretiyle kiralamış ve mukataa halkının zabt ve raptı hâzineye ait varidatın tahsili halkın himaye ve sıyaneti bir fermanla Çapar Oğlu’na bildirilmiştir[3].
AHMED BEY daha sonra Bozok Sancağı mütesellimi olmuş ve kendisine 1158 Ramazan ve 1745 Ekim’de Kapıcı başılık payesi verilmiştir[4]. Anadoluda harp ve darbe kaadir ve askerî sevk ve idare ve başbuğ olmağa lâyık ehliyetli olanların hükümetçe defteri tertip edildiği sırada bu evsafı haiz olarak bin beşyüz neferi idareye kudretli olmak üzere Çapar Oğlu AHMED BEY de deftere kaydedilmiştir[5].
AHMED BEY, daha sonra Tokat voyvodası olmuş ve burada bulunurken fiilen kapıcı başıhğı sebebiyle İstanbul'a gelerek Divân-ı Hümayun hizmetinde bulunması emredilmiş ise de sonradan Tokat’da kalması münasip görülerek âdilâne hareket etmesi hakkında kendisine 1165 Zi’l-ka’de, 1752 Ekim tarihli ferman gönderilmiştir[6].
AHMED BEY, daha sonra malikâne suretiyle Bozok ve Yeniil voyvodası olmuştur[7].
Sivas valisi ZARA’LI ZÂDE FEYZULLAH PAŞA’nın Diyarbekir Valiliğine nakledilmesi üzerine 1174 Ca. ve 1760 Aralık’da ÇAPAR OĞLU AHMED BEY Mirmiranlık yani iki tuğlu paşa olarak Sivas Valiliğine tayin olunmuştur[8].
AHMED PAŞA daha sonra Sivas’tan alınarak Niğde Sancağı mutasarrıflığına nakledilmiş ve 1177 H, 1763 M.de Niğde ve havalisinde şekavet yapan Kadı zâde ismindeki şakiyi mağlûp ederek Karaman taraflarına kaçırmış ve katlettiği eşkıyadan belli başlılarının kesik başlarını mühürdariyle İstanbul'a göndermiştir. Bu suretle AHMED PAŞA’nın eşkıya te’dibindeki hizmeti sebebiyle kendisini taltif etmek ve diğerlerine de numune olmak üzere hıl’atle taltif edilmesini sadr-ı âzamin arzetmesi üzerine Sultan ÜÇÜNCÜ MUSTAFA Sadr-ı âzamin takririnin üzerine (gönderesiz) hatt-ı Hümayununu yazmıştır[9]. Fakat sonradan AHMED PAŞA’NIN eşkıyayı ve kapısız leventleri korkutarak el altından anları himaye ettiği ve aynı zamanda zulmünden şikâyet edilip kendisine yapılan nasihatleri dinlemediği için katledilmesi hakkında ikinci defa Sivas Valisi olan ZARA’LI ZÂDE FEYZULLAH PAŞA’ya gizlice ferman gönderilmiştir.
AHMED PAŞA 1178 Şevval ve 1165 Mart’ta mûtad üzere her sene yapılmakta olan tayinlerde kendisine Maraş Eyaletinin verilmesi için tayinlerin yapılmasından bir ay evvel Divân-ı Hümayun’a müracaatta bulunmuştu[10]. İşte bu sırada Rüşvan Ağalığında bulunan ABAZA MEHMED AĞA’nın evvelden beri AHMED PAŞA aleyhinde yazmış olduğu şeyler tesirini göstermiş ve katline Abaza Mehmed Ağa memur edilmiştir.
Bunun üzerine ABAZA MEHMED, Çapan Oğlu’nun üstüne gitmiş, AHMED PAŞA kaçmış ise de elde edilerek katlolunup başı İstanbul'a gönderilmiştir (1178 Şevval sonları 1765 Nisan)[11]. AHMED PAŞA’dan inhilâl eden Bozok Sancağına Beylerbeylik ile ABAZA MEHMED AĞA tayin edilmiştir[12].
ÇAPAN OĞLU AHMED PAŞA, idaresinde sert ve merhametsizdi. Yozgat Kasabasını ilk defa AHMED PAŞA tesis etmiş ve Oğulları MUSTAFA ve SÜLEYMAN Bey’ler burasını imar ile bir kasaba haline koymuşlardır. AHMED PAŞA mütesellim oluncaya kadar Bozok Sancağı mütesellinden Yozgat'a bir saat mesafede Divanlı köyünde otururlarmış. AHMED PAŞA Yozgat'da bir medrese yaptırmıştır[13].
ÇAPAN OĞLU MUSTAFA BEY
AHMED PAŞA’nın büyüğü Mustafa, küçüğü Süleyman adlarında iki oğlu vardı. Bunlardan MUSTAFA BEY Arpalık suretiyle Kayseri, Niğde ve Kırşehir mutasarnfı olan BOĞAZLIYANLI MEHMED PAŞA’nın Başbölük Başlığında bulunmuş, İran seferine memur olan MEHMED PAŞA ile sefere gitmesi, harpte yaralanması sebebiyle Tebriz Seraskeri KÖPRÜLÜ ZADE ABDULLAH PAŞA tarafından verilen izinle memleketine gelerek iyileştikten sonra tekrar cepheye giderken Erzurum ve havalisinde şekavet yapan İCİLLİ İBRAHİM ve EĞİNLİ OSMAN nam bölükbaşıların belâsına uğrayarak katilleri hakkında 1139 Muharrem sonları (1726 Eylül) tarihli ferman yollanmış[14] ise de, MUSTAFA ΒΕΥ’in şaki Bölükbaşı ile beraber olmadığı anlaşılarak gönderilen ikinci bir fermanla[15] ölümden kurtulmuştur.
MUSTAFA BEY’i 1142 H, 1729 M’de Bozok Sancağı mütesellimi görüyoruz. Bu sene içinde Rakka taraflarına aşiret iskânına memur olan Çorum Sancak Beyi KAHRAMAN ΒΕΥ’İN maiyyetinde olarak Ciridlü Köçeklü, Bab, Harbende'li aşiretlerini iskân için Rakka'ya gitmiştir[16].
MUSTAFA BEY 1149 H, 1736 M. tarihinde ise Bozok Voyvodalığında bulunmakta olup kendisinin askerî, idareye muktedir ve cessur olmasından dolayı bu sırada Rusya-Avusturya ile vukua gelen muharebe dolayısiyle süvari askeri Başbuğu olarak orduya davet edilmiştir[17].
MUSTAFA ΒΕΥ’İN bundan sonra babasının 1178 H., 1765 M.’de katline kadar ne hizmette bulunduğuna dair henüz elimize bir vesika geçmemiştir.
MUSTAFA BEY, babasının katlinden sonra uhdesindeki (….) Mamalı malikânesi kendi hallerinde olmak şartiyle oğullarına ihsan olunmuştur[18]. MUSTAFA BEY babasının katlini müteakip metrukâtından kırkbeşbin kuruşu alarak Kırım'a kaçmış ve oradan da İstanbul'a gelmişti, fakat babası AHMED PAŞA’nın metrukâtını meydana çıkarmağa memur edilmiş olan Kapıcıbaşılardan ABAZA MEHMED AĞA’nın, Mustafa Bey’in Bozok’a gönderilmesini yazması üzerine YAYCIOĞLU ABDULLAH ve MUSTAFA Bey’in mühürdarı İSMAİL ÇAVUŞ ile birlikte yola çıkarılmışlar ise de YAYCIOĞLU Düzce ile Bolu arasında gelindiği sırada kaçmış, fakat MUSTAFA BEY Bozok'a getirilerek MEHMED AĞA tarafından hapsedilmiştir[19].
Yine bu sırada MUSTAFA ΒΕΥ’İN kardeşi Süleyman Bey ailelerinin bir kısmiyle İstanbul'a gelmişler ise de Bozok mutasarrıfı ABAZA MEHMED PAŞA bunların İstanbul'da oturmalarından kuşkulanarak mahallî asayişin bozulmasına sebep olacağından bahis ile hepsinin Bozok'a gönderilmelerini yazmış olduğundan yazdığı gibi SÜLEYMAN BEY ve onunla beraber İstanbul'a gelmiş olan aile efradının Bozok'a iadeleri hakkında 1179 Safer, 1765 Ağustos tarihli ferman gönderilmiştir[20].
Bu sırada Bozok Sancak Beyi ABAZA MEHMED PAŞA’nın hapisine bulunmakta olan Mustafa Bey kaçarak Köçeklü ve Mamalu aşiretleri arasında saklanmak suretiyle vakit geçirirken başıboş serseri leventlerin Anadolu’daki fenalıkları dolayısiyle MUSTAFA BEY aşiretlerden tedarik ettiği kuvvetlerle o taraflardaki leventleri tepelemeğe muvaffak olmuştur. Şöyle ki:
Mustafa Bey Köçeklü ve Mamalu aşiretleri arasında dolaşırken başıboş leventlerden ÇOPUR ABBAS, GENÇ ABBAS, DARPÇIKTI isimlerindeki Bölükbaşıların idareleri altındaki Anadolu’nun bu havalisinde yol kesme, yağma, katil gibi fenalıklarda bulunan leventlere karşı yukarıda isimlerini söylediğimiz iki aşiretten ve babasının adamlarından topladığı kuvvetle harekete geçmiş ve bir gece Sungurlu mevkiinde yatan sekiz yüz kadar levent üzerine baskın yaparak bunların bir haylisini öldürüp katledilenlerin başlarını keserek Sivas Valisi ZARALI ZÂDE FEYZULLAH PAŞA vasıtasiyle İstanbul'a göndermiştir (Takriben 1180 H., 1766 Μ.).
MUSTAFA ΒΕΥ’İN bu hizmetine karşı berveçh-i Arpalık Bozok’da olan ÇİRMEN’Lİ MEHMED PAŞA’nın azliyle 1181 Ramazan, 1768 M.’de Bozok Mutasarrıflığına Hotin Muhafızı RECEP PAŞA tayin olunarak mütesellimliği de MUSTAFA BEY’e verilmiştir[21].
Bundan sonra Bozok Sancağı senelik hükümet tayinlerinde mütesellimlik suretiyle tevcih edilir olmuş ve bu Sancak ardında hudut ve kale muhafızlarından kime tevcih edilirse MUSTAFA BEY onun mütesellimi olarak Bozok'u idare etmiştir. Eşkıya te’dibindeki hizmeti sebebiyle MUSTAFA BEY’e Kapıcıbaşılık rütbesi verilmiştir[22].
MUSTAFA BEY 1188 H., 1774 M.’de Surre Eminliğine tayin olunarak kendisine Küçük Mirahorluk payesi verilip bu münasebetle kardeşi SÜLEYMAN BEY’E de Kapıcıbaşılık rütbesi tevcih edilmiştir[23].
Mustafa Bey Bozok Mütesellimliğini elde ettikten sonra babasının katli için ABAZA MEHMED AĞA’ya yardım edenlerden intikam almış; kendisine tebliğ olunan emirlere aldırış etmemiş[24], bu sırada Rus muharebesi sebebiyle meşgul bulunan hükümet bu hallere bakmağa vakit bulamadığından MUSTAFA BEY o havalide nüfuzunu iyice tesis ederek 1191 H., 1777 M.’de Bozok mutasarrıfı olmuş ve bundan istifade ile epey mezalim yapmıştır[25].
Canikli ve Çapan Aileleri arasındaki husumet :
Anadolu hanedanından Fatsa'lı AHMED AĞA’nın oğlu olan CANİKLİ HACI ALİ PAŞA ilk zamanlarında berveçhi malikâne Trabzon Mutasarrıflığı ile Canik muhassıllığında bulunarak[26] 1182 H., 1768 M.’de başlayan Osmanlı-Rus muharebesindeki gayretine mebni vezirlik ile Erzurum Valisi ve Kars Seraskeri olmuş ise de bir iş göremedikten başka hükümete karşı da ağır yazılar yazarak tehditkâr vaziyet almış olmakla beraber kendisine müsamaha edilerek ikinci defa Erzurum Valisi ve arkasından 1193 H., 1779 M.’de Trabzon Valisi olmuştur. İşte bu sırada aşağıda görüleceği üzere ÇAPAN OĞLU MUSTAFA BEY ile araları açılarak birbirleriyle çarpışmaya kadar işi ileri götürmüşlerdir.
Çapan Oğlu MUSTAFA BEY, babası gibi şedid ve zalim olduğundan hısım ve akrabasından bazıları bundan kaçarak Amasya, Merzifon, Vezirköprü taraflarına kadar nüfuzunu yaymış olan HACI ALİ PAŞA’ya iltica etmişlerdi. HACI ALİ PAŞA, bu mültecilerden MAMALI OĞLU ŞEMSÎ ΒΕΥ’İN tahrikiyle Çapan Oğlu’nun nüfuzu altındaki bazı yerleri işgal ederek HÜSEYİN ÂBAD (Alaca) kasabasına kadar inmişti. Bunun üzerine MUSTAFA BEY durumu hükümete arzettiğinden HACI ALİ PAŞA’ya kuvvetlerini geri çekmesi emredilmiş ise de HACI ALİ PAŞA:
— Ya Çapan Oğlunu idam edersiz, yahut ben üzerine varup izale ederim, yollu serkeşçe cevap vermiş ve kendisine gönderilen tahrirata karşı da:
“— Benim fimâbaad devlet ile işim yoktur, istediğimi işlerim ve nice memleket harap ederim” diye isyanını meydana vurması üzerine Valilikten azl ve vezirliği de üzerinden alınarak âsî ilân olunmuştur.
Bunun üzerine malikâne suretiyle Bozok Mutasarrıfı ve Yeni il voyvodası olan ÇAPAN OĞLU MUSTAFA BEY’E gönderilen 1193 Ramazan ve 1779 Eylül sonları tarihlî fermanla HACI ALİ PAŞA’nın te’dip ve idamı emrolunduğu gibi[27] MUSTAFA BEY’E yardım etmesi hakkında Sivas Valisine de bir ferman yollanmış[28] ve deniz yoliyle bir tarafa kaçmaması için sahillerdeki kaza ve nahiye kadılarına da talimat verilmiştir.
ÇAPAN OĞLU MUSTAFA BEY 6 Şevval 1193 ve 17 Ekim 1779’da üç bin kadar kuvvetle Yozgat’tan hareket ve Bafra’da bulunmakta olan HACI ALİ PAŞA üzerine giderek HACI ALİ PAŞA’nın karşı çıkardığı küçük kuvvetlerle müsademe ederek anları bozduktan sonra kendisini Bafra’da muhasara etmiş ise de[29] beş, altı bin kadar kuvveti olan HACI ALİ PAŞA muharebeye girişmeyerek kendi konağını yaktıktan sonra muhasarayı yararak haremi ve oğlu BATTAL HÜSEYİN PAŞA, elli altmış kadar maiyyeti ve hâzineleriyle Sinop yakınında gemilere binerek Kırım tarafına kaçmıştır (Evahır-ı Şevval 1693 ve 1779 Kasım)[30].
İşte bu hal Çapan oğullariyle Canikli Ailesinin aralarını açmış ve husumet daha sonra da HACI Ali Paşa’nın torunu TAYYAR PAŞA ile ÇAPAN OĞLU SÜLEYMAN BEY arasında tekrarlanmış ve Canikli ailesinin felâketiyle neticelenmiştir.
Çapan Oğlu Mustafa Bey’in katli :
Mustafa Bey'in mezalimi babasından ziyade olup Canikl’i ALİ PAŞA’ya galebesinden sonra bütün bütün şişmişti. Yaptığı zulmün neticesinde kendisinden de intikam alınacağını düşünerek babasının adamlarına ve kendi yakınlarına bile güvenemiyerek satın almış olduğu otuzdan ziyade köle ile kendisini muhafaza altında bulundurmakta ve bu kölelere talim ettirerek anları nezareti altında yetiştirmekte idi.
Bu sırada MUSTAFA ΒΕΥ’in dairesinden bir şamdan çalınmış ve bunu buldurarak çalanı katlettirmişti. Halbuki köleler bu şamdanı çalanı bildikleri halde onu ölümden kurtarmak için ele vermemişler ve efendilerine de böylece söylemişlerdi. MUSTAFA BEY, kölelerin hırsızları bildikleri halde söylememelerine kızarak:
“— Siz benim kölelerimsiniz. Benim malıma hıyanet eden kimesneyi benden saklayarak yabancılar ile sırdaş olmanız küfran-ı nimettir” diye kölelerini diğer ağır sözlerle tekdir ile incitmişti. Bu halden müteessir olan köleler bir gün aynı hal bizim başımıza gelir diyerek MUSTAFA BEY’İ öldürmeğe karar vermişlerdir.
MUSTAFA BEY kölelerine tüfenk talimi yaptırmak üzere kasaba haricinde metris yani siperler kazdırıp orada talim ettirmeği ve bunların talimlerinde bizzat bulunmağı âdet etmişti. Yine bir gün şehir dışındaki siperlerde talim yapılırken kölelerin aralarındaki ittifak üzere hep birden tüfeklerini efendilerinin üzerine çevirip yaylım ateşle öldürdükten sonra yine hep birden atlanarak HACI ALİ PAŞA’nın mıntakasına kaçmışlardır (1196 Cemaziyelevvel ve 1782 Nisan)[31].
MUSTAFA ΒΕΥ’İN adamlarından GÜRÜN’LÜ MUSTAFA AĞA’nın 14 Ca. 1196 (27 Nisan 1782) tarihli ifadesine göre ÇAPAN OĞLU’NUN at yetiştirmeğe hevesi olmadığından tahminen yetmiş, seksen devesi, seksen katırı ve bin kadar koyun ve keçisi varmış. Beslediği atları hediye olarak gönderirmiş. Çiftlikleri mamûr olup haylıca mahsul alırmış, ekseriya fakir köylülere borç olarak tohumluk verirmiş[32].
MUSTAFA ΒΕΥ’İN ölümünde Ali adında onbeş yaşında bir oğluyle bir yaşında diğer bir oğlu ve küçük yaşta üç de kızı kalmıştı. Üç dört yüz kese sarfiyle Yozgat’ta cami ve han ile çarşı bina ettirmişti[33].
MUSTAFA ΒΕΥ’İN ölümünden sonra gerek muhallefatının zaptı ve gerek Bozok'a bir mütesellim tayini hakkında Sadr-ı âzam İZZET MEHMED PAŞA tarafından 1 İNCİ ABDÜLHAMİD’e takdim edilen takrirde Bozok için iki namzet gösterilerek bu hususta Pâdişâhın mütalâası sorulmuştur. Sadr-ı âzam takririnde şöyle diyor:
“Bu defa vefat eden Çapazâde Mustafa Bey’in mukataatı kaimelerini tertip ve emvâl ve eşyasının zaptına Kapıcıbaşı Ağalardan biri mübaşir tayin ve hâcegân-ı divân-ı hümayunlarından bir müdrik mevsuk kulları ve baş muhasebeden bir mûtemed kâtip terfik olunmak üzere iktiza eden evamir-i aliyyenin ve kezalik Sungurlu'da tevkif olunan hazînesinin der-i saadete irsalini müş’ir lâzım gelen emr-i şerifin ısdarını ve Kapıcıbaşılık esamisinin hazinemande olunmasını mutazammin Defterdar Efendi kullarına ve kalemine buyruldular neşrolunup lâkin Bozok Sancağının zabitten bir an huluvvi حلوى caiz olmadığından senan bir mütesellim nasbi cemi-i umurdan mukaddem olmak hasebiyle Bozok sükkânından Sungur zâde veyahut müteveffanın kâtibi Mühürdar İSMAİL EFENDİ’den[34] birisinin Bozok mütesellimi tayin olunması mertebei vucupta olmağın merkumandan kangısının mütesellim nasbına iradei husrevâneleri taallûk eder ise muktazi olan emr-i münifinin takdiri...”
Sadr-ı âzamin bu takriri üzerine BİRİNCİ ABDÜLHAMİD:
“Benim Vezirim
“Müteveffanın emvali yoktur, evlâdı ve biraderi şu kadar akçe virsün, musaleha olunsun diyecek madde değildir. Herkesin lisanı yirmi otuz bin keseye baliğ olur ; maliktir diyorlar. Sair fevt olanlar gibi değildir. Zalemeden gaddar bir cebbar idi, evlat, akraba, etbâ elbette tekdir olmadıkta meydana mal zuhur etmez. Mübaşir, Kapıcıbaşından münasibi ve hacagândan biri ve kâtip arzı mütesellindik Sungur zâde olsa olmaz mı? Zehair hususuna dahi dikkati tâmme birle tanzimine ihtimam gerektir" hatt-ı hümayuniyle cevap vermiştir[35].
Birinci Abdülhamid, Mustafa Bey’in zalim ve gaddar oluğunu bildiği için mümkün olursa o havaliyi bu ailenin elinden kurtarmak istiyordu. Bununla beraber MUSTAFA BEY’in kardeşi olup İstanbul'da bulunan SÜLEYMAN BEY’in, biraderinin yerine tayin edilecek olursı onun muhallefatını üzerine alarak ona mukabil hâzineye ne verebileceğini öğrenmek isteyerek:
“— Çapar Oğlu’nun nesline Türkmen Ağalığı şart değildir, kapıcıbaşılardan ve taşradan kimse yok mudur? Müteveffanın karındaşı oldukta ne verir? Malikâneleri tanzimi ve mübaşir intihap oluna. Genç Osman Kapıcıbaşı gençcedir. Dahi bundan çeri' ve cessur ve mûtemed var mıdır? Yine intihaben bildiresin". Hatt-ı hümayununu yazmış ve nihayet Bozok Mutasarrıflığı MUSTAFA BEY’in kardeşi SÜLEYMAN BEY’e verilmiştir[36].
MUSTAFA BEY 1195 Muharrem gurresinde (birinci günü), 28 Aralık 1780’de Yozgat’ta bir cami ile türbe ve şadırvan yaptırarak vakfına kapıcıbaşı rütbesinde olan onbeş yaşındaki oğlu ALİ RIZA BEY’İ mütevelli koymuştur[37]. Vakfiyesinde (Sabıka surre-i hümayun emini ser bevvabin-i dergâh-ı âlî) kaydı olup aynı kayıt çeşme kitabesinde de vardır.
Vakfiye mûcebince cami MUSTAFA ΒΕΥ’İN olduğu halde sonradan biraderi ve halefi SÜLEYMAN BEY camii kabullenip kapısı üstüne 1209 H., 1794 M. tarihli saçma sapan gûya manzum bir kitabe koydurmuştur.
SÜLEYMAN BEY biraderinin şadırvan (Çeşme) kitabesini kendisine mal edemiyerek Mustafa Bey’in ismi zikredilmekte olup aynen şöyledir:
— Sahibü’l Hayrat Camii Kebir Sâbıka surre-i Hümayun
— Bereket nümûn emin-i ser bevvabîn-i Dergâh-ı Âlî Abdülcebbar Zâde
— Elhac Mustafa Bey Efendi İbn-i Merhum Ahmed Paşa
— İbn-i Ömer Ağa 1312 Mütevelli Ali Riza Vekili Mehmed Nureddin
ÇAPAN OĞLU SÜLEYMAN BEY
Çapan Oğulları ailesi içinde en nüfuzlusu ve devlete hizmet itibariyle en faali ve bilhassa ÜÇÜNCÜ SELİM’in tesis ettiği Nizam'-ı Cedid teşkilâtındaki gayreti ile pâdişâhın Anadolu’da en çok güvendiği ve sevdiği bir şahsiyet idi. SÜLEYMAN BEY nüfuzu altına aldığı geniş mıntakadaki icraatı ve yerine göre şedid ve cezri harekâtiyle şöhret bulmuştur. SÜLEYMAN BEY, AHMED PAŞA’nın küçük oğludur.
1188 Zil’kade ve 1775 Ocak’ta Kapıcıbaşı rütbesi verilen SÜLEYMAN BEY daha sonra biraderi tarafından öldürülmekten korkarak İstanbul'a, kaçmıştır[38]. Biraderi MUSTAFA ΒΕΥ’İN katledildiği Bozok'da bulunan kethüdası Mehmed Ağa tarafından kendisine bildirilmiş olduğundan SÜLEYMAN BEY kendisine gelen mektubu bilvasıta Sadr-ı âzam’a takdim etmiştir[39].
MUSTAFA BEY’E ait kısımda görüldüğü üzere Bozok'a hariçten kimse tayin edilmeyerek biraderinin muhalleefatına bedel, SÜLEYMAN BEY hazîneye üçbin beşyüz kese (bir milyon yediyüz elli bin kuruş) vermek suretiyle Bozok idaresi kendisine verilerek Yozgat'a gönderilmiştir 1196 H., 1781 M.[40].
SÜLEYMAN BEY Bozok'a hareketinden evvel Sadr-ı âzam İZZET MEHMED PAŞA ile Defterdar PEPEĞİ HASAN EFENDİ’yi görüp biraderinin mallarını oğlu ALİ BEY ile akrabasından Sungur zade AHMED AĞA ve Mühürdar İSMAİL ve Başçavuş ALİ AĞA, Hazinedarı ve kölesi Osman’ın saklamış olduklarını haber aldığını ve Yozgat’a gidince bunlardan biraderinin mallarını meydana çıkarmak için tazyik edilmelerinin zarurî olduğunu ve bu hususta kendisine müsaade olunmasını isteyerek muvafakatlerini aldıktan sonra Yozgat’a gitmiş ve oradan gönderdiği bir tahriratta saklı malları meydana çıkarmak için emir istemiş ve kendisine (1198 Zil’hicce sonları, 1782 Kasım sonu) tarihli müsaadeyi havi ferman gönderilmiştir[41].
SÜLEYMAN BEY aldığı bu müsaade üzerine haklı haksız bunları tazyik ile iki bin keseden ziyade para aldıktan başka idaresi altındaki ayanlardan da -biraderinin zamanında- halka zulüm ettiklerinden dolayı yine iki bin keseyi mütecaviz cerime almıştır[42].
1200 H., 1786’da Yozgat’ta veba hastalığı zuhur ettiğinden MUSTAFA Bey’in oğlu Kapıcıbaşı rütbesinde olan ALİ BEY bundan müteessiren vefat ettiğinden Süleyman Bey’in aleyhdarları henüz on dokuz yaşında olan bu gencin amcası tarafından zehirlendirildiğini ortaya atmışlardır[43].
SÜLEYMAN BEY’İN de gaddarlığı sebebiyle hakkında şikâyetler devam etmesi üzerine Birinci Abdülhamid bunların zalemeden olmalarına mebni Bozok Sancağının iki tuğlu Paşa’ya (Beylerbegiye) verilmesini düşünerek bu hususta Sadr-ı âzamin mütalâasını sormuş o da takdim ettiği takririnde:
“Çapar Oğulları hakkında söylenen kelâmlara aslı yoktur denilemez. Lâkin şu aralıkta Anadolu’dan bir mahalle beş on bin asker tayin murad olunsa yine aşair ve kabail ricalinden olmağla göze görünür Çapan Oğlu vardır. Geçenlerde Mısır’a bin nefer ve bu defa da İsmail ordusuna iki bin nefer asker Bozok’dan ihraç ve irsal olunmuştur. Yine îcap ederse nüfuzu olmağla istenilen miktar asker ihraç edebilir. Yerine bir Paşa tayin edilse henüz gitmiş, acemi olmağla nüfuzu bunun gibi olamaz, zira aşiretin mizacını bilir. Şimdilik kendisine mezalimden el çekmesi için tarafımdan mektup yazılarak ıslahına sâ’y edileceğini” arzetmiş ve BİRİNCİ ABDÜLHAMİD bu mütalâayı uygun bularak takririn üzerine:
“Benim Vezirim,
“Çapar Oğlu'nun hemen azli vakti olmadığı malûm. Bir hâli vakte merhundur, ancak zulme benim rızam olmadığı ve Allah'ü Azimüşşanın dahi emri olmamağla tarafından ne gûna tekit emri iktiza eder ise tahririniz yine faideden hali olmaz" hatt-ı hümayununu yazmıştır[44].
Sadr-ı âzamin takririnden anlaşılacağı üzere SÜLEYMAN BEY rivayet edilen mezalimiyle beraber nüfuz ve kudreti sebebiyle dar zamanlarda hükümete yardım ve devlet emrini yerine getirmek suretiyle hizmet ediyordu.
I. ABDÜLHAMÎD, zulümlerinden dolayı Çapan Oğullarını sevmiyordu. Bir gün Pâdişâh, SÜLEYMAN BEYİ Surre Emini tayin etmek arzusunu göstermiş ve bu hususta Sadr-ı âzamin fikrini sormuş ve SÜLEYMAN BEY’İ Surre Emini tayin etmekten maksadının da anı bir müddet muhittinden uzak bulundurmak ve belki de yolda ölerek halkın kendisinden kurtulmaları ihtimali imiş. Pâdişâh buna dair Sadr-ı âzama yazdığı Hatt-ı Hümayunda:
“Benim Vezirim,
“Çapar Oğlu اطلم العباد الله azlemu’l-ibadullah bir mel'un, belki yolda canı cehenneme gider" sözleriyle SÜLEYMAN BEY hakkında gayzını izhar etmiştir. Pâdişâhın arzusu üzerine Sadr-ı âzam daha evvel Süleyman Bey’in Surre Eminliği hakkında fikrini yoklamıştır. SÜLEYMAN BEY verdiği cevapta hükümet hâzinesine ve halkın borçlu olduğundan dolayı Sürre Eminliğinden afvını rica etmiş ve aynı zamanda İsmail kalesi tarafına bin kadar asker yollaması kendisine emredilmiş olduğundan bizzat bunlarla meşgul olacağı cihetle keyfiyet Pâdişah’a arzolunarak Surre Emini tayininden vazgeçilmiştir. Sadr-ı âzamin bu meseleye dair takdim ettiği arîzasının üzerine BİRİNCİ ABDÜLHAMÎD:
Benim Vezirim,
Çapar Oğlu eben an ceddinin ezlam'ül-lahi-l’ibâd bir dinsiz heriftir. Bu kadar fukara ve zuafaya ba husus mürd olan karındaşı bî iman ve bî hamiyetle eylediği siyaset bir türlü tarif olunacak manâ olmadığı cümlenin malûmudur. Karındaşının malından deruhde eylediği bakayası hâlâ İZZET PAŞA sadaretinden beru kalmıştır[45]. Gerek mirîye ve gerek sair kesâna def'atan verip Surre Emanetine dahi tahmil olmağa kudret sahibidir, öyle dinsizi Ziyaret-i ravza-i mutahhare ve tavaf-ı beytülharam ile cenab-ı Allah-ü âzîmüşşan lâyık görmeyiip böyle özürü bahane ile hemen tahsil-i emvâl-i mîrî bakayası ne ise elbet ve elbet ikdamü tahsil ettiresin" hatt-ı hümayununu yazmıştır[46].
Hatt-ı hümayunlardan anlaşıldığına göre Çapan Oğlu AHMED PAŞA ile Oğulları MUSTAFA ve SÜLEYMAN Bey’lerin - bir kısmı düşmanları tarafından şişirilmiş olsa da - halk üzerindeki şiddetleri dolayısiyle Padişahın bunlara düşman olduğu görülüyor.
Bu tarihlerde (Onsekizinci asrın ikinci yarısı) hükümet âciz durumda olup gerek Anadolu ve gerek Rumeli’de vilâyetlerin mühim bir kısmı âyân denilen nüfuzlu mütegallibe ellerinde bulunduğu için bir gaile çıkmasından çekinilerek ileri gidilemeyip nasihatle iktifa ediliyor. Bu arada Bozok Sancağı artık mütesellim ile idare edilmeyip mâlikâne suretiyle mutasarrıflıkla Çapan Oğullarının idaresi altında olduğu gibi etrafındaki bazı Sancak ve Kazalarda bunların nüfuzu altında bulunmakta idi. Bu hal daha sonraları ve hattâ SÜLEYMAN ΒΕΥ’İN son senelerine kadar böyle devam etti[47].
SÜLEYMAN BEY sert idaresiyle beraber hükümete karşı muhalif bir tavır takınmadığı gibi icabında hükümetin emriyle asker, zahire ve hayvanat şevkinde, ihmal göstermeyor ve hasmı olan HACI ALİ PAŞA’lara karşı hükümete dayanıyordu.
1202 H, 1888 M’de Osmanlı devletinin Rusya ve Avusturya ile olan muharebesinde SÜLEYMAN BEY üç bin süvari göndermek suretiyle yardımda bulunduğu gibi[48] ertesi senede üç bin yüz kadar askerle sefere iştiraki emredilmiş olduğundan[49] 1204 H, 1790 M’de askeriyle beraber İstanbul’a gelerek yerine oğlu ABDÜLFETTAH BEY’İ bırakmış ve bu suretle ABDÜLFETTAH BEY’E Kapıcıbaşılık payesi verilmiştir[50].
Süleyman Bey’in kendisiyle beraber gelen maiyyeti kuvvetinin miktarı hakkında kesin bir rakam verilmeyor. Bunu üç bin, dört bin ve hattâ yedi bin diyen kaynaklar da vardır[51]. Kendisi sefere memur olup ilk defa da orduya iltihak edeceği için bu miktarın üç binden ziyade ve hiç olmazsa beş binden az olmaması icap eder.
Saad Âbad’da Padişah huzurunda yapılan geçit resminde SÜLEYMAN BEY askerinin en gerisinde bulunup Kasr-ı Hümayuna yüz adım kala Bostancıbaşı delâletiyle kethüdasiylc beraber atlarından inmişlerdir. Bu rütbeden olan devlet memurları Kasr-ı Hümayuna giremezler ve Pâdişâhın karşısında huzurda duramayıp yirmi adım geride dururlarken hil’at giymek teşrifat kanunu iken bu kanun dışı ve müstesna olarak SÜLEYMAN BEY Vezirler gibi Kasr-ı Hümayuna alınarak hil’at giyip Padişah tarafından huzuruna kabul edilmiştir. Padişah SÜLEYMAN BEY’E:
“—Göreyim seni, Din-i Muhammedîye güzel hizmet eyle. Bu güne güzide asker ile geldiğine haz eyledim, berhurdar ol. Nan-i nimetim sana helâl olsun. Düşman-ı dinden yüz döndürme ve yollarda riâya ve berâyaya Zulmettirme. İnşallah-u teâla memul olduğu üzere hizmet edersen mükerrem olursun. Hilafından hazer eyle" demiştir.
SÜLEYMAN BEY nutk-u hümayuna cevap veremeyip şaşırdığından dışarı çıkarılmıştır. Sonra SÜLEYMAN BEY’E on bin kuruş ve sergerdelerine beşer bin ve cümle askerine de verilmek üzere ayrıca beş bin kuruş ihsan olunmuştur.
SÜLEYMAN BEY askerine huzur-ı Hümayunda mızrak ve cirit oyunları oynatup pehlivanlar güreştirmiştir[52]. SÜLEYMAN BEY’E günde bin beşyüz çift ekmek ve ikiyüz ellişer okka sade yağı verilmesi hakkında matbah eminine divan tezkiresi yazılmıştır. (Cevdet Tasnifi Askerî vesikalar numara 1896).
SÜLEYMAN BEY muharebeden sonra 1205 Rebi’ul-evvel ve 1790 Aralık’da İstanbul'a, gelerek kendi kapu kethüdasının Abdullah bey’in konağında misafir edilip memleketine dönerken ertesi sene sefer için Ankara, Çankırı, Kayseri, Niğde Aksaray, Çorum, Amasya Sancaklarındaki yirmi kazanın askerini alıp orduya getirmek üzere tam salâhiyetle ve Kapışıbaşılığına ilâveten Mirahor-ı evvel pâuyesiyle asker sürücüsü tayin olundu[53] ve tedarik ettiği kuvvetle sefere gitti.
Süleyman Bey 27 Rebi’ul-evvel 1206 ve 26 Kasım 1791 de Ruslarla mütareke akdiyle harbe son verilmesi sebebiyle İstanbul'a gelerek Bâb-ı âlî’de temadi etmiş olan mağlûbiyetler sebebiyle vâki müzakerelerde Kara Osman Oğulları ÖMER ve biraderi MEHMED Ağa’larla beraber bulunmuşlar ve sefer ihtimaline binaen, yine kuvvetleriyle Edirne ordugâhına gelmeleri emrolunarak yerlerine dönmüşlerdir. Bunlara hareketlerinden evvel emsali vezirlere de verilmemiş olan ağır samur kürklü hil’atlar ile taltif olunmuşlardır[54]. Fakat Ruslarla Yaş muahedesi aktedildiğinden SÜLEYMAN ΒΕΥ’İN sefere gelmesine lüzum kalmamıştır,
BONAPART’IN Mısır'ı işgali üzerine açılan seferde 1214 H, 1799 M’de SÜLEYMAN BEY kendisinin malikâne suretiyle üzerinde olan Bozok ve Çankırı Sancaklarından başka Kayseri, Çorum, Ankara, Kırşehir, Niğde kazalarından topladığı kuvveti (kısmen asker ve kısmen bedel) Sadr-ı âzam ve Serdar-ı Ekrem YUSUF ZİYA PAŞA’nın maiyyetine göndermiştir[55].
SÜLEYMAN BEY yukarıda görüldüğü üzere 1788 ve 1791 senelerindeki seferde bizzat bulunmuş ve nizamsız yeniçerilerin bozukluğunu görmüş ve seferden avdetinde ÜÇÜNCÜ SELİM’in fevkalâde teveccüh ve iltifatına nail olmuş ve genç Pâdişâhın yeni asker tertip etmek hususundaki arzusunu benimseyerek çalışmayı kabul etmiş ve bu suretle Konya Valisi KADI ABDURRAHMAN PAŞA ile Anadolu'da Nizam-ı Cedid askeri teşkilaine ilk adım atılmıştır. SULTAN SELİM bu samimî arzusu ve hizmeti dolayısiyle SÜLEYMAN BEY’İ sadık bir bendesi olarak ileri çekmiş, bundan başka Bozok'a civar olan Sancakların mütesellimliğini de kendisine vermiştir[56]
Nizam-ı Cedid askeri tertibi dolayısiyle SÜLEYMAN BEY işe başladığını bilvasıta arzetmesi üzerine SULTAN SELİM bundan fevkalâde memnun olarak kendisine beyaz üzerine aşağıdaki hattı-ı hümayunu göndermiştir:
“Sen ki Cebbar zâde Süleyman Bey'sin,
“Sen benim sadık ve rıza-cû bendem olduğunu gerçi bilirim; lâkin bu defa muvaffak olduğun hizmet ve ibraz eylediğin gayret ve sadakat tamam senden memûlüm olan bendelik olmağla sana olan teveccüh-ü derunum bir kaç kat ziyade olup daavâtı hayriyyeme mazhar oldun, hak teâlâ seni ve hanedanını dâim eyleyüp devletimden eksik etmesün. İnşallah daha nice hidemât-ı aliyyeme muvaffak olursun. Din ve devletin muntazam talimli askerin lüzumunu bilip teyidi din-ü devlet niyet-i hâlisesîyle tahsil-i rizây-ı bârî için tertip ve talime şuru eyledim. Bu husus benim aksây-ı âmâlim olduğunu bilüp lüzumunu dahi idrâk eylediğin halde senden memülüm sa'y-ü ikdamdır. înşa’llah çok esere muvaffak olursun. Göreyim seni Süleyman Bey, dil-hâhım üzere gayret ve ikdamını işittikçe seninle iftihar eylerim. Heman rabbim her halde tevfik buyursun, âmin."
SÜLEYMAN BEY nizam-ı cedid askeri tertibine hizmetten başka hükümete karşı serkeşlik eden vezir, Beylerbeyi ve sair mütegallibeyi te’dip hususunda da hizmet ediyordu. 1215 H, 1800 M’de Rakka Valiliğine tayin edilmiş olan sabık Sivas Valisi SİLÂHDAR HÜSEYİN PAŞA ile Maraş Valisi İSMAİL PAŞA’nın ayak sürüyüp memuriyetleri başına gitmeyerek isyan edeceklerinin haber alınması üzerine Mısır seferi münasebetiyle cephede bulunan Sadr-ı âzam ve Serdar-ı Ekrem YUSUF ZİYA PAŞA tarafından bu iki paşanın katilleri hakkında SÜLEYMAN BEY ile Sivas Valisi MUSTAFA ve Trabzon Valisi TAYYAR Paşa’lara fermanlar gönderilerek beraberce işin halli emrolunmuştur[57]. Sivas Valisi ile Trabzon Valisi bizzat ve Süleyman Bey de kethüdası SADIK AĞA ile Zile voyvodası KÜÇÜK AHMED AĞA’yı HÜSEYİN PAŞA’ya karşı göndermiştir.
Asî HÜSEYİN PAŞA zorlu bir vezir olup Diyarbekir’de döktürmüş olduğu üçer okkalık gülle atan iki ve onbir çapında dört adet topla kendisini müdafaa edecek kadar hazırlanmıştı. TAYYAR PAŞA ile MUSTAFA PAŞA Yeni han önünde Hüseyin Paşa’yı muharebe neticesinde bozmuşlar ise de HÜSEYİN PAŞA kendisini toplayup tekrar muharebeye girişmiş ve nihayet üçüncü çarpışmada iyice bozularak Kızılırmağı geçüp Çapan Oğlu’nun araszisine kaçmış ve Söğütlü köyünde SÜLEYMAN BEY kuvvetleri tarafından yakalanarak başı kesilip İstanbul’a gönderilmiştir.
HÜSEYİN PAŞA’nın başının SÜLEYMAN BEY tarafından İstanbul'a yollanması sebebiyle Çapan Oğulları’nın hasmı olan TAYYAR PAŞA ile Sivas Valisi MUSTAFA PAŞA, galebe kendi taraflarından temin edilip SÜLEYMAN ΒΕΥ’in gayreti görülmediğini yazarak hizmetlerini bildirmişler ise de SULTAN SELİM bu hususta bunların müştereken gayretlerini gözönüne alarak : “—Doğrusu güzel ikdam ettiler, cümlesi berhurdâr olsunlar" diye memnuniyetini havi üçüne de hil’atler göndermiştir (1216 sonları, 1802 Nisan)[58].
Rumeli’de bir çok mezalimi ve serkeşliği görülerek başındaki serserilerle bile İstanbul’u tehdide kalkan Silistre Valisi GÜRCÜ OSMAN PAŞA, nihayet güç hal ile ve Anadolu Valiliği verilerek Kütahya'ya gönderilebilmişti. Eşkıya reisinden farksız olan bu vezir Anadolu’da da rahat durmayarak devletin başına bir gaile çıkarmak istediğinden kendi emniyeti için maiyyetînde bulunan Deli Başı ÖMER’in beylerbeği rütbesiyle Kayseri Mutasarrıflığına tayinini istediğinden kendisini kırmamak için isteği yapılmıştır.
Bunun üzerine OSMAN PAŞA Çapan Oğlu SÜLEYMAN BEY’E mektup yollayarak ÖMER PAŞA’ya yardım edilmesini istemiş ve SÜLEYMAN BEY bu mektubu 13 Zil-hicce 1217 tarihli (1803 Nisan) arizasıyle hükümete göndermiştir. Bunun üzerine OSMAN PAŞA’nın eski durumu gözönüne alınarak bir gaile çıkarmak istediği ve SÜLEYMAN BEY’İ de teşvik ettiği zan olunarak meselenin halline karar verilmiştir.
Bunun için hükümet OSMAN PAŞA’nın tutar-eli demek olan Kayseri mutasarrıfı ÖMER PAŞA’nın katlini münasip görerek bunu SÜLEYMAN BEY’E havale etmiştir. GÜRCÜ OSMAN PAŞA başındaki serseri haşerat ile korkunç bir vezir olduğundan bu işe cepheden girmek istemeyen SÜLEYMAN BEY, ÖMER PAŞA’nın katline teşebbüs etmekle beraber bunun kendi tarafından değil de hükümet tarafından gönderilen bir haseki vasıtasiyle yapıldığı zannını vermek üzere tertibat almıştır. Bunun için maiyyeti adamlarından elli kişi intihap ederek bunları kethüdasiyle beraber ÖMER PAŞA’nın Kayseri’ye girmesinden evvel o tarafa göndermiştir.
ÖMER PAŞA Kayseri kasabasına iki saat mesafede bulunan Mola köyüne gelmiş ve kuvvetlerini orada bırakarak on kadar adamiyle ve tebdili kıyafetle şehre girerek mütesellimin konağına varup oturduğu sırada Çapan Oğlu’nun adamları İstanbul’dan gönderilmiş gibi hareket ile ÖMER PAŞA’nın başını kesmişler ve halk da İstanbul’dan gelen haseki ile ÖMER PAŞA’nın başı kesildiğini zan etmişlerdir. SÜLEYMAN BEY bu işin kendi tertibi gibi İstanbul’dan gönderilen memurla yapıldığının işaasını hükümetten rica ettiğinden, maktul ÖMER PAŞA’nın kesik başının üzerine yapıştırılan yafta SÜLEYMAN ΒΕΥ’İN arzusu gibi yazılmıştır[59].
1218 H, 1803 M’de Rumeli Valisi VANLI MEHMED PAŞA maiyyetinde olarak SÜLEYMAN ΒΕΥ’İN dağlı eşkıyasını tenkil için yedi, sekiz bin kadar süvari ve piyade kuvvetiyle bizzat Dağlı eşkıyasına karşı yapılacak harekâta iştirak etmesi hakkında kendisine ferman yollanmış ise de SÜLEYMAN BEY bir kaç senedir kâh Rumeli ve kâh Mısır seferleri için asker, bedel vesair mürettebat göndermekte olduğunu ve bu suretle ahalinin perişanlıklarından bahis ile ancak iki bin kadar bir kuvvet gönderebileceğini ve bundan başka Gürcü OSMAN PAŞA vesair o makule hasımlarına karşı olan durumunu arz ile bizzat gitmekten afvını istirham etmesi üzerine oğlunun kumandası altında iki bin beşyüz kişilik kuvvet göndermesi emredilmiştir[60].
Süleyman Beyin Konya Valisi Kadı Abdurrahman Paşa’ya yardımı :
ÜÇÜNCÜ SELİM Anadolu’da nizam-ı cedid teşkilâtı yaparken SÜLEYMAN BEY’den sonra Alâiye Sancağı mutasarrıfı ve Bozkır madeni emini tayin ettiği KADI ABDURRAHMAN PAŞA’yı ele almış ve o vasıta ile de nizam-ı cedid yâni disiplinli askeri çoğaltmak istemiş ve böylece Anadoluda’da fiiliyata geçilmişti. SULTAN SELİM, iki sene sonra aynı teşkilâtı Karaman eyaletinde tatbik etmek istediğinden Alâiye ve Beyşehri mıntakalarında faaliyetini görmüş olduğu KADI ABDURRAHMAN PAŞA’yı Alâiye Sancağıyle Bozkır Madeni ve Beyşehri Sancağı üzerinde kalmak suretiyle 7 Cemiaziyel-evvel 1218 ve 25 Ağustos 1803’de Karaman (Konya) Valisi yapmıştı.
Konya'nın ileri gelen mütegallibelerinden Yeniçeri Ocağına kayıtlılardan CANDER OĞLU SEYYİT EBÛ BEKİR AĞA ve diğer aveneleri ABDURRAHMAN PAŞA’nın Konya kadısı bulunduğu sırada aralarındaki macerayı bahane ederek ABDURRAHMAN PAŞA’yı Konya'ya, sokmadıklarından mesele ehemmiyet kesbetmişti.
SULTAN SELİM, ABDURRAHMAN PAŞA’nın her ne suretle olursa olsun Konya'ya girmesini kat’î olarak emrettiğinden ve Karakış sebebiyle ABDURRAHMAN PAŞA Konya'yı tamamen muhasara ile işgal edemediğinden Konya işi dört ay kadar sürmüştü.
Nihayet ABDURRAHMAN PAŞA, ÇAPAN OĞLU SÜLEYMAN ΒΕΥ’İN kendisine iki bin kişilik bir kuvvetle yardım etmesini istediğinden bu hususta SÜLEYMAN BEY’E 1218 Zil-hicce iptidaları (1804 Mart) bir ferman gönderildiği gibi[61] civar sancaklara da Karaman Valisine yardım etmeleri emrolunmuştur. SULTAN SELİM, bilvasıta Çapan Oğlunun kethüdası HACI MUSTAFA EFENDİ’ye:
“ABDURRAHMAN PAŞA’nın Konya'ya idhali hasren ve musırren Çapar Zâde Süleyman Bey'den matlubumdur, lâkin kan dökülmeksizin idhal ederse daha ziyade haz ederim. Kapu kethüdasını çağırıp tenbih ile bu veçhile kenduye yazsun" iradesini tebliğ ettirmiştir[62].
Bu hususta Sadr-ı âzam YUSUF ZİYA PAŞA’nın Çapan Oğlu’na birisi Zilka’de ve diğeri ise 15 Zilhicce tarihli (1804 Şubat ve Mart) iki mektubu vardır[63].
ÇAPAN OĞLU SÜLEYMAN BEY’in şiddet ve faaliyeti o havalide malûm olduğundan bunun ihtilâlciler üzerine tayini muhaliflere bir darbe oldu. SÜLEYMAN BEY aldığı ferman üzerine Konya’daki Yeniçeri serdariyle serden geçti ağalar ve diğer alâkadarlara gönderdiği mektupta ferman mûcebince hareket edeceğini, Ocaklının Pâdişâhın itaatli kulları demek olduğunu, mukavemetle Valinin tebdili fikrinde iseler buna imkân olmadığını ve sonu fena olacak harekâttan el çekerek ABDURRAHMAN PAŞA’yı kabul eylemelerini, içlerinde korkanlar varsa kendisinin yanına gelmelerini ve keyfiyetin müftü ve mevlevî şeyhine de yazıldığını beyan ettikten sonra nihayetinde Pâdişâhın İradesi olur, sizin sözünüz olmaz, denmiştir[64].
Filhakika Çapan Oğlu’nun hareketini haber alan ve Pâdişâhın müteaddit fermanlarına itaat etmeyen âsî elebaşıları SÜLEYMAN Bey’in yazması üzerine muhalefetten vaz geçerek ABDURRAHMAN PAŞA’yı Konya’ya almışlar ve bu işte önayak olan CANDAR OĞLU EBÛ BEKİR ve diğer onbeş yirmi kadar muhalifler kaçmışlardır.
Canikli Ailesiyle ikinci mücadele:
Yukarıda ÇAPAN OĞLU MUSTAFA ΒΕΥ’İN tercümci halinde görüldüğü üzere Canikli HACI ALİ PAŞA, ÇAPAN OĞLU MUSTAFA BEY’e mukavemet etmeden Kırım'a kaçmış, Vezirliği alınmış ve daha sonra af edilerek tekrar vezir ve vali olmuştu ; fakat HACI ALİ PAŞA evlat ve torunları kendilerine nazaran Kapucıbaşı rütbesinde olan bir Bey’in hükümetin yardım ve himayesiyle kendilerine karşı galebesini bir türlü hazmedemiyerek bu suretle iki aile arasında kapanmaz bir kin ve husumet devam etmiştir, hattâ rivayete göre Çapan oğlu Mustafa Bey’i, kölelerini gizlice elde etmek suretiyle HACI ALİ PAŞA öldürtmüştür.
İşte Anadolu’nun iki marûf hanedanı arasındaki bu husumet daha sonra da devam etmiş ise de 1220 H, 1805 M. tarihine kadar kuvvede kalmış, mücadele safhasına girmemişti.
ÜÇÜNCÜ SELİM, esas umdesi olan nizam-ı cedid askeri teşkilâtına ciddî olarak çalıştığı ve başı sıkıldıkça asker, hububat, hayvanat cihetinden fedakârlığını gördüğü Çapan Oğlu SÜLEYMAN BEY’E karşı büyük bir teveccüh ve itimat gösterdiği için Pâdişâhın bu teveccühünü HACI ALİ PAŞA’nın torunu ve nizam-ı cedid taraftarı olmayan BATTAL HÜSEYİN PAŞA’nın oğlu Trabzon Valisi ve malikâne suretiyle Canik (Samsun) ve havalisi elinde bulunan TAYYAR MAHMUD PAŞA çekemiyordu.
SÜLEYMAN BEY kendi mıntakasında ve nüfuzu altındaki yerlerde nizam-ı cedid teşkilâtını yaptıktan sonra bu teşkilâtı Amasya Sancağında da yapmak isteyerek bu hususta hükümete müracaat etmişti. Halbuki Amasya, Canikli ailesinin nüfuz mıntakası olup Çapan Oğulları’nın oraya kadar sokulmaları TAYYAR PAŞA’yı gocundurmuştur. Halbuki TAYYAR PAŞA bir ara İstanbul'a geldiği zaman Amasya mukataası kendisine teklif edildiği halde buradan istifade edilemiyeceği cihetle iltizamına rağbet etmemişti.
ÇAPAR OĞLU SÜLEYMAN ΒΕΥ’İN Amasya iltizamına talip olarak orada da nizam-ı cedid yapmağı teklifi Padişahın arzusuna uygun düşmesi üzerine bu isteğine muvafakat olunup kendisine 1219 Zilka’de ve 1905 Şubat tarihli bir ferman yollanmıştır[65].
SÜLEYMAN Bey’in bu suretle Amasya iltizamını alması TAYYAR PAŞA’nın gözünü açmış ve burasının kendisine verilmesini istemiş ise de hükümet TAYYAR PAŞA’nın bir gaile çıkarmasını önlemek için Amasya iltizamını pâdişâhın kız kardeşi BEYHAN SULTAN’a vererek oraya ALİ AĞA’yı mütesellim yaparak muvakkat bir zaman için Amasya'yı SÜLEYMAN BEY üzerinden almıştır[66].
Bu, Amasya işini müteakip Sivas ve havalisini de nizam-ı cedid mıntakası yapmak isteyen SULTAN SELİM, Çapan Oğlu SÜLEYMAN ΒΕΥ’İN henüz pek genç olan Oğlu MEHMED CELÂLEDDÎN BEY’E vezirlik vererek anı Sivas Valisi tayin eylemiş ve bu hal TAYYAR PAŞA’yı bütün bütün endişeye düşürmüştür.
İşte bu halleri kendi aleyhinde bir tertip olarak yorumlayan TAYYAR PAŞA, asker toplamağa başlaması üzerine keyfiyet SÜLEYMAN BEY tarafından hükümete bildirilmiştir. Bunu haber alan SULTAN SELİM, bir gaile çıkmasını istemediğinden sadr-ı âzama beyaz üzerine şu hatt-ı hümayunu göndermiştir[67].
“Benim Vezirim,
“Tayyar Paşa'nın asker cem'ini Çapar zâde yazmış gördüm. Bu hususla dikkat eylemeni sana yazmıştım. Tayyar Paşa Amasya'nın Çapar zâde'ye verildiğinden ve hem Sivas Oğlu'na verildiğinden vesvese etmiş. Bugünlerde ol taraflarda dahi ihtilâle rızam yoktur[68]. Sana tenbih etmiştim, şimdi Çapar zâde'ye yaz ve lâzım ise bir adam gönder. Amasya'dan Tayyar Paşa'ya semt olan gocunacağı yerlerden bu sene asker tahrir etmesün. Hemen Amasya'yı zapleylesün. Bir gaile çıkarmasun, rızam yoktur. Tayyar Paşa'ya dahi benim hakkında teveccühüm olduğunu yazup gereği gibi temin eyle. Bunlar birbirine düşüp memleket harab olacak ve matlup olan maslahatımız bitmiyecek[69]. Buna rızam yoktur. Çapan zade yazdığı askeri kendi tarafından yazsan. Şimdilik Amasya’dan Tayyar’a semt olan sair mahallerden terk eylesün, iyice tefhim edesin.”
TAYYAR PAŞA, kendisine sadr-ı âzam tarafından yollanan nasihati havi Pâdişâhın iradesine ehemmiyet vermiyerek toplamış olduğu kuvvetlerle Amasya, Turhal ve Tokad’ı işgal eylemiş ve Tayyar Paşa’dan korkan Sivas ahalisi vali MEHMED CELÂLEDDÎN PAŞA’NIN mütesellimini şehirden kovmuşlardı. TAYYAR PAŞA daha sonra Merzifon'u alarak SÜLEYMAN BEY’İN arazisine girmiş ve kuvvetleri Zile’ye kadar gelmiş olduğundan iş ehemmiyet kesbetmiştir.
TAYYAR PAŞA bu suretle bir taraftan tecavüzî harekette bulunurken aynı zamanda taraf taraf etrafa buyruldular göndererek bu hareketini devletin idaresi ve Şeyh’ül-islâmm fetvasiyle yaptığını ve nizam-ı cedid askerini kaldırarak mezalimi defedeceğini ve Çapan Oğlu’nun hakkından geleceğini ilân ederek etrafını kuvvetlendirmişti[70].
Buna mukabil SÜLEYMAN BEY TAYYAR PAŞA’nın buyruldularının aslı olmadığını ve kendisine itaat ve iltihak etmemelerini havi beyannamelerle kazalar halkını ikaz ediyor, fakat halk bunlardan hangisinin doğru olduğunda tereddüt ediyordu[71].
Bunun üzerine TAYYAR PAŞA Trabzon Valiliğinden azledilerek vezirliği de alınmış ve yerine sadaretten istifa ederek bir kaç gün evvel Erzurum Valiliğine tayin edilen YUSUF ZİYA PAŞA Erzurum’a ilâveten Trabzon Valiliğine tayin olunarak derhal Tayyar Paşa gailesini bastırmağa memur edilmiştir. YUSUF ZİYA Paşa’ya gönderilen fermanda evvelâ TAYYAR PAŞA ile ÇAPAN OĞLU SÜLEYMAN ΒΕΥ’İN aralarını bulması, bu, mümkün olmadığı takdirde TAYYAR PAŞA'NIN elde edilir edilmez idamı emrolunmuş ve SÜLEYMAN BEY ile Anadolu Valisi diğer YUSUF PAŞA mevcut kuvvetleriyle YUSUF ZİYA PAŞA’nın maiyyetine verilmişlerdir.
SÜLEYMAN BEY, YUSUF ZİYA PAŞA maiyyetine oğlu ABDÜLFETTAH BEY kumandasında kuvvet verdiği gibi Anadolu Valisi de bir başbuğ kumandasiyle yedi yüz elli süvari göndermiştir (1220 Safer sonları ve 1805 Mayıs sonları)[72].
Tayyar Paşa kuvvetleriyle ilk çarpışma Zile taraflarında olmuştur. TAYYAR PAŞA’nın amcası olan MİKDAD PAŞA ZÂDE HASAN BEY kumandasındaki TAYYAR PAŞA kuvvetleri Zile tarafına gelmiş ve oradan da işgal etmek üzere Yozgad’a dört saat mesafede olan mahalle kadar gelmişler ise de orada SÜLEYMAN ΒΕΥ’ΙΠ oğlu ABDÜLFETTAH BEY kumandasındaki Çapan Oğlu kuvvetleri tarafından 27 Rebiulevvel 1220 ve 25 Haziran 1805’de iptida süvarisi mağlûp edilmiş ve Zile’ye kaçan süvarilerle oradaki yaya kuvvetleri sarılarak bunların bir kısmı teslim olup mukavemet ümitleri kesilen diğerleri geceleyin kaçmışlardır (16 Rebiul-âhir 1220 ve 14 Temmuz 1805).
Kaçan kuvvetlerin takibi neticesinde ikiye ayrılan firarilerden bir kısmı Zileâbâd ve bir kısmı da Amasya’ya can atmışlardır, Zileâbâd’a kaçanlardan bin kadarı yakalanup elbiseleri alındıktan sonra serbest bırakılmışlar ve perişan bir halde dağılan HASAN BEY kuvvetlerinin bir kısmı da katledilmiştir[73].
Bunun üzerine Amasya’da bulunan TAYYAR PAŞA Cellâd lakablı sergerdesini altı yüz ve Kara HACI Oğlu ve Gevher oğlu isimlerindeki bölük başılarını, iki, üçyüz kadar kuvvetle Çorum’a yollayup oradaki muhaliflerin de iltihakıyle cemiyetleri büyümüş ise de Sivas Valisi Çapan Oğlu CELÂLEDDÎN PAŞA kethüdasının kumandasiyle Çorum'a sevkedilen kuvvetler TAYYAR PAŞA kuvvetlerini mağlûp etmişler ve bu sırada yukarıda bahsettiğimiz Zile hâdisesi üzerine TAYYAR PAŞA’nın kaçtığını duyan taraftarları dağılmışlardır[74].
Zile hâdisesinden ve HASAN ΒΕΥ’İN Amasya’ya kaçmasından sonra TAYYAR PAŞA Amasya’da tutunamıyarak kaçmış, Tokad'a giren ÇAPAN OĞLU ABDÜLFETTAH BEY’E halk itaat etmiştir.
TAYYAR PAŞA üzerine memur edilen YUSUF ZİYA PAŞA kendi kuvvetleriyle Canikli ailesine muhalif HAZİNEDAR ZÂDE EMİN BEY ve ÇAPAN OĞLU kuvvetleriyle birlikte hareket ederek Şebinkarahisar (Doğu Karahisar) taraflarında toplanmış olan Tayyar Paşa kuvvetlerini bozduktan sonra Canik taraflarına da Kastamonu mütesellimi ALTIKULAÇ ZÂDE ile HAZİNEDAR ZÂDE EMİN BEY’İN kardeşi SÜLEYMAN AĞA’yı sevkederek Tayyar Paşa kuvvetlerini Ünye'ye doğru karçırıp takip etmişlerdir[75].
Durumun aleyhine döndüğünü gören TAYYAR PAŞA 5 Rebiulevvel 1220 ve 3 Temmuz 1805 tarihiyle Sadr-ı âzama göndermiş olduğu tahriratta yelkenleri suya indirmiş ve mektubunda bazı esbaba mebni can havfına düşerek Çapan zâde Beyefendi tarafından müşahede olunan harekâtı nâ-sezaya mebni ırz ve namus gayreti belâlarına giriftar olarak bundan dolayı SÜLEYMAN BEY ile muharebeye mecbur olduğunu beyan ile afvını istiriham etmiş ve kendisine Sivas eyaleti ile Kastamonu Sncağının verilmesini ve buna mukabil o yerlerden masrafı kendisine ait olmak üzere nizam-ı cedid askeri tertip edeceğini yazmıştır[76].
Asi ilân edilerek idamı emrolunan TAYYAR PAŞA’NIN bu müracaatı kabul olunmamış ve kendisi bir ara Trabzon kalesinde tutunmak istemişse de sonradan bu fikirden vaz geçerek Amca zâdesi HASAN BEY ile beraber deniz yoluyla Sohum kalesi muhafızı KELEŞ AHMED BEY’E iltica eylemiştir. Sohum muhafızından TAYYAR PAŞA’nın teslimi istenmiş ise de mazeret beyan ederek vermemiş, fakat donanmanın geleceğini haber alınması üzerine Kırım'dan gelmiş olan bir tüccar gemisine bindirilerek Kırım yoluyla Rusya'ya gitmiştir (1220 Cemâziyel-evvel ve 1805 Ağustos)[77].
SÜLEYMAN BEY kuvvetli olan hasmını hükümetin de yardımı ile mağlûp ederek memleket dışına atmağa muvaffak olduktan sonra o taraftan emin olmakta ise de nizam-ı cedid aleyhdarı olan Sadrı-âzam HAFİZ İSMAİL PAŞA desisesiyle Amasya ve Tokat taraflarını SÜLEYMAN ΒΕΥ’İN nüfuzu altına vermek istemeyerek burada başlanmış olan talimli asker işini suya düşürmek istemiş, bu cihet YUSUF ZİYA PAŞA ile ÇAPAN OĞLU’nun acı tenkitlerini mûcîp olmuştur.
YUSUF ZİYA PAŞA tarafından hükümete gönderilmiş olan 11 Ca., 1220 ve 7 Ağustos 1805 tarihli tahriratta, ÇAPAN OĞLU SÜLEYMAN BEY’İN TAYYAR PAŞA gailesinde malen ve bedenen kıyas kabul etmez derecede hizmet gördüğünden ve sadakatinden bahis ile Amasya Sancağının yine SÜLEYMAN BEY’E verilmesini yazmış ise de, YUSUF ZİYA PAŞA’nın bu mütalâasına karşı sadr-ı âzam, TAYYAR PaşA’nın kaçmasiyle Amasya’ya gelen SÜLEYMAN ΒΕΥ’İN halka zulüm ettiğini Mütesellim ALİ AĞA’nın mütalâasına istinaden beyan ile YUSUF ZİYA PAŞA’nın tavsiyesini önlemek isteyerek keyfiyeti Pâdişah’a arz ile mütalâasını sormuştur. Bunun üzerine SULTAN SELİM:
"Benim Vezirim,
“Amasya'ya asker maddesine söyleştiğimiz gibi nizam veresin; lâkin Süleyman Bey dahi kırılmasın. Mucib-i fesad olan hainleri ele geçtikçe idam eylesün. Süleyman Bey'in yazdığı hainler idam olunsun. Davası bu kadar şöhret bulduktan sonra bunlara müsaade nasıl olunur? Yusuf Paşa'ya tekit edesin. Müteallikatının dirlikleri ref olup fi mâbaad cihanda Canikli ahfadı kalmayınca sa'y ve ikdam olunsun. Hak teâlâ cümle hainleri kahreylesün"[78].
Fakat neticede istenmesine ve fedakârlığına ve vaitlere rağmen Amasya SÜLEYMAN BEY’E verilmemiş olup daha evvel görüldüğü üzere Pâdişah’ın hemşiresi BEYHAN SULTAN’A verilmiş ve ALİ AĞA Müstesellim tayin edilmiştir.
SULTAN SELİM’in saltanatı boyunca SÜLEYMAN BEY sadıkane hizmet etmiş Pâdişah’ın ona karşı teveccühü devam eylemiş ve SÜLEYMAN BEY (benim sadık adamım) demiştir. Filhakika SÜLEYMAN BEY Pâdişah’ın bu teveccühüne lâyık olup anın kara gün dostu olarak kalmıştır. İstenildiği zaman orduya asker ihtiyaç halinde İstanbul’a zahire ve hayvan yollamış, imkân dahilinde olan hiç bir iradeyi ne yapıp yaparak ihmal etmemiştir. Süleyman Bey’in bu çalışması sebebiyle hakkındaki teveccühün devamı anı kuvvetlendirmiş bu sâyede Anadolu’da muhalif hareket asla görülmemiştir.
* * *
SULTAN SELİM’in saltanatının son senelerinde 1220 H, 1806 M. Osmanlı - Rus muharebesi sebebiyle SÜLEYMAN BEY’İN Oğlu Sivas Valisi vezir CELALEDDİN PAŞA Sivas eyaleti ve maiyyeti askeriyle cepheye gitmek üzere İstanbul'a, gelerek Pâdişâh kendisini ve askerini görmüş, kendisine bunu bildirirken İstanbul'u zahiresiz bırakmamasını ve pek sıkışık olan durumu anlatmış ve Anadolu’da kendisiyle müteselli olduğunu yazmıştır.
Kıymetli bir vesika olan SULTAN SELİM’in beyaz üzerine yazdığı bu hatt-ı Hümayunu aynen aşağıya yazıyorum:
Sadakatşıârım Süleyman Bey,
Mahdumun vezirim Celâleddin Paşa İstanbul'a gelüp sefere azimet eyledi·, Rabbim selâmet versün. Maşallah tamam vezir olmuş. Kendini ve askerini pek beğendim. Cümlesini Allah bağışlasın. İnşallah bana ve devletime çok hizmet ederler. Böyle asker ihzar eylediğinden mahzûz oldum. Hizmetini ve sadakatini bilirüm. Bu defa İstanbul zehairi için sana ferman gönderdim idi. Göreyim seni memur olduğun hizmetin icrasına gayret eyle, İstanbul'a peyderpey zehaire ve koyun sürmeğe ziyade ikdam idesin, zira boğazlar mesdud ve zahire hususu pek güç oldu[79], sen her türlü hali bilürsün. Dirayetkâr ve sadık bendemsin, bu bapta ıstırabımı mütalâa eyleyüp heman elin eriştiği erzak ve zehairi İstanbul'a sürüp ve etraf ve eknafa dikkatle basiret üzere olasın. Zira her taraftan düşmanlarımız baş kaldırıdı. Rabbim düşman-ı din ve devleti kahr eylesün. Anadolu'da seninle müteselliyim. Hûda muvaffak eyleyüp mahcup eylemesün. Hemen şu zehair ve ağnam maddesine gayret edesin senden ziyade matlubumdur.
Sultan Selim’in hal’inden sonra:
ÜÇÜNCÜ SELİM, bir kaç seneden beri yâni HAFİZ İSMAİL PAŞA sadaretinden itibaren -anın da sureti haktan görünerek- el altından hazırlanan ve Edirne vak’asiyle meydana çıkan muhalefetten sonra eski nüfuzunu kaybetmiş, nizam-ı cedid'in eski hızı azalmış idi. Nihayet tarihlerde görüldüğü üzere KABAKÇI MUSTAFA isyanı ve arkasından SULTAN SELİM’in hal’i vukua gelmiş ve saltanata geçmek için hırsla çalışan Birinci Abdülhamid’in Oğlu IV. MUSTAFA hükümdar olmuş (1222 H, 1807 M.) büyük gayretlerle gelişmiş olan nizam-ı cedid teşkilâtı kaldırılmıştı.
DÖRDÜNCÜ MUSTAFA’NIN cülûsunu müteakip Rusya’da bulunan Sultan Selim ve nizam-ı cedid düşmanı Canikli zade TAYYAR MAHMUD Paşa İstanbul'a, gelerek vezirliği iade edilip Canik mukataası ve Trabzon Valiliği yine kendisine verilmiştir (1222 Şaban ve 1807 Ekim).
Rusya muharebesi sebebiyle Sadr-ı âzam, Serdar-ı Ekremlikle muharebede bulunurken sadaret kaymakamı olan Köse Musa Paşa’ya Sultan Mustafa etrafındaki saray adamları SULTAN SELÎM’İ üldürmeği teklif etmişlerse de Musa Paşa bu teklifi reddetmişti. Bunun üzerine SULTAN MUSTAFA adamları kendileriyle hemfikir bir vezir olarak SULTAN SELİM’İN düşmanı olan Trabzon Valisi TAYYAR PAŞA’yı valilik ve Canik üzerinde kalmak, üzere Sadaret Kaymakamlığına tayin ettirip İstanbul'a getirmişlerdir. Bu suretle TAYYAR PAŞA ezelî düşmanı olan Çapan Oğullarından intikam almak fırsatını elde etmiş oluyordu.
Bu durum üzerine hattâ SULTAN SELİM’in hal’indan itibaren Süleyman bey İstanbul’a yardımı kesmişti, icabında kendisini müdafaaya hazırlanıyordu. SÜLEYMAN BEY’in bu hareketi İstanbul’un gözünden kaçmamış ise de kendisine karşı ses çıkarılmayordu. Bu sırada Şeyh’ul-İslâm TOPAL ATÂULLAH EFENDİ ile Sadaret kaymakamı TAYYAR PAŞA’NIN arası açılmıştı.
TAYYAR PAŞA, RUS muharebesinin sabık muharebelerle kıyas kabul etmediğini beyan ile ÇAPAR OĞLU SÜLEYMAN BEY’İ sefere gelmek üzere ikna etmek için esbak Sadr-ı âzam Darende’li Mehmed Paşa’nın torunu AHMED BEY’İ mübaşir olarak Yozgat’a göndermiş ise de SÜLEYMAN BEY gerek şifahî ve gerek tahrirî olarak serdettiği ifadesinde kendisinin devlete sadık olup hiç bir veçhile Pâdişah’ın iradesini yerine getirmekte kusur etmeyeceğini, fakat TAYYAR PAŞA hayatta oldukça andan hiç bir suretle emin olmadığından gerek kendisinin ve gerek Anadolu hanedanının hiç birisinin Rumeli tarafına geçmeyeceklerini beyan etmiştir[80].
Her dediğini Yeniçerilere yaptırmakta olan Şeyh’ül-islâm’la TAYYAR PAŞA’nın arasının açık olmasına Çapan Oğlu’nun tahriratı da inzimam edince SULTAN MUSTAFA istemeyerek 13 Muharrem 1223 (12 Mart 1808) de TAYYAR PAŞA’yı Kaymakamlıktan azletmekle beraber anın hakkında teveccühü bâki olarak SÜLEYMAN ΒΕΥ’İN endişesini teskin için Trabzon'a, göndermeyerek muazzezen bütün debdebesi ile Rumeli’de Dimetoka'ya göndermiştir[81]. Tayyar Paşa’nın yerine HACI MUSTAFA PAŞA Sadaret Kaymakamı olmuştur.
İkinci Mahmud zamanında :
Tarihte görüldüğü üzere III. SULTAN SELÎM’İ tekrar hükümdar yapmak için (Rusçuk Târanı) diye meşhur olan bir kısım devlet ricalinin tertibi ile ALEMDAR MUSTAFA PAŞA İstanbul'a getirilmiş ve saray baskını yapılmış ise de muvaffak olunamayarak SULTAN SELİM şehit edilmiş, Dördüncü Mustafa hal’edilip yerine yirmi dört yaşında bulunan kardeşi MAHMUD hükümdar olmuştu (4 Cemaziyel-âhır 1223 ve 28 Temmuz 1808).
Sultan İKİNCİ MAHMUD hükümdar olunca Alemdar Mustafa Paşa’yı sadr-ı âzam tayin etmiş o da devlet işlerini görüşmek üzere Anadolu ve Rumeli’de büyük ayanları İstanbul'a davet etmişti, işte bu suretle yapılan davete ÇAPAN OĞLU SÜLEYMAN ΒΕΥ’İN de icabet ederek maiyyeti kuvvetleriyle 15 Cemaziyül-âhır 1223 ve 8 Ağustos 1808’de evvelâ oğlu ABBAS BEY ve arkasından 24 Receb ve 15 Eylül 1808’de de bizzat SÜLEYMAN BEY Üsküdar'a gelerek[82] Bâb-ı âlî müzakeresinde bulunmuş ve Şaban ortalarında (1808 Ekim) kaleme alınan sened-i ittifakı imzalamıştır.
SÜLEYMAN BEY diğer ayanlarla birlikte Kâğıthanede tertip edilen merasimde bulunmuş ve huzura kabul olunup hil’at kiyip hançerle taltif edilmişlerdir[83]. SÜLEYMAN BEY Ramazan başlarında (7 Ramazan) Sadr-ı âzam tarafından avdetine müsaade edilmesi[84] üzerine memleketine döndü ve verilen karar üzerine Sekban-ı cedid ismiyle yeni talimli asker yazmağa başlamış ise de[85] yeniçerilerin Bâb-ı âlî baskını ve ALEMDAR’IN intihariyle bu hayırlı teşebbüs de neticelenememiştir.
Süleyman Bey bundan sonra yine eski nüfuz ve kudretini muhafaza ettikten başka Kayseri Mütesellimliği de kendisine verilmiş[86] sevmeyüp tahkir ettiği yeniçeriler Alemdar hâdisesinden sonra da kendisine diş geçirememişlerdir. Hattâ SÜLEYMAN BEY kendi mıntakasındaki bazı yeniçerileri tekdir ve hapis etmesinden dolayı hükümet kendisine yumuşaklıkla bunu yapmamasını ve hapis edilenlerin serbest bırakılmalarını emretmiştir (1224 Rebiul-evvel ve 1809 Mayıs). Bu seneler serkeşlikte ve edepsizlikte yeniçerilerin azılı seneleri olup bu hal başka vilâyette olsa en hafif cezası sürgün olurdu, halbuki yeniçeriler buna karşı diş geçiremediklerinden yumuşak davranılmıştı[87].
SÜLEYMAN ΒΕΥ’İN işküzârlığı gerek muhitinde ve gerek civar sancaklarda otoritesi olduğundan dolayı İKİNCİ MAHMUD zamanında da eski mevki ve itibarını muhafaza etmişti. Anadolu’daki müşkül işler kendisine havale olunurdu[88]. Ruslar’la devam etmekte olan muharebe sebebiyle orduya asker şevkine devam etmişti. Bu hususta pek sıkışık durumda olan SULTAN MAHMUD, SÜLEYMAN BEY’E beyaz üzerine hatt-ı hümayun yollayup acele asker istemişti[89].
Hattâ bir defa SULTAN MAHMUD Boyabat ayanı GENÇ MEHMED AĞA’nın oğlunun idamını SÜLEYMAN BEY’E bir fermanla emretmiş ve SÜLEYMAN BEY de ele geçirilince dakika fevt edilmiyeceğini arz eylemişti. SÜLEYMAN ΒΕΥ’İN bu cevabı Pâdişah’a arzedilince SULTAN MAHMUD :
“—Manzurum olmuştur. Çapar Zâde sahihi meram ettiği gibi merkumu bulup idam eder. Lâkin bilmem ne hikmettir. Ne vakit birinin hakkında ferman-ı âli şanım sâdır olsa böyle ihmâl eder” hatt-ı hümayununu yazarak mutlak surette bunun yakalanmasını 9 Recep 1228 ve 8 Temmuz 1813 tarihli bir fermanla bildirmesi üzerine SÜLEYMAN BEY bu şahsı kat’iyyen himaye etmediğini yemin ile temin ettikten sonra Erzurum’a kaçmış olduğunu arzeylemesi üzerine ele geçerse derhal katleylemesi kendisine emrolunmuştur (6 Şubat 1228 ve 12 Ağustos 1813)[90].
SÜLEYMAN BEY’İN VEFATI, KARAKTERİ VE NÜFUZU
Süleyman Bey 1228 Zil-hicce ayı sonlarında (1813 Aralık) da vefat ederek[91] bir şehir haline getirmiş oldukları Yozgat'da biraderi MUSTAFA ΒΕΥ’İN türbesinin haricinde defnedilmiştir. Kabir kitabesi şöyledir:
— Hüvel-bâkî
— Bâ Pâye-i Emirahur-ı dergâh-ı âlî
— Kapıcı Başılarından Abdülcebbar Zâde
— Merhum ve mağfurün leh Cennetmekân Süleyman Bey
— Ruhiçin el-fatuha 1228.
Bu tarihte Haleb Valisi bulunan Süleyman Bey’in oğlu MEHMED CELÂLEDDİN PAŞA, biraderi ABDÜLFETTAH ΒΕΥ’İN vücutça nehafeti sebebiyle babasının emlâkinin münasip bir bedel ile kendisine verilip Bozok’da ikameti ve biraderi ABDÜLFETTAH BEY’e de Çankırı mukataasının bedeli mukabilinde tevcihini rica etmiş ise de[92] memleketten âyanlıkları kaldırarak hükümet merkezinin nüfuzunu tesis etmek isteyen İKİNCİ MAHMUD, SÜLEYMAN ΒΕΥ’İN üzerinde malikâne suretiyle bulunan Bozok ve Çankırı Sancaklarından evvelkisine Kayseri Sancağı mutasarrıf Maraş’lı Zâde Vezir ALİ PAŞA’yı ve Çankırı sancağına da Ankara saıncağı mutasarrıfı SEYİD HACI ABDURRAHMAN PAŞA’yı tayin eylemiştir[93].
Süleyman Bey’in Yozgat’da bir mektebi ve buna ait vakfiyesi vardır[94].
SÜLEYMAN BEY nizam-ı cedide hizmeti sebebiyle geniş imtiyazlara nâil olmuş Bozok ve Çankırı'dan başka zaman zaman Kırşehir, Aksaray, Kayseri, Çorum, Ankara mütesellimliklerinde bulunmuş, İskilip, Zile, Amasya’yı nüfuzu altına almış oğlu CELALEDDÎN PAŞA vezir ve Sivas Valisi olunca bu nüfuzunu o havalide Elbistan, Adana ve Tarsus’da bile göstermiş. Devlete sadık sikkesiz bir hükümdar gibi tam serbesti ile hareket ederek icabında şedid icraatiyle etrafa kuvvetiyle hâkim olmuştur. Buna mukabil hükümetin bütün işlerinde hizmeti ve fedakârlığı görülmüştür. Ölümünden sonra Amasya vesair mahallelerdeki seksen parça emlâki müzayede suretiyle satılmıştır[95].
SÜLEYMAN ΒΕΥ’İN ele aldığı işleri başardığı, mahzurlu görüp başaramıyacağı işlerin de sebeplerini izah ile üzerine almadığı, fikir ve kanaatini hükümete açıkça yazdığı vesikalardan anlaşılmaktadır. Süleyman Bey, hükümetin dur dediği yerde durmuş, TAYYAR PAŞA’nın kendi yerlerine tecavüzünü hükümete arzederek verilen emre göre hareket etmiştir. SULTAN SELÎM’E karşı olan bağlılığı sebebiyle anı gücendirmekten daima çekinmiştir.
Gâvur icadı diye aleyhinde propaganda yapılan nizam-ı cedid teşkilâtı iptida SÜLEYMAN BEY’İN mıntakasından başlamış, buna aleyhdar olanlara göz açtırmayarak şiddetli icraatta bulunduğundan yeni talimli asker işi fiile çıkmağa başlamış, sonra bunu Karaman ve Anadolu eyaletleri tatbik etmiştir. Halkın itiyadı haricinde, fakat memleketin hayatî ihtiyacı olan nizam-ı cedid sebebiyle SÜLEYMAN ΒΕΥ’İN kesin icraatı aleyhinde dedikoduyu mûcip olmuşsa da o, bunlara kulak vermeyerek işine devam etmiştir.
SÜLEYMAN BEY, mıntakasındaki teşkilâtta muvaffak oldukça civarında olan sancakların mütesellimliği de kendisine verilerek oralarda da nizam-ı cedid teşkilâtına başlanmıştır. Karaman Valisi KADI ABDURRAHMAN PAŞA’NIN Edirne vak’asiyle nizam-ı cedid teşkilâtı önlenmemiş olsaydı SULTAN SELÎM’İN hal’i vak’ası meydana gelmeyerek kırk, elli bin kişilik mükemmel bir ordu vücude getirilmiş olacaktı.
Süleyman Bey’in ölümünden sonra Çapan Oğulları aleyhinde kaleme alınmış bir muhtırada 1791’de sona eren Osmanlı - Rus ve Avusturya muharebesinden sonra sefere iştirak etmeyen Sivas, Maraş, Karaman, İçel, Adana, Çankırı timarlı sipahilerine tımarlarının SÜLEYMAN BEY’E verildiği beyan edilmekte ise de bu mütalâa yanlıştır. Yâni hükümet Anadolu’da talimli askeri yaymak için münhal olan timarlı sipahi birliklerine kimseyi tayin etmeyerek bunları nizam-ı cedid askerine tahsis edip irad-ı cedid hâzinesine kaydeylemiş olup muhtıra sahibi bunu SÜLEYMAN BEY’E yüklemiştir.
SÜLEYMAN BEY’İN otoritesinin tesiriyle nizam-ı cedid askerî teşkilâtına karşı mmtakası dahilinde hiç bir aks-ül-amel olmadığı gibi, dört ay Konya’ya girememiş olan Vali KADI ABDURRAHMAN PAŞA’yı Konya'ya sokmağa ÇAPAN OĞLU SÜLEYMAN BEY tayin edilir edilmez bir buyruldusu ile Konya asileri kapılarını açmışlardır.
SÜLEYMAN BEY’İN otuz seneden ziyade süren Bozok mutasarrıflığı zamanındaki icraatı ve şiddeti sebebiyle şöhreti darb-ı mesel halinde zamanımıza kadar gelmiştir. Bazen şımarıkça hareketleri de görülmüş ise de daha yukarıda işaret ettiğimiz gibi kendisine yazılıp ikaz edince toparlanmasını bilmiştir.
Bir defa kendisini seven ve hükümete karşı müdafaa eden sâbık Sadr-ı âzam YUSUF PAŞA’yı gücendirecek bir hareketini SULTAN SELİM haber alır almaz Sadr-ı âzam’a şu hattı göndermiştir[96] :
“Benim Vezirim,
.. . Çapar Zâde'ye dahi ekid ve şedid yazılsun. Böyle vakitte her tarafa kemal-i dikkat lâzım iken ve Çapan Çâde benim sadık adamım iken niçin böyle, eyler. Kendüye hafice yazup Yusuf Paşa’nın nüfuzuna dikkat eylemesi tekit olunsun, hüsn-ii imtizaçları mallubumdur”.
Bir de 1227 tarihinde Karaman Valisi ÇARHACI ALİ PAŞA ile mmtakası dahilindeki mahallere el atmasından dolayı ALİ PAŞA’NIN SÜLEYMAN BEY hakkında şikâyeti vardır[97].
SÜLEYMAN BEY’İN vefatından az evvel Sivas Valiliğine tayin edilip Baba Paşa diye meşhur olan PEHLİVAN İBRAHİM PAŞA, Çapan Oğlu mıntakasından geçerken dairesi ihtiyacı için keyfî olarak bazı yolsuzluklarda bulunmuş, SÜLEYMAN BEY, Baba Paşa adamlarının halka yaptıkları fenalıklardan ve almış olduğu zahire ve paralardan hükümete şikâyet etmiş. SÜLEYMAN ΒΕΥ’İN bu mektubunu Sadr-ı âzam Pâdişâh’a takdim etmiş. Bunu okuyan Sultan İKİNCİ MAHMUD, Sadr-ı âzamin takdirinin üstüne:
“—Manzurum olmuştur. Sivas Valisi dairesi çok olduğundan fukaraya Zulm edüp bâr giran olacağı mahal-li şüphe değildir ve Umur-u devleti daha bir hoşça öğrenmedi, tarafından bazı vesayayı şâmil kâğıt yazılsun ancak geçen sene CELÂLEDDİN PAŞA (Süleyman Bey’in Oğlu) orduy-u Hümayundan avdet eyledikte Sivas’a varınca esnay-i rahda ne kadar akçe aldı ? Defteri nezd-i hümayunumda mahfuzdur. Çapar Zâde o zaman hiç yazup şikâyet etmemişti, şimdi şikâyeti acayiptir. Bu adamlar hayli müddet eyaletlerde vali görmediklerinden vüzeranın hükümetine tahammül edemiyorlar. Güç alışacaklar” hatt-ı hümayununu yazmış.
Sadr-ı âzam, vezirlerin nüfuzlarını kıracak hallerden çekinmesi hakkında SÜLEYMAN BEY’E ihtarda bulunmuştur (25 Recep 1228 ve 24 Temmuz 1813)[98].
Süleyman Bey’in Oğulları:
Süleyman Bey’in refikalarından birisi HACI Hafize Hanım, Mustafa Paşa’nın kızı olup[99] en büyüğü ABDÜLFETTAH olarak MEHMED CELÂLEDDÎN, HAMZA, SELİM, MAHMUD, AHMET, ÖMER, ABBAS isimlerinde bildiğimiz sekiz oğlu olmuştur:
Abdüllfettah Bey:
Bunlardan ABDÜLFETTAH BEY 1205 Şevval 1791 Haziran’da Kapıcıbaşı payesini almış ve bu rütbede iken Zile civarında TAYYAR PAŞA’YI mağlûp etmiş, TAYYAR PAŞA isyanını bastırmağa memur edilen esbak Sadr-ı âzam YUSUF ZİYA PAŞA’nın inhasiyle 2 C. 1220 ve 29 Ağustos 1805’de Kapıcıbaşılık rütbesi ilmiyye rütbesine çevrilerek Musıla-i Sahn derecesiyle müderrislik verilmiş ve babasının ölümün-den sonra Şeyhül-islâmın arzı üzerine diğer müderrisler gibi İstanbul’a gelmiş[100] ve İlmiyye rütbesi derece derece artarak 1235 H, 1819 M’de Haleb Kadısı olup daha sonra Mekke ve İstanbul Kadılıkları payesini almış 1252 H, 1836 M’de Anadolu ve 1255 H, 1839 M. Rumeli Kadıaskerlikleri payelerini aldıktan sonra aynı sene Zil-hiccesinde (1840 Şubat) vefat etmiştir[101]. Osmanlı - Rus muharebesi esnasında (1245 H, 1829 M.) babasından miras kalmış olan on bin yaldız altunını-ki altıyüz kese tutmuştur-harp ianesi olarak vermek vatanseverliğinde bulunmuştur[102], babası Süleyman Bey’in Yozgad’daki vakfının mütevellisi idi.
Mehmed Celâleddîn Paşa:
SÜLEYMAN ΒΕΥ’İN en meşhur oğlu budur. Bulunduğu vilâyetlerde şiddetiyle meşhur olup devlete bir gaile teşkil eden mütegallibeyi temizlemek veya isyan çıkan memleketlerin valilerine yardım etmek üzere memur olmak suretiyle epi iş görmüş ise de muharebelerde bir başanya muvaffak olamamıştır.
Babasına bir cemile olmak üzere 14 Muharrem 1220’de (14 Nisan 1805) pek genç yaşta vezirlikle Sivas Valiliğine tayin olunmuş ve 1806’da Rus seferine gitmiş, İstanbul'dan geçerek SULTAN SELİM kendisini görüp takdir etmiştir.
CELÂL PAŞA, daha sonra Diyarbekir Valisi ve Haleb isyanı dolayısiyle Haleb Valisi olup isyanı bastırıp tehlikeli olan durumu bertaraf etmiş ve bu başarıdan SULTAN II. MAHMUD pek memnun olarak kendisine hil’at göndermiştir[103]. Daha Sonra Erzurum isyanı sebebiyle oraya vali olmuş (1232 H. 1816 M.) ve İran’la aramızın açılması sebebiyle CELÂLEDDÎN PAŞA Şark seraskeri tayin edilmiş ise de[104] bir netice hasıl olmamıştır.
Erzurum'dan Karaman Valiliğine naklolunan CELÂLEDDÎN PAŞA, Sivas'ta, mütegallibeden KENAN OĞLU AHMED’İN bir kati meselesinden dolayı[105] Sivas Valisi ÇERHACI ALİ PAŞA huzuriyle yapılan murafaayı kabul etmeyüp topladığı adamlarla valiyi hükümet dairesinde muhasara ile müsademe etmesi hükümetçe haber alınarak Sivas Valisine yardım etmeleri civar valilere ve bu meyanda Karaman Valisi CELÂLEDDÎN PAŞA’ya yazılmış, CELÂLEDDÎN PAŞA hemen hareketle Hacı Bektaş mevkiine geldiği zaman isyanın bastırıldığını haber alup ÇERHACI ALİ PAŞA’nın yerine tayin edilen ZARALI ZÂDE FEYZULLAH PAŞA’yı makamına oturttuktan sonra avdet etmiştir.
Bu dönüşü sırasında Eskişehir taraflarında şekavet yaparak sonra katledilen KUMARCI OĞLU’nun avenesinden olup katli hakkında bir kaç defa ferman sadır olan YAZICI OĞLU İBERAHİM’in Nevşehir kasabasında bulunup bir fitne çıkarmak üzere olduğu ahalinin müracaatından anlaşılması üzerine CELÂLEDDÎN PAŞA derhal kethüdasını gönderüp YAZICI OĞLU’nu kati ettirerek başını İstanbul'a göndermiş ve yaralı olarak yakalanan Yazıcı Oğlu’nun hazinedarından maktulün bütün mal ve eşyasının Sivrihisar’da bulunduğu haber alınarak keyfiyeti hem hükümete hem Hüdavendigâr (Bursa) valisine bildirmiştir ( 1233 H., 1818 Eylül)[106].
CELÂLEDDÎN PAŞA’ya 8 Rebiul-evvel 1235 ve 4 Şubat 1819’da Adana ve ilhaken عزر Uzeyr yani Payas ve Bilân sancakları da ilâve olarak verildi[107]. Adana’da yol kesen ve yağmacılık yapan aşiretlerin ve Kürdlerin te’dip ve ıslahları emredildi. Diyarbekir Valisi BEHRAM PAŞA aleyhine vukua gelen ayaklanmada acele olarak BEHRAM PAŞA’nın yardımına kethüdasını yolladı ve diğer bir fermanda da bizzat kendisinin gitmesi emrolundu[108].
CELÂLEDDÎN PAŞA, Diyarbekir'e gitmeden evvel 1235 Muharrem ve 1820 Kasım’da Haleb Valisi, esbak Sadr-ı âzam HURŞİT PAŞA aleyhine vukua gelen isyanda ona yardım etmesi emredildi. Haleb önüne gelerek orada HURŞÎT PAŞA’nın yardımına gelen Rakka Valisi ZARALI ZÂDE LÛTFULLAH PAŞA ve Vali HURŞÎT PAŞA ile buluştu. Haleb şehri işgal olunarak asilerden ele geçenler te’dip edildi (1235 Rebiul-evvel ve 1820 Ocak)[109].
CELÂLEDDÎN PAŞA 1235 Ca. ve 1820 Şubat Haleb'e, yakın olmak üzere Adana’dan Maraş Valiliğine naklolunmuş ve aynı sene (Şevval- Temmuz) tevcihatında ilâve olarak Rakka eyaleti de verilmiştir[110].
Ayıntab ahalisi uhdelerine düşen vergi ve rüsumu verdikleri halde CELÂLEDDÎN PAŞA’nın bunlardan vergi almak istediğini İstanbul'a bildirerek şikâyette bulunup CELÂLEDDİN PAŞA buna mukabil kendisinin Rakka’da bulunduğu sırada bunu fırsat bilen bazı şahısların tahrikiyle Ayıntab’da mütesellim bıraktığı silâhdarma tecavüz vuku bulduğunu ve kendisinin Rakka'ya giderken sarrafının ve dairesi halkının olmak üzere silâhdara bırakmış olduğu altı yük ve elli bin kuruş parasiyle eşyasının yağma edilmiş olduğunu hükümete bildirmesi üzerine meselenin tahkikine divan-ı hümâyun hocalarından sabık Cizye muhasebecisi AHMED EFENDİ tayin olunarak gönderilmiştir (1236 Şaban ve 1821 Mayıs)[111]. Yapılan tahkikat neticesinde CELÂLEDDİN PAŞA’nın zayiatı tahakkuk eylediğinden eşyaları, gasbedenlerden alınarak altı yük elli bin kuruşun gasbedenler tarafından verileceği taahhüt olunmuş ve CELÂLEDDÎN PAŞA sonra Tokad'da ikamete memur bulunduğu sırada Kapu Kethüdası NECİP EFENDi’nin 17 Ca. 1239 (20 Ocak 1824) tarihli istidası üzerine (paranın tashihi) Maraş ve Rakka Valisi ABDÜLCELÎL ZADE AHMED PAŞA’ya yazılmıştır[112].
Bu sırada MoraErzurum Valisi ve Şark Seraskeri olan HÜSREV PAŞA’nın maiyetine memur edilmiş[113] ve aynı zamanda Bağdad Valisinin İran hududu üzerinde yaptırmış olduğu dürt kale’ye üçyüz kadar muhafız göndermesi emrolunduğundan kendisi Erzurum tarafından gittiği gibi Bağdad Valisi tarafından istenilen muhafız askeri yollamıştır[114].
CELÂLEDDÎN PAŞA daha sonra Maraş, ikinci defa Adana valisi olmuş ve 1239 H, 1824 Haziran’da tarihte sebebi gösterilmeyerek Vezirliği alınarak Tokad'da ikamete memur edilmiştir. İki sene mazul kalan CELÂLEDDÎN PAŞA’NIN 1242 H, 1826’da vezirliği tekrar verilerek Maraş Valisi olmuş ve 1827’de ilâveten Kayseri Sancağı verilmiştir[115].
CELÂLEDDÎN PAŞA’ya 1243 H, 1828 M. de külliyetli askerle Rus seferine gelmesi hakkında ferman gönderilerek gelirken askerinin konak mahallerinde yarımşar okka ekmekle muayyen miktar yem’den başka halktan kat’iyyen bir şey almamaları emrolundu[116]. İstanbul'u geldi, Rumeli’de geçtiği yerlerde mezalim yapmaması tcnbilı olunarak kendisine bin kese akçe verilip hareket etti[117]. Tuna boyunda Rusçuk ve Yergöği’nin muhafazasına memur edildi[118]. 1249 Şaban 1829 Şubatta Niğebolu kalesiyle civarındaki yeni kale’nin muhafızlığı verildi[119].
Yeni Kale’ye hücum eden Ruslar’a karşı ahaliden eli silâh tutanları sebat ve mukavemet etmişler ise de Tuna Nehrinin donması ve geçidin sed olunması ve Niğebolu’daki kalyonların yanması dolalayısiyle buradan Yeni Kale’ye yardım edilemediğinden Yeni Kale Rusların eline geçti, muhafızı İBRAHİM PAŞA esir düştü ve bu hal CELÂLEDDİN PAŞA’NIN tedbirsizliğine hamlolunarak 17 Ramazan 1244 ve 23 Mart 1829’da vezirliği alınup tenzilen Rumeli Bcylerbeyiliği rütbesiyle ve aynı sene de iki ay sonra o rütbe de üzerinden alınarak Kapıcıbaşılık ile Tekirdağ’ında ikamete memur edildi[120], ve yerine sabık Balıkesir Mütesellimi Kapıcıbaşılardan GİRİDÎ ZADE MEHMED AĞA’ya Beylerbeyi rütbesiyle Maraş Valiliği verilerek Niğebolu Kalesi muhafazasına tayin edildi[121]. Fakat CELÂLEDDİN PAŞA hakkında Pâdişah’ın gazabı sükûnet bulmadığından 17 Zil-kade 1244 ve 21 Mayıs 1829 da Kapıcıbaşılıkla tahkir edildi[122] ve güçlükle katledilmekten kurtuldu.
Sultan Mahmud hayatta oldukça CELÂLEDDİN BEY Kapıcı rütbesinde kalup SULTAN ABDÜLMECiD’in ilk senelerinde aynı durumda bulunarak 1258 Muharrem ve 1842 Şubat’da Bozok ve Kayseri Sancakları Ferikliği ile Ankara Müşiri PALASLI ZÂDE İSMAİL PAŞA Maiyyetine verildi[123] ve 19 Ramazan 1258 ve 24 Ekim 1842 tarihli bir fermanla evvelce hazine tarafından zabtolunan mukataalarına bedel kendisine beş bin kuruş maaş tahsis olundu[124].
1259 H, 1843 de CELÂLEDDÎN PAŞA’nın Ferik rütbesi mülkiye rütbesine çevrilerek Mirmiran ve müstakil olarak Bozok ve Kayseri Sancakları Kaymakamlığına (Vilâyete tâbi Mutasarrıflığa) tayin edilmiş[125] ise de yine o sene Şaban ayı iptidalarında azlolunarak Tokad’da ikamete memur edilmiştir[126].
CELÂLEDDÎN PAŞA yine Beylerbeyi rütbesiyle 1 Cemâziyel-evvel 1260 ve 19 Mayıs 1844’de Sivas Valisi ve 1261 Muharrem ve 1845 Ocak’ta üçüncü defa Maraş Valisi olup[127] 1262 Rebiul’evvel ve 1846 Mart’ta tekrar Bozuk Sancağı mutasarrıfı olmuş ise de[128] aynı sene 1846 Ekim ayında vefat etmiştir[129].
Hamza Bey :
SÜLEYMAN ΒΕΥ’İN oğullarından HAMZA BEY ilk zamanlarda 1221 Rebiul-âhır 21 müderrislik yoluna girmiş ise de biraderi Celâleddîn Paşa’nın 1238 H, 1823’de Adana Valisi bulunduğu sırada anın Sadr-ı âzam’dan ricasiyle Musılei Sahn derecesinde iken 1239 H, 1823 M’de Kapıcıbaşılık rütbesi verilmiştir[130].
Hamza Bey’in 1240 H, 1824 M’de Boynu İnceli (Nevşehir’de) mukataasındaki temessüklerinin zayi olmasından dolayı yenisini almak için biraderleriyle müştereken vermiş oldukları istida vardır[131]. 1251 tarihinde yeni teşkilâtta biraderi MAHMUD BEY’le beraber rikâb-ı hümâyûn Kapıcıbaşılığına tayin olunmuştur[132].
Sicilli Osmanîde Hamza Bey’in SULTAN MAHMUD’un saltanatının son senelerinde vefat ettiği yazılıdır.
Selim Sırrı Bey :
SÜLEYMAN BEY’İN Oğlu olup mütesellimliklerde bulunmuştur. Kapıcıbaşı rütbesinde idi. 1234 H, 1818 M’ senesinde hayatta olup 1824 M’den sonra vefat ederek[133] Vefa mezarlığına defnedilmiştir. Bunun Tevfik Bey adında müderris bir oğlu olup o da 1248 H, 1832 M’de vefat etmiştir[134].
Ahmed Bey :
SÜLEYMAN BEY’İN bu oğlu 1230 H., 1815 M. senesinde Kapıcıbaşı rütbesine nail olmuş, babasının ölümünden sonra ellerinden alınan Bozok Mutasarrıflığını elde etmek için Ahmed Bey’in İstanbul’ da bulunarak ile namına faaliyette bulunduğu hakkında hükümete ihbar vaki olmuş ise de Ahmed Bey bunun yalan ve iftira olduğunu kendilerinin mukataaları olan Mamalu aşireti iltizamından başka bir şeyle alâkası olmadığını kendisinin Sivas, Ankara ve Çankırı'da gelirli bir hizmete tayinini 11 Sefer 1230 ve 23 Ocak 1815 tarihli istida ile hükümetten talep eylediğini bildirmiştir[135].
AHMED BEY 1240 H. 1824 M. den sonra vefat etmiştir.
Ömer Bey :
SÜLEYMAN Bey’in oğullarının Abbas Bey (Paşa) ile en küçükleri olup babasına riayeten 17 Cemâziyel-evvel 1223 ve 11 Temmuz 1808’de Kapıcıbaşı rütbesi verilmiştir. Vefatı tarihi malûm değildir.
Mahmud Bey :
SÜLEYMAN ΒΕΥ’İN oğullarından olup Afyon Karahisar'da Muscan’lı aşireti mukataası münasebetiyle adı geçiyor[136] SULTAN İKİNCİ MAHMUD’un son senelerine doğru 1251 H., 1835 M. tarihinde Kapıcıbaşıların rikâb-ı Hümayun ve dergâh-ı ALİ kapıcıbaşıları diye ikiye ayrıldığı sırada Anadolu hanedanına mensup aileden bulundukları için biraderi HAMZA BEY ile beraber rikâb-ı Hümayun Kapıcıbaşılığı verilmiştir[137]
Abbas Hilmi Paşa:
SÜLEYMAN Bey’in oğullarının en küçüğü olduğu anlaşılıyor. Babasının sayesinde 18 Cemâziyel-âhır 1223 ve 1808 Ağustos’da biraderi ÖMER BEY’den bir gün sonra Kapıcıbaşı rütbesi verilmiştir.
1237 ve 1239’da (1821 - 1823) de iki defa Sipahiler Ağası ve bu iki vazife arasında 1238 Cemâziyel-âhır ve 1823 Şubat’ta Surre Emini olmuş ve Sipahiler Ağası iken 1240 Cemâziyel-âhır (1825 Ocak) da ŞEHSUVAR ZÂDE DERVİŞ Bey’in yerine Edirne Bostancıbaşısı olmuştur[138]
ABBAS BEY 1242 ve 1252 (1826- 1836) senelerinde iki dafe Kapıcılar Kethüdalığına tayin olunup 1251’de rikâb-ı hümayun kapıcıbaşısı olmuştur[139]. Daha sonra Beylerbeyi rütbesiyle Karesi (Balıkesir) Mutasarrıfı ve 3 Ramazan 1264 ve 3 Ağustos 1848 de Sivas Mutasarrıflığına tayin edilmiş ve on dört ay sonra 1265 Zil-ka’de ve 1848’de azlolunmuştur.
ABBAS PAŞA 1275 Cemâziyel-âhır ve 1859 Ocak’ta İstanbul’da vefat etmiştir[140].