Klasik Ortaçağ Akdeniz ülkeleri tarihi üzerinde çalışanlar, bu dönemlere ait, İslâm ülkelerindeki arşivlerin yokluğundan şikâyet etmektedirler. Avrupa’da, kilise, feodal lordlar, şehirler ve loncalar gerek mülkiyet hakları gerekse başka maksatlarla vesikalarını muhafaza etmişlerdir. Bu dönem için, İslâm ülkelerinde, bu türden hiçbir vesika bulunmamaktadır[1] . Şimdi artık, siyasi tarihin ana hatlarını ve yönetici sınıfın hayatını bir dereceye kadar arkeoloji, epigrafi ve meskûkâtla desteklenen yazılı kaynaklarla, meselâ tarihî binalar, alet-edevat, kitabeler ve meskûkâtın yardımıyla yeniden inşa etmek mümkündür. Bununla beraber, özellikle orta ve aşağı sınıfları ve sosyal ve ekonomik tarihi, mektuplar, senetler ve bu sınıfa mensup şahıslardan gelen kayıtlar gibi vesikaların yardımı olmadan çalışmak çok zordur.
Bu şartlara rağmen büyük bir şans eseri olarak, Akdeniz ülkelerine ait devâsâ bir vesika hazinesi, büyük kısmı XI. yüzyıldan XIII. yüzyıla kadar olan döneme ait olmak üzere, Kahire Genize’si denilen arşivde muhafaza edilmiştir[2] . İbranca bir kelime olan genîze, (Arapçadaki cenaze gibi ki defin demektir) Farsçadan alınmıştır. Farsça’da genç hazine demektir ve bu Kitab-ı Mukaddes’te hassaten Ezra 6:1’de, yaklaşık olarak arşiv anlamına gelir. Ortaçağ İbrancasında, Genize veya Beth Genize, yazılı kâğıt malzemeyi ifade eder. Yalnız insan bedeni de tıpkı bunun gibi, ilâhi ruhun mahfazası görevini tamamlayınca (cesed) gömülmeli yani, yeniden doğuş için beklemeli idi. Bunun gibi Allah’ın adını taşıyan yazılar, görevlerini yerine getirdikten sonra yakılarak veya başka bir şekilde imha edilmemeli, bunlar için özel olarak hazırlanmış bir oda veya mezarlığa konulmalı idi. Fustat’ta veya bugün Eski Kahire olarak bilinen yerde, bir sinagoga mülhak böylesine bir oda vardı. Buradan, şehrin yakınındaki el-Besâtîn mezarlığına bitişik küçük bir uzantıdan, Kahire Genize hazineleri (arşivi), defeatle anlatılan[3] şartlar altında dünyanın pek çok kütüphanesine dağılmıştır.
Bu dağılma esasen XIX. yüzyılın son on yılında, 1890’dan itibaren, Oxford Bodleian Kütüphanesi’nin[4] çok miktarda değerli Genize vesikasını ele geçirmesiyle başlamış ve 1897’de Solomon Schechter’in mütebâki Genize arşivinin tümünü İngiltere’nin Cambridge Üniversitesi Kütüphanesi’ne nakliyle zirveye ulaşmıştır. Bu ülkede (Amerika), New York’taki Yahudi İlahiyat Semineri’nde Londralı E. N. Adler tarafından 1896’da Mısır’dan getirilmiş önemli bir koleksiyon vardır. Başlangıcı 1891’e kadar giden, bundan daha küçük ve fakat önemli bir koleksiyon da Philadelphia’daki[5] Dropsie Koleji Kütüphanesi’nde muhafaza edilirken, Washington’daki Freer Müzesi de çoğu çok iyi bir şekilde korunmuş elli kadar vesikaya sahiptir. Bu sonuncuları Mr. Charles L. Freer 1908’de Mısır’da ele geçirmiştir. Bu belgelerin hiçbirinin menşei bilinmiyor[6] , ancak bunların Parisli Mr. B. Chapria’nın azımsanamayacak miktarda Genize vesikası bulduğu el-Besâtîn Mezarlığı kazısından gelmiş olmaları akla uygun görünmektedir[7] . Pennsylvania Üniversitesi Müzesi’ne ait küçük bir koleksiyon bu makalenin yazarı tarafından yakınlarda tanıtılmıştır8 ve muhtemelen bazı belgeler hâlâ şahısların ellerinde olabilir.
Genize vesikalarını sosyal tarih çalışmalarının bir kaynağı olarak değerlendirebilmek için bu belgelerin mahiyeti ve muhtevası, nelere ait olduğu, zamanı ve hangi içtimaî tabakalara ait oldukları konusunda bilgi sahibi olmak gerekir.
Yukarıda Genize ıstılahı hakkında yapılan tanımdan onun arşive zıt bir anlam ifade ettiği açıktır. Bir arşivde, bir şahıs belgeleri gerektiğinde kullanmak için saklar. Bu sebeple, belgelerin iyi korunmasına çok dikkat edilir ve belgeler kullanıldıktan hemen sonra yerine konur. Genize’de bunun tam tersi bir durum vardı. Belgeler sahipleri için değerini tamamen yitirdikten sonra oraya atılıyordu ve çoğu ahvalde bu iş belgeler yazıldıktan çok sonraları yapılıyordu. İşle ilgili yazışmalar bir yana, aile mektupları bile güncelliklerini tamamen kaybetmeden, herkesin ulaşabileceği bir yere depolanıyorlardı. Mamafih, sahiplerine bazı haklar sağlayan resmi belgeler, Genize’deki özel odaya terk edilmeden önce, sahiplerinin ve varislerinin elinde, çoğu zaman nesiller boyu tutuluyordu.
Bir belgeyi Genize’ye terk etmeden, uzun müddet elde tutmayı gerektiren güzel bir sebep daha vardı. Kâğıt pahalı idi ve bu sebeple bir belge üzerindeki boşluk, müsvedde yazmak, kısa notlar almak, hesaplar yapmak ve hatta bir kalemi denemek veya temrin yapmak gibi her türlü amaç için kullanılırdı. Buna bir misal olmak üzere Cambridge Üniversitesi Kütüphanesi’nde MS. T.-S. 16.49 numarada kayıtlı 26 Nisan 987’de Fustat’ta düzenlenmiş bir belge gösterilebilir: Uzun ve ayrıntılı olmasına rağmen sadece dul bir kadın eşinin ailesine, evlilik anlaşmasına göre kendisine ait olan her şeyi aldığını teyit eden bir belge olup uzun süre saklanmasını gerektiren özel bir sebep de yoktu. Bununla birlikte belgenin arka yüzü kalem alıştırmaları için kullanılmıştı. Bu karalamalardan birisi 21 Aralık 1085 tarihli olup belgenin düzenlenmesinden yaklaşık yüzyıl sonrasına aittir.
Bir belgenin miadını doldurup atılmasına kadar uzun yıllar geçtiği için belge yıpranırdı. Yazı silikleşir, kâğıt koyu kahverengi lekelerle dolar, delikler açılarak hasara uğrar ve çoğu zaman farklı amaçlarla kullanılmak için yırtılırdı.
Genize’de bulunan çok çeşitli kâğıt ve kullanılan mürekkep gerçekten mükemmel evsafta olup, mahkemelerin katipleri ve işletmelerin adamları umumiyetle bilgili olmalarının yanı sıra çoğunlukla açık ve pek çoğu da güzel el yazısına sahiptiler. Buna bir örnek olarak MS. T.S. 18 J 4, f. 18’de kayıtlı, Aden’den Hindistan’a yollanan bir iş mektubunu gösterebiliriz. Mektup, bu uzak ülkede bir bronz imalathanesi işleten ve sair işlerle uğraşan Tunuslu Yahudi bir tüccara gönderilmiştir[9] . Alıcı uzun yıllar Hindistan’da kaldıktan sonra, 1149 güzünde Aden’e geri dönmüş, burada ve Yemen’in içlerinde üç yıl daha kalmış; sonra Kızıldeniz üzerinden Nil nehriyleKızıldeniz arasındaki korkunç çöllerde uzun bir yolculuk yaptıktan sonra, nihayet Yukarı Mısır’dan Nil üzerinden Kahire’ye gelmişti. Bu mektup, Hindistan ve Aden’in nemli iklimine, kara ve deniz yolculuğunun tehlikelerine ve dahası yazılmasının üzerinden geçen 800 yıla ve hattâ okumaya mani olmayan çok küçük nokta ve darbelere rağmen, çok iyi durumdadır.
Maalesef böyle örnekler çoğunlukta olmayıp istisnaîdir. Genize vesikalarının büyük kısmı zor okunabilmektedir ve bunların kahir ekseriyeti, bir belgenin başına, sonuna veya belgenin iki yüzünün ortasına ait parçacıklar ve binlercesi de sadece kırıntılardır.
Genize ile bir arşiv arasında, araştırma yapmaya büyük bir engel oluşturan bir fark daha vardır. Düzenli bir arşivde, aynı mahiyetteki malzeme olağan olarak birlikte ve bir yerde saklanır. Bu durum belli bir konu üzerinde bilgi almayı kolaylaştırır. Hâlbuki Genize’de her şey karmakarışıktır; birlikte bağlanmış bir tomarda şu konulara ait vesika bulunabilir: Cam fabrikasına ortaklık anlaşması; bir tayini tebrik mektubu; bir ailenin şeceresi; İran’da açılmış bir davaya ait anlaşma; hasta bir kişinin durumunu belirten mektup; bir mahkemenin sicilinden bir sayfa; bir kölenin azatlık belgesi; bir mahalli hâkimin tamimi; parşömen üzerinde Tunus’ta yapılmış hesaplar; dini bir nasihatname; bir boşanma için avukata yetki belgesi; İspanya’dan Cezayir’e gönderilmiş bir iş mektubu; İskenderiye’de düzenlenmiş bir vasiyetname; bir gelin tarafından çeyiz olarak getirilen mücevherat, giyimkuşam, perde, mutfak levazımatı vs. listesi.
Öte yandan tanınmış pek çok Yahudi’nin ve Yahudi ailesinin arşivleri olduğunda şüphe yoktur[10]. Bu cümleden olarak biz Genize’de tanınmış bir cemaat önderi, bilgin ve iş adamı olan ve XI. yüzyılın ikinci yarısında Mısır ve mücavir ülkelerde faaliyette bulunan[11] Nahray b. Nissim’e gönderilmiş, ondan alınmış veya ona atıfta bulunan 250’den fazla belgenin muhafaza edildiğini görüyoruz. Daha önce zikrettiğimiz Hindistan’da bulunan Tunuslu Yahudi (ailesi, bir Berberi kabilesinin adıyla, Yüjû olarak anılıyordu)[12] ile ilgili elli kadar kâğıt, bu satırların yazarı tarafından, Kahire Genize belgelerine göre Hindistan ticaretiyle ilgili çalışmada bir araya toplanmıştı. Bundan daha çok sayıda evrak ise, diğer bir Hindistan seyyahı olup, sık sık İspanya’ya giden ve orada Judah ha-Levi adlı Yahudi şair ve feylesofla çok yakın arkadaşlık kuran Halfon b. Nethan’el tarafından yazılan veya ona gönderilen belgelerdir. Sair pek çok zevat ve aile bu suretle Genize vesikalarında temsil edilmekte ve bu kabil pek çok kâğıdın esasında dikkatlice muhafaza edilmiş koleksiyonlara ait olduklarını farz ettirmektedir. Bununla beraber, bu belgeler Genize’de bulunan diğer şahıslara, ülkelere ve yüzyıllara ait belgelerle karışmış ve dağılmış olup bunları yeniden bir araya toplamak, çağdaş bilim adamlarının yoğun çabalarına bağlıdır.
Genize kâğıtlarının içinde bulunduğu bu külli karmaşanın sebebi, bana göre, tesis edilişinden beri Genize’nin daima kullanımda olması gerçeğinde aranmalıdır. Genize’de 1879 gibi çok geç bir tarihte Bombay’da düzenlenmiş bir boşanma senedini gördüğümü hatırlıyorum. Böyle bir belgenin, resmî işlemi yapıldıktan[13] hemen sonra Kahire gibi çok uzak bir yerde kullanılmış olması çok zordur. Bu belgenin Genize’ye duhulû Solomon Schecter’in Kahire Genizesi’ni kâmilen başka bir yere nakletmek üzere oraya varışından birkaç gün önce vukubulmuş olması imkânsız değildir. Bununla birlikte Genize belgelerinin bu sürekli kullanımı sadece onun muhtevasına daimî eklemelerle değil tam zıddı bir ameliye ile de tezahür eder. Müteşebbis kişiler, öncelikle eski bir dua kitabı bulmak amacıyla veya daha ziyade kanunî düzenlemeler bularak veya sadece atık kâğıt toplamak amacıyla, fakat XIX. yüzyılın sonlarına doğru antika avcılığına çıkan Avrupalı veya Amerikalılara satmak için yazma eserler seçmek üzere, karanlık odaya girmenin külfetine katlanıyorlardı. Bütün bunların sonucunda, Kahire Genize’sinde bulunan vesikalar devamlı alt üst edilmiştir. Her şeye rağmen, buranın ihtiva ettiği çok mütenevvi vesâikin muhteviyatı toplum hayatının renkli bir resmini çizmemizi de mümkün kılar.
Kahire Genize’sinde nasıl bir toplum yansıtılmaktadır? Bu soruya cevap vermeye çalışmadan önce, kısaca, Genize vesikalarını çalışmayı zorlaştıran, belgelerin iyi korunmamış olması ve birbiriyle son derece bağlantısız olmalarından kaynaklanan iki güçlüğe ek olarak üçüncü bir yönünü de tartışmak gerekir: Belgelerin yazıldığı dil. Genize’nin, muasır edebî kaynaklarda da görülen, çok güzel bir İbrancayla yazılmış yüzlerce belgeyi ihtiva ettiği şüphesizdir. Bu malzemenin çoğu neşredilmiş, tarih araştırmalarında kullanılmıştır. Bununla birlikte Genize vesikalarının çok büyük bir kısmı, hassaten pek çok şahsî mektuplar ve hukukî belgeler, bütün iş mektupları ve senetler Arapça yazılmıştır. Ancak edebî Arapça ile değil, ülkeye, devre ve ait olduğu içtimaî tabakaya göre değişen gündelik Arapça ile yazılmışlardır. İbrani harfleriyle Arapça yazıldığı gibi muasırları Suriye Hıristiyanları da dinî metinlerini aynı dille yazıyorlardı. Tıpkı günümüzdeki Almanca’nın bir lehçesi olan Yiddiş’in İbrani harfleriyle yazılması gibi. Yahudiler tarafından kullanılan Arapça, İbranca’nın belli bir lehçesi değildi. Bununla birlikte kâtipler tarafından şüphesiz bazı İbranca ibareler kullanılıyordu. Fakat Arap alfabesi ile yazan Yahudilerin gelenek bağları muammaları Müslümanlardan daha az olduğu için, onların Arapçaları, kaideten daha gündelik idi ve muahhar edebî kaynaklarda veya çağdaş Arapçanın lehçelerinde görülen dile benziyordu. Bu sebeple bu makalenin yazarı XII. yüzyılda Yemen’de yazılan mektuplardaki pek çok bölümleri bugün Yemen’de konuşulan Arapçayı öğrenmeye yetecek vakit ayıramadığı için tercüme edememiştir.
Bütün bunlar Genize vesikalarının büyük kısmının, Avrupa ve Amerika kütüphanelerine naklinin üzerinden 60 yıl geçmesine rağmen, hâlâ neden neşredilmemiş olduğunu açıklar. Aynı sebepten, son zamanlarda bunlar üzerinde yapılan sistemli çalışma sonucunda pek çok beklenmeyen bulgulara ulaşılması da şaşırtıcı değildir. Tanınmış şahıslardan gelen mektuplarla kendimizi sınırlayacak olursak, şimdi elimizde Hint Okyanusu’ndaki ölümü[14] ile sonuçlanan yolculuğuna çıkmadan hemen önce sevgili ve biricik kardeşinin, Musa Meymunî, yazdığı bir mektuba, Meymunîlerin oğlu ve halefi[15] Abraham’ın yazdığı ve onun hakkında yazılan dikkat çekici mektuplara ve bizzat Meymunîler’e[16] ait bir el yazısı mektuba sahibiz. Daha da memnuniyet verici buluntu muhtemelen bir İspanyol Yahudisi olan şair filozof Juda La-Levi’nin el yazısı ile yazılmış dört mektup ile şiirleriyle ölümsüzleştirdiği Kuds-i Şerif yolculuğu esnasında bizatihi onun yazdığı veya ona yazılmış mektuplardır[17].
Arapça Kahire Genize vesikalarını konu alan bu yeni çalışmamızın amacı sadece câlib-i dikkat olan bu ve benzeri buluntuları tebarüz ettirmek değildir. Amacımız bu çok geniş malzemenin tümünü, Akdeniz ülkelerinin sosyal ve ekonomik tarihi ile ilgilenenlere; Hindistan ticaret yolları, Arap Dili’nin gelişimi ve şüphesiz Yahudi Tarihi ile ilgilenenler de dâhil olmak üzere herkese uygun bir şekilde sunmaktır. Meselâ Hind ticareti ile alâkalı bütün mevcudu[18] 275 olan vesikaların hepsi bir arada toplanmış olan, bunların İngilizce tercümesi ve yorumu ile tam bir edisyon çalışmaları tamamlamak üzeredir. Bununla birlikte, Hindistan ticaretine dair olanlara nazmen ekseriyeti daha kısa ve pek çoğu da parçalar halindeki Akdeniz’le ilgili binlerce konuyu ihtiva eden vesikalarını çoğunluğu henüz araştırmanın ilk merhalesindedir. Bu sebeple Kahire Genize vesikalarına yansıdığı kadarıyla Akdeniz ülkelerinin sosyal ve ekonomik hayatı hakkında burada bütün söylenenler ilk çalışmaların bir çerçevesi ve ileride yayınlanacak çalışmalar için de bir yönlendirici olarak mütalaa edilmelidir.
Önce burada meşgul olduğumuz zaman tam olarak belirlenmelidir. Genize odası aslında bir Kıbtî kilisesi olup 882[19] yılında Kıbtî Patrikliği tarafından Yahudi cemaatine satılmış olan bir Sinagog’un içinde yer almakta idi. Bununla birlikte, X. yüzyıldan nispeten az sayıda belge günümüze intikal etmiştir. Bunun sebebi basit olmasına rağmen ben de geçen yazı bu Sinagog’un eski tarihi üzerinde çalışırken bulduğum ve incelediğim çeşitli belgelerden bunu anladım. 1012’lerde, Fatımî Halifesi el-Hâkim, Kudüs’teki Kutsal Mezar da dâhil olmak üzere, Hıristiyan ve Yahudi ibadethanelerinin yıkılmasını emretmişti. Şimdi artık kesin olarak biliyoruz ki mevzubahis sinagog da bu esnada yakılmıştır[20].
Sinagogun yeniden yapımı uzun sürmüştü ve ben Genize odasının bu esnada ilâve edildiğini zannediyorum. Her halükarda 1015’ten beriye hemen hemen her yıl için tarihlenmiş vesikalara sahibiz ve pek çok yıl için de muhtelif tarihlerle tarihlenmiş müteaddit vesikalar –inanıyorum ki İngiltere’nin Normanlar tarafından fethi yılı olan 1066 yılına ait 10 kadar vesika vardır. Tarihsiz olan sayılamayacak evrakı da zikredilen şahıslar, yazı karakteri[21] ve konumlarına bakarak zamanını tespit edebiliriz. Bu 250 yıldan biraz fazla, tarihlendirilmiş dokümanların birden oldukça nadirleştiği 1266 yılına kadar gider. XIV. yüzyıla ait oldukça az doküman vardır ve bir sonraki yüzyıla ait ise hiç yoktur. Ancak 1482’de Kahire’de tanzim edilen bir vesika; kâğıt, yazı ve üslûp bakımlarından Genize’nin klasik devir vesikalarına benzemektedir. Bu vesikada Kahire’nin mevkii hâlâ “Mısır’ın Fustat’ı yakınında” olarak tanımlanmakta olup bu, hukukî ıstılahta Fustat şimdiki Eski Kahire olarak ifade edilmekte olup ülkenin payitahtı kabul edilmektedir[22].
Sonra birden her şey değişir. XVI. yüzyılın ikinci çeyreğinden itibaren tarihlendirilmiş vesikalar tekrar görülmeye başlar, fakat artık kullanılan kâğıt yerli olmayıp Avrupa kâğıdı olduğu açıkça görülür; el yazısı da tamamen farklıdır ve şimdi artık İspanyol Yahudisi olarak dil de kaideten İbranca’dır ve Arapça artık kullanılmaz. Bazı ahvalde Ladino denilen İspanya Yahudileri tarafından kullanılan Kastilya dialekti kullanılır. Diğer bir deyişle, Doğu Yahudiliği 1492’de ülkelerini terk etmek zorunda kalıp kısa bir müddet sonra Osmanlı İmparatorluğu’nda göze çarpan bir unsur haline gelen İspanya’dan gelen mülteciler tarafından günümüzde Doğu Yahudiliği’nin Orta ve Doğu Avrupa’dan gelen Yahudi göçmenler tarafından temsil edildiği gibi, temsil edilirler.
Burada biz sadece Klasik Genize olarak isimlendirilen belgelerle, yani X. yüzyılın ikinci yarısı boyunca akmaya başlayan ve daha sonraki iki buçuk asır boyunca sel halini alan belgelerle ilgilenmekteyiz. Bu, İslâm tarihçisi için şu demektir: Genize vesikaları, Fatımî ve Eyyubî devirlerinin iktisadî ve içtimaî tarihi için birinci derecede önemli kaynaktır. Avrupa tarihi için ise, Haçlılar’dan bir asır öncesi ve Haçlılar dönemi için önemli kaynaktır.
Her ne kadar birkaç yüz adedi Arap alfabesi ile yazılmış ve resmî dairelerden neşet etmiş, Müslüman veya Hıristiyanlara mahsus bölük pörçük vesika ise de, Genize’de bulunan malzemenin ekseriyatı tabiatıyla Yahudiler’e aitti[23]. Genize vesikaları dairesi Mısır’da bulunduğu için her şeyden önce bu ülke Yahudiliği’nin hayatını aksettirmesi oldukça mantıkîdir. O vakitlerde Yahudiler sadece ve belki de başlıca, Kahire ve İskenderiye gibi kozmopolit şehirlerde veya günümüzdeki Port Said şehri gibi, o sıralarda Mısır’ın Doğu Akdeniz’deki limanı olarak büyük rol oynayan Dimyat gibi eyalet başşehirlerinde veya Hint Ticareti’nin[24] son durağı olan Yukarı Mısır’daki Kus’da değil, Nil Deltası’nda, Feyyûm vahalarında ve Yukarı Mısır’da dağınık şekilde yaşamaktaydılar. Bazıları oldukça sevimli birçok mektup ve çok sayıda hukukî senet, “Rif” olarak adlandırılan Mısır’ın bu küçük taşra kasabalarından gelmiştir. Bu topluluk eskiden beri burada mı yaşıyordu yani Roma ve Bizans dönemlerinden beri bu kırsal kesimde yerleşmiş olan Yahudilerin devamını mı temsil ediyordu yoksa Müslüman fetihlerinden sonra mı bu bölgeye gelmişlerdi? Bütün bu soruların cevabını öğrenmek için birçok yeni araştırmaya ihtiyaç vardır. Bu bağlantıda, böyle küçük yerlerden gelen, Arapça değil İbranca yazılmış ve Grekçe isimler ve hukukî ıstılahları havi, bazı eski (eski burada X. yüzyılın sonları ve XI. yüzyılın başlarını ifade etmektedir) senetlerin bulunduğu da kaydedilmelidir[25].
Diğer taraftan, XI. ve XII. yüzyılların kargaşa dönemleri olduğunu akılda tutmak zorundayız. Bu asırlarda Mısır, Filistin ve Suriye’den gelen mültecilerle dolup taşmıştı ve ülke Haçlılar’ın gelmesine takaddüm eden yüzyılda bile Bizans ve Batı Avrupa ülkeleri gibi küllî bir dağılma sürecine girmişti. Eski Kahire ve İskenderiye’deki cemaat idarecilerinin bu sığınmacıları küçük kasabalara ve köylere gönderdiğini Genize vesikalarından kesinlikle biliyoruz. Bu yüzden, Sâmî (Suriye-Filistinli), Rûmi (Bizanslı), Frenjî (Fransız), Aşkenazi (Alman)[26] olarak adlandırılan pek çok insana bu vesikalarda rastladığımız zaman, bunları mahalli nüfusa yapılan son ilâveler olarak anlamak zorundayız ve bu durum mevzubahis belgelerde sık sık ve açıkça görünür.
Bununla birlikte, Mısır’daki Yahudi nüfus bir bütün olarak, şüphesiz İskenderiye Mektebi’ni ve sair parlak adamları yetiştiren Helenizm Devri hariç, bir tarafta Irak-Babil Yahudileri ve diğer tarafta İspanya Yahudileri ve daha sonraki yüzyıllarda bazı Avrupa ülkelerindeki Yahudilerin oynadığı rol gibi, Yahudi Tarihi’nde asla önemli bir rol oynamamışlardır. Mısır esas itibarıyla bir transit ve değiş-tokuş ülkesi olarak kalmıştır. En önemli Mısırlı Yahudi – ve gerçekten Geç Ortaçağ Yahudilerinin en önemlisi- şüphesiz Musa Meymûnî’dir. O, 1135 yılında İspanya’daki Kurtuba’da doğmuş ve otuz iki yaşında meşhur bir adam olarak Mısır’a gelmiş ve kendisini daima Endülüslü veya Ma'ara’lı İslam Batısının bir şahsiyeti olarak tanımlanmıştır. İskenderiye’deki Yahudi cemaatinin baş kadısı, Anatoli, Fransızcası Anatole, onun çağdaşı ve meslektaşı idi; bu zat Marsilya’dan gelmişti ve mahallî asilzadelerin onu Avrupa kökenli olması sebebiyle horladıklarını çok iyi biliyoruz[27]. Mısır, Meymûnîler’den çok önce Yahudilik için ökümenik bir önem kazanmıştı. Mamafih Mısır’ın bu önemi kendi öz kaynaklarından gelmiyor, 1070’de Sûr’a gitmek için Kudüs’ten ayrılan ve daha sonra Dımaşk’a giden ve nihayet 1127’de Eski Kahire’ye yerleşen Filistin Akademisi’nden veya Babil-Irak’tan devamlı Mısır’a akıp gelen cemaat bakımlarından ve önde gelen âlimlerden kaynaklanıyordu.
Bu sebeple Kahire Genize evrakının umumî Akdeniz manzarasını aksettirdiği kadar Mısır’ın durumunu yansıtmaması şaşırtıcı değildir. Ben burada kentli olarak Akdeniz terimini kullanıyorum. Çünkü Suriye ve Filistin’in doğusundaki ülkelerden, Irak ve İran’ın büyük Yahudi merkezlerinden, oldukça az sayıda özel mektup ve senet Genize’ye ulaşmıştır. Onların aile isimlerinden anlaşılacağı üzere, Orta Asya’daki Semerkand’dan başlayıp Kuzey-Doğu İran’daki Nişâbûr şehrine ve İran ve Irak’ın Kâzerûn, Ukbara ve Hît gibi daha küçük şehirlerinden sayılmayacak kadar insan gelip Mısır’a yerleşmişti. Bazen Mısır’a sadece son devirlerde gelip Farsça aile isimleri taşıyanların adlarındaki Arapça hatalardan da onların menşeleri hakkında sonuç çıkarabiliriz[28]. Fakat Irak ve İran’dan gelen vesikalar, Doğu Afrika ve Güney Arabistan tarihi ile sık sık Mısırlı tüccarlar tarafından ziyaret edilen Hint ticaret yolundan gelenlerden çok daha azdır.
Bu nasıl açıklanabilir? Doğu’dan gelen bu malzeme azlığını siyasî duruma atfetmek ve Mısır’da Fatımî halifeleri hâkim iken Irak ve İran’da Fatımîlerin rakibi olup Abbasi halifelerine tabi olan Selçuklular hüküm sürüyordu demek acelecilik olur. Biz Genize’de başlıca Irak’taki Yahudi Akademisi’nin başkanından gelen ve diaspora’nın siyasi başkanı olan ReşGalutha’dan gelmiş olan çok sayıda resmî Yahudi muhaberatına sahibiz. Fatımî Mısır’ındaki Yahudilerin siyasi başkanı Necid’in Selçuklu Bağdad’ındaki Reş-Galutha’nın mümessilli olduğuna dair mektubu oldukça gariptir. Bu yüzden Doğudan gelen hususî Genize belgelerinin azlığının başka bir sebebi olmalıdır. Bunun en makul açıklaması, o vakitler, zamanımızda olduğu gibi, bir taraftan Irak ve İran ile diğer taraftan Mısır arasında çok cüz’i bir ticaret vardı ve ticaretin olmadığı yerde muhaberât da yoktu.
Bununla birlikte uygulamada söylenene ilâve ve arızî bir durum da olabilir. Genize odası Filistinlilerin sözde sinagogunun bir parçasını oluşturduğundan yani buradaki dualar Filistin geleneklerine uygun olmak söylendiğinden ve burada dinî merasimleri idare edenler ve Kudüs Akademisi Başkanı tarafından tayin ve tasdik edildiğinden tabiî olanak buradaki ihsanlar da Filistin ve Filistin ile bağlantılıydı. Babillilerin, Fustat’ın diğer ana sinagogunda da Genize için bazı düzenlemeler yapmalarının mantıkî sebebi de budur. Eğer bu Genize korunmuş olsaydı, belki de biz Irak ve İran’dan gelen daha çok mektup ve ahitlere sahip olacaktık.
Şimdi gerçek Akdeniz’e dönersek, bizatihi Mısır, Filistin ve Suriye’ye ait malzemelerden daha çok sayıda Tunus ve Sicilya’ya ait malzeme buluruz. Bunun sebebi de bu zamanlardaki ticaretin şartları olabilir. Hindistan ve Uzak Doğu’nun emtiası Tunus ve Sicilya’ya getiriliyordu ve burada Müslüman İspanya ve Garbi Kuzey Afrika kıtasının emtiası kadar Hıristiyan Avrupalıların malları ile mübadele ediliyordu. Bununla birlikte, biraz önce zikrettiğimiz gibi, ilâve durumlar da olabilirdi. Fatımî ülkesindeki kiliselerin ve sinagogların tahribinden hemen sonra bunların yeniden inşasına izin verilmişti. Ancak, biz, Hıristiyan kaynaklarından olduğu kadar birçok Genize vesikalarından öğrendiğimize göre, bu mutazarrır cemaatler yeniden inşa için gerekli kaynakları temin etmede büyük zorluklarla karşılaştılar. Bu zor zamanda Filistin Sinagogunun liderleri, çağdaş toplum liderleri tarafından da sıkça uygulanan bir yönteme başvurdular: Başlıca Tunuslu tüccarların kastedildiği Mağriplilerin kamu hizmetine girmelerine müsaade ettiler ve onlara Kudüs’teki Akademi başkanlığından gönderilen süslü mektuplarla teyid edilen şeref unvanları verdiler. Bir Genize belgesinden öğrendiğimize göre, bu strateji başarılı oldu ve Mağripliler Filistin Sinagogu’na katıldılar; böylece, Tunus’a sadece bir kültürel eklentiyi ifade eden Tunus ve Sicilya’ya ait bu kadar çok belgenin, Genize’de bulunması muhtemelen şaşırtıcı değildir; bu yazarın “Eleventh Century Tunisia in the Light of Cairo Geniza Documents- Kahire Genize Belgelerinin Işığında XI. Yüzyılda Tunus”, [Mémorial E. Levy-Provençal, Paris 1960] adlı makalesi ile karşılaştırınız.
Sadece Eski Kahire’ye gönderilen mektupların ve orada düzenlenen hukukî belgelerin burada korunduğunu farz etmek hatalı olacaktır. Biz, İspanya’da bir kasabadan diğerine, İspanya’dan Fas’a, Sicilya’dan Tunus’a gönderilmiş olan mektuplara ve hatta Kudüs’ten İspanya’daki Toledo şehrine gönderilen mektuba sahibiz. Hâttâ Hıristiyan Bizans’tan oldukça çok sayıda belge de gün ışığına çıkmıştır. Güney Fransa’dan gelen mektuplara da sahibiz. Cenova, Piza, Gaeta ve seyrek de olsa Venedik gibi İtalyan şehir cumhuriyetlerinin gemileri ve tüccarları zaman zaman zikredilir; mamafih Venedik müstesna, bu dönemde bu kentlerde önemli miktarda Yahudi toplumu yaşamıyordu ve şimdiye kadar oralardan gelen belge de çıkmamıştır. Kesinlikle Venedikliyi[29] ifade eden Bundukî adı verilen ilim adamları, XI. yüzyıl gibi erken bir tarihte Eski Kahire’de yaşıyorlardı.
Böylece Genize belgeleri, oldukça geniş bir zaman için birçok ülkeyle ilgili bilgiler verir ve çeşitli yer ve zamanlar arasında farkların olması tabiidir. Ancak Mısır ve bitişik ülkeler mevzubahs edildiğinde, benzer toplumların belirgin çizgileri görünür. Bu resim baştan sona tamam değildi. Sadece toplumun bir tabakasını; hükümetle bağlantılı, oldukça zengin, en üst sınıf Yahudileri kısmen tasvir eder. Bunun sebebi basittir: Onlar Fustat’ta yaşamıyorlardı. İkametgâhları o zamanlar revaçta olan banliyölerde ve hükümet merkezi olan Kahire’de idi. Orada bir sinagogları ve kendilerine ait bir adliye sarayları vardı. Genize belgelerinde bu hususlara dair pek çok atıflar vardır. Bir kız kardeş, erkek kardeşine, başkentten en son dedikoduları yazmak, yüksek bir görevlinin makamından alındığını ve acilen Kahire’yi terk edip Fustat’taki evinde oturmaya mecbur edildiğini bildirmektedir. Zengin Yahudiler’in her iki yerde de evi olduğu için bu durum o kadar da kötü değildi. Bunun gibi, bir Hint seyyahı Fustat’taki kardeşine doğuda karşılaştığı iki Tunuslu seçkin tüccarı tavsiye etmekte ve onları sadece Kahire’deki evine yerleştirmesini istemektedir. Otuz yıldan fazla (1080-1110) Mısırlı Yahudilerin reisliğini yapan ve Kahire’de yaşayan Mevorah, en mukaddes günlerin ayında, Tişri ayında, muvakkat olarak Fustat’a intikal etmiş ve kamuyu alâkadar eden hususları cemaat ileri gelenleriyle müşavere ederek halletmeyi adet haline getirmişti: Genize’de bulunan ona yazılan pek çok arzuhalin bu ziyaret esnasında sunulduğu muhakkaktır. Diğer taraftan, çok zengin olmayan Meymunîler (nihayet İspanya’dan gelen bir mülteci idi ve ilâveten biraderi Hint Okyanusu’nda öldüğünde parasını da kaybetmişti.) Fustat’ta yaşıyordu ve bir saray doktoru olduğu için her gün evinden sultanın sarayına kadar iki buçuk millik mesafeyi kat etmek zorundaydı. Onun oğlu ve halefi Abraham de tıpkı babası gibi saray doktoruydu ve Fustat’ta ikâmet ediyordu. Bunu, bir hafta sonunu Kahire’de geçirip geçirmeyeceğini soran küçük bir nottan öğreniyoruz[30]. Hülâsatulkelâm, cemiyetin üst tabakasına mensup zevatın hayatı Genize belgelerine tam olarak yansımamıştır[31]. Biz bu eksikliği orta ve alt tabaka ile ilgili zengin ve oldukça çeşitli malzeme ile telafi ediyoruz. Genize belgelerini bize bırakan cemaat, aynı devirdeki Avrupa Yahudi cemaatlerinden tamamen farklıdır. Ekonomik ayrımcılığın öldürücü yasaları yüzünden, Avrupa Yahudileri, mahdut sayıda önemsiz işlerle uğraşıyorlardı. İslamî doğuda ise, bu tür ayrımcı kanunlar yoktu. Buna ilâveten Yahudiler, çok eski zamanlardan beri bu ülkelerde yaşıyorlardı. Bu yüzden, mesleklerin dağılımı, büyük ihtimalle nüfusun çoğunluğunun el işleri ile meşgul olan kişiler olması sebebiyle, oldukça yaygındı.
Tarım ve hayvancılık hiçbir surette Genize belgelerinde yoktur. Hafta içinde ana proteinli yiyecek maddesi peynirdi; cumartesileri yiyeceğin biri piliç veya etti. Bu yüzden VIII. ve IX. yüzyıllarda Arapça papirüslerde olduğu gibi, Genize belgeleri bu yiyeceğe sık sık atıfta bulunur. Peynir dinî bakımdan “saf” ya da “caiz” olmalıydı (İbranca “tahor” ve Arapça “helal”; “kosher” terimi Sicilya’da kullanıyordu. Filistin’den olduğu gibi buradan peynir ithal ediliyordu). Bu sebeple, peynir yapılırken hususî tedbir alınması gerekiyordu. Bu konuda ülkenin muhtelif bölgelerine ait belgeler okuyoruz. Yahudi koyun yetiştiricileri de, bugün İsrail’deki Kibbutzim’lerin Cumartesi günleri koyun sağımı konusunda karşılaştıkları aynı güçlüklerle karşılaşıyorlardı. Arıcılık, birbiri ile eşdeğerde olan bal ve balmumu üretimi ile diğer bir aşina meşguliyetti. Bunu eski muhacirler muhtemelen Filistin’den beraberlerinde getirmişlerdi. Mamafih bu meslek Mısır’ın da yerli bir mesleği idi. Mütevazi gelire sahip Yahudiler sahip oldukları topraklarda buğday yetiştiriyorlardı ve buğday ticareti Genize belgelerinde gerçek boyutundan oldukça çok zikredilmektedir. Mamafih onların çiftçiliğin bu dalı ile ne kadar faal meşgul olduklarını tetkik ettiğimiz belgelerden çıkarmak şimdilik mümkün değildir. Diğer taraftan bu devirde Mısır’ın ikinci esas ürünü olan keten yetiştiriciliği ve onun kumaş haline getirilmesi de Genize’de sık sık zikredilen Yahudi mesleklerindendir.
Bu bizi çok önemli bir saha olan el işçiliğine, sanayi, zenaat ve el sanatlarına getirir. Genize’de zikredilen el işçiliğinin çeşitli kollarına ait uzun bir liste çıkarmak kolaydır. Ancak bunların göreceli önemi, eğer daha çok ek araştırma yapılırsa ortaya çıkarılabilir. Şu andaki araştırmalarımıza göre, Genize vesikalarında daha ziyade kumaş sanayine, eğirme, dokuma, ipek boyama, bez, pamuklu, yünlü ve hepsinden ziyade boyama konularına atıf yapılmaktadır. İkinci sırada bakır ve kuyumculuk vardır; hemen hemen aynı ehemmiyette cam sanayii ve şeker üretimi gelmektedir. Şeker de bal gibi sık sık zikredilmektedir. Genize belgelerinde atıf yapılan pek çok küçük zanaatlardan, muzawwiq ya da duvar boyacılarını zikretmeliyim. Palermo’daki Kappella Palatina’nın muhteşem tablolarından bildiğimize göre, bu sanatın hâlâ revaçta olduğu devir, bizim burada bahsettiğimiz Erken Fatımî devridir.
Romalılar devrindeki gibi, sanayi ve ticaret arasında kesin bir ayrım yoktu. Malı üreten kişi aynı zamanda onun ticaretini de yapıyordu. Tabii olarak Genize vesikalarının büyük bir çoğunluğu da ticaretle ilgilidir. Bunların düzenli bir tetkiki bizim girişimcilik tarihi, fevkalâde mütenevvi ticarî emtia, ticaret yolları, iş ahlâkının usul kaideleri ve ticaretin kanuni esasları hakkındaki bilgilerimizi büyük mikyasta genişletecektir. Kısaca insan, sağlam teşkilât, ince teknik ve bu dönemdeki yüksek iş ahlâkı karşısında derinden etkilenecektir. Özellikle muayyen bir görevle dünya malı için bir yere giden birisi. Şüphesiz, herkes para kazanmak istiyordu. Ancak, biri kaybettiği zaman diğeri çok üzülmüyordu. Al-âkiba ila el-hayr: sonunda her şey iyiye dönecektir.
Ticaret yalnızca kanun tarafından korunduğunda gelişebilirdi. Kanun bir bölgeye has olmayıp şahıslara dairdi ve dinî azınlıklar geniş mikyasta adlî muhtariyete sahipti. Müslüman ve Yahudi hukuk düzeni arasında büyük bir fark vardı. Müslüman kadısı bağımsız bir hâkim olarak karar veren bir devlet görevlisiydi. Yahudi mahkemesi ise, cemaatin hizmetinde fahri olarak çalışan ve kâtiplik yapan profesyonel üye dışında, kendi işinde gücünde çalışan en az üç üyeden oluşuyordu. İnsanlar meşgul oldukları için, hâkimlik yapacak çok sayıda vasıflı insana sahip olmak zorundaydı. Bu durum Yahudiler arasında, dinî eğitimin neden o denli yaygın olduğunu, sağduyu ruhunu ve hukukî kararların dava konusuna uygunluğunu açıklar. Bütün bu hâkimler tecrübeli tüccarlardı ve doğal olarak bazen kendiliklerinden mahkemeye gitmek zorunda idiler. Bu yüzden bir kişiyi mahkeme zabıtlarının bir sayfasında hâkim olarak bulurken bir sonraki sayfada avukat olarak görmek şaşırtıcı değildir. Davalar çoğunlukla katı dinî kanunlara harfiyen uyularak değil fakat kabil-i tatbik uzlaşmalara göre hallufasl edilirdi[32].
Diğer taraftan aile hayatı hâlâ dini kanunlar tarafından düzenlenmekteydi. Bu yüzden, biz hâlâ yürürlükte olan leviratus (bir erkeğin, evli olsa bile, ölen erkek kardeşinin dul kalan eşi ile evlenmesi mecburiyeti ki ölen erkek kardeşin erkek evlâdı olmamalıdır.) gibi eski bir müessesenin var olduğunu görüyoruz. Gerçekten, Genize vesikalarında çok ender de olsa rastladığımız çok kadınla evliliğin başlıca sebebi bu kanundur. Âdetler, evlilik akdi, kocanın ikinci bir kadınla evlenmemesi şartını ihtiva ediyordu. Akdin bu hükmü ihtiva etmemesi durumunda bile, mahkemeler bunu “tabii olarak bulunması gerekli şart” olarak görüyorlar ve öyle hüküm veriyorlardı. Genize belgelerine göre toplum sadece erkeklerden ibaret değildir. Kadınlar da bir mukavelenin bir tarafı veya mektup yazan veya alanlar olarak sık sık görünürler. Bu belgelerden koca-karı münasebetleri, ebeveyn evlât ilişkileri, kız-erkek kardeş münasebetleri, aileler arasındaki akrabalık bağları hakkında çok şey öğrenebiliriz. Bu sebeple nihai sonuçlara varmak için erken olabilir. Aile bağları oldukça kuvvetliydi, fakat koca-karı arasındaki muaşeret ve sevgi, ebeveynlerin çocuklarıyla ve kardeşlerin birbiriyle olan karşılıklı sevgi, şefkat ve dayanışmalarıyla ilgili kayıtlar çok fazla değildir.
Zikredilen konulara ilâve olarak, Kahire Genize belgelerinde Akdeniz ülkelerinin içtimaî hayatının muhtelif veçhelerine dair pek çok tavsif ve tasvirler yapılmaktadır: Meselâ maddî kültür malzemesi (meskenler, giyimkuşam ve yiyecekler, fiyatlar ve yaşama şartları), gündelik hayat, hafta sonları ve tatiller, kara ve deniz seyahati, hastalıklar ve doktorlar, ölüm ve ölü gömme adetleri, muaşeret kaideleri ve sosyal idealler. Toplum, onun görevlileri ve fakirlerin, dulların, yetimlerin, muhtaçların, tutsakların ve yabancıların desteklenmesi gibi sosyal hizmetler; inançlar arası münasebetler; hükümet ve kurumları ve bireylerin hayatı üzerindeki etkileri hakkında pek çok şey öğrenilebilir.
Sonuç olarak, Genize belgelerinden çağın ruhu hakkında çok şey öğreniyoruz. Din şüphesiz en yüksek yerdeydi; bununla birlikte, onun ortalama insan için gerçek manası hâlâ tanımlanmamıştır; güçlü bir grup bilinci ile ferdiyetçilik korkusuzca yan yana idi; birisi eleştirilemez bir misal oluşturan parlak bir geçmişte ve geleceğin umudu içinde ve belki de olması muhtemel bir fiziki ve ruhî bir kurtuluş içinde yaşıyordu. Herkesin ideali, iş adamlarının bile, bilge bir kişi olmaktı ve şiir bizim zamanımızdakinden tamamen farklı olarak önemli bir sosyal görev yapıyordu.
Bu makalenin yazarı, çok uzak olmayan bir gelecekte, Orta zamanlarda Akdeniz toplumunu tasvir eden Genize vesikalarından seçme örnekleri yayınlamak umudundadır. Bu ve benzeri yayınlarla[33] Ortaçağ araştırmalarının diğer dallarına da dolaylı bir hizmet yapılmış olacaktır. Genize vesikalarıyla muasır Arapça vesikalar tetkikatı, Genize ile mukayese edilecek olursa, şimdiye kadar, nispeten daha az neticeler vermiştir[34]. Genize araştırmaları ve Arapça vesaik üzerindeki müşterek çalışmaların bu makalenin baş kısmında işaret edilen, İslâm ülkelerindeki arşivlerin yokluğundan doğan boşluğu telâfi edeceği ümit edilebilir.