Herbert Müller’in anısına
Habibuşağı, Elazığ ilinin Baskil ilçesine bağlı yaklaşık 30 hanelik bir köydür. Verimli Fırat vadisi üzerinde kurulmuş olan köy, ilçeye bağlı yerleşim birimlerinin nehrin akışına doğru en son olanıdır. Aynı vadi üzerinde köye yakın yerleşim birimleri olarak batıya doğru Kadıköy, İmikuşağı, Bilaluşağı ve Kale Köy; karşı kıyıda Pirot ve Gökçer (Köşker Baba) sayılabilir[1].
Malatya-Elazığ karayolunun 50. kilometresindeki Kömürhan köprüsünü geçince hemen soldaki Jandarma karakolunun yanından batıya doğru, vadiye inen stabilize bir yol Fırat’ın sol kıyısında kurulmuş yukarıda adı geçen merkezleri birbirine bağlamaktadır. Bugün eski Kömürhan Köprüsü, Jandarma Karakolu ve yol baraj gölünün suları altındadır. Yörenin adı eski kaynaklarda İzolu veya İzoli olarak geçmektedir[2].
Bugün Yazılıkaya Tepesi olarak bilinen Kale [3], köyün hemen güneybatısında yeralmaktadır (Çiz. 1 Res. ı)[4]. Karayoluna yakınlığı ve özellikle aşağıda değineceğimiz kitabesiyle, kale hakkındaki ilk bilgileri daha 19. yüzyılın ortalarına doğru bulmaktayız[5]. Fakat ilk ciddi yüzey araştırmaları, yörede kurulması plânlanan Sarakaya Barajı nedeniyle yapılmıştır [6].
Yazılıkaya 713.73 m kodundadır. Fırat nehrinden yüksekliği yaklaşık 84 m; köy yönünde tabandan yüksekliği ise 61 m kadardır. Kalenin konumu stratejik açıdan çok önemlidir: Fırat'ın Kömürhan'dan sonra batıya doğru olan ilk geçit yerine yakındır ve bu noktayla birlikte vadi boyunca uzanan ekilebilir geniş alanı rahatlıkla kontrol altında tutabilmektedir (Res. 2). Kuzeydeki tepelerle doğrudan bir bağlantısı yoktur; kodu daha yüksek olan batısındaki Har Tepe'den bir yarla ayrılmaktadır (Res. 1).
Kale dört bir yandan sarp kayalıklarla çevrilidir (Çiz. 2 Res. 3-4). Kayalar tepeye doğru, özellikle güney yöndeki küçük düzlükleri doğal bir sur gibi kuşatmaktadır. Kalenin üzeri, kuzey-batıdaki küçük yerleşim alanının önü tabii bir teras şeklindedir. Kalede biri kuzey, diğeri güney yöndeki kayalığın İçine açılmış merdivenli iki tünel vardır (Res. 3-6) [7]. Bunlardan güneydekine Kalenin üzerinden başlayarak hayli sarp kayalık yüzüne işlenmiş kaya basamaklarıyla ulaşılmaktadır (Res. 7)[ 8]. Anıtsal Sardur yazıtı ise kayalığın güney-doğusuna kazınmıştır (Res. 8-9)[ 9].
Kalenin etekleri ile etrafındaki tepelerde yapılan yüzey çalışmaları sırasında toplanan çanak-çömlekler, Kaledeki arkeolojik çalışmalarda çıkartılan seramikler gibi [10]daha çok EDÇ seramiği karakteri göstermektedir. Yüzeyde aşağı şehre ait hiç bir mimari kalıntıya rastlanmamıştır [11].
Nekropoldeki çalışmalara geçmeden önce, Kaledeki kısa süren araştırmanın sonuçlarına öz de olsa değinmek istiyorum.
Kalenin doğu yönünde, yukarda da sözünü ettiğimiz geniş ve düz alanda yaklaşık 20 cm. lik dolgu toprağı temizlendikten sonra özel olarak düzeltilmiş ve hatla çoğu yerde tıraşlanmış anakayaya ulaşılmıştır (Res. 10). Bu alanda anakayaya oyulmuş irili ufaklı çukurcuklar ve iki büyük çukur, bu mekânın bir ön avlu olarak kullanıldığına işaret etmektedir. Kuzey yöndeki büyük çukurun ağzı 2.45 x 1.35 ölçülerindedir, derinliği ise 2.15 m dir Res. 1 1). Bunun yaklaşık 5.5 nı güney-doğusunda yeralan ikinci büyük çukurun ağzı, çapı 1.80 metreyi bulan bir daire formundadır; derinliği ise kuzey yönde 2 m. Res. 12). Büyük bir ihtimalle her iki çukur, Yeşil Alıç’ta yakın örneklerini bulduğumuz[12] erzak depolamak için açılmıştır[13]. Bunların etrafına serpiştirilmiş, çapları 20-40 cm. arasında değişen çukurcuklar ise herhalde farklı büyüklükteki taşınabilir kaplar için oturma yuvaları olmalıdır (Res. 13a, b)[14].
Kalenin kuzey-batıdaki en yüksek noktasında, yaklaşık 12 m2 lik bir alan daha önce eski eser arayıcıları tarafından tahrip edilmiştir (Res. 14a, b). Bu alandaki kerpiç duvarların yüksekliği 2 m. yi geçmektedir; kerpiç boyutları ise değişmemektedir: 26 x 10 cm. Tahrip yalnız tabana doğru değil, aynı zamanda duvarları oyarak da yapılmıştır.
1982’deki ilk kazı mevsiminde kuzey-batı, güney-doğu doğrultusunda 4 x 10 m. boyutunda bir yarma açılmıştır (Res. 15a, b, c). Burada güneydoğu noktasında birleşen biri kuzey, diğeri kuzey-batı yönünde iki duvarın taş temeli açığa çıkarılmıştır (Res. 16); yükseklikleri çok az yerde iki taş sırasına kadar korunmuş ve genişlikleri.50-60 cm. arasında değişmektedir. Bağlayıcı eleman olarak çamur harç kullanılmıştır. Zamanın yetersizliği nedeniyle maalesef bu alanda daha derine inilememiştir. Gerek sözü edilen açmadan ve gerekse antikacıların tahrip ettiği alandaki temizlik sırasında ele geçen çanak-çömlek parçaları Öğün’e göre, aralarında tipik urartu kırmızı astarlı seramiğinin de bulunduğu [15] DÇ içinde iki evrenin varlığına işaret etmektedir [16].
NEKROPOL ÇALIŞMALARI
Habibuşağı-Yazılıkaya Tepesi sakinlerinin nekropol için kullandıkları yer, kalenin yaklaşık 300 m. kuzey-doğusunda ve köy yerleşim birimlerin kuzey-batı sınırındadır (Çiz. 1). Kazı alanı olarak köy sakinlerinden Nazmi
Bakış’ın ahır binasının önü seçilmiştir (Res. 17)[17]. Burada açılan 2 x 10 m. boyutlarındaki bir açmada 25 cm. derinliğe inilmesine rağmen sonuç alınamadığından, kazı bu alanın kuzeyini sınırlayan yaklaşık 2 m. yükseklikteki düzlüğe kaydırılmıştır. Doğuya, köy mahallesine doğru alçalarak inen bu meyilli arazinin yapısı, aralarında irili-ufaklı çakıl taşlarının da bulunduğu killi topraktır.
Burada 2.90 x 2.10 m. boyutunda bir sondaj çukuru açılmıştır (Çiz. 3). Satıhtan 70 cm. aşağıdan itibaren arazinin doğu yönüne doğru eyime uygun olarak yer yer kümelenmiş veya tek olarak dağılmış taşlı br tabakaya rastlanmıştır. Hiç bir şekilde plân vermeyen dağınık durumdaki taşlar kaldırılmış, geriye üç ayrı yerde ve seviyede bulunan kümelenmiş taşlar bırakılmıştır (Çiz. 4 Res, 1). Bunlardan doğudaki kümenin altında, yüzeyden 1.20 m. aşağıda ters kapatılmış, ağız kenarında tek bir sıra yiv bulunan büyük bir çanak açığa çıkarılmıştır (Çiz. 3-4 Res. 19). Bu çanağın 90 cm. kuzey-batısında ve 40 cm. kadar daha yükseklikteki taş yığını ise, çift kulplu bir urneyi örtüyordu (Çiz. 3-4 Res. 20a, b); urnenin üstü, ağız kenarında iki yiv sırası bulunan bir çanaklar kapatılmıştı. Buna benzer bir gömüt, bu defa bir mızrak ucuyla birlikte çift kulplu kabın 55 cm. doğusunda ve ondan 65 cm. aşağıda bulunmuştur (Çiz. 3-4 Res. 18). İğdır, Liç ve Adilcevaz Urartu nekropollerindeki tek urneli gömütlerde [18]ve hatta bu sınırların dışında, Assur’da bulunan bir gömütte [19]olduğu gibi burada da urneler gömüt çukuruna dik konulmuşlardır [20] Urne olarak kullanılan kaplar öyle anlaşılıyor ki, bir Hitit gömütlüğü olan Ilıca’dakine benzer biçimde[21] toprak içine açılmış çukurlara yerleştirilmiş, etrafı ve üzeri toplama iri taşlarla tamamen örtülmüştür.Taşlar bir taraftan gömütü gizlerken, diğer taraftan da ölü küllerini içinde saklayan urnelen dış etkilerden korumaktadır. Urartu bölgesi içinde bugüne kadar bilinen tek urneli gömütlerin bulunduğu nekropollerden Adilcevaz, Liç[22] ve İğdır nekropollerinin ilk ikisinde durum biraz farklı iken, İğdır’daki örnekler[23] Habibuşağı’ndaki urnelerin bu tarz gizlenmesine en yakın paralellerdir.
Yukarda adı geçen nekropollerde urneler farklı yerleştirilmişlerdir: urne ya tek olarak başlı başına bir gömüttür[24], ya birden fazla gruplar halindedir[25], ya da gömüt odalarının içinde diğer iskelet gömmeler ve başka umelerle biraradadırlar [26]. Urnelerin farklı yerleştirilmeleri bu defa Frig gömütlüklerinde de gözlenmektedir [27].
Özellikle İğdır ve Liç’te ele geçen çoğu urnelerde olduğu gibi [28], Habibuşağı nekropolünde de urnelerin ağzı ters çevrilmiş bir çanakla kapatılmıştır (Çiz. 4 Res. 18, 20a). Demir Çağ’ında Assur’da [29] ve İran’da da[30] görülen bu geleneğin Anadolu’daki öncüleri Ilıca ve Osmankaya gömütlüğünün sakinleri olmalıdır[31].
3 no’lu gömütteki urnenin omuzu üzerinde tek bir delik dikkati çeker (Res. 21). Bu urne üzerinde anlamsız değildir; çünkü yeni araştırmalarla ortaya çıkartılan gömütlüklerde ele geçen, içinde yakılmış cesedin külü ve kemik artıklarının konulduğu farklı formdaki pişmiş toprak veya bronzdan kapların hemen hepsinde bazen omuzda, bazen da karın hizasında tek ya da çift delikler dikkati çekmektedir[32]. Bu, Anadolu’da daha EBÇ. dan itibaren[33]Urartulara kadar devam eden bir ölü gömme geleneğidir. Barnett bu deliklerin fonksiyonunu ،،... apparently for the soul to emerge."olarak açıklamaktadır[34]. Onun bu düşüncesi bu kez Grek dünyasında, özellikle gömüt armağanı olarak kullanılmış beyaz zeminli lekythoslar üzerinde tasvir edilmiş sahnelerle desteklenmektedir[35] . Böyle bir inanışın Grek dünyasında açık bir şekilde resimlenmesi, öteki dünya anlayışıyla ilgili doğu -batı kültürleri arasındaki düşünce alışverişinin bir başka somut belgesidir [36].
1 ve 3 no’lu gömütte kremasyondan sonraki artıklar bir küp içinde korunmaya alınmışken, 2 no’lu gömütte durum farklıdır: Büyükçe bir çanak küller üzerine ters çevrilerek kapatılmıştır (Res. 19). Bu gömüt biçimine zaman bakamından da uyan örnekler Assur’da bulunmuştur[37]. Bugünkü bilgilerimize göre İran’da, Godin Tepe yakınında Şeh Gabi’deki bir gömüt[38], bu tarzın en eski örneği olarak karşımıza çıkar. Ancak hemen belirtelim ki, son iki örnekte çanaklar kül ya da kemik artıkları üzerine değil, aksine doğrudan ceset üzerine kapatılmıştır.
Habıbuşağı nekropolünde urne olarak kullanılan kaplar farklı formdadırlar (Çiz. 5,6, 7). Ağızlarına kapatılan çanaklar da dahil bütün bu kaplar cidarları kalın, çok az iri taneli kum ve mikalı, açık kahverengi ve açık kırmızı kahveye varan renklerde hamur özelliğine sahiptir. Gerek Adilcevaz, gerek Liç ve Iğdır, gerekse Dedeli nekropollerinde urne olarak kullanılan kaplar toplu olarak incelendiğinde, bunların da aynı gömütlüklerde ele geçen adak eşyalarıyla form bakımından farklı olmadığı gözlenmiştir. Bu nedenle urne olarak kullanılan kaplarda özel bir formun söz konusu olmadığı ve büyük bir olasılıkla bunların daha çok -hititlerde olduğu gibi [39]- kullanım kapları oldukları sonucu ortaya çıkmaktadır.
Diğer Urartu nekropollerinde ortaya çıkartılan gerek oda ve gerekse tek urneli gömütler bir hayli zengin ölü hediyesiyle doluyken[40], Habibuşağı’nda yalnız 3 no’lu gömütte bir mızrak bulunmuştur (Çiz. 4, 11
Rcs. 18). Burada daha önce köylüler tarafından bir urnenin yanında bulunan kılıcı da saymamız gerekir. Mızrak ucu sağlam ve iyi korunmuştur. Buna karşın kılıç bilinçli olarak ortadan bükülmüş durumda zamanımıza ulaşmıştır (bk. d.n. 17 Çiz. 10 Res. 2٠٩). Bu iki ölü hediyesinin durumu bizi bir başka sonuca götürmektedir: diğer Urartu nckropollerinde gözlendiği gibi[41], armağanlar ya olduğu durumda, ya da bilerek kullanılmaz hale getirildikten sonra gömütlüğe bırakılmıştır. Bu da yine Anadolulu bir inancın Urartu ölü gömme adetindeki bir başka kuvvetli etkisidir[42]. Yine Urartu nekropollerinden öğrendiğinize göre, ister gömüt odalarına, İsterse urneler içine veya yanına konulan ölü hediyesinin çokluğu veya azlığı ile birlikte, onların kalitesi de ölünün sosyal durumuyla yakından ilgili olmalıdır. Bu Hitit[43] ve Frig[44 ]kremasyon gömütleri için de geçerlidir.
Çok az miktarda kül ile birlikte yanmış kemik artıkları yalnız 3 no’lu gömülün urnesi içinden çıkmıştır (Res. 21). Diğer urne ve ters kapatılmış çanağın altında elenmiş kadar ince toprağın dışında, kemik kalıntılarına ait tek bir parça dahi bulunmamıştır. Bunun yanında toprakların belli bir kısmında, daha çok beyaza çalan bir renk değişikliği gözlenmiştir. Bu değişiklik muhakkak ki, cesedin kül haline gelmiş artıklarının karışımından kaynaklanmaktadır. Cesetlerin Friglerde olduğu gibi[45] takı ve giysiyle birlikte mi yakıldığı sorusuna kesin cevap vermek güçtür. Adilcevaz nekropolünde ortaya çıkartılan urnelerin içinde ele geçen takıların bir yanmaya uğradığı söylenemez. Yalnız Dedeli’de açmış olduğumuz, içinde urnelerin de bulunduğu bir oda gömülünde, ölü elbisesiyle ve takılarıyla birlikte yatırılmıştır[46]. Habibuşağı urnelerinden de kemik artıkları ya da küllerin çıkması şaşırtıcı değildir. Çünkü Adilcevaz, Dedeli ve Liç’te de benzer durumla karşılaşılmıştır. Bu da bizi cesetlerin farkı ısıda yakılmış olabileceği görüşüne götürmektedir[47]. 3 no’lu gömütten günümüze kalan kemik artıkları incelenmiş ve bunların yetişkin bir erkeğe ait olduğu saptanmıştır[48]. Yanına bırakılan mızrak ucu da bu sonucu desteklemektedir.
Habibuşağı gömütlüğünde geleneğin kremasyon olması her ne kadar “ Urarlu büyüklerinin ceset olarak, halkın da yakıldıktan sonra küllerinin urneler içinde gömüldüğü...”[49] görüşüne uyar gibi görünüyorsa da, yalnız başına bu sav, bizi meydana çıkardığımız urnelerin halktan insanlar, ya da esirler[50]olduğu sonucuna götürmez.
Her şeyden önce Liç nekropolünde, Altıntepe’de bulunanlara benzer gömüt odaları ile tek urneli gömütlerin yanında, buluntularıyla Urarlulu olduğundan şüphe edilmeyen, doğrudan toprak içine konmuş ceset gömme[51] ile İğdır’da benzer bir örnek[52], yukardaki görüşe karşıdır. Bu örnekleri Adilcevaz’daki gömütlerle çoğaltmak mümkündür[53]. Ayrıca 2. bine ait yazdı belgeler[54]ve Iliada[55], daha bu dönemde Anadolu’da kıral ailesine ait soylu kişilerin de yakılmış olduğu gerçeğini vurgulamaktadır. Son yıllarda Urartu nekropollerinde yapılan araştırmalardan öğreniyoruz ki, özellikle içindeki bir hayli zengin malzemeyle Prens ya da soylu kişiler değilse bile, sosyal durumları iyi olanların yaptırdıkları gömüt odalarında da tıpkı Altıntepe, ve belki Alişar ile Kayahdere oda gömütlerinde olduğu gibi[56]urneler cesetlerle bir aradadır[57]. Bütün bunlardan Urartularda da kremasyon ve ceset gömmenin, kişinin sosyal durumu ve rütbesiyle değil, aksine ölü gömme geleneğindeki bir inanışla ilgili olduğu sonucuna varılmaktadır. Nitekim böyle bir durum, Orta Anadolu'nun 2. bindeki sakinleri [58] ile Urartuların çağdaşı Friglerin [59]gömüt anlayışında da açıkça ortadadır, öyle anlaşılıyor ki, yalnızca ölü hediyesi bakımından urnelerin fakirliği Habibuşağı nekropolündeki kişilerin, sosyal durumları pek de iyi olmayan halktan insanlar olabileceği görüşünü desteklemektedir.
Habıbuşağı gömütlüğü, gösterdiği ölü gömme geleneğinini tüm özellikleriyle kazılarla açığa çıkartılan Adilcevaz, Dedeli, Liç ve Iğdır’daki Urartu halk nekropollerindeki urneli gömütlerle çok yakın benzerlikler göstermektedir. Zaman olarak da bu merkezlerden daha eskidir. Bunlar arasındaki tek fark, yalnızca urnelerin korunmaya alınışında karşımıza çıkar. Bu da nekropol alanının jeolojik yapısıyla doğrudan ilgilidir.
Urartu ölü gömme adetlerinin devletin sınırları içinde bir yandan daha eskiden bilinen kuzey-doğu sınır bölesinde Alişar[60] ve Nor Aresh’te [61], öte yandan şimdi batı sınırındaki Habibuşağı’nda, merkezî bölgedeki adetlerle aynı özellikler gösterdiğini saptamış bulunuyoruz. Bugün biz Hurrilerde ve Hititlerde ölü yakma adetinin varlığını ele geçen yazılı metinlerden öğrendiğimiz gibi, ayrıca Eski Hitit dönemine ait daha çok kremasyon gömütlerın yer aldığı iki nekropol tanıyoruz: Osmankayası ve Ilıca.Yukarda açık bir şekilde vurgulandığı gibi, bu iki merkezdeki gömüt anlayışı detaylarına varıncaya kadar Urartuların yakarak ölü gömme adetlerine çok yakın benzerlikler göstermektedir. Bu yakın benzerlikler uzun zaman farkına rağmen iki farklı kültür arasındaki ilişkinin derinliğini yalnız çanak -çömlek, mühürler ve iğnelerle değil, ölü gömme geleneğinde de belirgin bir biçimde ortaya koymaktadır. Öte yandan ölü yakma adetinin Anadolu’da sadece Hurrilerde, Hititlerde, Urartularda ve Friglerde deği, Troya[62] ve yine aynı bölgede Geometrik dönem sonunda Neandria’da [63], Arkaik Çağlarda Thymbra’da [64], güney-batı Anadolu’da Karia bölesi Myken gömütlerinde[65], Protogeometrik ve Geometrik Çağlarda lassos’ta[66] varlığına işaret etmek gerekir. Bunun yanında Kargamış[67] ve yakınındaki Deve Höyük[68] ile Elmalı/Karaburun da[69] yine DÇ içinde geleneğin Anadolu’daki yaygınlığını belgeleyen merkezlerdir.
NEKROPOL BULUNTULARININ DEĞERLENDİRİLMESİ
Gerek gömütlükte kullanılan urneler ve çanaklar, gerek ölü hediyelerinin azlığı, malzemenin toplu olarak birlikte değerlendirilmesine olanak tanımamaktadır. Buna rağmen, pişmiş topraktan elle yapılmış kaplarda bazı ortak özellikler saptanabilmektedir; iyi pişirilmiş, cidarları oldukça kalın, hamurları ince kumlu, çok az iri taneli ve mikalıdır. Perdahlanmış vazo yüzeyleri açık kahverengiden açık kırmızı kahverengiye kadar değişmektedir. Urne kapağı olarak kullanılan çanaklar (Çiz. 7-9 Res. 22-24) aşağıda tek tek inceleyeceğimiz gibi, form itibariyle ve özellikle ağız kenarının altındaki tek veya daha fazla sayıdaki paralel yiv sıralarıyla, benzerleri daha çok yine aynı bölgede, Altınova’da EDÇ kapları arasında bulunmaktadır [70]. Urneler de dahil kapların hepsi elle yapılmış olmalarına rağmen çarkten çıkmış gibi dengeli ve yüzeylerinin düzgün olmalarıyla dikkati çeker. Malzemenin bu özelliği, Winn’in görüşüne dayanarak[71] onların EDÇ.’ğın geç bir döneminde yapıldıklarına işaret etmektedir. Buna karşın son yıllarda Aşağı Fırat Bölgesi’nde yapılan kazılarla EDÇ için karakteristik olan ağız kenarı altındaki yatay yivlerin ODÇ’da da devam ettiği saptanmıştır[72]. Bu durumda Habibuşağı nekropolünün zamanının sağlıklı olarak belirlenmesi, öyle anlaşılıyor ki, büyük ölçüde diğer buluntuların, özellikle köylüler tarafından bu alanda bulunan kılıcın incelenmesiyle mümkündür (Çiz. 12 Res. 25) [73] .
Kılıcı karakterize eden en önemli özellik, yüzün arka ucuna kabzanın takviyesi için geçirilmiş tunç parçada kendini gösterir (Res. 26): bu parça kılıç yüzünü her iki taraftan, ortada ince bir açıklık bırakarak kelepçe gibi sıkmaktadır. Bu özelliğe sahip kılıçları bugüne kadar daha çok urartu devletinin yayılış alanı içinde tanıyoruz. Bunlardan dört tanesi Karmir- Blur’da bulunmuştur [74].Tarafımızdan Dedeli gömütlüğünde ele geçen bir kısa kılıcın, daha doğrusu hançerin kabzası da aynı şekilde yapılmıştır (Çiz. 12 Res. 27) [75]. Bu hançerle detaylarına varıncaya kadar benzerlik gösteren bugün Berlin Müzesi’nde korunan bir kılıç [76] ile özel koleksiyondaki bir başka kılıç[77] Urartu’dan gitmiş olmalıdır. Son yıllarda Elazığ Müzesi’ne satın alma yoluyla gelen diğer üç örnek de kabzasında aynı formu göstermektedir[78]. Adana Müzesi’ndeki bir kılıcın (Çiz. 13) [79] çok yakın benzeri ise Karmir-Blur’da ele geçmiştir[80]. Bu benzerliğe dayanarak Adana örneğinin de yapıcısı Urartulu bir usta olmalıdır. Bütün bu örneklerden sonuç olarak söylenebilir ki, kılıçların kabzasında görülen bu özel form Urartu kültürünün kendine özgü bir karakteristiğidir ve devletin kuzeydoğu sınırından batı sınırına kadar yayılmış durumdadır. Transkaikasya’- da, Samthavro’da bulunan benzer kılıçlar bu sınırın dışından gelen örneklerdir[81]. Özellikle kabzanın kılıç yüzüne bağlanış tekniğiyle bu örnekler, yukarda anlatılanlardan hiç bir şekilde ayrılmaz, bu nedenle Samthavro kılıçları da bunlarla birlikte düşünülmeli ve Urartu kültürünün ürünleri olarak kabul edilmelidirler[82].
Habibuşağı kılıcının yeri, açık bir şekilde yukarıdaki örnekler arasındadır. Bu durumda Urartuların Habibuşağı çevresinde kısa süre de olsa ne zaman yerleştikleri sorusu önem kazanmaktadır. Bu konuda kalenin güney-doğu kayalık yüzündeki yazıt önemli bir belgedir. Burada Urartu kıralı Argisti’nin oğlu Sardur'un (ca. 765-733) Malatya kıralı Sahu’nun oğlu Hılaruuanda’ya karşı yaptığı sefer ve bu arada aldığı kaleler anlatılmaktadır[83]. Bunun yanında bir diğer önemli anlatım, kendisinden önce hiç bir urartu kıralının buraya kadar ulaşamadığı ve Fıratı geçmeyişidir [84]. Sardur
bu seferini araştırıcılara göre 743 tarihinden önce yapmış olmalıdır[85]. Hâttâ daha yakın bir tarih olarak 754-753 yılları teklif edilmektedir [86]. Eğer bu seferin tarihi için verilen teklif kabul edilecek olursa -ki öyle görünüyor- o takdirde Habibuşağı nekropolünden gelen malzemenin tarihine ilişkin üst sınır olarak 8. yüzyılın ortaları kabul edilmelidir.
Habibuşağı Mezar Buluntularının Katalogu
Amphora (Çiz 5): 1 no’lu gömütte urne olarak kullanılmıştır. Kazı en. no: 1982.15. Pişmiş toprak. Y. 26 cm., AÇ. 11.7 cm., KÇ. 9.5 cm.
Açık kırmızı kahverengindeki hamur, ince kumlu, çok az çakıl, kireç taneli ve mikalıdır. Elle yapılmıştır; iyi pişirilmiştir[87]. Sathı çok az perdahlanmışım. Amphora’nın karakteristiği omuzu üzerindeki çift kulpudur. Bu özelliğiyle kabın paralelini Kordlar Tepe[88], Norşun Tepe[89], Değirmen Tepe[90], Hasanlu [91] vc Baba Jan’da [92]buluyoruz. Büyük bir ihtimalle en erken olan Kordlar Tepe örneği de dahil[93], bütün bu kaplar DÇ'ın ürünleridir. Bunlar arasında özellikle ağız ve boyun formuyla Habibuşağı örneğine en yakın olanı Norşun Tepe amphorasıdır.
Çanak (Çiz. 8 Res. 22): 1 no’lu gömütte urne kapağı olarak kullanılmıştır. Elazığ, Arkeoloji Müzesi. Kazı en. no: 1982.10. Pişmiş toprak. Y. 9.8 cm., AÇ. 11.6 cm.
Açık kahverengindeki hamur, ince kumlu ve çok az mikalıdır; içinde iri çakıl ve kireç parçalan vardır. Elle yapılmıştır; iyi pişirilmiştir. Ağız kenarının altında elle yapılmış iki paralel yiv sırası vardır. Ağız kenarı altında az sayıda yiv sırası bulunan yuvarlak gövdeli çanakların örneklerini Altınova malzemesi vermektedir[94]. Habibuşağı çanağıyla yakınlık gösteren derin kaplar Norşun Tepe’nin EDÇ tabakasında bulunmuştur[95].
Büyük Çanak (Çiz. 7 Res. 23): 2 no’lu gömüt. Elazığ, Arkeoloji Müzesi. Kazı en. no: 1982.9. Pişmiş toprak. Y.t5 cm., AÇ. 35.5 cm., KÇ. 15 cm.
Açık kahverengindeki hamur, ince kumlu, çok az iri taneli ve mikalıdır. İyi pişirilmiştir; az perdahlıdır. Elle yapılmış tek yiv, ağız kenarının hemen altını çevrelemektedir.
Urne (Çiz. 6 Res. 28): 3 no’lu gömüne urne olarak kullanılmıştır. Elazığ, Arkeoloji Müzesi. Kazı en. no: 1982.8. Pişmiş toprak. Y.30.3 cm., AÇ. 13.4 cm.
Açık kahverengindeki hamur ince kumludur. Elle yapılmıştır; iyi pişirilmiştir. Anadolu'dan yayınlanmış DÇ malzemesi arasında form bakımından yakın bir paralelini tanımıyoruz. Ona karşı Azarbeycan bölgesinden bir örnek[96], özellikle boyun formuyla karşılaştırılabilir.
Çanak (Çiz. 9 Res. 24): 3 no’lu gömütte urne kapağı olarak kullanılmıştır. Elazığ, Arkeoloji Müzesi. Kazı en. no: 1982.9. Pişmiş toprak. Y. 13 cm., AÇ. 24.5 cm.
Hamuru açık kahverengindedir; ince kumlu ve az mikalıdır. İyi pişirilmiştir; elle yapılmıştır. Ağız kenarının hemen altında üç yiv sırası vardır.
Çanağın form bakımından yakın benzeri daha çok Norşun Tepc’nin EDÇ’a tarihlenen çanak-çömleği arasındadır[97]. Biri yine aynı böleden, İmikuşağı’ndan[98], diğeri Urartu devletinin merkezi sınırları içinde, Dedeli’- den[99]iki örnek, bu formun DÇ içinde moda olduğunun kanıtıdır.
Mızrak Ucu (Çiz. Res. 29): 3 no’lu gömüte hediye olarak bırakılmıştır. Elazığ, Arkeoloji Müzesi. Kazı en. no: 1982.12. Demir U. 35.5 cm.
Dipnotlar
- Habibuşağı ve komşu köylerin hepsi bugün Karakaya Barajı nın sulan altındadır. Habibuşağı/Yazılıkaya Tcpesi’nde arkeolojik araştırma yapma olanağı sağlayan ODTÜ Tarihi Eserleri Kurtarma ve Değerlendirme Araştırma Merkezi Yönetim Kurulu'na ve kazı izni veren Kültür ve Turizm Bakanlğı Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü’ne teşekkürü bir borç biliriz. 1982 mevsimi çalışmaları 20 Ekim-7 Kasım tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir. Plân çalışmaları, buluntuların konservasyonu ve çizimler17 Kasım’a kadar sürmüştür. Prof. Dr. Baki Ogün’ün başkanlığında yapılan kazıya Dr. Recep Yıldırım, Arş. Gör. Adnan Diler, H. Yaşar Özbek, Serdar Akcrdam ve Bakanlık temsilcisi Konya Müzesi asistanlarından Necip Çay yardımcı eleman olarak katılmışlardır.
- C.F. Lehmann-Haupt, Armenien, Einst undjetzt (1910) 470; T. Bcran, IstMitt 7, 1957, 33.
- :25.000 ölçekli Genel Kurmay Haritasında Kale, "Yazılıkaya Tepesi” olarak bir mağara işaretiyle gösterilmiştir.
- :5000 ölçekli topografık haritanın sağlanmasında yardımlarını esirgemeyen zamanın Baskil Kaymakamı Sayın Süleyman Oğuz’a içtenlikle teşekkür ederiz.
- H. Mühlbach, Monatsberichte über die Verhandlung der Geselschaft 1839-1840, 1840, 70-75.
- Ü. Serdaroğlu, Aşağı Fırat Havzasında Araştırmalar 1975 (1977) îgv.d.; M. ö doğan. Aşağı Fırat Havzası 1977 Yüzey Araştırmaları (1977) 71 v.d.
- Bildiğimiz kadarıyla Kale, Irartulanrı bati bölgesi ç؛inde kayaya oyulmuş merdivenli iki tüneli olan tek örnektir. Kuzey yönündeki tünel, kale üzerindeki yerleşim alanına yakın bir yerdedir. Tünel girişinin yüksekliği 2.70 m. alt kışımda genişlik 1.50 m. ve üstü tonoz şeklindedir. Başlangıçtaki üç tıasamak girişin önünde kalmaktadır; bunların yüksekliği 35 em., genişliği 53 em. civarındadır. Sonraki yedi basamalda merdiven sahanlığından geniş !)ir alana inilmektedir. Buradan itibaren tünel sağa kıvrılarak devam eder ve yaklaşık 5 m. e nra da dolgu toprağıyla tamamen kapalıdır. <br>Güneydeki merdivenli tünelin girişi, kuzeydeki gibi kayalığın yan yüzüne değil, aksine doğrudan üzerine açılmıştır. Giriş 1.40 X 1.40 m. boyutlarında kare plânlıdır; kesiti yumurta kabuğu lormundadır. Tünel yüksekliği 1.55 m. dolgu kısmına kadar olan derinliği ise 8 m'yi bulmaktadır. Buray-a kadar tünel İçinde 13 basamak sayılmaktadır; ()unlar ortalama olarak 30- 40 em. yüksekliğinde 25 em. genişliğinde ve I .50 cm. uzunluğundadır. Ana kayanın kesilmesiyle meydana getirilmiş merdivenli tüneller Ilrartulann batiya yayıldıkları alan içerisinde hemen bütün kalelerde görülür. Bunlar arasında Karakoçaıı-Bağın, Falu, Deliktaş, Harput, Baskil-Kale Koy ve Mazgirt-Kale Köy sayılabilir (tikz. w. Kleiss-H. Hauptmann, Topographische Karte von Urartu [1976], Harita 1: 46, 47, 96, IOO, 101 ve 141 numara ile işaretlenmiş kaleler). Hemen lıülün merdivenli tünellerin İÇİ yüzyıllar lioyu süregelen toprak akmalarıyla kapanmıştır. Bu nedenle tünellerin ç؛inde sona Itadar giderek neye ulaştığım gözlemek mümkün değildir. Genel inanış şudur ki, Irnnlar kalenin üstünden ya akarsu yatağına (H. Hauptmann, KebanPr 4, 1972, 113), ya da su sarnıçlarına ulaşmaktadır ؛ehmann-Haupt, Armenien II (1931) 464 v.d.; A. Erzen. TAD 25, 1980, 4v.d.). Yeni !,ir teldil de bunların gizli birer geçit olması ihtimalidir (N. Koçan-G. Başaran, ArOr :Araştırma Gergisi) 14, 198Ö, 253). Tklucak kalesinin çevresinde bugün değil bir akarsu, liinlerce yıl önce akmış olabilecek bir derenin yatağına ait iz bile yoktur. Bu nedenle kayalık üzerine kurulmu olan Kalenin özellikle kuşatma sırasında su İhtiyâcının karşılanması İmkânsızdır. Buna dayanarak bu Kale'deki merdivenli tünelin sarnıçlara inmesi daha çok muhtemeldir, Nitekim Kale'yi ziyaretimiz. Sirasmda bu tek girişi olan tünelin her iki kolunun da birer kuyu önünde bittiği gözlenmiştir. Bunların yani sıra, Ağrı ilinin Tutak ilçesine bağlı Atabildi köyü sınırları ¡çindeki Kale’de hu tünellere benzer, fakat daha küçük boyutlarda merdivenli bir İnişin alttaki mezar odalarına ulaştığı da bir başka gerçektir
- Yazıhkaya Tepesi'nin güney ucunda bulunan kaya basamaldan yaklaşık 1 m, gcnişligindcdir; yükseklikleri ise 20 cm. civarındadır. Bunlar güneydeki sarp yamaca doğru olan eyimli alanda İnişi daha da kolaylaştırmaktadır. Güneydeki tünelin bulunduğu düzlüğe kadar inen kayalığın bu yöndeki sarp yüzüne sekiz basamak oyulmuştur; uzunluklan 50-60 cm., yükseklikleri 15-20 cm. ve genişlikleri ise 25-40 cm. arasında değişmektedir, öyle görünüyor ki, bu kaya merdiveni paralelini Toprakkale'de bulmaktadır (Lehmann-Haupt (bkz. d.n. 7) 464 v.d. ve ayni sayfadaki resim; Erzen (bkz. d.n. 7) 47 v.d. Lev. 5.1).
- Argiui'nin (yaklaşık 789-766) oğlu Sardur(765-733) tarafından 754 veya 753 yılında yazdırmıştır (T. Beran, ,stMitt 7, 1957, 137 v.d.; G.A. Meliksvili, Urartian Cuneiform Inscriptions (1960) 306), Daha 19. yüzyılın ortalarından itibaren tanınan yazıt, öz.elliklc Tarihi Coğrafya içirı önemi nedeniyle günümüze kadar araştırıcıları meşgul etmiştir (MelikiSvili, a.g.e., 306 v.d.; F.١v. Konig, Handbuch derChaldischen Inschriften, AfO, Beih. 8 (1955-1957, 130 v.d.; M. Kalaç, Belleten 20, 1956. 349 v.d.; Beran, a.g.e., 133 v.d. M. Van 1.001, Festschrift Gutcrbock (1974) 187 V.d.; M. Salvini, Das Reich Urartu, Kenia 1 7, 1986, 39 v.d.). Yazıtta adi geçen coğrafi isimler arasında bugün tartışmalı olam Yazılıkaya’mn kiralın karşı kıyıya geçtiği, Tumeski kenti olup olmadığıdır (Kalaç, a.g.e.. 353; Salv-ini, a.g.e., 39; A. Çilingiroğlu, Urartu Kiralığının Kuzey Suriye'ye Yayılımı (yayınlanmamış doçentlik tezi) 1981, 28 v.d.). Yazıtm 11, satırında: <br>ka-a-di LU ‘A.SI MES si uru -me-i§-ki-ni-ka-i <br>”Tumeski önünde, askerlerimin arasında geçtim.” denilmektedir. Her şeyden ötıcc Tumeski'nin Fırat'ın hangi kıyısında olduğu açık değildir. Bu kent nelıriıı sol kıyısında olabileceği gibi, sağ kıyısında da aranabilir. Fırat'ı Yazılıkaya’mn yaklaşık 2 km. dogusudaki Komurhan mevkiinde bir köprü olmaksızın geçmek mümkün değildir. Çünkü nehir yatağı Komürhan yarmasına girdiğinde hayli daralır ve yarin hemen önündeki Basltil deresinin oluşturduğu birikinti Itonisi a ilintiyi bu noktada daha da hızlandırır. Yazıhkaya önünde ise altınt, yamaçların yüksekliği nedeniyle hızlıdır ve derinlik de fazladır. Yaklaşık 8 km. batida, sağ kıyıda Pirot, sol kıyıda Kadıköy yerleşim birimlerinin hemen önündeki kum ad asi nehrin akış hızını kesmektedir. Fırat bu noktada yayılmış, çok rahatlamıştır. Bu nedenle durgun akmaktadır, öyle görünüyor ki, bu kesim Komurhan'dan batiya doğru nehrin geçilmesine en uygun yerdir. Nitekim Evliya Çelebi, Malatya'dan Harput’a giderken nehri bu nolttada, İzoluAa geçtiğini yazmaktadır (T. Tcmelkıran -N'.Aktaş, Evliya Çelebi Seyahatnamesi [1976] 11 tov.d.). Bugün Izolu bir bölge ismi olarak kalmıştır. Bu bölge İçinde yerleşim birimleri olarak Pirot Kadıköy, Habibuşagı, Kuşsarayı ve Pırıarlı Itöyleti sayılabilir. Fakat bugün bile hala 'Izolu dendiğinde Malatya halkı Pirot'u, Baskil halin Kadıköy’ü akla getirmekledir. Ramsay Malatya'dan .geçen büyük ticaret yolunun Fırat'ı Tomna'd:111 geçtiğini yazmakladır ؛ Ram ay, Türkiye'nin Tarihi Coğrafyası [1960] 56, 300). Tumfkki ile 7"٥m, ra arasında bir isim yakınlığına İşaret edilmekledir (Serdaroğlu (bkz d.n. 9٠ع (ة Salvini bkz. d.n.9, 39). Tumeskt gerçekte Tomim ise bil kenti, Fırat'ın köprü olmaksızın geçil s erdiği bölgede, Pirot ve Kadıköy çevresinde aramak gerekir. Ve Sardur bu bölgeyi ele geçirip irlaresi altla aldıktan sonra, Frrat üzerindeki bu ilk geçitle birlikte vadiyi kontrolü altında bulundurmak İçin kendine 1111 önemli stratejik noktayı, bu günkü Yazıhkayayt seçmiş ()İmalıdır kanısındayız.
- Habibuşağı seramiği Prof lir. Baki Oğün tarafından aynra İncelenmektedir.
- Habibuşağı köyünden Kömürharı yönüne gidildiğinde, köy çıkışından yaklaşık I km. ilerde, sağda kalan vadi boyum a uzanan liahçeler İçinde lıazı yap! kalıntıları gözlenmiştir. Bunlar daha çok Bizans donemi yıkıntılarıdır. Nitekim buradan taşındığı söylenen ve köy evlerinden birinin önünde bulunan başlıklar bunun İçin önemli bir kanıttır (Res. 30)
- V. Sevin-O. Belli, AnAr .376 ,1977 ,1977-1976 ,5-؛ I V. 8
- Biz Vtarlu kıralı .w ua'ıım Bostankayasi'nda ele geçen bir kitabesinden bu kiralın kayalar İçine oyulmuş sarnıçlar İnşa ettirdiğini ililiyoruz (F. w. Körıig, Handbuch der Ilaldisclıen Insehriften, AID, Beih. 8 (٥ .(39 ,ا7 (957ا-5ذ9اğürr, bu kitabede sözü edilen sarnıçlarla. Çavuştepe deki gibi büyük odaların anlatılmak istendiğini belirtmektedir (B. Öğün. Van’da L'rartu Sulama'!'esisleri veŞamran Kanalı [ 1970] sayfa 18deki 24 numaralıdip not). Buna dayanarak Yazıhkaya tepesindeki her iki çukurun da birer sarnıç olabileceği düşünülebilir. Yalnız belirtmek gerekir lii ؛lunlar Çavuştepe'dekiler kadar büyük değildir. Aynra Kale'nin su ilıtiyact merdivenli iki tünelle sağlanmakladır. Bu nedenle iki lıüyük çukur daha çok licmcn bütün IJrartu kalelerindeki depo odalarında bulunan lıüyük küplerin işlevini .görüyor olmalıydılar ( E. Biliç - B. öğün, Anadolu (Anatolia) 9. 1965 Lev. 3-5; ayni, Anadolu ;Anatolia) 11. 1967, 3V.d.Lev. 1,3-5; A. Erzen, Çavuştepe 1 (1978) 11 Lev. 9a; C.A. Burney, AnatSt 16, 1966, 83 v.d. Lev. 1، Res. 14; T. özgüç, Altıntepe II (1969) 34 v.d. I ev. 27.2; 29, 1.2 Res. 34; B.B. Piotrovskii, Karmir-Blur III (1955) Lev. 3-4; ayni, Karmir-Blur I (1950) Lev.5-8; ayni, Karmir-Blur I (1950) Lev. 5-8; ayni, Karmir-Blur II (1952) Lev. 2-9; K.I.. Ohancsyan, Karmir-Blur AnatSt 16, 1966, 83 v.d. Lev. 14 Res. 14; T. özgüç, Alt~ntepe II (1969) 34 v.d. Lev. 27.2; 29, 1.2<br> Res. 34; B.B. Piotrovskii, Karmir-Blur III (1955) Lev. 3-4; ayn~ , Karmir-Blur I (1950) Lev.5-8; <br>ayn~, Karmir-Blur I (195o) Lev. 5-8; ayn~, Karmir-Blur II (1952) Lev. 2-9; K.L. Ohanesyan, <br>Karmir-Blur IV (1955) Res. 22-23; ayn~, Arin-Berd I (1961) Res. 18, 21-22).7
- Bu çukurcuklar, daha doğrusu yuvaların Urartu gömütlerinde (Ozgüç, a.g.e., Lev. 8.2; Burney, a.g.e., Res. 22) urne yuvaları olarak kullanıldıkları Öğün tarafından ileri sürülmüştür (B. öğün, Festschrift für F.K. Dörner [1978] 675). Osmankayası ve Yazılıkaya'da ise çukurcuklar ölü gömme veya ölü kültüyle ilgili görülmektedir (K. bittel, Die hethitischen Garabfunde von Osmankayası, WVDOG 71 (1958) 4; P. Neye, IstMitt 27/ 28, 1 977/78, 61 v.d.).
- A. Erzen, TAD 25/1, 1980, 48.
- bkz. d.n. 10
- Bir köy evinin çöplüğünde bulunan ve Prof. Öğün tarafından Urartu eseri olduğu teşhis edilen bir kılıç ve bazı seramik parçaları bu gömütlüğü bulmamızda ipucu olmuştur. Kılıç özellikle kabzasının biçimiyle bugüne kadar ele geçmiş Urartu kılıçlarının yakın bir örneğidir. Evin sahibi Nazmi Bakış’tan öğrendiğimize göre kılıç ahırın hemen önünde daha büyük mekân elde etmek maksadıyla yapılan kazı sırasında içinde kemikler bulunan bir küp ile birlikte bulunmuştur. Kılıç ve urne 10 yıl kadar evde korunmuş ve biz oradayken dışarı, çöplüğe atılmıştır. Çöplükten dikkatle toplanan bütün seramik parçaları urneyi maalesef ancak omuz kısmının altına kadar profil verecek şekilde tamamlanmasını sağlamıştır (Çiz. 14).
- R. D. Barnett, AnatSt 13, 1963 Res. 5-11; Öğün (bkz. d.n. 14) Res. 10, 12, Lev. 157, 15; 158, 18.
- A. von Haller, Gräber und Grüfte von Assur (1954) 52 v.d.; bunlar arasındaki Gömüt 673, gömüt tarzıyla Liç örneğine öylesine benzemektedir ki, burada belki Urartu bölgesinden gitmiş ve orada ölmüş bir yabancının gömütü olabileceği akla gelmektedir
- Altıntcpc oda gömütlerinin nişleri içindeki yuvaların (Özgüç, bkz. d.n. 13, 27 Lev. 8, ı.2j açık bir şekilde belirlediği gibi, Kayalıdere’deki kaya gömütünün bir odasında, tabanda görülen yuvalar da urneler için açılmış olmalıdır (Burney, bkz. d.n. 13, 105 Res. 22).
- W. Orthmann, Das Gräberfeld bei Ilıca (1967) 35 v.d.
- Liç nekropolünde açığa çıkartılan tek urneli gömütlerde, urne dört düz taşın sınırlandırdığı bir mekân içine konulmuştur (Öğün, bkz. d.n. 14,672 Res. 12). Adilcevaz’da ise volkanik kayalara kovuk şeklinde oyulmuş ve buraya yerleştirilmiştir (öğün, a.g.e., 670 Res. 10).
- Barnett (bkz. d.n. t8) Res. 10
- öğün (bkz. d.n. 14) Res. 10, 12; Barnett (bkz. d.n. 18) Res. 5, 8.
- Barnett (bkz. d.n. 18) Res. 6, 9, to.
- öğün (bkz. d.n. 14) Res. 7 Lev. 156, 14; özgüç (bkz. d.n. 13) 27.
- T. Özgüç, Belleten 41, 1974, 49; P. Neve, TAD 22/2, 1975, 94 Res. 3; E.I.. Kohler, bkz. R.S. Young adı altında, From Athens to Gordion, 65 v.d.
- Barnett (bkz. d.n. 18) Res. 5-7, 9-10; Öğün (bkz. d.n. 14) Res. 12; urne bir kapakla kapatılmıştır (öğün, a.g.e., 673 Lev. 160, 26; krş. Özgüç (bkz. d.n. 13) 27
- Haller (bkz. d.n. 19) Res. 42-46
- O.w. Muscaralle, Metropolitan Muscum Journal 9, 1974, 75 Res. 50.
- Orthmann (bkz. d.n. 21) 36; Bittel (bkz. d.n. 14) Lev. 10, 4.
- Öğün (bkz. d.n. 14) Lev. 157, 15; 159, 21, 23; aynı, Anma Kitabı (1974) Res. 21; Barnett-Gökçe, AnatSt 3, 1953, 124 Lev. 16, 3.4; Özgüç (bkz. d.n. 13) 27; Barnet (bkz. d.n. 18) 193; K. Emre, Belleten 33, 1969, 283
- B. Alkım - H. Alkım, Belleten 30, 1966, 14; Bittel (bkz. d.n. 14) 23; Orthmann (bkz. d.n. 21) 35 v.d.
- Barnett (bkz. d.n. 18) 194; B. öğün, Sümerbank Dergisi 152, 1975, 9.
- M.P. Nilsson Geschichte der Griechischen Religion (Erster Band 1976) 196 ve 224 v.d., 475 ve 597 Lev. 33, 3.
- C. Işık, Urartüisch- griechischer Gedankenaustausch- gezeigt an der Darstellung einer Kultszene, Festcschrift Akurgal (Baskıda).
- Haller (bkz. d.n. 19) Res. 13.
- J.R. Young, Excavations of the Godin Projeck (1974) 10 Res. ı6 Lev. 9, io.
- Bittel (bkz. d.n.14) 23.
- Oğün (bkz. d.n. 32 [1974]) 445 v.d.; aynı (bkz. d.n. 34) 9.
- Öğün (bkz. d.n. 32 U9741 446.
- Bittel (bkz. d.n. 14) 23.
- Bittel (bkz. d.n. 14) 23.
- Neye (bkz. d.n. 27) 94.
- Neye (bkz. d.n. 27) 94.
- Öğün (bkz. d.n. 34) g v.d.
- Hitit gömütlüğünde de benzer bir durum için bkz. Bittel (d.n. 14) 23.
- Adilcevaz, Liç, Dedeli ve Habibuşağı nekropolünden dikkatle toplanan iskelet ve kremasyon artiğı kemikler Prof. Dr. Eşref Deniz tarafindan incelenmektedir. Habibuşağı gömütlüğündeki 3 no'lu urne içinde bulunan kemikler hakkındaki düşüncelerini sözlü olarak bildirmesinden dolayı kendisine teşekkür ederiz
- özgüç (bkz. d.n. 13) 27.
- M.N. yan Loon, Urartian Art (1966) 64.
- Ö~ün (bkz. d.n.ı4.) 674 Res. 13 Lev. 158, 18.19; 152, 4-5-
- Barnett (bkz. d.n. 18) 155 Res. 2.
- Volkanik kayalığa oyulmuş yuvalara bir taraftan içinde yanma artıkların bulunduğu urneler yerleştirilirken, daha büyük açılmış kovuklara iskeletler doğrudan konulmuştur (Öğün, bkz. d.n. 14, 668 v.d. Lev. 58; aynı, bkz. d.n. 32 (1974) 444 Res. 2-6).
- H. Otten, MDOG 78, 1940, 3 v.d.; A. Goetze, JCS ı1, 1957, 67 v.d.; W. F. Albricht, BASOR 118, 1950, 17.
- Ilıada XXIII, 112 v.d.; XXIV, 777 v.d.
- oZgüç (bkz. d.n. 13) 27; B.B. Piotrovskii, Urartu (1967) 84; C.A. Burney, AnatSt. 16, 1966, 13 Res. 22.
- öğün (bkz. d.n. 32 1974) 447; ayn~~ (bkz. d.n. 34) 9.
- Orthmann (bkz. d.n. 21) 63; Bittel (bkz. d.n. 14) 23 v.d.
- Neye (bkz. d.n. 27) 94.
- Piotrovskii (bkz. d.n. 56) 84
- I. M. Diakonoff, ArOr 27, 1959, 145; Barnett (bkz. d.n. ı8) 194.
- K. Bittel Prhist. Forschungen in Kleinasiens (1934) 29.
- J. M. Cook, Troad (1973) 206.
- E. Caner, Fibeln in Anatolien I (1983) 21.
- V.R. d'A. Desborough, The Last Mycenaeans and their Successors (1964) 71; J.N. Coldstream, Geometric Greece (1977) 258.
- D. Levi, TAD 19/2, 1970, 161 v.d.; C. Laviosa, TAD 21 ı1, 1974, 104.
- C.L. Woolley, Carchemish III (1952) 250 v.d.; aynı. LAAA 6, 191 4, 94 v.d.
- P.R.S. Moorey, Cemeteries of the First Millennium B.C. at Deve Höyük (1980) 5 v.d.
- MJ. Mellink, AJA 76, 1972, 257 v.d.
- H. Hauptmann, IstMitt 19-20, 1969-1970, 58; aynı, KebanPr. 1970 (1972) 91; M.M.Winn, bkz. M. van Loon, Korucutepe 3 (198o) 156.
- Winn, a.g.e., 156.
- V. Sevin, V. Kazı Sonuçlan Toplantısı (1984) 140 Res. 7; aynı, VII Kazı Sonuçlan Toplantısı (1986) 166 Res. 6; U. Esin, V. Kazı Sonuçları Toplantısı (1984) 74 Res. 6.
- Demir Kılıç. 73 x 3 cm.; Habibuşağı 3 no’lu gömüte hediye olarak bırakılmıştır. En. no: Hbu 82.11; Elazığ Arkeoloji Müzesinde. Kabzası üzerinde görülen bronzdan üç perçin çivisi, bu kısmın ağaç veya kemikten kaplandığına işaret etmektedir.
- B.B. Piotrovskii, Karmir-Blur I (1950) Res. 19; aynı, Karmir-Blur (1970) Res. 51, 52; aynı, Karmir-Blur III (1955) Res. 32.
- Öğün (bkz. d.n. 14 Lev. 162, 41.
- Frühc Bergvölker in Armenien und im Kaukasus. Ausstellung Berlin (1983) 38 Res. 25.
- Römisch-germanisches Zentralmuscum. Arbeitsbericht (1985) Res. 35. Bu nol için Dr. tınma Kilian’a candan teşekkür ederim
- Bu üç kılıcın fotoğrafını bana gösteren ve burada site etmem iznini veren Dr. Recep ١'ıldırım’a kalben teşekkür ederim.
- Demir Kılıç. 67 x 3 cm; Adana Arkeoloji Müzesi. Envantersiz. Kılıcın kabzası kemikle kaplanmıştır. Bu. gümüşten dört perçin çivisiyle tutturulmuştur. Kın, bronz ve ahşaptan yapılmıştır. Kının bronzdan ucu iyi korunmuştur.
- Krş. B.B. Piotrovskii, Karmir-Blur I (1970) Res. 51.
- G. Kossack, Beitragezur Allgcmcinen und vergleichenden Archaologie 5,1983, 150 Res. 32,2. Aynı eser dip not 120’de site edilen Samthavro’dan diğer kılıçları görme olanağını maalesef bulamadım
- krş. Kossack, a.g.e., 156.
- T, Beran, IstMitt 7, 1957, 133 v.d.; M. van Loon, AnatSt. Presented to H.G. Güterbock (1974) 187 v.d.; M. Kalaç, Belleten 20, 19,56, 349 v.d
- Beran (bkz. d.n. 83) 141, satır 7, van Loon (bkz. d.n. 83) 189, Satır 7.
- Beran (bkz. d.n. 83) 136 v.d.
- Beran, (bkz. d.n. 83) 138.
- Urne gün ışığını gördüğü andan itibaren dağılmıştır. Bütün parçalan toplanmış olduğu halde çoğunun cidarları ufalanıp dökülmüş olduğundan yaptırılamamıştır. Bu nedenle vazo Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde alçıyla tamamlanmıştır.
- A. Lippert, AMI 12 (N.F.) 1979 Res. 5,1.
- Hauptmann (bkz. d.n. 70) Lev. 12.5; aynı, KebanPr. 1969 (1971) Lev. 59. 5.
- Esin (bkz. d.n. 72) Res. 6, 7
- T.Y. Jr. Young, Iran 3, 1965 res. 2, 9.
- C.G. Meade, Iran 6, 1968, 124 Res. 10, 16.
- Çift kulplu amphoranın bulunduu IV. tabaka C 14 ile 1280-1380 tarihleri arasına verilmiştir (Lippert, bkz. d.n. 88, 137).
- Hauptmann (bkz. d.n. 70) Res. ٠8.6; aynı, (bkz. d.n. 70 [1976] Res. 55. 3.
- H. Hauptmann, KebanPr. 1972 (1976) 50.
- S. Kroll, Keramik urartäischer Festungen in Iran, AMI, Ergbd. 2 (1976) Res. 17.8.
- Hauptmann (bkz. d.n. 95) Lev. 46, 2.5.
- Sevin (bkz. d.n. 72 [1986]) Res. 6 d
- Çanak, Dedeli'de 2 no’lu gömüt odasına bırakılan urnenin ağzına kapatılmış olarak bulunmuştur (Yayınlanmamıştır).