Siyaset tamamiyle insan ilişkileri demektir. Bunun sonucu olarak da, bir ülkede önde gelen siyasî liderlerin yakını olmak, bir şahsın siyasî nüfuz kazanmasını büyük ölçüde kolaylaştırabilmektedir. Liderlere yakın bulunmanın siyasî nüfuz sağlayan yegâne faktör olduğunu söylemek muhakkak ki gerçekten çok uzaklaşmak olacaktır, ama Türkiye’de 1923-1938 yılları arasında Kemal Atatürk’ün Cumhurbaşkanlığı sırasında yürürlükte bulunan sistem gibi bir sistem içinde, temel kudreti elinde bulunduran şahısla yakın ilişkiler içinde olmanın büyük önem taşıdığı da inkâr edilemez. Bu makalede, 1931 yılının Kasım ayı ile 1938 yılı Kasım ayına rastlayan ölümü arasında Atatürk’e yapılan ziyaretlere dair kısmî olarak tutulan kayıtlar (Resmî mahiyetteki bu randevuların Atatürk’ün teşrifatçıları tarafından tutulan listesi daha önce yayınlanmıştır[1]) incelenecek ve bu temasların taşıdığı anlamın ortaya konulmasına çalışılacaktır.
Bu noktada, elde mevcut bilgilerin birkaç yönden yetersiz kaldığına dikkati çekmekte fayda vardır. Bunlardan birincisi Atatürk’ün hemen her gece memleketin ileri gelen kişilerine yemekler verdiğinin ve bu yemeklerde hayatî önem taşıyan pek çok meselenin görüşüldüğünün bilinmesine karşılık[2] sözü geçen kayıtların sadece resmî olarak yapılan ziyaretleri yansıtmasıdır. İkinci kusur, kayıtlarda ziyaretlerin uzunluğu, görüşülen konular, ziyaretlerin protokol gereği olarak yapılıp yapılmadığı, v.s. gibi hususlarda aydınlatıcı bilginin bulunmamasıdır. Üçüncü eksiklik olarak ise, yukarıda sayılan ayrıntılı bilgilerin elimizde bulunması halinde dahî, “tesir” faktörünü ölçebilmemize imkân olmaması gösterilebilir. Bütün bunlara rağmen, kesin olmayan bazı sonuçlara varmanın ve hem daha önce yayınlanmış bilgilere yardımcı olacak, hem de ileride yapılacak araştırmalara ışık tutacak bazı genel çizgileri ortaya koymanın gene de mümkün olabileceğine inanıyorum.
ATATÜRK’ÜN HAYAT TARZI
Hayatının son 6,5 yılında Atatürk, Ankara ve İstanbul dışında pek az zaman geçirmiştir. Bu süre boyunca her yıl İstanbul’da en az dört ay kalmış (94 gün kaldığı 1934 yılı hariç), 1937 yılının ise yarısından fazlasını (Şubat’ın büyük bir kısmı, Mayıs ve Haziran’ın yarısı, Temmuz’un büyük bir kısmı, Ağustos ve Eylül’ün de tamamı olmak üzere toplam 188 gün) bu şehirde geçirmiştir. Aynı süre boyunca Atatürk’ün Ankara ve İstanbul dışına yaptığı bir günden uzun seyahatların sayısı sadece dokuzdur. (15 Ocak-7 Şubat 1933 tarihleri arasında Ege, Akdeniz ve Çukurova gezisi, 1-7 Şubat 1934 tarihleri arasında Yozgat, Kayseri ve Konya illerine yaptığı gezi, 7-16 Nisan 1934 tarihleri arasında İzmir ve Çanakkale illerine yaptığı gezi, 20-26 Haziran 1934 tarihleri arasında İran Şahıyla birlikte Ege gezisi, 17-25 Şubat 1935 tarihleri arasındaki Antalya ve İzmir gezisi, 8-12 Haziran 1937 tarihleri arasında Karadeniz sahillerine yaptığı gezi, 8 -13 Ekim 1937 tarihleri arasındaki Aydın bölgesi gezisi ve 12-20 Kasım 1937 tarihleri arasındaki Malatya-Diyarbakır-Afyon- Eskişehir gezisi. 1936 yılında Atatürk hiçbir geziye çıkmamıştır). Bu dönemdeki gezi sayısının 1932’den önceki yıllara göre az veya fazla olduğunu kesinlikle tespit etmek imkânını bulamadım.
Nöbet Defteri, çok yaygın bir gerçeği, yani Atatürk’ün gece yaşamayı seven ve genellikle şafaktan sonra yatıp öğleden sonra geç vakit kalkan bir insan olduğunu doğrulamaktadır, özellikle bir proje üzerinde çalıştığı zamanlar iki gün veya daha fazla süreler için uykusuz kalabilmiştir. Ziyaret etmeyi en çok sevdiği yer ise Ankara yakınlarında bulunan ve kendisine ait olan örnek çiftliktir. Çeşitli dönemlerde Atatürk’ün bu çiftliğe hemen hergün gittiği ve yemek yediği görülmektedir. Bunun yanısıra Ankara şehri civarında sık sık otomobil gezilerine çıkmayı ve otomobilini durdurup halkın arasına girmeyi çok sevdiği de anlaşılmaktadır. Ancak, bu geziler sırasında dostlarının evlerine uğramasına pek seyrek olarak rastlanmaktadır. Araştırmamıza esas olan 6,5 yıl boyunca evi Atatürk tarafından 4 kereden fazla ziyaret edilen yegâne şahıs Kılıç Ali’dir. Bununla beraber Atatürk’ün, Başbakan İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanlığı köşküne çok yakın olan resmî ikametgâhına sık sık uğradığı da bilinmektedir. 6,5 yıllık süre boyunca Atatürk’ün çeşitli kişilerin evlerine yaptığı ziyaretlerin toplamı, İsmet İnönü ve Kılıç Ali’ninkiler de dahil olmak üzere, sadece 100’ü bulmaktadır. Gene Nöbet Defteri’nin incelenmesinden ortaya çıkan bir gerçek Atatürk’ün ziyafetlerini genellikle Çankaya’da vermeyi tercih etmiş olduğudur. Bununla beraber, akşam yemekleri için Karpiç Lokantasına ve Ankara Palas Oteline oldukça sık gidildiği de gözden kaçmamaktadır. Atatürk’ün sık sık sinema seyretmekten hoşlandığı da dikkati çeken hususlardandır.
ATATÜRK’ÜN ZİYARETÇİLERİ
Ziyaretlerin Hacmi. Bu araştırmaya esas teşkil eden 6,5 yıllık süre içinde Atatürk’ün 15.000 resmî randevusu olmuştur. Yıllık ziyaret sayıları da devamlı olarak artış göstermiş ve 1932 de 1,961 den 1937 de 2,816’ya yükselmiştir. Bu, hayatının son yıllarında Atatürk’ün dostlarıyla daha az temas ettiği şeklindeki inanışın tamamiyle aksini ortaya koymaktadır. Sadece hastalığının ileri safhaya vardığı dönemde, yani 1938 yılı Mart ayının ortasından itibaren ziyaretçi sayısında bariz bir azalma meydana gelmiştir. Atatürk’e yapılan ziyaretlerin sayısı gerek aydan aya, gerekse üç aylık dönemler arasında büyük farklar göstermişse de bu dalgalanmaların her yılın son çeyreğinin diğerlerine göre daha hareketli geçmesi dışında, ortak bir kalıba uygun şekilde cereyan ettiğini ileri sürmek mümkün değildir. Her yılın son üç aylık döneminde böyle bir artış meydana gelmesinin muhtemel sebebi, Cumhuriyet Bayramı (29 Ekim) ve Türkiye Büyük Millet Meclisi açılış gününün (1 Kasım) bu zaman aralığı içinde yer almasıdır. Atatürk’e yapılan ziyaret sayılarındaki dalgalanmalar Şekil I. de görülmektedir.
Kişisel ziyaretlerin sıklık derecesi : Atatürk’ün ziyaretçileri arasında yaklaşık olarak 415 kişi yer almıştır. Bunlardan 145’i sadece bir defa, 62’si iki defa ve 25’i üç defa gelmiş, 57 kişi 4-10 arasında, 48 kişi 11-25 arasında, 21 kişi 26-49 arasında ve 31 kişi de 50-99 arasında ziyaret yapmıştır. Araştırmamıza konu teşkil eden sürenin 2300 günden, ya da diğer bir deyişle 72 aydan uzun olması bakımından bu süre zarfında 100’den az ziyaret yapmış bulunan bu şahıslar üzerinde fazla durmamanın ve bunların Atatürk ile ilişkilerini resmî buluşmalar yoluyla sürdürmediklerini kabul etmenin araştırma kapsamını gereksiz yere daraltmak anlamı taşımayacağına inanıyorum. Sözü geçen şahıslardan bazılarının akşamları verilen ziyafetlerde Atatürk’le sık sık buluştuktan muhakkaktır ama, benim burada sunduğum inceleme yukarıdaki gerekçeden hareketle 100’den fazla ziyaretleri resmen kaydedilmiş bulunan -ya da diğer bir deyişle altı yıllık ziyaret ortalamaları yaklaşık olarak ayda ikiyi bulan- 40 kişi üzerinde yoğunlaşacaktır. Ayrıca belirli bir yıl içinde 25 veya daha fazla ziyaret yaptığı görülen bir kaç kişiden de bahsedeceğiz.
Atatürk ile resmî olarak en sık buluşan 40 kişiye ait kişisel bilgiler Tablo I’de verilmiştir. Tablo II’de ise bu şahısların ziyaretlerinin sıklık dereceleri senelere göre dökümü yapılmış olarak yansıtılmaktadır. Sıklık açısından ikinci derecede önem taşıyan 50-99 ziyaret grubuna ait bilgiler ise Tablo III’ü meydana getirmiştir.
İncelediğimiz dönem boyunca Atatürk ile resmî kayıtlara geçmiş 100’den fazla buluşması olan şahıslardan çoğunun ziyaretleri genellikle muntazam aralıklarla cereyan etmiştir. Bir yıl veya bir dönem içinde bu aralıkların daralmış olması gerçeğinin toplam ziyaret sayısının yüksekliği yüzünden gizli kaldığı bir kaç duruma da incelememiz boyunca dikkat çekilmiştir.
Yaptığımız inceleme sonucunda kayda değer pek çok gerçek ortaya çıkmıştır[3] :
1 — Resmî kayıtlara göre Atatürk’ün en sık görüştüğü şahıslar hemen istisnasız olarak kendi yaş grubunda yer almaktadır. En sık buluştuğu 40 kişiden 38’i ve 50-99 ziyaret grubundaki 31 kişiden 29’u hakkında elimizde mevcut kişisel bilgiler, bu 67 kişiden 33’ünün Atatürk’ten en fazla üç yaş farklı ve buna karşılık sadece 11’inin on yaş daha genç olduklarını ortaya koymaktadır. 1935 yılında bu grubun yaş ortalaması 50’dir. Bu rakam, sözü geçen şahısların 1935 yılında seçilen ve ortalama yaşı 51.8 olan Türkiye Büyük Millet Meclisi 5. Dönem genel kurulunu, biraz daha genç olmalarına rağmen yaş bakımından büyük ölçüde temsil ettiklerini göstermesi dolayısıyla önem taşımaktadır[4].
2 — Resmî kayıtlara göre Atatürk ile en sık buluşmuş olan şahısların hemen hepsi çok uzun süreden beri tanıştığı dostlarıdır. Bu 40 kişiden 35’inin Atatürk ile ilk tanışmaları olarak tespit edebildiğim tarihler Tablo I.’de yer almaktadır. Buna göre Atatürk söz konusu 35 kişiden 5’ini (Nuri Conker, Salih Bozok, Fuat Bulca, Hacı Mehmet Somer ve öğretmeni Ziya Naki Yaltrum) Selânik’deki okul günlerinden, 6’sını (Müfit Özdeş, Ali Fuat Cebesoy, Hasan Cemil Çambel, Kâzım İnanç, Kâzım Özalp ve Seyfi Fuat Düzgören) 1899-1904 yılları arasında Harp Okulunda ve Genel Kurmay Akademisindeki beraberliklerinden, 5’ini (Tahsin Üzer, Edip Servet Tör, İbrahim Necmi Dilmen, Tevfik Rüştü Aras ve İsmet İnönü) 1908 Jön Türkler hareketi öncesinde Selânik’deki gizli siyasal faaliyetlerden tanımaktadır. Cumhuriyet Türkiye’sinin ilk Cumhurbaşkanı ile bu 35 kişiden 5’inin (İsmail Müştak Mayakon, Şükrü Kaya, Celâl Bayar, Hasan Saka ve Dr. Reşit Galip) ilk temasları 1908-1914 yılları arasında ittihat ve Terakki Cemiyeti ve İstanbul’daki Birinci Osmanlı Meclis-i Mebusanı dönemlerinde olmuştur. Aynı dönemin tanınmış ya da yeni parlamaya başlamış gazetecilerinden üçü (Falih Rıfkı Atay, Rasim Ferit Talay ve Ruşen Eşref Ünaydın) de yıllar sonra Atatürk’ün en sık görüştüğü dostları arasında yer almışlardır. İlk tanışma tarihleri tespit edilebilen 35 kişiden bunlar dışında kalan ikisinin (Recep Peker ve Ali Çetinkaya) Atatürk ile I. Dünya Harbi öncesinde orduda, birinin (İsmail Hakkı Kavalalı) de 1913 yılında Sofya’daki diplomatik görevi sırasında tanıştıkları bilinirken sadece 8 kişi (Kılıç Ali, Cevat Abbas Gürer, Hikmet Bayur, Hilmi Uran, Sadrı Maksudi Arsal, Saffet Arıkan, Fuat Köprülü ve Yusuf Ziya özer) ile Atatürk arasında 1914 öncesine uzanan bir ilişki tespit edilememiştir. Liderliğin burada gördüğümüz şekilde devam etmesi, 1908-1914 yılları arasındaki Jön Türkler hareketi sırasında edinilen tecrübelerin gerek Atatürk’ün, gerekse çeşitli zamanlarda fikirlerine danıştığı ve fikirleri muhatapları tarafından âdeta Cumhurbaşkanının fikri imiş gibi kabul edilen bir grup insanın hareket tarzları üzerinde büyük etkiler taşıdığını şüpheye yer bırakmayacak şekilde ortaya çıkarmaktadır.
3 — Atatürk’ü en sık ziyaret eden 40 kişiden sadece altısı, bu incelemeye konu olan süre boyunca milletvekilliğinde bulunmamışlardır. (Bu süre, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 4. ve 5. dönemlerini içine almaktadır). Ayrıca, bu şahısların çoğunluğunun uzun sürelerle milletvekilliği yaptıkları da göze çarpan hususlardandır : Gruptan 10 kişi 1920 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinin ilk açılışından[5], 15 kişi ise 1923’de başlayan ikinci dönemden beri milletvekilliği sıfatını taşırlarken sadece 6 kişinin ilk defa üçüncü (1927) ve dördüncü (1931) dönemlerde seçildiği; biri doktor ikisi de dil ve tarih konusunda önemli çalışmalar yapmış bilim adamı olan üç kişinin (İbrahim Necmi Dilmen, Ziya Naki Yaltrum ve Fuat Köprülü) ise 1935 yılındaki beşinci dönemde, yani Atatürk’ün en sık gelen ziyaretçileri arasına girdikleri sırada, milletvekili yapıldıkları görülmektedir. Bu da, Frey’in “Türkiye’nin Devlet teşkilâtında en önemli mevkii Türkiye Büyük Millet Meclisinin işgal ettiği” şeklindeki iddiasını doğrulamaktadır[6].
Bütün bunlara karşılık, hükümette, Cumhuriyet Halk Partisinde veya Türkiye Büyük Millet Meclisinde yürütme görevi almak açısından ise, durum yukarıda anlatılanın tam tersi olmuştur. Resmî kayıtlara göre Atatürk’ü en sık ziyaret ettiği anlaşılan 40 kişiden sadece sekizi 1931-1938 döneminde hükümete girmişlerdir. Yapılan ziyaretleri Atatürk’ün siyasî hayattaki rolleri bakımından çeşitli bakanlıklara verdiği önemin bir ölçüsü olarak kabul edersek, devrin kabinesinde “kilit noktası” teşkil eden bakanlıkların İçişleri (Bu görevi yapan Şükrü Kaya’nın ziyaret sıklığı, 1936 dışındaki her yıl “yüksek” olarak adlandırılabilecek bir seviyede bulunmuştur), Millî Eğitim (1932-33 yılları arasındaki bakan Dr. Reşit Galip bu süre içinde “yüksek” kategorisinde yer almış, 1933 de görevi devir alan Hikmet Bayur 1934’e kadar süren bakanlığı sırasında Atatürk’e en sık ziyaretlerini yapmış, daha sonraki bakan Saffet Arıkan’ın ziyaretlerinin sıklık derecesi ise 1935-1938 dönemi içinde daima “yüksek” ve “çok yüksek” olmuştur), Dışişleri (Bu görevde bulunan Tevfik Rüştü Aras özellikle 1932-1934 döneminde “yüksek” kategoride yer almıştır) ve İktisat (Celâl Bayar) olduklarını görürüz. Görev süresi boyunca Atatürk ile çeşitli yollardan pek çok temaslar yaptığı şüphesiz olan Başbakan İsmet İnönü’nün resmî kayıtlara geçen ziyaretleri ise daima “vasat derecede sık” kategorisinde yer almıştır.
Atatürk’ü en sık ziyaret eden 40 kişiden parti içinde yönetici olarak görev alanların sayısı ise sadece beştir. Partinin Genel Sekreterliğini yapan şahıslar görev süreleri boyunca daima çok sık gelen ziyaretçiler arasında yer almışlardır. Ancak, Recep Peker’in (1931-1936) ziyaret sıklığı bakımından Saffet Arıkan (1931) ve Şükrü Kaya (1936-1938)’den daha geride kaldığı da göze çarpmaktadır. (Recep Peker bu üç kişinin en bağımsızı ve başına buyruk hareket etmekten en fazla hoşlananıydı. Bu özelliği, Peker’in Atatürk’e fikir danışmak için daha az ziyaret yapmış olmasını açıklamaya yetebilir). Partinin 1931 yılındaki kurultayında seçilen yönetim kurulunda Atatürk’ün en sık gelen 40 ziyaretçisinden sadece ikisi - Saffet Arıkan ile Hasan Cemil Çambel- yer almışlardır. 1935 Kurultayında seçilen heyette ise adıgeçen 40 kişiden hiçbiri görev almamıştır. Parti içinde Atatürk’ün en sık gelen ziyaretçilerinden biri tarafından işgal edilmiş olan mevkilerden bir tanesi de Ali Çetinkaya’nın 1933-1934 yılları arasında seçildiği Meclis Grubu Başkanlığıdır.
Mecliste alınan görevler de buna benzer bir manzara göstermektedir. 1935 yılına kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı yapan Kâzım Özalp (1935 yılında Millî Savunma Bakanı olmuştur[7]) dışında, 40 kişilik listeden sadece dört kişi Mecliste görev almışlardır: Nuri Conker, Hasan Saka ve Hilmi Uran Türkiye Büyük Millet Meclisinin sayısı iki olan Başkan Vekilliklerinde kısa süreler için bulunmuşlar, Ruşen Eşref Ünaydın ise 1931-1933 yılları arasında Meclisin üç kâtibinden biri olarak çalışmıştır.
Bir şahsın yürütme niteliği taşıyan bir görevde bulunmamasının siyasal uygulama ile yakın ilişkiler içinde bulunmadığı anlamına gelemiyeceği aşikârdır. Şüphesiz ki, Atatürk devrindeki kişisel ilişkiler şebekesi, yürütme görevlerinde bulunmayan şahısların, muhtelif programların uygulanmasını yakından takip etmek ve etkilemek imkânını bulmasına yardımcı olmuştur. Ancak, burada ortaya koyacağımız bilgilerin, üzerinde daha fazla durmaya değecek bir hipoteze işaret etmesi de mümkündür. Bu hipotez şöyle özetlenebilir : Atatürk devrinde genel siyasetin şekillendirilmesi sadece Atatürk ve ihtilâlden beri birlikte çalıştığı ideal arkadaşlarının bir hakkı olarak saklı tutulurken programların uygulanması büyük ölçüde başkalarına; yani Kemalist doğrultuda modern metotlarla siyasal ve meslekî eğitim görmüş ve tecrübe kazanmış bulunan, sayıları da gitgide artan genç elemanlara bırakılmıştır.
4 — Alt Gruplar. “Atatürk’ün eskidenberi tanıdığı yakınları” kategorisi içinde tabiatıyla eski subaylar (sonraki maddeye bakınız), gazeteciler (Atay, Ünaydın, Çambel ve Talay), idareciler, teknisyenler ve çeşitli mesleklerden mütehassıslar (Kaya, Arıkan, Bayar, Üzer, Uran, İnanç ve Saka) ve entellektüeller (Aras ve Galip) gibi bazı ait gruplar mevcuttur. Bununla beraber, eski çalışma arkadaşları kategorisine pek girmeyen fakat ortak nitelik taşıyan şahıslardan kurulu bir diğer grubun da varlığı gözden kaçmamaktadır. Bunlar 1935 yılından sonra Atatürk’ün ziyaretçileri arasında sık sık göze çarpmaya başlayan dil ve tarih konularında reformcu çalışmalar yapmış bilim adamlarıdır. Atatürk’ün dil ve tarih konularındaki çalışmalara büyük zaman ayırdığı ve özel dikkat gösterdiği şeklindeki kanaat gerek Dil gerekse Tarih Kurumlarının önde gelen mensuplarının Cumhurbaşkanlığı ziyaret listesinde başlardaki yerlere yükselmeleri ile doğrulanmaktadır : Dil Kurumundan İsmail Müştak Mayakon ve İbrahim Necmi Dilmen kısa sürede Atatürk ile en fazla buluşanlar arasında yer almış (Mayakon 1936 ve 1937’de Atatürk’ü en fazla ziyaret eden kimse olmuş ve her iki yıldaki günlerin yarısından fazlasını Cumhurbaşkanı ile birlikte geçirmiştir), bu iki şahıs kadar hızlı olmamakla beraber Dil Kurumundan Ahmet Cevat Üstün, Naim Hâzım Onat, Hasan Reşit Tankut ve Sadri Maksudî Arsal ile Tarih Kurumundan Fuat Köprülü ve Hikmet Bayur ve bunların yanısıra tarih konusu ile yakından ilgili olarak tanınan Saffet Arıkan ve Hasan Cemil Çambel’in isimleri de Atatürk’ün en sık gelen ziyaretçileri listesinde başlara yükselmiştir. Bunun yanısıra, Nöbet Defteri’nin incelenmesinden ortaya çıkan diğer iki sonuç da dil ve tarih komisyonlarının toplantılarının genellikle Cumhurbaşkanlığı köşkünde yapıldığı ve Atatürk’ün hemen bütün dil ve tarih kongrelerine katılmış olduğudur.
5 — Ordu. Atatürk’ü en sık ziyaret eden şahısların listesinde iki büyük eksiklik göze çarpmaktadır. Bunlardan biri orduyla ilgilidir. Listedeki 40 kişiden en az onikisinin (Kılıç, Conker, Özdeş, Gürer, İnönü, Cebesoy, Peker, Çambel, İnanç, Özalp, Düzgören ve Çetinkaya) devlet hizmetine tıpkı Atatürk gibi ordu saflarında başlamış ve ilk şöhretlerini askerî faaliyetlerle yapmış olmasına rağmen, bu şahısları ordu grubu olarak adlandırmak pek doğru gözükmemektedir. Adıgeçen şahısların hepsi, Millî Mücadele sonunda ordudan istifa etmişler ve birer sivil olarak siyasî hayata atılmışlardır. Bu “askerden gelme” siyasetçilerin resmî kayıtlara geçen ziyaretlerinin çok sık olmasına karşılık şöhretlerini askerî faaliyetleriyle elde eden ve sürdüren şahısların isimlerine resmî listede çok az rastlanabilmektedir. Mareşal Fevzi Çakmak’ın ismi Nöbet Defteri'ne sadece on kere girmiştir. 1924 yılında Atatürk’ün orduyu siyasetten bütünüyle ayırma kararını uygulamaya koyması sonucunda Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliklerinden dramatik bir şekilde istifa eden beş önemli komutanın isimleri de listede seyrek gözükmektedir[8]. (Ali Hikmet Ayerdem : Hemen tamamı 1935 yılı Ekim ayı ile 1936 yılı Haziran ayı arasına dağılmış 85 ziyaret; Fahrettin Altay : Altı yıl boyunca 80 ziyaret; İzzettin Çalışlar : 59 ziyaret; Şükrü Nailî Gökberk : 1936’daki ölümüne kadar 51 ziyaret; Cevat Çobanlı : 9 ziyaret). Listede ziyaret sıklığı bakımından çok altlarda yer alan diğer önemli subaylar ise Salih Omurtak (29 ziyaret), İbrahim Çolak (33 ziyaret) ve Pertev Demirhan (23 ziyaret)’dır. 1930’ların önde gelen ordu komutanlarından hiçbiri 50’den fazla ziyaret yapmamışlardır. Ele aldığımız dönem içinde devlet yönetimi üzerinde bir ordu etkisi bulunduysa dahi bunun çok mutedil olduğu, ordunun önde gelen temsilcilerinin siyasal hayata bu kadar az katılmalarından anlaşılmaktadır.
6 — “En sık gelen ziyaretçiler” listesinde diğer bazı şahısların da yokluğu dikkati çekmektedir. Devrin önde gelenlerinden olan bu kişilerden bazılarının nispeten az ziyaret (50-99 arasında) yapan grup içinde yer almalarının yanısıra, bazılarının da beklenenin çok altında ziyaret yapmış oldukları göze çarpmaktadır. Bu sonuncuların arasında Ali Canip Yöntem (25 ziyaret), Ali Rana Tarhan (14 ziyaret), Abdülhalik Renda (15 ziyaret), Cemil Uybadın (48 ziyaret), Cevdet Kerim İncedayı (11 ziyaret), İbrahim Süreyya Yiğit (16 ziyaret), Mahmut Esat Bozkurt (17), Mazhar Müfit Kansu (15 ziyaret), Vasıf Çınar (1935’deki ölümünden önce 46 ziyaret) ve Yakup Kadri Karaosmanoğlu (43 ziyaret) gibi şahıslar özellikle dikkati çekmektedirler. Bu durum, büyük bir ihtimalle kişisel özelliklerden doğmuştur. Örneğin, yukarıda adı geçenlerden bazıları Atatürk ile resmî günlük ziyaretler yerine akşam yemeklerinde buluşmuşlar, bir kısmı da büyükelçi olarak görev almaları yüzünden sık sık yurt dışında kalmışlardır.
VARILAN SONUÇLAR
Gerek Jön Türkler hareketi sırasında, gerekse Cumhuriyetin ilânını takip eden fırtınalı yıllar zarfinda meydana gelen pekçok önemli olayda bizzat rol oynamış olan ve bir uzun süreli ilişkiler şebekesi ile birbirine bağlı bulunan bir gurup insan, hiç değilse halk nazarında 1931-1938 dönemi Türk Devlet teşkilâtının en üst kademesini teşkil etmişlerdir. Atatürk’ün bu yazı boyunca incelenen resmî buluşmaların yanısıra kullanmayı tercih ettiği diğer bellibaşlı temas şekli olan “Akşam yemeği toplantıları”na katılanların da, bir kaç değişikle gene bu şahıslar olması kuvvetli bir ihtimaldir. Büyük politika tartışmalarına sahne teşkil etmesinin yanında genç ve umut veren siyasî liderler için de bir “deneme alanı” vazifesi gören “Akşam Yemeği Akademisi” nin Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği üzerine etkisi çok büyük olmuştur.
Yaptığımız incelemenin ortaya koyduğu gerçekler, Türkiye’deki gibi bir devrimin çerçevesi içinde hiç de şaşırtıcı değildir. Sonuçları ve ne gibi olaylara yol açabilecekleri önceden çok zor hesaplanabilecek birer siyasî tedbir olmalarına rağmen, Osmanlı hanedanının sona erdirilmesi, İstiklâl Harbinin yapılması ve gerek siyasal gerekse toplumsal nitelik taşıyan bazı reformların, siyaset sahasında doğan büyük karşı koyma eğiliminden etkilenmeksizin uygulamaya konulması, liderler arasında mevcut bağlılık ve karşılıklı güven duyguları sayesinde mümkün olabilmiştir. Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasından sonra eğitim alanında da bir devrim yapma mecburiyeti, “yaşlı devrimciler”in siyasal nüfuzlarını Cumhuriyet dönemi içinde uzun süre muhafaza edebilmelerini sağlayan unsurlardan biri olmuştur (Milletlerin tarihleri incelendiğinde, 1935 yılında ortalama yaşlan 50 olan bu şahısların siyasal lider olarak yaşlı sayılamayacağının anlaşılacağını da burada belirtmek gerekir). Ancak 1930’ların sonlarına yaklaşıldığında Cumhuriyet devrinde eğitim görmüş genç bir takım adamların ortaya çıkmaya ve siyasal nüfuz kazanmaya başladıkları görülebilmiştir. Bu genç adamların kendilerini hissettirmek için hiç zaman kaybetmediklerini ortaya koyan bir gösterge, meclise yeni seçilen milletvekilleri ile “kıdemli” milletvekillerinin yaşları arasındaki farkın 1939 yılından itibaren hızla büyümesidir[9].
Buraya kadar yaptığımız incelemenin ortaya çıkardığı tabloya toptan bakıldığında, Atatürk’ün kendisine çalışma arkadaşı olarak aralarında uzun zamandan beri süregelen ve müşterek tecrübelerden doğan bağlar bulunan yetenekli şahısları seçmekle, ülke kalkınmasının çok önemli bir safhasında toplumu anlaşmış ve kararlı bir liderler gurubuna sahip kılmaya yönelmiş olduğu görülmektedir. Bu gruptaki kimselerin yürütme görevi almayış sebeplerinin ise gençlere ileride yüklenecekleri siyasal sorumluluklar için gerekli tecrübeyi, Türkiye’nin imparatorluktan Cumhuriyete başarılı bir şekilde geçişinde büyük rol oynamış şahısların denetimi altında elde etmelerini sağlamak olduğu düşünülebilir. Fakat Atatürk’ün kimlerin fikirlerinden etkilendiğini, nasıl karakterlerden hoşlandığını ve bunun ne gibi sonuçlar doğurduğunu kesinlikle tespit edebilmek için Nöbet Defteri içinde isimleri geçen şahıslar hakkında daha fazla bilgi sahibi olmamız şarttır.
Elimizde kesin deliller bulunmamasına rağmen, yakın tarihleri bazı yönleriyle Türkiye’ninkini andıran birçok ülkede de bu araştırmamızla ortaya çıkardığımız ilişki kalıplarının benzerlerinin mevcut olduğunu ileri sürebiliriz. Gerek ihtilalin ilk yıllarında Rusyada, gerekse bugünkü Hindistan, Tunus, Yugoslavya ve Burma’da görülen durum burada anlattığımıza çok benzemektedir. Öte yandan John F. Kennedy’nin “İrlanda Mafia”sı ve Harvard’lı dostlar grubu da gene bunlara benzer özellikler göstermektedir. Bu konuda daha derinlemesine yapılacak mukayeseli araştırmalar çok ilgi çekici sonuçlar verebilecektir.
(a) Meclisin çalışma dönemleri şu yıllarda başlamıştır :
1 - 1920
2 -1923
3 -1927
4 -1931
5 -1935
6 -1939
7 -1943
8 -1946
9 -1950
10 -1954
11 -1957
12 -1961
13 -1965
b) Burada, sadece 1931-1938 döneminde alınan hükümet ve parti görevleri belirtilmiştir.
c) Çok yüksek : Senede 96 veya daha fazla ziyaret - ayda ortalama 8 kere
Yüksek : 60 - 95 ziyaret
Vasat : 25 - 59 yani ayda ortalama en az iki kere
Seyrek : 25 den az