I
Takriben 36 cm eninde ve 100 cm boyundaki bu kitabe beyaz mermere kazılmıştır. Yuvarlak hatlı, yumuşak nüanslı ve güzel bir Selçuklu sülüsüdür. Gerek ebadı, gerekse yazısının hacmi itibariyle bu kitâbe, daha ziyâde âbidevî bir büyük yapıya aittir. Devrinin kitâbelerine göre de ya son, yahud da sondan bir önceki guruba aittir ve baş tarafı, maalesef mâlûm değildir. Bu kitâbe ile aynı yerde bulunan, II. kitabe ile, bazı klâsik Selçuklu motiflerini haiz parçalar, burada önemli bir binanın yahud yerin mevcut olduğunu göstermektedir. Bu, kalenin kuzey kapısı olabileceği gibi, bir başka umumî bina, meselâ cami de olabilir.
Gerek bu, gerekse aşağıda sözünü edeceğimiz kitâbe, Kale’nin kuzeyinde, 300 m. kadar aşağıda, şimdiki Aydın asfaltının 50 m. kadar güneyinde, II. Sanayi çarşısının doğu kısmında bulunmuştur. Zaten bizce kitâbenin önemi buradan ileri geliyor. Zira bu kitâbelerin bulunduğu saha, şimdiye kadar Denizli şehri içinde pek sayılmıyordu. Gerçi daha XIII. yüzyıl sonlarında Anadolu, hattâ Önasya’nın bir nevi umumî valilik merkezi olacak kadar gelişen ve hattâ Gazan Han’ın daha gelmeyi arzuladığı bu şehir[1], pek azametli görünmüyordu. Çünkü Denizli hakkında, şimdi “Kaleiçi” denilen yer dışında, şehrin yayıldığı alan hakkında kesin bir tasavvura sahip değildik. Şimdi bu kitâbe ile anlıyoruz ki, şehir kuzeyde Aydın asfaltı civarına kadar uzanmaktadır.
650 Ramazan ayını -5 Kasım - 4 Aralık 1252 - gösteren bu kitâbe, Evliya Çelebî’deki bir kitâbe[2] ve Akhan kitâbesiyle[3] karşılaştırılmalıdır. Bunlar da hemen aynı tarihlere, II. İzzeddin Keykâvus bn Keyhusrev devrine aittirler. Bu hükümdar namına, bilhassa Karasungur bn Abdullah tarafından girişilen imar faaliyetinin kitabeleri hayli çoktur[1].
II
Denizli’de Umur Bey adına bir kitâbe, hele bu farsça da olursa gayet dikkate değerdir. Gerçi Denizli beylerinin mevlevîlerle araları iyi idiyse de, halkı türkmen olup, onlar arasında daha ziyâde bektaşîlik yaygındı. Aydınoğullarının da keza mevlevîlerle münasebetleri sıkı ve samimî idi ve onlar tarafından “Sultan-ül-Guzzat” tesmiye edilmişlerdir. Bu bakımdan Denizli olsun, Aydınoğulları muhiti olsun, farsçaya kısmen aşina idiler. Bunlar ve aşağıda sözünü edeceğimiz olaylar, bu kitabenin dilinin farsça oluşunu izah etmektedir. 43/71 cm. ebadındaki bu kitabenin, yukarda zikrettiğimiz I. kitâbe ile aynı yerde bulunması bir tesadüf olmasa gerektir. Anlaşılıyor ki bu kitâbe, I. kitabenin ait olduğu büyük yapının bir tarafına yerleştirilmiştir.
Tarih bulunmayan bu kitabede tek bir şahıs ismi geçmektedir: “Umur bn Mehmed Beğ”. Gerçi okunması ve neşri ihtiyatla karşılanması icabeden bir sikkeden, Aydınoğullarına ait paralardan Lâdik, yâni Denizli’de basılanların olduğu söyleniyorsa da[3], Denizli hiçbir zaman Aydınoğullarına ait olmamıştır. Zaten bilinenlere göre Umur Bey ile Denizli arasında bir yakın münasebet de yoktur. Ancak Aydınoğlu Umur Bey’in Eğridir’e gittiğinin malûm olması, kitâbenin çözümü için bir ipucu vermektedir. Yazıcıoğlu Ali’nin, şimdiye kadar bir başka kaynakla teyid edilmeyen Aydınoğulları ile ilgili bu kaydı, artık şimdi kesinleşmektedir. Yazıcıoğlu’nun naklettiği rivayet şöyledir :
“Çün Timurtaş Beğ Aydın oğlanlarından dahi mal ve haraç talep kıldı Aydın Oğlanları Melik ül-guzzat vel'mücahidin Gazi Umur Boğ adlu karındaşlarım lâyık pişkeşler ve hizmeti ve selâmlık birle Timurtaş Beğ hizmetine gönderdiler Eğirdür üzerinde Timurtaş Beğ ordusuna irişüb selâmladı Timurtaş ona “haraç niçün getirmedin” dedi Umur Beğ eyitti “Siz ne milletsiz ki biz size haraç virevüz Biz haracı küffardan alırız Siz müslüman ve biz müslüman Bizden haraç ne veçhile istersiz” dedi bu söz Timurtaş Beğe hoş geldi, sayurgayub “Gazi yiğitmişsin, var gaza kılmakta ol” deyü gönderdi”[1].
Umur Bey’in, Timurtaş’ın yanına gittiğini tesbit ettikten sonra, Timurtaş’ın hareketlerini takip edelim. Bilindiği gibi İlhanlıların Anadolu umumî valisi Timurtaş, Batı Anadolu beylerinin istiklâl arzularına şiddetle karşı koyuyor, Anadolu istiklâlinin kendi etrafında olmasını istiyordu. Bunun için isyan etmiş, lâkin üzerine babası Emîr Çoban gönderilince afvedilmesini istemişti. Bu meyanda Anadolu beyleri de Çoban’a itaatlarını bildirmişler, hattâ Hamidoğlu Dündar Bey, Çoban namına para dahi bastırmıştı[2]. Ancak, mahiyetini bilemiyeceğimiz sebeplerle Çobanoğlu Timurtaş’la Batı Anadolu beylerinin arası açılmış, Timurtaş Eşrefoğlu Süleyman ve Hamidoğlu Dündar beyleri öldürmüştü[3]. Timurtaş, beyleri tenkil hareketini sonraki yıllarda batıya doğru kaydırmış, beylere itaatlerini bildirmeleri için haber göndermiştir. İşte Umur Bey, Aydınoğullarının itaatim bildirmek için Timurtaş’ın yanına gönderilmişti. Fakat Germiyanlılar ve Denizli beyleri itaatlerini belirtmeyince, Timurtaş, 22 Ağustos 1327’de Eğridir’den Denizli üzerine hareket etmiş, kumandanlarından Ertana beyi de, 5000 kişilik bir kuvvetle Karahisar üzerine göndermişti. Kaynaklarda Timurtaş’ın bu tenkil hareketinin neticesi hakkında bilgi yoktur. Ancak işte şimdi bu kitâbeden öğreniyoruz ki, İnançoğulları Timurtaş’a mukavemet etmeden itaat etmişlerdir. Zannediliyordu ki, Germiyanlılar da Timurtaş’a itaat etmemişler, böylece Anadolu istiklâlinin tek temsilcisi olmuşlardır. Bunun doğru olmadığı Risale-i Felekiye’den de mâlûm olmakla beraber, şimdi artık bu kitabe ile kesin olarak bütün Anadolu beylerinin Timurtaş’a, dolayısıyla İlhanlılara itaat ettiklerini öğreniyoruz.
Timurtaş, Denizli önlerindeki kısa ikameti sırasında bir büyük teşebbüse daha girişmiştir. Denizli istikametinde tabiî bir akış mecrasına sahip Anadolu ticaretinin kesilmeden devamı için Menderes nehri üzerinde kendi ismiyle anılan köprünün inşasına girişti. Bu faaliyetini, şüphesiz ki yanında bulunan Umur Bey de desteklemiş olmalıdır. Zîra bu şekilde Ayasuluğ ve İzmir ticareti de gelişmiş olacaktı. Zaten Çoban ailesi, böylesine şümullü iktisadî faaliyete yabancı değildi ve kısa zamanda köprü inşa edildi. Ancak ne yazık ki yeri iyi seçilmemişti ve ömrü diğer Çoban köprüleri kadar devam edemedi[1]. Bu faaliyeti esnasında, zaten araları açık bulunan İlhanlı Ebu Said Han’ın kardeşi Dimışk Hoca’yı öldürdüğünü, ailesini de mahvetmek üzere olduğunu haber alınca, ordugâhını üç günde göçürüp 13 Ekim’de Eğridir’e döndü ve sonra da Mısır’a kaçtı[2].
Anadolu Türk tarihi için birçok neticeleri saklayan bu kitâbe şu halde 1327 yılı Eylül ayında, Timurtaş’ın Batı Anadolu’yu itaata almasının bir sembolü olarak pek sevdiği Umur Bey tarafından dikilmiştir. Bu tarihten sonra Denizli, İlhanlılara vergi veren bir tâbi beylik olmuştur. 1350 yıllarında İlhanlılara vergi veren “Uc” vilâyetleri arasında Denizli, Evlâd-ı Hamid ile Umur Beğ arasındadır. Bundan anlaşılıyor ki, bu vergiler bu tarihte, yani 1327 de tâyin ve tesbit edilmiştir[3].