Ankara’nın Eski Çağ tarihinin bir kolunu da din tarihi teşkil eder, önemli ve ilgi çekici olan bu bölümü aydınlatmak için, Eski Çağ yazarlarının eserlerinde hiç bir kayıt mevcut değildir. Bu sebepten Ankaranın din tarihini incelemek istediğimiz zaman ilk elden kaynaklara, yani yazıt ve sikkelere başvurmamız gerekmektedir. Bu husustaki yazıt malzemesinin az ve yetersiz olmasına karşılık, Ankara’nın tanrı ve tanrıçalarını bize çeşitli şekil ve karakterde aksettiren sikkeler çok ve çeşitlidir, öyle ki bu malzeme sayesinde şehrin bütün panteonunu tesbit etmek ve hattâ bu tanrı ve tanrıçaların hangi kültür tabakalarına ait olduklarını da ortaya koymak mümkün olmaktadır. Bu konu şimdiye kadar ayrı bir şekilde ele alınarak işlenmiş değildir. Fakat bu konu ile ilgili genel bilgiyi, şehrin tarihini etraflı olarak araştırmış bulunan Prof. Afif Erzen’in “İlk Çağda Ankara” adlı kitabında bulmak mümkündür[1]. Bizim bu yazı ile açıklamak istediğimiz husus ise, “Eski Çağ Ankarasında Aphrodite kültü” meselesidir. Adına ne Ankara hakkında bilgi veren Eski çağ tarihçilerinde, ne de bu şehre ait yaztılarda hiç rastlamadığımız[2] bu tanrıçaya Ankara’da da ibâdet edilmiştir ki, bunu Aphrodite’nin sikkeler üzerindeki tasvirlerinden anlamaktayız. Araştırmalarımıza esas teşkil eden ve hepsi Roma İmparatorluk devrine ait olan sikkelerin sayısı ancak dörttür ve bunlar iki kısımda toplanmaktadır : 1— Bu sikkelerde Aphrodite, arkeolojide Anadiyomene adı verilen Aphrodite tipine bağlı bir tip şeklinde, 2— Bir unikum olan ve Viyana meskukât kolleksiyonunda saklanmakta bulunan sikkede olduğu gibi, yüzen bir Aphrodite şeklinde görünmektedir.
Birinci grupta Aphrodite a) tamamiyle çıplak, b) yarı giyimli olarak tasvir edilmiştir, a) Caracalla zamanında (211-217) basılmış bir sikkenin arka yüz tipini teşkil eden bu Aphrodite (Lev. 1, 1)[3] cepheden sol bacak üzerinde durmuş, bir az arkaya ve yana koyduğu sağ ayağın parmak uçlariyle yere temas etmiştir. Baş sola bakmakta, saçlar düz bir şekilde arkaya taranarak ensede bir topuz halinde toplanmaktadır. Sol el öndedir, sağ el ise enseden omuzlara serbest olarak düşen saç tutamını yakalamıştır. Yerde sol tarafta baş aşağı duran bir delphin, sağda bîr amphora görülmektedir.
Arkeolojide bilinen Aphrodite tipleri içinde Medici[4] ve Anadiyomene[5] adlarını taşıyanlar en önemlileri arasında yer almaktadırlar. Medicinin esas karakteri sol elin önde, sağ elin göğüste bulunması[6], Anadiyomeme’de ise iki elin de saçlara kaldırılmış ve bazen bu saçların suyunu sıkar, bazen de saçları başına toplar vaziyette gösterilmesidir[7]. Fakat bu iki tipin meydana getirildiği devri takip eden bir devrede (belki Hellenistik devrin sonuna doğru), bir takım yeni san’atkârlar tarafından yapılan Aphrodite heykellerinde, bu iki esas tipin bazı karakteristik özellikleri birleştirilmeğe başlanmıştır. Böylece Medici tipinde göğüste duran sağ el yana açılarak bazen bir sandal[8] veya bir şerit[9] tutar bir tarzda, bazen de baştan omuzlara sarkan saçları yakalamış olarak gösterilmiş ve böylece karışık bir tip meydana gelmiştir[10]. İşte bu sonuncu tip ile aynı özellikleri gösteren sikke resmi de, kanaatımıza göre, bu şehirde bulunan ve meselâ herhangi bir bahçeyi süslemiş veya bir mâbede adak edilmiş bir heykelin kopyasını aksettirmektedir. Figürün işleniş tarzı ile bir kaide üzerinde gösterilmiş bulunması da bu fikri doğrulamaktadır[11].
İkinci sikke (Lev. 1, 2)[12] üzerinde ise Aphrodite tam cepheden gösterilmiş, vücudun üstü çıplak, sol el önde vücudun alt kısmını saran himatyan’u; sağ el ise yine baştan omuzlara sarkan saçı tutmuştur. Yüz de tamamiyle önden tasvir edilmiştir ve saçların diğer kısmı sol omuz üzerine dökülmüş olarak görülmektedir[13].
Aphrodite’nin bu şekline Pamphylia[14], Pisidia[15] ve Kilikia[16] sikkeleri üzerinde çok sık rastlanmaktadır. Bu Aphrodite, birinci sikke üzerinde gördüğümüz tipten yalnız vücudun alt kısmının örtülü olması ile ayrılmaktadır. Şu halde Aphrodite Medici ve Anadiyomene gibi aslında çıplak olan kanonik tiplerin sonraki devirlerde yarı giyimli olanları meydana getirildiği gibi, bu iki tipin birleşimi olarak kabul ettiğimiz[17] a grubu sikkesi üzerindeki Aphrodite’de de aynı şey yapılmış ve böylece b grubu Aphrodite’si meydana gelmiştir. Bu Aphrodite tamamiyle cepheden olan dik ve sert duruşu ve hiyeratik tasvir şeklinden dolayı muhakkak ki bize bir kült heykelini aksettirmekte[18] ve şu halde bir mabede ait bulunmaktadır[19]. Binaenaleyh yalnız bu iki sikkenin tetkiki ile biz evvelâ Ankara’da Aphrodite’ye de ibâdet edildiğini, sonra bu tanrıça için birde tapınak mevcut olduğunu tesbit edebiliyoruz.
II. grubu teşkil eden sikke (Lev. 1, 3), İmparator Sept. Severus (193-211) zamanında basılmıştır[20]. Burada Aphrodite arka üstü, sağ bacak solu üzerine atılmış ve kollar yana açılmış olarak yüzer bir şekilde gösterilmiştir. Baş sola doğrudur. Sağda tanrıçanın sol kolu altında gösterilmiş olan Eros da aynı şekilde sağa ve kolları yanlara açılmış olarak, yüzmektedir. Aphrodite’nin başının üst tarafında sağda bir çelenk ve Eros’un altında sağda bir çapa yer almıştır[21].
Bu Aphrodite buradaki durumu ile Roma’da bulunmuş ve Benndorf tarafından Aphrodite Anadiyomene konulu makalesi[22] münasebetiyle ele alınmış olan bir duvar resmindeki (Lev. I, 4) Aphrodite ile büyük bir benzerlik göstermektedir[23]. Benndorf’a göre, bu tablodaki Aphrodite’nin uzanma şekli ve kollarının açılışı yüzen bir Aphrodite’ye daha fazla uymaktadır[24], fakat vücudun sudan çok yükselmiş olması yüzme motifi ile bağdaşmadığı ve etrafdaki şahıslar kollarını yukarıya kaldırarak ilâheyi selâmlar vaziyette tasvir edildiği için, yine Benndorf’a göre, figür doğmakta olan bir Aphrodite’yi göstermekte ve bu duvar resmi Apelles’in Anadiyomene adlı meşhur tablosunun izlerini taşımaktadır. Çünki Apelles’in Kos’daki Asklepieion’da duran ve sonra Augustus tarafından Roma’ya götürülerek Caesar mabedine konan Anadiyomene’si[25], sahilde yarı giyimli, yanında kendisine ayna tutan Eros olduğu halde tuvaleti ile uğraşır bir tarzda değil[26], vücudunun üst kısmı ile deniz suları arasından yukarıya yükselir ve elleri ile saçlarının suyunu sıkar bir vaziyette tasvir edilmişti[27]. Buna göre Roma duvar resminde çıplak vücudun sular arasından yukarıya yükselmesi motifi mevcut kalmış, saçların suyunu giderme motifi ise kaldırılarak kollar yana açılmıştır. Aynı kol motifini doğuş sahnesini gösteren diğer bir eserde daha görmekteyiz. Galaxidi’de bulunmuş ve Phidias’ın Olympia Zeus’u tahtının kaidesi üzerinde tasvir etmiş olduğu Aphrodite’nin doğuşu sahnesinin[28] bir tekrarı olarak kabul edilen gümüş bir madalyon üzerinde de (Lev. 1, 5)[29] tanrıça sular arasından yükselirken aynı şekilde kollarını yana açmıştır. Şu halde Roma duvar resminde bulduğumuz kol motifi, doğuş sahnesine uymayan bir hareket olmasa gerektir. Diğer taraftan Fransa’da Bretagne eyaletinin Langon şehrinde bir kilisenin apsidi içinde bulunmuş, Roma devrine tarihlendirilen bir fresk parçası mevcuttur (Lev. 1, 6)[30]. Fresk’in sol kısmı apsidin temizlenmesi esnasında tahribata uğramıştır. Fakat kalan kısımlardan anlaşıldığına göre, burada da Aphrodite Anadiyomene tasvir edilmişti ve tanrıça Roma duvar resminde olduğu gibi arka üstü ve etrafını çerçeveleyen balıkların da işaret ettiği veçhile, deniz içerisinde gösterilmiştir. Sağdaki Eros, burada büyük bir dclphin üzerine binmiş olarak tasvir edilmiştir. Burada Roma duvar resminden farklı olarak tanrıçanın sol eli omuz üzerine düşmüş olan saçları tutmuş ve bu vaziyetiyle Apelles’in tablosuna daha fazla yaklaşmıştır[31].
Ankara sikkesi üzerindeki Aphrodite bu iki eserle (yani Roma duvar resmi ve Langon freski), karşılaştırıldığı takdirde, aralarında tesadüfi olarak kabul edemeyeceğimiz kadar büyük bir benzerliğin bulunduğu, hemen dikkat nazarımızı çeker. Aphrodite her üçünde de aynı şekilde yukarıya doğru yükselmekte, yani doğmaktadır. Eros her üçünde de aynı yerde ve sikke ile Roma duvar resminde aynı tarzda sağa doğru yüzer vaziyettedir. Yalnız sikkedeki Aphrodite kollarının açılış şekli ile Roma tablosundaki Aphrodite’ye, arka üstü uzanış ve saçların yalnız sol omuza dökülmesi bakımından da Langon freskindekine daha çok benzemektedir. Sonuç olarak diyebiliriz ki : a) Roma duvar resmi ile Langon freski arasındaki benzerlik büyüktür ve ikisi de müşeterek bir orijinalin uzak izlerini taşımaktadırlar. Bu orijinal muhtemelen Benndorf’un da kabul ettiği gibi, Apelles’in Anadiyomeme adlı meşhur tablosudur, b) Daha fazla Roma duvar resmine benzeyen bir tablo Ankara’da da mevcuttu ve Ankara sikkesinin kalıbını hazırlayan san’atkâr muhakkak ki bu tablonun tamamını sikkenin çok küçük olan yuvarlağına sığdırma imkânını bulamadığı için, esas olan orta kısmını kopye etmiştir[32] ve şu halde sikke resmi de, duvar resmi ve fresk gibi, deniz suları içerisinden doğmakta olan bir Aphrodite’yi göstermektedir. Ankara’da bir Aphrodite mâbedinin mevcut olacağını yukarıda kabul etmiş bulunduğumuza göre, bu tablo, her halde bu mabet veya mabet müştemilâtının içinde herhangi bir yere konmuş bulunuyordu. Eski çağdan kalma sikkelerin bütünü içerisinde yalnız bir kerre ve Ankara gibi bir kara şehrinde rastladığımız bu Aphrodite tasvirini başka türlü izah etmemize şimdilik imkân yoktur.
Esasen yukar’da tetkik ettiğimiz Ankara sikkeleri üzerindeki Aphrodite tiplerinin hepsi, Aphrodite Anadiyomene tipine bağlı, yani bu ilahenin doğuşu ile ilgilidirler. Acaba Ankara’da, tanrıçanın bu şehirde doğmuş olduğunu kabul eden mahallî bir kült geleneği mi mevcuttu? Artemis ile Athena’nın çok eski devirlere ait ağaçtan yapılmış kült heykellerinin her sene alayla[33] Ankara civarında bulunan bir göle[34] götürülüp yıkandıklarını biliyoruz[35]. Belki Aphrodite’nin de yine bu gölde doğmuş olduğu kabul edilmekteydi[36]. Fakat elimizde bu hususu daha fazla aydınlatacak hiç bir vesika bulunmadığından, şimdilik yalnız bu noktaya işaret etmekle yetiniyoruz.