Giriş
Tarihin her devrinde çok da geniş bir kullanım alanına sahip ve toplumlar için büyük önem arz eden madenler, tedavül aracı olmanın yanında askerî-sivil birçok alanlarda kullanılmıştı. Bundan dolayı, tarih boyunca bütün toplumlar, madenlere ilgi duymuş, mevcut maden yataklarını işletmeye çalışmış veya çalışır durumdaki maden ocaklarının faaliyetlerini devam ettirmişlerdi[1] . Keza Osmanlı Devleti de kuruluş aşamasından itibaren özellikle madenleri ele geçirmeyi hedeflemişti. Sultan I. Murad zamanında Samakov, Serez, Pirlepe, İştib ve Köstendil gibi maden bölgeleri fethedilmişti[2] .
Hızla gelişen akınlar sayesinde, “…kadimden havass-ı ma‘den ve cevânib-i erba‘ası kuhistân ve sengistân…”,“…mahuf ve mahâll-i muhatara…” olan yani eskiden beri kullanılan maden yataklarına sahip, dört tarafı dağlık ve taşlık bir bölge ve tehlikeli bir yerleşim yeri Kratova da Sultan I. Bayezid zamanında ele geçirilmişti[3] .
Osmanlı fetih harekâtının Balkanlardaki maden yataklarını ele geçirmek için sistemli bir düzende devam ettiği görülmektedir. Fatih Sultan Mehmed döneminde Üsküp uç beyi İsa Bey’in teşvikleriyle madenleriyle ünlü Novaberde fethedilmişti[4] . Balkanlardaki maden yataklarının ele geçirilmesi üzerine Fatih zamanında maden işletmelerine dair yasaknâme adı altında nizamnâmeler yayınlanmıştı[5] .
XV. yüzyıldan itibaren Rumeli’de Bosna (Srebrenica, Sas, Kamengrad, Fojnica, Vareş), Sırbistan ve Kosova (Novaberde, Rudnik, Zaplana, Trepçe), Samakov ve Sidrekapsi maden çıkarımının yoğunluk kazandığı havzalardı. Novaberde, Srebrenica, Samakov ve Sidrekapsi gibi yerleşim birimleri, kurulan tesis ve atölyeler sayesinde birer maden kenti haline gelmişlerdi[6] .
XVI. yüzyılın son çeyreğinde Amerikan gümüşleri Şark piyasalarında çoğalmaya başlamıştı. Salgın hastalıklar ile eşkıya faaliyetleri de maden ocaklarında sıkıntılara neden olmuş[7] , birçok gümüş ve altın maden ocağı kapanmış fakat Rumeli’deki madenlerin işletilebilmesi için büyük çabalar harcanmıştı[8] .
Günümüzde Kosova (Vulçitrin, Novaberde, Priştine, Yanova, Tırgovişte, Trepçe ve Belasniçe), Makedonya (Kratova, Koçana, Kumanova İvraniye, İştib, Radovişte ve Eğridere), Sırbistan (Bırvenik, Koznik, Zaplana ve Ürgüb) ve Bulgaristan (Köstendil) sınırları içerisinde yer alan maden yatakları; Üsküp/Üsküp ve Kratova, Üsküp ve Kratova ve Trepçe, Trepçe ve Jejene ve Kratova madenleri gibi adlar altında isimlendirilmişti[9] . Madenler, XVII. yüzyılda Vulçitrin Sancağı kendilerine arpalık olarak verilen ve Üsküp’te ikamet eden nazırlar tarafından çoğunlukla iltizam usulü ile işletilmiş[10], Üsküp kadısı da nezaretin işlerinde etkin bir konumda yer almıştı[11].
Sultan I. Ahmed döneminde Üsküp ve Vulçitrin sancakları ile Kratova Kazası’ndaki madenlerde de benzer problemler meydana gelmiş, durum Nazır Mehmed tarafından İstanbul’a bildirilmişti. Kuyuların 130-140’ar kulaç derinleşmesi, Üngürüs (Macaristan) seferleri için ödenen tekâlif-i şakka vergisi nazırın zararına sebep olmuştu. Eşkıyalar da, madenci köylerinde yağmacılık faaliyetlerinde bulunmuş, ahaliyi katletmişti. Nazır, şahsi parasıyla girişimde bulunmuş fakat yeterli işçi tedarik edememiş, bunun üzerine emin, rençber ve kuyucular, madenlerde çalışmaktan vazgeçerek göçmüştü. Sıkıntılar nazır, maden kadıları, ayân-ı vilâyet ve Müslüman madenciler tarafından İstanbul’a bildirilmişti. Nazır, şahsına itimat edilmemesi halinde “…müstakim ve dindar kimesne gönderülüb sual olunsun…” şeklinde konunun yerinde teftiş edilmesini de istemiş, sözünün doğru olmadığının tespiti halinde ise “…bir hakaret eylesünler ki, cemi-âleme muceb-i ibret ola…” şeklinde talepte bulunmuştu[12]. Görüldüğü üzere iyi niyetle yapılan çalışmalar yeterli olmamış, iltizam şartlarının aksine nazır zarar etmişti.
Uzun savaşların getirdiği problemler bölgedeki madenleri etkilemişti. Mültezimlerin madenlere talip olmaması ve savaş gibi nedenlerle satılamayan mukataaların emanet yöntemiyle idare edilmesine karar verilebilirdi. Bu durumda mukataayı deruhte eden şahsa da emin denirdi. Muhtemelen XVII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren mukataayı iltizama alan şahıslar, aynı zamanda eminliği deruhte etmekteydi[13].
XVII. yüzyılın sonlarında Amerika gümüşlerindeki üretim azalışı Osmanlı Devleti’ni atıl durumdaki maden kuyularını işletmeye yöneltmişti[14]. Bu doğrultuda Üsküp, Kratova, Köstendil, Trepçe ve Jejene olarak adlandırılan madenlerin ıslah edilmesine çalışılmıştı. Zikredilen madenler üzerine Mehmed Ağa, 1702 senesinde emin/nazır tayin edilmişti[15]. Mehmed Ağa, bölgeye vardıktan sonra “…boş durmayub fermân buyurulduğu üzre işe mübâşeret…” eylemişti[16].
Mehmed Ağa’nın hazırladığı raporda madenlerde çalışabilecek uzman personel eksikliği ile madenin aranması, çıkarılması ve nakledilmesi hakkında teferruatlı bilgi verilmiş, raporun merkeze ulaşması üzerine çeşitli tedbirler alınmıştır.
1. Mehmed Ağa’nın Kratova, Köstendil, Üsküp, Trepçe ve Jejene Madenlerini Teftişi İle İlgili Raporu
6 Haziran 1703 Çarşamba günü Kratova’ya ulaşan Mehmed Ağa’ya Cumartesi günü bir mektup gönderilmişti[17]. Gittiği günden emrin kendisine ulaştığı güne kadar geçen sürede kaç adet eski ve yeni kuyu kazdığı, ne kadar cevher gönderdiği, gönderilen cevherin eritilip-eritilmediği, eritilmişse ne kadar altın, gümüş ve mürdeseng[18] elde edildiği hususları hakkında ayrıntılı bir rapor göndermesi istenmişti[19].
Teftiş işine ilk olarak Kratova’dan başlanmış, teftiş ile teşvik politikası birlikte uygulanmıştı. Mehmed Ağa, eskiden işletilen ve yeniden kullanılabilecek maden kuyularını haber veren ahaliye, kuyuları işletmek üzere vereceğini vaat etmişti. Bunun üzerine Tulunbas Dağı karşısında dokuz maden damarı haber verilmiş, ayrıca beş maden damarı daha keşfedilmişti[20].
Yeni bulunan madenlerin yanı sıra, eminlik vazifesi ile hutmanlık[21] beratı sahibi Koca Pavlo, İşlegova köyü yakınında bir uçurumda, iki eski kuyu olduğunu bildirmişti. İşlegova köyündeki maden yatağına “çatal maden”, yeni bulunan madenlere “tulunbas-ı cedid” adı verilmişti[22]. Tulunbas-ı cedid madeninden elde edilen cevher tulunbas-ı atik madenindeki cevhere eş değerdeydi[23]. Bu kayıtlardan anlaşılacağı üzere teşvik politikası bölgedeki ahalinin harekete geçmesine sebep olmuş, yeni maden kuyuları bulunmuş, eski maden yatakları yeniden işletilmeye başlanmıştı.
Defterdar Ahmed Paşa zamanında Samarova adlı mahalden çıkarılan, hutman ve bilirkişilerin ifadesiyle kurşun oranı yüksek, fakat gümüş elde edilemeyen madene de rastlanılmış, numune olarak bir parçası İstanbul’a gönderilmişti. Kratova’ya 2,5 ve 1 saat mesafedeki “sabulu’l-mürur” yani zor geçilen dağlık iki yerde sarı cevher bulunmuştu. Sarı cevherin değeri tespit ettirilememiş, kuyumcuların bu işten anlayacağı düşünülerek, iki nefer demirci ile sarı cevher Kratova’ya getirilmiş, bir miktarı da İstanbul’a gönderilmişti[24]. Bu bilgilerden teftiş sırasında bazı madenlerin değer tespitinin yapılamadığı ve İstanbul’dan bilgi istendiği anlaşılmaktadır.
Mehmed Ağa, teftiş raporunu kaleme aldığı sırada iki yeni maden kuyusu bulunduğu bilgisini almış, buradan elde edilecek numunelerin de gönderileceğini raporuna ilave etmişti[25].
Raporda madenlerin çıkarılması hususu teferruatlı olarak belirtilmişti. Kazı işlemi, lağım açılması veya yukarıdan kuyu şeklinde girilmesi şeklinde iki yöntemle yapılmaktaydı. Maden içinde nefes alma ve aydınlatma diğer sıkıntılardı. Bu sıkıntıların aşılması için madenciler arasında praveçe diye tabir edilen yukarıdan bir-iki kuyu açılırdı. Maden çıkarmaktaki zorlukları, Ferhad’ın aşkı için dağları delmesi ile kıyas eden Mehmed Ağa, Ferhad’ın, yalnızca bir dağ parçasını deldiğini, madencilerin ise dağlık ve taşlık alanlardan müteşekkil bu sarp coğrafyayı, delik deşik ettiğini ifade etmişti[26]. Bu yöntemlerinin uygulanmasının en önemli nedeni önceki dönemlerden beri işletilen ve derinleşen maden yataklarıydı[27]. Bütün olumsuzluklara rağmen madenlerden büyük kazanç elde edilmesi, çıkarma işleminin sürdürülmesinde esas etken idi.
Kuyuların temizlenmesinin ardından cevher arayıcı ve cevher kazıcı olarak isimlendirilen pavuncular madeni çıkarırdı[28]. Cevherin çıkarılması kadar önemli bir hususiyet de madenlerin ayrıştırılması ve cevherin yıkanmasıydı. Önce toz haline getirilen cevher, fırında yakılmadan önce 15 gün kadar roşta[29] bekletilmekte, mürdeseng ve kurşun elde etmek için fırına verilmekteydi[30].
Raporda Kratova kadısı hakkında da bilgi verilmişti. Kadı’nın, maden işinden anlayan bilgili bir kişi olduğu, Kumanova kasabasının tahriri nedeniyle bölgeye denetime gittiği, bu nedenle de kendisi ile görüşülemediği belirtilmişti. Kratova kadısının da madenler hakkında ayrı bir rapor hazırlayarak İstanbul’a göndereceği ifade edilmişti[31]. Ayrıca ahalinin memnun ve madenlerde çalışmaya teşvik edilmesi için yeni yıldan itibaren lonik[32] ve cizye vergilerinin yeniden düzenlenmesi talep edilmişti[33].
Mehmed Ağa, Kratova maden bölgeleri teftişinin ardından Kosova’ya gideceğini, duruma göre genel bir rapor hazırlayarak İstanbul’a göndereceğini arz etmişti. Maden hususunda detaylı bilgi sahibi olduğunu fakat kâğıt bulamadığını belirterek raporuna son vermişti[34].
2. Madenlerin Çıkarılması, Nakli ve Görevli Personel Hususunda Alınan Tedbirler
Kratova, Köstendil, Üsküp, Trepçe ve Jejene madenleri hususunda Mehmed Ağa tarafından İstanbul’a gönderilen rapor, padişah tarafından görülmüştü. Sultan II. Mustafa, zikredilen madenler ile ilgili özel bir defter tutulmasını, gerekli mal ve hükümlerinin bu deftere kaydedilmesini ve kayıtların da maden kaleminde muhafaza edilmesini istemişti[35].
Sultanın emri doğrultusunda derhal harekete geçilmişti. Öncelikle işlemlerin daha hızlı yapılması ve Kratova’dan Trepçe ve Jejene madenlerine gidip-gelmek icap ettiğinde kullanılmak üzere Mehmed Ağa tarafından talep edilen beş kişilik menzil hükmü gönderilmiş[36], aletlerin tamiri için demirci ustaları sevk edilmişti[37]. Çıkarılacak madenlerin sıhhatli ölçümlerinin yapılabilmesi için istenilen ayarı tam bir kebir, bir vukiyye[38], buçuk vukiyye; 10, 20, 30, 40 ve 150 dirhem ve takımı ile birer vasat ve küçük tartı aletleri ile ulaşım aracı olarak kullanılmak üzere 10 merkep gönderilmişti[39].
Ulaşım aracı, tartı aletleri ve demirci ustası eksikliği kısa sürede giderilmiş olmakla birlikte problem daha da ciddi boyutlardaydı. Nitekim XVII. yüzyıl boyunca bölge madenciliğindeki atıl durum, ifrazcı[40] başta olmak üzere madencilikten anlayan kişilerin azalmasına neden olmuştu. Mehmet Ağa hazırladığı raporda, cevher yıkama işinden sadece hutman Pavlo’nun anladığını, bu nedenle birkaç kişiye eğitim verilmeye başlandığını ve ifraz işinden anlayan kişilerin araştırıldığını da arz etmişti. Yapılan araştırma neticesinde ifrazcı Abdulbaki Efendi, Kumanova’dan Kratova’ya getirilmişti. İfrazcıların ihtiyaç duydukları çarh mühimmatı için Eğridere palangası ustalarına başvurulmuş fakat bir ay kadar netice elde edilememişti. Mehmed Ağa, uzun çabaların ardından iki ifrazcı ustası bulmuş, neticede 28 Ekim 1703’de 1000 vukiyye cevher roşa konulmuştu[41].
Madencilik mesleğinden anlayanların azlığı problemin bölgede çözülemeyeceğini göstermişti. Bunun üzerine maden kuyularındaki suların boşaltılması, cevherin eritilmesi ve ayrıştırılması, madencilerin eğitilmesi ve maden çıkarılmasını hızlandırmak gayesiyle “en mücessem ve muazzam maden mukataalarından” biri olarak adlandırılan Gümüşhane (Canca)’den[42] yardım istenmiş, kadı ve eminine emir gönderilmişti. Lağımcı, kuyucu veya ifrazcı olmak üzere Gümüşhane’den altı kişi talep edilmişti[43].
Kratova’da maden işinden anlayan az sayıda reâyâ vardı. Bu eksikliğin giderilmesi gayesiyle Samakov’dan ahalinin bölgeye iskân edilmesine karar verilmişti. Maden işinin zorluğunun yanı sıra, çiftlik sahipleri de kendi topraklarında yerleşik ahalinin Samakov’dan bölgeye göçürülmesine karşı çıkmıştı[44]. Muhtemelen Samakov’dan planlanan göç gerçekleşmemiş, bunun üzerine yeni bir tedbire başvurulmuştu. Maden hizmeti ile yükümlü olup Eğridere’ye yerleşmiş İştib, İvraniye ve Eğridere nahiyeleri ahalisi ile başka kaza ve köylerdeki madencilerin eski yerlerine döndürülmeleri Eğridere kadısından istenmişti[45]. Devlet, Samakov’daki ahali ve çiftlik sahiplerinin isteksizliği üzerine sorunu yerinde çözmek yoluna gitmişti.
Madenlerin işletilmesi kadar, güvenli bir şekilde nakli de önemliydi. Serhat bölgelerinde belirli noktaları korumak ve düşman bölgelerine akınlar yapmak gibi askerî görevleri bulunan martoloslar[46], aynı zamanda madenlerin güvenliğinden de sorumluydu. Kratova madenleri ile gümüş çarhlarının muhafazası gayesiyle 64 martolos görevlendirilmiş, madenlerin atıl hale gelmesi üzerine Eğridere palangasına gönderilmişlerdi. Mehmed Ağa’nın arzı dikkate alınarak 44 martolosun Kratova madenlerini, geri kalanların Eğridere derbendini muhafazasına karar verilmişti[47]. Fakat Eğridere martolosbaşısı saray-ı atik bezdarlarından Hacı Mehmed, martoloslara, “…ma‘den muhafâzasına virmem…” diyerek engel olmuş, bunun üzerine ücretle sekban tutulmuştu[48].
Güvenlik problemini bir an önce çözmek ve sekban tutmaktan kurtulmak isteyen Mehmed Ağa, Hacı Mehmed’in görevden alınmasını ve yerine Mustafa’nın tayin edilmesini talep etmişti[49]. İsteğinin kabul edilmesi üzerine Kratova madenlerinin Eğridere’ye yakınlığını delil gösteren Hacı Mehmed, “…ta‘yin olunan martolos ile kendim ol havaliyi dâhi muhafâza iderim…” şeklinde itirazda bulunmuş, martolosbaşılığın kendisinde kalması gerektiğini ifade etmişti. Hacı Mehmed’in Kratova’da ikamet etmesi, “leyl ü nehar” yani gece ve gündüz madenleri ve Eğridere derbendini adamlarıyla korumasının mümkün olacağı düşünülmüş, görev yeniden kendisine tevcih edilmişti[50]. Devletin güvenlik problemini aşmak için yaptığı çalışmalar, Hacı Mehmed’in taleplerini yerine getirmek suretiyle çözülmüştü.
Maden muhafazasında karşılaşılan bir problem de eşkıyalık faaliyetleriydi. Köy ve dağlarda yaşayan ve eşkıyalık yapan ahali, öşür ve diğer vergileri vermemekteydi. Bunun üzerine Vulçitrin Sancağı ileri gelenleri ödenmemiş vergiler karşılığında ahalinin maden hizmetinde istihdam edilmelerini talep etmiş, istekleri kabul edilmişti[51].
Bölgedeki eşkıyalık olayları yanında ayanların ahaliden talep ettiği aşırı vergiler de madencilerin göçmesine neden olmuştu. Üsküp, Kratova ve diğer maden yerlerindeki ayânlar, zahire, devriye ve kaftan beha[52] adı altında mülk ve çiftliklerinde yaşayan madencilerden erzak toplamış, madenlerin çalıştırılmasına engel olmuş, bu durum madenlerin çıkarılması, temizlenmesi ve sevkini aksatmıştı. Aksaklığın giderilmesi amacıyla tutulacak ırgat ve diğer hademelerin ücretleriyle istihdam ettirilmesi, ayân ve ehl-i örf mensuplarının emre itaatleri Üsküp, Kratova, Trepçe, Köstendil ve Eğridere kadıları ile Mehmed Ağa’ya bildirilmişti[53].
Cevherin ayrıştırılmasında temel hammadde olan kömür tedarikinde de sıkıntılar mevcuttu. Kratova’da, ihtiyaç duyulan kömürünün tedarik merkezi, geniş orman sahalarına sahip Eğridere palangası idi. Palanga ahalisi, ağaçları kesmek ve odun kömürü haline getirmek karşılığında diğer yükümlülüklerden muaf tutulmuştu. Madenlerin işletilemediği dönemlerde, emin vazifesindeki kişiler, reâyadan “baltalık hakkı” adı altında birer akçe talep etmişlerdi. Yapılan maden ıslahatıyla eminlerin kanunsuz talepleri yasaklanmıştı[54]. Ahalinin eminler tarafından baskı altında tutulması ve maddi olarak sıkıntılardan kurtarılması hedeflenmiş, cevherin ayrıştırılmasında ihtiyaç duyulan kömürün aksatılmadan çarhlara getirilmesine gayret gösterilmişti.
3. Faaliyete Geçirilen Eski Maden Kuyuları ve Yaşanan Problemler
Mehmed Ağa’nın teşvik politikası neticesinde Tulunbas Dağı’nda yeni maden damarları keşfedilmiş, İşlegova köyü, Samorova bölgesi ve Kratova etrafındaki yerlerdeki eski kuyular yeniden faaliyete geçirilmişti. Ahalinin desteği ile faaliyete geçirilen kuyuların yanı sıra daha büyük maden ocaklarında da çalışma yapılmıştı.
II. Viyana kuşatmasına kadar faaliyette olan ancak Avusturya istilası neticesinde metruk hale gelen Trepçe’deki madenlerinin tekrar aktif hale getirilebilmesine çalışılmıştı. Bilirkişi ve vilayet kadısı ile bölgede yapılan inceleme neticesinde madenin faaliyete geçebilmesi için 4.970 kuruşa ihtiyaç duyulduğu Vulçitrin kadısı Hacı Mehmed tarafından arz edilmişti. Keşif sırasında hazır olan pavuncular, kuyuların temizlenmesinin ardından madende görevlendirilmişti[55]. Kosovalı İbrahim Paşa madeni olarak bilenen bu kuyuların çalışır hale getirilmesi için gerekli malzeme ve uzman masrafları deftere kaydedilmişti. Deftere göre gerekli malzeme ve ücretleri şu şekildeydi;
Tabloda da görüldüğü üzere Trepçe’deki İbrahim Paşa madeninin yeniden faaliyete geçmesi için genişliği 90’ar kulaç olan iki kuyu açılması planlanmıştı. Küçük bir imalathane özelliği taşıyan maden kuyularından cevher elde edebilmek için ilk olarak madenin temizlenmesi, akabinde işlenen madenin ayrıştırma işlemi için dolap, çarh ve dolabı döndürmek gayesiyle bargir tedarik edilmesi istenmişti. Ayrıca kuyunun aydınlatılması ile kazı işlemi için demirci tutulması, cevherin ayrıştırılmasında gerekli malzemenin karşılanması ve işlemleri yerine getiren görevlilerin de ücretleri tespit edilmişti.
Faaliyete geçirilen diğer bir maden yatağı da Kratova’ya 2,5 saat mesafedeki Turska madenleriydi[56]. Adı geçen madenler, II. Viyana kuşatmasını müteakip oluşan düzensizlik sırasında ahali tarafından izinsiz olarak işletilmişti. Yapılan soruşturma neticesinde madenciler aileleri ile birlikte sorgulanmış, çıkardıkları simin dirhemini dört akçeye sattıkları ifadelerinden anlaşılmıştı. Madenin tekrar işletilebilmesi ve gerekli masraflarının teftişi için bölgeye uzman gönderilmişti[57]. Aynı madende meydana gelen diğer bir problem de zamanla su alan kuyuların kullanılamaz hale dönüşmesiydi. Bunun üzerine Hasan ve bilirkişi heyeti tarafından yapılan inceleme ile üç farklı yerden açılacak lağım ile suyun boşaltılabileceği belirlenmişti[58]. Kayıtlardan anlaşılacağı üzere Kratova bölgesinde madenlerin korunması ile sorumlu martolosların Eğridere’ye gönderilmesi güvenlik zafiyeti doğurmuş, eski kuyular bölge sakinleri tarafından kullanılmış ve elde edilen gümüş kaçak yollarla satılmıştı. Kullanılamayan kuyuların su ile dolması ise madenlerin işletmeye açılmasını geciktirmiş ve yeni masraflara sebep olmuştu. Tüm olumsuzluklara rağmen yapılan teftiş ile Turska madenlerinin de faaliyete geçirilmesine çalışılmıştı.
Çalışır duruma getirilmesi hedeflenen Köstendil civarındaki iki altın madeni de, 20 kişi tarafından kaçak yollarla kazılmış, çıkarılan altınlar Eğridere’deki kuyumculara satılmıştı. Bunun üzerine saf altın bulan ve işleyen kişilerin teftişi, gizledikleri maden yerlerinin tespit edilerek devlet adına el konulması Mehmed Ağa ve Köstendil kadılarına emredilmişti. Konunun araştırılması için bölgeye gönderilen memur, ahalinin sözbirliği etmesi nedeniyle bir netice elde edememişti[59].
İyi niyetle yapılan çalışmalara rağmen Trepçe, Kratova ve Köstendil’deki maden yataklarının işletmeye açılmasında büyük sıkıntılar çekilmişti. Kuyulardaki problemlerin yanı sıra bölge halkının kaçak yollara tevessül etmesi de maden kuyularının aktif hale getirilmesini güçleştirmişti. İki yıllık süreçte maden üretiminde büyük bir ilerleme sağlanamamış[60], bunun üzerine Emin/Nazır Mehmed Ağa görevden alınarak yerine eski Edirne Bostancıbaşısı Ali Paşa tayin edilmişti[61].
Sonuç
Asayişsizlik ve kuyulardaki derinleşme Kratova, Köstendil, Üsküp, Trepçe ve Jejene’deki maden yataklarını da etkilemiş, XVII. yüzyılın başından itibaren bölge madenlerin işletilmesinde ciddi problemler oluşmuştu. Nazırların şahsî çabaları da istenilen üretim artışını sağlayamamış, yüzyılın sonunda piyasada azalan Amerikan gümüşleri de Osmanlı Devleti’ni eski kuyuları yeniden işletmeye sevk etmişti. Bu doğrultuda bölge madenlerinin teftişiyle Emin/Nazır Mehmed Ağa görevlendirilmiş, ayrıntılı bir rapor hazırlayarak İstanbul’a göndermesi istenmişti. Raporda talep edilen malzeme ve insan gücünün tedarik edilmesine gayret gösterilmişti. Madencilik mesleğinin zorluğu, uzman personel yetersizliği, Gümüşhane ve Samakov gibi önemli maden şehirlerinden destekle çözümlenmeye çalışılmıştı. Mehmed Ağa’nın taleplerinin büyük bir kısmı yerine getirilmiş, bazı hususlarda itirazlar dikkate alınarak eski uygulamalara dönülmüştü. Islah çalışmaları neticesinde Kratova’da Turska ve diğer bazı maden yatakları ile Trepçe’deki İbrahim Paşa madenleri tekrardan kullanıma açılmış, yeni maden damarları bulunmuştu. Mehmed Ağa’nın, iki yıl sonra görevden alınarak yerine Ali Paşa’nın tayini beklenilen üretim artışının sağlanamadığını göstermektedir. Yaklaşık aynı dönemlerde Sidrekapsi Maden Nazırı Çavuşzâde Hüseyin Ağa’da görevden el çektirilmişti. Bu kayıtlardan Karlofça anlaşmasını müteakip Balkanlardaki maden yataklarının ıslahında yeterli düzeyde başarı elde edilmediği anlaşılmaktadır.
EKLER