ISSN: 0041-4255
e-ISSN: 2791-6472

Refik Duru

Anahtar Kelimeler: Höyücek, Kazı, 1991, 1992

Höyücek kazılarının üçüncü dönem çalışmaları, 23 Temmuz - 9 Eylül 1991, dördüncü dönem çalışmaları, 6 Ağustos - 14 Eylül 1992 tarihleri arasında sürdürüldü[1]. Son iki kazı mevsiminde, bir yandan önceki yıllarda kazılmaya başlanan J-K/5-6 plan karelerindeki tepe açmasının yapılan üzerinde araştırmalara devam edilirken, diğer yandan H-I/5-6 ve L/5-6 karelerinin büyük bir kısmı da kazı alanına eklenerek, açma genişletildi (Lev.1/1).1992'de ayrıca höyüğün batı yamacındaki E-F/6 karelerinde 5X10 m.lik bir alanda daha çalışıldı. Mevsim sonunda kazılan alanların toplam yüzölçümü 1100 m2 yi geçmişti (Lev.1/1,2;2/1,2). Kazı planımıza göre yapılan bu çalışmaların yanı sıra, 1991'de, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Antalya Bölge Kurulu Başkanlığı, daha önce Höyükçek için saptanan arkeolojik sit sınırlarının araştırılması görevini bize verdi. Bu amaçla, Bucak Belediyesi'nce sağlanan küçük bir kanal açma aracının kepçesi ile, olası mimarlık kalıntılarını bozmamak için, höyük merkezindeki yapılardan bir hayli uzakta, genişliği 0.50 m., uzunluğu 4 m. ve derinliği 2.5 m. kadar olan, sekiz küçük çukur açılarak, durum araştırıldı (Lev.1/1 - Topografik haritada siyah doldurulmuş alanlar). Bu çalışmalar sonunda, yerleşmemizin yayılımı konusunda önemli bilgiler edinildi. şöyle ki; kuzeyde J/1, H,K/2 ve L/4 karelerinde hiçbir arkeolojik kalıntı yoktu. Doğudaki M/5 ve M/8 karelerindeki çukurlarda da, bir iki çömlek parçası dışında herhangi bir buluntu ele geçmedi. Güneydeki J/10 karesinde, yüzeyden 1 m. kadar aşağıda, bazı taş yığınlarına rastlandı. Bu taşlarla birlikte az sayıda Klasik ve Geç Klasik Çağ çanak çömleği ele geçti. Batı yönde, E/7 plan karesinde açılan çukurda ise, yüzeyin 30 cm. kadar altında, yoğun şekilde yanık kerpiçler görüldü. Yukarıda belirttiğimiz alanlardaki çalışmalarla, 1992 mevsimi bitiminde, Höyücek'in tabakalaşma durumu ve höyüğün sakladığı kültürler büyük ölçüde anlaşıldığından, kazıların daha fazla sürdürülmesinde yarar olmadığı kanısına varıldı ve çalışılan alanın etrafı tel örgüyle çevrilerek, kazılara son verildi[2].

Tabakalaşma durumu

Höyüğümüzdeki yerleşmelerin özellikleri ve tabakalaşma durumu, pek alışılmış nitelikte değildir. Buna ek olarak, yüz yıl kadar önce höyük üzerine kurulan, bazı tuğla-kiremit ocakları da, höyüğün yerleşimlerle oluşmuş gerçek birikim konisini büyük oranda karıştırmış ve değiştirmiştir. 1990 kazı mevsiminde iki mimarlık evresi saptanmıştı (Duru 1992a,155 vdd.). 1991 yılı çalışmalarında, bu iki mimarlık evresi arasındaki kalınca yıkıntı birikimi içinde, bazı duvar kalıntıları ve her iki yapı dönemlerine ait karışık durumda çanak çömleğe ve küçük buluntulara rastlanıldığı için, önraporlarımızda, olası bir geçiş evresinden, bir "Ara Evre"den söz edilmişti (Duru 1993,147 vd.). 1992 çalışmaları sonunda, höyüğümüzdeki yerleşmelerin sıradan köy veya kasaba yerleşmeleri olmadığı, bu dönemlerde Höyücek'te sadece belirli işlevleri olan yapıların bulunduğu kanısına varıldı. Bu evreler, diğer bir söyleyişle yapılaşma dönemleri, hemen her höyük kazısı için kullanılan bir deyim olan 'Yapı Katı' niteliğinde olmadığından, bunları, işlevlerine uygun şekilde, "Kutsal Alanlar Dönemi" ve "Tapınak Dönemi" olarak isimlendirmenin daha doğru olacağına karar verdik. Ayrıca yine son kazı döneminde, iki yerleşim evresi arasındaki birikim içinde, ayrı, bağımsız bir yapı katına ait olduğu kesin olan herhangi yapı kalıntısı ele geçmediğinden, Ara Evre ayırımından da vazgeçilmiş ve bu birikim içindeki çanak çömlek ve diğer küçük buluntular, ait olduğu dönemlerin buluntuları arasına alınmıştır.

1992'de Tapınak Dönemi yapılan ile ana toprak arasındaki kalın birikimde saptanan daha eski yerleşmeleri, "Erken Yerleşmeler Dönemi" olarak isimlendirdik.

Son kazı mevsiminde, höyüğün batı yamaçlarındaki E-F/6 karelerinde yapılan çalışmalarda çok değişik nitelikli bazı çanak çömlek türleri ele geçti. Bu malzeme herhangi bir mimarlık evresine bağlı olmadığı gibi, pek azı Höyücek yerleşmelerinin çok iyi tanıdığımız çanak çömleği ile ilgili idi. Yaptığımız değerlendirmeler sonunda, Höyücek'te 1989'da kazılan J/7-8 plan kareleriyle, 1992'de kazılan batı yamaç çukurunda karşılaşılan, açıklanması güç bazı oluşumların, bir süre önce Höyücek üzerinde çalıştığı bildirilen tuğla ocaklarının, höyükte yaptığı fiziksel değişikliklerle ilgili olduğu anlaşıldı. Buna bağlı olarak, batı yamaç açmasında ele geçen çanak çömleği, yabancı malzeme olarak kabul ettik ve höyüğün kültürel sıralamasına almadık.

Höyücek'teki kazılar sona ermiş ve tabakalaşma süreci anlaşılmıştır. Yeniden eskiye doğru olmak üzere, tabakalaşma durumunun ve bunların ait oldukları muhtemel kültür basamağı sıralamasının, aşağıda belirtildiği şekilde olduğu sonucuna varılmıştır:

Kutsal Alanlar Dönemi - Geç Neolitik

Tapınak Dönemi - Orta (!)/Erken Neolitik

Erken Yerleşmeler Dönemi - Erken Neolitik

Mimarlık

Erken Yerleşmeler Dönemi (EYD): Höyüğün tepe kesiminde iki yerde derinlik sondajı yapıldı. J-K/5 karesinde, Tapınak Dönemi yapılarının taban düzlemi olan -2.07 m.de başlayan 7X5 m. ölçülerindeki A açmasında -6.07 m. ye kadar inildi (Lev.3/1,2;4). Çukurun son 20 cm.sinde, çanak çömlek ve herhangi bir yerleşime ait olabilecek izler görülmediğinden, büyük olasılıkla, ana toprağa varıldığı kabul edilmiş ve çalışmalara son verilmiştir. A kazı alanının -3.80 m. sinde, 10-20 cm. kalınlığında yanık izli bir katmanla, farklı derinliklerde ateş yakılmış küçük alanlar ve yatay kül izleri saptanmış (Lev.3/2), ancak yapı katı ayırımını yapabilmek için gerekli mimarlık kalıntılarına, tabanlara rastlanılmamış, ve çok uzun süre içinde oluşabilecek 4 m. kalınlıktaki bu kalın birikim içindeki yerleşmeleri, yapı katlarına ayırabilmek mümkün olamamıştır. Bu durum karşısında, A açmasında ele geçen, görece az sayıdaki çanak çömlek ve diğer küçük buluntuları, eskilik-yenilik bakımından sıralayabilmek için, Tapınak Dönemi yapılarının taban düzlemi ile, çukurdaki yangın tabakası arasındaki 1.70 m. lik üst birikimi EYD 1 evresi olarak ayırdık (-2.07 m. ile -3.77 m.ler arası). Bu yangın tabakasıyla, inilen en derin nokta olan -6.07 m. arasındaki birikimi ise EYD 2 (-3.77 m. ile -5.50 m. arası ) ve EYD 3 evreleri (-5.50 m. ile -6.07 m.ler arası ) olarak isimlendirdik.

EYD'nin saptandığı bu açmada gözlenen yanık izleri ve kül katmanları, çok küçük alanlarda yatay gittikten sonra kuzeye, doğuya ve batıya doğru büyük eğimlerle derinleşmektedir (Lev.3/2). EYD yerleşmelerinin çok dar bir alana yayılmış olduğu anlaşılmaktadır.

EYD'nin üç evresinin buluntuları arasında herhangi önemli bir farklılaşma, değişme gözlemlenmemiştir. Bu bakımdan, yerleşmelerin tümünün aynı kültür dönemine ait olduğunu tahmin ediyoruz.

J/5 karesinin kuzeybatı köşesinde açılan 3X3 m.lik B çukurunda da (Lev.4), herhangi bir mimari kalıntı yoktu. Yer yer rastlanan çok zayıf yanık izleri ve kül katmanları, oldukça keskin bir eğimle kuzeye doğru düşmekteydiler. -3.35 m.ye inilen bu ikinci açmada da belirli bir tabakalaşma saptanamadı, ve toplanan çanak çömlek buluntular arasında, üst yerleşmelerden karışmış parçaların çokluğu nedeniyle, bu alanın o çağlarda yerleşme dışında kaldığı ve arkeolojik buluntuların da yamaçtan kaymış malzeme olduğu kanısına varıldı.

Tapınak Dönemi (TD): Höyücek'in en zengin mimarlık buluntuları veren yerleşim evresi olan Tapınak Dönemi, H-L/5-6 plan karelerinde, doğu batı yönünde uzanan, 45x25 m. lik bir açmada araştırılmıştır (Lev.1/2;2/1,2;4). TD'ye ait iki önemli yapı (4. ve 5. yapılar), 1990 yılında açılmağa başlanmış ve tanıtılmıştı (Duru 1992a,156 vd.; Duru 1993,147 vd.). 1991 ve 1992'de, açmanın doğu, güney ve batısındaki genişleme kazılarında, yeni yapılar, bunların uzantıları ve bazı ekleri ortaya çıkartıldı. Bu dönem yapılarının bazılarının duvarlarının (3-5. yapılar) çok sağlam olmasına karşılı k, bazı yapıların duvarları (1.ve 2. yapılar) en alt kerpiç sırasına kadar yıkık durumda idi. Yapılar arasındaki bazı bağlantılar nedeniyle, bu yapıların hepsinin çağdaş olduklarını, bazen bir yapının yıkılmasından sonra yerinin boş bırakıldığını, bazen de yerine hemen yenilerinin yapıldığını, bu nedenle yapılar arasında uzun bir zaman farkı olmadığını sanıyoruz. Buna rağmen, bazı yerlerde üst üste yapılmış duvarlara ve odaların tabanları altında daha eski bir yapının duvarlarının izlerine rastlandığından, TD yapılarının kendi aralarında, eski ve yeni olarak iki evreye ayrılabilir.

Yapı malzemesi, teknik ve plan açısından, son iki yılda bu dönem mimarlığı hakkında öğrendiklerimizi aşağıda sunuyoruz:

TD yapılarında taş hiç kullanılmamış, duvarlar en alt sıradan başlayarak kerpiçten örülmüştür. Duvarların yapımında çoğu kez dikdörtgen prizması biçiminde kerpiçler kullanılmakla birlikte, bazı duvarlarda üst yüzeyi kaplumbağa sırtı -plano-convex- gibi olan kerpiçlerin de kullanılmış olduğunu, daha önceki kazı dönemlerinden biliyorduk (Duru 1995, 727 vd.,Lev.8/1;45/1,2). Son kazı mevsiminde, kaplumbağa sırtlı kerpiçlerin bir kısmının yuvarlak veya hafif oval tabanlı, bir kısmının da fırancala ekmeği gibi, uzun oval tabanlı olduğunu ve bunların, normal kerpiçlerle aynı duvarda kullanıldığını saptadık (Lev.11/1'de, en üstteki iki kerpiç sırası). Çok bozulmuş durumdaki 1 ve 2 numaralı yapılar, günümüze kadar gelebilen en alt kerpiç dizisinin sıvası ile izlenebildi; ama bunların da, duvarları ayakta kalmış yapıların malzemesi ve yöntemleriyle yapıldığında kuşku yoktur. Duvarların iç yüzleri ve odaların tabanları genellikle sıvalıdır. Yapım tekniği açısından, önceki yıllardan bilinen, ağaç dikmelerin, duvarların iç veya dış yüzlerinde, olasılıkla çatıya destek vermek amacıyla kullanılmış olduğuna ilişkin kanıtlar, son yıllarda daha da artmıştır (Lev.4;5) [3].

TD'nin eski evresinin 1. ve 2. yapılarının planları tam olarak anlaşılamamakta, hatta, planda görüleceği gibi, bu yapıların duvarları, olası mekanları çepeçevre kapatıp kapatmadığı bile anlaşılamadan kesilmektedir (Lev.4). 1. yapıya, güney duvara açılan 1.20 m. genişliğinde bir kapıdan girilmektedir (Lev.4;6/2). Kapının doğu kenarının dış tarafı kalınlaştırılarak bir girinti, bir niş elde edilmiştir (Lev.4;5). Kuzey ve doğu duvarlara ait izlerin saptanamadığı yapının tabanı üzerinde az sayıda çanak çömlek, buna karşılı k çok sayıda kilden yapılmış çiğ veya pişirilmiş, iki ucu sivri sapan tanesi (Lev.57/1) ve iri taş baltalar bulunmuştur (Lev.57/3). Kuzey duvarının olması beklenen yerde ve kapının ekseninde, eşik düzleminden 60 cm. kadar yukarıda olmak üzere, kenarları 95X75 cm. olan, dikdörtgen planlı bir fırın yer almaktadır (Lev.4;5;6/1;9/1). Kenarları kilden yapılan ve çökmüş durumdaki düz tavanı dışında, çok sağlam durumda günümüze kadar gelen fırının yüksekliği 65 cm. dir ve ağzı önüne, kenarları hafifçe yükseltilen bir yalak yapılmıştır. Fırının ön cephesinin kenarları, iki yanda dışa taşırılmış ve bu çıkıntılar özenle sıvanmıştır. Fırın ve yalak tabanlarının altı çakıl taşı döşelidir[4]. Fırının yapı ile ilişkisi tam olarak belli değildir ve bu nedenle, gerçekten bu yapıya ait olup olmadığı konusunda kesin konuşamıyoruz. Eğer evin içinde ise, fırın ile evin tabanı arasındaki büyük bir yükseklik farkı olacaktır. Bu durum, oda tabanına bir basamak konularak çözümlenmiş olabilirdi. Bir başka olasılık, fırının evin yıkılmasından sonra, açık bir alanda yapılmış olmasıdır. Evin duvarlarının çok bozuk durumda olmasına karşın fırının çok sağlam kalması, bu ikinci olasılığı kuvvetlendirmektedir. Fırının bitişiğinde kilden bir kutu vardır (Lev.9/1). Kutu, Höyücek'te daha önceki kazı dönemlerinden bilindiği şekilde (a.y.,Lev.7/2), bazı kenarları 3-4 cm. kalınlığında massif kil levhalardan (Lev.11/3), bazı kenarları ise, ortasına yuvarlak kesitli kamışlardan bir perde konulduktan sonra, iki tarafı kille sıyanmış levhalardan yapılmış tır (Lev.11/2). Fırın yalağının sol kenarıda büyük bir ezgi taşı duruyordu ve bu taşın altında yığınlar halinde yanmış buğday taneleri vardı.

1990 yılında açılan 2 numaralı yapı (a.y., 727 vd.,Lev.2;4/1;7/1), 1. yapı ile büyük benzerlikler göstermektedir. Burada da duvarlar en alt kerpiç sırasına kadar yıkıktır ve duvarlar sıvalarından izlenebilmiştir. Duvarlar kuzeyde kaybolmuş ve evin kuzey duvarlardan hiçbir iz kalmamıştır (Lev.1/2;4).

Yukarıda betimlenen TD'nin erken evresinin mimarlık kalıntılarına benzer nitelikte, kerpiçten bazı duvar izlerine, 1990 yılı kazılarında 4.ve 5.yapıları n tabanında da rastlanmıştı (a.y., 728 vd.). Biz çok sağlam durumdaki 4.ve 5. yapıları bozmak istemediğimizden, sözünü ettiğimiz duvarların ait oldukları yapıların plan özelliklerini öğrenememiştik. Son iki yıl içinde, doğa koşulları sonucu tümüyle bozulan 4. yapı içindeki taşınmaz eşyaların yıkıntıların altında yaptığımız araştırmalarda, yukarıda söz konusu edilen TD'nin ilk evresinin yapılarına ait duvar izleri daha belirgin şekilde ortaya çıktı. Ancak bunlar çok zayıf olduklarından tümüyle izlenememiş ve ait oldukları yapıların planları çıkartılamamıştır.

Son kazı mevsiminde açmanın batı ucu yakınlarında, 3. yapının işliğinin tabanından 50 cm. daha aşağıda, bazı duvarların sıva izleri, ateş yakma yerleri, tabanlar, kutu ve silo kalıntıları bulunmuştur (Lev.4). Bu kalıntılar da TD'nin eski evresine ait olmalıdır.

TD'nin son dönemlerinde yaşamış olan 3., 4. ve 5. yapılar çok iyi durumda günümüze kadar gelmiştir. Bunlardan 4 ve 5 numaralı yapılar, 1990'da kazılmıştı (a.y. 727 vdd.,Lev.4-6;7/1). Son iki yılda bu yapılar hakkındaki bilgilerimiz bir hayli arttı. 1990 kazı döneminde açtığımı z ve Tapınak olarak nitelendirdiğimiz, küçük merdivenli mekânın batısında yapılan genişleme kazılarında ortaya çıkan mimarlı k kalıntıları, durumun önceden düşünülenden biraz farklı olduğunu göstermiştir. Planda 4. yapı olarak işaretlenen küçük merdivenli yapının, 3. ve 5. yapılar arasındaki dar bir alana sıkıştırılmış bağımsız bir bina olduğu, fakat 3. yapı ile de bir bağlantısının olduğu anlaşıldı. (Lev.4;7/1). Son iki kazı döneminde, 4. ve 5. yapıların içinde çalışılmamış ve yapıların genel planı ve içlerindeki taşınmaz eşyalar hakkında, eskiden söylediklerimize ekleyecek herhangi yeni bir bulgu ele geçmemiştir. Ancak önceleri 4. yapıya girişin nasıl olduğu bilinmezken, şimdi buraya sadece batı bitişiğindeki 3. yapıdan girilebileceği saptandı. 4. yapının kuzey yarısı, merdivenli platform ve onun yanında yer alan, önünde dar bir girişi olan küçük bir hücre ile dolmuş durumdadır. Bu taşınmaz eşyalara kil platformlar, duvar diplerine yerleştirilmiş kutu ve diğer buluntuları da katarsak, hücre içinde dolaşmak için yer kalmamış gibidir (a.y.,Lev.10/1,2). Yapının güney yarısında da büyük silolar ve kumlar vardır (Lev.4;5; a.y.,Lev.5/1). 4. yapının bu iki bölümü arasında geçiş bulunmadığından, güneydeki mekâna girmek ve o kesimdeki depolama gereçlerinden yararlanmak için, güney duvarda ikinci bir kapının olması gerekmektedir. Güney duvar tabana kadar yıkılmış olduğundan, biz bu kapının yerini saptayamadık.

Kazı alanının batı kenarı yakınlarındaki, günümüze kadar oldukça sağlam durumda gelen, 3 numaralı yapının doğu ve güney duvarları, bu dönem için alışılagelen, kalın ve massif kerpiçten yapılmış duvarlardan oldukça farklı bir karakterdedir (Lev.4;5;7/1). Yapının duvarları bir köşeden diğerine aynı kalınlıkta örülmemiş, iç yüzlerine fazla derin olmayan nişler veya girintiler yapılmıştır. 4. yapı ile ortak olan doğu duvarın, oda içine bakan yüzünde bu durum çok iyi görülmektedir. Bu duvarı n bazı kesimleri, bir duvardan çok, 10-15 cm. kalınlıkta bir paravana niteliğindedir. Evin batı ve kuzey duvarların iç yüzleri kısmen izlenebilmiş, ancak duvarların dış yüzlerini bulmak mümkün olmadığından bu duvarların durumu tam olarak anlaşılamamıştır.

3. yapıya giriş güneydendir. Kapının eşiğine bir ağaç hatıl konulmuş ve kapının iki kenarı, içten bazı eklerle kalınlaştırılmıştır (Lev.4;7/1). Plandaki görünüm, kapı kanatlarının iki yanda, sürgülü bir kapı sistemi gibi, duvarların içine girdiğini akla getirmektedir. Ancak durumun böyle olamayacağı, girintiler içinde in-situ ele geçen tüm kap ve taş keskilerden anlaşılmaktadır. Odanın doğu duvarının kuzey köşesi yakınlarındaki bir ara kapı ile, doğudaki 4. yapıya geçilmektedir. Yapının kuzey ve batı duvarlarında da kapı aralık- ları var gibidir. Kuzeydeki dar kapı aralığının solundaki duvarın iç yüzüne küçük bir girinti yapılarak, küçük kutu veya çekmece yeri elde edilmiştir. Aynı şekildeki girintiler, 2. evin güney ve batı duvarlarında da vardır.

3. yapının içinde, ana kapının aksında, taban ölçüsü 2.90X1.50 m. olan dikdörtgen planlı, büyük bir fırın yer almıştır (Lev.7/1;9/2). Çok iyi korunmuş durumda günümüze kadar gelen fırının ateş yanan kısmının önünde, kenarları yükseltilmiş bir yalak vardır. Fırının 47 cm. yüksekliğindeki kalın duvarları düz olarak kesilmekte ve ateş yanan alanın üzeri, büyük olasılıkla, düz bir çatıyla kapanmaktadır. Fırına dıştan bitiştirilmiş olan üç ağaç dikme, herhalde tavana kadar yükseliyordu (Lev.5).

3. yapının doğu duvarının iç tarafında kil kenarlı birkaç kutu, 4. yapıya geçit veren kapının yakınlarında dördü sağlam durumda olmak üzere, in-situ beş tane iri mermer çanak (Lev.7/2) ile, taban üzerinde ve fırının içinde, sıradan kaplardan farklı biçimde, bazı kaplar bulundu (Lev.23/2,3;24/1,2). İçleri tahılla dolu olan birkaç kutu ile hafif yükseltilmiş bir ateş yakma yeri de, 3. evin güney duvarının dışındaki boş alana yapılmıştır (Lev.4;5;10/1).

H/5-6 karelerinin birleştiği kesimlerde yapılan çalışmalarda, 3 numaralı yapının tabanı ile aynı düzlemlerde, üç kısa ve bağımsız duvar ile, in-situ el değirmenleri, havanlar, ezgi taşlan ve ateş yalakları ele geçti (Lev.4;5;8/1,2). Kısa duvarlar tabandan 40-45 cm. yükseklikte kesilmiş ve üzerleri sıvanmıştı. Tavana kadar yükselmediği kesin olan bu duvarların ne amaçla yapıldığı konusunda kesin bir şey söyleyebilmek zordur. Biz buranın, 3. yapıya bağlı bir işlik olduğunu tahmin ediyoruz. İşliğin uzun süre kullanıldığı ve bu nedenle, tabanların birkaç kez yükseltildiği saptanmıştır. Tabanın bazı yerleri çok ka¬lın, kerpiç benzeri plakalarla (Lev.8/1), bazı yerleri de, çekiçle ancak kırıla- bilecek kadar sert, kireçli bir tabaka ile kaplanmıştır (Lev.56/1). İşlik'te he¬men her yer kil levhalarından yapılmış kutularla doludur (Lev.10/2). Taban üzerinde, pişmiş topraktan dört ayaklı bir masa (Lev.54;56/1,2;Duru 1994 a,Lev.ll/2,3), bazıları iç-içe konulmuş mermer çanaklar (Lev.36/2;37/12; 39/1,2), pişmiş topraktan bir askos (Lev.21;23/4) ve mermerden yapılmış hayvan başlı iki kepçe bulunmuştur (Lev.53/l,2;55/2,3). İşlik alanının üzerinin kapalı olup olmadığı anlaşılamadı. Bu kadar ge¬niş bir alanın çatısını taşımak için, tavana kadar yükselen kalın duvarlara veya sağlam ağaç direklere gereksinim olmalıdır. Bunlar bulunmamıştır. İşliğin üzerinin açık olması halinde, buranın mevsimlik olarak yapılması ge¬rekecektir. Ancak yukarıda sayılan bütün taşınabilir ve taşınmaz eşyaların her yıl yenilenmesi bize pek mantıklı görülmediği gibi, bu eşyaların sürekli ola¬rak açık alanda, yağmur ve kar altında durması da pek olası değildir.

3. yapı ile, sadece bu yapıdan geçilebilen 4 numaralı küçük oda, bera¬berce kullanılan bir kompleks olmalıdır. Kanımızca söz konusu iki yapı sıra¬dan konut olarak değil, dinsel gereksinmeler için yapılmışlardı ve biz bu kompleksi bir "Tapınak" olarak tanımlamak istiyoruz. 4. yapı içinde görülen mimari uygulamalar, örneğin "Kutsal Merdiven" ve "Kutsal Hücre" gibi ta¬şınmazlar ile oda içinde ele geçen, değişik nitelikli bazı eşyalar, bu mekânın kuzey kısmının büyük olasılıkla, "En Kutsal Yer", bir "Adyton", güney kısmı¬nın da depo olduğunu göstermelidir. 3. yapı ve onun işlik bölümü, tapınağın diğer işleri için rahiplerin kullandıkları kısım olmalıydı. 1990 kazı mevsiminde kazılan 5. ev (a.y., 727 vd., Lev.4/1, 2), 1. yapı he¬nüz ayakta iken yapılmış olmalıdır. Evin kapısı önceleri herhalde kuzey du¬vara açılmıştı. 1. ev yıkılmasından sonra, bu arsaya yeni bir ev yapılmamış ve 5. evin ilk kapısı örülmüş ve kapı doğu duvara alınmıştı. İki odalı olan bu ya¬pının işlevini gösterecek kalıntılar ele geçmemiş olmakla birlikte, biz bu ya¬pının da tapınak kompleksinin bir parçası, belki tapınak görevlilerinin ba¬rındıkları bir konut olarak kullanıldığını düşünüyoruz.

Son iki çalışma mevsiminde, 5. yapının güney ve kuzey duvarlarına biti¬şik olarak yapılmış bazı duvarlar ortaya çıkartıldı. Resim ve planlarda görüle¬ceği gibi (Lev.2/1;4;5), 5. yapının güney duvarına, dıştan dik açıyla bazı du- varlar birleşmektedir. Bu kısa duvarların temel kod'ları, oldukça dik bir eğimle, güneye doğru düşmektedir. Duvarlardan biri, küçük bir oda oluştu¬racak şekilde, dik açılı köşe yaparak dönmektedir. Bu kesimde önceleri bazı odacıkların bulunduğu, bir süre sonra bunların güneye doğru, o zamanki yamaçtan kayıp yıkıldıkları anlaşılmaktadır. Yapıların yıkılmasından sonra, bunların yıkıntısının üzerine taş temelli bir duvar inşa edilmiştir (Lev.2/1;4). Höyücek’in taş temelli tek duvarı olan bu kalıntılar, 5. evin de güney yamaçtan kaymasını önlemek amacıyla yapılmış bir destek -istinat- du¬varı olabilir.

5. yapının kuzey duvarına dıştan yapıştırılmış kalın kerpiç duvarın da, benzer bir amaçla, yapının kuzey duvarının dışa açılarak yıkılmasını önle¬mek için yapıldığı düşünülebilir. TD'de höyüğün çok küçük olduğu ve güney ve kuzey yamaçların, yuka¬rıda sözü edilen yapıların hemen dışında başladığı anlaşılmaktadır. B çuku¬runda ve 1989 yılı kazılarında, J/7-8 karelerinde hiçbir yapı izinin bulun¬maması ve doğu-batı yönündeki açma duvarında kül izlerinin güneye doğru sert bir eğimle inmesi de (Duru 1992,Lev.4/l;6/2), bu varsayımı destekle¬mektedir.

Kazılar sonrasında, doğal sebeplerle yıkılan, bozulan kilden kutu ve silo¬lar, bu eşyaların nasıl yapıldıkları hakkında yeni gözlemlere olanak sağlamış ve bunların, "Önceden hazırlanan ve pişirilen kil levhaların köşelerine açılan deliklerden geçen iplerle birbirine bağlandığı" varsayımımız kesinlik kazan¬mıştır (Lev.11/3; Duru 1995, 729).

Kutsal Alanlar Dönemi (KAD): Höyüğün tepe kesiminde, tarla yüzeyinin hemen altındaki en geç yerleşim evresine ait kalıntıların, çok az ve bozuk durumda olduğunu 1990 yılından biliyorduk. Belirli alanlarda toplu halde özgün eser gruplarının bulunması nedeniyle, 'Kutsal Alanlar Dönemi' olarak isimlendirdiğimiz bu yerleşim evresinin, 1991 kazılarında bulunan tek mi¬mari kalıntısı, çukurun doğusunda, L/5 karesindeki, kuzey-güney yönünde gelişen küçük duvar parçasıdır (Lev.12/1). Daha önceki yıllarda kazı alanı¬nın orta ve batı kesimlerinde ele geçen duvarlara (a.y.,Lev.2;3/l,2) paralel olan bu duvar, daha öncekiler gibi, çok düzenli kesilen ve geçirdiği yangın sebebiyle tuğlalaşan kerpiçlerle örülmüştür. Bu duvarın batı ve doğusundaki sıvalı taban parçaları üzerinde, bazıları in-situ durumda olan pişmiş toprak¬tan yedi idol bulundu. Bu taban, 1990 yılında kazılan 2. Kutsal Alan'ın (a.y., Lev.3/2) doğuya doğru olan uzantısıdır. 1991

yılında K/7 karesinin kuzey kesitinde, kazılar sırasında seçilemeyen, ancak toprak iyice kuruduktan sonra, uygun bir ışıkta görülebilen, kerpiçten bir duvar da, KAJDa ait olabilir (Lev.l2/1,2). Yangın geçirmemesi ne- deniyle kerpiçleri çiğ kalan ve topraktan ayırt edilemeyen, yaklaşık 4 m. uzunluktaki bu duvarın en alt kerpiç sırası, 1.10 m. derinliktedir. Doğu-batı yönünde uzanan ve KAD'nin diğer duvarlarıyla ilişkisi saptanamayan bu du-varın, diğer yüzü kazı alanının dışında kaldığından, nasıl geliştiği öğrenilemedi.

KADa ait olan bazı sıvalı taban parçalan da, Ij/5-6 karelerinin birleştiği yerde ve yüzeyden 0.50-0.60 m. derinliklerde bulunmuştur (Lev.12/1). TD'nin 3 ve 4 numaralı kutsal yapılarının 0.40-0.50 m. kalınlığındaki yıkınu molozu üzerinde ve yaklaşık 45 m2 genişliğindeki bu tabanlar, birkaç kez yenilenmiş ve yükseltilmişti (Lev.l3/1,2). Etrafında hiçbir yapı veya duvar izine rastlanmayan tabanların üzerinde, in-situ durumda çok sayıda Ana Tanrıça figürini ve bazı figürin parçalan bulunmuş (bk.s. 18 vdd.) ve buranın da bir kutsal alan olduğu kabul edilerek, "3. Kutsal Alan" olarak isimlendirilmiştir (Lev.12/1).

1992 kazılarında, !.Kutsal Alan'm tabanındaki yangın sonucu sertleşen toprak levhalardan oluşan blokaj (Lev.12/1: a.y., 726 vd., Lev.3/2) kaldırıldığında, levhaların altında da bazı figürin ve idoller bulundu. İlginç bir hu- sus, kerpiç levhaların altında ele geçen kırık bir figürinin diğer parçasının, 1990 da ayni yerde, ancak levhaların üzerindeki yıkıntı İçinde ele geçmiş olmasıdır (Lev. 45/3: 51/5). Yani, bir figürinin yarısı levhaların altında, diğer yarısı üzerinde kalmıştır. Bu durum, soz konusu blokajın işlevini, başka bir söyleyişle, kil levhaların gerçekten 1. Kutsal Alan'm tabam o İmasını şüpheli kılmakta, levhaların başka bir amaçla döşenmiş olduğunu veya başka ihtimalleri gündeme getirmektedir.

Bati Yamaç Açması: 1992 yılında, höyüğün bati eteklerindeki E-F/6 kare lerinde, 5X10 m. lik bir alanda, yeni bir açmada çalışmaya başlandı (Lev.l/l;2/2). Amacımız bu kesimde yüzeye kadar çıkan yanık kerpiç parça- 1 arının ait olduğu yapılan ortaya çıkartmaktı. Açmada, kazıya başladığımız ilk günde, yüzeyin hemen altında, geniş alanlarda kerpiç parçalarına rastladık (Lev.14/1). Kerpiç yığınlarının üst yüzeyi batıya doğru büyük bir eğimle derinleşiyor ve tarla düzeyinden 2.60 m. derinliğe kadar iniyordu. Bu kerpiç birikiminin ne şekilde oluştuğunu anlayabilmek İçin, yığıntıyı doğu-batı yönünde, enine kestik (Lev.14/2). Ancak çalışmalar sonunda, yığının merkez¬inde de hiçbir duvar izine rastlanılmadı. Yanık kerpiçler, gelişigüzel atılmış gibiydi. Gerek şevli yığının ön tarafında, gerekse höyüğün merkezine bakan iç tarafındaki toprakta, Höyücek'ten tanıdığımız çanak çömlek türlerinden tümüyle farklı, içinde boya bezekliler de olan parçalar ele geçti. Çukurda, keramik dışında, in-situ hiçbir arkeolojik bulgu olmadığı gibi, herhangi bir tabakalaşma izi de yoktu. Bu kesimde hiçbir zaman yerleşilmediği, ancak açıklanması çok güç şekilde, değişik nitelikli çanak çömlek ve yanık kerpiç içeren bir toprağın yığılmış olduğu gibi bir görünüm vardı. Olayı aydınlat¬mak için çukurda -8 m.ye kadar inilmesine rağmen, durum değişmedi. Bu derinliklerde çanak-çömleğe de rastlanılmaması üzerine, büyük olasılıkla Ana Toprağa varıldığına karar verilerek, çalışmalar bitirildi. Batı etekteki kerpiç yığıntısı, bu malzemenin bir hayli zaman önce, bu¬raya bir başka yerden getirilerek, höyüğün o zamanki yamacına döküldü¬ğünü göstermekte idi. Ancak bu olay ne zaman olmuştu. Hiçbir mimari kanıt bulunmadığı için, bunun cevabını verecek durumda değildik. Çalışmalarımız sırasında, kazıyı ziyaret eden çok yaşlı bir köylü, çocukluğu sırasında höyük üzerinde kiremit-tuğla ocaklarının bulunduğunu söyledi. Bu ifade, çukurdaki yanık kerpiç yığınının, sözü edilen ocakların ıskarta malla¬rının buraya atılmasıyla oluştuğunu akla getiriyordu. Durumun bir başka türlü açıklaması mantık dışı olacaktır. Batı çukurunda ve höyüğün başka yer¬lerinde görülen yanık tuğla yığınlarının, yüz yıl kadar önce, Höyücek üze¬rinde kurulu olan bu ocakların bozuk malları olduğunu tahmin ediyoruz.

Ancak olayın arkeolojik açıdan önemli bir yanı vardı. Batı çukurunda bulunan çanak çömleğin, hemen hemen tümüne yakın bir bölümü, şimdiye kadar ne kazılar öncesinde Höyücek Höyüğü nde yapılmış yüzey toplamala¬rında, ne de çok geniş bir alandaki sistemli kazılar sırasında ele geçmemişti. "Mimari ile herhangi bir bağı olmayan, büyük kısmı boya bezekli olan, çok değişik türdeki bu çanak çömlek, hangi sebeplerle burada bulunuyordu ?" sorusu, bizi çok uzun süre meşgul etti. Önceleri bu malzemenin, höyüğün bizim kazmadığımız bir başka yerindeki yerleşmelerle ilgili olacağını dü¬şünmüştük. Daha sonra bu durumu, Höyücek üzerindeki tuğla ocakları ile açıklamanın daha doğru olacağına karar verdik. Kanımızca bugünkü oluşu¬mun izahı şöyle olmalıdır: Geçen yüzyılın sonlarında, höyüğün tepe kesi¬mine kurulan ve yukarıda söz edilen tuğla-kiremit ocakları, üretimleri için gerekli olan toprağı, önceleri üzerinde bulundukları tepeden, Höyücek'ten temin etmiş, ancak daha sonraları, toprağı bir başka yerden taşımışlardır.

Bizim baü yamaç çukurumuzun olduğu yer, büyük olasılıkla, tuğla yapılmak için dışarıdan getirilen toprağın içindeki yabancı maddelerin ayıklanması için elendiği, bu arada Höyücek'e yabancı çanak çömlek kırıkları ile bozuk çıkan tuğlaların atıldığı yerlerden biri idi.

Yamaçlara bozuk malların atılması işleminin sadece höyüğün batı kesimi için söz konusu olduğunu sanmıyoruz. Höyücek'te ilk yıl kazdığımız J/7-8 plan karelerindeki karışık birikim de, çok büyük olasılıkla bu atık molozlarla oluşmuştu (Duru 1992, 553 vdd.). Bu kesimden de tuğla üreticileri tuğla toprağı aldıklarından, bazı çukurlar ortaya çıkmış ve sonradan bu çukurlar da atık moloz ile doldurulmuştu. Biz büyük olasılıkla bu nedenlerle, söz ko¬nusu alanda hiçbir mimarlık izine rastlamamış, değişik çağlara ait arkeolojik malzeme bulmuştuk (a.y. 555 vdd.). 1989 yılı çalışmaları sırasında ele geçen bol miktarda dal ve ağaç parçası da, herhalde tuğla ocağının fırınlarını yak¬mak için çevreden getirilmiş ağaçların gereksiz ince dal parçaları idi (a.y.,554 vd.). Höyüğün bir yerine biriktirilen atıklar çoğalıp yükselince, başka kesimler atım yeri olarak seçiliyor ve orada biriktirme işi başlıyor gibi görünmektedir.

Bu açıklama bir varsayımdır, ama bunun dışında bir olasılık kanımızca pek mümkün değildir. Höyüğümüzde tarihöncesi çağlarda oturmuş insanla¬rın, bu alanlarda bulunan bir grup çanak çömleği hiçbir dönemde üretme-diklerini, hemen hemen kesin şekilde biliyoruz. O halde bütün arkeolojik malzeme, yüz yıl kadar önce kurulan ve uzun süre burada çalışan atelyelerin çevreden taşıdıkları toprakla birlikte getirilmiştir. Herhalde tuğla üretimi için toprak alınan yerler arasında höyük (-ler) veya prehistorik yerleşmeler de vardı. Bugün bu toprağın getirildiği yerleri bilmemize elbette olanak yoktur ama, bu toprak alma yerlerini çok uzaklarda aramamak lâzımdır. Bu arada, Höyücek'in 2 km. kadar kuzeyinde yer alan Tepecik Höyüğü'nün etekle¬rinde, bugün halâ bir tuğla-kiremit işletmesinin çalışmakta olduğunu be¬lirtmek isteriz.Yukarıda saydığımız sebeplerle, Höyücek'in batı açmasında bulunmuş olan tüm arkeolojik bulguların, Höyücek'le ilgisiz olduğu konu¬sunda bizde kesine yakın bir kanı oluşmuş bulunmaktadır.

Höyüğün bugün doğal gibi görünen biçimine yapılan karışmalara (müdahale) ve bu kesimlerde ele geçen arkeolojik malzemenin Höyücek'e yabancı olduğuna inanmamıza rağmen, bu açmanın çanak çömleği elbette çok ilginç ve önemlidir. İlerde bağımsız şekilde yayınlanacak olan "Höyücek Çömlekçiliği" raporunda konu ayrıntıları ile ele alınıp değerlendirilecektir.

Çömlekçilik

1992 yılında açılan A çukurunda varlığı saptanan EYD'nin buluntuları, herhangi bir mimari tabakalaşmaya bağlı değildir ve 4 m. kalınlığındaki bu birikim içindeki arkeolojik bulgular, yukarıda söylendiği gibi, en alttaki O.60m., diğer ikisi 1.70 m. kalınlıklarında olmak üzere, üç basamağa ayrılmış ve EYD'in İçerdiği çanak çömlek de, bu ayırıma uygun olarak toplanmıştır. Genelde EYD'nin en alttaki 3. basamağı ile 2. ve 1. basamakların keramiği arasında fazla bir fark yoktur. Parçalarda hamur rengi çoğunlukla grinin tonlarındadır; kahverengi hamurlular görece daha azdır. Kapların hemen hepsi iyi açkılanmıştır. Tüm kap bulunmamış olmakla birlikte, egemen kap biçimi tabaklar, belli-belirsiz s profilli çanaklar ve genişçe küresel karınlı çömleklerdir (Lev.15). Parçaların büyük çoğunluğunda omuzlarda veya ağıza yakın bir yerde, dikine (bazen de eğik) yerleştirilmiş silindirik, ip delikli tutamaklar vardır (Lev.15/3). Silindirik tutamakların iki ucu, çoğu kez düz ve keskin şekilde kesilmiştir. Birkaç kap, parmak delik tutamaklıdır (Lev.15/1). Çömleklerde dipler ya hafif düzleştirilmekle yetinilmiş, ya da kalın disk şeklinde yapılmıştır. Hiçbir parça üzerinde bezeme yoktur. Tapmak Dönemine ait tüm veya tümlenmiş kaplarının sayısı bir hayli fazladır. Tabaklar, düz veya hafif s profilli kaseler, çanaklar, yatay ip delik tutamaklı küçük çanaklar, parmak tu tam akil orta boy çanaklar, dikine ip de- likli, silindirik tutamaklı çömlekler (Lev.l6;17:22) en çok rastlanan kap biçimleridir.

Kendinden önceki ve sonraki dönemlerinden göreceli olarak daha özenli üretilen TD malları arasında, biçim açısından çok değişik olan bazı kaplar vardır ve bunlardan birkaçını daha önce yayınlamıştık (Duru 1995, 732, Lev.16,19). Bu tür kaplardan 'böbrek biçimli' olarak isimlendirdiklerimizin sayılan artmıştır (Lev. 18/3;23/2,3). Genel görünümü ile bu kaplara benzeyen bir başka kap, 3. evin büyük odasının firını İçinde bulunmuştur (Lev.20/2: 23/1). Ayni ev İçinde ele geçen diğer iki kap, bu evrenin parmak tutamaktı orta boy çömleklerinden, dudakların içe dönerek, taşmayı önleyecek şekilde (antisplash mouth) yapılmasıyla ayrılmaktadır (Lev.l8/l,2;24/l,2). Bu türden çömleklerin ağızlarını kapatmak İçin yapıldığını tahmin ettiğimiz, disk biçimli kapaklara ait parçalar da bulunmuştur (Lev. 19/10-12:25/46). Tapınak'ın İşliğinin tabanına yerleştirilmiş şekilde ele geçen kuş veya ördek biçimli bir askos da, değişik kaplar grubu İçine alinabilir (Lev.21;23/4).

Bu donemin bir başka özgün parçası, sepet kulplu ve ağzı dışında dikine delikli tutamağı olan bir çanağa aittir (Lev.20/3;23/5).Bu donem mutfak kaplan arasında çok sayıda irice çömlek ile, kaba yapılmış, kalın kenarlı bir de huni vardır (Lev.24/3).

Genellikle bezemesiz olan TD kaplarında, İlginç bazı süsleme uygulama- lan vardır. Bunlardan birinde, tutamak üzerine kabartma ekler yapılarak, boğa başı tasviri elde edilmiştir (Lev.l9/l;25/2). Tutamaklara kabartma ek- lerle insan betimi (?) yapmak bir başka uygulamadır (Lev.ig/2;25/3). Çok iri bir çömleğin ağzı dışında da, büyük olasılıkla bir boğa başı cepheden gösterilmiştir (Lev.20/l;25/l). Tutamakları hayvan başı şeklinde süslemek (Lev. 19/3-6), çömlek kapaklarının üzerine çizi bezek yapmak (Lev.19/11,12:25/5,6) ve yüksekçe halka diplerin kenarlarına delikler açmak (Lv.19/8,9), bu evrenin diğer özgün süslemeleridir.

Kutsal Alanlar Dönemi'nin özgün çanak çömleği, bilinen özellikleri ile (Dun، 1995, 731 vd.), son iki yılda da pek çok örnek vermiştir. Hamur rengi çoğunlukla kahverenginin tonlarında olan, iyi pişirilen ve açkılanan, fakat genelde çok kaliteli olmayan bu evre çanak çömleğinin basit kase ve çanak- lan (Lev.27;29/l-3;30/2) ile, 'Höyücek mail' çanak ve tabaklardan, pek çok tüm ve parça bulundu (Lev.26;29/4)[5]. Bu evrenin yeni kap biçimlerinden bir diğeri de, geniş ağızlı derin çanak formudur (Lev.28/l;30/l).

KAD çanak çömleği çoğunlukla bezemesiz olmakla birlikte, üzeri çizi (Lev.28/4;29/6) veya çentik bezeli birkaç parça da vardır (Lev.28/5;30/35). Bazı kapların ağızlarının dış tarafında, tutamakla birleştirilmiş kabartma süs- leme görülmektedir (Lev.28/2,3;29/5).

Son kazı mevsiminde Bati Yamaç Açmasında bulunan ve Höyücek yerleşmeleri ile ilgisi olamıyacağını tahmin ettiğimiz çanak çömlek grubu hakkında, bu raporumuzda sadece çok kısa tanıtıcı bilgiler vereceğiz. Söz konusu çanak çömlek, kendi arasında homojen olmayan bir topluluk halindedir. Mimariye bağlı olmadığı ve bir yerden buraya taşınmış, karışık malzeme niteliğinde olmaları nedeniyle, farklı özellikteki mal gruplarının aralarındaki eskilik yenilik durumlarını bilmiyoruz. Mallar arasında sadece çok küçük bir grup Höyücek'iü tabakası belli çanak çömleğiyle paralellik göstermektedir. Parçaların büyük çoğunluğu, diğer dönemlerin çanak çömleğinden tamamiyle farklıdır. Bunların ortak özellikleri kalın kenarlı ve göreceli olarak kaba olmalarıdır. Çoğunun üzerinde astar yoktur ve açkılama yapılmamıştır. Sadece boya bezekli olanların bazılarında kabın dışı kırmızı boya ile astar¬lanmış ve onun üzerine kirli beyaz veya bej boya ile bezeme yapılmıştır. Az sayıda parçanın ise astarı bej, bezemesi kırmızı boyalıdır.

Batı çukuru mallarında biçim açısından çoğunlukta olanlar, yayvan ta¬baklar ve derin çanaklardır (Lev.31/l-3;32/l-3). Çömlek ve boyunlu testiler göreceli olarak daha azdır (Lev.31/4,5;33). Kulp parçasına rastlanılmamıştır. Bazı çömlek parçalarında dolu ve parmak tutamaklarla, birkaç çanağın iç yüzlerine yerleştirilmiş dolu tutamaklar (Lev.31/1,2) ve az sayıda karın par¬çası üzerinde değişik biçimde parmak delikli tutamaklar görülmektedir (Lev.31/6;34/l). Bezeklere gelince; kırmızı astar üzerine kirli beyaz boya ile yapılan be¬zeme, büyük çoğunlukla kalın bandlar halindedir. Yayvan tabakların her iki yüzünde, derin çömleklerin ise sadece dış yüzlerinde, ağızdan sarkan band¬lar -girland- (Lev.32/l,3;33/l,2,4;34/2,4), ters yerleştirilmiş girland'lar en çok görülen bezek öğeleridir (Lev.32/2;34/5). Boyalı parçalardan bazıları¬nın üzerinde, değişik şekillerde eğik, spiral ve dairesel band bezekler kulla¬nılmıştır (Lev.32/2 iç;33/3;34/4 iç;35/1,3-7).

Mermer Eserler

Höyücek TD buluntuları arasında mermerden yapılmış bir hayli eser vardır ve bunların çoğunluğunu çanaklar oluşturmaktadır. 199O'da 4 ve 5. evler İçinde bulduğumuz mermer çanaklardan sonra (Duru 1995, Lev.20;21), son iki yılda, 3. ev ve batısındaki İşlik bölümünde de yeni mermer kaplar bulduk. Bunlardan beş tanesi 3. yapı ile 4. yapılar arasındaki kapı civarında insitu durumdaydı ve kaplar geçirdikleri yangın sonunda bozul- muş, hatta birkaçı kireç haline gelmişti (Lev.7/2). Bunların ancak dört tanesi kurtarabildi[6]. Böylece 3-5. yapılar İçinde ele geçen mermer kapların sayısı 10'11 buldu. 3. yapının İşliğinde bulunan üç çanak ise, yangın görmediği İçin, çok iyi durumdaydılar. Mermer çanaklardan, 3. yapının tabam üzerinde bulunanları, resim ve çizimlerinden görüleceği gibi, basit, ’S' profil- fidirler (Lev.36/4;38;39/4: 40/1-3) ve tutamaksız (Lev. 36/3:39/4:40/1), silindir tutamaklı (Lev.38/l;40/2) veya hayvan başı tutamaklı olarak yapılmış¬lardır (Lev.38/2;40/3). Ancak bu tutamaklarla mermer çanakları kaldırmak olanaksız olduğundan, bunların işlevsel olmayan tutamaklar olarak düşü¬nüldüklerinde kuşku yoktur. Çanakların dipleri bezen düzdür; bazen de üç veya dört küçük ayak üzerinde durmaktadır. İşlik tabanında ve bir arada bu¬lunan üç küçük mermer çanak da 'S' profillidir (Lev.36/2;37/l,2;39/l-3). Bunlardan ikisi tutamaklı ve dört küçük ayaklı, biri ise tutamaksız ve kalınca disk diplidir. Mermerden yapılmış küçük bir tabak da, TD'nin yıkıntı molozu içinde bulunmuştur (Lev.36/1) TD'nin mermer eserlerinden iki kepçe, Tapınak işliği tabanı üzerinde ele geçmiştir (Lev.53/l,2;55/2,3). Kepçelerden birinin çukur kısmının kulanıldığı zaman kırılıp onarıldığını gösteren delikler vardır. Kepçelerin sap¬ları hayvan başı şeklinde bitmektedir. Mermer kepçeler, Höyücek'te yaygın şekilde kullanılan pişmiş topraktan kepçelerin taklitleridir (Lev.52/6; 55/6).

Figûrinler

Küçük buluntu bakımından çok zengin olan Höyücek'te, sayısal bakım¬dan en büyük buluntu gruplarından biri fıgürin ve idollerdir.

TD'ne ait tek figürin, 1. evin güneyindeki küçük mekânların birinin ta¬banı üzerinde bulunmuştur (Lev.52/1;55/1). Kirli beyaz mermerden yapı¬lan, 3.3 cm. boyundaki bu tasvirde, iri vücutlu bir kadın bağdaş kurarak oturmakta ve kolların göğüs önünde tutulduğu alçak kabartma şeklinde be¬lirtilmektedir. Yüzde gözler çizgilerle gösterilmiştir.

Yukarıda tanıttığımız figürin dışındaki tam plastik insan betimlerinin tümü ile bütün idoller KAD’dan gelmektedir. 1990 yılında kazdığımız 1. Kutsal Alanın taban kerpiçleri-levhalarını (Dura 1995, 726, Lev.27-29) kaldı¬rırken bulduğumuzu söylediğimiz figürin ve idollerin sayısı yedidir. Bunlardan dördü basit çuval ١٦icutlu, sokma başlı (Lev.46/1-3;51/1,4), biri kemik başlı idoldür (Lev.47/1). Figürinlerden biri (Lev.41/5;51/2), vücudu bir oranda doğal işlenmiş, sokma başlı bir kadın tasviridir . Kısa ayaklı bir is¬kemle üzerinde oturan kadının göğüs ve sırn noktalarla doldurulmuştur. Bu noktaların belirli bir düzene göre yapılmış olduğu açıkur; ancak bunların anlamı konusunda herhangi bir öneride bulunmak istemiyoruz. Ayakta du¬ran, yassı ve belki erkek olan bir figürine ait olan sonuncu parça, 1990’da aynı alanda ele geçen başka bir parça ile birleşti (Lev.45/3;51/5; Figürinin sağ yarısı son kazı döneminde bulunmuştur). Bu yeni buluntularla 1. Kutsal Alan’da bulunan figürin ve idollerin sayısı 26 oldu.

1990’da varlığı saptanan 2. Kutsal Alanın (Duru 1995, 726 vd.), K-L/5 plan karesindeki uzantısında, 1991 yılında, bazıları kırık durumda olmak üzere sekiz idol daha ele geçti ve böylece bu alandaki figürin ve idol sayısı 16'ya ulaştı. Tüm olarak ele geçen idollerden üç tanesi, sokma başlı idol tipindedir. Boyları 1.8 cm. ile 4.7 cm. arasında değişen bu türlere, gövdesinin üst kısmı kırık olan iki idolüde katabiliriz (Lev.46/4). Çıplak tasvir edilen idoller oturma pozisyonundadır ve bazılarında seks organı belirtilmiş, bazıla¬rında ise sadece karın altına üçgen bir alan çizilmekle yetinilmiştir. İdollerin omuzları arasına sokma başın gireceği yuvarlak kesidi delikler açılmışür. Bir başka idolün baş deliğinde de, yuvarlak kesidi kemikten yapılmış baş in-situ durumdadır (Lev.47/2;51/3). 2. Kutsal Alan'ın sonuncu idolü, göğsünde çapraz bandı olan yassı bir idoldür (Lev.47/3;51/6). Bu idolün kilden ya¬pılmış başı, vücuda, doğala uygun şekilde yapıştırılmıştır. Kutsal alan yakın¬larında ele geçen bir başka tüm figürin, oturan ve kollarını göğsü önüne ge¬tiren bir kadını tasvir etmektedir (Lev.41/2;48/2). Aynı kesimde bir kaç tane kırık durumda kilden baş (Lev.45/6,7) ile idoller için hazırlanmış kemik başlara da rastlanmıştır (Lev.47/4,5; 51/9).

1991 yılında 1/5-6 karesinde varlığı saptanan 3. Kutsal Alan'da (Lev.12/1), bir-ikisi kırık durumda olmak üzere 10 figürin ile iki baş bulun¬muştur. Kazılar sırasında bu grubun bazı figürinleri, özenle sıvanmış birden fazla taban üzerinde, in-situ durumdaydılar (Lev.13/2). Bu alandaki Ana Tanrıça betimlerinin tümü, diğer iki kutsal alanda bulunmuş olanlardan farklı olarak, doğal biçimlere oldukça uygun yapılmışlardır. Kadın vücutlarının bazılarında steatopiji vurgulanmış iken, bir iki örnekte vücutlar yassı ola¬rak gösterilmiştir. Duruş pozisyonlarına göre, fıgürinler ayakta (Lev.45/1,2; 49/1,2), bağdaş kurmuş (Lev.41/1,3,4;48/1), iki ayaklı bir iskemle üzerine oturmuş (Lev.42/l-3;48/3-5) ve yatar şekilde tasvir edilmişlerdir (Lev.43,44;49/3,4;50/l,2). Yukarıda tanıtılan betimlerde tanrıçalar genel¬likle ellerini göğüs altında tutmakta, ender olarak kollar yanlara sarkıtıl- makta ve bazı örneklerde ise eller dizler üzerinde durmaktadır. Vücutlar iri¬cedir; göğüsler, karın ve bazen cinsel organ alanı belirtilmiştir.

3.Kutsal Alan’ın en ilginç buluntuları, yere uzanmış durumda betimle¬nen fıgürinlerdir. Bunlardan birinde kadın, ayaklarını sağa doğru ve hafifçe geriye uzatarak uzanmıştır (Lev.43;49/3;50/l). Kollar göğüs önüne getiril¬miştir. Vücut olağanüstü güzel biçimlendirilmiş, hatlar çok yuvarlak, organ¬lar abartısız ve oranları doğrudur. Başı eksik olan kadının saçları örülerek enseye sarkıldığı anlaşılmaktadır.

İkinci eser, 2 figürden oluşan bir kompozisyon niteliğindedir (Lev.44;49/4;50/2). Büyük figür, göğüsleri, kalçaları ve pazıları abart yapılmış, çok iri vücudu bir kadındır, ve bir önceki figürinde olduğu gibi, ayaklarını yana ve arkaya uzatarak yatmıştır. Ana Tanrıça'nın yatış biçimi, kolayca anlatılamayacak kadar gariptir. Yatış sırasında kalça ile karin kısımlarında omurga, kendi doğrultusunda 90٥ ile bükülmüş, karından itibaren vücudun üst kısmı da, yatay durumdaki bel kemiği ile yine 90٥ lik bir kırılma yaparak dikleşmişti. Kadın figürünün başı bulunmamış olmakla birlikte, tamamlama önerimizdeki gibi bir başının olması muhtemeldir (Lev.50/l,2).

Bu kompozisyondaki ikinci figür, iri vücudu kadının göğsü önüne getirdigi kollarına asılan ve ayaklarıyla yere dik olarak basan, küçük bir insan betimidir. Ayaklarının uç kısmı dışında tümü ile sağlam durumdaki figürinin yüz'ünde ağız ile gözler belirtilmiştir. Biz bu figürü, kesin olarak tanımlayamadık. Figürün elleriyle kadının kollarına asılış biçimi, sadece insanların -ve belki maymunların- yapabileceği şekildedir (Lev.44). Bu bir ؟ocuk olabilir; ancak yüz ayrıntıları, insandan çok bir hayvani anımsatmaktadır. Yüz üze- rinde ağzın da gösterilmiş olması ilginçtir ve bu durum küçük figürün tanrısal bir niteliği olmayabileceğini göstermelidir. Kompozisyonun anlamı konusunda fazla bir şey söyleyebilmek pek mümkün değildir.

3. Kutsal Alan'daki figürinlerden hiçbirinde baş deliği yoktur: yani bu grupta sokmabaş uygulaması soz konusu değildir. Bunlarda da başların ayn yapılmakla birlikte, vücuda sokulmayıp omuzlar arasına yapıştırdığı anla- Şilmaktadır. Ayni yerde bu tür figürinlerden kopmuş olduğu anlaşılan birkaç baş ele geçmiştir (Lev.45/4,5;51/7,8). Figürin başlarındaki yüz ayrıntıları. Burdur Bölgesi figürinleri İçin tipik olan şekilde yapılmıştır.

Pişmiş toprak eserler

TD'ye ait pişmiş toprak eserleri arasında en önemli parça, son kazı mevsiminde, Tapınak'ın İşlik kısmında, sağlam durumda ele geçen pişmiş topraktan minyatür masadır (Lev.54;56; Duru 1994 a). Masanın kareye yaklaşan 18X20 cm. ölçüsündeki tablasının üstü hafifçe derinleştirilmiş, ve kenarlara massif tutamaklar eklenmiştir. Tabla, altına konan 12.5 cm. uzunluğunda, silindirik dört ayak üzerinde durmaktadır. Bu parça ile, Hoyücek'te bulunmuş pişmiş topraktan masaların sayısı ikiye çıkmış olmaktadır (Duru 1994 a; Duru 1995,Lev.37;39). Diğer pişmiş toprak eserler, bir hayvan figürü(Lev.52/4;55/5), iki 'ayak' tasviri (Lev.52/2,S; 55/4; krş. Duru 1992, ev.20/4;22/3; Duru 1995, Lev.42/6), tablalar (Lev.52/5;57/2), saplı kepçe¬ler (Lev. 55/6) ve üçgen biçimli, yassı ve üzerinde üç delik bulunan bir nesne ile (Lev.52/7;55/7) yüzlerce kil sapan tanesidir (Lev.57/1). Sazdan örülmüş bir sepetin toprağa çıkmış izi (Lev.57/4), TD٠de bu tür eşyanın kul¬lanılmış olduğunu göstermektedir. KAD'nin pişmiş toprak buluntularından bazıları minyatür kaplar, tabla¬lar, tutamakları düz veya hayvan başı ile süslenmiş kaşıklar-kepçeler (Lev٠52/6) ve pişmiş-pişmemiş kilden yapılmış sapan taneleridir.

Taş eserler

Taştan keski ve baltalar, en fazla ele geçen buluntu türüdür. TD'de kü¬çük boy keskilerle beraber balta sayılabilecek büyüklükte örnekler de bu¬lunmuştur (Lev.53/6;57/3). KAD’daki keskiler genellikle küçüktür (Lev.53/5). TD’nin taş buluntularından biri de damga mühürdür (Lev.53/3; 55/8).

Yontma taş endüstrisi

Çakmaktaşı ve obsidyen endüstrisinin aynnuh incelenmesi ilerde yapıla¬cağı için, burada bu tür eserlerden sadece TD'den gelen bir uç (Lev.53/8;56/9) ile, KAD yıkıntısı arasında bulunan, kahverenkli çakmakta¬şından çok zarif şekilde biçimlendirilmiş bir ok ucunun resimlerinin veril¬mesiyle yetinilmiştir (Lev.53/9;56/10). Kaba taş eserler arasında kenarları küçük yongalar çıkarularak keskin¬leştirilmiş birkaç disk kazıyıcı vardır (Lev.53/10).

Karşılaştırmalar

Bu kısımda, 1991 ve 1992 kazılarının buluntularının, hatta bazen diğer kazı dönemlerinde elde edilen bulguların, çağdaş merkezlerin buluntuları ile karşılıklı ilişkilerini belirlemeğe çalışacağız.

Höyücek yerleşmelerinin tarihsel konumlarıyle, genelde Bucak ve çevresinin, Burdur Bölgesi'nin uygarlık sürecindeki yerini saptayabilmek için, ön¬celikle Höyücek'in mimari ve diğer küçük buluntuları ile Hacılar ve Kuruçay gibi iki yakın komşu ve çağdaş yerleşmenin buluntuları arasındaki karşılıklı ilişkileri araştırmak gerekmektedir. Bu konularda 1989 ve 1990 yılı kazı rapor¬larında da bazı öneriler ve saptamalar yapmıştık (Duru 1992, 559 vdd.; Duru 1995, 737 vdd.). Mimarlık ve küçük buluntuları konusunda pek az şey öğ-rendiğimiz EYD'nin çanak çömleği ile, Kuruçay'ın 13. kat ve Hacılar'ın sözde Akeramik Neolitik döneminin çanak çömleği arasında genelde anlamlı ya¬kınlıklar vardır[7]. Bu üç önemli merkezin, Neolitik'in en eski dönemlerine tarihlenen çanak çömlek malzemesi, Burdur Bölgesi Neolitik Çağının daha geç evreleri çömlekçiliğinin prototipleri gibi görünmektedirler. Bu saptama, bölgenin en güneyki yerleşmelerinden Bademağacı'nın (Kızılkaya) yüzey bu¬luntuları ile de desteklenmektedir (Mellaart 1961,166 vdd., Fig.6).

TD ile Hacılar'ın Neolitik kadarı arasındaki mimari benzerlikler giderek artmıştır. Bu iki yerleşme arasında daha önceleri saptadığımız, kaplumbağa sırdı kerpiçlerin kullanılması, ince paravana duvarlarının ve kutuların kenar¬larının dal ve kamışla bir perde yapıldıktan sonra kille sıvanması gibi mal¬zeme ve yapım tekniği açısından bazı ortak öğelere (Duru 1995, 738; Mellaart I970,Lev.XIX/b;XXIII/a,b), son yıllarda, ev kapılarının uzun du¬varlara açılması, kapının tam karşısındaki duvara bitişik olarak firın yerleşti¬rilmesi, işliklere kısa ve alçak yükseltiler yapılması (a.y.,Fig.17), gibi plan benzerlikleri ile fırınların önlerine, kenarları hafif yükseltilmiş yalaklar ko¬nulması (a.y., Lev.XXXTV/a), duvarların oda içine bakan yüzlerine sığ nişler, duvarlara küçük dolap veya çekmece yuvalarının yapılması gibi bazı ayrıntılardaki paralelikler eklenmiştir (a.y., Lev. VH/a; XXIV; XXV/a; XXXIX; Fig.7). Höyücek'te 3. ve 1. evin tabanındaki pişmiş topraktan yüzlerce sapan tanesi, benzer durumda Hacılarda da ele geçmiştir (a.y., Lev.XXVI/a).

Höyücek'te önceleri bağımsız bir tapınak olarak düşünülen merdivenli odanın, aslında 3. eve bağlı en kutsal yer -adyton- olarak değerlendirilmesi, Höyücek ile Hacılar arasında bir başka mimari benzerlik olasılığını gündeme getirmiştir. Şöyleki; Hacılar’da VI. katın 1. evinin kapısı dışında, alçak basa¬maklı, topraktan yapılmış bir merdiven vardır ve bu merdiven, çauya çıkan bir platformunun alt kısmı olarak düşünülmüştür (a.y., 16 vd.; Lev. ٦٦ b, Fig.7;10). Hacılar'daki bu merdivenli mekân, batısında bulunan büyük odaya bağlı gibi görünmektedir. Merdivenin çevresi kazılmadığı için kesin konuşu¬lamaz ama, Hacılar’da da, Höyücek'e benzer bir planlamanın söz konusu olacağı ve merdivenin bağımsız şekilde, dinsel törenler için yapıldığı düşü¬nülebilir. TD'nin fantazi kapları genellikle Hacılar ve Kuruçay’dan tanınmamakla birlikte, dudağın içe yatay şekilde uzatılmasıyla ağzı daraltılan çömleklerin -antisplash mouth- profillerini hatırlatan iki kap (Lev. 18/1,2) ile kuş biçimli kabımızın (Lev.21) benzerlerine Hacılar VI. katta rastlanmıştır (a.y.,lO6, Lev.LVHI/l; Fig.55/5,8). Günlük kullanımdaki kap türleri arasındaki benzerlikler de artmaktadır: örneğin Hoyücek'deki dikine delikli silindirik tutamaklı oval ؟omlekler (Lev. 17/2), halka dip üzerine açılan delikler (Lev.l9/8,9), boğa başı şeklinde süslenen tutamaklar (Lev.19/3-6) ve tutamaklara kabartmalar ekleyerek boğa boynuzu tasviri veya insan tasviri yap- mak gibi uygulamalar (Lev.19/1,2), Kuruçay (Duru 1988,Lev. 15/5:15/8,9:26/4-6;14/1; Duru 1994, Lev.l08/21-23;143/9;164/7;77/H- 14:197/24,6:198/1-5) ve Hacılar'dan (Mellaart 1970, Fig.56/l,3) çok iyi ta- ninmaktadır .

TD ile Hacılar Neolitik katlarının ortak buluntularından bir diğeri de, mermerden yapılmış iri çanaklardır (a.y., Pl. CXIICXIV, Fig.159-162).

Yukarıda vurgulamaya çalıştığımız, Hoyücek TD ile Hacılar-Kuruçay Neolitik ve Erken Kalkolitik katlan arasındaki, kapsamlı denebilecek kadar çok sayıda benzerliğe rağmen, kuzeyin Neolitik ve EK؟ kültürlerinin çok özgün çanak çömlek uygulaması olan bej zemine kırmızı boya bezeklilerin, TD'de hemen hemen hiç görülmemesi, ilgi çekicidir.

KAD'ın Hacılar Kruçay ile ilişkileri biraz daha zayıftır. Daha önceki kısa raporlarımızda vurguladığımız gibi, Höyücek'e özgü, dudağı yumrulu çanak türüne (Duru 1992, Lev.9-11), sadece Kuruçay GNÇ ve EKÇ katları çanak çömleği İçinde rastlanırken (Duru 1994, Lev. 66/4,5; 94/4; 128/4,5; 129/1; 153/1), Hacılar ve Kuruçay'm kırmızı boya ile yapılmış geometrik veya fantazi bezeklileri, Hoyücek üst katlarının karışık malzemesi arasında görülür (Duru 1992, 554 vdd., Lev.l2/8-ll;15/57).

KAD'nin Ana Tanrıça figürinleri ve sokma başlı idolleriyle. Burdur Bölgesi'nin kuzey kesimlerinin benzer buluntu tipleri arasındaki ilişkilerden de, daha önceki yazılarımızda söz etmiştik (Duru 1995, 738 vdd.). Bunlara ek olarak, son kazı mevsimi 3. Kutsal Alan'da bulunan, yatar durumdaki Ana Tanrıça figürinlerinin. Hacılar VI. katinin ayrı pozisyondaki tasvirlerle çok yakın benzerliklerini vurgulamak istiyoruz (Lev.43;44;49/3,4; 50/1,2; kr . Maart /970,Lev.CLI-CLIV) [8].

Höyücek buluntularının Burdur Bölgesi dışındaki merkezlerle benzerlikleri konusunda 1990 kazı raporunda yaptığımız saptamalara, bu yıl bazı yeni öğeler katılmıştır. Bunların başında, Höyücek figurinleri ile ؟ukurkent gelişli iki figurin arasındaki benzerlik gelmektedir, Çukurkent figurinlerin- den biri (B,'tte7 7955,37,Res.2), oturma biçimi, ayrıntıların İşlenişi ve hatta Ö1- çüleri bakımından, Höyucek'in mermerden yapılmış TD figurini ile (Lev.52/1; 55/1), ikinci Çukurkent figurini de (Bilgi 1980, 2, Fig. 1/3), Höyucek'in yatar pozisyondaki 3. Kutsal Alan figurinleri ile tam bir paralellik içindedir.

Dudakların içe yatay uzatılmasıyla elde edilen dar ağızlı - antisplash m o- uth - kaplar (Lev. 18/1,2), Höyucek ile Anadolu'nun diğer bölgelerinin İliş- kileri konusuna yeni boyutlar getirmektedir. J.Mellaart Hacılar'daki bu türde kaplan tanımlarken, bunların Bati Çatal Höyük mallarım hatırlattığını söylemektedir (Mellaartl97O,106). Gerçekten de Batı Çatal Höyük'te, bu özgün dudak profiline bir ölçüde benzeyen ağız parçalan vardır (Mellaart 1961, Fig.13/14): ama Bati Çatal Höyük buluntuları çok gelişmiş uygulamalardır ve EKÇ 'ye aittirler. Benzer profildeki çömleklere, Demircihöyuk, Fikirtepe ve Pendik'te de rastlanmaktadır (SeeTler 7987,1/1-8; özâoğan 7979,113 vd., Lev.47/D.107, D.129, D.135, D.331, D.H7, D.H5, D.254; Özöaşaran 7989, 78, Lev.31/239. ؟ ,59 ؟/32 :241 ؟). Dr.özdoğan bu kapların Bati Anadolu'da yüzey araştırmaları ile ele geçen benzerlerini de saptamıştır (Bu kap tipinin yayılışı İçin ayrıca bk. S.Hood, Prehistoric Emporio and Ayio Gala. /,Oxford 1981, 8.15, Fig. 5/3,5).

Yorumlar, sonuçlar ve tarihleme

Dört yıl suren Höyucek kazılarının sonunda, bu yerleşmenin niteliği hakkında bazı genel değerlendirmeler ve saptamalar yapılabilir duruma gelinmiştir. Höyucek'in en eski yerleşmelerini araştırmak İçin açılan çukurun.

yaklaşık 4 m. kalınlığındaki birikiminde varlığı anlaşılan EYD'ye ait hiçbir mimarlık izinin bulunmaması, küçük buluntuların ve hatta çanak çömleğin azlığı -eğer bütün bu saptamalar A çukurunun yeri dolayısıyle bir rastlantı değilse- ve yerleşim alanının da, büyük olasılıkla çok küçük olması, bu dö¬nemde yerleşmelerdeki yapıların, taş ve kerpiç gibi kalıcı malzemeden değil, hafif ahşap veya sıvalı çit tekniği (wattle and daub) ile yapıldığını veya/hatta, burada sürekli değil, mevsimlik yerleşmelerin söz konusu olabileceğini akla getirmektedir. Oldukça uzun süre içinde oluşabilecek EYD birikiminin alt ve üst sınırlarını tarihlemek için hemen hemen hiçbir arkeolojik belge ele geçmemiştir. Ancak TD'den alınan C14 ölçümlerinin verdiği M.ö. 6.300/6.400 gibi tarihler dikkate alınır ise, TD'den bir hayli eski olan EYD'nin en erken dönemlerinin, 7. binyılının başlarına kadar geri gitmesi ve Höyücek'in en eski yerleşim dönemlerinin tümünün, Erken Neolitik Çağ a ait olması gerekecektir. EYD çanak çömleği ile Hacıların ana toprak üzerin¬deki en erken yerleşmelerinden (Önceleri Akeramik olarak bilinen tabaka¬lar) ve Kuruçay'da 13. kattan gelen çanak çömlek malzemesi arasındaki iliş-kilere yukarıda kısaca değinmiştik. Bu analojik saptamalar, EYD için önerdi¬ğimiz tarihleri desteklemektedir. TD ve KAD'a gelince: Bu iki yerleşim evresini değerlendirmek için, bu dönemlerin bir arada düşünülmesi gerektiği kanısındayız. Önce KAD hak- kındaki saptamalarımızı belirteceğiz. Höyüğümüzün yapı kalıntıları veren en geç yerleşim evresi olan KAD'ın mimarisine ait ayrıntılar, bu yıl da öğreni¬lemedi. Üç senedir ortaya çıkartılan ve bu yapı evresine ait olduğu anlaşılan, birbirine paralel beş ayrı duvar parçası arasındaki ilişkiler, belirsizliğini ko¬rumaktadır (Lev.12/1). Bu paralel duvarları birleştireceği düşünülebilecek dikine duvar kalıntıları, kazı alanının hiç bir yerinde bulunmamıştır. Bunlara ek olarak, aynı döneme ait olan 1. ve 2. Kutsal Alan'lar bu duvarla¬rın hemen etrafında gibi görünmekteyse de, bunlarla kısa duvarların ilişkisi olup olmadığı konusunda mantıklı bir açıklama yapmak mümkün değildir. 3. Kutsal Alan'ın çevresinde hiç bir duvar yoktur. 2. Kutsal Alan'ın pek be¬lirgin olmayan durumu bir yana bırakılacak olursa, kutsal alanların üzerini kapatabilecek veya çevirebilecek yapı kalıntıları bulunmadığı için, bunların üzerinin açık olduğu tahmin edilebilir. Kesin olan husus, belirli alanlarda hazırlanan tabanlar üzerine, Ana Tanrıça figürin ve ¡döllerin konulmuş ol¬duğudur. Bütün bunlar, sanırız dinsel törenlerle ilgilidir, ve bu törenler sıra¬sında tanrıça tasvirler ile beraber bazen taş, kil ve kemikten değişik şekillerde nesneler de, adak eşyası olarak konulmuştur. Burada hemen eklemeliyiz ki, kanımızca kutsal alanların sayısı gerçekte 3'den daha fazla olmalıdır. Aynca bazı alanların da birden çok kez kullanıldığı anlaşılmıştır (Lev.12/2). 1989 yrlmda J/5,7,8 plan karelerindeki kazılarda ve hatta tarla yüzeyine kadar çıkmış durumda bulduğumuz idol ve figürinler de (.Duru 1992, Lev.19-21), büyük ihtimalle başka Kutsal Alan'lara konulan adak eşyalarındandır.

1990 ve 1991 yıllarında saptanan kutsal alanlardan gelen buluntuların, ayır ayrı dökümünün yapılması durumunda, her kutsal alanın buluntularının, tür ve biçim açısından birbirinden bir hayli farklı olduğu görülmektedir. Örneğin arkalıksız bir iskemlede oturan, üstü noktalı figürinler (Lev.41/5; Duru 1995, Lev.26/1,2;), ayakta duran ve yassı basitçe betimle- nenler (Lev. 45/3:51/5; a.y.,Lev.31/l ;36/4), kilden yapılmış, dikdörtgen prizması şekilli, üzeri noktalı nesneler (a.۶.,Lev.31/3,4) ve kilden pul tane- leri (a.۶.,Lev.31/5) 1. Kutsal Alan'a; kemik başlı idoller ve kemikten hazırlanmış başlar (Lev.47/1, 2,4,5;51/3,9; a.y., Lev.3O;41/l-3) 2. Kutsal Alan'a; rızanmış yatan ana tanrıça tasvirleri de 3. Kutsal Alan'a has buluntulardır. Bir kutsal alanda bulunan tipler diğerlerinde pek görülmemektedir. 2. Kutsal Alan'da irili ufaklı 20 den fazla keski ve balta bulunmuş, diğerlerinde ise bu türden hiçbir eşya ele geçmemiştir. Ayrıca 1.ve 2. Kutsal Alan'larda, oturan, çuval vücutlu ve sokmabaşlı idoller çok sayıda bulunmuş iken, sonuncu kut- al alanda bu türden hiçbir idol yoktur. Bu farklılıklar nasıl açıklanmalıdır? Bu konunun KAD'ın niteliği ile ilgili olduğunu sanıyoruz. Son iki kazı mev- siminde alman sonuçlar karışında, bizde oluşan kani, KAD'nin, hiç olmazsa bir döneminin, normal bir yerleşme değil, kutsal bil’ yer, bir adak yeri olduğudıır. Bucak Ovasi'nda, hatta daha geniş bir bölgede, bu küçük tepe, olasılıkla kutsal bir yer olarak kabul ediliyor ve zaman zaman ziyaret ediliyordu. Belli zamanlarda veya belirli amaçlarla yapılan bu ziyaretlerde, çevredeki kent ve köylerden gelen insanlar, tepe üzerinde ayrı yerlerde törenler düzenliyorlar ve belki tepeyi kutsuyorlardı. Törenlerin sahiplerinin buraya bıraktıkları figürinler, idoller ve diğer adak eşyaları ile bazı tüm kapları tabiatıyla birbirinden farklı idi. Buraya gelen insanlar, elbette geleneksel olarak kendi inanç ve görgülerine göre yapmağa alıştıkları biçimdeki dinsel ve profan eşyaları kullanıyor olmalıydılar. Eğer bu varsayımımız doğru ise, bu törenler sık sık yapılabileceği gibi, uzun zaman aralan ile de yapılmış olabilirler. Bizce kutsal alan buluntuları arasındaki farklılıkları, büyük zaman aralan ile açıklamak yerine, değişik yerleşmelerden gelen insanların eserleri, eşyaları olarak algılamak daha doğru olacaktır.

Höyücek KAD çömlekçiliği ve figürinciliğinin pek çok özgün örneği, Burdur Bölgenin kuzeyinde ya hiç yoktur, ya da çok azdır[9]. Hacılar ve Kuruçay'da bulunan, ancak bölgenin bu kesimine yabancı, Höyücek'e has gibi görünen çanak çömlek buluntuları, buraya güneyden gelmiş olabileceği gibi, yukarıda söylediklerimize uygun olarak, Bucak yöresindeki başka merkezlerin, hatta Isparta Ovası gibi, görece uzak bölgelerin malzemesi ile de ilişkili olabilirler. Çukurkent figurinleriyle olan benzerlikleri, bu kanıyı güçlendirici bir kanıt olarak saymak mümkündür. Bu söylediklerimiz Höyücek'in baştan beri bir kült merkezi olmasına dayalı varsayımlardır ve kültür çeşitliliğinin boyutu, bu dini merkezin saygınlığının genişliği ile orantılı olmalıdır.

KAD'da tepenin kutsal bir yer olduğu konusundaki önerimiz doğru olsa bile, bu olgunun nereden kaynaklandığım kesin olarak bilmemize, elbette olanak yoktur. Ancak bu inanışın daha eski dönemlerle ilgili olması çok muhtemeldir. Biz bu geleneğin Tapmak Dönemine kadar geri gidebileceğini düşünüyoruz. Höyücek TD yapılan, şu ya da bu şekilde kümeleşmiş evlerden oluşan, sıradan bir kasaba veya köy yerleşmesi değil, yukarıda söylediğimiz gibi, sadece kutsal yapıların bulunduğu bir yer olduğu kanısını uyandırmaktadır. Bu yapıların yer aldığı al anin dışında kalan kesimlerde de, bir hayli geniş kesimler kazılmış olmasına karşın, TD ile çağdaş olacak hiçbir mimar- ilk izine rastlanmamış ve TD yapılarının sadece dar bir alana sıkışmış olduğu ulaşılmıştır. Doğu-batı yönündeki bu dar şeritte yer alan kutsal nitelikli yapılar dışında, gerçek anlamda konut denebilecek yapıların olmaması, bu çağda burada, belki sıradan insanların hiçbir zaman oturmamış olduklarına İşaret edebilir. Değişik bir İç düzenlemeye sahip olan ve çok zengin buluntular veren Tapmak ve onunla ilgili olabilecek binalar, buranın dalla o zamanlar sadece kutsal bir merkez İşlevi bulunduğuna İşaret ediyor olabilir. Höyücek kutsal bir tepe, hatta "Ana Tanrıça Kültü nün yöresel bir merkezi" ise, böylesi bir merkezin anısının, TD'nin yıkılmasından çok uzun süreler sonrasında bile, çevrede oturan toplulukların hatıralarında kaldığı, unutulmadığı düşünülebilir.

TD ile KAD'ın ayrı ayrı yaşam sürelerinin ve aralarındaki zaman farkının ne kadar olduğu konusunda bir öneri yapamıyoruz. Ancak arkeolojik bulun-tular esas alınarak yapılacak değerlendirmelerde, her iki donemde ucu sivri, kilden sapan taneleri, tablalar, saplı kil kepçelerin ortak olduğu görülmektedir. Ayrıca çizme biçimli TD kabinin küçük modellerinin KAD'da bulunması önemli bir olgudur. Yukarıda sayılan benzerliklere karşılık, mimarlık, çömlekçilik ve figürin yapımcılığı gibi önemli konularda, iki donem arasında herhangi ortak bir nokta yok gibi görünmektedir. Bu durumda, donemler İçin zamansal hesaplama yaparken, dinsel-törensel geleneklerin toplumların belleklerinde ne kadar sure ile canlı kalabileceğini göz önünde tutmak gerekecektir. Bu konuda herhangi bir tahmin ve öneri yapmak istemiyoruz; an- cak bu surenin çok da uzun olamayacağım düşünüyoruz. Bu arada KAD İçin daha önce öngördüğümüz tarihlerin (Duru 1995, 742 vd.), biraz daha er- kene çekilmesi gerektiğini ve ö.binyılının ilk yarışına tarihlenerek, GNÇ 'nin başlarına konulmasının doğru olacağını tahmin ediyoruz. Hoyucek TD evresiyle. Hacılar ve Kuruçay gibi Burdur Bölgesi'nin kuzey kesimlerinin iki merkezinin mimarlık ve bazı İlginç çanak çömlek yapım gelenek ve uygulamalarındaki benzerliklere bakılırsa, ayrı bölgede yaşayan topluluklarm birbirlerini tanıdıkları söylenebilir. Hoyucek TD'den alman komürleşmiş üç ayrı ağaç dikmeden yapılan C14 tarihleri ve son kalibrasyonlarına -uyarlanmalarına- göre mutlak yaşlandırmaları şöyledir (bk. s. 478):

G.ö. 7.349± 38 M.ö. 6.186±6.122 (Uyarlanmış)

G.ö. 7.551± 46 M.ö. 6.425±6.356 (Uyarlanmış)

G.o. 7.556± 45 M.ö. 6.427±6.358 (Uyarlanmış)

Bu ölçümlere göre en eskiye tarihlenen ağaç dikmelerin kullanıldığı TD yapılan 7. binyılının ortalarına ait olmaktadır. Hacılar VIX. katlarından alınmış ağaç kömürü parçalarının C14 tarihleri M.ö. 5.620-6.080 (Mellaart 1970, 93) ve Kuruçay'ın Neolitik katlarından alman hayvan kemiklerinin C14 ölçümleri de M.ö.6.200-5.850 arasındadır (Duru 1994,89 vdd. Eski uyarlama yöntemlerine göre verilmiş olan Hacılar ve Kuruçay C14 tarihleri, bugünkü uyarlama eğrilerine uygun olarak, her halde bir miktar yükseltilmelidir)[10] .

Karaca (Capreolus caprcolus), ala geyik (Dama dama), kızıl geyik (Cervus elaphus), domuz (Sus scrofa), koyun, keçi (caprine), sığır ve deniz istridyesi (Strombus bubonius). EYD yerleşmeleri içinden gelen kemikler de, tavşan, domuz, köpek (Canis lupus f. familiaris), ala geyik ve kızıl geyik, koyun, keçi (caprine), sığır, at (equid) gibi hayvanlara aittir. Domuz, koyun, keçi ve sığır, büyük olasılıkla, hem yaban, hem evcil idi. Bayan De Cupere'ye göre;

"We expected to find, especially in the earlier levels of Höyücek (EYD1, EYD2, and EYD3), remains of aurochs (Bos primigenius) and no bones of domestic cattle, However, it became clear that, when comparing the measurements which were taken on the cattle bones of Höyücek of with those of aurochs found in the literature (Boessneck, 1957; Ekman. 1972; Boessneck & von den Driesch, 1975; von den Driesch & Boessneck, 1976; Amberger, 1979; Rauh, 1981; Kussinger, 1988), in only few instances sizes could coincide with female aurochs; all the others fell beneath the range of measurements that are given for aurochs bones. Cattle form Fikirtepe (around 5000 BC) is found to be domestic (Boessneck & von den Driesch, 1979). Most of the measurements from Höyücek fell within the range of dimensions given for cattle of Fikirtepe, oftenly measurements from Höyücek cattle were even smaller than the ave¬rage size at Fikirtepe. Withersheight could be calculated on a metacarpal of a male individual found in the -KAD-TD-sample, giving 135 cm. and on two metacarpals (sex unknown) from the EYD2-level, giving 127 and 128 cm.” Tartışmalar ve sonuçlar da şöyle özetlenmiştir.

',Based on the size dimunition and morphological changes, it has been found that pigs, caprines and cattle were already domesticated in all levels of Höyücek. The Schlepp-effect has also been used to indicate whether a domestic or wild breed is present. In this case this feature understands the absence of leg bones (humerus, radius, ulna, femur and tibia) on the site. This is caused by the fact that the hunted animal in its whole was to heavy to be transported to the site. Therefore, the animal was butchered at the killing spot; leg bones were removed from the body and throwed away, reducing in this way the weight of the burden that had to be transpro- ted to the site. Apparently the meat was dragged in the skin, with the foot bones (carpals, tar¬sals, metapodials, first, and second phalanges) left attached to it. This probably made it easier to drag the meat-filled hide (Perkins & Daly, 1968). At Suberde, where it is believed that catde were wild, the ratio of leg bones to foot bones was approximately one to six. Conversely, leg bo¬nes were better represented (ratio of two to three) at Can Hasan, where cattle were found to be domestic. For the earliest levels of Höyücek this ratio was almost one to one for the EYDl-level and one to two for the EYD2-level. No leg or foot bones were revovered in the E١D3-level. These ratios results to be very different from those of Suberde and more comparable with the ratio of Can Hasan. However, differential preservation, fragmentation, and identification of the faunal material influence the number of steletal elements present. Inter-site comparisons have, therefore to be treated with caution. The absence of the Schleppeffect in Höyücek points towards the presence of a domestic breed, but it is not the basic evidence. Although it is thought that cattle domestication took place during the seventh millenium BC, the oldest sure finds of domesticated catde in Turkey are found at Çatal Höyük in a context dating around 5800 BC (Perkins. 1969). It is possible that catde were already domesticated at Hacdar (approximately 7000 BC) since dimensions of bones are slighdy smaller than bones of aurochs but no certainty is given (cfr. Gautier, 1990). Out of Turkey, bones of early domestic catde were found at the site of Bouqras (Syria), dated 6400-5900 BC (Akkermans et al.. 1983), and they wand they were also reported at Argissa-Magula (Greece) dated around 6300 BC (cfr. Gautieri,1990)

Bu durumda, Höyücek'in söz konusu yerleşme döneminin, hem Hacılar VI. yapı kaündan, hem de Kuruçay 11. yapı katından daha erken olması gereke¬cektir. Halbuki, Höyücek'in gerek mimari, gerek çömlekçilik ve figürin ya¬pımcılığının, Hacılar ve Kuruçay ile ilişkileri, daha çok kuzeyin GNÇ olarak tanımlanan tabakaları iledir. Höyücek'in fantazi kaplarının kuzeyde olma¬ması ve kuzeyin boyalı keramiğinin de güneyde bulunmaması, akraba toplu¬luklar arasındaki ayrıntı farklılıklar sayılabileceği gibi, uzunca bir zaman ara¬lığına da işaret edebilir. Burada belki şu sorular sorulmalıdır: “Acaba Hacılar'da GNÇ olarak nitelenen tabakalar, gerçekte Neolitik Çağın daha erken dönemlerine mi aittir ?’’, ve “Acaba Höyücek Tapınak Dönemi Orta Neolitik olarak mı nitelendirilmelidir ?”. Batı Çukurunun arkeolojik kalıntıları tek bir çağa ait olmayıp, Neolitik'ten EKÇ 'ye kadar, çok değişik zaman kesitlerinden gelen karışık bir malzemedir. Bu topluluktaki çanak çömlek türlerinden bir kısmı, Kuruçay GNÇ ve EKÇ malları ile (Duru 1994,Lev.66/4,5;'94; 128;129;153/1), bir kısmı da Hacılar EKÇ 'sinin kırmızı zemine beyaz boyalı bazı parçaları ile bazı paralellikler sergilemektedir (Mellaart 7 970,Lev.CXI/4-6). Ancak, bölgede ve Batı Anadolu'da pek az görünen beyaz boya bezemeli malların (Lev.32-35), zamansal ve bölgesel olarak doğru değerlendirmesini yapmak için, bunların tabaka içinde bulunup, ait olduğu dönemlerin kesin şekilde saptanması gerekecektir[11]. Bu türlerin ve bazı çentik, çizi ve kabartma süslemeli parçaların (Lev.28/2-5;Duru 1992, Lev.l2/12-15;13;15/9;18) değerlendirmesi ve bütün bu türlerin Anadolu tarihöncesi çömlekçiliğindeki yeri ko¬nusundaki sorunlar ve bunların yanından, Höyücek çömlekçiliğini yayına ha¬zırlayacak olan, Dr.Gülsün Umurtak tarafından tartışılacaktır.

Kaynaklar

  • BİLGİ, Ö .; "Yeni Bulunmuş Eserlerin Işığı Altında Anadolu'da Bronz Çağı 1980 Öncesi İ nsan Figürleri Hakkında Yeni Gözlemler", Belleten, XLIV, s.1-24.
  • BİTTEL, K.; "Einige Idole aus Kleinasien", Praehistorische Zeitschrift, 1953 XXXIV/V, s.135-144.
  • DURU, R.; "Kuruçay Höyügü Kazıları. 1986-1987 Çalışmaları Raporu", 1988 Belleten, LII, s.653-666.
  • ----- ; "Were the Earliest Cultures at Hacılar Really Aceramic
  • Tahsin Özgüç'e Armağan. Anatolia and the Near East.Studies in Honor of Tahsin Özgüç (Ed. by Machteld Mellink, Nimet Özgüç, Kutlu Emre, Barthel Hruda), Ankara, s. 99-104.
  • ----- "Höyücek Kazıları-1989", Belleten, LVI, s.551-563 (Summary, 1992 p.564-566).
  • ----- "Höyücek Kazı ları 1990",X/1/. Kazı Sonuçları Toplantısı I. 1992a Ankara, s.155-161.
  • -----"Höyücek Kazı ları-1991"„XIV. Kazı Sonuçları Toplantısı I, 1993 Ankara, s.147-153.
  • -----; Kuruçay Höyük L 1978-1988 Kazılarının Sonuçları. Neolitik ve 1994 Erken Kalkolitik Çağ Yerlesmeleri, (Results of the Excavations 1978-1988. The Neolitlıic and Early Chalcolithic Periods), Ankara.
  • ----- ; "Zwei neolithische Miniaturtische aus Höyücek", 1994 a Istanbuler Mitteilungen,43, s.129-132.
  • -----; "Höyücek Kazı ları-1992", XV.Kazı Sonuçları Toplantısı I, 1994 b Ankara, s. 97-102.
  • -----;"Höyücek Kazıları-1990", Belleten, LVIII, s. 725-745.
  • 1995
  • MELLAART, J.; "Early Cultures of the Anatolian Plateau",Anatolian Studies., 1961 XI, s.159-184.
  • ---- Excavations at Hacılar. I - II, Edinburgh.
  • 1970
  • SEEHER, j.; Demircihüyük. Die Ergebnisse der Ausgrabungen 197.5-1978. III,
  • I. Die Keramik I, Mainz.
  • ÖZBAŞARAN, N.; Pendik Çanak Çömleği, İstanbul,(İ.Ü.Ed.Fak. Basilmamış 1989 Yüksek Lisans Tezi).
  • ÖZDOGAN, M.; Fikirtepe, İstanbul (İ .Ü. Ed.Fak. Basılmamış Doktora Tezi).
  • 1979

Dipnotlar

  1. Burdur Müzesi Müdürlüğü adına, bilimsel başkanhğım ve yönetimini bizim, başkan yardımcılığını Yard.Doç.Dr.Gillsfın Umıırtak'ın yaptığı kazıların 1991 dönemi çalışmaları, öğrencilerimiz Mustafa Avcı, Arzu Çeşmecioğlu, Fatma Aslan, Ferhan Sakal ve Fikret Çakırmustafa; 1992 dönemi çalışmaları da Ferhan Sakal, Füsun Ergill, Bahar Altun, Elvan Macit ve Yusuf Şener'den oluşan ekipler tarafından sürdürüldü. Her iki yıl fotoğraf işlerimizi, Fotoğraf Uzmanı, Arkeolog Turhan Birgili yaptı. Kanlann harcamaları, Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü, Le. Edebiyat Fakültesi Dekanlığı, i.CJ Araştırma Fonu Sekreterliği ve Türk Tarih Kurumu Başkanlığı tarafından karşılandı. Kanının destekleyen kurumların yöneticilerini, kazılarda görevli öğrencilerimizi, çalışmalarımıza her türlü yardımı yapan, başta Müdür Mustafa Gürdal ve Müdür Yardımcısı, meslektaşı= Ali Harmankaya olmak üzere, Burdur Müzesi'nin tüm çalışanlarını, kazı alanı çevresine rğılan atık toprağın Belediye araçlarıyla taşınması ve kazı alanı fotoğraflarının havadan çekilmesi için itfaiye araçlarının kullanıhnasına izin veren Bucak Belediye Başkanı Sayın Arsal Sanyı ve incirdere Köyü ilkokulu Müdürü Sayın Nuri Yıldız ı burada en içten teşekkürlerimizle anmak istiyoruz. Kazılarda, kazı sonrası çalışmalarında ve bu yayının hazırlanmasında çok büyük emeği geçen meslektaşım Dr.Giilsiin Umıırtak'a şahsen milteşekkirim.
  2. Dört yıl süren Höyücek kanlarnun tüm sonuçlarını içeren bir Final Rapor hazırlanmayacaktar. Kazı buluntulannın yayınlanması şöyle planlanmıştır: Mimari konular, daha önce hazırladığımız yıllık kazı raporlan ve bu yazımula, tümüyle yayınlanmış olmaktadır. Bu nedenle mimarlık konusunda başka bir çalışma yapılmayacakur. Figiirinlerin toplu halde incelenmesi, tarafımızdan ileride ayrı bir etüd haline getirilecektir. 'Camın çanak çömlek malzemesi ve küçük buluntular Dr.Gillsün Umurtak, sileks ve obsidiyen endüstrisi DrAyşe Baykal-.Seeher ve arkeobiyolojilt malzemenin bir bölümünü oluşturan hayvan kemikleri de Dr. Bea De Cupere tarafından incelenecek ve bağımsız makaleler halinde yayınlanacaktır.
  3. Höyficek kanlannın şimdiye kadar yayınlanan yıllık önraporlan şunlardır:
  4. Refik Duru, "1-16yilcek Kazıları-1989" KST, XII/1, Ankara, s. 87-93,
  5. ---------- "Höyücek Kazıları4989", Belleten, LVI (1992), s. 551-566,
  6. ---------- "Höricek Kazıları-1990", KST, XIII, Ankara, (1992), s.155-161,
  7. ---------- "Höyücek Kazılan-1991", KST, X/V, Ankara, (1993)„ 5.147-153,
  8. ---------- "Höyücek Kazılan-1992", KST, XV, Ankara. (1994), s. 97-102,
  9. ---------- "Höyücek Kazıları-1990", Belleten, LVIII (1995), s. 725-745.
  10. Kazımızı ziyaret eden P.Ian Kuniholm ve arkadaşlanna, 1. evin güney bitişiğindeki bu ağaç dikmelerin bazı parçaları, dendrolu-onolojik ölçürnler yapılmak üzere verilmiştir.
  11. Başlangıçta sağlam durumda çıkartılan fınnı n kenarları, birkaç gün sonra kuruyunca, çadayıp yılulmaga başlamış, tümüyle bir yere taşımanın oLınaksızlıgı nedeniyle, kazı sonunda Bnum etrafı kuru taş duvarla çevrilip, içi toprakla doldurularak, korumaya almmaga çalışılnuşur.
  12. Ağzının bir veya iki tarafında kabartmalı çanaklar, ilk kez Höyticek'te yoğun şekilde görüldüğünden, bunlara "Höyücek mallan" adı verilmiştir (bk. Duru 1992,555 vd.).
  13. Mermer kaplardan üçü, Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğünün izniyle, İstanbula getirilmiş ve Anabilim Dalımız Restorasyon Laboratuvannda, Restoratör Dr.Sait Başaran tarafindan başarıyla onarılmıştır.
  14. Burdur Bölgesi'nin kuzey kesimlerinin Erken Neolitik Çağı çanak çömleği ile ilgili olarak bk. Dini, 1989.
  15. "Ana Tanrıça ve Çocuk" kompozisyonundaki kadın figürününün çok yakı n bir benzerini bize meslektaşı= Prof.Dr.Aykut Çınaroğlu tanı ttı. Kendisinin Newyork'ta Metropolitan Museum'un depoları nda gördüğü bir fıgürin (Lev.50/3), bizim Höyücek eserinaizden, sadece öndeki küçük figürün yokluğu ile ayrılmaktadı r. Kadını n yauş biçimi, vücut lusunlannı n ilişkileri, proporsiyonlar ve genelde yapı m biçemi, hayret verecek ölçüde Höyücek eserine benzemektetir. Bu iki eserin aynı ustanı n elinden çı ktığı dahi düşünülebilir. Metropolitaddaki Ana Tanrıça figiirinin Burdur Bölgesi'nden götürülmüş olduğundan hiç kuşkumuz yoktur. Bir eski eser kaçakçılığı olayını n ortaya çıkmasını sağlayan Sayın Çmaroğlu'na, içten teşekkürler sunanz. Bazı özel kolleksiyonlarda saklanmakta olan iki yatan kadı n tassiri de, Höyücek, Hacılar ve Metropolitan Müzesi eserlerine, gerek yauş şekli ve gerek işleniş biçemi bakımı ndan çok benzemektedir U. Thimme (Ed.); Art and Culture of the Cyclades, Karlsruhe (1971), Les.. 556, 557). Esasen bu iki eser "Neolithic Hacı lar VI type" olarak tanı tı lmışur. Bunları n da Anadolu'dan bir şekilde çı kartılmış oldukları anlaşılmaktadır.
  16. Höyücek ile kuzey bölgelerin çanak çömlek buluntuları arasındaki ender ilişkilerin bir örneği, Lev.29/5'deki parçanın benzerinin Bilecik-Kınık yalunlarında yüzey buluntusu olarak ele geçmesidir. (T. Efe, "Chalcolithic Pottery from the Mounds Aslanapa (Kütahya) and Kınık (Bilecik)", Anatolica, XIX (1993), Lev. 5/21; 11/21).
  17. Höricek'in hayvan kemiklerini inceleyen Dr. Bea De Cupere (Musee Royal de L'Afrique Centrale-Belçika), bu yazının son provasından çok kısa bir süre önce, araştırmalarımn sonuçları hakkında bilgi vermek amacıyla hazırladığı "Faunal Remains from Höyücek" başhkh, ön rapor niteliğindeki bir yansım bize gönderdi. Höyücek fauna'snun ayntıh son raporunu B. De Cupere henüz yayınlamadığı için, biz burada bu yazıdan bazı bölümleri özetleyerek veriyoruz. Yazarın saptamlanna göre Höyücek'in KAD ve TD yerleşmelerinde kemikleri ele geçen hayvanlar şunlardır: Boz ayı (Ursus arctos), tilki (Vulpes vulpes), tavşan (Lepus capensis), in raca (Capreolus capreolus), ala geyik (Dama dama), kızıl geyik (Cervus elaphus), domuz (Sus scrofa), koyun, keçi (caprine), sığır ve deniz istridyesi (Strombus bubonius). EYD yerleşmeleri içinden gelen kemikler de, tavşan, domuz, köpek (Canis lupus f. familiaris), ala geyik ve kızıl geyik, koyun, keçi (capriııe), sığır, at (equid) gibi hayvanlara aittir. Domuz, koyun, keçi ve sığır, büyük olasılıkla, hem yaban, hem evcil idi. Bayan De Cupere'ye göre;
  18. "We expected to find, especially in the earlier levels of Höyficek (EYD1, EYD2, and EYD3), remains of aurochs (Bos primigenius) and no bones of domestic cattle, However, it became clear that, when comparing the measurements which were taken on the cattle bones of Höyficek of with those of aurochs found in the literature (Boessneck, 1957; Elman, 1972; Boessneck 8c von den Driesch, 1975; von den Driesch Sc Boessneck, 1976; Amberger, 1979; Rauh, 1981; Kussinger, 1988), in only few instances sizes could coincide with female aurochs; all the others fell beneath the range of measurements that are giyen for aurochs bones. Catde form Fikirtepe (around 5000 BC) is found to be domestic (Boessneck & von den Driesch, 1979). Most of the measurements from Hfiy(icek fell within the range of dimensions giyen for cattle of Fikirtepe, oftenly measurements from Höyficek cattle were even smaller than the average size at Fikirtepe. Withersheight could be calculated on a metacarpal of a male individual found in the -KAD-TD-sample, giving 135 cm, and on two metacarpals (sex unknown) from the EYD24evel, giving 127 and 128 cm."
  19. Tartışmalar ve sonuçlar da şöyle özetlemniştir:
  20. "Based on the size dimunition and morphological changes, it has been found that pigs, caprines and cattle were already domesticated in all levels of Hfiyficek. The Schlepp-effect has also been used to indicate whether a domestic or wild breed is present. In this case this feature understands the absence of leg bones (humerus, radius, ulna, femur and tibia) on the site. This is caused by the fact that the hunted animal in its whole was to heavy to be transported to the site. Therefore, the animal was butchered at the killhıg spot; leg bones were removed from the body and throwed away, reducing in this way the weight of the bıırden that had to be transproted to the site. Apparendy the meat was dragged in the skin, with the foot bones (carpals, tarsals, metapodials, first, and second phalanges) left attached to it. This probably made it easier to drag the meat-filled hide (Perkins & Daly, 1968). At Suberde, where it is befieved that cattle were wild, the ratio of leg bones to foot bones was approximately one to six. Conversely, leg bones were bener represented (ratio of two to three) at Can Hasan, where catde were found to be domestic. For the earliest levels of Hı5yficek this ratio was almost one to one for the EYD1-level and one to two for the EYD2-level. No leg or foot bones were revovered in the EYD3-level. These ratios results to be very different from those of Suberde and more comparable with the ratio of Can Hasan. However, differential preservation, fragmentation, and identification of the faunal material influence the number of steletal elements present. Inter-site comparisons have, therefore to be treated with caution. The absence of the Schleppeffect in Hfiyiicek points towards the presence of a domestic breed, but it is not the basic evidence.
  21. Although it is thought that cattle domestication took place during the seventh millenium BC, the oldest sure finds of domesticated cattle in Turkey are found at Çatal Höyük in a context dating around 5800 BC (Perkins, 1969). It is possible that cattle were already domesticated at Hacılar (approximately 7000 BC) since dimensions of bones are slighdy smaller than bones of aurochs but no certainty is giyen (cfr. Gautier, 1990). Out of Turkey, bones of early domestic cattle were found at the site of Bouqras (Syria), dated 6400-5900 BC (Akkermans et al., 1983), and they were also reported at Argissa-Magula (Greece) dated around 6300 BC (cfr. Gautier, 1990).
  22. The exact date of the earliest levels (EYD1, EYD2, and EYD3) remains a problem. Untill now they are dated on archaeological grounds around 7000 BC. To verify these dates, it will be tried to carry out C14-clating on bones coming from these levels. In each case, very early finds of domestic cattle in Turkey are found at Höyücek, which indicates that cattle domestication must have taken place at the latest during the first half of the seventh rnillenium BC or maybe even before.
  23. Bu dipnotta kullamlaın bibliyografya listesi:
  24. Akkermans, P.A., Boerma, J.A.K., Clason, AT., Hill, S.G., Lohof, E., Meiklejohn, C., le Miere, M., Molgat, G.M.F., Roodenberg, J.J., Waterbolk-van Rooyen, W. & yan Zeist, W. (1983) Bouqras revisited: Preliminary report on a project in Eastern Syria. Proceedings of the Prehistoric Society 49, 335-372; Amberger, K.-P. (1979) Neue Tierknochenfunde aus der Magula Pevkakia in Thessalien. 11. Die Wiederkauer. München, Dissertation; Boessneck, J. (1957) Funde des Ures, Bos primigenius Bojanus 1827, aus alluvialen Schichten Bayerns. Saugetierkundliche Mitteilungen 5, 55-69; Boessneck, J. 8c von den Driesch, A. (1975) Tierknochenfunde vom Korucutepe bei Elüzığ in Ostanatolien. in: yan Loon, M.N. (ed.) Korucutepe 1. Studies in Ancient Civilisations. North Holland/American Elsevier; Boessneck, J. & V011 den Driesch, A. (1979) Die Tierknochenfunde aus der Neolithischen Siedlung auf dem Fikirtepe bel Kadiköy am Maramarameer. München; Elunan, J. (1972) The urus female (Bos primigenius Boj.) fi-om Slügarp, Southern Sweden. Zoologica scripta 1, 203-205; Kussinger, S. (1988) Tierknochenfunde vom Lidar Höyük in Südostanatolien (Gı-abungen 1979-1986). München, Dissertation; Perkins, D. Sc Daly, P. (1968) A hunter's village in Neolithic Turkey. Scientific American 219, 97-106; Rauh, H. (1981) Knochenfunde von Saugetieren aus dem Demircihüyük (Nordwestanatolien). München, Dissertation; von den Driesch, A. Sc Boessneck, J. (1976) Zur Grösse des Ures. Bos primigenius Bojanus, 1827, auf der lberischen Halbinsel. Saugetierkundliche Mitteilungen 24, 66-77.
  25. 993 yaz aylarında kazısına başladığımız Bademagacı Höyüğil'nde (eski Kızılkaya Höyüg-ü) sözü edilen boya bezekli çanak çömleğin benzerlerine rastlanılmıştır. Bademağacı kazılan= ilk sezonunda bu türlerin bağlı olduğu mimarhk katı saptanamadığından, tarihlenmesi de yapılamamıştır. önümüzdeki kazı dönemlerinde bu soruya yamt bulacağımız! umuyoruz.

Figure and Tables