ISSN: 0041-4255
e-ISSN: 2791-6472

A. Hilmi Ergeneli

Anahtar Kelimeler: Ayvalık Savunması, 1919, Kuvâ-yi Milliye, Tarih

Bu anılar, 1919 yılında Balıkesir Mutasarrıfı olan babam Ahmet Hilmi (Ergeneli) tarafından yazılmış olup 15 Mayıs ıgıg’da İzmir’in Yunanlılar tarafından işgalinden sonra Balıkesir Müstakil Mutasarrıflığına bağlı bir kaymakamlık olan Ayvalık’ın da işgal edilmek istenmesi üzerine yapılan savunma ve kurulan Kuvvayı Milliye teşkilatı ile ilgilidir. İstilacı Yunan ordusuna karşı küçük bir muntazam Türk askerî kuvveti ve hemen kurulan Kuvvayı Milliye örgütünün işbirliğiyle yapılan ilk direniş ve o zamanki İstanbul hükümetinin politik girişimler ve protestolarla yetinilerek saldırının önleneceği ve silahlı karşı koyma ile büyük İtilaf Devletlerini kızdırmanın doğru olmayacağı yolundaki inanç ve iddialarına karşı bir yandan silahlı savunmayı ve Kuvvayı Milliyenin kuruluşunu gerçekleştirmek ve öte yandan da İstanbul Hükümetini oyalayarak bu savunma hareketlerini kırıcı girişimlerini boşa çıkarmak için yapılan uğraş ve çabalar, belgelere dayanılarak anlatılmaktadır. Bu anılar, Hilmi Ergeneli’nin Balıkesir’deki faaliyeti hakkında kendisinden hesap sorulmak üzere Dahiliye Nazırı Ali Kemal tarafından İstanbul’a çağırılması ve İzmit Mutasarrıflığına nakledilmesi kararlaştırılmışken Ali Kemal’in istifası üzerine ona vekâlet eden Şurayı Devlet Reisi Etem Bey’in anlayış göstermesiyle tekrar daha büyük bir hevesle çalışmak üzere Balıkesir’e dönmesine kadar geçen olayları kapsamaktadır. Halbuki bundan sonra, Birinci Balıkesir Kongresi’nin toplanması, Kuvvayı Milliye’nin ve savunma teşkilâtının daha geniş ölçüde yayılması, eski Edremit Kaymakamı olan Burhaniye Kuvvayı Milliye Kumandanı ve Çanakkale’de Ak- baş’taki Fransız cephaneliğini basarak silahları kaçıran Hamdi Bey’in Anzavur çeteleri tarafından öldürülüşü, Hilmi Bey’in Ferit Paşa hükümeti tarafından azledilerek muhafaza altında İstanbul’a götürülmesi emri verildikten sonra kabine değişmesiyle kendisinin Kırkkilise (yani şimdiki Kırklareli) Mutasarrıflığına tayini gibi olaylara ait anılarını, ne yazık ki, toparlayıp yazmaya olanak bulamadan rahatsızlanmış ve 1955 yılı başında vefat etmiştir.

Vefatından sonra elime geçen bu anıları ve bunların ekleri olan her türlü evrak ile telgrafları, bazı gazete kupürlerini ve fotoğrafları, Kurtuluş Savaşımızın başlangıcı ile ilgili ve belki de karanlıkta kalmış olabilen bazı noktalan aydınlığa kavuşturur ümidiyle Türk Tarih Kurumu’na sunmayı düşündüm. Anılarla birlikte Hilmi Ergene- li’nin bir de kısa biyografisini sundum. Gerek anılar, gerekse dayandığı belgeler, o zaman kullanılan Osmanhca terimlerle dolu oldukları için, belki de bunları bugünkü dilimize çevirerek yayınlamak düşünülebilirdi. Fakat bunu yaparken, özellikle o zaman yazılmış olan orijinal telgraflardaki bazı cümlelerin anlamını tam olarak yansılamamak kaygısı ile ana metine hiç dokunmadım; fakat bu metinde geçen ve bugün artık hiç kullanılmayan arap ve fars asıllı birtakım sözcük ve deyimlerin anlamını açıklayan ve alfabe sırası ile düzenlediğim çok ufak bir sözlüğü yazının sonuna ekledim. Böylece metinde geçen birtakım ifadelerin daha kolay anlaşılması sağlanmış olacaktır.

Bu anıların Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu TÜRK TARİH KURUMU tarafından yayınlanması hususunda yardımlarını esirgemeyen eski Başkan merhum Ord. Prof. Enver Ziya KARAL’ın aziz hâtırasını saygı ile anarken, anıların yayımının daha fazla gecikmemesini sağlayan sayın Başkan Prof. Dr. Yaşar YÜCEL’e sonsuz şükranlarımı sunarım.

Nişantaşı, Aralık 1984
Adnan ERGENELl

Hilmi ERGENELİ’nin kısa biyografisi

Ahmet Hilmi Ergeneli 1305 (miladi 1889) yılında Edirnenin halen sınırlarımız dışında kalan Ortaköy kasabasında doğmuştur. Uzunköprü nüfusuna kayıtlıdır. 1322 yılında Edirne idadisinden mezun olduktan sonra mülkiyeye girmek üzere müracaat etmişse de, yaşı küçük görüldüğünden bir yıl beklemesi gerekmiş ve bu bir yıl içinde Darülfünun Riyaziye Bölümüne devam etmiş, sonra da 1323 yılında Mülkiyeye girmiştir. Mülkiycden mezun olunca, o yıl ilk defa kurulmuş bulunan ve yüksek öğrenim görmüş kimseler için mecburi olmayan Beylerbeyindeki (İhtiyat Zabit Mektebi)’ne kendi isteğiyle kaydolmuş ve 1327 yılı temmuz ayında ihtiyat mülâzim-i sanisi (teğmen) rütbesiyle mezun olmuştur.

1327 başında evlenmiş ve aynı yıl, yani 1911 yılı ağustos ayında (Cezair-i Bahri Sefit) Vilayeti maiyyet memurluğu görevi ile vilayet merkezi olan Rodos’a gönderilmiş, eylül ayında İtalyanların harp ilan etmesi ve daha sonra Adalar bölgesine taarruz hareketlerinin başlaması üzerine Rodosta yedek subay olarak askeri göreve nakledilmiş ve hamile olan eşini Istanbula gönderip kendisi Rodos savunmasına katılmıştır. Rodosun Italyanlar tarafından işgali sonunda, bağh bulunduğu taburla birlikte 1328 (1912) mayıs ayında esir alınıp Italyada Palermo’ya gönderilmiş ve sekiz aylık bir esaretten sonra, 1912 yıh sonlarına doğru memlekete dönmüş, fakat bu kez, Balkan savaşı sürdüğünden dolayı, Edirnenin geri alınmasına kadar askerî görevde kalmıştır. 1913 yılı başında terhis edilerek Edirne Nüfus Müdürlüğüne atanmıştır. 1914 yılı şubat ayında Enez Kaymakamlığına ve kısa bir süre sonra Foça ve aynı yıl içinde Gemlik Kaymakamlığına atanmış, 1915 te Kartal Kaymakamlığına nakledilmiştir. Daha sonra Mülkiye Müfettişi olarak 1919 yılına kadar çeşitli yerlerde dolaşmış ve 1919 yılı nisan ayında Karesi Sancağı (yani Balıkesir) müstakil mutasarrıflığına atanmıştır.

Bahkesire bağh bir Kaymakamlık olan Ayvalık Yunanlılar tarafından işgal edilince Bahkesirde Kuvvayı Milliye teşkilâtı kurmak, Ayvalık savunmasına yardım etmek, millî hareket tarafından 26 Temmuz 1335 (1919) tarihinde toplanan Birinci Balıkesir Kongresi’ne katılmak gibi vesilelerle Damat Ferit Paşa hükümeti tarafından azledilerek tahtelhıfz Istanbula gönderilmesi emredilmişse de bu emri yerine getirmekle gene kendisi görevli olacağı için böyle bir emir yerine getirilmemiş, fakat daha sonra Ali Rıza Paşa Kabinesinin kurulmasında, 1920 yılı başlarında Kırkkilise (yani şimdiki Kırklareli) mutasarrıflığına atanmıştır. Damat Ferit Paşanın tekrar Sadırâzam olması üzerine Kırklareli mutasarrıflığından da azledilmişse de, Trakya savunmasını sağlamaya çalışan Trakya-Paşaeli Cemiyetinin girişimiyle yerinde bırakılmıştır. (Bu münasebetle, Refi Cevat (Ulunay)'ın sorumlu Müdürü bulunduğu (Alemdar) gazetesinin 23 nisan 1920 cuma günlü sayısında “Kırkkilise Mutasarrıflığı” başlığı ile yayınlanan ve Hilmi Beyin bu görevden alınmasını öneren imzasız bir yazı sureti, anıların sonuna EK I olarak eklenmiştir).

Trakyanın Yunanlılar tarafından işgali üzerine Kırklarelinden ayrılarak Istanbula dönen Hilmi Ergeneli, bir süre sonra Anadoluya geçmeyi başarmış ve Eskişehir Mutasarrıflığına atanmıştır. (Bu sırada Ankarada yayınlanmakta olan “Yeni Gün” gazetesinin i Nisan 1921 cuma günlü sayısında Hilmi Beyin bir fotoğrafı ile birlikte çıkan “Eskişehir Mutasarrıfı” başlıklı ve kendisini öven bir yazının sureti de EK II olarak eklenmiştir).

İkinci İnönü muharebeleri ve onu izleyen Eskişehirin boşaltılması ve Sakarya muharebeleri sırasında ve Yunanlıların Sakaryadan geriye çekilmelerine kadar Eskişehir Mutasarrıflığı üzerinde kaldığı halde çeşitli yerlerde çalışmış ve 1921 eylül ayında Yozgat Mutasarrıflığına atanmış ve o sırada anıların sonuna koyduğumuz EK III te görüleceği gibi Balıkesir’deki çalışmalar hakkında Milli Savunma Bakanlığından bilgi üstlenmişse de bunları düzenlemeye vakit bulamadan 26 Ağustos 1922 de Büyük Taarruzun başlaması ile 1 Eylül 1922 de Yunan işgalinden kurtarılan Kütahya Mutasarrıflığına ve 1923 mart ayında terfian Bursa Valiliğine, 1924 te de Amasya Valiliğine atanmış, Şurayı Devletin (yani Danıştayın) kurulması üzerine Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23 haziran 1927 günlü toplantısında Danıştay Üyeliğine seçilmiştir. Gene aynı yıl sonlarına doğru Iç İşleri Bakanlığı Müsteşarlığına tayin edilmiş ve beş yıl bu görevde çalışmıştır. 1933 te terfian, merkezi Diyarbakırda bulunan Birinci Umumi Müfettişliğe atanmış, iki yıl sonra Büyük Millet Meclisinin beşinci seçim döneminde Çanakkale Milletvekilliğine seçilmiştir. Üç seçim devresinde Çanakkale Milletvekili olarak kalmış, yedinci devrede otuz yıllık hizmet sütesini bitirmiş olduğundan emekliliğini istemiş ve sekizinci seçim devresinde de Milletvekili seçilmemiştir.

Balıkesir Mutasarrıflığı sırasında Ayvalık savunması, Kuvvayı Milliye teşkilatının kurulması ve Birinci Balıkesir Kongresi ile ilgili anılarını yazmaya başlamış, fakat bu anıların ancak birinci kısmını bitirebilmiş, 1950 yılında hastalandığı için ikinci kısmını tamamlaya- madan 1955 yılı başında vefat etmiştir.

Yaptığı hizmetlere mukabil önce beyaz şeritli İstiklal Madalyası ile taltif edilmişse de daha sonra, birlikte Ayvalık savunmasında çalıştıkları Ali Çetinkayanın ve Kâzım Özalp Paşanın girişimleriyle, kendisine kırmızı şeritli İstiklal Madalyası verilmiştir (EK IV).

A. ERGENELİ

Üçyüz otuz beş senesi (Milâdi 1919) mayısının onbeşinci perşembe günü İzmirin Yunanlılar tarafından işgal edilmekte olduğu ve bu esnada cana, mala ve ırza tecavüz gibi fecayiin de cereyan etmekte bulunduğu haber alındı. Bâbıâli telgrafhanesinden öğleden sonra saat birde çekilen Dahiliye Nazırı Mehmet Ali imzah telgrafta işgal keyfiyeti şöyle izah ediliyor:

“İngiliz kuvayı askeriye kumandanı Amiral Galtrop tarafından Aydın Vilâyetine dün tebliğ olunan notada mütarekenamenin yedinci maddesine istinaden İzmir istihkâmlarının işgal edileceği bildirilmiş ve Hükûmet-i Seniyyece de bu zaruret kabul edilmişti. Bu kerre Iz- mire itilaf ve Yunan askerlerinin çıkmakta oldukları Aydın Vilayetinin iş’anndan anlaşılmış olduğundan, Hükümet bu babta hukukunun muhafazası için uhdesine terettübeden vezaifi ifaya teşebbüs etmiştir. Matbuata bir tebliğname dahi verecektir. Keyfiyetin lisan-ı münasiple icabedenlere tebliğini ve sükûn ve vekardan inhiraf edilmemesini rica ederim. 15 Mayıs 335.”

Gene 15 Mayıs 335 tarihli ve Dahiliye Nazırı Mehmet Ali imzah, fakat bu defa Bâbıâli telgrafhanesinden değil, umumi telgrafhaneden verildiği Dcr’aliyye mahreçli olmasından anlaşılan ve 16 Mayıs 335 günü öğleden evvel dokuz ellide çekildiği telgrafnamede mukayyet diğer bir telgrafta da şöyle deniyordu:

“İngiliz kuvayı umumiyesi kumandanı Amiral Gallrop Cenapları tarafından Aydın Vilayetine dün sabah tebliğ olunan notada Paris Sulh Konferansının mukarreratına ve Mütarekenamenin yedinci maddesine istinaden İzmir istihkâmlarının işgal edileceği ve öğleden sonra verilen ikinci notada dahi Mütarekename ahkâmına müsteniden İzmir şehrinin Yunan asâkiri tarafından işgaline Düvel-i Mü’telifcce karar verilmiş olduğu bildirilmiştir. Hükümet bu babda hukuk-u millet ve devletin muhafazası için uhdesine terettüp eden vezaifi ifaya teşebbüs etmiştir. 15 Mayıs 1335.”

Bu telgrafta Yunan askerlerinin Izmire çıkmakta olmalarından bahsedilmemesine nazaran bu ikinci telgrafın daha evvel yazıldığı, fakat İstanbul telgrafhanesinden ertesi günü çekildiği anlaşılıyor. Nitekim, mahreç numaraları da, birincisinin 669 ve İkincisinin 679 dur.

İzmirin işgaline takaddüm eden günlerde dahi Ayvalık kasabası, Livanın en çok üzerinde durduğu bir yerdir. Her tarafta olduğu gibi bilhassa mühim bir kesafet arzeden Ayvalık rumlan günden güne şımarıklıklarını artırmaktadırlar. Yunan Salib-i Ahmeri yardım heyeti sıfatını takınarak Ayvalığa gelmiş ve yerleşmiş bulunan Yunan zabitleri, hakikatte Yunan ordusunun pişdarlarıdır. Muavenet-i sıhhiyye için muktazi ecza ve edevat-ı tıbbiyye yerine silah ve teçhizat-ı askeriyye ithaliyle meşgul olan ve müteaddit defalar Bab-ı Âlinin nazarı dikkatini celbettiğim bu heyet, İzmirin işgalinden sonra faaliyetini büsbütün artırmıştır. Artık silah kaçakçılığını alenen himayeye ve hattâ zabıtamıza müsellahan mukavemet ve mukabeleye kadar cür’et göstermektedirler.

Bunların direktifleriyle hareket eden Ayvalık rumları da bilhassa an asıl İzmirli olup Livaca müfrit rum ve Yunan tarafdarlığıyle şöhret alan İngiltere hükümetinin Ayvalık mümessili Hadkinson’dan kuvvet ve cesaret almaktadırlar. Esasen iradesi zayıf olan kaza kaymakamı (yüzelliliklerden Osman Nuri) günden güne fenalaşan vaziyet karşısında şaşırmıştır. İzmir işgalinin ertesi günü, yani 16 Mayıs 335 te Livaya yazdığı bir telgrafta “Asker olmaları dolayısiyle alacakları emre tevfikan kuvve-i askeriyye dahile çekilecek olursa fikdan-ı vesaitten dolayı temin-i asayişe cihet-i mülkiyece imkân olamıyaca- ğından” memurin-i mülkiyenin ne yolda hareket edeceğini soruyor.

Ayvalıkta hazeri kadrodan pek çok zayıf, hatta bir tabur mevcudundan daha az kuvvette bir alay vardır. Alay Kumandanının unvanı da “Ayvalık mıntaka kumandanı”dır ve İzmirdeki fırkaya merbuttur.

Kaza Kaymakamı, İzmirin işgali üzerine Ayvalıktaki bir avuç askerin de her ihtimale karşı geri alınacağını zan ve tahmin ediyor ve Kazanın kırk iki kadro mevcutlu jandarması ile dört polis ve bir komiserden ibaret zabıta kuvvetiyle Ayvalıkta temin-i inzibatın bilhassa bugünkü şerait altında mümkün olamayacağından bihakkın endişe ediyor.

Mıntıkası geniş olan Livanın zabıta kadrosu esasen ihtiyacın çok dûnundadır. Hiç bir yerden yardım imkânı da mevcut değildir. Maddî kuvvetten ziyade Devlet otoritesinin elden çıkarılmaması suretiyle vaziyete hâkim olmak icabediyor. Kaymakamın mânevi- yatını takviye için, askerin geri çekilmesi mevzubahis olmadığını ve elbirliğiyle asayişin hüsn-ü muhafazasına itina edilmesi icabettiğini bildiriyorum.

Dahiliye Nezareti, İzmirin işgali ve müstevliler tarafından ika’ edilen fecayi üzerine yer yer duyulmakta olan heyecan ve galeyanın önüne geçmek maksadı ile 17 Mayıs 335 günü şu şifreli telgrafı yazıyor:

“İzmirin Yunan askeri tarafından işgalini hükümet, düvel-i Mütelife mümessilleri nezdinde şiddetle protesto etmiştir. Bu protestonun Paris ve Londraya tebliğ edilmiş olduğuna şüphe yoktur. Kuv- ve-i galibeye mukavemet-i maddiyye mümkün değildir. Fakat bu kuvvete serfüru etmek hiçbir vakit hakkından fâriğ olmak mânasını tazammun etmez. Maamafih böyle mühlik ânlarda âkıbetin tavazzuhuna intizaren vekar ve sekineti muhafaza etmek de bir vazife-i vatanperveri ve bir mükellefiyyettir. Ahalinin her tarafta görülen tezahürat-ı vatanpeverranesi şâyan-ı takdirdir. Ancak, hükümet bunun şu ânda sükûnetle ifasını ve meselâ Dersaadet İtilaf mümessillerine ve Amerika mümessiline telgrafnameler keşidesi suretiyle ifasını daha muvafık görüyor. Diğer cihetten, İzmirden bu gece alınan haberlere nazaran yedi saat devam eden işgal ameliyesinden sonra muhabere-i telgrafiyyenin teessüs ettiği, hükûmet-i mülkiyemizin tekrar ifayı vazifeye başladığı ve en bariz alâim-i hakimiyyet olan polis ve jandarmamızın dahi vazifesini ifaya devam eylediği anlaşılmış olduğundan bu cihetlerin dahi oradaki hamiyyetmendana beyanı suretiyle tes- kin-i heyecanlarına himmet buyurulması”

Diğer taraftan İzmirde cereyan eden hadisatı merakla tâkibe- diyoruz. Etraftan haberler soruyoruz. Livanın İzmir vilâyetiyle yakından alâkası bulunan Ayvalık kaymakamından 17 Mayıs cumartesi günü makina başında malûmat istiyorum:

— Nasılsınız? Ne haberleriniz var? Izmire dair ne mâlûmat alabildiniz?

— İzmir hakkında iş’ârat-ı âlilerinden başka mevsuk mâlûmatı- mız yoktur. Ancak bu sabah İzmirden gelip Dersaadete gitmek üzere limanımıza uğramış olan Jan namındaki İtalyan vapuruna kadar gittim, Vapur İzmirden yolcu almamış, bir tek kadın bir suretle gelebilmiş. Onunla görüşen bir Ayvalıklıdan aldığım mâlûmata göre Yunan askerinin hîn-i hurucunda başta bir hoca, elinde siyah bir Hilâliahmer bayrağı olduğu halde Redd-i ilhak cem’iyyeti namına ahaliyi silaha dâvet ederek asker üzerine ateş açmışlar ve bir hayli müddet mukabele devam etmiş ise de daha o akşam sükûn teessüs etmiş ve bu hareket merkezinin KÖYLÜ Gazetesi idarehanesi olduğu anlaşılmış ve müşevvikler derdest olunmuştur. îki beyinsiz adamın yüzünden masum ahaliden de bir hayli maktul ve mecruh vukua gelmiştir. Bir müddet inkitaa uğramış olan telgraf muhaberatı dün İzmirle İstanbul arasında doğru hat üzerinden tekrar cereyana başlamış, ta gece yansına yakın bir zamanda hat serbest kalarak muhabere memurlarından havadis almaya çalışılmış ise de mezun olmadıkları cevabı alınmıştır. Bergamaya gelmiş olan ZEYBEK gazetesi müdürüne gece servis tarikiyle vaziyet sordurulmuş, yalnız buhranın zail ve îz- mirin bizim olduğu yolunda muhtasar bir cevap alınabilmiştir. Hü- kûmet-i mülkiyenin İzmir’de elyevm mevcut olup olmadığı asıl ca- lib-i merak nokta ise de, buna dair bir malumat alamadık. Yalnız Bergama ve Ayvalık’ın resmî telgraflarının dün akşam üzeri çekildiği, fakat mukabeleten devair-i resmiyye namına telgraf alınmadığı vâki sual üzerine Bergamadan anlaşılmıştır. Bergamanın heyecanı dahi ziyade olduğu ve oraca da mukavemet vukuu hissolunuyor. Edremit’i dahi iyi görmüyorum. Bugün Zeytinlik kariyesinden pomak muhacır- ları hemşehrilik dolayısiyle bana adam göndermişler, ne yapacaklarını soruyorlar. Bittabi selâmetin sükûn ve itaatte olduğu nasayihinde bulundum. Lâkin Edremit’te ve belki Burhaniye’de de bâzı tahrikât olduğu anlaşılıyor. Şu sırada bu iki mühim Kazanın iyi idare memurlarından mahrumiyeti cidden dâî-i mehaliktir. Bizim rumlarda şimdilik her vakitten ziyade bir sükûn görülüyor. Hükümete riayet ve itaatte kusur etmiyorlar. Kazamızda yalnız yüz elli hane kadar Kola- şın’h boşnak muhacırlarını havi olan Küçükköy ahvalinden korkulur. Akşam o civardaki kışladan gelmekte olan askerî mekkâri efradının hayvanları boşanarak mezkûr kariyeye kaçmış ve askerler tarafından takîbedilmiş oldukları esnada jandarma devriyemiz tarafından hatâen asker üzerine ateş edilmişse de yanlışlık derhal anlaşılarak lehülhamd bir kaza olmamıştır. Geçen gün bu köye İngiliz kumandanı ile beraber gittik ve her iki tarafa da bir hayli nasayihte bulunduk ise de ramlar gene boşnaklardan şikâyette bulunduklarından yarın da gideceğim. Evvelki gün Kazâmıza hemcivar olan Ayazment köylerini de dolaşmıştık. Bunlar tarafından bir tehlike melhuz değildir. Gömeç köylerinde bir hayli boşnak ve adalı müslümanlar bulunduğundan, o taraftan bir parça korku vardır. Lâkin mahalli hükümet, tedabir-i ciddiye ile teskin-i ezhana kudretyab olabilir. Çünki yerli ahaliyi bu gibi tahrikâta müsteit görmedim.

— İzahatınıza teşekkür ederim. Memleket pek nazik dakikalar geçiriyor. Kabine istifa etti. Resmen de tebliğ edeceğim. Vekâleten idare-i umur ediyorlar. Her vesile ile sükûn ve vezaif-i mevduaya fart-ı merbutiyyet ve gayret tavsiye olunuyor. Müslümanların korku hasebiyle hicretlerine, yerlerinden oynamalarına mâni tedabir ittihazı lâzımdır. Rumlar sükûn ile hareket ederlerse müslümanlar için de korku kalmaz. Müslüman ekseriyyetini, memlekette küçük bir hadisenin pek büyük zararlar tevlit edeceğinden bahisle sükûn ve itidale dâvet ve vaziyetin inkişafına, hükümetin tebligatına intizar eylemelerini tavsiye muvafık olur. Civarda muhill-i asayiş hiçbir vak’amız yoktur. Hadkinsonun İzmir mukadderatı hakkında mâlû- matı yok mudur? Istanbuldan ne haberler alıyor?

— İşgal meselesini telgrafname-i devletleri üzerine bendeniz kendisine söyledim. Hayretler ile telâkki etti, hattâ inanmak istemedi ve bizim hanedeydi, hemen Dersaadete bir şifre yazdı. Cevabını alamadığı için akşam da bir şifre yazdı. İzahat istedi. Bugün ayak üzeri yolda tesadüf ettim. Cevap geldiğini ve görüşmekliğimizi söyledi. Şimdi gidip kendisini göreceğim. Maiyyetindcki emirber çavuşun Sadettin efendi zimmetindeki parasına büyük ehemmiyet veriyor. Çünki vaktiyle cebren ve kerhen alındığına kaani olmuştur. Bunun için bu paranın bir an evvel gönderilmesine delâlet buyurulursa pek ziyade memnun kalacaktır. Her vakit mutedil, adaletperver ve OsmanlI hükümeti ile müslümanlara karşı hüsn-ü nazar sahibi bir zattır. Burada müslüman olarak kasabadaki memurlardan başka kimse yoktur. Onlar da ailelerini civar müslüman kazâlarına gönderdikleri için müsterihtirler. Ancak, burada yarınki pazar günü bir işgal veya ilhak vukuu rumlar arasında söyleniyormuş. Bunun bittabi ne derecelere kadar ciddi olduğu bilinemezse de zaman mümtenii mümkün kılacak bir kabiliyetle ilerliyor.”

Kaymakama sükûn, itidal ve metanet tavsiye ederek Hadkin- son’la görüşmesi neticesi hakkında vereceği mâlûmata intizar ettiğimi bildirdim.

Hadkinson rolünü iyi oynuyor. İzmirin işgalini haber alamamış da kaymakam haber verince hayretle telâkki etmiş. Sonra İstanbul- dan şifreyle malûmat istemiş, cevap alamamış, tekrar bir şifre daha yazmış! (Kaymakam, Hadkinsonun bu şifrelerinin İzmir işgali hakkında malûmat istemekten ziyade Ayvalık vaziyetine dair raporlar olduğunu ya bilerek saklıyor, yahut da bilmiyor, fakat bilmiş olması daha kuvvetli. Çünki Hadkinson’dan şüphelenmiyeyim, diye bana onu methediyor. Bir sürü laf ve güzaftan sonra da ehemmiyetsiz bir- şeymiş gibi, yolda ayak üzeri kendisine tesadüf ettiğini ve Hadkin- son’un cevap aldığını bildirerek görüşmeye çağırdığını söylüyor ve bütün bunlar arasında da Ayvalığın işgal ve ilhak şayialarından bahsediyor.

Nihayet gece, 17/18 Mayıs 335: Kaymakam, Hadkinsonla mülakatı neticesini bildiriyor:

“Bugün Hadkinson beyle görüşüldü. İzmirde vâki olduğu gibi Ayvalığın da aynı âkıbete mâruz kalması ihtimal dahilinde gösterildi. Daha doğrusu Midilli’de vukua gelen hazırlıkların böyle bir âkıbeti teyit etmekte olduğu anlaşıldı. Verilen karar, öyle bir hal vukuunda kuv- vei işgaliyenin tesis-i sükûn etmesine değin kuvvayı Osmaniye tarafından her türlü fedakârlık mukabilinde muhafaza-i âsayişe itina olunacak. Bu müddet zarfında dahilden harice ve hariçten dahile hiçbir şüpheli ve müsellah şahıs bırakılmamak için şehrin harici âdeta kordon halinde askeri devriyeleri tarafından muhafaza edilecek. Asıl vukuat zuhuru muhtemel bulunan Küçükköy karakol efradı takviye olunarak orada Jandarma Kumandan Muavini Mülazim Âtıf efendi bulundurulacaktır. Keyfiyet Mmtaka Kumandanına söylenildi ve su- ret-i resmiyede yazıldı. Fakat jandarma kumandanı, burada kuvvet olmadığından bahisle Küçükköy karakolunun takviyesini ve kumandan vekilinin merkezden ayrılmasını terviç etmiyor. Bahusus bu akşam hapishanede mevkuf bulunan iki rumun gûya ahali tarafından hücum ile kaçırılmış oldukları haber veriliyor ise de jandarmaların böyle bir hal vukuundan korktukları için bunu kendilerinin yaptığını hissediyorum. Ancak şimdilik hüsn-ü muamele ile istihdamlarına çalışılmaktan başka çare yoktur. Zira bu gece yedi jandarmanın silahlarını alarak firar eyledikleri bildirildi. Bu halin diğerlerine de sirayet etmesinden korkuluyor. Mmtaka kumandanlığınca mümkün mertebe hükûmet-i mülkiyenin emrine fazlaca efrad-ı askeriye verilmesi suretiyle inzibatın temini, merciinden tebliğ edilse fena olmaz zannederim. Bu gece dahi sükûn içindedir. Şimdi devre çıkacağım. İnşallah bir fenalık vuku bulmayacaktır. Yalnız, Küçükköye bir bölük ikamesi hususunun fırkaca Mıntaka kumandanlığına emir verilmesi tehlikeyi bertaraf edecektir. Oraya kuvvayı işgaliyye pişdarlarının geldiği söyleniyor. Doğru olamamakla beraber endişemizi mucip oldu. Bir de İzmirde hükûmet-i mülkiyenin mevcudiyyetini teyit eder birşey yoktur.”

*

* *

İki gündür Ayvalık Kaymakamı ile muhabereden edindiğim intiba: Ayvalıkta tertip edilmiş muntazam bir plânın tatbikatına geçilmiştir. İngiliz mümessili Hadkinson, bu plânın tatbikinde Yunan Salibiahmer heyetiyle kaymakam arasında fikir ve hareket mutabakatını tesis ve temine çalışmaktadır. Bir taraftan da işgale dair şayiaları tahkika lüzum bile hissetmiyor, Livanın anlamak istediği şeylere fazla ehemmiyet vermiyerek Livanın da vaziyeti sükûnet ve atâletle telâkkisini temine ve Ayvalığın kendilerince bozulması matlup olan asayiş ve inzibatını korumaya matuf tedbirlerini önlemeye gayret ediyor hissini uyandırıyor. Henüz ihanetine kaani olmuyorum, fakat jandarmaların kaçması, mahpuslardan birkaçını kaçırmaları gibi söküntüye ve yıkıntıya müntehi olacak hadiseleri bile ehemmiyetsiz ve âdi vak’alar gibi hikâye ediyor. îşgal vukuu takdirinde tarz-ı hareketi bile kararlaştırıyor. “Kararımız,” yahut “verilen karar” dediğine göre, bu kararı kiminle müzakere edip veriyor? Hadkinsonla olduğu anlaşılıyor. Karar muhteviyatı da bizim askerimizin işgal kuvvetlerinin tesis-i sükûn etmesine muavenetten ve her türlü müdahaleye mâni olmasından ibaret. Askerî Mıntaka kumandanının elindeki kuvveti de parçalayarak elden kaçırılmasına çalışıldığı, fakat Mıntaka Kumandanı Kaymakam Ali Rıza beyin Kazâ Kaymakamı ile teşrik-i mesai etmediği anlaşılıyor. Bilhassa bu kadar şayialar çıkar, hattâ Yunan pişdarlarının karaya çıktığı şâyi olur da Mıntaka Kumandam âtıl ve hareketsiz kahr mı? Bir mâna veremiyorum. Kaymakamın heyecan ve korku sâikası ile can kaygısına düştüğüne ve vukuunu muhakkak addettiği işgal esnasında Hadkinsonun himayesinden istifadeyi temin fikriyle idarenin dizginlerini Hadkinsonun ve bilvasıta Yunan Salibiahmer heyetinin eline teslim ettiğine zahip oluyorum.

Telgrafı tekrar tekrar okuyorum. Bütün gece bâzan müspet, bâzan menfi mülâhazalarla kaymakamın işgal vukuunu haber verdiği sabahı, 18 Mayıs pazar sabahını bekliyorum.

18 Mayıs 335 pazar. Ayvalık kaymakamının müstacel telgrafını alıyorum:

Ahval kesb-i vahamet etmiştir. Ayvalığın işgal edileceği anlaşılıyor. Her ne kadar resmî bir tebliğ yoksa da akşamdanberi 10 jandarma firar etti. Hükümet her türlü vasıta-i icraiyye ve inzibatiy- yeden mahrumdur. Bu sabah cami imamı ile diğer üç müslüman hanesi birtakım rumlar tarafından yağma edilmiştir. Bir polis ile gönderilen dört asker de, biz bu işle başa çıkamayız, diye polisi terk ve Mmtaka dairesine savuşmuşlardır. Bugün kasaba dahilinde temin-i sükûn için mes uliyyctim tahtında istihdam edilmek üzere asker istedim. Kaabil-i istimal mevcudun ancak yüz kişiden ibaret olduğu ve bunların da Mıntakadan ayrılmalarının mümkün olmadığı gibi askerin işe müdahale ettirilmesinde birtakım hezele tarafından üzerlerine ateş edilerek mukabeleten büyük bir yangının zuhuruna sebebiyet verilmiş olacağı bildirildi. İngiliz kumandanı Hadkinson bey de bu mütalâadadır. Kan çıkacak olursa pek fena olacaktır. Bendeniz de gerek Mmtaka, gerekse İngiliz kumandanlarının mütalâasını vârit görüyorum. Esasen işgal edileceği anlaşılan bir memlekette anarşi ihdası ile katl-i nüfusa sebebiyet vermek muvafık-ı akl-u basiret olmasa gerektir. Son karar, bugün İslâm ailelerinin bir kısmı asker muhafazası altında Gömec’c naklettirilecektir. Kalan aileler de İngiliz kumandanının hanesi karşısında bir haneye nakolunanarak Salibiahmcr efradı tarafından muhafaza ettirilecek ve onlar da yarın naklolunacaktır. Memurin geceleri Mıntakada kalmak suretiyle vazifelerine devam ettirilecek ve nihayet şehri işgal ve askerin ihraç emri verilecek olursa, cümlemiz birlikte askerle beraber dahile çekileceğiz. Bu suret tensip olunduğu takdirde hemen icrasına teşebbüs edilmek üzere emirlerinize muntazırım.”

“Ahval kesb-i vahamet etmiştir, Ayvalığın işgal edileceği anlaşılmıştır. diye başlayan Kaymakamın bu telgrafını okurken “Yunan harp ve nakliye gemileri Ayvalık önündedir” diye bir fıkra beklerken, Ayvalık bozguncularının tertipleriyle karşılaştığımı görüyorum. Tertip ve plan tatbikatı benim de tensibime arzolunuyor. Birkaç jandarmanın kaçması, birkaç eve taarruz, işgal vukuuna delalet ediyormuş demek. Şehrin işgal ve askerin ihraç emri verilecek olursa hep beraber çekileceklermiş. Bu emirleri kim verecek? İhraç edileceği bahsedilen askerden meydanda eser yok. Makam-ı Livaya akıl ve basiret de tavsiye olunuyor; esasen işgal edileceği anlaşılan bir memlekette anarşi ihdası ile katl-i nüfusa sebebiyyet vermek akıl ve basirete muvafık değilmiş ve bilhassa Hadkinson bey de bu mütalâadaymış. Kaymakamın anarşi hakkındaki telâkkisi de çok garip. Zabıta cerai- minc karşı hükümet zabıtasının hareketi meğer anarşi tevlit edermiş, öyle ya, anarşi ihdas etmemek için Kaymakam, Y unan Salibiahmer efradını hükümet zabıtası yerine ikame etmek istiyor!

Telgrafhaneye giderek Kaymakamı derhal makina başına çağırdım :

__ “Ayvalığın işgal edileceğine dair ne gibi delâil ve emarat mevcuttur ki bugün yahut yarın işgal edileceğine kanaat hâsıl ettiniz? Hadkinsonun beyanatı ile mi buna karar verdiniz?

__ “Mumaileyhten Midilli’de vapurların hazırlıklarını anladım. Gerçi kendisine bir emr-i resmî gelmemiş ise de bu istihbar mevsuk, Salibiahmer ile buradaki rumların hazırhklariyle müeyyettir. Ailelerin tecavüzden vikayeleri için de buradan bu suretle nakledilmelerinden başka bir çare göremiyorum. Her ihtimale karşı memurin vazifeleri başında ve tahtı muhafazada olarak son dakikaya kadar çalıştırılacaktır. Mesele lehimize neticelenecek olursa bu tedbir-i muvakkatte bir mahzur görmüyorum. Bendeleri bütün memurların şimdiye kadar telaş ve heyecanına asla ehemmiyyet vermiş olmayıp. . . (Muhabere burada kesildi. Telgraf muhabere memuru kaymakamın Hükümete gittiğini, rumların Hükümete hücum ettiklerim ve müsademe olduğunu haber veriyor).

Mıntaka ve jandarma kumandanlarını da makina başına dâvet etmiş bulunduğum için muhaberenin Mıntaka kumandanı tarafından yapılmasını bildiriyorum. Mıntaka kumandanı.

— “Kaymakam bey Hükümete gitmiştir. Ne emirleri varsa buyursunlar.” diyor.

__ “Ne gibi vukuat cereyan ediyor? Asker ne yapıyor?

__ “Bu hususta Kaymakam beyin kâfi derecede arz-ı malûmat ettiğini okudum. Binaen aleyh ahval saatten saate kesb-i vahamet ediyor. Eldeki kuvvetle bir dereceye kadar vaziyeti idame edebilmek ve neticeye intizar eylemek istiyorum. Vaz’iyyetin idamesi için dahi en ziyade tasmim ettiğim maksat, tarafeyn için kan dökülmesine ve işin büsbütün çığrından çıkmasına meydan vermemek ve sebep teşkil etmemektir. Bununla beraber hükümetin maksat ve siyaseti hakkında sarih bir malûmatımız olmaması ve merdinizin sakıt olması hattı- hareketimizdc bizi biraz tereddüde sevk ediyor efendim.”

Bu ifadeye çok canım sıkılıyor. Mmtaka kumandanı bana merdimin sakıt olduğunu söylüyor. Acaba Kabinenin istifa etmiş olmasından Livanın re’s-i idaresinde mes’ul bir adamın bulunamıyacağını mı zannediyor? Kaymakam rütbesinde bir kumandanın hükümet teşkilatından bu derece bibehre olmasına imkân ve ihtimal veremiyorum. Her halde maksadı bu değildir, diyorum. Fakat hükümetin maksat ve siyasetini bilmediği için tereddüde düştüğünü de söylüyor. Kaza Kaymakamı ile aralarının iyi olmadığını ve bunda pek hakh olduğunu biliyorum. Kaymakamdan esasen ben de şüpheleniyorum. Hadkinson ile münasebetleri lüzumundan fazladır. Fakat Kumandan, Livanın Mutasarrıfına karşı da şüphelerini izhardan çekinmiyor. Bir bakıma hakh olduğunu düşünüyorum. Çünki İtilâf ve Hürriyet devrindeyiz. Kabinenin takip ettiği siyaseti bu zat da her halde benim gibi görüyor. Bununla beraber, mıntakasında askerin müdahalesini icabettiren bir hadise vardır. Rumlar hükümete hücum etmişler. Hattâ silah sesleri bile işitilmiş. Kaza Kaymakamı kendisiyle birlikte makina başında Mutasarrıfla muhaberedeyken muhabereyi habersizce keserek Hükümete gitmiştir, öyle ya, İtilâf ve Hürriyet devrinde Karesi Müstakil Mutasarrıflığının başındaki adamın da her halde bir İtilafçı olması lâzımdır. Belki de böyle düşünerek çekingen davranıyor. Beni müşkil mevkie koymak istiyor. Yahut da benden birşeyler anlamak emelindedir

Mmtaka Kumandanına Hükümetin sâkıt olmayıp vekâleten idare-i umur ettiğini, memleketin hükümetsiz idare edilemiycceğini ve bunu neden böyle düşündüğünü izah ettikten ve sorduktan sonra, rumların cemmi gafir halinde Hükümete geldiklerini öğrendiğim için kendisinden malumat istediğimi, halbuki bana vaziyetin idamesinden bahsolunduğunu, hükümetin her türlü hareketleri bastırmaya kâfi kuvveti mevcut olduğunu ve sorduğum vukuat hakkında sarih ve kat’i malumat vermesi icabcttiğini ve ancak bu suretle kendisine de kat’i emirler ve talimat verilebileceğini yazdıktan sonra, “Hamiy- yet-i vataniyenizi gözönüne getirin. Ortada birşey yokken işgalden bahsetmek ve olacak diye korkmak muvafık mıdır?” kaydiyle Kumandanın hamiyyetini ve cesaretini tahrik ettim ve “Kuvvei işgaliye meydanda yokken hükümeti acz içinde terk edip çekilmek hamiyyet-i diniye ve vazife-i vataniyye ile kaabil-i telif midir?” diye müessir bir cümle de ilave ettim. Bu ifadem lâzım gelen tesiri yapmıştı. Mın- taka Kumandanı Kaymakam Ali Rıza bey derhal cevap yazıyor ve

— Beyefendi, merciimizin, yani İzmirin bizimle muhaberesinin münkatı olmasını size arzediyorum. İfademi not eden muhabere memuru “merciimizi”, “merciiniz” yazmıştır. Vaziyetin idamesinden maksadım dahi hükümetin tamamen ifayı vazife etmeye devamını temin etmek demektir. Maksat yanlış telakki buyurulmasın.”

dedikten sonra,

— “Bendeniz hamiyyet-i vataniye ve diniyemi birçok fevkalâde hizmetlerle şimdiye kadar isbat ettim, Allah gene utandırmayacaktır.”

diyor. Cevaben, merci olarak Bandırmada Nizamiyye Fırkasına (6 ı inci Fırka. Kumandanı Miralay Kâzım Bey. “General Kâzım Özalp”) merbutiyetinin temin edildiğini ve orası ile muhabere etmesini bildirdikten sonra,

— “Hükümet önünde neler oluyor? Buna dair cevap vermiyorsunuz.” dedim. Cevap veriyor:

— “Hükümet önünde birşey olmamıştır. Başka bir mahalde olduğu anlaşıldı.”

Hayret ve taaccübüm artıyor. Vak’a izah olunuyor:

— “Kasaba dahilinde geçmekte olan dört mekkâri efradından birisi tarafından bir rum üzerine ateş edilmiş ve cerh edilmiş, vak’a tahkik ediliyor. Asker tevkif ve şiddetle muamele-i kanuniyesi yapılacağı tabiidir.” diyor. Hükümete hücum

ve müsademe haberlerinin mahiyeti anlaşılıyor. Muhabere memurunun kulağına müsademe sesleri nereden gelmiş diye taaccüp ediyorum. Kaymakam beyin tekrar makina başına geldiğini muhabere memuru bildiriyor. Bunun üzerine muhaberenin Kaymakam tarafından yapılmasını söyleyerek,

— “Demin yazmakta olduğunuz şeyleri ikmal etmediniz ve Hükümete gittiniz. Devam ediniz.” diyorum. Cevap veriyor:

— “Bendeniz rumlardan bir cemmi gafirin Hükümet önüne toplandığını haber alarak gittim. O civarda iki müsellah süvari mitralyoz askeri tarafından bir rum vurulmuş olduğu için zaten mevcut olan galeyan kesb-i şiddet etmiştir. Askerin mavzerle müsellah olmasına ve tabip tarafından verilen henüz şifahi raporda maktulün sol gözünün üzerindeki fetha- nın oldukça büyük olmasına nazaran bunun, askerin müruru esnasında mürettep bir katil olması da varittir. Arzettiğim vaziyette iki yol vardır. Ya burada kan dökülmesine sebebiy- yet verildikten sonra işgal kararı henüz vcrilmediyse intaç ettirmek, yahut şimdiden hakikati derpiş ederek kan dökül- meksizin Salibiahmcr heyetinin muavenetine ihtiyaç göstermektir, ki bu da neticeten hükümetin takrir-i emn-ü asayişe gayr-ı muktedir bir vaziyette bulunduğunu itiraf demektir ki gene neticesi işgaldir. Birinci şık kabul edildiği takdirde burada kalmış olan birkaç memur ailesi ile memurların ve belki de o esnada mürettep olarak rumlardan da birçok ma’- sumların kanlarını feda etmek lâzım gelecektir, ki bunun neticesinde gene mevcut kuvvetle temin-i asayişin kaabil olamı- yacağı Mmtaka Kumandanının zatıâlilcrine vermiş olduğu izahattan anlaşılmaktadır. Bendeniz bunun mesuliyetini kabul edemem. İkinci şıkka gelince, bu da bir memleketin işgaline sebebiyyet vermek demektir ki bu dahi ihanet-i vatandır. Binaenaleyh hamiyyetli bir Türk evlâdı gibi son dakikaya kadar taraf-ı Devletlerinden alacağım emri hafriyyen icra edeceğim. Arz ve seri’ bir emre intizar etmekteyim, efendimiz.” diyor.

Artık mesele sarahaten anlaşılmaktadır. Ayvalık rumları gürültü ve patırdı ile Ayvalıktaki hükümet kudret ve kuvvetini kaçırtmak ve işgali emrivâki yapmak istiyorlar. Kaymakama artık açık ve kat’i söylemek icabetmiştir:

— “İzahatınızdan şunu anlıyorum: Demek istiyorsunuz ki,” diyorum, “Asayişi temine kuvvetim kâfi değil. Ya kan dökerek ölmek, yahut hükümeti mahalli ahalisine terketmek lâzım. Hükümet orada böyle birşey kabul edemez. Ahali kan dökmesini istiyor mu? Hükümeti cebren almak istiyorlarsa hükümet de lâzım gelen mukabelede bulunur.”

dedikten sonra işgal meselelerinin mevzubahis edilmesine hayret ettiğimi, idare-i umurda kemal-i metanetle ibraz-ı gayret ve feda- kârî edilmesini ve asayişi ihlale teşebbüs edenlerin tecziyesi hususunda da ihmal olunmaması lüzumunu tebliğ ettim.

Kaymakam bey tekrar cesarete gelmiştir. “Bendelerinin vazifem emr-i âlilerine son damla kanıma kadar sadık kalmak olduğunu müdrikim” demekle beraber, “kuvvayı askeriyenin bütün mevcudunu bu uğurda istimal etmek üzere henüz makina başında bulunan Mmtaka Kumandanı beye de tebliğ edilmesini istirham ederim.” demekten sarfınazar edemiyor. Derhal cevap veriyorum:

— Memleketin sükûn ve asayişini temin hususunda size verilen emirlerin Mmtaka Kumandanlığına da şümulü tabiidir. Mıntakanm vazifesi temin-i âsayiş değil midir? Kendisine merci dahi gösterilmiştir. Babdırmada Nizamiye Fırkası ile bilmuhabere oradan telakki edecekleri evamirin dahi infazı zaruridir. Size yazdığım şeylerin bir suretini ve yahut hulâsasını Mevki Kumandanlığına tebliğ edebilirsiniz.”

Bu defa Mmtaka Kumandanı Kaymakam Ali Rıza bey tekrar yazıyor:

— “Evvelki mâruzâtımın vehlei ûlâda yanlış anlaşılmış olması bendeniz için mucib-i teessürdür. Bunun için cereyan-ı ahvali şimdilik biraz arzediyorum; Bu akşam mahpuslar hükümet binasından pek kolaylıkla bırakılmış ve muhafazalarına jandarmaca layıkıyle himmet edilmemiştir. Akabinde jandarmalardan birçoklarının firar ettiği haberi verilmiştir. Elhâ- letühâzihi 6 jandarma kaldığı hakkında bana rapor verilmiştir. Bununla beraber, her türlü zahmet ve fedakârlığa katlanarak askeri, her an ve her suretle asayişe hasrettim ve şunu kat’i olarak arz ederim ki, zelilane bir surette emrivâkiler hudûsüne tahammül edemem. Bu cihetten suret-i kat’iyyede zatıâlilerini gerek şahsen ve gerekse resmen temin edebilirim efendim.” diyor. Bu güzel ve ümitbahş teminata mukabil ben de:

— “Vazifenizi hüsn-ü ifaya gayret edeceğinize emniyyetim ber- kemaldir. Teşekkür ederim. Bütün ümitlerim sîzlerdedir. Akşama gene ayrıca görüşürüz.” diyorum. Muhabere niha- yetlendiği halde bir müddet sonra Kaymakam ilâve ediyor:

— “Tebligat-ı âlileri üzerine hamiyyet ve dirayeti müsellem olan Mmtaka Kumandanı bey ile son neferimizin istimali ve son damla kanımızın fedası için aramızda muvafakat hâsıl olmuştur. Son dereceye kadar silah istimalinden tevakki olunarak nasayih-i lâzime ile teskin-i galeyana çalışılacak ve bir taraftan da elli, altmış nüfustan ibaret olan müslüman aileleri taht-ı muhafazada emin yerlere gönderilecektir. Şayet galeyanın iyilikle önü alınmazsa ve istimal-i silaha onlar tarafından ib- tidar olunursa mukabeletcn bütün kuvvetimizi sarfcdeceğiz. Şimdi Metropolit vekili ile rum muteberanını berayı nasayih dairei hükümete cclbediyorum. İdarei örfiyyenin teşdidi ilan olunacaktır. Akşam üzeri tesirat-ı vâkıadan ve vaziyetten arz-ı malumat ederim efendim.”

Bu makina başı muhaberesi neticesinden seviniyorum. Kaza Kaymakamının mâneviyatı kuvvetlendirilmiş ve bilhassa Mıntaka Kumandanı ile aralarında işbirliği temin olunmuştur.

Telgrafhanede beraberimde Liva Jandarma Kumandanı Hur- şit Bey de vardır. (Sonradan Ankarada Jandarma Umum Kumandanı olan Miralay Hurşit Bey). Mıntaka Kumandanı Kaymakam Ali Rıza Beye hitaben yazdığım kelimeleri biraz ağır bulduğunu, çünki Ali Rıza Beyi şahsen tanıdığını, kendisinin hakikaten kıymetli ve fedakâr bir asker olduğunu, Osmanlı ordusunda arkadaşları arasında şöhreti bulunduğunu söylüyor. O dakikaya kadar bilmediğim Mıntaka Kumandanı Kaymakam Ali Rıza Bey, meğer îstanbuldan tanıdığım Ali Beymiş.* Bunun bu hüsn-ü tesadüfle anlaşılmasından çok memnun oluyorum ve ben de kendimi Ali Beye tanıtıyorum. Meğer o da Ba- hkesire henüz bir ay gibi kısa bir müddet evvel gelmiş olan Mutasarrıfın, herhangi bir Hilmi Bey olması ihtimaliyle meşreb ve mesleğini bilememesinden mütereddit ve çekingen bir vaziyet almış imiş. O da bu tanışmadan çok memnundur. Bana, benim ifadelerimden kuvvet ve cesaret aldığını yazıyor. Benim de istikbaldeki hadiselere daha kuvvet ve metanetle karşıkoyabilmek cesaretim ve itimadım artmıştır. Benim için Ali Bey Ayvalıkta başh başına bir kuvvettir, diyorum.

* Ali ÇETINKAYA

Yunan Salibiahmerinin, İngiliz mümessili Hadkiıson ile birlikte hazırlamış olduklarına tamamen kani olduğum bu pazar günkü faaliyet ve hareketin önüne geçildiğinden dolayı da münşerih ve müsterihim. Akşam üzeri Ayvalık Kaymakamının raporunu alıyorum. Telgrafında şöyle diyor:

— “Avn-i hak ile sükûnet-i tamme iade edilmiştir. Herkes iş ve gücü ile meşgul oluyor, türkçe ve rumca lisanları üzerine neşrolunan beyannamelerle hükümetin en son şiddetle hareket edeceği ilan olunmuş, bütün kuvayı askeriyenin istimaline Mmtaka Kumandanlığı ile itilâf-ı tam hâsıl olarak işe başlanmıştır. Müslüman ahali ve memurin dahi hükümetimizin emriyle ölünceye kadar muhafaza-i mevki etmeye karar vermiştir. Bugün askerin taht-ı muhafazasında Gömeç’e kadar gönderilen sekiz, on muhacir kadın ve çoluk, çocuk müstesna olmak üzere kimsenin yerinden oynatılmasına şimdilik lüzum görülmüyor. Son bir fert kalıncaya kadar bütün müslümanlarla memurinin ölmeye karar vermiş olduğu ve fakat bunun da hak dâvasında bulunanların gayelerine muvafık düşmeyeceği hakkındaki teşrihat ve tebligat icabedenlere fevkalâde surette tesir etmiş ve sükûnetin iadesinde Metropolit Vekili Efendinin pek ziyade gayreti görülmüştür. Bugün teşdid-i heyecanı mucip olan rumun katli meselesine gelince, caddeden hayvan üzerinde geçmekte olan dört müsellah mit- ralyoz neferinin deniz tarafından üzerine ansızın çıkmış olan biri gra ve diğeri revolver ile müsellah iki rumun ateş etmeleri üzerine efrattan birinin elindeki mavzeri ateş etmiş olduğu sabit oluyorsa da bunun müdafaaten vukuu anlaşılmakla beraber, yaranın suret-i vukuuna ve fethanın büyüklüğüıe nazaran bunun diğeri tarafından atılan gra veya Karadağ tabancası kurşunu ile vurulmuş olduğu istidlal edilmektedir. Bu noktai nazar Kumandan Hadkinson Bey tarafından dahi kabul edilmekte ve asker tarafından vurulmuş olsa bile mu- kabeletcn atılan kurşundan kazara vurulduğu teslim olunmaktadır. Bugünkü vukuatta beş İslam hanesine duhul edilerek eşyaları yağma edilmiş ve diğer iki haneye tecavüz vâ- kiolmuş ise de men’edilip duhule muvaffak olunamamıştır. Dünki gün Malmüdürü Nail Efendinin boş kalan hanesinin kapusu kırılmak suretiyle gasp olunan eşyanın bir kısmı bulunmuş ve faili derdest olunmuştur. Bugün Rüsumat memurlarından bâzılarının korkudan terk-i memuriyet ettiği istihbar kılınması ile bütün memurinin vazifeleri başında bulunarak her türlü mehalik ve muhatarata karşı muhafaza-i mevki etmeleri hükm-ü kanun, menafii Devlet ve cvamir-i hükümetten bulunduğu hakkında bilumum rüesa-yı memurin-i mülkiyeye tamimen tebligat icra edilmiştir. Jandarmalardan firar eden iki kişi Gömeç’te yakalanmış ve orada birtakım heyecan-amiz işaat-ı kâzibede bulundukları haber alınması ile teskin-i heyecan için Bergama, Edremit, Burhaniye kazaları ile Ayaz- ment ve Gümeç Müdiriyetlerine telgraflar keşide edilmiş bulunduğu mâruzdur Efendimiz.”

Makina başında cevap yazdırıyorum:

— “Gayretinize teşekkür ederim. Jandarma kuvvetiniz tezyit olundu. Ora asayişinin muhafazasında bütün Liva alâkadardır. Ona göre mevkiinizden emin olarak ifa-yı vazifede ciddiyet ve metanet ibraz etmenizi tekrar ederim. Firari jandarmaları Jandarma Kumandanı vasıtasiyle celp ve ev- rak-ı tahkikiye tanzim ve bittevkif mahfuzen sevkediniz. Diğerleri de her halde o civar halkındandır, onların dahi derdestine ve şevkine himmet ediniz. Buradan da lâzım gelen mahallere yazılmıştır. Eşya gasp edenlerin, hanelere duhul edenlerin dahi tecziyesini talep ederim.

Eşya bilistirdat eshabına iade olunmalıdır.”

— “Emr-i âlileri başım ile beraberdir. Bugece fevkalâde devriyc- ler dahi tertip olunarak kasabanın dahil ve harici taht-ı emniyete alınacaktır. Yine bizzat vazifeyi teftişiyye ifa edeceğimi arzederim. Başka bir emr-i âlileri var mıdır Efendim?”

— “Hayır, yoktur.”

Beklenilen 18 Mayıs pazar günü hadisesi bu suretle kapanmış oluyor.

*

* *

Artık Ayvalıkta hükümet kuvvet ve nüfuzu kendini hissettirmektedir. Kaymakam harekete geçerek evlere giren ve yağma yapan rum- lar yakalanmış ve tevkif olunmuştur. Aradan henüz bir gece geçtiği halde bu rumların hükümet tarafından tevkif edildiği, icabcdenler tarafından yine icabeden makamlara bildirilmiş olacak ki, 19 Mayıs pazartesi günü Kaza Kaymakamı yine makina başında Ayvalık limanına bir Yunan torpidosunun girdiğini ve süvarisinin Kaymakama tebligatta bulunarak, İzmirde bulunan Amiral Galtrop tarafından memuren geldiğini ve mevkuf faillerin İzmirde müteşekkil Yunan divanıharbine şevkleri zımnında almak istediğini bildirmiştir. Kaymakama derhal Yunan torpidosuna menfi cevap vermesini ve faillerin Osmanlı kanunlarına tâbi bulunmaları hasebiyle Osmanlı makamları tarafından haklarında muamele yapılacağının tefhimini ve bunların mahfuzen Liva merkezine şevklerini bildirdim. Bu tecrübeden de eli boş çıkanlar artık sinmiş görünüyorlar. Yunan torpidosu Ayvalıkta kalmıyor. Menfi cevap alınca çekilip gidiyor. İngiliz mümessili Had- kinson da bu defa açık olarak teşebbüste veya delâlette bulunmuyor. Fakat İzmir işgalindenberi Ayvalık limanına ilk defa gelmiş bulunan bu Yunan torpidosu ile faaliyet, bu defa karadan denize intikal etmiş oluyor. Ayvalıkla Midilli arasında torpidolar, harp gemileri, nakliye gemileri zaman zaman görülüyor.

Bir hafta Ayvalıkta sükûnetle geçiyor. 26 Mayıs 335 pazartesi günü Kaymakam, işgal şayialarının tekrar kuvvetlendiğini bildirdikten sonra Ayvalık limanına bir İngiliz torpidosunun geldiğini ve süvarisi miralayla muhabere ettiğini, miralayın âsayişi sorduğunu, açıkta bir Yunan zırhlısı ile nakliye gemisi bulunduğunu ve asker çıkaracağı zannolunduğunu haber veriyor. Kaymakama evvelki iş’ar ve kararlardan bahsederek kuvvetli bulunmalarını tavsiye ediyorum. İngiliz miralayının asayişten bahis açmasının işgale delâlet etmediğini ve bu vaziyetten istifade ederek Kaza dahilinde emniyet ve asayişin her zamandan ziyade müemmen olduğunun miralaya telkin ve temini lüzumunu bildiriyorum.

26/27 Mayıs gece yarısı Kaymakam beni gene makina başına çağırıyor. Telgrafhaneye gidiyorum. Muhabere ediyoruz. Şunları söylüyor:

— “Akşam saat yedi buçukta bir Yunan torpidusunun delâletiyle içi dolu bir Yunan nakliye sefinesi limanımıza girmiştir. İngiliz miralayı kendisine karaya asker ihracı için Sulh Konferansının henüz bir kararı tebliğ edilmiş olmadığından asker ihracına mümanaat edilmiş ve bugece limanda kalmak üzere vâki olan talebe de rû’yi muvafakat gösterilmediğinden sefine hemen limandan ihraç edilmiş ve keyfiyet mumaileyh miralay tarafından İzmire bildirilip yalnız muhtasarca “İyi ettiniz” cevabını almıştır. Asayiş bahsine gelince, bunun son dereceye kadar muhafazası menfaat-i vatan iktizasından olduğunu tamamile müdrik bir vicdan ile çalışıyorum. Mâhâza bu akşam, bilmem neden, Mıntaka Kumandanı Bey efrad-ı askeriye- yi topladığından kasaba devriyesiz kaldı. Jandarma Kumandanı ile muavininin ve benim emirberlerimiz dahi dahil olmak şartiyle, elde sekiz jandarma ve dört polisimiz vardır. Bunların hepsini devriyeye çıkardım. Bendeniz de Jandarma Kumandam ve polis komseriyle devriyedeyiz. Ancak bu sekiz jandarmanın gece gündüz bila-istirahat çalışmaları mümkün olamıyacağı gibi memleket inzibatsız kalmıştır. Emniyet-i mal ve can ve namus yoktur. Binaenaleyh, işgal edilsin, diye İngiliz Kumandanına ahaliden bir heyet gidip işgal teklifinde bulunacağından bihakkın korkulduğu cihetle yarın musırren Kumandandan kuvve-i askeriye istiyeceğim. Kendisi her halde bildiğinden ayrılır bir zat olmadığından bu hareketin vehameti hakkında taraf-ı devletlerinden kendisine tenbihat-ı kat’iyede bulunulmasını istirham eylerim.”

Kırk iki mevcutlu jandarmadan elde sekiz nefer kaldığı hakkın- daki bu ifadeden korkuyorum. Jandarmalara ne oldu? Demek mâ- neviyat gene bozulmuş. Mıntaka Kumandanı da vaziyeti ciddi gördüğü için askerini elden kaçırmamak ve icabında müdafaa yapabilmeyi temin için askerini toplu bulunduruyor. Kaymakamın yanında makina başında olduğunu öğrendiğim Kaza Jandarma Kumandanını isticvap ediyorum. Liva Jandarma Kumandam Kaymakam Hurşit Bey bir, iki gün evvel muhabere ederek Ayvalığın jandarma vaziyetini tetkik etmişti. Kaza Kumandanı şimdi bana vetdiği mevcut listesinde muhtelif vazifelerde hizmette bulunanlarla beraber elde bulunan sekiz nefer ve bir başçavuşla cem’an yirmi yedi neferin hesabını veriyor. Kırk ikiden on beş noksan. Bunları soruyorum. Firardır diyor ve işin içinden sıyrılmak endişesiyle bunların firar jurnalinin Tabura bildirildiğini söylüyor. Alay Kumandanı Hurşit Bey bana bundan hiç bahsetmemiştir. Çok sıkılıyorum. Kaymakamın tahmin ettiğini söylediği gibi asayişsizlikten Ayvalık rumlannın heyet halinde işgal talebinde bulunmaları tehlikesini düşünüyorum. Zemin hazırlamak için kasabanın inzibatsız bırakıldığı şüphesi gene içime geliyor. Her halde jandarmaları firara teşvik eden propagandalar var. Kaymakama talimat veriyorum:

— “Mmtaka Kumandanına evelce lâzım gelen talimat verilmiştir. İnzibat ve asayişle kendisi alâkadardır ve bundan mes’ul- dür. Suret-i münasebede kendisiyle anlaşılırsa bildiğinden ayrılmaz bir zat olmadığı anlaşılır. Her halde vaziyeti kendisiyle görüşüp ve müzakere edip icabeden tedbirleri ittihaz edersiniz. İngiliz Miralayının bu sırada orada bulunmasının büyük bir hüsn-ü tesadüf olduğu anlaşılıyor. Vaziyetin bu şeklinden istifade edilmeli, asayişi ihlal için sa’yedenlerin bütün ef’ali kendisine izah edilmelidir. Yarın jandarma meselesini burada halledeceğim. Yarın sabaha kadar devri- yenizle mevkii ve vaziyeti muhafazaya çalışınız. Alessabah Mıntakadan asker alınız. Devriyeleri kuvvetlendiriniz. Jandarma kadronuzun ikmaline yarın çalışılacaktır.”

diyorum. Kaymakam cevap veriyor ve

— “Şimdi gene Mmtaka Kumandanı ile görüştüm. Yarın vaziyet tavazuh edince kemafissabık devriye için kuvvet verebileceğini vaadediyor. Vaziyet tavazzuh etmezse de gene biz kendi vesaitimizle çalışacağız.”

diyor. Ertesi gün 27 Mayıs 335. Kaza Kaymakamı Ayvalık kışlasından şu müstacel telefonu yazdırıyor:

— “Bugün saat bir buçukta limanda bulunan İngiliz torpidosu Kumandanı, hükûmet-i metbuasından aldığı emir üzerine limanı terk ile Ayvalığın işgal mesailine Ingilterenin müdahale etmediğini Yunan kuvve-i işgaliyesi kumandanına bildirmiştir. Bunu müteakip limanın haricinde beklemekte olan Yunan zırhlı ve nakliye vapuru da görünmez olmuştur. Bir saat zarfında kasabanın işgaline intizaren memurların kasabada kalanları da Gömeç’e hareket etmiştir. Jandarma, kasabada askeri kışlada kalmış ve evamir-i askeriyeye intizar etmiştir. Ben bizzat kasabanın üzerindeki tepede polislerle birlikte tarassutta bulundumsa da Yunan vapurları bir daha görülmemiştir. Şehir ve kasabaya girerek devriye vazifesi temin edilmiş, jandarmalar dairelerine yerleştirilmiştir. Ondan sonra İngiliz mümessiliyle temasta bulundum. Kendisi Yunanlıların işgal teşebbüsüne nezaret edemiyeceği gibi göründüğü ve İzmirde vâki olan hareket üzerine Ingilterenin bu işe karışmıyacağı ve Sulh Konferansınca da böyle bir karar verilmemiş olduğunu söyledi. Aynı zamanda millet-i Osmaniye Ayvalıkta mal ve can ve ırza tecavüz etmedikçe hak olan dâvalarını meşru bir surette müdafaada kazanacaklarını kendisinden anladım. Şimdi Kumandan Beyle kışladayım. Tcrti- bat-ı harbiye alınmış olmakla beraber imkân dahilinde dev- riyelerimizi askerle takviye ederek mevkiimizi muhafaza etmeye son derece çalışacağız. Şayet işgal teşebbüsünde bulunurlarsa bunu harp sebebi telakki ederek harbe tutuşacağız. Asker, zabit, bütün kuvvetlerimizi meşru mübareze-i vatan için hazırlanmasını hükûmet-i merkeziye ve kazalara ibzal buyurulması (burada bir, iki kelime hatâsı veya noksanı olacak). Şimdi limanda kalmış olan Yunan torpidosunun dahi savuştuğunu haber aldık. Keyfiyyet mâruzdur.”

Kaymakamın, bu telefonunu, yazdığı telgraflardan farklı buluyorum. Bunda, telefonun Ayvalık kışlasından ve Ali Beyin yanında yazılmış olmasının büyük tesiri var. Kelimeler ve cümleler arasında Ali Beyin kontrolünü sezer gibi oluyorum. İşgal teşebbüsünde bulunulursa bunun harbe ve müdafaaya sebep olacağı ve bütün kuvvetle vatan mübarezesine atılacakları sarahaten ifade olunuyor. Ayvahk- takilcr de artık bu kat'i kararı anlamış veya hissetmiş olacaklar. İngilizler işe müdahale etmiycceklermiş. Torpidoları ve kumandanları Ayvalıktan ayrılmışlar. Eğer doğru ise bizim Hadkinson Beyin dahi lisanı değişmiş, bilhassa Yunan torpidosu da limandan savuşmuş, liman açıklarında da hiçbir gemi görünmüyormuş.

Bu vaziyet bizim için emniyet verici olmakla beraber bir bakımdan aksi mütalaaya da imkân verecek mahiyettedir. Yunanlılar işgal hazırlığındadırlar. îngilizler de kendilerini bu işle alakasız göstermeye çalışıyorlar, yahut, Yunanlılar işgal teşebbüsünde bulunacaklar, biz karışmayız, demek istiyorlar. Maamafih ne de olsa bizi Yunanlılarla başbaşa bırakmaları da gene bir faydadır.

Kaza Kaymakamı, Mutasarrıflığın ve Mıntaka Kumandanlığının esaslı ve kat’i tedbir ve kararlarına ayak uydurmuş görünmekle beraber hükûmet-i merkeziyenin buna tarafdar olmıyacağı kanaatindedir. Iş’arlarında bir taraftan vatan müdafaasının lüzum ve meşruiyetinden bahsederken biraz sonra lüzumsuz masum kanı döküleceğinden dem vurur, hattâ bu rikkat ve merhametini Ayvalık rumlarına bile teşmil eder. Hadkinson vasıtasiyle Yunan salibiahmer heyeti ile sıkı temastadır. Ali Beyin bana yazdığı şifreli bir telgrafla bildirdiğine göre Kaymakamın bir telefon muhaveresini tellerin karışık olmasından dolayı tesadüfen dinlemiştir. Kaymakam, Hadkinsona, Yunan askerlerinin Ayvalığa ihracının tehlikeli olduğunu, çünkü Ayvalıktaki kuvvetin mukabele ve müdafaa edeceğini, bunun için Ayvalığın arkasından, meselâ Burhaniye iskelesi taraflarından ihraç yapılmanın daha muvafık olacağını söyleyerek âdetâ Yunan askerinin erkânıharpliğini deruhte etmiştir. Kaymakam hakkında herhangi bir muameleye zaman ve ahval müsait değildir. Teşebbüsatımızdan suret-i hususiyede Nezareti veya îstanbuldaki İtilaf ve Hürriyet makamlarını haberdar ederek işimizi işkâl edebilecek bir vaziyettedir. Mamafih, Mmtaka Kumandanı Ali Bey vaziyete hâkimdir. Alayına yardımcı olacak gönüllü tedariki için de faaliyet göstermektedir. Bize canla, başla müzahir olacak kuvvetli ve vatanperver elemanlarımız da vardır. Çok seviştiğimiz mektep ve sınıf arkadaşım Hamdi, mütarekenin akabinde Edremit Kaymakamlığından azledilmiş (An- zavur müsademesinde Gâvur İmam tarafından şehid edilen, Bigada medfun Akbaş kahramanı Hamdi Bey merhum), Burhaniyede ora eşrafının himayesi ile ufak tefek zeytinyağı ticareti yaparak hayatını ve maişetini temin ediyor, Istanbuhın, derdesti ile mahfuzen şevki hakkındaki emirlerini infaz etmiyerek himaye ediyorum. Tehcir mesailinden dolayı hakkında takibat yapılmak isteniyor. Uzunca bir rahatsızlık geçirmiştir ve bu esnada tıraşı uzamıştır. İzmir işgali münasebetiyle vatanın istihlasına kadar sakalını tıraş etmemeye karar vermiştir. Bu bile, “Hamdi Bey sakal bırakmış, dağa çıkacakmış” tarzında İtilafçıların dedikodularına ve Istanbula ihbarlara sebep olmuştu. Burhaniyede olduğu gibi bilhassa Edremit Kazasında kendisini sevenler çoktur. Mıntakam dahilindeki halka itimadım var. İtilaf ve Hürriyet klüplerinin Liva dahilinde hiçbir nüfuzu yoktur. Esasen mensupları da pek mahdut bir zümreye inhisar etmektedir. Balıkesir merkezinin benden şikâyet için merkez-i umumilerine gönderdikleri murahhaslar, maksatlarına muvaffak olamadan avdet ettikten ve bilhassa bu teşebbüs üzerine Dahiliye Nazın Mehmet Ali Beye bu adamların sözü ile hakkımda bir muamele yapılacaksa şerefimle çekilmeyi tercih ettiğim yolunda yazdığım telgrafa, kemal-i metanetle vazifeme devamımı tavsiye eden cevaptan sonra her vesile ile üzerlerindeki tazyiki artırarak halk nazarında büsbütün sukut etmelerini temine muvaffak olmuştum.

Bütün bu mülâhazalar, yakın bir âtide karşılaşacağımı tahmin ettiğim mühim ve nazik vaziyetlerle başa çıkabileceğim yolundaki itminanı kuvvetlendiriyor. İzmirde vukua getirilen fecayi, halk üzerinde dehşet ve korkudan ziyade vatan müdafaasına mâtuf bir galeyan ve heyecan tevlit etmiştir. İzmirden kaçıp gelenlerin hikâyeleri, Redd-i ilhak teşkilâtının hergün adım adım artan propagandaları maksat ve gayemizi kolaylaştırıcı âmillerdendir. Fakat İzmir işgali üzerine istifa eden kabinede Dahiliye Nazırı Mehmet Ali Beyin yeri, yeniden teşkil edilen kabinede Ali Kemale verilmiştir. Ali Kemalin malum olan siyasi kanaatini düşünerek işlerimize şiddetli surette mâni olacağını zan ve tahmin ediyorum. Bütün endişem hükümetin müzaheretini, hiç olmazsa hüsn-ü telakkisini elde etmektir. Ayvalık Kaymakamının telefonunda da hükûmet-i merkeziye diye bir fıkra var. Yalnız benim değil, hükûmet-i merkeziyenin de ümit ve cesaret verici iş’arlarına intizar ediyorlar. Hakları da var. Vatanın bütün bir husumet dünyasına açık bir sahilinde girişilecek mübarezenin idamesi için etrafta ve arkada henüz kuvvetli mesnetler yok. Bunu temin edinceye kadar hükümetin hiç olmazsa menfi bir vaziyet almaması bir kazanç telâkki olunuyor.

İzmirin işgalinden evvel Ayvalık rumlarının taşkınlıkları ve bilhassa Yunan Salibahmer heyetinin mahiyet ve faaliyetleri günü gününe Dahiliye Nezaretine bildirildiği gibi, işgalden sonraki vaziyetler ve hadiseler dahi günü gününe yazılmıştı. 26/27 Mayıs gece yarısı Kaymakamla makina başında geçen muhaberenin sonunda da hemen bu muhabere hulâsasını Nezarete bildirmiş, Kaymakamın verdiği malumatı ve buna mukabil tarafımdan verilen talimatı yazdıktan sonra şu fıkraları bilhassa ilâve etmiştim: “Yunanlıların emrivâki ihdası arzulan artık taayyün etmiş demektir. Karib bir âtide âni bir emrivâki karşısında kahnmaması için son derece müteyakkız bulunulmakta ise de Nezaret-i celilece de muktezaya müsaade buyurul- ması.”. Nezaret, mütemadi iş’arlann hâsıl ettiği tesir ile Ayvalıkta bir emrivâki hudusüne kaani olmuş olacak ki, Ayvalık Kaymakamının telefonundan sonra gene o gün, 27 Mayıs sah günü gayet müstacel kaydı ile şu açık telgrafı alıyorum:

Gayet müstaceldir.

Karesi Mutasarrıflığına

Bâbıâli 1257

Merkezden bir emr-i sarih ve îngilizlerden Konferansın mukar- reratına dair tebliğ-i kat’i olmadıkça asla Yunanlılar tarafından asker ihracına ve işgale müsaade edilmemesi ve iktiza ederse her türlü kuvvetlerle mukavemet olunması lâzımdır. Gerek Ayvalık Kaymakamlığına ve gerek diğer sevahile bu hususun tebliği. 27 Mayıs 335

Dahiliye Nazırı Ali Kemal

*

♦ ♦

Nezaretin bu emrini derhal Ayvalık, Edremit, Burhaniye, Erdek ve Bandırma Kaymakamlıklarına tebliğ ediyorum. Nezareti de temin ve takviye için “tekrar mülhakata o yolda tebligat ifa kılındığını, Ayvalıktaki kıt’a-yı askeriyenin her türlü mukavemete müheyya bir halde bulunduğunu ve emrivâki ihdas ettirilmeyeceğine emin bulunulmasını” yazıyorum.

28 Mayıs çarşamba günü sükûnetle geçmiştir. 29 Mayıs sabahı Ayvalık Kaymakamının Gömeç’tcn yazdığı “Dakika tehiri caiz değildir.” kayıtlı telgrafını alıyorum:

— “Evelisi gün liman açıklarında uzaklaşmış olan Yunan nakliye gemisi dün akşam saat beşte yine görünmüştür. Mezkûr sefineyi himaye eden torpido derhal limana girerek İngiliz kumandanı Hadkinson’u görmüş, Hadkinson da tekrar bizim haneye gelerek Ayvalığın İtilaf devletlerinin muvafakatiyle işgal edileceğini ve fakat memurin-i mülkiyenin vazifelerine halel gelmiyeceğini tebliğ etmiştir. Kendisinden bir teblig-i tahriri talebinde bulunulmuş ise de vermekten imtina etmektedir. Tabii bu tebliğe karşı protestoda bulundum. Aynı zamanda Mıntaka Kumandanına da malûmat verdim. Mir-i mumaileyh aldığı emir üzerine ateş edeceğini suret-i kat’iyede beyan etti. Kasaba rumlarına gizlice icra ettirilen tenbihat mucibince bugün müsademe olması ihtimalinden nâşi kilise çan çalmadıkça kimsenin hanesinden dışarıya çıkmaması tenbih edilmesine nazaran, işgalin bugün vukuu muhakkaktır. Şimdi aldığım malûmattan Ayvalık önünde iki nakliye sefinesinin bulunduğu ve top ve tüfek seslerinin de geldiği anlaşıldı. Hükûmet-i Osmaniye bu işgali Konferans kararına müstenit olmadığı için bittabi kabul edemez ve kuvve-i har- biyesi ile mümanaat etmekte olmasına rağmen hükûmet-i mülkiyenin vazifesi başında kalması, bir taraftan mümanaatte bulunduğu ve binaenaleyh muharip vaziyeti aldığı bir meseleyi diğer cihetten zımnen kabul ve tasdik demek çıkacağı gibi, bilumum memurinin esir-i harp vaziyetine duçar olmalarını da intaç eder. Üçüncü nokta da, bendeniz elde edilsem diğer kazalar ahali-i müslimesini de bu tarz işgal, daha doğrusu iltihaka ikna ve İrza için bir âlet olarak da istimal edilmekliğim kaviyyen melhuzdur. Mmtaka Kumandanı Bey çekilmeyi muvafık buluyorlar. Bu gece, sabaha kadar avdet etmek üzere buraya gelmeye mecbur oldum. Ayvalık ile Gömeç arasındaki teller sâikahdır. Şimdi mâruz mehazirc nazaran hatt-ı hareketimin tayinine makina başında muntazırım. Şimdi gelen sahil devriyelerinin ifadelerine nazaran Gömeçle Ayvalık arasında Gümüşlü mevkiinden düşmanın askerini de çıkarmış olduğunun anlaşıldığı mâruzdur.”

Birtakım lüzumsuz mütalaalardan sarfınazarla anladığım şey, Ayvalıkta mücadelenin başlamış olduğudur. Kaymakam, hattı hareketinin tayinini de istiyor. Hatt-ı hareketini kendisi tayin ve tatbik etmiştir ve daha geceden Ayvalıktan çıkıp Gömece gelmiştir. Hemen telgrafhaneye koşuyorum ve Gömeçte Kaymakamı makina başına çağırıp izahat istiyorum. Mıntaka Kumandanından henüz bir haber yoktur, esasen de olamaz. Çünkü her halde Ayvalıkta kasaba haricinde muharebe ediyordur. Kaymakama soruyorum:

— “Asker nerede? Ne yapıyor? Ayvalıkta kimler kaldı? Memurin ve müslüman ahali ne oldu?” Cevap veriyor:

— “Ayvalıkta bir iki aile kaldı. Onlar da İngiltere Konsoloshanesine ve İngiliz devletinin namusuna tevdi olundu. Had- kinsondan kendisi ölmedikçe bu ailelere birşey olmayacağına dair kat’i teminat alındı. Memurinden Tahrirat Kâtibi, Dü- yun-u umumiye Müdürü ve birkaç Rüsumat kolcusu kalmış, diğerleri daha evvelden civar Kazalara çekilmiştir. Askerimiz kasabaya hâkim olan sırtlardadır, karargâh sırtların arkasında ve Ayvalığa yirmibeş dakika mesafede kâin Yeni Kışladadır. Birinci müsademe ihraç hareketinin iptidasında yapıldıktan sonra orada tutunmak mümkün olmazsa altı saat mesafede ve dağların yamacında bulunan Kozak kariye- sidir ki mevkiin hakimiyet ve menaat-i fevkaladesi ile beraber civardaki köyler kâmilen müslüman köyleridir ve ahalisinin şecaati meşhurdur. Askerin alessabah başlanacak olan ihraç harekâtına karşı tüfek, bomba ve mitralyoz ile ateş açması mukarrer idi. Gece yarısından sonra Ayvalıktan çıkmış olan telgraf memurları ile diğer kimselerin ifadelerine nazaran müsademe alesseher başlamıştır. Birinci noktada dahi arzolun- duğu üzere ahali-i müslime bir, iki müslüman ailesi ile üç, dört memurdan ibaret olup bunların da İngiliz Devleti Konsoloshanesine tevdi edildikleri arzolunmuştur. Ayvalığa bir buçuk saat mesafede Muradeli namındaki küçük müslüman köyü ahalisinden bir hayli kimseler müsademeye iştirâk etmiş oldukları gibi, şimdi Gömece tabi ve şecaatleriyle maruf Karaağaç ahalisi müracaat edip müsademeye iştirâk için nereye gitmelerini sordular. Ben de ikinci hatt-ı müdafaanın Kozak olduğunu bildiğim için askerimizin Kozağa ric’atini temin etmek üzere Ayvalıkla Kozak arasındaki yolun hakim noktalarını tutmalarını söyledim. Kırk, elli ve belki de daha fazla dilâver hemen hareket etmek üzere hazırlanmakta oldukları mâruzdur.”

Ayvalıkta asker harbederken Kaymakamın, müracaat edenleri başka tarafa sevketmesi doğru değildir. Derhal cevap veriyorum:

— “Köylülerin, bütün müslümanların hamiyyetlerine müracaat ediyorum. Eli silah tutanların vatanın tahlisine, namus-u milliyi muhafazaya koşmalarını rica ederim. Kahraman askerlerimizi takviye edelim ve hain düşmanın bir adım bile ilerlemesine, namusumuzun, ırzımızın payimal edilmesine mâni olahm. Gönüllü ahali, askerin ric’atini teminden ziyade takviyeye sevk olunmalıdır. Peyderpey iş’aratınıza intizardayım. Nezarete de malûmat verdim. Alacağım emirleri ve cevapları bittabi size de tebliğ edeceğim.”

Telgrafhaneden ayrılmadan makina başında Dahiliye Nezaretine de “Dakika tehiri caiz değildir” kaydiyle şu telgrafı yazıyorum:

— “Ayvalık işgal ediliyor. Evelisi gün liman açıklarında uzaklaşmış olan Yunan nakliyesi dün akşam saat beşte yine görünmüş, sefineyi himaye eden torpido derhal limana girerek İngiliz mümessili Hadkinson’la görüşmüş, Hadkinson Kaymakama gelerek İtilaf devletlerinin muvafakati ile Ayvalığın işgal edileceğini, fakat memurin-i mülkiyenin vazifelerine halel gelmiycceğini tebliğ etmiştir. Kendisinden bir teblig-i tahriri istenmişse de imtina etmiştir. Bu teblig-i şifahiye karşı protestoda bulunularak Mıntaka Kumandanına malûmat verilmiş, Mıntaka Kumandanı ateş ile mukabele edeceğini suret-i kafiyede beyan etmiştir. Kaymakam ve memurin Ayvalığın gerisinde Gömeç kariyesine gelmişlerdir. Bu malumat Gömeç’- ten ita edilmektedir. Nakliye sefinesinin iki tane olduğu bi- lahara anlaşılmıştır. Kuvve-i askeriyemiz vaziyet-i harbiye almış, kasabaya hâkim tepeleri tutmuş ve bugün alesseher ihraçla beraber müsademe başlamıştır. Ayvalığın arkasındaki köyler dilaverleri peyderpey müdafaaya koşuyorlar, vatanlarının bu mübarek parçasını düşmana çiğnetmemek için feda-yı hayata teşne bulunuyorlar. Memurinden Tahrirat Kâtibi, Düyun-u umumiye Müdürü ve birkaç Rüsumat kolcusu Ayvalıkta kalmışlar, birkaç müslüman ailesi de Ingiltere Konsoloshanesinin himayesinde hayatları taht-ı temine alınmıştır. îrade-i Nezaretpenahilerine makina başında mun- tazınm.”

Bunu yazdıktan sonra Ali Beyden de şu telgrafı alıyorum. Gö- meçten çekiliyor. Anlaşıldığına göre telgrafnamesini süvari ile göndermiş :

— “Dün yine Yunan hükümetinin iki torpidosu ve iki nakliye gemisinin hamil oldukları kuvve-i askeriyesi Ayvalık limanı haricine geldi. Demir attı ve İngiliz mümessili ile bu kuvvetin kumandanı görüşerek mumaileyh mümessil vasıtasiyle Ayvalığı işgale memuren geldiğini ve memurin-i mülkiyenin yerlerinde ibkası ile yalnız kuvve-i askeriyenin kan dökülmeye mahal kalmadan çekilmelerini hükûmet-i mülkiyeye ve bilvasıta bize tebliğ etti. Bu defa ihraç ve işgal hareketinin kat’i olacağını anladım. Düşman kuvvetinin fazla olmasıyle beraber şehrin vaziyetini nazar-ı dikkate alarak işgali men’ ve mukabele etmek üzere tertibat aldım ve bunda indel’iktiza Kozak nahiyesine doğru çekilmeyi esas ittihaz ettim. Sabah oldu. Şafakla şehirde müteşekkil salibahmer efrat ve zabitanı ile şehire çıkarılmış olan Yunan askeriyle takviye edilmiş olan kuvvetle müsademe başladı. Düşmanın asıl büyük ihracı kasabanın şimalinde yapmakta olduğu görülüyordu. Bu ihra- cin hitamı ile beraber yandan sağ cenahımıza bir tesir icrası suretiyle kuvvetimizi geri atmak ve müsademeyi şehrin haricine sevk ve ikame etmek isteyecekleri görülüyordu. Bu hal karşısında zevale kadar bâzı hafif ve bâzan şedit ateş devam etti ve Alayımın efrat ve zabitanı tamamen vazifesini yaptı. Mâruz istikamette zeytinliklere tedricen çekilmek zamanı geldi ve o suretle çekildik. Zeytinlikler kenarında ahz-ı mevki olundu ve şu suretle Ayvalık sukut etmiş oldu. Bundan sonra düşman üzerimize gelmedi ve şehrin üzerindeki sırtları işgal ile iktifa etti. Tarafımızdan kıymettar bir zabitimiz şehit ve birkaç mecruh vardır. Diğer tarafın dahi her halde fazlaca zayiatları olduğu muhakkaktır. Şehir dahilinde ancak birkaç Osmanlı memuru ve müslüman kalmıştır, diğerleri kâmilen çekilmiştir. Ber- veçh-i mâruz temas muhafaza edilmektedir. Karargâh Mu- rateli kariyesine nakledilmiştir. Maalesef şimdiye kadar mıntakam dahilinde bulunan Edremit, Burhaniye ve Bergama Kazalarından hiçbir şekil ve surette olarak kuvvetle muavenet icrası için teşebbüslerime karşı daima ihmal ve taallül ile mukabele gördüm, şimdilik kuvvetimin fazla sarsılmasına meydan vermiyerek gerek kuvve-i askeriye ve gerekse biraz tedarik edilmeye başlayan gönüllü kuvve-i milliye ile vaziyeti muhafaza ve işgalin tevessüünü men’ ve Ayvalığı tazyik altında tutmak esasını tâkip ettim ve edilecektir. Mevadd-ı askeriye- den bir miktar erzaktan başka Yunanlıların eline hiçbir şey terkedilmemiştir. Muhaberenin şimdilik Burhaniye Kazası vasıtasiyle yapabileceği mâruzdur.”

29 Mayıs 335

Ayvalık Mıntaka Kumandanı Kaymakam Ali

Dahiliye Nezaretinden henüz hiç ses, seda yok. Fena bir haber ve tebliğ çıkmasından korkuyorum. Birinci telgrafıma lâhika kaydı ile Nezarete şunu yazıyorum:

— “Harp bütün şiddetiyle berdevamdır. Cephemiz geri ile irtibat tesis etmiştir. Kuvva-yı muavene peyderpey gidiyor. Teşci’ buyurmanıza makina başında intizardayız.”

29 Mayıs 335

Çetin ve müşkil bir işe girişmiş olduğumuzu düşünerek uçan kuştan yardım ümidindeyim. Nikbin olmak için hep iyi vaziyetleri hatırhyorum. Müdafaa ve mücadeleye girişmemiz hususunda nihayet hükümetin de emir ve tebliğini almış bulunuyoruz, her halde bunun icabını ve idame için muktazi tedbirleri de hükümetin esirgemiyeceğini ümit etmek istiyorum. Çünkü Alay namı verilen bir avuç askerin malzeme-i harbiyesi nihayet tükenecektir. Gönüllülerimizin kendi silah ve cephaneleri de ne kadar bir zaman için müessir olabilecek. Memlekette henüz mücadele teşkilâtı şümullenmiş değil, hiçbir taraftan kuvvet ve cesaret verici bir ümit şulesi bile sezilmiyor. Ayvalık gibi memleketin bir kenarında, sahilde, düşmanla en yakın ve en kolay münasebeti olan açık bir kapuda boğuşmak zorundayız. Bu şerait ve bu vaziyet karşısında her halde düşünüleceğimizi ümit etmek istiyorum. İşte bunun için hükümeti, kuvvet ve cesaret verici haberlerle harekete getirmeye çalışıyorum, fakat hiçbir cevap alamıyorum. Nazın Bâbıâli telgrafhanesinde makina başına çağırarak muhabere etmek zarureti hâsıl oluyor. Çünkü Ayvalık müdafaasının başladığı artık şehirde şâyi olmuştur ve halk içtima halinde hükümetin nok- ta-i nazarını merakla anlamak istiyor. Maneviyatı yükseltecek birşeyler söylemek lâzım. Bâbıâli telgrafhanesinde muhabere memuru, Nazır Bey namına Kalem-i Mahsus Müdürü Beyin hazır olduğunu ve “Bir emirleri varsa yazsınlar” dediğini bildiriyor. Bu sabah Ayvalığın vaziyeti hakkında bir telgraf yazdığımı, onu müteakip yazdığım lâhikada dahi vaziyeti tekrar izah ettiğimi, Nazır Beyefendi Hazretlerinin evelce tebliğ buyurdukları emir mucibince Yunanlılar Sulh Konferansının mukarrereatına tebaan olmayıp hodbehod Ayvalığın işgaline teşebbüs ettikleri için Ayvalık Mmtaka Kumandanımn kendi merciinden dahi telâkki ettiği emir ve talimat veçhile müdafaayı kabul ettiğini, civar ahalinin dahi muavenet için hamiyyet ve vatanperverlik saikası ile cepheye şitap eylemekte olup müdafaaya iştirâk ettiklerini yazıyor ve hükümetin müzaheretini istiyorum.

Kalem-i Mahsus Müdürü Nazırın cevabını bildiriyor ve,

— “Mümessiller nezdinde şiddetli teşebbüsat-ı kat’iyyede bulunduk, onlar da taaccüp içindedirler. Neticeden sizi bir, iki saate kadar haberdar ederiz. Reviş-i ahvale dair malumat veriniz. Bu saatte asker ve ahali müdafaa ediyor mu? İşgal kuvvetinin mikdarı hakkmdaki mâlûmatmız nedir? Ayvalıktan ne vasıtalarla haber alabiliyrsunuz? Kaymakam memlekette mi, yoksa askerle beraber müdafaa hattında mıdır?”

diyor. Bu kadar iş’ara rağmen hâlâ askerle ahalinin müdafaa edip etmediğini, Kaymakamın nerede bulunduğunu soruyorlar. Canım sıkılıyor. Biraz aksi cevap veriyorum:

— “Mümessillerin taacübüne biz de taaccüp ediyoruz. Reviş-i ahvalden malûmat vereceğim. Bu saatte asker ve ahali müdafaa ediyor. İşgal kuvvetinin mikdar-ı hakikisi muayyen değildir. Sabahki telgrafımda da yazdığım veçhile iki vapur gelmiştir. Ayvalık kasabası rumlanndan da yardım görebilirler. Ayvalıkta kimse yoktur. Memurlar kâmilen geri çekilmiştir. Kaymakam Gömeçte bulunuyordu. Gömeç, Ayvalığın gerisinde nahiye merkezidir. Şimdi civar köylere gittiğini haber aldım. Cephede bulunmuyor. Cephe ile Gömeç arasında irtibat tesis ettik. Gömece süvari ile haber geliyor. Gömeçten buraya telgrafla muhabere ediyoruz.”

diyorum.

— “İki saat sonra kat’i malumat vereceğiz. Şimdilik hüsn-ü idare ediniz.”

diyorlar.

Bir taraftan da Balıkesir Redd-i îlhak heyet-i milliyesi telgrafhaneye gelmişlerdir. Başlarında Vehbi Bey vardır. Ya Ali Kemal Beyle, yahut da Adliye Nazırı Vasfi Efendi ile görüşmek istiyorlar. Kalem-i Mahsus Müdüründen soruyorlar. Ahali müdafaada devam etsin mi, yoksa askerden tecrit etmek mi lâzımdır? Ahali askerden ayrıldığı takdirde esasen gayr-ı kâfi olan kuvve-i askeriye kâmilen sukut edecektir, diyorlar. Kalem-i Mahsus Müdürü sabır tavsiye ediyor ve “Nazır Beyefendi şimdi Meclisi Vükelâya girdi. Bir, iki saate kadar karan tebliğ edeceklerini emir buyurdular, şimdi Meclis-i Vükelâ toplandı. îlk karan malûmat vereceğiz. Asker ve ahali cepheyi bozmasınlar, müdafaa etsinler, heyet de telgrafhanede beklesinler” diyor.

Merkezin, asker ve ahalinin cepheyi bozmamasını ve müdafaada devamım iltizam ettiğini hemen mülhakata tamin ediyorum. Biraz sonra Nafia Nazın Ferit Bey makina başına geliyor. Meclis-i Vükelâdan gönderildiği anlaşılıyor. Vehbi Beyle muhabere ediyor: Ayvalığın bu sabahtan itibaren işgal edildiğim ve askerle bir kısım ahalinin müdafaada bulunduklarını, fakat bu vesaitle Yunan hükümetinin muntazam ve her an takviyeye müsait ordusu ile başa çıkmasına imkân bulunamıyacağını yazıyorlar. Ferit Bey; hükümetin İtilaf Devletleri mümessilleri nezdinde protestoda bulunmak suretiyle siyasi teşebbüsatta bulunulduğundan bahsediyor. Gene soruyorlar: Acaba işgal sahası yalnız Ayvalığa mı münhasırdır? Ferit Bey işgal sahasını nereden bilsin. Bittabi adem-i malûmat cevabı veriyor. Elhasıl Heyet de sadra şifa verecek bir malûmat elde edemiyor.

Gece Meclis-i Vükelâ kararı tebliğ olunuyor:

— “Hükümet Yunanistanla hal-i harpte olmadığı için işgal-i vakıa karşı mademki fiilen de protesto edildi, artık müsademeden tevakki olunması ve nezdinizdeki İtilaf Mümessilleri vasıtası ile asayişin ve hukuk-u ahalinin temin edilmesi ve askerin Harbiye Nezaretinden gönderilmek üzere bulunan emre imtisalen geri çekilmesi Mcclis-i Vükelâ kararı ile tebliğ olunur. 29 Mayıs 335

Nazır Ali Kemal.”

Telgrafı tekrar tekrar okuyorum. Nczdimizdeki İtilâf Mümessilleri kimler? A alnız işgal edilmiş olan Ayvalıkta İngiliz mümessili Hadkinson var. Bunun vasıtasıyla mi asayişi ve hukuk-u ahaliyi temin edeceğiz. Hadkinsonun bulunduğu Ayvalıktaki ahali rumlardır ve bunların hukuku değil, arzulan ve emelleri tatmin edilmiştir. Onlar bizden hangi haklarının teminini isteyecekler? Nezarete tekrar yazıyorum:

— “Meclis-i Vükelânın emri mülhakata tebliğ olunacaktır. Ancak burada itilaf Mümessilleri yoktur. Binaenaleyh bunlar vasıtasıyle asayişin ve hukuk-u ahalinin temini hakkındaki fıkranın tavzih buyurulmasını istirham eylerim.”

Gece saat dokuzda yazdığım bu telgraf üzerine Nazır Beyi aradılar. Nihayet Beyoğlunda Serkldoryanda bulmuşlar. Telefonla kendisine malumat verildiğini Bâbıâli tegrafhanesi haber veriyor. Gece yarısı Nazırın cevabı geliyor:

— “Burada itilaf Mümessillerine müracaat edilmiştir. Ümit ederiz ki Yunan kuvve-i işgaliyesiyle beraber onlardan da mürahhaslar gelirler. Onlarla müzakerede bulunulması münasiptir. Her halde tedabir-i siyasiyeye tevessül ederek artık resmen protesto ile iktifa edilmesi ve sefk-i demaya mahal verilmemesi mülhakata da ckîden tebliğ olunsun. Merkezce hukuk-u devlet ve milletin muhafazası için ne lâzımsa yapıldı ve yapılmaktadır. Ayvalık Kaymakamlığına da bu cihetleri bildiriniz, işgalin nerelere kadar ilerlediğini de peyderpey yazınız.

Nazır Ali Kemal”

Meclis-i Vükelâ kararını ve Nezaretin bu telgrafını Kazalara tebliğ ederek sabahtanberi kaldığım telgrafhaneyi terk ediyorum.

Artık hükümetten hiçbir ümit yok. Mâmafih askerler her halde hükümetin bu tebliğine ehemmiyet vermiyeceklerdir. Ayvalık Mıntaka Kumandanı Ali Bey olsun, Bandırmadaki Fırka Kumandanı Miralay Kâzım Bey olsun eski azim ve kararlarında sebat edeceklerdir. Başlanmış bir işten geri dönmek ve memleketin içerlerine doğru nereye kadar gideceği belli olmayan Yunan akınına müsaade etmek hatıra bile getirilemiyecek bir ihanet olur. Tebliğde Harbiye Nezaretinden verilecek emirden bahsolunuyor. Hükümet bu emri de derhal tebliğ etmediğine nazaran Harbiye Nezaretinin de bu mukaddes cidale tamamen taraftar bulunduğuna kaani olmak istiyorum. Askerin mukavemeti karşısında halkın da müdafaa hislerinin kuvvetlendirilmesi kolay olacaktır. Bâbıâliyi, ipi koparmadan oyalamak ve idare etmek güç olsa da yapacak başka çaremiz yoktur. Bâbıâli için artık Ayvalığın işgali değil, daha başka nerelerinin işgal edileceğinin beklenmekte olduğu anlaşılıyor. Çünkü işgalin nerelere kadar ilerlediğini peyderpey bildiriniz, diyorlar.

Meclis-i Vükelâ kararı müdafaa mıntakasına civar Kazalarda menfi tesir yapacaktır. Bunu izale lâzımdır. Nezaretin tebliğinde mevzubahs ettiği temas ve müzakereyi vesile ederek Edremit ve Burhaniye yolu ile cepheye gitmem lâzım geliyor; oralarda suret-i hu- susiyede icabedenlerle temas ederek cepheyi takviye etmek, teşkilâtı kuvvetlendirmek ve bilhassa Ali Beyle görüşmek istiyorum. Ertesi günü 30 Mayıs Cuma. Ayvalık Kaymakamının Gömcçtcn yazdığı bir telgrafı eve getiriyorlar. Kaymakam, Meclis-i Vükelâ kararını öğrendikten sonra, tahmin ettiğim veçhile ilk iş olarak askerin müdafaadan çekilmesini temin etmek telaşındadır. Şöyle yazıyor:

— “Vaziyet pek mühimdir. Düşmanın kuva-yı muntazamasını bu müsademede pek istimal etmediği anlaşılıyor. Şayet müsademenin devamını Ayvalık rumlanna karşı bir tecavüz addederek kuva-yı mühimme ile Burhaniye, Edremit Kazalarının harben işgaline fırsatyab olursa mukadderat pek elim bir âkıbete duçar olmuş olacaktır. Bunun için, mademki mer- kez-i hükümet müsademenin tatilini iltizam ediyor, vaziyete hâkim olan Mmtaka Kumandanlığına Harbiye Nezaretince evamir-i lâzımenin sür’at-i mümkine ile tebliği lüzumu ehemmiyetle mâruzdur.”

Bu telgrafı müteakip diğer bir telgrafını daha alıyorum. Nezaretin iş’anndaki Mümessillerle temas kaydından istifadeyi de düşünerek Ayvalığa gitmek ve Hadkinson ile görüşmek istemiş. Ali Beyin karargâhına gitmiş, fakat Ali Bey, pek hakh olarak kendisini ileriye bırakmamış, gûya kendisine müzakere ve müdahale için emir vermişim gibi buna imkân-ı maddi olmadığını yazıyor. Doğrudan doğruya Nezarete de yazdığını bildiriyor. Nezarete neler yazdığını bilmiyorum, fakat satvet-i milliyeden, her taraftan gönüllü efrad geldiğinden bahsederken yine Mıntaka Kumandanının Harbiye Nezaretinden emir almadığını hatıra getirmeyi unutmuyor. Telgrafında aynen şöyle diyor:

— “Liva vasıtasiyle bugün tebellüğ ettiğim emr-i âli-i Nezaret- penahi üzerine (dün geceki telgrafı bugün aldığı anlaşılmaktadır) Mıntaka Kumandanı ile görüşerek kuvve-i işgaliye kumandanı ve İngiltere Devleti Mümessili ile temasta bulunmak için karargâha gittim. Müsademe elyevm Ayvalığın üzerindeki tepelerin sath-ı maili üzerinde devam ediyor. Her taraftan gönüllü efrat geliyor, satvet-i milliyemiz önünde düşman Ayvalıktan ilerleyememiştir. Mıntaka Kumandanı henüz Harbiye Nezaretinden müsademenin tâtili için bir emir almamış olduğundan, bir asker gibi bittabi ilk emir mucibince hareket etmekte mâzurdur ve vaziyete hâkim olduğundan bendelerinin emr-i âliniz mucibince müzakere ve müdahalede bulunmaklığıma imkân-ı maddi olmadığı ve keyfiyetin doğrudan doğruya Nezarete de arzeldildiği mâruzdur. 30 Mayıs 335 Ayvalık Kaymakamı Osman Nuri.”

Burhaniye ve Edremitten de halkın heyecanını bildiren telgraflar geliyor. Bilhassa kadın, çoluk ve çocuğun daha gerilere muhacerete hazırlandıkları bildiriliyor. Bu vaziyet, müdafaa kudret ve kuvvetimizi zaafa uğratabilir. Eli silah tutanlar dahi, nihayet, ailelerinin yanına gitmek isteyebilirler. Bu muhaceret daha gerilerde de endişe ve heyecanı tevlit edebilir. Bunu tanzim etmek lâzım. Esasen, Ayvalık Kaymakamının telgrafında da bildirdiği üzere, Yunanlılar Ayvalıktan daha ileriye gelemiyorlar. Belediye Dairesinde Balıkesir ileri gelenleriyle müzakere ediyoruz; muhaceretin men’i hakkında tedbirler düşünüyoruz. Nihayet, benim mıntakaya gitmem muvafık görülüyor. Makina başında Gömeçte muhaceret hareketlerinin başladığını bildiren Ayvalık Kaymakamına, bizzat oralara geleceğimi, muhacerete son gayretle mâni olmaya çalışmasını yazıyorum. Cevap olarak,

— “Gömeçte kimse kalmamıştır. Fikr-i muhaceret Burhaniye’ye de sirayet etmiş olduğu haber alınıyor. Dünkü gün gerek ben, gerek Nahiye Müdürü ahalinin hicretini men’ etmeye çalışmış isek de, hükümetin bu gibi teminatı şimdiye kadar pek çok müessif esaret ve felâketlere müncer olduğunun ahalice acı tecrübeler neticesinde anlaşılmış bir hal olduğundan, bilhassa burada kimsenin önüne geçmek kaabil değildir.”

diyor.

Dahiliye Nezaretine bu muhaceret cereyanlarından bahsederek vaziyetin nezaketi hasebiyle yarın sabah Liva Jandarma Kumandanı Kaymakam Hurşit Beyi tevkil ederek hareket edeceğimi bildiriyorum.

31 Mayıs cumartesi. Bahkesirden hareketim ânında Ayvalık Kaymakamının yine Gömeçten yazdığı telgrafı aldım:

— “Bugün alessabah başlamış olan müsademe tevessü ederek şiddetli bir muharebe şeklini almıştır. Düşmanın resmî ve millî kuvvetleri, büyük çapta zırhlı toplan, Nordenfield ve mitralyözleri ile de himaye edilmiş ve fasılasız top ateşi devam etmişse de piyade kuvveti yine Ayvalıktan ilerleyememiştir. Mukaddes toprakların müdafaası için gayr-ı müsavi kuvvetlere karşı çarpışarak ölmeye karar vermiş olan bu mâsum milletin kanına Avrupa medeniyeti acımayacak mı? İnsaniyet ve milliyet prensipleri egerçi müslümanlar hakkında ca-yı tatbik görmiyecek ise de elinde tüfeğinden başka vasıta-i müdafaası olmayan bir ahaliye karşı müteaddit zırhlıları ile top yaylım ateşi etmekten utanmayan ve buna rağmen üç gündenberi Ayvalıktan dışarıya çıkmaya kudret göstere- miyen Yunanlıların bu memleketlerde tesis-i hakimiyet ede- miyeceğini, hiç olmazsa kuvvet prensiplerine tevfikan medeni Avrupa hâlâ takdir edemiyor mu? Bugün galeyan-ı millinin önüne güçlükle hükümet geçebiliyor. Buraya akın akın gelen gönüllüleri zorlukla çevirebiliyorum. Bu işe nihayet verilmezse milli kuvvetlerin önüne geçemiyeceğimden dolayı deruhde-i mesuliyet edemiyeceğim ehemmiyetle mâruzdur.” Bu iş’ar biraz edebi olmakla beraber hoşuma gidiyor. Bunun bir suretini eğer Kaymakam son günlerde edindiği bir huy ile doğrudan doğruya Nezarete de yazmış olsa bile benim tarafımdan da artık yolda Edrcmitten ve yahut Burhaniyeden yazılmasının iyi olacağını düşünerek yola çıkıyorum. Havran’da jandarma dairesi önünde halk ile konuşuyorum. Şimdi bilhassa buralarda açık konuşmak lâzımdır. İzmir faciasından bahsederek düşmanın ve Ayvalık rumlarının feci ve müthiş niyetlerini tasvir ediyorum. Hükümetten hiçbir fayda beklenilmemesini, işin başa düştüğünü, her türkün ve müslümanın silahını kapıp vatan müdafaasına koşması lâzım geldiğini açıkça tavsiye ediyorum ve ‘Hükümet infisah etmiştir,” diyorum. Edremittc de bu vadide beyanatta bulunuyorum. Burhaniyeye muvasalatımda Ayvalık Kaymakamının telgrafını Nezarete bildiriyorum. Gece diğer bir telgrafla da yarın Ayvalık Kazasına merkez ittihaz edilen Gömeç’e gideceğimi yazdıktan sonra ilave ediyorum:

— “Ayvalık Kaymakmının telgrafnamesinden de anlaşılacağı veçhile kuva-yı milliye müsademede berdevamdır. Yunan kuvvetlerinin taarruzlarına karşı Hükümetin terk-i muhasamat hakkındaki evamirine inkiyad etmemekte oldukları anlaşılıyor. Bu vaziyetin devamı Hükümetin nokta-i nazarına tevafuk edemiyeceği tabii ise de adem-i inkiyaddan dolayı istimal-i cebr-ü şiddet dahi mümkün değildir. Yarın nasayih-i lâzımc icra edilecek ve mukabil tarafta dahi teşebbüsatta bulunulacaktır. Nezaret-i celilece de Mümessiller nezdinde galeyan-ı millinin derecesi izah edilerek keyfiyetin hüsn-ü neticeye iktiranına müsaade buyurulması ehemmiyetle mâruzdur.”.

Geceyi Burhaniycdc geçiriyorum ve arkadaşlarla müdafaa işleri üzerinde konuşuyorum. Hamdi Bey cephede gönüllülerin kumandasını deruhte etmiştir. Çalışmalar yolunda gidiyor. İşgalin vuku bulduğu günün telaş ve heyecanı zail olmaya başlamıştır.

Ertesi günü Burhaniyeden hareketle Gömeç’e geliyorum.

1 Haziran 335 Pazar. Gömece gelir gelmez, telgraf memuru, Istanbuldan makina başına çağırıldığımı haber veriyor. Telgrafhaneye gidiyorum. Posta ve Telgraf Müdir-i Umumisi Refik Halit Bey * benimle görüşmek istiyormuş. Kendisiyle daha evelden, îstanbuldan muarefemiz var. Ailelerimiz komşuluk münasebetiyle tanışıyorlar. Refik Halit Bey şunları yazıyor:

* Refik Halit Karay

— “Öğle üzeri Dahiliye Nazırı ile görüştük, sizi tanıdığımı söyledim. (Her halde Ayvalık müdafaasından bahis açılmış olacak,) Bana dedi ki: Gerek Mutasarrıf Bey, gerek Kaymakam, tarafımdan verilen evamir haricinde hareket ediyorlar. Hükümetin çizdiği hat dahilinde kendilerine pek büyük mes’uliyet teveccüh eder. Badema Merkezin verdiği evamir dairesinde çalışmalıdırlar. Ben Nazırın söylediğini işte size söylüyorum. Bu salâhiyeti de bana o verdi. Bu ciheti size ayrıca resmen de bildirecektir. Bir mütalâanız varsa bildiriniz.”

îstanbulun bu haberi iyi birşey değil. Vaziyet ve hareketlerim tâkibolunuyor ve şüpheler tevlit ediyor demek. Nezarete yazdıklarımda kuşkulandıracak birşey olduğunu tahmin etmiyorum. Havran ve Edremitten henüz yeni geçtiğim için oralardaki ağır beyanatım henüz îstanbula yetiştirilememiştir. Bu ilk ihtar ve tehdidi, biraz sert ve mukabil hücumla karşılamak icabediyor. Şöyle bir cevap yazıyorum:

— “Şimdiye kadar hakikatten inhiraf etmedim. Bidayette Ayvalıkta cereyan eden hadisatı dakikasında Nezarete bildirdim. Talimat istedim. Sulh Konferansının karar-ı kat’isi ve Hükûmct-i Merkeziyenin emr-i sarihi olmadıkça Yunan işgaline karşı her türlü kuvvetlerle mümanaat ediniz, emrini aldım. Bu cevabı koynumda taşıyorum. Bilahara asker ve ahali müsademeye başladı. Çünki işgal, Nezaretin târif ettiği şekilde değildi. Yine yazdım. Meclis-i Vükelâ akt olundu, makina başında muhabere edildi. Asker ve ahali müdafaa etsin, cepheyi bozmasın, denildi. Bu da koynumda mahfuzdur. Balıkesir Heyet-i Milliyesi de makina başında muhabere ettiler. Bilahara Meclis-i Vükelâ terk-i muhasama kararı verince derhal mülhakata tebliğ ettim. Harbiye Nezaretinden askere emir geç geldiğinden o dahi bir müddet sonra ateşi kesti. Şimdi asker ateş etmiyor, fakat ahali, her milletten gönüllüler, arnavutlar, çerkesler, boşnaklar muharebe ediyor. Ben buna mâni olamıyorum. Mâni olurum ümidiyle de, işte buralara geldim. Biraz sonra mahall-i müsademeye de gideceğim. Ben de canımı süprüntülükte bulmadım. Ben de bu vatanın evlâdıyım. Buralara kadar ateş altına girmekliğim münhasıran hükümetin bana tevdi ettiği vazifeyi ifa içindir. Buraya niçin gelmek istediğimi Nazır Beyefendiye de Bahkesirden arzet- miştim. Kaymakam Bey de gayret ediyor. Dün kuvvayı milliye Ayvalık kasabasına hücum edeceklermiş. Güç hal ile mâni olabilmiş. Fakat bunları dağıtmak kaabil olmuyor. Hükümetin ordusu varsa gelsin, bu muharipleri tenkil etsin. Mademki mesuliyet varmış, ben yine hatt-ı harbe gidiyorum, nasayih-i lâzımede bulunacağım, yine emrettikleri veçhile Düvel-i Mütelife mümessilleriyle müzakere edeceğim ve avdetimde istifamı takdim edeceğim. Bu vatanın elbette benden daha ziyade hizmet edebilir pek çok evladı vardır. Şimdiye kadar cephe-i pâkim lekelenmedi, şimdiden sonra da lekelenmesine hiçbir suretle muvafakat edemem. Bunu Nazır Beyefendiye lütfen söyleyiniz. İstifamın kabulünde iltizam-ı sür’at buyuru- lursa size karşı da cidden minnettar kalacağım.”

Refik Halit Bey cevap veriyor:

— “Beyanatınızdan Nazır Beyi derhal haberdar edeceğim. İstifa mevzubahs olamaz. Bunu hiç ileri sürmeyiniz. Arada bir su-i tefehhüm var, çabuk hallolur. İcabında müşkilat çıkarsa bana bildiriniz, elimden geleni yaparım. Şimdi Bâ- bıâliye gidiyorum. Ellerinizi sıkarım.”

Yanımda bulunan Kaymakam, kendisi hakkındaki fıkralarımdan memnun olmuştu. Onun muhtemel fena teşebbüslerine bu suretle mâni olmak istemiştim. Nazır Bey de her halde elimde mevcut vesikalardan dolayı biraz düşünecekti. Biraz da naz ve istiğna göstermiştim. Mıntaka Kumandanlığına Harbiye Nezaretinden Meclis-i Vükelâ kararında mevzubahs olan emrin geldiğinden ise hiç malumatım yoktur. Dahiliye Nazırının, emrin verildiğini bilmesi faydalı olacaktı. Askerin dahi ateşi kestiği filan vâki değildi.

Gömeçte çok kalmayarak Murateli’ye gittim ve Ali Beye misafir ve mülâki oldum. Gece orada kaldım, rahat rahat görüştük ve ertesi sabah, işgali protesto ve İngiliz mümessiliyle temas vesilesiyle Ayvalığa giderek hem Nezaretin emrini yerine getirmeyi, hem de Yunanh- rın kuvveti ve vaziyeti hakkında malûmat elde etmeyi kararlaştırdık.

2 Haziran pazartesi sabahı Hadkinson’a hitaben bir mektup yazarak Ayvalığa gelip kendisiyle görüşmek istediğimi ve beni şehire İsal edecek bir memur-u mahsusun Çakıllı Bahçe mevkiine izamını bildirdim. Mektubumu, beraberinde bir de nefer olduğu halde bir zabitimize vererek gönderdik. Zabitimiz Hadkinsonun şu cevabını getirdi:

— “Mektubunuzu aldım ve tebliğ ederim ki Yunan Kumandanı Beyle konuştuk ve müsaade veriyor. Buyurasınız aynı suretle nasıl ki mükâleme memurunuz geldiler. Çünkü başıbozukların mukabelesinden dolayı Yunan Kumandanı Bey, memur gönderemiyeceğini ifade eylediği cihetle her suretle emin olarak mükâleme memurunuzun geldiği veçhile gelebileceğinizi beyan eylerim efendim.”

“2 Haziran 335, Ayvalıkta İngiltere Devleti mümessil-i siyasisi

Hadkinsonun İngilizce imzası”

Mükâleme memuru zabit arkadaşımız ve neferimiz, Yunan hattından kasabaya kadar gözleri bağh olarak götürülmüşler. Cevapta “mükâleme memuru gibi” cümlesinin tekrar tekrar ifadesi, bana da aynı muamelenin yapılması ihtimalini hatırlattığı için bir müddet tereddüt ettik. Sıfat-ı memuriyet hasebiyle gözlerimin bağlanmasına razı olamazdım ve hiçbir şey göremiyeceğim için asıl maksat da hâsıl olamı- yacaktı. Böyle bir vaziyet husulünde avdet etmek kararı ile yine aynı zabit ve neferimizle birlikte hareket ettik. Yunan hatlarını geçtikten sonra bizi karşıladılar, getirdikleri bir faytona bindik ve piyade ve efzun askerlerinin taht-ı muhafaza ve nezaretinde kasabaya götürüldük. Ayvalık, ne bir dükkân, ne de bir ev istisna edilmemek şar- tiyle kâmilen Yunan bayraklanylc donatılmıştı. Her halde bizim geleceğimiz haberi üzerine bu tertibat alınmış olacak. Çünkü ahali fevç fevç sokaklara toplanmış bizi seyrediyorlar. Nihayet arabamız Belediye Dairesi önünde durdu. Fakat yanlış getirilmiş olacağız ki tekrar hareketle Metropolithaneye gittik. Metropolit, merdivenin üst başında istikbal etti, yol gösterdi ve “buyurunuz” diyerek bizi bir odaya aldı. Odada Yunan işgal Kumandanı Miralay Dimitri Torna ile tanıştırıldık. Ayakta karşıladı, yer gösterdi. Sigara ve kahve ikram etti. Akabinde Hadkinson da geldi. Metropolit ile iki arkadaşım dışarıya çıkarıldılar. Odaya Yunan torpido kumandanı ile Ayvalık eşrafından ismini bilemediğim sivil bir zat geldiler. Yunan kumandanı ilk lazıme-i nezaketi ifadan sonra nadim olmuş gibi bir vazıyetle bacak bacak üzerine atmış ve pek mağrur bir eda takınmıştır. Rumca söylüyor. Biraz rumca anlarım, fakat hiç belli etmiyorum. Hadkinsona hitap ederek soruyor:

— Mutasarrıf Efendi ne istiyor?

Hadkinson, “Kumandan Bey esbab-ı ziyaretinizi soruyorlar,” diye tercüme ediyor. Hadkinsona cevap veriyorum:

— Kendisinden birşey istemiyorum. Münhasıran sizinle görüşmeye geldim, diye başlayarak Ayvalığın kuyud ve cşkâl-i mevzuaya riayet edilmeksizin işgaline teşebbüs edildiği için kuvve-i askeriye- miz tarafından müdafaaya mecburiyet hâsıl olduğunu ve binaenaleyh keyfiyeti hükümetim namına resmen protesto ettiğimi söylüyorum. \ unan Kumandanı kuvvetli bir koz zannettiği şu suali soruyor:

— Osmanlı hükümeti Yunanistanla hal-i harpte midir?

Cevap veriyorum ve hal-i harpte olmadığı için resmî kuvvetlerin müdafaası suretiyle fiilen de protesto ile iktifa edilmiş olduğunu, halen askerin silah kullanmadığını, harbedenlcrin halk olduğunu, çünkü işgal kuvvetlerinin gerek İzmir ve civarında, gerek Manisa havalisinde îka ettikleri müessif hadiselerin civarda ve ezcümle Balıkesir Livasında da öğrenilmesi yüzünden bütün Liva halkının heyecan ve teessüre düştüğünü ve aileleriyle çocuklarını uzak yerlere göndererek silaha sarıldıklarını söylüyorum.

Mademki asker harbetmiyor, hükümet ahaliyi niçin müsademeden men’ etmiyor?” diye soruyorlar. Hükümetçe bu halin men’i takarrür etmişse de halkın heyecan ve galeyanının ve mikdarlarınm fazlalığından dolayı men’e muktedir olamadığımızı, kavaid-i düve- liyye ve hukukiyyeye münafi bir şekil ve surette vâki olan işgalin tevlit ettiği galeyanın şiddeti yüzünden hâsıl olan bu vaziyetin her halde düvel-i muazzama-i Mütclifenin arzusuna da mutabık olamayacağına kuvvetle kaani bulunduğumuzu söyleyince Hadkinson, Yunan Kumandanının söylemediği bâzı cümleleri de ilâve ederek, Yunanlıların asayiş ve adaleti temin için geldiklerini ve Yunan hükümetinin emri mucibince işgalin Ayvalığın on iki kilometre dahiline kadar tevsi edileceğini ve bunun için de askerin kendilerine teslimini ve haklarında esir muamelesi yapılmayıp vapurla Bursaya sevk olunacaklarını söyledikten sonra, şâyi olan hadiseler hakkında da Yunanlıların böyle bir hareketleri vâki olmayıp bu dedikoduların bililtizam bâzı ecnebi devletleri ajanları tarafından tertip ve işaa olunduğunu ilave ediyor.

Askerin vazifesine, harekâtına müdahaleye salâhiyetim olmayıp, Harbiye Nezaretinden telâkki edecekleri emre göre harekete mecbur bulundukları ve binaenaleyh teslim hakkındaki tekliflerini tebliğ ede- miyeceğim hakkındaki ifadem üzerine,

— O halde on iki kilometre geriye çekilsinler. Şimdilik aldığımız emir budur. İleride daha ziyade ilerlememiz hakkında emir alırsak o vakit ayrıca tebligat yaparız, diyorlar ve her halde müdafaa kuvvetlerinin Ayvalığın hemen arkasındaki zeytinliklerden çıkmalarını istiyorlar ve hattâ müdafaada bulunan ahalinin kendilerince geri atılması ve tenkili kaabil olduğunu, ancak askerin orada bulunması bu ahalinin kuvvetini ve mâneviyatını artırdığı cihetle her halde evvelemirde askerin geri çekilmesinde ısrar ettiklerini söylüyorlar. Yavaş yavaş Yunanlı miralay azametli vaziyetini değiştiriyor, yüzüne ve sözlerine daha mülayim bir şekil vermeye çalışıyor, bizim taraftan taaruz edilmedikçe Yunan askerlerinin silah atmayacaklarını, fakat bizim askerimizin geri çekilmesi hakkında emir geldiği takdirde kendilerinin haberdar edilmelerini rica ediyor. Bu meyanda Hadkinson, gûya suret-i hususiyede gizli olarak söylediğini ifham eder bir tarzda eğilerek Konferansça oralarının Yunanistana verildiğini, kendisi bu bapta telgrafla haber almışsa da henüz resmen ilan olunmadığını söylüyor ve ilâve ediyor:

— Rumeli muhacırlarının yerlerini terketmeleri muvafık olacaktır. Çünkü bu muharebe, haksızlıkların tamiri için yapılmıştır ve rumların eski yerlerine iadeleri mukarrerdir.

Mukabeleten Rumeli muhacırlarımn da bilahara yerlerine gönderileceğini ümit etmektedir.”

Yunan işgal kumandam, civar köylere hitaben yazıp bir türlü gönderemediğii ve tevzi edemediği beyannameleri çıkarıyor. ‘Bunlar köylere dağıtılırsa çok faydası olur,” diyor; beş, on tane bana uzatıyor. Avdetimde bunların köylere dağıtılmasını rica ediyor. Alıyorum. Gider ayak Hadkinson Ayvalıkta kalan aileler hakkında da teminat veriyor. Bunlar kendi evlerine yerleştirilmişler, fakat muhtemel herhangi bir taarruzda vikaye maksadı ile her haneye ikişer asker dahi ikame olunmuş imiş, kalan memurlar ise tamamen serbestmişler.

Artık ayağa kalktım, çıkıyoruz. Yunan miralayı tekrar tekrar kuvvetin zeytin ormanlarından çekilmesini rica ediyor. Anlıyorum ki Ayvalık halkı müşkil vaziyettedir. Ne kendileri, ne de hayvanatı kasabadan harice çıkamıyorlar ve kumandanı tazyik ediyorlar. Geldiğimiz gibi avdet ediyoruz. Kasabanın içinden geçerken, Ayvalıkta kalan birkaç memurumuzun bir binanın üst kat pencerelerinden baktıklarını gördüm. Binanın kapusunda süngülü nöbetçiler var. îşgal kuvvetini iki binden fazla tahmin etmiyorum. İşgal sahası da kasabadan dahile doğru bir kilometreyi tecavüz etmiyor, iki kilometreye yakın bir saha boş duruyor, bundan sonra zeytinlikler bizim kuvvetlerimiz tarafından tutulmuştur.

Ali beyle tekrar buluşuyoruz ve konuşuyoruz. Ayvalıkta gördüklerimi ve görüştüklerimi anlatıyorum. Bilhassa tevzi edilmek üzere bana verilen beyannameleri Ali beye hediye ediyorum.

Karargâhta daha bir gün kalarak 4 Haziran çarşamba günü Bahkesire döndüm. İlk işim Ayvalık mülâkatı hakkında Nezarete rapor yazmak oldu. Şifreli telgrafla yazdığım bu raporda, karargâhtan Ayvalıkta İngiliz mümessili Hadkinson’a mektupla haber gönderip cevap aldığımı izahtan sonra, hayvanlara binip aynı zabit ve neferimizi müstashiben “hareketim esnasında Kuvayı Milliye tarafından itiraz vuku bulduğunu, Mutasarrıf Ayvalığı Yunanlılara teslim etmeye gidiyor, diyerek ve müsellahan mümanaata karar vererek ateş edeceklerini bildirdiklerini ve vaziyet kendilerine izah edilerek bin müşkilâtla muhalefetleri ref’ olunduğunu” ilâve etmeyi de ihmal etmedim. Bundan ötesini tasvir ettiğim tarzda yazdım. Artık Nezaretin emri ifa edilmişti. Düvel-i İtilâfiyye mümessillerinden Ayvalıkta Hadkinsondan başkası yoktu ve bununla da temas yapıldı. Yalnız Meclis-i Vükelâ kararında zikredilen bunlar vasıtasiylc asayişin ve hukuk-u ahalinin muhafazası kaydının icapları Hükümetin mâlûm olmayan nokta-yı nazarına göre yerine getirilemedi, buna mukabil Yunanlıların maksatları anlaşılmış oldu.

Gene bugün Bahkcsire muvasalatım akabinde Burhaniye Kaymakam Vekilinden şu telgrafı alıyorum:

Gömeçte Karesi Mutasarrıflığına, bulunmadığı takdirde Vekiline

— “Mesele-i askeriyyc hakkında muahharan alınan emir mucibince bera-yı istişare Yunan zabiti ile beraber vapurla gelindiğinden beyaz sancak keşidesiyle beraber vapura teşrifiniz mcrcudur. 4 Haziran 335”

Ayvalık İngiliz Kumandanı Binbaşı Şar Hadkinson

Karesi Mutasarrıflığına

— “Şimdi Gömeç iskelesine bir torpido ile gelen İngiliz Kumandanı Binbaşı Mösyü Şar Hadkinson tarafından Emrudâbad Müdiriyetine yaveriyle gönderilen tahrirat sureti bâlâya nakledilmiş ve Mutasarrıf Beyefendi livaya müteveccihen hareket etmiş bulunduklarından Nahiye Müdürü Efendinin berâ-yı istişare vapura azimetine müsaade edilip cdilmiyeceğinin acilen inbası ve bu babta olunacak muamelenin emrü iş arına makina başında muntazır bulunduğum mâruzdur. 4 Haziran 335

Kaymakam Vekili Sabri”

Nezaretten talimat alabilmek kolay değil. Esasen ne talimat verecek. Nahiye Müdürünün vapura gidip ne istediklerini sorup öğrenmesini ve neticenin makam-ı livaya bildirilmesini tebliğ ettim. Burhaniye Kaymakam Vekili “Gayet müstacel kaydiyle şu cevabı veriyor:

— “Emr-i âlilerine imtisalen Gömeç iskelesine gelen Yunan torpidosuna gidip İngiltere devlet-i fahîmesinin Ayvalığa memur mümcssil-i siyasisi Hadkinson Bey ve bir Y unan zabiti ile görüştüm. Hadkinson Bey tercümanlık etti. Yunan zabiti Ayvalıkta zât-ı samilcriyle vuku bulan müzakerat üzerine intizar ettikleri cevabı henüz alamadıklarından ve bugün cepheye beyaz bayrakla mükâlcmc memuru çıkardıkları halde kimseye tesadüf edemediklerinden Gömeç iskelesine kadar gelmeye mecbur kaldıklarını ve işgal-i vakiin tekrar hükûmet-i metbualarından verilen emir mucibince şimdilik Ayvalık Kazasına şâmil olup mâmafih ileride diğer emir alınırsa derhal Hükûmet-i Osmaniyeye tebliğ edeceklerini ve işbu işgalin mücerret Ayvalık rum ahalisinin zeytinliklerinde ve tarlalarda serbesti ile çalışmalarını teminden ibaret olup Ayvalık memurlarının memuriyetleri başına avdetle ifa-yı vazifeye başlamalarını ve şu halde cepheyi tcşkileden Ayvalık Mıntaka Kumandanı Ali Bey tarafından asker ile müsellah ahalinin Ayvalık Kazası hududu haricine çektirilmesini ve hattâ Ali Bey isterse askerini Bursaya kadar da çekebileceğini ve maksatları harp olmayıp hiçbir suretle kan dökülmesi arzu ve kararları haricinde olup hıristiyan ve İslam bilumum ahalinin mal ve can ve ırzlarının taht-ı temine alınacağını ve yarın vakt-i zuhura kadar Ayvalıkta tarafımdan cevap itasına intizar edeceklerini ve aksi takdirde fena olacağını tebliğ etti. Hadkinson Bey de hükümeti namına, İzmir vak’a-yı fedasının tekerrürüne suret-i kat’iyyede meydan ve imkân bırakılmayacağını ve işbu işgalin Sulh Konferansı mukarrcratına mâtuf bulunduğunun Yunan hükümeti tarafından tebliğ cdilcgclmekte bulunduğu ve imkânın müsaadesi nisbetindc yarın vakt-i zuhura kadar mükâleme ve müşaverenin her ne suretle olursa olsun her halde temin edilmesi lüzumu dermeyan edildiği berayı malûmat mâruzdur. Ferman.

Gömeç Müdürü Eyüp Sabri.”

Karesi Mutasarrıflığına

— “Emr-i âlilerine imtisalen Gömeç Müdürü Bey, Emrudâbad iskelesine üç bacah bir torpido ile gelen İngiltere Devlet-i fahîmesinin kumandanı Mösyü Hadkinson ve refiki Yunan Devleti zabiti ile görüşmek üzere torpidoya gönderilmişti. Beyinlerinde cereyan eden müzakere ve mükâlemeyi nâtık olarak Müdiriyetten alınan telgrafname sureti aynen dere edilmiş ve itası muktazi cevap müddeti yarın vakt-i zuhra kadar bulunmuş olmaktan nâşi bu babta olunacak muamelenin ve hükümet namına verilecek cevap mahiyetinin tesri-i emrü iş’arı.

4 Haziran 335 Burhaniye Kaymakam Vekili Sabri.” Geceyarısı “Dakika tehiri caiz değildir” kaydiyle Nezarete yazıyorum:

— “Bugün arzettiğim rapordan sonra Burhaniycden aldığım telgrafta Gömeç iskelesine gelen bir torpidodan, çakerlerinin berayı mükâleme talebedildiği ve elyevm Gömcçte bulunduğum zehabiyle vuku bulan taleb-i mezkûrun, Bahkesire avdet edilmiş olmasına mebni is’afı kabil olamadığından Nahiye Müdürünün torpidoya azimetle avdetimin beyan edilmesini ve müracaatları esbabının istilamı ile alınacak cevabın bildirilmesini cevaben iş’ar etmiştim. Şimdi varit olan telgraf- name ehemmiyet-i mahsusayı haiz ve imrar-ı vakte gayr-i müsait bulunmakla aynen zîre nakl ve iradc-i Nezaretpena- hilerine makina başında intizar olunur.

4/5 Haziran 335.”

İki saat sonra cevap alıyorum:

— “C. Size geçenlerde tebliğ ettiğimiz Meclis-i Vükelâ kararına tevfik hareket ediniz. Bu kararda denilmişti ki, İtilâf mümessilleri vasıtasiyle hukuk-u Osmaniyeyi ve asayiş-i mahallîyi temin ettirerek işgale karşı şimdiye kadarki fiilî protestolarla iktifa ediniz. Resmen de protestoda devam ederek sefk-i demadan ve müsademeden hazer ediniz. Mademki İngiliz mümessili vesatet ediyor. Ayvalıkta ona göre hareket ediniz ve İngiliz mümessili ile Yunan kuvve-i işgaliyesi kumandanının beyanatını senet olarak alınız. Bizim Mmtaka Kumandanının tarz-ı hareketi için de Harbiye Nezaretinin vereceği emre imtisal eyleyiniz.”

4/5 Haziran 335 Dahiliye Nazırı Ali Kemal.”

Direktif olarak gene Meclis-i Vükelâ kararı. Gene aynı terane. Hukuk-u Osmaniyenin temini tâbiri mutlak ve umumi olmasına nazaran nokta-i hareket bu olmak lâzım. Mıntaka Kumandanı Ali Bey bu müzakereyi idare eder. Binaenaleyh bir mülâkat kararlaştırmak ica- bediyor. Burhaniye Kaymakam Vekiline bu noktai nazara göre talimat vererek Nahiye Müdürünün müddet sona ermeden Ayvalıkta Hadkinsonla görüşmesini ve mülakat temin etmesini bildirdim.

5 Haziran perşembe günü akşama kadar mükâlemeden haber bekledim, Burhaniyeden sordum. Emrudâbad Müdürünün Ayvalıktan henüz avdet etmediğini ve bu gece alaturka saat bire kadar malûmat verebileceğini ümit ettiğini bildirdi. Nihayet gece “gayet müstacel ve mahremdir” kaydiyle Burhaniyeden şu telgrafı aldım:

SURET

“G. Bugün Mıntaka Kumandanı Beyin tasvibi üzerine beyaz bayrak keşidesiyle Ayvalık jandarma mülâzimlerinden Atıf Efendiyi beraberime alarak Ayvalığa gittim. Ayvalık Belediye Dairesinde Ingiltere devlet-i fahîmesi mümcssil-i siyasisi Hadkinson Bey hazır olduğu halde Yunan kuvve-i işgaliye kumandanı ile görüştüm. Dünkü telgrafname-i âcizîde arz olunan esasat üzerine lâzım gelen müzakeratın icrasına izhar-ı muvafakat olunarak yarın sabahleyin alafranga saat onda Ayvalık — Gömeç caddesi üzerinde kâin Belediye Çeşmesine Ayvalıktan Hadkinson beyle kaymakam rütbesinde bir yunan zabiti gelecek ve bendeniz de hazır olduğum halde Mıntaka Kumandanı Beyle görüşeceklerdir. Bu bâbta taraf-ı âciziden de idare-i kelâm edilmesi icabettiği takdirde bir talimatnamenin suvari-i mahsusla yetiştirilmesi muktazidir. Suret-i hareketimin emr-ü iradesine muntazınm.

5/6 Haziran 335 Gömeç Müdürü Sabri”

Karesi Mutasarrıflığına

— “Burhaniye saat 24/50. Ayvalıkta Ingiltere devlet-i fahimesi mümessil-i siyasisi Hadkinson ve Yunan zabiti beylerle bera-yı müzakere Ayvalığa izam olunan Emrudâbad müdürü beyden varit olan telgrafname sureti bâlâya nakledilmiş olduğundan müdür beyin hükûmet-i scniyye namına ne yolda idare-i kelâm edeceğinin serian inhasına makina başında muntazır bulunduğum mâruzdur. 5/6 Haziran 335

Burhaniye Kaymakam Vekili Sabri

Gece yarısından sonra bir buçukta gelen bu telgraf üzerine tekrar talimat vermeye lüzum görmedim. Esasen müzakereyi Ali Bey yapacaktır ve Nahiye Müdürünün beyanatta bulunmasına lüzum ve ihtiyaç da yoktur. Sabah saat onda da mülâkat başlıyacaktır.

Ertesi gün 6 Haziran akşamı Ali Beyin bana ve bir sureti Bandırmada 6ı inci Fırkaya “Dakika tehiri mucibi mesuliyettir, gayet müstaceldir” kaydı ile Murateli karargâhı mahreçli şu telgrafı geldi:

“Bundan dört gün evvel Karesi Mutasarrıfı Hilmi Bey, aldığı emre imtisalen Ayvalığa giderek kuvvei işgaliye kumandanı ile görüştü ve hukuk-u osmaniyenin muhafazası zımnında anlaşmak istediyse de Yunan kuvvei işgaliye kumandanı itilafa yanaşmadığından dolayı işbu mülâkat neticesiz kalmıştı. Her nedense iki gün sonra İngiliz mümessili Hadkinson Efendi ile bir Yunan zabiti torpido ile Gömeç iskelesine yanaşarak Mutasarrıf Beyle mevzubahsolan itilaf csasatını yeniden tetkik etmek istediklerini teklif ettiler. Mutasarrıf Bey Bahkesire hareket etmiş olduğundan, Nahiye Müdürü kendileriyle görüştü ve keyfiyet Mutasarrıflığa bildirildi. Bana da haber verdi. Mutasarrıf Bey Meclis-i Vükelânın kararını ihtiva eden ve evel- ce Müdür Beye tebliğ edilmiş olan emir dairesinde hareket etmesi emrini verdi. Bu emir de hukuk-u osmaniyenin temini esasını muhtevi idi. Bunun üzerine, dün işgal kumandanı ile haberleşerek bugün Nahiye Müdürü ile birlikte işgal Kumandanı Miralay Torna ve muavini Kaymakam Nikola ve İngiliz kumandanı Hadkinson Efendi de beraber olduğu halde Ayvalık - Gömeç caddesi üzerinde Belediye Çeşmesinde mülâkat ettik ve berveçhi âti hususatı şifahi olarak taht-ı karara aldık:

  1. — Ayvalıkta kemakân hükûmet-i osmaniye memurları ve kava- nin icrayı hüküm ve hükümet edecektir. Osmanlı bayrağı rckzoluna- caktır. Ahalinin rekzettikleri Yunan bayraklarının kaldırılmasına Yunan kumandanı çalışacaktır.
  2. — Yunan işgal kuvveti, iddiaları veçhile Sulh Konferansının kararı ile ve işgal-i askerî vazifesiyle gelmiş olduklarına göre Yunda Adasında, yahut şehrin haricinde Aya Nikola veya Sefa’da ikamet edecek ve şehrin haricinde bulunmayacaktır. Şehrin inzibatı için Osmanlı polis ve jandarmalarına kuvvei işgaliye indeliktiza muavenet edecektir.
  3. — Ayvalık Kazasına şamil olan arazi dahilinde Kaza ahalisi iş ve güçleriyle meşgul olacaklar ve Ayvalık Kazası haricine silahlı olarak kimse çıkamayacağı gibi hariçten de kimse giremiyecektir. Silahla giriş ve çıkış emniyeti ihlal mahiyetinde telâkki edilecektir.
  4. — Ayvalık Kazası haricine çıkacak ve hariçten girecek olan eshabı mesalih, tarafeyn kumandanları vesika vermek suretiyle mümkün olacaktır.
  5. — Ayvalık Kazasının hududu birer zabit ve ikişer sivilden mürekkep bir komisyon tarafından, malûm olduğu halde bir defa daha tespit olunacaktır.

Berveçhi bâlâ mevad üzerine karar hâsıl olduktan sonra işgal kumandanı ve beraberindekiler Ayvalığa avdet etmişlerdir. Yarın Kazanın hududu tespit edilecektir ve bâdehu itilâfın mevaddı tatbikatına başlanacaktır.

Ayvalık Kazası Yunda Adası ile Küçükköy’den ve Ayvalık şehrinden mürekkeptir. Kazanın hududu dahi (1/200.000) mikyasındaki haritada “Küçükköy” yazısından ve “Ayvalık” yazısının elifinden geçen ve “Büyükdere” namını alan Burhaniye ve Bergama Kazalarının hatt-ı fâsılı olup “Eski yol” yazısının elifinden başlayan dere ile denize mülâki olup Ayvalıktan itibaren şarken ve şimalen tahminen bir buçuk ilâ iki kilometre nısıf kutrunda araziyi şâmildir. Binaenaleyh bu kadar bir arazi şimdilik Yunan kuvvayı işgaliyesi altında bulunacak demektir. Ayvalığın işgalinden bugüne kadar geçen yedi gün zarfında milletin gösterdiği galeyan-ı hamiyyet ve gayret ve kuvvei askeriyenin mecbur ve mükellef bulunduğu sebat ve metanet, gerideki bilcümle ahali-i islâmiyyenin heyecanını teskine ve selâmetini temine medar olduğu gibi kuvvei işgaliyyenin hırs-ı istilâ ve tevsi-i işgalini kırmış ve hamdolsun şu suretle mahdut ve mahsur bir vaziyette kalmağa mecbur etmiştir. Berveçhi bâlâ mevaddı itilafiyyenin maksat ve menfaat ve hukuk-u Osmaniyenin beka ve muhafazasına kâfi gelip gelmiyeceğinin âcilen emr-ü iş’arı mâruzdur.

6 Haziran 335, Ayvalık Mmtaka Kumandanı Kaymakam Ali.”

Burhaniye Kaymakam Vekili de ayrıca Emrutâbat Nahiye Mü- diriyetinden aldığı beyaniyle Mmtaka Kumandanının telgrafında zikrolunan maddeleri yazarak bu şeraitin muvafık olup olmıyacağı hakkında emir istiyor.

Şifahi surette kararlaştırılmış olan ve tasdik ve kabule muallak bulunan bu maddeleri Nezarete bildirmekle beraber bâzı maddelerin Ayvalık Kazasında Yunan işgal ve hakimiyyetini tasdik mahiyetinde bulunması hasebiyle tâdili zımnında teklifat-ı mütekabilede bulunulacağı ve bizim mukabil tekliflerimizin adem-i kabulu takdirinde mâruz teklifatın kabul edilip edilmiyeceğinin emr-ü iradesi, diye bir fıkra ilâve ettim. Bu iş’arıma Nezaret hiçbir cevap vermemiştir. Çok sonradan suret-i hususiyede haber aldığıma göre, Dahiliye Nazırı bu meseleyi Meclis-i Vükelâya arzetmiş ve oradan aşağı yukarı şöyle bir karar çıkmış:

“Yunan askeri Yunda Adasına çekilsin, fakat bu takdirde dahi Yunanlıların eline Sulh Konferansında senet olarak kullanacakları hiçbir tahriri vesika verilmesin, Mutasarrıf şifahi olarak itilâfın kabul edildiğini söylesin.”

Dahiliye Nazırı, her ne sebebe mebni ise, bu kararı tebliğ etmemiş imiş. Suret-i resmiyede tahkikine imkân bulamadığım için bu malûmatı yalnız kaydetmekle iktifa ediyorum.

Diğer taraftan, Mıntaka Kumandanlığının 6ı inci Fırka kumandanlığına vâki’ iş’arına 14 üıcü Kolordu Kumandanlığı cevap vermektedir. Ondördüncü Kolordu Kumandanı Yusuf izzet Paşa Bugünlerde karargâhım Tekirdağından Bahkesire nakletmiş bulunuyor.

Ayvalık Mıntakası Kumandanlığına

Balıkesir 7 Haziran 335

“61 inci Fırka Kumandanlığına keşide ettiğiniz, 6/6/335 tarih ve 626 numaralı şifrenize cevaptır:

  1. - İngiliz mümessili ile birlikte Yunan Kumandanlığı ile görüşülerek mıntakanızda Yunan harekâtını tevkife muvaffakiyetiniz en büyük teşekkürlere lâyıktır. Bu, müfrezenizin ve beraberinizdeki kuvvei milliye kumandanının tarihin kaydedeceği birer muvaffakiyettir.
  2. - İngiliz mümessili de beraber olduğu halde cereyan eden şifahi müzakereta şu yolda cevap veriniz:

Hükûmet-i Osmaniye yalnız İzmir şehrinin ve istihkâmatının iş- gal-i askerî altına alınacağı hakkında itilâf hükûmat-ı muazzamasının müşterek notasını almıştır. Binaenaleyh bu nota muhteviyatının haricindeki Yunan askerî işgallerini, hükûmet-i metbuam ve Ayvalık Müfreze Kumandanlığı ve Müfrezenin merbut olduğu on dördüncü Kolordu Kumandanlığı katiyen kabul edemezler ve protesto ederler. Binaenaleyh Ayvalıktaki Yunan kuvvetinin Anadolu sahilini tahliye etmesini talep ederim. Yunan kuvvetinin Yunda Adasına nakline de ancak diğer İtilâf hükûmat-ı muazzamasının hükûmet-i metbuam ile bir itilâf akdetmelerini müteakip resmen muvafakat edebilirim. Ayvalık şehrinde inzibatın tesisine Osmanlı kuvveti halen kâfidir. Ayvalık Kazası dahilinde hariçten Osmanlı kuvvei askeriyesinden başka bir ferdin müsellahan girmesine mümanaat olunacaktır ve Ayvalık rum ahalisinin Yunan işgali münasebetiyle yapmış oldukları coşkunluklar bir- daha tekerrür etmemek şartiyle tarafımızdan affolunacaktır ve bu coşkunluklar yüzünden ahali-i mezkûreye karşı hiçbir tecavüzün vukua gelmemesi temin olunacaktır. Ayvalık Kazasına girip çıkacak eshabı mesalih hakkında müşterek vesika itası hakimiyet-i Osmaniye ile kabil-i telif değildir.

İşbu tebligat ve metalibimin gerek mümessil ve gerek Yunan Kumandanlığınca is’af edileceğini temenni etmekle beraber bir cevab-ı muvafık ahzına intizaren müfrezenin dünkü 6/6/35 günkü vaziyetini muhafaza edeceğini ve sebebiyyet verilmemiş bir ateş muharebesi yapmayacağını tebliğ ederim.”

Babıâlinin sükûtu ve Kolordu Kumandanlığının dahi bu kat’i talimatı neticesinde Ayvalık cephesindeki nisbî ve muvakkat sükûn nihayete ermiş ve muharebe tekrar başlamıştır.

*

* *

Günler geçiyor ve her geçen gün vaziyetimizi biraz daha kuvvetlendiriyor. Ayvalık müdafaası bütün memlekette bir ümit şûlesi gibi parlıyor. Balıkesir, mütarekenin karanlık günleri içinde Türk haysiyet ve şerefini muhafaza ve müdafaa eden bir mihrak olmuştur. Balıkesir, hükümetin tâkibine mâruz hamiyyetli ve vatanperver Türk evlâdına darül’aman olmuştur. Civardan, hattâ îstanbuldan zabit, sivil vatanperverler akın etmeye başlamıştır. Kolordunun müdafaayı benimsemesi, Harbiye Nezaretinin de hükûmet-i merkeziyenin uyuşturucu ve boyun eğici siyasetinin aleyhinde bulunduğunu ifham ediyor. Ordunun ve ordu mensuplarının vatan müdafaa ve mücahede- sinde açık ve sarih bir vaziyet almalarından cesaret buluyoruz. Fikirlerde ve kalplerde daha müsbet ve azimkâr hisler belirmeye başh- yor. Menfi ruhlu ve düşünceli bozguncular hislerini gizlemek mecburiyetini duyuyorlar. Ayvalık Kaymakamı, bazı tezahürattan hayatını tehlikede görerek Ayvalık muhitinden Edrcmite iltica etmiş ve orada da duramıyarak Istanbula kaçmıştır. Burhaniye Kadısı da hayatının tehlikede olduğunu, tehdit edildiğini makam-ı Livaya bildirmiş ve Bahkesire celp olunarak Istanbula gönderilmiştir. Ayvalık Kaymakamlığı vekâletine ateşli ve cevherli Kuvvayı Milliyeci arkadaşlardan Burhaniye Kaymakam-ı sabıkı özdemiroğlu Salim Bey inha edilmiş ve Nezaretçe kabul olunmuştur. Edremit ve Burhaniye Kazalarında Harcket-i Milliye teşkilâtı inkişaf etmektedir. Bahkesirde de Harcket-i Milliye heyet-i merkeziyesi kurulmuştur. İzmirin işgali üzerine Bahkesire gelen Vasıf Bey, Bahkesirde halk arasında mâneviyatı takviye için gece, gündüz faaliyet sarfetmektedir. Cebine doldurduğu eski ecnebi gazetelerden gûya makaleler ve fıkralar uydurarak ecnebi devletlerden bir kısmının Yunan işgali aleyhinde bulunduklarını ve müdafaayı hüsnü telakki ettiklerini mesçitlcrde, halkın toplandığı yerlerde izaha çalışıyor. Memleketin ileri gelenleri de, pek azı müstesna olmak üzere, bizimle beraberdir. Bilhassa Vehbi Beyle Gönenli Osman Bey Heyeti Merkeziyedcdirler. Bir taraftan da menfi propagandalara karşı çok dikkatli bulunuyoruz. Istanbuldan gelenler bir müddet kontrol ediliyor, harekât ve temasları tarassut olunuyor. Hattâ o derecede ki, Izmirden Vasıf Beyle beraber çıktıkları halde Bahkesire, Istanbula uğrayarak biraz sonra gelen Necati Bey hakkında bile bu teyakkuz ve tekayyüdü tatbik ediyoruz. Vasıf ve Necati Beyler Hareketi Milliyenin genç ve fedakâr unsurları olarak Merkez Heyetinde Fırka Kumandanı Kâzım Beyle birlikte çalışıyorlar, tesis ettikleri “İzmire Doğru” gazetesiyle de Hareketi Milliye fikrini neşr ve tamime gayret ediyorlar.

Yunanlılar, Izmirden sonra işgal sahalarını Manisa, Aydın ve civarına kadar tevsi etmişlerdi. Ayvalıkta gördükleri mukabele ve müdafaaya mukabil Manisadan Balıkesir Livası istikametinde ilerlemeye teşebbüs etmişlerdir. Akhisarın 5 Haziran 335’te işgali üzerine Livanın vaziyeti bir de bu taraftan tehdit edilmeye başlanmış bulunuyor. Ayvalıktan sonra Bergama ve Akhisarın da Yunanlıların eline geçmesi, müdafaa teşkilât ve tertibatının bu istikametlerde de tesis ve inkişafını icabettirmiştir.

Milli teşkilâtın taazzuv ederek Livanın hemen büyük bir kısmında faaliyete geçmesi hasebiyle artık en belli başh meşguliyetim bu teşkilât vc faaliyeti merkeze karşı korumak ve bilhassa Dahiliye Nazın Ali Kemalin muhtemel fena teşebbüslerini önlemekten ibaret kalıyor.

Kolordu, zabitlerini vc askerlerini Yunan işgaline karşı müdafaaya ve muharebeye sokarken diğer taraftan siyasi faaliyetlerde de bulunuyor. Yusuf izzet Paşa, İngiliz mümessilleri vasıtasiyle İzmir ve havalisi Yunan kuvvci işgaliyesi Kumandanlığına 10 Haziran 335 tarihli bir nota vererek İzmir şehri haricindeki Yunan askeri işgallerini protesto ve Kolordu mmtakası dahilindeki mevkilerin tahliyesini talep ediyor. Bir nüshasını makam-ı Livaya tevdi ettiği bu notanın sureti şudur:

— “itilaf hükûmat-ı muazzaması namına asaletlû Amiral Galt- rop ve asaletlû Amiral Vcp Cenapları tarafından gerek İz- mirdc ve gerekse Dcrsaadcttc hükümeti Osmaniycye tevdi edilmiş olan 14 Mayıs 1919 tarihli notalarında yalnız İzmir şehrinin ve askerî istihkâmatının itilâf kuvvayı askeriyesi tarafından işgal edileceği bildirilmiş ve bu notayı müteakip başka mahiyet ve vüs’atte diğer işgallerin icra edileceği hakkında bir tebligat vâki olmamış olduğu halde İzmir şehrine çıkan Yunan kuvayı askeriyesi mezkûr notanın tarih-i itasından bu âna değin geçen yirmi altı gün zarfında İzmir şehrinden başka işbu şehirden itibaren doksan kilometre nısıf kutrunda pek vâsi bir sahayı ve birçok şehir ve kariyeleri ve li- limanları, nota metni hilâfında olarak kendiliklerinden işgal ve işgal sahasındaki idarei askeriyemizi tatil ve ihraç ve ayrıca mütareke şeraiti umumiyesi hilâfında olarak birçok askerî esliha ve mühimmat ve teçhizat anbarlarımıza vaz’ıyed eylemişler ve bunlardan başka Osmanlı tebası olan anasır-ı hris- tiyaniyeyi her türlü hukuk-u düvel hilâfında olarak kendi teşkilât-ı askeriyelerine ithal eylemişler ve İslam anasırına karşı da birçok mezalim îka etmekte bulunmuşlardır.

Fransa hükûmet-i fahîmesinin Dcrsaadctteki mümessil-i siyasisi Mösyü Dö Frans cenapları tarafından hükümeti Osma- niyenin sulh konferansına dâvet edildiğinin 2 Haziran günü Başvekilimize tebliğ edilmiş olması, ahval-i umumiye-i siya- siyede hükümeti Osmaniye lehinde bir tahavvül-ü mühimmi gösterdiği gibi işbu dâvet sıralarında Fransa hükûmet-i fahî- meşinin Reisi Cumhur-u âlisi Asalctlû Mösyü Puankare (Poin- carc) cenaplariyle Osmanlı Veliahd-ı saltanatı arasında teati edilen samimi telgraflar dahi hükümetimizle Fransa ve Büyük Britanya hükûmat-ı muazzaması arasında an’anât-ı kadîmeye muvafık bir münasebet-i samimenin yeniden teessüsü hakkında büyük bir beşaret ve teminat bulunmuş iken ve hiç olmazsa bu ilk samimi temas ve münasebetlerin bed’inden itibaren Yunan kuvvayı askeriyesi tarafından keyfi işgallerden sarfınazar edilmesi nezaket-i düveliye icabatından bulunurken gerek bu nezaket, gerekse hukuk-u harp hilâfında olarak Akhisar mevkii 5 Haziran 335 günü bir Yunan müfrezesi tarafından işgal edilmiştir. Akhisar mevkii, memur olduğum mıntakai askeriyenin dahilinde bulunmasına binaen işbu işgali Büyük Britanya hükûmet-i fahimesinin elyevm Bandırmada bulunmakta olan mümessil-i muhteremi yüzbaşı Mösyü Hadkinson ve Ayvalık mıntakasında bulunan diğer mümessil-i muhteremi kezalik yüzbaşı Mösyü Hadkinson nezdinde protesto eder ve gerek işbu protestomun, gerekse âtideki diğer beyanat ve tekâlifimin sür’ati mümkine ile İzmir havalisi Yunan kuvvei işgaliyesi kumandanlığına tebliğine ve alınacak cevabın da taraf-ı âciziyc iblâğına vesatat ve pek muhik ve meşru olan metalibimin is’afı hususunda da lütfen müzaheret buyu- rulmasını da her iki mümessil-i muhteremden rica ederim.

  1. — İzmir şehrinden gayrı Anadolu mevakiinin Yunan kıtaat-ı askeriyesi tarafından yapılan işgali, Yunanın gayrı itilâf ve Amerika hükûmat-ı muazzamasının muvafakat ve malûmatları haricinde vuku bulmuş bir hareket-i münferide ve ahd- şikenane diye telâkki ediyorum ve bu tarz-ı telâkkime hak verdirecek vesaik-i resmiye ve mutebereye malikim ve bu işgal sahasında ekseriyet-i mutlakayı haiz olan anâsır-ı müsli- menin birçok milli mukavemetler ve protestolarla tezahür eden arzu-yu millisine de şiddetle muhalif olan işbu işgalden tevellüt eden ve edecek olan bilcümle netayiçten ve hadisat-ı müessifeden bizzat ve yalnız İzmir Yunan kuvva-yı işgaliye kumandanının şahsen şiddetle mcs’ul olması lâzım geleceği kanaatindeyim.
  2. — Hükûmet-i metbuamın konferansa dâvet edildiği günden evvelki diğer bilumum keyfi Yunan askerî işgallerine karşı protesto hakkı tamamen mahfuz kalmakla beraber işbu davetin Pariste takarrür ettiği günden - ki bu günü tebligatın Dersaadette vukubulduğu i Haziran 1919 dan dört, beş gün evvel olarak kabul ediyorum — sonra Ayvalık müfrezesini de ihtiva eden on dördüncü Kolordunun cenubcn İzmir — Af- yonkarahisar şömendöfer hattı da dahil olduğu halde şimalindeki Türkiye arazisini ihtiva eden mıntakai askeriyesinde Yunan kıtaatı tarafından işgal edilmiş olan Akhisar vesair mevaki ve menatıkın ondördüncü Kolordu kıtaatı tarafından işgal edilmek üzere, Yunan kıtaatı tarafından serian tahliyesini talep ederim.
  3. —Yunan kıtaatının yaptığı askeri işgaller, Harbiumumiye fasıla veren mütarekei umumiyedeki tarafeyn mütareke hududunu hukuken asla tebdil ve tadil edemez. Binaenaleyh hu- dud-u mezkûrc el’an bir mütareke hududu olmak üzere baki kalmakla beraber hükûmet-i metbuamın Paris Sulh Konferansına davetinin Pariste takarrür ettiği gün elyevm ondördüncü Kolorduya ait olan mıntakai askeriyede Osmanlı ve Yunan ileri kıtaatının bulunmuş oldukları nukattan geçen hattı tarafeyn kıtaat-ı askeriyesi için muvakkat bir intizar ve tevakkuf hattı olmak üzere kabul ediyorum. Binaenaleyh bu muvakkat intizar ve tevakkuf hattının İtilaf hükûmat-ı muazza- ması mümessillerinin de iştirakiyle tarafeyn (Osmanlı ve Yunan) kumandanlıkları tarafından teşkil edilecek bir muhtelit komisyon tarafından serian arazi üzerinde tayin ve tes- biti ve bu hududun kat’iyyen tecavüz edilmemesinin Yunan kıtaatına serian emredilmesin! talep ve rica ederim.
  4. — Hükûmet-i metbuamın konferansa daveti tarihinden sonra Yunan kıtaatı diğer İtilâf hükümetlerinin ve hükûmet-i met- buamın muvafakatini tazammun eden resmi bir tebliğ olmadan memur olduğum mıntakai askeriye dahiline tecavüz eyledikleri takdirde mahza mütareke şeraitini muhafaza ve hükümetimle diğer itilâf hükûmat-ı muazzaması arasında bu defa teessüse başlayan temasın ve an’anat-ı kadimeye muvafık münasebat-ı samimenin inkişaf-ı mesudunu müdafaa etmek ve aynı zamanda Yunan harekâtı ile pek büyük ve daima mütezayit bir heyecan ve ıztıraba mâruz olan mâsum ahalinin hayatını vikaye etmek makasıd-ı ulviye ve insani- yesiyle ve her halde mütareke şeraitine ve hukuk-u harbe riayet etmek hususundaki arzu-yu kat’imin tamamen hilafı olarak işbu Yunan kıtaatına karşı Kolordumun mukavemet-i askeriyede bulunmaya mecbur olacağını pek büyük bir teessüfle tebliğ eder ve bu mukavemetle aynı zamanda Fransa ve Britanya hükûmat-ı muazzamasmın hükûmet-i metbuam lehindeki tezahürat vc temayülat-ı ahire-i samimiyesini de müdafaa edeceğim kanaat-i kat’iyyesinde bulunduğumdan hiçbir İtilâf hükümetine ve hattâ Yunan hükümetine karşı asla hasmane bir mahiyeti haiz olmayacak olan işbu mukavemetimle pek mukaddes olan marüzzikr makasıdı elde etmek için hukuk-u harbin dahi meşru kıldığı tedafüi mukabele ve mukavemetin bilcümle icabatına serbesti-i tam ile tevessül etmek ıztırarında bulunacağımı ve bu harekâttan mütevellit bilcümle mesuliyetin işbu harekâta sebep olacak olan Yunan Kumandanlığına ait olacağını beyan eyler ve her halde Paris Sulh Konferansı tarafından ittihaz olunacak mukarrerata intiza- ren mâsum ahalinin huzur ve istirahatini ve emniyet-i can ve malını ihlal edecek ve İzmir faciası gibi diğer facialara sebebiyet verecek bulunan ve belki de sulh konferansının mesaisini sektedar edecek olan bu gibi keyfi harekâttan içtinap edilmesini de ayrıca insaniyet namına rica ederim.”

On Dördüncü Kolordu Kumandanı Mirliva Yusuf izzet

Bu notanın tevdiinden bir müddet sonra da Kolordu bir ültimatom vermiş ve Kolordunun müsademe ve muharebeye iptidar ettiğini bildirmiştir.

Gene bu sıralarda İngiltere sefarethanesi ile hükûmet-i merkeziye mümessillerinden mürekkep ve emvali metruke işlerini ıslah ve hıristiyan anasırın şikâyetlerini dinleyerek haklarını iade ve ihkak ve hattâ mahkûm ve mevkuf hıristiyanları hapishane ve tevkifhanelerden ihraç ve tahliye gibi icra salâhiyetini de haiz bir heyet îstanbul- dan Bandırmaya gelmiştir. Bu muhtelit heyet Bandırmadan Bahke- sire muvasalat ettikleri zaman gerek Ayvalık cephesinde, gerek diğer cephelerde harekât devam etmekte bulunuyordu. Mülkiye Müfettişlerinden Nedim Bey Istanbuldan bu heyete bilhassa iltihak ettirilmiştir. Vatanperverliğini bildiğim Nedim Bey ile Müfettişlikte Mülkiye Heyct-i Teftişiyesinde beraber çalıştık. Harbi Umumi iptidalarından beri arkadaş bulunuyoruz. îstanbuldan memuren gelmesi ve sıfat-ı resmiyeyi haiz bulunması, müdafaa lehindeki propagandalarına hususi bir kıymet ve ehemmiyet kazandırıyor. Hükûmet-i merkeziyenin ve Dahiliye Nezaretinin müdafaaya tarafdar olduğunu ve hattâ bu ciheti makam-ı Livaya sureti mahsusada iblâğ salâhiyetini de haiz bulunduğunu, suret-i resmiyede müdafi kuvvetlerin dağıtılması hakkında emirler verilmekte ise de gayenin her halde müdafaada devam ile istihsal edileceğinin suret-i hususiyede bilinmesi lâzım geleceğini, Nezaret Makamının ifadesine atfen işaa etmesi, halkın maneviyatı üzerinde müsbet tesirler yapıyor. Bilhassa Nazır Ali Kemal imzasiyle Babıâliden Mutasarrıflığa çekilen 11 Haziran 335 tarihli açık telgrafta “işgal hususunda Mülkiye Müfettişi Nedim Beyle istişare ediniz.” denilmesi, Nedim Beyin ifadatına ve beyanatına daha vazih ve mukni bir kuvvet ve kıymet vermektedir.

Heyet âzasından VVilson ismindeki İngiliz, arkadaşı Hadkin- son’un aksine olarak Hareket-i Milliyeye karşı daha sempatik görünmektedir. Gayrimüslim anasırın kendisine vâki müracaat ve şikâyetlerine daima hoşnutsuzluğunu ihsas eder tarzda mukabelede bulunmakta ve haksız ve lüzumsuz yere kendisini bizar ettiklerinden şikâyet etmektedir. Misafir bulundukları Belediye Dairesindeki odasında karyolaya uzanmış bir halde istirahat etmekteyken kapusunu haber vermeden açıp içeri giren ve “Şikâyetim var,” diye söze başlayan bir rumu, karyoladan fırlayarak ve tekmeleyerek koğmuştur. Evvelce Kıbrısta bulunduğu için daha oradan rumların şımarıklıklarına karşı nefretini izhardan çekinmiyor, Türklere muhabbetli görünüyor.

Mister VVilsonun bu sempatik vaz’iyetinden cesaret alarak kendisine hareket-i milliyenin esbab-ı hudûsü, Yunanlıların İzmir işgalinden başlayarak ika ettikleri mezalim ve fecayi, milli galeyan ve heyecan hakkında malûmat veriyorum. Heyetin mülhakatta da tet- kikat ve tahkikatını takip maksadıyle Bandırma, Erdek ve Gönen seyahatlerine iştirâk ediyorum. Nezarete de heyetle birlikte hareket ettiğimi bildiriyorum. Gönende Hacim Beye tesadüf ediyorum. Kaplıcalara geldiğini söylüyor. Hacim Bey evvelce Balıkesir Mutasarrıflığında bulunmuş ve kendisini çok sevdirmiştir. Livanın, halkı şecaatiyle şöhret almış mıntakalarındaki atılgan, gözünü budaktan sakınmaz kısım, senelerce dağda, bayırda gezip dolaştıktan sonra isti- man edenler Hacim Beyin şahsına çok merbutturlar. Bahkesirde bilhassa Heyet-i Merkeziyede nüfuzundan, faaliyetinden büyük istifadeler temin olunacaktır. Kendisini Bahkesire davet ediyorum. Esasen kendisi de çalışmak emel ve azmindedir. Bahkesire geliyor ve Hareket-i Milliye Hcyet-i Merkeziyesi Riyasetini deruhde ediyor.

Erdekte bulunduğumuz esnada İstanbul matbuatında İzmitle becayişimin derdest-i icra bulunduğunu okuyorum. İzmitte Anzavur Mutasarrıftır. Demek ki Anzavuru Bahkesire göndereceklerdir. Benim Bahkcsirden alınmaklığımdan ziyade Ahmet Anzavur Paşanın Balıkesir Mutasarrıflığına tayin edilmesi mühimdir.

Muhtelit heyetle Bandırmaya avdetimde Hadkinsonla Ayvalık müdafaası mevzuunda konuşuyoruz. Hadkinson benim bu mevzudaki hattı hareketimi tenkit ediyor. Yunanistanla Osmanlı hükümetinin hali harpte bulunmamasına rağmen benim hükümetin siyasetine muhalif bir tarzda hareketimin mes’uliyeti mucip olduğunu ihtar ediyor ve âdeta tehdit eder gibi konuşuyor. Aklımda hep Anzavur işi. Anza- vurun Balıkesir Mutasarrıflığına getirilmesi işleri altüst edebilir. An- zavurun Manyas ve havalisinde nüfuzu vardır. Bu civar halkının müdafi kuvvetlere gönüllü olarak iştirâklerine mümanaat etmekle kalmayacak, Umum Jandarma Kumandanlığınca icabında Kuvvayı Milliye aleyhinde kullanılmak maksadiylc serbest bırakılıp hattâ silahla gezmelerine müsaade edilen ve kuvvei zabıtaya muavenet namiyle aylığa bağlanan ve Bandırmada kendilerine para dağıtılan eşkiya-yı müste’meneyi de müdafaa teşkilâtının bozulmasında kullanacaktır. Bu mülâhazalarla Hadkinsona mühim bir sır ifşa eder gibi, Dahiliye Nazırının bu müdafaaya tarafdar olduğunu, hattâ bu hususta Mutasarrıflığa suret-i hususiyede haber göndermiş olduğunu ve evelce resmen de emir vermiş bulunduğunu söylüyorum ve Ali Kemalin her türlü kuvvetlerle müdafaa hakkında yazdığı telgraftan bahsediyorum. Hadkinson çok hayret ediyor ve İngiliz sefarethanesinin bundan malumatı olmadığını söylüyor.

Heyet Bandırmadan Istanbula avdet ediyor. Artık Ali Kemalin benden değil, benim Ali Kemalden kurtulacağımı tahmin ediyorum, ben de Bahkesire dönüyorum.

Bahkesire avdetimde Ali Kemalin beni Istanbula çağıran telgraflarını buluyorum. Bunlardan 16 Haziran tarihli olanı açık bir telgraftır:

“Müfettiş Nedim Beye tevdi-i vekâlet ederek hemen îstanbula geliniz, diyor. Diğeri 18 Haziran 335 tarihli ve şifrelidir. Nazır namına Müsteşar Keşfi imzalıdır. Bunda da “Zeyl 16 Haziran 335 şifre mucibince hemen Îstanbula geliniz” deniliyor. Demek ki işler gene sarpa sarıyor. Îstanbula niçin dâvet ediliyorum? Nedim Beyin Îstanbula avdet etmiş olması bana vakit kazandıracak. Nezarete bu telgraflara cevap olarak “Mutasarrıflık vekâletini tevdi edeceğim Nedim Bey Îstanbula avdet etmiş bulunduğundan vekâleti kime tevdi etmek icabettiğinin emr-ü iş’arı” diye bir telgraf yazıyorum.

_ Bahkesire avdetim bu suretle Nezaretçe anlaşılmış olacak ki makina başına çağırılıyorum. Nazır Bey soruyor:

“— Edremitte cereyan eden vekayi ve yapılan teşkilât nedir?” Cevap veriyorum:

— “Edremitte cereyan eden vekayiden haberdar değilim. Yalnız teşkilât hususunda faaliyet olduğu anlaşılıyor. Teşkilât dahi Ayvalığa karşı müdafaa ve Bergama cihetine de kuvvei muavene şevkinden ibaıettir. Henüz şimdi Erdek, Gönen, Bandırma devrinden geldim. Nezaret-i celilece mâlûm olduğu üzere İngiliz heyetiyle birlikte oralara gitmiştim. Bergama- dan Yunanlıların çekildiğini ve çekilen Yunanlıların Menemende ahali-i islamiyeyi katlettiklerini burada haber aldım.”

Filhakika kuvvetlerimiz Bergamayı Yunanlılardan istirdat etmişler ve münhezim bir halde firar eden Yunanlılara ehemmiyetli telefat verdirmişler. Fakat Yunanlılar da buna mukabil Menemen ahalisinden bu hezimetlerinin intikamını almışlar.

Nazır tekrar soruyor:

—“Burhaniye Kaymakam-ı sabıkı özdemiroğlu Salim ve Edremit Kaymakam-ı sabıkı Hamdi ve Edremitten Dramah Cemal Efendilerin müdafaa kuvvetleri tertip ve teşkili bahanesiyle şundan, bundan para ve silah toplamakta olduklarından Mümessiller acı bir lisanla şikâyet ediyorlar. Bu tarz-ı mesainin husule getirdiği fecayi işte meydanda. Dünkü tebliğe rağmen teşkilât-ı mebhusenin devam-ı faaliyeti, müsebbipleri için avakıb-i elimeyi ihzar etmektedir.”

diyor. Cevap veriyorum ve

—“Zatıâlilerine Bahkesire henüz şimdi geldiğimi arzettim. Dünkü tamim veya tebliğden daha malûmat almadım. Bittabi ahkâmına fartı riayet vecibei zimmettir. Mebhus zevatın silah dere ettiklerini bilmiyorum. Memleketin sair mahallerinde olduğu gibi oralarda da “Reddi işgal” veya “Reddi ilhak” namiyle birtakım milli heyetler teşekkül ettiği daima yekdiğeriyle, yani vilâyat-ı saire ile dahi cereyan eden muhabereleriyle cümlenin malûmudur.” dedikten sonra,

“Tamim-i Nezaretpenahilerinde bu heyetlerin ve müdafi kuvvetlerin dağıtılması emir buyuruluyorsa bittabi kendilerine suret-i Tesmiyede tebligat-ı müessire ifa edileceğini, hükümetin hiçbir zaman kendilerine, yani bu heyetlere bir mahiyet-i resmiye atfetmemiş ve bunların tarz-ı mesaisini tanzim etmemiş olduğunu, tamim-i Neza- retpenahinin tamami-i tatbiki için elimde ne gibi bir kuvve-i teyidiye bulunduğunun Makam-ı Nezaretçe lütfen bendenize emir buyurulmasın!, jandarma kuvvetimin halilazırda bu kuvvetleri dağıtmaya kâfi olmadığını” ilâve ettim. Bu ifadem üzerine, Nezaret Kalem-ı mahsus Müdürü olduğunu tahmin ettiğim İhsan imzasıyle şu ifade yazıldı:

— “Bir münasibini tevkil ederek bu bapta görüşülmek üzere hemen Istanbula hareketiniz emri Nczaretpenahi iktizasındandır.

Bu ifadeye de, laf olsun diye:

— “Evet, bendeniz de gelir gelmez bu dâveti mutazammın telgrafları görmüş ve keyfiyeti telgrafla sormuştum. Tren istenildiği zaman yok. İlk geçecek tren ve hareket edecek vapurla derhal azimet edeceğim tabiidir,” diye bir cevap yazdım.

Telgrafhaneden hükümet dairesine avdet edince bu muhaberede mevzubahs olan Nezaretin 18 Haziran 335 tarihli şifreli telgrafname- sini okudum. Bâzı noktaları iyi açılamamış olmakla beraber bu şifre aynen şöyleydi:

“Nümero 2. Hakşikenane, gasıbane, gaddarane işgallerden ne derece müteessir olursa olsun hükûmet-i Osmaniye ne Y unanistan ile, hattâ ne de İtalya ile bu esnada harp ve darbe tutuşamaz. Çünki bugün varlığını ancak siyaseten müdafaa edebilir bir vaziyettedir. Bu siyaset de lehülhamd bir müddettir lehimizdedir. Parise Sulh Konferansına giden murahhaslarımızın ecza-yı asliye-i vatanı olsun kurtaracaklarına ümidimiz günden güne artmaktadır. Bu yi

işkâl edecek ve hattâ muhal kılacak bir felâket için bilhassa nazarı dikkat ve hamiyyetinizi celbederim. O felâket de milli ordu teşkil etmek, ilhaka fiilen mani olmak, müdafaayı milliyeyi hazırlamak gibi endişelerle şu sıralarda son derece muhtacı olduğumuz asayiş-i memleketi ihlal eylemek, müslümanlarda hristiyanlara adavet ve husumeti yeniden fiilen uyandırarak memleketimizdeki itilaf mümessillerinin hoşnutsuzluğunu celbetmek, kanunsuzluk, şakavet, yağma devirlerini büsbütün kapamak zaruretindeyken açmak, hâsılı maazallah Sulh Konferansında bizi haksız düşürecek bu çirkin ahvale beş senelik bir sui itiyad saikasiyle gene iptilâ göstermektir. Bu devletin selâmetine son bir darbe mesabesinde bulunan bu musibetlerin önünü almak için ne lâzımsa yapmaktan çekinmeyin. Bu gaflete safdilanc bir vatanperverlik saikasiyle düşenleri nasihatlarla ikaz ediniz, olmazsa cebren yola getiriniz. Eskidenbcri melûf oldukları için saikai menfaatle bu yolu tutanlara karşı insafsızcasına davranınız. Hükm-ü kanunu var kuvvetiyle kullanınız. Hattâ icabcderse Idarei örfiye- nin ahkâmını tatbikederek böyleleri tahtelhıfz payitahta gönderiniz. Harici düşmanlarımızın şu sırada bozulmağa yüztutan işlerinin yeniden düzelmesine meydan vermemek için dahilde muhafaza-yı asayişe ve binaenaleyh bcynel’anasır mümkün olduğu derecede temini vifaka,artık metin ve müdebbir bir hükümete malik ve ekseriyetle sükûn ve vekar sahibi bir halk olmaya başladığınızı yar-ü ağyar nazarında teslim ettirmeye çalışınız. Bugün küçük ve büyük her Türk memuruna terettüp eden en mukaddes vazifei hamiyyet ve milliyet budur. Etrafiylc anladığınıza asla şüphe etmediğim bu vazifeyi maiy- yetinizdckilerc de öyle anlatmanızı samimi ihtar eyler ve bu açık talimat dairesinde hareket etmiyenlere karşı her kim olursa olsun menfaat-i ülya-yı vatan namına pek şiddet göstereceğimi bildiririm.

Nazır
Ali Kemal.”

Bunu okurken Yunan zulüm ve îtisafına karşı milleti ayaklandırmanın esbab-ı mucibcsini satırlar arasında görüyor gibi oluyorum. Bu devletin selâmetine son bir darbe mesabesinde olan musibetlerin önünü almak için işte ne lazımsa yapıyoruz. Nazırın görüşü ile aradaki fark işte bu musibetler değil mi? Nazır, musibet ve felâket olarak Y unan istilâsına mukabele maksadiyle milli ordu teşkilini, işgal ve ilhaka fiilen mâni olmayı kast ve tarif ediyor, istila, ilhak, akıl ve hayale gelmiyen Yunan zulüm ve îtisafı bu millet ve memleket için musibet ve felâket değil de nimet addolunacak şeylermiş demek! Hattâ bu işgaller ne kadar gaddarane ve zalimane dahi olsa, yine hoş görülmek icabediyormuş. Büyük, küçük her Türk memuruna terettüp eden vazife-yi hamiyyet ve milliyet, menfaat-i ülya-yı vatan gibi en mukaddes kelimeler, Ali Kemalin lisanında ne kadar menfur ve hainane maksatlar için kullanılıyor.

Bu mülâhazalarla kinim ve nefretim artıyor. Bir taraftan da Nazırın dâvetine icabet veya ademi icabette varit olabilecek ihtimalleri muhakeme ediyorum. Nihayet bir, iki gün daha etrafı dinlemeye karar veriyorum. îstanbuldan aldığım haberlere nazaran Nezaret muhitinde hakkımda birtakım şayialar deveran etmektedir:

“Balıkesir Mutasarrıfı hükümete isyan etmiştir. Nezaretin emirlerini dinlemiyor. Hükümetin aczini, tefessühünü her gezdiği, dolaştığı yerde halk kitlelerine açıktan söylemekten çekinmiyor, Hükümetin aradığı ve takip ettiği erbab-ı ceraimi muhafaza ve himaye ediyor, Îstanbula çağırıldığı halde taallül ediyor, gelmiyor.”

Bu şayialar bâzı vatanperver mehafilde takdirle hikâye ediliyor ve hakkımda teveccühkâr ve muhabbetkâr sözler söyleniyormuş.

Edremitte cereyan eden vekayi ve yapılan teşkilâtı Nezaret nereden öğrenmiş ki soruyor? Mümessillerin acı bir lisanla şikâyetleri her halde Nazırın uydurması olacak. Belki de etrafımızdaki muhbirlerini korumak maksadiyle ihbarları mümessillere atfediyor. Edremit Kaymakam-ı sabıkı Hamdi, Burhaniye Kaymakam-ı sabıkı öz- demiroğlu Salim ve Dramah Cemal Beyler diye isim tasrih ediyor. Îstanbula kaçan Ayvalık Kaymakamı Osman Nuri bütün faaliyetleri anlatmış, Burhaniye Kadısı da ölümle tehdit olunduğundan îstanbula iltica ettiğini itilâf ve Hürriyet hocalarına hikâye etmiş olacak. Bunlar olmasa bile muhitimizdeki menfi ruhlu itilaf ve Hürriyetçiler kim bilir neler yazmışlardır? Zaten artık işin gizli, kapaklı tarafı kaldı mı? Kolordu bütün vesaitiyle mücadelededir. Hattâ îstanbuldaki itilaf Mümessilleri bile her halde Kolordunun notasından ve ültimatomundan ve muharebeye girdiğinden haberdardır. Dahiliye Nazırı neden meselâ Harbiye Nezareti gibi vaz’iyeti hüsn-ü telâkki etmiyor. Bütün kabahat, milletin orduya yardım etmesi için teşkilât yapmasında mı? Filvâki Ayvalık müdafaasında ilk gündenberi çalıştım, etraftan yardım temini için çalmadığımız kapu mu kaldı? Bursa Valisi Gömül- cineli îsmailin “Yardım istiyor musunuz? Paraya, gönüllüye, silah ve cephaneye ihtiyacınız var mı?” diye Bursada evinden telefonla telgrafhaneye dikte ettirerek yazdırdığı servise, “Herşeye ihtiyacımız var. Ne gönderirseniz makbule geçecektir,” diye açık telgrafla cevap vermedim mi? Kim bilir, belki de bu bir nevi yoklamaydı. Fakat bu fena birşey mi sanki? Şunun bunun şikâyet etmesi, ihbarda bulunması ne fayda temin edecek? Hareket-i Milliye artık milletin malıdır.

Bu mülâhazalar mâneviyatımı kuvvetlendiriyor. Arkadaşlar Istanbula gitmeme razı olmuyorlar, “Hükümetin sorup anlayacağı birşey varsa bunun muhabereyle temini kaabildir,” diyorlar. Fakat ben her türlü ihtimalleri göze alarak gitmeye karar veriyorum. Ali Kemalin fena bir maksadı yoksa dâvetine ademi icabet, lüzumsuz yere ipi koparacak. Halbuki her müşkili iktiham ederek vaziyeti hüsnü idare etmek lüzumuna kaani bulunuyorum. Meselede biraz da mâneviyat işi var. Şahsî endişe izharından çekiniyorum.

İki, üç gün sonra harekete hazırlanıyorum. Gece istasyona gideceğim sırada hareketimi haber alan bir kısım halk yolumu kesiyor. İstanbula gitmekten sarfınazar etmem için rica ediyorlar. Heyeti merkeziyede fa’al vazife alan Vehbi Bey halkın heyecanını teskine çalışarak Nezaretle muhabere için telgrafhaneye gidiyorlar. Beni bırakmıyacaklarını Nezarete bildirecekler. Bu hareketin kendi arzularına mugayir olarak aleyhime netice vereceğini, bu müracaatın tarafımdan yaptırılmış olduğu hakkında Nezaretçe menfi bir zehap husulüne bâis olması ihtimalini öne sürerek sarfınazar ettiriyorum.

îstanbula muvasalatımın ertesi günü Nezarete gidiyorum. Nazın görmeden evvel Heyeti Teftişiyeye uğrayarak Balıkesire tayin edilmezden evvel arkadaşlık ettiğim Mülkiye Müfettişleriyle görüşüyorum. Aralanndan ayrılalı henüz iki buçuk ay kadar kısa bir zaman geçmiş olan arkadaşlanm Bahkesirdeki faaliyetimle yakından alakadar olmuşlar. Beni muhabbetle karşılıyorlar. Nezarette deveran eden şayialar hakkında da malûmat veriyirlar. Nihayet, makamına geldiğini öğrenerek Nazırın yanına çıkıyorum. Ali Kemal beni Nezaret odasında ayakta karşılıyor. “Balıkesir Mutasarnfıyım, emriniz üzerine geldim,” diyorum. Meclis-i Vükelâ içtimaına gidecekmiş, Kalemi Mahsus Müdürü de yanında ayakta duruyor. Nazır Bey çok asabidir. “Hoş geldiniz” filan gibi nezaket icaplarına dahi lüzum görmeden dürüşt bir lisanla, “Bu yaptıklarınız nedir? İşleri berbad ettiniz.” diyor.

— “Emirlerinizi yerine getirmekten başka birşey yapmadım” diye cevap veriyorum. Nazır benimle konuşmak istemez gibi davranıyor ve

— “Şimdi Meclis-i Vükelâya gidiyorum. Bu işlerden bıktım, usandım” diyor ve oda kapusuna doğru ilerlerken,

— “Balıkesirdeki milli hareketin ne suretle teşekkül ettiği ve bu galeyanın izalesi için ne gibi tedbirler düşünülebileceği hakkında bana bir rapor yazınız,” diye emrediyor ve Kalemi Mahsus Müdürüne dönerek,

— “Beyefendiye Mustafa Kemal Paşa ile olan muhaberatı gösteriniz,” diyor ve çıkıp gidiyor. Hayret ve taaccübümü gören Kalemi Mahsus Müdürü bana,

— “Kusura bakmayan, bugünlerde çok sıkıntıda, âdeta şaşırmış bir vaziyettedir, ne söylediğini bilmiyor,” diyor. Mustafa Kemal Paşa hakkında hiçbir mâlûmatım olmadığı için muhabereyi görmeye lüzum hissetmiyorum. Bu muhabereyi görüp ne olacak, diyorum. Kalemi Mahsus Müdürü de,

“Sizi alâkadar edecek birşey değil,” diyor.

Koridorda Bursa Valisi Gömülcineli îsmaile tesadüf ediyorum. Benim Nazırın yanına girdiğimi haber almış olacak ki, Nazırla neler konuştuğumu soruyor. Ayakta çok kısa süren muhavereyi hikâye ediyorum. O da Nazırın telaşından ve Harbiye Nazırı ile aralarının açıldığından bahsediyor, çok memnun görünüyor. O da benim gibi Ali Kemalden kurtulmak mı istiyor? Yoksa Ali Kemalin yerine göz mü koymuş, anlamadım. Ayrılıyoruz.

Ertesi günü Ali Kemalin istifa ettiğini öğreniyorum. Şurayı Devlet Reisi Ethem Bey Dahiliye Nezareti Vekâletini deruhde etmiştir. Artık Ali Kemalin istediği raporu Ethem Beye vermek lâzım geliyor. Araya Bayram giriyor, birkaç gün sonra Heyeti Teftişiye odasında tebyiz ettiğim raporu Nazır Vekili Ethem Beye götürüyorum. Kendimi takdim edince nezaketle kabul ediyor, yer gösteriyor. Selefinin emirleri üzerine Istanbula geldiğimi ve istedikleri raporu yazdığımı, müsaade buyururlarsa takdim edeceğimi söylüyorum. Raporu, muhteviyatı hakkında şifahi malûmat dahi aldıktan sonra masanın çekmesini açarak bir kâğıt çıkarıyor ve,

“Zatıâlilerinin İzmit Mutasarrıflığına tayininiz hakkında Iradei Seniyye istihsal edilmiş, burada buldum.” diyor. Mâlûmatım olmadığını ve itiraz ederek îzmitc gidemiyeccğimi söylüyorum, Bahkesire tayinimden henüz çok kısa bir zaman geçmiş olmasına rağmen orada muvaffakiyetle çalıştığımı ve halkın memnuniyet ve muhabbetini celbe muvaffak olduğumu, Bahkesirde devam-ı memuriyetim Nezaret-i Celilece matlup değilse memuriyetten istifa ederek tekrar Bahkesire gideceğimi ilâve ediyorum. İyi kalpli bir zat olan Ethem Bey, benim bu lüzumsuz ve mânâsız cüretimi hoş görüyor ve “Evet,” diyor, “BalIkesirliler sizi çok seviyorlar, burada çok ahkonulmayarak Bahkesire iade olunmanız hakkında BalIkesirlilerden telgraflar alıyoruz, îradei Seniyeyi tebliğ etmeyiz, iade ederiz,” diyor ve bu suretle îs- tanbuldan Bahkesire daha kuvvetli ve cesaretli olarak avdet ediyorum.

*

**

EK I

491-2791 sayı ve 23 Nisan 1336 (1920) Cuma günlü (ALEMDAR) gazetesinde çıkan bir yazının suretidir:

KIRKKİLİSE MUTASARRIFLIĞI

Dün matbaamıza varit olan âtideki varakayı aynen dercediyoruz:

“Elyevm Kırkkilise Mutasarrıflığı makamını işgal eden Hilmi Bey Karesi Sancağı Mutasarrıflığında bulunduğu esnada ve Ferit Paşa Hazretlerinin devrei sadaretinde bütün kuvvet ve kudretiyle kuvvayı gayrı milliye çetelerinin tevsi-i nüfuz ve mel’anet eylemesine hizmet eylemiş ve aynı vazifeyi daha büyük bir şiddetle Kırkkilisede tatbik etmiştir.

Bu zat, Biga hadisesinde katledilen ve Sığırköy tehcirinde alâkadar olduğu birçok zevatın şehadetiyle mertebe-i tahakkuka vardığı için aleyhinde Divanı Harb-i örfice ahz ve girift müzekkeresi sâdır olan Edremit kaymakam-ı sabıkı Hamdiyi kurtarmak için ne mümkünse yapmış ve merkumun hakkında hükm-ü adaleti tatbik ettirmemişti. Bu pek mühim günlerde sırf Kuvvayı Milliyeye istinat sayesinde te- min-i mevki eyleyen ve şakiler tarafından yapılan her harekete iğma- zı ayn eden böyle bir zatın hâlâ Kırkkilise gibi mühim bir mutasarrıflıkta ipkası hiç şüphesiz âtide mehâzir-i adîdedyi dâî olacaktır. Hükümetin nazar-ı dikkatini celbetmenizi rica ederim.”

EK II

Ankarada yayınlanan (YENÎ GÜN) gazetesinin 192-571 sayılı ve 1 Nisan 1337 (1921) cuma günlü nüshasındaki yazının suretidir:

Kıymetli memurlarımız:

ESKİŞEHİR MUTASARRIFI

Eskişehir Mutasarrıfı Hilmi Beyin gayret ve faaliyetinden bâhis aldığımız haberler dolayısiyle pek sevdiğimiz numaileyh hakkında birkaç kelime de biz ilâve etmek isteriz. Hilmi Beyin idare işlerinde faaliyeti ve dûrendişliği bizce ötedenberi mâlûm olduğu cihetle ondan bahsetmeye lüzum görmüyoruz. Hilmi Beyin yüksek şahsiyeti Balıkesir Mutasarrıflığında bulunduğu zamana tesadüf eder. Milli heyecanı doğuran avâmil arasında mühim bir mevkii olan Hilmi Bey, şimdi Maltadaki kafilei mazlumin meyanmda bulunan Kel Ab Bey denmekle mâruf kahramanla bilmüşavere Ayvalığa çıkan Yunan alayının tardına karar veren, medenî cesaretlerin bilcümle evsaf ve şeraitini haiz, milliyetperver bir arkadaştır. Bu münasebetle Eskişehirlilerin hakkında sitayişkârane lisan kullandıkları Mutasarrıfları Hilmi Beyin bir resmini dercediyor ve kendisine muvaffakiyetle tedvir eylediği işlerinde daima iyi neticeler elde etmesini temenni eyliyoruz.

EK III

TÜRKİYE BÜYÜK MÎLLET MECLİSÎ MÜDAFAYI MİLLİYE VEKÂLETİ

Kalemi Mahsus
adet 936
Ankara 16/7/38

Yozgat Mutasarrıfı Hilmi Beyefendiye

Karesi Mutasarrıfı olarak Bahkesiride bulunduğunuz esnada İzmirin Yunanlılar tarafından işgali üzerine Bahkesiride zuhur eden milli hareketin geçirdiği safahata ve bu hareketi tevlit eden esbap ve avâmile ve resmî ve gayn resmî şahsiyetlerle hususî ve resmî tesi- rata ve şahsî himmetlerinize dair dosya ve notlarınızda mevcut mâ- lûmatın, Erkân-ı Harbiye-i Umumiyece derdest-i tanzim bulunan millî tarih-i harbimize esas olmak üzere lütfen ve mümkün olduğu kadar az zamanda iş’annı rica ve takdim-i ihtiramat eylerim muhterem Beyefendi.

Müdafaayı Milliye Vekâleti Kalem-i Mahsus Müdürü
Seryaver İmza

EK IV

Nazagâh-ı dâverîlerine

Kılıç Ali Bey de hassaten gözlerinizden öper.

Muhterem kardeşim Hilmi Bey,

Gazi Paşanın 335 tenberi cereyan eden inkılâp hareketlerini tesbit eden ve İnkılâp Tarihine esas olunacak olan bir hulâsa-i tarihiye ve beyanat hazırlayarak Halk Fırkası kongresinde okuyacağını belki işitmişsinizdir. Müşarünileyh bu mesele üzerinde hayli hazırlandı ve tabiatiyle ilk milli kıyamın tâmikinc de lüzum hâsıl oldu. Kâzım Paşa ve benden birer hulâsa istedi ve beni şifahen uzunca dinledi ve bir fikr-i mahsus hâsıl oldu. Kongre hasbelzarure, daha iyice hazırlanmak için tehir olundu. Bu hadise dolayısiyle siz kardeşimizi ve maziyi bir daha yeniden hatırladık ve müddet-i kanuniyesi geçmiş olmakla beraber muamelede kalmış gibi bir inha ile zâtıâlilcrinin kırmızı madalya ile taltifini temin ettik. Kâzım Paşa inha ettiler. Biz de Müdafaayı Milliye Encümeninden ve Meclisten geçirilmesini ikmal ettik. Şerefli bir hakkınız olan şu madalya keyfiyeti biraz teahhur etmiş olduğundan dolayı mahcubuz. Fakat hatırlarsınız ki Mahkeme dolayısiyle ben bir zamanlar sıhhatime bakacak halde bile değildim. Bu ciheti ve siz kardeşimizin muhabbetlerinin samim-i vicdanımızda mahfuz kalacağına emin olabilirsiniz. Burada hazır madalya olsaydı bu mektubu beraber gönderecektim. îstanbula ısmarladık. Gelir gelmez takdim edeceğim. Gözlerinden öperim.

Afyon Mebusu
Ali

METİNDE GEÇEN BAZI ESKÎ SÖZCÜKLERİN KARŞILIKLARI

Ahkâm

Akabinde

An’asıl

Asâkir

Atî

Bâb-ı Âli

Bîbehre

Bilistirdat

Bittabi

Bittevkif

Bu babda

Câlib

Ca-yı tatbik

Cemmi gafir

Ceraim

Cezair-i Bahrisefit Vilayeti

Cihet-i mülkiye

Dâî

Darül’aman

Derdest

Deraliye

Dersaadet

Düvel-i mütelife

Ekîden

Elhâletühâzihi

Elyevm

Emarat

Emri vâki’

Evamir

Ezhan

Fariğ olmak

Fart

Fecayi

Fetha

Fikdan

Gra

Güzaf

Hükümler

Hemen ardından

Aslında, esasında

Askerler

Gelecek

Bâbâli. Osmanlı Devletinin yönetildiği yer. Hükümete verilen ad.

Bilgisiz, nasipsiz

Geri alınarak

Elbette

Tutuklanarak

Bu konuda, bu hususta

Çekici

Uygulama yeri

Büyük kalabalık

Suçlar

Akdeniz Adaları Valiliği

Sivil yönetim

Dâvet edici, çekici

Sığınma evi, sığmak

Yakalama

îstanbula verilen ad

Îstanbula verilen ad

Birinci Dünya Savaşında İtilâf devletleri (İngiltere, Fransa, İtalya v.b.)

Tekrar olarak

Şimdiki halde, henüz

Bugün, halen

Belirtiler

Oldu bitti

Emirler

Zihinler, düşünceler

Vazgeçmek

Fazla, aşırı

Facialar

Yarık, açıklık

Yokluk

Bir cins eski model tüfek

Boş söz

Hilâliahmer

Hîn-i huruçta

Hükûmet-i metbua

Hüsn-ü telakki

İbraz

Ibtidar

İbzal

İdame

İhdas

İka’

İndel’iktiza

İnkıta’

İrza

İstihlas

İş’arat

İşkâl

İtisaf

İtminan

İzhar

Karesi Sancağı

Karib

Kaza

Kemafissabık

Kesb

Keşide etmek

Kudretyab

Lahika

Liva

Mâhâza

Mecruh

Mehalik

Mehazir

Mekkâri

Menaat

Merci

Mesail

Muhil

Muktazi

Musırren

Mutasarrıf

Mübareze

Müemmen

Müfrit

Mümanaat

Kızılay

Çıkış sırasında

Bağh olunan hükümet

İyi karşılama

gösterme

Başlama

Bol bol dağıtma

Sürdürme

Meydana getirme, yaratma

Meydana getirme, yapma

Gerektiğinde

Kesinti

Râzı etme

Kurtarma

Bildiriler

Zorlaştırma

Zorlama, cebir

İnanç

Açığa vurma

Balıkesir Valiliğinin eski adı

Yakın

Kaymakamlık

Eskisi gibi

Kazanma

Çekmek

Enerji kazanan

Ek

Mutasarrıflık

Bununla beraber

Yaralı

Tehlikeler

Sakıncalar

Orduda malzeme taşıyan atlı veya katırh birlik

Sarplık, çetinlik

Başvurulacak yer

Problemler

Bozucu

Gerekli

Israrla

Eski yönetimde Vali ve Kaymakam arasındaki yönetici, Livanın başı.

Döğüş, çatışma

Sağlanmış, garanti edilmiş

Abartıcı, normal üstünde

Karşı koma

Mümteni

Münkatı

Münşerih

Müntehi

Müstevli

Müşevvik

Müzahir Nasayih

Nâşi Pişdar

Redd-i ilhak

Reviş-i ahval

Rikkat

Riyaziye

Rû-yi muvafakat

Sâika

Sakıt

Salibiahmer

Sarih

Sefine

Sefk-i demâ

Sekinet

Serfüru

Sukut

Suret-i münasebe

Şâyi olma

Şitab etmek

Şule

Şuyu bulmak

Taaccüp

Taallül

Taht

Takaddüm

Tarafeyn

Tarassut

Tasmim

Tefhim

Tehcir

Teyakkuz

Terviç

Teşrik-i mesai

Teskin-i ezhan

Tevakki

Tevfikan

Kabul edilmeyen

Kesilmiş

Ferahlık duyan, sevinçli

Son bulan

İstilacı, işgalci

Teşvik eden, kışkırtıcı

Y ardımcı

Nasihatlar, öğütler

Dolayı

öncü

Katmayı reddetme

İşlerin gidişi incelik, şefkat Matematik

Kabul ederlik gösterme

İten, sebep, dürtü

Düşmüş

Kızılhaç

Açık seçik

Gemi

Kan dökülmesi

Sakinlik, sükûnet

Baş eğme

Düşüş

Uygun biçim

Yayılma

Koşmak, atılmak

Alev

Etrafa yayılmak

Şaşma, hayret

Bahane uydurma

Alt

önüne geçme

İki taraf

Gözetleme

Tasarlama

Anlatma, bildirme

Hicret ettirme (1915 te Ermenilerin doğu sınırımızdan sürülmeleri olayı)

Uyanıklık

Uygun bulmak

İşbirliği

Zihinlerin rahatlatılması

Çekinme, sakınma

Uygun olarak, uyarınca

Umur

Vehle-i ûlâ

Vezaif-i mevdua

Vikaye

Zail olma

Zelilâne Zeval

Zuhur

işler

ilk ân

Verilen görevler

Koruma

Ortadan kalkma, kaybolma

Haysiyetsizce, alçakça öğle vakti

öğle vakti








Figure and Tables