Tarihlerde görüldüğü üzere Napoleon Bonaparte tarafından 1213 (17891da Mısır’ın işgâli esnasında burasını geri almak için kara ordusundan başka deniz yoluyla sevkedilen kuvvetler arasında Kavala’dan da buranın çorbacı yani yeniçeri bölük kumandanı Hüseyin Ağa’nın oğlu Halil kumandasıyla bir miktar kuvvet yollanmıştı, bunlar arasında Hüseyin Ağa’nın yeğeni Mehmed Ali de vardı [1]. Mısır’ın kurtuluşundan sonra Arnavutluk'tan v.b. taraflardan giden başı bozuk kuvvetlerle beraber Mehmed Ali de Kavala’ya dönmeyerek yanındaki bir kısım gönüllü ile beraber Mısır’da kalmıştı. Zeki ve faal ve aynı zamanda haris olan bu kimse durumu kendisinin yükselmesi için uygun görerek türlü entrikalarla Mısır’a tayin edilen valileri buradan atlatarak nihayet 1220 Rebiü’l-evvel (1805 Haziran)de vezirlikle Mısır valiliğine tayin edildi.
Mehmet Ali Paşa, evvelâ Mısır'da valilere tegallüb ve tahakküm eden kölemenleri imha ile oraya iyice yerleşti [2]. Sonra Hicaz taraflarını istilâ ile Mekke ve Medine’yi işgâl etmiş olan Vehâbileri mağlub ederek bu havaliyi kurtardı ve bu suretle büyük şöhret kazandı sonra Cezayir ve Tunus taraflarını da -Fransızlara dayanarak - nüfuzu altına almak istediyse de, muvaffak olamadı. Osmanlı Devletinin muhtelif gailelerinden istifade ederek kuvvetlendi, bunun bu faaliyeti hükümetin dikkatinden kaçmamakta ise de, diğer isyanlarla meşgul olduğundan butta karşı ses çıkarmayarak yeni bir gaile çıkarılmasından çekiniliyordu. Otuz seneye yakın durmadan çalışarak Fransızların da yardımlarıyla talimli asker ve donanma meydana getirdi, Suriye’yi de nüfuzu altına almak istiyordu.
Bu sıralarda Osmanlı Devleti, Cezayir gailesi, Tepedelenli Ali Paşa ve Mora isyanları ve daha sonra Yeniçeri ocağının kaldırılması, onun ardından da 1829'daki Rus Savaşı, İşkodralı Mustafa Paşa İsyanı ve Çam vak'ası gibi birbirini izleyen yıpratıcı olaylarla uğraştığından, yukarıda da söylediğimiz gibi Mehmed Ali Paşa'nın davranışlarına karşı göz yumuyordu. Bilhassa Mora isyanında Mehmed Ali Paşa'nın talimli kuvvetlerinin muvaffak olmaları hükümetin gözünü açmış ve İskodralı isyanında parmağı olduğu bilindiği halde bilmemezlikten gelinmişti [3].
Mehmed Ali Paşa, göz diktiği Suriye'yi elde etmek istedi; Akka valisi Cezzar Ahmed Paşa'nın oğlu İbrahim Paşa ile aralarının açılmasını bir araç sayarak böylelikle emelini gerçekleştirmek İçin hem kara ve hem denizden hazırlık yapıyordu. Onun bu hazırlığım Şam Valisi eski Sadr-ı azam Mehmed Emin Rauf Paşa 1247 (1831 M.) de hükümete bildirmişti. Nihayet Mehmed Ali, oğlu İbrahim Paşa kumandasında olarak otuz bin asker ve denizden de on beş parça gemi göndererek 3 Cemaziyü'1-âhir 1247 (9 Kasım 183 1)de Akkâ’yı muhasara etmişti. Mehmed Ali Paşa, hükümet tarafından kendisine mülayim surette yapılan nasihatleri ve ara bulmak için olan tavassutları dinlemeyerek maksadım fiile koymuştu. Bunun üzerine Mehmed Ali asi ilân edilerek hakkında fetva da verilmişti.
Bu tarihte Osmanlı ordusu henüz iyi yetişmemiş ve şöyle böyle talim görmüş olanlar, da Rusya savaşında kısmen şehit olduklarından Mehmed Ali'ye karşı çıkarılan kuvvetlerin çoğu talimsiz ve hatta subayları bile savaş tekniklerini bilmediklerinden savaş sonucunun Osmanlı kuvvetlerinin aleyhine olacağı seziliyordu. Buna karşılık Mehmed Ali Paşa, Fransa dan getirttiği ve Mısırlılar tarafından Süleyman Paşa denilen Sev (Seves) in denetimi altında düzenli, talimli ve manevra kabiliyetine sahip bir ordu vücuda getirdiğinden bu sayede Osmanlı kuvvetlerine galebe edeceğine kani'olmuştu. Mehmed Ali üzerine Serdar tayin edilen Ağa Hüseyin Paşa’nın Haleb civarında bozulması ve daha sonra Sadr-ı âzam Reşid Mehmed Paşa’nın Konya muharebesinde (Aralık 1832) esir düşmesi üzerine Padişah ve Devlet ricali telâşa düşmüşlerdi. Bu durum sebebiyle İngiltere ile Fransa hükümetleri Devletler muvazenesinin bozulmasına meydan vermemek için Bâb-ı âliye aracılık teklifinde bulunarak pazarlığa giriştikleri sırada[4 ].Boğazlara hâkim olmak emelini izleyen Rusya hükümeti bu hali, emelinin gerçekleşmesine vesile ad ederek pazarlıksız olarak Mehmed Ali’nin tecavüzünü defetmeği teklif eylediğinden Sultan II. Mahmud bu teklifi derhal kabul etmiş ve Rusların Karadeniz donanmasından bir miktarıyla bir Rus kuvveti de İstanbul'a gelmişti. (30 Ramazan 1248/20 Şubat 1833)
Konya'daki başarısından sonra Mısır ordusu kuzeye doğru ilerleyerek 2 Şubat 1833 de Kütahya’ya kadar gelmiş ve burada iken iki tarafa yapılan yazışma teşebbüsleri sırasında Amedci Mustafa Reşid Bey evvelâ Tophane Müşiri Halil Rif'at Paşa ile Mısır’a gidip Mehmed Ali Paşa ile görüşmüş ve sonra Halil Rif'at Paşa Kahire’de kalarak Reşid Bey, Mehmed Ali’nin teklifleri ile İstanbul'a dönmüş ve oradan da Kütahya’da bulunan Mısır ordusu kumandanı İbrahim Paşa’nın yanına gönderilmişti[5].
İbrahim Paşa’nın Manisa’ya Mütesellim Tayini
İbrahim Paşa üç aydan ziyade Kütahya’da kalmış ve bu müddet içinde sancaklardaki Osmanlı hükümeti mütessellimlerini kovarak oralara kendisi tarafından mütesellimler tayin eylemiş ve bu arada Saruhan (Manisa) Aydın (Güzelhisar) ve İzmir’e de birer mütesellim tayin etmiştir.
İbrahim Paşa evvelâ 14 Ramazan 1248 (4 Şubat 1833)de Abdi Paşa zâde Ali Bey isminde birini eline bir tayin buyruldusu verip Manisa’ya
gönderdi ve Saruhan sancağının Mısır'a ilhakını ilân eyleyerek oradaki Osmanlı hükümetinin müteselliminin kovulmasını emreyledi[6].
Mısır mütesellimi Abdi Pasa zade Ali Bey Manisa’ya gelince orada bulunan Osmanlı Hükümetinin mütesellimi Kara Osman zade Hacı Mehmed Ağa[7] şehirden kaçarak Kırkağaç kasabasının güneyindeki Baba köyünde bulunan konağına gelmiş ve bir ariza ile durumu sadaret kethüdasına bildirmiştir[8].
Mısır seraskeri İbrahim Paşa’nın Kara Osman oğlu Hacı Mehmed’in diri veya ölü olarak mutlak surette elde edilmesini buyurması üzerine[9]Saruhan mütesillimi Ali Bey, kethüdası olan Şeyh oğlu Halim beyi üç, dört yüz kadar Mısır askeri ve deli kuvvetiyle Yaya köyüne göndermiştir. Halim Bey, Kara Osman oğlunun harem dairesini basarak kendisini yakalayıp Dayı zade Süleyman Ağa ve Tüfekçi İbişi Hacı Ali ile beraber Manisa’ya götürmüştür. (7 Zi’l-kade 1248/1 Nisan 1833 Pazar) [10].
Bu durum İstanbul’da sadaret kethüdasına bildirilmiş, olanlardan Karasi (Balıkesir) mütesellimi Şerif Mehmed Ağa [11] Kara Osman oğlunun tedbirsizliğinden dolayı bu halin vukua geldiğini ve bu hadisenin kendi
muhitinde de şayi olmasının halkın şımarmasını mucib olacağından dolayı hayret içinde kaldığını arz eylemiştir[12].
İbrahim Paşa’nın Aydın’a Mütesellim Tayini
Mısır ordusu seraskeri, aynı zamanda merkezi Güzelhisar olan Aydın sancağına da Süleyman Bey isminde Konyalı bir mütesellim tayin ederek göndermiştir. Güzelhisar’da Osmanlı hükümetinin Aydın mütesellimi olan Kara Osman zade Eyüb Ağa, İbrahim Paşa’nın müteselliminin gelmesi üzerine Aydın’dan. kaçarak evvelâ Yaya köyüne gelip orada Manisa’dan kaçmış olan mütesellim Hacı Mehmed Ağa ile buluşmuştu. Eyüp ağa Yaya köyünde ziyade kalmayarak Mihalıç kasabasına gelip durumu 9 Zi’l-kade 1248 tarihli ariza ile hükümete bildirerek İstanbul’a gelmesi için müsaade istemiştir[13]. Bundan üç gün sonra da Hacı Mehmed Ağa Yaya köyünde yakalanmıştır.
İbrahim Paşa'nın Aydın müteselimi tayin eylemiş olduğu Süleyman Bey, Konya müteselliliğinde bulunarak kapııcubaşı rütbesinde bir zat olub Muhsin Paşa'nın oğludur, İbrahim Paşa Konya'ya girince ona intisab ederek Aydın mütesellimliğine tayin edilmişti [14].
İbrahim Paşa’nın İzmir’e Mütesellim 'Tayini
İbrahim Paşa, Manisa ile Aydını Mısır idaresine bağladıktan sonra İzmir'e de bir mütesellim tayin eylemiştir. Bu mütesellim diğer iki mütesellim gibi memleket haricinden gelmiş olmayıp İzmir'in yerli halkından ve eşrafdan Mansuri zade Mehmed Emin Elendi idi. Manisa ile Aydın'ın Mısır idaresi altına girmesinden sonra İzmirlilerin Mısır idaresini istemeleri üzerine ve de devamlı müracaatlar sonunda buraya da istendiği üzere Mansuri zade tayin edilmiştir. Bu tarihde İzmir'in idaresi İhtisab nazırı Tahir Beyin elinde idi. Mansuri zade, İzmir idaresini Tahir Beyden zorla alarak işe başlamış ise de, İzmir’de bulunan İngiltere, Fransa, Rusya ve Avusturya konsoloslukları bu oldu bittiyi tanımayarak durumu protesto etmişler ve Osmanlı hükümetinin mümessili Tahir Beyin meşru' mümessil
olduğunu söyleyerek konsoloslukların bandıralarım indirdiklerinden mesele siyasî bir şekil almış ve bütün hadiseler Tahir Bey tarafından İstanbul'a bildirilmiştir.
İzmir işgalinin Protesto Edilmesi
İzmir hadisesini Osmanlı arşivindeki belgelere göre anlatmadan önce bu meseleye dair M. Auriant’ın Révue d'Histoire Diplomatique 1922. 36- N. I. 96-103. yazdığı makalenin bir bölümünü açıklamakta fayda vardır.
“Konya hadisesinden sonra iki tarafın anlaşması için murahhasların ve kuryelerin ve müzakerecilerin gidiş ve gelişi. General Muravvielf (Rus elçisi) ile Halil Paşa'nın (Tophane Müşiri) iki sefaret arasında İbrahim, müdebbir bir general sıfatıyla hep ilerliyor, Konya’dan ilk önce Eskişehir'e (Afyon Karahisar olacak) ve oradan da Kütahya'ya geliyor ve Kütahya’da karargahım kuruyordu.
İbrahim Paşa buradan sağa sola kuvvetler şevkiyle zaptedilmiş yerleri takviye ettiriyor ve İstilâ ettiği saltalarda Bâb-1 alinin tayin ettiği paşalarım, beylerini ve mütesellimlerini azl ile yerlerine kendi adamlarım gönderiyordu.Böylece bütün Suriye, Küçük Asya'nın mühimce bir parçası Erzurum'a kadar onun fiil¡ İşgali altında bulunuyordu. Muhasematın tekrar başlaması - ki İbrahim Paşa şüphe etmiyordu - ve Mısır ordusunun tam bir zaferi halinde bu İşgâller tam manasıyla bir ilhaka tahvil olunacaktı.
Bunun içindir ki, gavur İzmir'ini de[15] bu ülkelere İlâve etmeği tâ o zamandan arzu etmeğe başladı. 1833 Ocak ayında (Ramazan 1248) İyonya beldesinin bütün yollan üzerine dağılmış olan askerleri her tarafta Osmanlı makamları tarafından tayin edilmiş olan memurları koğmak İşiyle meşgul oluyorlardı. İbrahim, Manisa ve Aydın sancaklarına Mısırlı (Mısır'a tâbi' olan) valiler tayin etmiş bulunuyordu; fakat İzmir cihetinde önceden bir takım tedbirler almağı daha uzak görüşlülük saydı. Gerçekte İbrahim Paşa, İzmir’de ehemmiyetli bir Avrupalı kolonisinin ikamet ettiğini biliyor ve Türk valisi mukavemete teşebbüs ettiği takdirde, Avrupalıların can ve mallarını bir tehlikeyle karşı karşıya bırakmak suretiyle devletlerin kırgınlığına sebeb olmak istemiyordu; bunun için bir olay çıkışında kendisine çekilme hattı hazırlamak ve bu suretle sorumluluktan kurtulmak İçin İzmir'in en nüfuzlu eşrafından biri olan Emin Efendi (Mansuri zade Mehmed Emin Efendi) kendisine cazib tekliflerde bulunmuştur.
Manisa mütesellimi, İzmir valisi Tahir Paşa’ya (Tahir Bey çok sonra paşa olmuştur) memuriyetini terketmesini emretti, bu emir Mısır ordusuna mensub bir yürüyüş kıt’asına istinad ettiğinden Tahir Paşa, hiç mukavemet göstermedi ve şehirden çekildi ve 19 Şubat 1833 (29 Ramazan 1248) de Emin Efendi onun yerine geçti; İbrahim Paşa mirînin lağvını ilân etmek tedbirinde bulunduğundan dolayı bu tebeddül Türk ahali tarafından memnuniyetle karşılandı.”
Bu olaylardan Bâb-ı âli haberdar olur olmaz [16] kendisi bizzat işin tamirini istemekten âciz bulunduğundan, gizli ve kapalı siyasetine sadık kalarak Fransız elçisi Vis Amiral (Baron Roussin) e şikâyet etti ve İbrahim’in yaptığı hükümet darbesinin Rus filosunun geriye gönderilmesi işini geriye bıraktıracağını tebarüz ettirdi [17].
Baron Roussin hemen Tarabya’ya gidip İngiliz elçisi Mösyö Maundeville ile görüşmeği arzu etti. Her iki elçi İzmir’deki konsolosluklarına yeni valiyi tanımamaları hususunda emir vermeği kararlaştırdılar; buna işaret olarak konsoloslar konsoloshane bayrağını indireceklerdi. Aynı zamanda sefirler, kuvvetin böyle bir sû-i isti’mâline karşı protesto etmek İzmir'in tahliyesi ve eski valisinin vazifesine iadesini taleb etmek için İbrahim Paşa’ya yazdılar ve konsolosluklar da bayraklarını indirdiler.
Bu iki mektubun beherinin üslubu ve hattâ ilk kelimelerinin her biri Fransa’nın ve İngiltere’nin hislerini oldukça doğru olarak in’ikâs ettiriyordu. Mösyö Maundeville şöyle başlıyordu; General (mütebakisi de buna göre idi). Baron Raussin ise (pek muhteşem zat-ı âli-kader) diye başlıyordu. Mektubunun üslubu o kadar yumuşak idi ki, mektubu adeta istemeyerek yazdığı zannını uyandırıyordu.
İngiliz sefareti baş tercümanı Alexandre Pissani[18] bu iki mesajı İbrahim Paşa’ya götürmeğe memur edildi ve 4 Mart 1833’de Kütahya’ya geldi... İbrahim Paşa karargâh olarak vali konağını seçmişti Pissani İbrahim
Paşa’ya sefirlerin mektuplarını takdim etti; Maundeville’in mektubunun karşısında Türkçe tercümesi bulunuyordu.
İbrahim Paşa, bu mektuba göz gezdirdikten sonra:
- Bu rapor hiç bir esasa dayanmıyor, bunu herhalde Bâb-ı âli uydurmuştur, ben İzmir'e kıtaat göndermediğim gibi kimsenin de göndermesine müsaade etmedim[19] ve şehir ahalisinin, benim tarafımdan kendilerini isyana sevk edecek bir vesika göstermiyeceğinden eminim.
Ma’mafih nihayette müdahalesini bir dereceye kadar meşru' kılacak şu tafsilâtı veriyordu;
- Bundan bir müddet evvel İzmir ahalisi bana bir arzuhal ile müracaat etti. Himayemi, şehirlerine de teşmil edip yeni bir vali tayin etmemi rica ettiler; şimdiye kadar tarafımdan cevapsız bırakılan bu birinci arzuhali, bir İkincisi takib etti, bunda İzmirliler yeni bir vali intihab ettiklerini ve intihab edilen zatın Emin Efendi (Mansurî zâde) olduğunu bildirerek tasdik
etmemi rica ediyorlardı; Fakat bu ikinci istidaya da cevap vermedim ve şikâyet olunan hadiseden bildiklerim bundan ibarettir, diye sözlerini tamamlamıştı.
Pissani, konsolosların raporlarına nazaran rejim değişmesine Abbas Paşa’nın gönderdiği bir askeri kıt’anın iştirak ettiğini söyleyince İbrahim Paşa, orduya mensub Abbas Paşa’nın kendi yeğeni olduğunu ve onun da Adana’da bulunub Mısır’a gönderilen erzakın şevkine nezaret ettiğini ve Abbas Paşa’nın bu işe karışmadığına emin olduğunu söyleyerek ilâve etti.
-Fakat bu işe karışmak aklından geçebilecek olan yegâne adam, vazifesini bana medyun olan ve İzmir’den pek uzak olmayan Manisa beyi olabilir; fakat ben kendisinden pek az evvel raporlar aldım ki bunlar da böyle bir hadiseyi zikretmemektedir. Kendisine İzmir’de bulunması melhuz askerini geri çekmesi ve vazifesine aykırı faaliyette bulunmaması için kat’î emirler vereceğim.
İşte bu nokta, İbrahim’in bir ihtilâf vukuunda kullanmak istediği ric’at hattı idi[20]. İbrahim, lüzumundan fazla gayretli bir ma’dûnunu takbih ediyor ve onun hareketini tanımıyor; İzmir’in işgâli hakkında yapuğı değişiklik bir itirafı güçlükle saklamakta ve aşağıdaki mülâhaza bunu teyid etmektedir.
Bu mütalaâdan sonra baş kumandan alay ederek şöyle devam etti:
-Bütün bu zamanlar zarfında Tahir Paşa ne yapıyor? Bir avuç müstevliyi püskürtmek için neden bir kuvvet toplamıyor? Eğer Tahir Paşa halk kitlesine karşı koymak zaruretinde idi ise bu da benim hadiseye karışmadığımı göstermez mi? Dün İzmirlilerin arzuhallerine müsbet cevap vermeğe hakkım olmadığı gibi, bugün onların işlerine karışmağa hakkım yoktu. Eğer bana her taraftan, hattâ Trabzon’dan yağmur gibi yağan ve yardım ve himayemi isteyen bütün istidacıların arzularını ıs’afetmem lazım gelse idi kuvvetini padişahtan alan bir tek mütesellim, bir tek paşa tutunamazdı.
Fakat ben bu istidalara bir nazar bile atmıyorum. Zira geri dönersem Bâb-ı âlinin o zavallılardan almaktan geri durmayacağı intikamı düşünüyorum. Bunlar fena halde istismar olunmakta ve alınlarının teriyle kazandıkları son paralarına kadar ellerinden alınmaktadır. Bunlar bizzat müşahede edilir ki, aralarında bulunduğum müddetçe pazarlarından parası te’diye olunmamış bir tek yumurta alınmamış ve hattâ hayvanlarımızın otu bile carî fiat üzerinden alınmamaktadır. Otoritemi nerede tesis ettimse keyfi rüsum ilga olunmuştur ve ahalinin mal ve hayatına riayet hususunda verdiğim emirlere itaat etmeyenlerin hali yamandır... Fakat İzmir'e gelelim:
- Bu şehrin askerî bakımdan bana ne gibi bir faidesi olabilir? Şimdi üç grub halinde Eskişehir’e kadar yayılan ordumun cenahlarında ve gerisinde bulunan mevkileri emniyet altına almadım mı? Ve bunu yapmakla harp kaidelerine uygun hareket etmiş oldum; ancak bu yerlere benim olan valiler tayin ettim. Son olarak İbrahim Paşa şöyle demiştir:
- Artık şimdiki vaziyetten bıktım ve biraz istirahate muhtacım, Bâb-ı âli bu meseleyi (anlaşma işini) elinden geldiği kadar çabuk neticelendirsin. Bana gelince: Babamın emirlerini sabırsızlıkla bekliyorum, hareket hattımı bu emirlere göre tayin edeceğim: O bana ilerle derse ilerleyeceğim, geri dön derse döneceğim; şimdi artık bana gına getiren İzmir hadisesinden bahsetmeyelim.
İbrahim Paşa Fransız ve İngiliz sefirlerinin murahhasına verdiği sözü tuttu. İzmir’e gönderdiği askeri hemen geri çekmesi için Manisa mümessiline emir verdi. Mısır Başkumandanının hizmetinde kendisini lekelemiş olanlar, Osmanlının intikamından korkarak bir gün evvel onun mevkiini muhafaza etmesine muarız olmalarına rağmen (Tahir Bey’in) avdetine hâhişli göründüler[21]. Konsoloslar bayrakları tekrar çektiler ve Emin Efendi Mısırlıların çekilmesi esnasında onlarla beraber gittiğinden keyfiyet Fransız elçisi tarafından hükümete bildirildi.
Arşiv vesikalarından anlaşıldığına göre her ihtimale karşı İngiliz ve Fransız donanmasından bazıları İzmir sularına gelmişlerdi [22].
M. Auriant’ın yazısından sonra İzmir’in ne suretle Mısır’ın nüfuzu altına girip nasıl tahliye edildiğine dair Başvekâlet arşivindeki vesikalara göre, hadiseyi kaydedelim; Evvelâ şunu söyleyeyim ki, Fransızca mukavelede İzmir valisi denilen Tahir Bey henüz o tarihte Paşa olmayıp İzmir’de İhtisab nâzın ve hükümetin mümessili olarak bulunmakta idi[23].
Saruhan ile Aydın’ın Mısır’ın nüfuzu altına girmesinden sonra İzmir’i de elde etmek isteyen İbrahim Paşa el altından kendisine celbettiği bazı eşhas vasıtasıyla İzmir’i de nüfuzu altına almak teşebbüsünde bulundu ve kendisine bu hususta müracaat edenlerin arzularını kabul etti. İbrahim Paşa’yı İzmir'i işgale teşvik edenlerin başında ora eşrafından Mansuri zade Mehmed Emin Efendi bulunmakta idi. Mehmed Emin Efendi, evvelce Haşan Paşa maiyetinde bulunmuş olub o sırada Kütahya’da İbrahim Paşa yanında olan Vahid isminde tanıdığı bir şahıs ile muhabere ederek İzmir idaresinin kendisine verilmesi hakkında onun tavassutunu rica etmişti [24]. Bunu müteakib 1248 Ramazanının sonuncu günü akşama yakın Manisa mütesellimi Abdi Paşa zade Ali Bey tarafından Mansuri zade Mehmed Emin Efendi’nin konağına bir mektupla bir adam gelip bir ilâm ve bir mahzarla İbrahim Paşa’ya müracaat edilmesini tavsiye eyledi[25].
Bunun üzerine Mansuri zâde İzmir kadısını konağına davet ederek görüşmüş ve sonra şehrin ileri gelenlerini celb ile dört saat kadar müzakereden sonra Mısır idaresine geçmeği kararlaştırub bir ilâm ve mahzar tertib eylemişlerdir. Bundan sonra Mansuri zâde maiyetine bir kaç silâhlı alarak İzmir eşrefiyle birlikte Tahir Bey’in yanına gelip Manisa mütesellimi tarafından yapılan tavsiye üzerine İzmir idaresinin Mansuri zâde’ye verildiğini söylemişlerdi.
Bu teklife karşı Tahir Bey, verilen kararın doğru olmadığını ve nihayetinin nedamet olacağını ve böyle bir şey hâdis olursa vücuh ve ahali ile müttefikan cevap verilmesi hakkında emirnâmeyi göstermiş ve yapılan
ilâm ile mahzarı görmek istemiş ise de, göstermeyip verdikleri karardan dönmeyeceklerini söylemeleri üzerine;
- Bizler kararı verip size bildirmeğe geldik diyerek avdet ve kaleme aldıkları ilâm ile mahzarı Kütahya'ya yollamışlar ve Mansurî zade mütesellim olarak işe başlamıştır.
Mansurî zade, ahaliyi kendi yaptığına inandırmak için Yenikale tarafından gemiler ve karadan asker geliyor diye istikbâl için Foça tarafına adam göndermek suretiyle ahaliyi heyecana düşürmüş ve Tahir Bey'in gelenlere karşı mukabele edemeyiz demesine karşı da:
-Sizinle muharebeye çıkacak beldemizde elli kişi bulunmaz, iş fesada varır, bu sözleriniz vahidir, Aydın ve Saruhan’da mütesellim kalmadı, işte Aydın ve Saruhan mütesellimleri ol vakit gittiler siz de sairleri gibi hemen buradan gidin, diye tehdit etmiş ise de, Tahir Bey devlet memuru olduğunu söyleyerek bir tarafa gitmeyeceğini beyan etmiş ve aynı zamanda Asakir-i mansurenin silâhlarını almak isteyen Mansuri zadenin bu hareketine mani' olmuş ve konağına çekilerek hadiseleri muhtelif vasıtalarla İstanbul’a bildirmeğe başlamıştır. Tahir Bey’in tahriratında kaydettiğine göre Mansurî zâdenin Mısırlı tarafından mütesellim olmasını müteakib Tahir Bey, İzmir'deki konsolosların tercümanlarım davet ederek onlara devlet tarafından burada müstakil memurum, devletten emir almadıkça bir adım ayrılmam diyerek tercümanlar vasıtasıyla konsoloslara haber göndermiş ve onlar da Tahir Bey’in mütalâasını doğru bulmuşlardır.
Tahir Bey İzmir hadisesini İstanbul’a yazarak birisini Nemçe konsolosluğu kuryesi ve diğer suretini bir adamı vasıtasıyla İstanbul’a bildirmek istemiş ise de, Nemçe kuryesinin yoldan döndürülmesi ve adamının da Manisa’da tevkifi ve bir takrib kurtularak İzmir’e kaçması üzerine tahriratlar kara yoluyla İstanbul’a gönderilmemiş... Bunun üzerine Tahir Bey, Şevval ayının birinci günü tarihiyle iki ve Şevvalin beşinci ve dokuzuncu günü tarihleriyle ve deniz vasıtası ile tahriratlar göndererek durumdan hükümeti haberdar etmiştir [26].
Mansuri zâde Emin Efendi zorla idareyi eline aldıktan sonra 4 Şevval 1248 (24 Şubat 1833)de rüsumat, ihtisab ve onun teferruatından olan yerleri ve yaş meyve gümrüğünü, İzmir voyvodalığı ve tevabiî mukataalarını zorla işgâl ve bundan başka Frenk gümrüğü ile mukataât hâzinesinden idare edilen Birunâbâd, Urla, Karaburun, Şaphane, Enfiye ve Tütün gümrüğü, İzmir memlehası, Side, Buca ve Pınarbaşı mukataalarını zabtederek memur ve mültezimlerini koğmuştur.
Bu hareketler yapılırken, Mısır idaresini kabul etmiş olan İzmir eşrafı, İşin aksi tarafını da düşünerek veya hükümetin Mehmed Ali ile anlaşmak istediğini duyarak İstanbul'a da başvurmağı ihmâl etmeyip oraya da İlâm ve mahzar yollamışlar ve bunun tarihini İzmir’in Mısır idaresine girdiği Şevval ibtidası olarak göstermişler ve İlâm ve mahzarlarla neden böyle geç geldiği sualine karşı da gönderdikleri adama Bergama’dan ve yollardan geçemediğim İçin geciktim demesini söylemişlerdir. İlâm ve mahzar 13 Şevval veya bir gün evvel yazılmış ise de, yukarıda söylediğimiz gibi tarihi Şevval başı (21 Şubat 1833) olarak gösterilmiştir [27].
Mansuri zâdenin İzmir'den çıkarmak istemesine rağmen Tahir Bey çıkmamış ve hükümete bir tahrirat göndererek Mansuri zâdenin ahvalini ve memleket vücuhunun korkularından şaşkınlıklarını ve bu ilah yatıştırmak üzere bir fermân gönderilmesini istemiş ve hükümet de Mansuri zâdeyi İğfal ve tatmin yollu bir emr-i sami (Sadr-1 âzamin tahrirati) yollamıştır [28]. Hükümet, İzmir’in Mısır idaresi altına geçtiğini haber alır almaz şaşırmış, evvelâ İstanbul'daki Fransız ve İngiliz elçilerine durumu bildirmiş, bu elçilere Rus ve Avusturya elçileri de iltihak ederek işgâli protesto ile İzmir konsolosluklarına konsoloshane bayraklarını indirmelerini yazdıkları gibi, bu hadise dolayısıyla Kütahya’ya İbrahim Paşa nezdinde İngiliz sefareti tercümanı Küçük Pissani’yi göndermişlerdir[29].
İbrahim Paşa Kütahya’ya gelen Pissani ile görüşüb İzmir’den çekilmeyi kabul ettiğinden konsoloslar, dairelerine tekrar bayraklarını çekmişler, bu durum üzerine İzmir’in idaresi tekrar İhtisab nâzın Tahir Bey’e geçtiğinden İzmir’de duramayan Mansurî zâde Mehmed Emin Efendi[30], Manisa’ya İbrahim Paşa’nın müteselliminin yanına kaçmış ve keyfiyet 19 Şevval 1248 (11 Mart 1833) tarihli tahriratla Tahir Bey tarafından Sadaret kethüdasına bildirilerek halkı tatmin için bir fermân gönderilmesi arzedilmiştir. Tahir Bey’in İstanbul’a yollamış olduğu tahrirat sureti aynen şöyledir[31].
Maruz-i kullandır ki;
Firari Mansurî oğlu keyfiyatının evvel ve âhiri mukaddemce bi-d- defaat bahren ve dört gün mukaddem birer suretle berren baas ve takdim kılınan maruzat-ı çâkerânemden bi’l-etraf malûm-i veliyy٠i naimîleri buyrulmuş olacağı veçhile saye-i tûbâ-vâye-i hazret-i cihanbanide zabt ve rabt-i memleket ve himayet ve siyanet-i fukara hususlarının kemâ fi’ 1-evvel icrasiyle bilcümle ehali-i fukara ve reâya beliye-i malûme-i mezkûrenin indifamdan ibraz-ı şadümanî ve meserret birle müdebbir memurlarım, kullarına ve merkumun tard eylediği sair mültezimleri mahallerine ik’âd ve rü’yet-i mesalih-i seniyede sarf-i nakdine-i gayret olunmakta idigüne ve bu cihetle İzmir’de mukim bi’l-cümle düvel-i mütehabbe konsoloslarının dahi izhar-ı mahzuziyetlerine mebni zıll٠i zalil-i cenab-ı memâlikperveride konsolos mumaileyhimden müdebbirleri ve devletleri beylik sefineleriyle
İzmir limanına gelmiş olan amiral ve ofiçiyalariyle (İzmir hadisesi dolayısıyla İngiliz ve Fransız donanmasından bazıları limana gelmişlerdi) beraber nezd-i çâkerîye gelerek firari-i merkumun derkâr olan taarruz ve kîl ü kâlin indifaı hususundan vuku’a gelen mahzuziyetlerini nezd-i bendegânemde dahi ifade ve takrir ve tarafeynden merasim-i dostkârîye riayet ke’l-evvel bi’l-icra avdet etmiş olmalariyle... bi-lutf-i taâlâ ol veçhile İzmir’de vâki' olan vuku’at ber-taraf olarak bi’l-cümle ahali kullan devam-ı ömrü ikbal-i hazret-i şehinşâhî ed’iye-i hayriyesiyle meşgul... ve Manisa İzmir’e civar ve Mansurî oğlu dahi firaren ol tarafda bulunmuş olduğundan herkese kesb٠i emniyet için civar-i İzmir’de iktizası veçhile adu ve piyade bir az asker geşt ü güzâr ettirilmekte ve asakir-i mansure-i şahane dahi kışlada talim ve teâlümleriyle ikamet ettirilmekte olduğu derkâr ise de medine-i İzmir kesret-i nüfusu cami’ sevad٠ı âzâm olduğundan te’min-i ibâd ve te yıd-ı mevad zımnında icab ve iktizası veçhile vesaya-yı lâzimeyi münderiç bir kıt’a emr٠i âlinin şeref-i tasdır ve sür’at-i tesyiri menut-ı emr ve irade-ı aliyye idügi muhat-ı ilm veliyy-i naimîleri buyruldukta emrü ferman hazret-i men lehül-emrindir. 19 Şevval 1248.
(Abdühu es-Seyyid Mehmed Tahir) mühür[32].
İzmir’de Mısır idaresi on sekiz gün sürmüştür. Mansurî zâde Mehmed Emin Efendi[33] kaçtıktan sonra Manisa’dan İzmir’e haberler göndermek suretiyle tahrikâta devam etmiş[34] ve bu hal 1248 Zi’l-hicce sonlan (1833 Mayıs başlarında Kütahya anlaşmasına ve İbrahim Paşa’nın Mayıs ortalarında Kütahya’dan çekildiği tarihe kadar devam etmiştir.
Yukarıda görüldüğü üzere İbrahim Paşa tarafından Aydın (Güzelhisar) mütesellimliğine sabık Konya mütesellimi olub Mısırlı hizmetine girmiş olan Kapucubaşı rütbeli Süleyman Bey tayin edilip gönderilmiştir. Süleyman Bey, Aydın’da 1248 Zi’l-hiccesinin yirmi dördüncü Pazartesi gününe kadar kalmış ve Sah gecesi Süleyman Bey’i Kütahya’ya davet için bir adamı hemen hazırlatarak ertesi Sah günü hareket etmiştir. Süleyman Bey giderken atına bineceği sırada kadıya Kütahya’ya davet edildiğini söyleyerek sabahleyin alaturka saat yedide hareket ettiğinden bu hal Aydın kadı, müftü ve ayanı tarafından aynı günde yâni 25 Zi’l-hicce 1248 (15 Mayıs 1833) tarihli müşterek bir tahriratla İzmir İhtisab nâzın Tahir Bey’e bildirilerek[35] mütesellimliğe vekâlet suretiyle bir münasibinin tayini istenmiştir. Bunun üzerine, Tahir Bey 29 Zi’l-hicce (19 Mayıs) da İstanbul'a bildirmekle beraber [36] Aydın Sancağı mütesellimliğinin kendisine verilmesini rica etmiş ise de [37], Aydın Sancağına muhassallık ile Preveze sancağı muhafızı Kara Osman zade vezir Yakub Paşa tayin olunarak onun gelmesine kadar da sabık Aydın mütesellimi olan ve bu sırada Saruhan mütesellimliği verilen biraderi Eyüb Ağa vekâleten Aydın muhassılı olmuştur[ 38].
İbrahim Paşa kuvvetlerinin çekilmesinden sonra Süleyman Bey memleketi olan Konya’da kalarak efendi değiştirmek suretiyle olan ihaneti neticesinin ne olacağını anladığından, Muharrem 1249 (Mayıs 1833) tarihli istida nâme ile o sırada Hüdavendigâr Sancağı mutasarrıflığından Konya valiliğine tayin olunan Hacı Ali Paşa’ya dehalet edib ve yine Hacı Ali Paşa vasıtasıyla sadarete bir istida takdim ile affi hakkında müracaat eylemiştir[39]. Bunun üzerine yeni Konya Valisi 7 Muharrem 1249 (27 Mayıs 1833) tarihli arizasıyla bu gibi muhalefet edenlerin teminleri hakkında evvelce irade-i seniye sadır olmasından dolayı bu suretle kendisine istimalet verilmesini ve Süleyman Bey’in evvelce mütessellimlikte bulunmasına mebni yine âyanlıkta kullanılmasının muvafık olup olmayacağını sormuştur[40]. Mısır kuvvetlerine iltihak veya yardım edenlerin afları hakkın- daki irade-i seniye mucibince Süleyman Bey’in de af edilmesini fakat kendisinin âyanlıkda istihdamı uygun olmayacağından, hanesinde oturarak işi ve gücüyle meşgul olması hakkında irade çıkmıştır[41].
Mukaveleye Ati Vesikalardan Bazıları
1. Vesika
Hüdavendigâr Sancağı mutasarrıfı Hacı Ali Paşa tarafından 13 Zilkade 1248 (3 Nisan 1833) tarihli olarak Sadaret kethüdasına gönderilen tahrirat sureti [42].
Âmedi-i divan-ı hümâyun necabetlü Reşid Beyefendi (Sadr-âzâm olan Mustafa Reşid Paşa) bendeleri mukteza-yı memuriyetleri üzere Kütahya'ya müteâzimen mah-i Zi’l-kadeti’ş’ şerifenin otuzuncu Pazartesi günü .Mudanya'dan mahruse-i Brusa’ya vürud idüb birkaç saat mürurunda Françc devleti beyzadesi dahi gelmiş ise de[43]Mir-i mumaileyh (Reşid Bey) bendelerinin ayağında iki çıbanı ve rükübe adîmü’l-iktidar derecede iztırabı olduğuna ve bu cihetle ol gün nâ-çâr çent saat teneffüsleri icab-ı halden idügine binaen Dersaâdetten memuren hareketleri ve bi'l-iztırar seyr-i âdiden bir gün sonra Kütahya’ya varacakları hikâyesini havi derhal şukka tahrir ve muhsusen tatar ile Kütahya’ya baâs ve tisyâr ederek kendüleri dahi mehmâ-emken timar ve müdavâte mübaderet ve akşamdan sonra yani nısfü’l-leylde taraf-ı âciziden ihzar olunan tahtırevana râkiben bi’l-müsarea sevk-i matayâ-yi azimet idüb hattâ dördüncü Cuma günü varılmak üzere tertib-i merahil kılınarak iade eyleyecekleri mahalden avdet etmek tenbihiyle savb-i senaverîden münasib hizmetçiler dahi terfik ve isâl olunmuş ve asakir-i Mısriyyenin daima tecessüs-i harekât ve mışvarından hali olmamak vacibe-i zimmet-i sıdk ve ubudiyetim olarak nefs-i Kütahya ve civarı havalisinde casuslarımız eksik olmadığına mebnî bu defa Kütahya’ dan vürud eden casusun vaki’ olan ifadatına nazaran yadigâr-ı merkum mukaddemce bir takım hasta ve bî-derman askerini Konya’ya doğru giru göndermiş ve bu günlerde Karahisar tarafından sekiz yüz nefer miktarı süvarisiyle sekiz adet top Kütahya’ya celbetmiş ve Küçük İbrahim'in geleceğinden bahs ile askeri için vücuh ve ahaliden sekiz yüz konak tertibini dahi kuraya verilmeyüb nefs-i şehirde tertib ve tanzimini bil-müvacehe hitab ve iltimas eylediğinden maada civar-ı şehirde Musalla dedikleri mahalle ahali ve cümle askerini cem ve ihzar ederek Mısır’dan gelen kâğıdı kıraat ve mealinde zabitan-ı asakire hitab suretiyle:
- Ey oğlum göreyim sizi şimdiden sonra kavgamız Rusyalu ile olduğundan ziyade metanet ve gayretinizi isterim diyerek [44] şu vadide bir takım hezeyan eylemiş ve bundan başka Kara Osman zâdelerden küçük Mehmed Ağanın (Sarııhan mütesellimi) hayven veya meyyiten derdest olunmasını Saruhan’da olan adamlarına yazmış olduğunu casus-i merkum takrir ve ihbar etmiş ise de, zann-i âcizâneme göre ol veçhile melei’n-nâsda bir takım ilân-ı hezeyana mübadereti, maslahatına revaç vermek garaz-ı fasidiyle mücerred etrafa öyle bir şâyia ibrazından ibaret idügi melhuz ve Soma voyvodası kullarından bu defa senâverîye varid olub işbu kâime-i musaddakaya leffen takdim kılınan kâğıdında mumâ-ileyh Mehmed Ağa kendü hanesinde iken bir takım asakir-i Mısrıvegelüb ağa-vı mumâ-ileyh ile bir iki refiklerini ahz eyledikleri muharrer olduğundan[45] mücerred ihtar için iş’ar-ı mes’muât-ı âciziye tecasür kılınmış idügi bi-mennihi teâlâ malum-ı samîlerı buyruldukta herhalde emr ü ferman efendimizindir. 13 Zi'l-kade 1248
(Es٠seyid El-hac Ali)
Mühür
II. Vesika
20884/F İzmir hadisesi hakkında Tahir Bey'in Sadaret kethüdasına göndermiş olduğu 1 Şevval 1248 (21 Şubat 1833) tarihli tahrirat sureti [46].
Maruz-i kullarıdır ki,
Malûm-i veliyy-i naimîleri buyrulmuş olacağı veçhile mah-i Ramazan-ı Şerifin yirmi beşinde Aydın ve Saruhan Sancaklarına Kütahya canibinden mütesellimler tayin kılınub Saruhan mütesellimi Hacı Mehmed Ağa Yaya köyüne gitmiş ve Aydın mütesellimi Hacı Eyüb Ağa bendeleri dahi Aydın'dan Manisa'ya gelmiş oldukları halde mah-i mübarekenin sekizinci günü akşama karib İzmir vücuhundan Mansurî zâde Emin Efendi’nin konağına ba-mektub bir âdem nüzul eyledikte mumâ-ileyh dahi derhal hakim-i belde bulunanı celb ile istişare ederek emel-i meramlarını beyinlerinde karar ve keyfiyet istihbar olundukta taraf-ı çâkerîve gelmeleri için bi’d-defeat adamlar gönderildikte adem-i ısga ile vücuh-i ahalivi oraya celb ve dört saat kadar da anlar ile hem meclis olarak hatm-i kelâm ile karardâde ve evvel-i emirde kcmal-i hâheş ile hâkim-i belde ilâm ve bir mahzar dahi tertib ve temhir eylediklerinden sonra vücuh-i ahali ile ma’en canib-i çâkerîye gelinüb İzmir'in emir ve idaresi Mansurî zâdeye havale olunduğunu ve husus-i mezbure dair vesâyâ Manisa’ya gelmiş olan Abdi Paşa zâde tarafından inhâ olunduğunun ve mucibince icra ederek hemen
istihzar eyledikleri ilâm ve mahzarlarını isra ve çâkerlerine cevab vermeğe geldiklerini hakim-i mumâ-ileyh agazeye ibtidar ile ifade eylemiş oldukda abd-i mütehassısları dahi Devlet-i aliyyenin azad kabul etmez kulu olub şurada taraf-ı saltanat-ı seniyeden memur bulunmuşum ve bi’d-defeât haber gönderildikte buraya gelmeniz lâzım gelür idi. Bu ifade-i nâ-seza ve bi'l-vücuh emir ve irade-i aliyyeye rnünafi olmağla bu hususun evvel ve ahirini güzelce mülâhaza edin defaten böyle cevab verilmek uymaz. Emir ve ferman-ı aliyyenin icrasına behemehal mecbur olub ve farize-i zimmetimdir. Sîzler de cümleten ittifak ve ittihada riayet eylemeniz vacibedendir ve bu ifa kılınmışken ve husus-i mezbure dair vesaya-yı aliyye kendüllerine dahi irae kılınmışken ve vesaya-yı seniyye gûş٠i hûşlarına şifahen dahi söylenmiş iken mumâ-ileyh hakim ve Mansurî zâdenin kemal-i habaset ve hıyanetlerinden vücuh-i ahaliyi dahi tahrik ile kelâm-ı evvellerinden nükûl etmeyerek bizler kararı virüb size cevab vermeğe geldik ve en’va-ı makalat serdile ilâm ve mahzarı müheyya eyledik şimdi göreceksiniz deyu kıyam ve hareketlerin yine ibram ve ikdam ile ik’ad ittirilüb niyet-i kasidelerinin indifaına çabalandıkda müfid ve müsmir olmayarak kezalik red ve muhalefetle cevab verilmiş ve gelen mektub ve gidecek ilâm ve mahzarın görülmesi defaatle matlub olundukda mücerred muma’ileyhimanın ve denaetlerinde merkûz olan daiye-i fesadlarından nâşi bi’l-iztırar gösterilmeyerek ve memleketin fesada varacağını dermeyan ile beyan ederek nezd-ı âbidanemdcn avdet ve gelen adamı ilâm ve mahzarla çıkarmış oldukları ve saye-i hümâvâye-i hazret-i cihanbanîde abd-i keminelerinden cümle ahali ve reâya ve müste’menan hoşnud ve razi olduklarından ve muma’ileyhima meram-ı hıyanetlerini tekid eylemek için Yenikale haricine gemiler geldi havadisini memlekete işae ve istikbale adamlar irsaliyle cümle ahali-i beldeyi enva -ı ihafe ve telaşe düşürerek ve gemilerin dahi ash olmayarak ٧e mumâ- ileyhima vücuh ve ahaliyi berminval-i muharrer tahrikleri kemal-i habaset ve kemal-i tama’-ı hamlanndan nâşî şu aralık bir akça kapub devlet-i aliyye’ye hıyanetinden ibaret olarak mumâ-ileyh Mansurî zâde olveçhile muhafaza-i belde dâiyesiyle voyvodalığın rü’yetine bed’ ve şüru’ eylemiş ve taşralardan ihtisab kalktığını beyan ve ifade ve inha idüb yine cevabını vereceklerini söylemişler ise de ve ihtisabe ve gümrüğe müteallik mevad olmıyarak böyle ihtilâlden durgunluk derkâr ise de çâker٠i kemincleri sâye-i inayet vâye-ı şahanede memurlarını kaldırmayarak umur-i bendegîde fütur getirilmeyerek ahali ve vücuhu celb ile bu canibte ke’l-evvel ikamet ve ifa-yı memuriyete sarf-ı makderet etmekte olduğum ve keyfiyet akdemce arz ü inha ile İzmir’den azimet etmiş olan Nemçe postasiyle gönderilmiş ise de post-i mezkûrun Akhisar merhalesinden İzmir’e iadesi ve dünkü gün ihraç olunmuş olan İzmir postasının dahi küşad olmak ifadeleri vuku’una mebni işbu ariza-i bendegânemin arz ve inha ve bahren israye ictisar olunduğu ve hakikat-i keyfiyet berveçh-i muharrer olub vücuh٠i ahalinin böyle tahriki mumâ-ileyhimanın tînet-i zatiyelerinde merkûz olan daiye-i mefsedet ve kemal-i habasetlerinde neş'et eylemiş olduğu muhat-i ilm-i âlileri buyurul- dukta bu babda ne veçhile emr ü irade-i seniye müteallik buyurulur ise ol babda emr ü ferman hazret-i men lehü’l-emrindir.
Abdühu Es-Seyyid Mehmet Tahir[47]
III. Vesika
İzmir hadisesine dair Tahir Bey’in Sadaret kethüdasına gönderdiği 21 Şubat 1833 tarihli tahrirat sureti[48].
Maruz-i kullarıdır ki,
Diğer ariza-i bendegânemde arz ve inha olunduğu üzere sâye-ı merahimvâye-i hazret-i şahanede memuriyet bendegânemde asla fütur getirilmeyerek kcmâ fi'l-evvel kıyam ve hareket üzere olduğumuz ve ahali ve reaya ve bi’l-cümle düvel-i mütehabbe konsolosları tercümanlarım taraf-ı çâkeriye göndermekte ve cemi-i müste’menden birisi Mansurî oğlu tarafına gitmeyüb taraf-ı bendegâneme gelüb ve gitmekte olduklarından ve cümlenin kullarından hoşnudîyetleri hâkim ve Mansurî oğlu ve vücuh-i sâircnin ragmine malumlan idügine mebni ahali-i vücuhu nezd-i çâkeriye cclb ile maddc-i mezkûrun uygunsuz olub ve encam-ı kârı mucib nedametiniz olur deyu ifade ederek sıkıştınldıkda temhir eyledikleri mahzarın kimileri kemal-i havllanndan ve kimileri dahi ne olduğunu bilmediklerinden ve ekser mühürler dahi sahte olarak yaptıklarından neş’et eylediğine nâdim olarak canib-i çâkeriden afv-i iltimas ve istirham etmiş ve keyfiyet hakim ve Mansurî oğluna mün’akis olarak anlar da havfa tâbi, olub bir elde bulunsun dâiyesiyle hakim ile ma’an zemin ü zamana sahte mühürlerle mahzar tertib ve mucibince ber-ilâm ederek mahfiyyen Dersaâdete gönderdikleri istihbar olunmuş zikrolunan inhanın Dersaâdete takdimi sahih ise san'at ve sahte ve sırf’yalan olub ancak bu kadar makalin bile vücud bulması mücerred mumâ-ileyhimanın kemal-i hıyanetlerinden ve mesalih-i seniyenin mucib-i tatiliyle şu aralık akçe kapmak tama' ve irtikâblarından olduğu ve hakikat-i keyfiyet cümlenin malümu olduğu vechile diğer ariza-i çâkeride arz ve iş'ar olduğu vechile olarak abd-i kemineleri memuriyet-i abidanemde asla ve kat'a flitur getirmeyerek kemâ fi's-sabı k icra-yi memuriyete nasb-i nefs-i ikdam ve ihtimam üzere olduğum ihtariyle ber-vech-i muharrer vaki' olmuş inhaları var ise v'Allahil-azim san'at ve elde bulunsun deyi' zemin ü zamandan ibaret ve mumâileyhimanın habaset ve hıyanetlerinden evvel ve ahir neş'et eylemiş olmağla havale-i sem' ve itibar buyurulmak gayr-i câiz olduğu muhat-ı ilm-i devletleri buyuruldukta emir ve ferman hazret-i men lehü'l-emrindir. Şevval 1248 [49].
Abdühu es-Seyyid Mehmed Tahir.
IV. Vesika
13 Şevval 1248 tarihli olarak İzmir İhtisab Nazırı Tahir Bey'in Sadaret kethüdasına arizası [50] Maruz-i kullarıdır ki, Mukaddemce bi'd-defaat arz ve inha olunarak malum-i veliyyi naimileri buyurulduğu cihetle Mısırlı İbrahim tarafından Manisa'ya gelmiş olan Abdi Paşa oğlunun İzmir vücuhundan Mansuri oğlu hainine zuhur eden vesayasiyle olduğu, evvel-i emirde İzmir nâibini konağına celb ile müzakere ve badehu vücuh-i memleketi dahi celb ve iğfal ederek hemen orada karar-ı mefsedetlerini ilim ve mahzar tertib ve der-akab Mansuri oğlu habisi bir takım kişiyi silâhlandırarak vücuhu bi'l-istishab taraf-ı çâkeriye gelüb ne suretle cevab-ı kat'i verdikleri ve çâkerleri de Devlet-i aliyye tarafından bu canibde memurum böyle şey olmaz bunu eyüce mülâhaza idiniz de öyle cevab veriniz nihayeti nedamettir. Böyle bir şey zuhur ider ise vücuh-i ahali ile bi'l-ittifak cevab verilmesi hakkında şeref-sünuh buyurulan emr-i irade-i seniyye-i şahaneyi münderic şeref-resan olan emirnâme-i sâmi tekrar kendülarine irade birle elbette çıkar muharebe ederiz. Devlet-i aliyyeye böyle hıyanet etmek olmaz. Gelen kağıdı ve tertib ettikleri ilam ve mahzarları görülmek üzere hezar ikdam ile mütalebe olunmuş iken bir veçhile göstermedikleri ve Mansuri oğlu hainine ve anın iğfaliyle vücuh-i memlekete söz geçirmenin yolu bulunmayarak İşte Yenikaleden gemiler ve karadan aşakir geliyor deyu ahali-i beldeyi ihafe ile telaş-ı azimeye düşürdükleri ve Mansuri oğlu habisi sizinle muharebeye çıkacak beldemiz- den elli kişi bulunmaz şimdi fesade vardır bu sözleriniz vahidir hemen siz şâirleri gibi buradan gidin deyu bagtyâne vaki’ olan cevabiyle taraf-i bendegiden hareket ve derhal İlâm ve mahzarlarını gelen adama adam terfik ederek Kütahya’ya gönderdikleri keyfiyat, defaten arz ve inha olunarak Nemçe tarafından giden kuril ile gönderilmiş ise de kuril-i merkumu esnayı râhdan İzmir'e avdet ve badehu berren gönderilen adamımız Manisa'da tevkif ve bir takrib firaren İzmir’e gelmiş bu veçhile berren maruzat takdimi mümkün olamadığı ecilden Şevval-İ mükerremin gurresi günü iki kıt'a arize-i bendegânem mahfiyyen bahren piyade ile ve şehr-i mezburun beşinci gecesi yine piyade ile ve dokuzuncu gecesi kezalik yine piyade ile bervehç-i hafi maruzat-i bendegânem bahren baas ve isra kılmub inşallahü'r-rahman vüsuliyle keyfiyet-i vâkıa malum-i devletleri buyurulmuş olacağı derkâr ise ile deniz hali şayet muhalif hava ile gecikür deyü mukaddem vâki' olan arz ü İnha-yi çâkeranemin tafsilen tekrar iş’arına icbar olunmuş ber-minval-i muharrer mukaddemce maruzat"ı bendegânemde arz ve iş’ar kılınmış ise de tnuahharen talıkik-i âcizâneme gore canibeynden birtarafi kendülere selâmlık ittihaziyle canib-i hilafa tebaiyet ile tertil) ve irsal etmiş oldukları İlâm ve mahzardan başka kemal-i hıyel ü hud'alanndan nâşî tarafeyni derdest zımnında maruz-i sadakatte taraf-ı saltanat-ı seniyeye İlâm ve mahzar ederek ve tarihlerini Şevval gurresinden vaz ile gönderdikleri adama dalıi Bergama ve filân [51] yerlerden geçemedim ve gelemedim deyu şifahen söylemek üzere bi't-târifabd-i-keminelerinden hafi olarak zikrolunan İlâm ve mahzarı suret-i mezkur ile göndermiş olduklarım bazıları dahi haber vermiş ma'hazâ vaki olan inhaları sırf yalan ve zemin ü zamana ve sonradan kuvve-i kahire-i hazret-i cihanbaniyi bi't-teemül ca-i selâmet umniyesiyle kabahatleri setrden ibaret olarak hakikat-i keyfiyet ber-veçh-i muharrer mukaddemce defaatle takdim olunan maruzat-ı bendegânemle İşbu arz ve inha-yı çâkeranem üzere olduğu ve keyfiyet cem’i ahalinin malumlan ve bi'l-husus bu tarafta mukim cümle düvel-i mütehabbe konsoloslarının dahi rânâ malumları olmağla tahkikine dahi İnayet-İ aliyyenin şayan buyurulması ve şu aralık bir akçe kapup savuşmak fikr-i fasidesiyle Mansuri oğlu hainin bunca emval ve mukataatı fuzuli zaptetmiş ve Mısr’a firari ihtiyar eylemiş olduğu bedidar ve geçen gün arz ve iş’ar kılındığı üzere gasb ve garat etmekte olduğu bu kadar emval-i mirîyenin sonra malından tazminine vefası hıyez-i imkânda olmıyacağı bedihî ve aşikâr olub şimdiden iktizasının icrasına bakılmak farizadan İdügi ve hain-i merkumun Birunabad’a voyvoda nasb eylediğini mubeyyin vermiş olduğu güya buyruldusunun bir kıt'a suretiyle rüsumat-ı ihtisabiye ve gümrük ahzına dair vermekte olduğu tezkerelerinin mührü malûm-i âli buyrulmak İçin bir kıt’ası akdemce takdim olunan maruzat-ı çâkeriye leffen takdim kılınmış olduğundan, manzur-i âli buyulmuş olduğu ve malûm-i veliyyü’n-niamîleri buyrulduğu üzere Aydın ve Manisa’ya akdemce Mısırlılar gelmiş ve taraflarından İzmir’de olan Mansuri oğlu zatında merkuz habaset ve hıyaneti icra ile günde bin türlü mel'aneti zuhur etmiş ve Manisa’dan dahi merkuma gelub gidenler eksik olmadığından ve Aydın ve Manisa demek İzmir'in kapusi olarak yollan sed ve bend etmeleri cihetle İzmir dahi mahsur bulunmuş olduğundan, mütesellimi sairelerin tard ve firarlarım ibram ederek enva’ı ihafe ile tardiyet-i bendegânemi iltizam etmiş ise de çâker-i kemineleri saltanat-ı seniyyenin azad kabul etmez kul ve kolesi ve niam-i inayet ve İhsan-İ hazret-i padişahı ile mustağrak olmuş bir abd-i âciz isem de İhafe-i vâkıalarına ve olduğum konaktan bi'd-defeat çıkın deyu ibrama adem-i isga ve avn-i inayet-i Hakla zıll-i zalil-i hazret-i memalikperveride kemâ fi',-ewel olduğum yerden kalkmayarak ve asakir-i şâhâne ellerinden dahi eslihalarını verdirmeyerek ikamet ve Aydın ve Manisa’da olan Mısırlıların hâli ve Mansuri oğlu habisinin ahvali ve Vücuh-i memleketin havfa tebaiyetle televvunleri d kâr olduğu halde icab ve iktizası veçhile icra olunmak üzere bir kıt’a fermân-ı âli Şerefrz-i vurud eylediği surette şu habis-i merkumun hakkından gelineceği eltâf-ı ilâhiyeden me'mul İdügi muhat-ı İlm-i devletleri buyuruldukta emr ü fermân hazret-i men lehü'l-emrindir 13 Şevval 248
Mehmed Tahir
Takdim olunan maruzat-ı bendegânemde beyan olunduğu üzere Mansuri oğlu ilahisinin mukaddema müteveffa Hasan Paşa yanında Vahid namında bir bildiği Kütahya’da olub anınla mukaddem muhabere ve mukâtebe ederek İzmir'in kendisine ihale olunmasını rica etmiş ve bu fesad-ı mel’anete evvela kendisi çabalamış olduğu sahihen istihbar olunmuş ve berveçh-i muharrer .Manisa’ya gelenin vesayasiyle adem zuhurunda ahali-i memleketi en'va-1 ihafe ile telâşa düşürerek çakerleri dayanub cevab vermiş ve elbette muharebeye çıkar uğur-i meyamen fevr-i hazret-i padahide canim fedadır deyu kat'iyen söylemiş iken habis-i merkuma söz te'sir itmeyub ve İğfal ve ihafesi cihetiyle Vücuh-İ memleketi dahi en’va-1 guft ü guya ibtidar ettirerek şu gelen kâğıtla derhal tertib ve temhir eyledikleri İlâm ve mahzarın bile taraf-ı çâkerime gösterilmesi hıyez٠i imkânda olamamış ve saye-î merahim-vâye-i hazret-i şâhânede ahali-i belde-i İslâm ve reâya ve gerek müste'menan çâker-i keminelerinden hoşnud oldukları derkâr ve maslahat -i fasidesine günden birgüna revaç vermek umniyesiyle gemiler geliyor deyu Foça’ya istikbâle adam göndermek ve bir taraftan Manisa’dan adamlar celb ve ekâzib ilân etmek misillû tefevvühât ile herkesi telâşa düşürmekte ve bir taraftan dahi bir mahalde mütesellim ve voyvoda kalmadı işte Aydın ve Saruhan mütesellimleri dahi olvakit gittiler sen de kalk git deyu çâkerlerine en’va-ı hakaret ve bu tarafta olan asakir-i mansure taburunun eslihalarını almak sevdasına düşerek türlü türlü hezeyan etmekte ise de abd-i kemineleri devlet-i aliyyenin bendesiyim yerimden hatve-i vahide hareket etmem ve asakir-i şâhanenin eslihalarını verdirmem deyu cevaplar yine düvel-i mütehabbe konsoloslarının cümle tercümanların( celb ederek taraf-ı saltanat-i seniyeden burada zabit ve müstakil memurum, devletimden emir almadıkça bir hatve hareket etmem Mansurî oğlu’nun hareketi bagıyâne ve zorbalıktır deyu cevab ile konsüllerine haber gönderilmiş ve anlar dahi ifade-i çâkeraneyi tasdik etmiş ve vücuhi dahi celbile şu kadar ibrâm ile söylenmiş ve vesaya-yı devlet-i aliyye size gösterilmişken müfıd ve müsmir olmayarak nâsezâ cevab vermenizin nihayeti mes’uliyet-i azîmeyi davet kabilinden olduğu aşikârdır deyu sıkıştırılmış ve Şevvalü’l-mükerremin dördüncü gününde hâin-i merkum Mansurî oğlu rüsumat, ihtisab ve müteferriatı olan mahalleri ve gümrük-i meyve-i ter ve voyvodalık-ı İzmir ve tevabiâtı mukataatını bagıyâne fuzulî cebren ve kahren zabt ve rabtından başka efrenç gümrüğü ve yine mukataat hâzinesinden mazbut Birunabad ve Urla ve Karaburun’a ve Şaphane ve Enfiye ve gümrük-i duhana ve memleha-ı İzmir ve Şeydi ve Buca ve Pınarbaşı mukataalarının kezalik zabtiyle kâife-i memur ve mültezimlerini tard ve tarafına celbettiği kesana ik’âd ve hasılâtlarını ahz ve garat eylemekte ve vücuh-i belde dahi mukaddemce vâki’ olan ibrâm ve ifade-i çâkerânem üzere hareket etmeyüb hâin-i merkumun efaline uğrayub nihayeti haklarında, fenaya müntec olacağını derk ve cezm eylediklerinden vukua gelen nedametlerinin beyaniyle afvı istirhamında oldukları sâlifü’z-zikr defeatle takdim olunan Mısır ordusu karargâhından Aydın mütesellimine tayin edilen Süleyman Bey’in, Kütahya’ya avdeti hakkında İbrahim Paşa tarafından verilen emir üzerine anın Aydın’dan ayrılmasını müteakib Aydın (Güzelhisar) nâib, müfti ve âyânı taraflarından İzmir İhtisab nâzınTahir Bey’e gönderilen 25 Zi’l-hicce 1248 (15 Mayıs 1833) tarihli tahrirat sureti[52].
Devletlu, İnayetlu, Atufetlû, Vefiyyü’l-himem, Seniyyü'ş-şiyem efendin hazretleri,
İşbu mah-, Zi’l-hiccetü’ş-şerifeniî yirmi dördüncü Salı gecesi Aydın sancağı mütesellimi olan Süleyman Bey'in Kütahya canibinden kendisinin bir ademi zuhur İdüb ferdası yol tedarikine mübaşeret eyledikte taraf-ı acizanelerimizden teveccüh ve azimetiniz ne tarafadır ve müşârün-ileyh İbrahim Paşa tarafından ne veçhile irade olunmuş? deyu istintakımızda memuriyetimiz. Manisa calibinedir deyu şifahen ifade etmiş ise de. Salı günü saat yedi sularında ata binmezden mukaddem faziletlu Hakim efendi senaverlerine lisanen ifadesinde Devlet-i aliyye ile rütbetlu devletlu İbrahim Paşa hazretleri müsalehaya karar vermişler, bizi de müşârün-ileyh Kütahya ya matlub etmiş memuriyetimiz ol tarafadır deyu cevab eylemiş ise de, gelen tahriratı göstermeyüb yevm-i mezkurda hemen binüb murg-i heva pervaz hempa olmayacak derecelerde seyr-i-seri ile liva-i mezbur hududundan on iki saat miktarında çıkub sancağ-ı mezbur ve medine-i Güzelhisar (Aydın) hali kalub cümle vücuh-i vilayet ve ahalî ve l'ukara ser be-zânü- yi hayret ve bu veçhile in-şâ'Allah ve mennihi teala devlet-i aliyye ile vaka müsalehaya karar verildiği malum-i devletleri oldu mu, yoksa bir lâf ü güzaf mi? lütf ve inayet buyrub bu hususun veçh-i sıhhatini iş'ara himmetleri ve böyle sancak hali kalub Süleyman Bey'in böyle firar yollu gittiği derya-yi merhametkarara arz-ı mahzar takdim olunmak iktiza eder mi? Ne veçhile hareket eyliyelim ve sancak lıöyle hali olur mu? Yoksa yalnızca taraf-ı devletinizden der-i adalet-karara bildirmek lâzım gelir mi? Velhasıl ne veçhile muvafık İrade-i âlileri olur ise taraf-ı devletinize îsâl olunan adamımızı lütfen ve keremen meks ü ikamet ettirmeyüb bir ahbar sârre ile bâ-keremnâme iadeleri müsted'â-yi âcizanelerimizdir efendim [53].
fi 25 z. (Zi'l-hicce) sene 1248
Bende Ayân-i Güzelhisar i Es-seyid Ahmed | Ed-daî Naib-i Güzelhisar Es-seyid Mehmed | |
Ed- dai N'âib-i Güzelhisar Es-seyid Haliz Mehmed Lütfullah |
Bunlardan müfti ile ayanın mühürleri basılmıştır. Ayan Ahmed Ağanın mührü (Hasbiy’ Allah ve kefa abduhu Es-seyid Ahmed) klişelidir. Güzelhisar naibi Mehmed Lütf'ullalı Efendi ihtimal ki bu Aydın işgâlinden veya Aydın mütesellimi Süleyman Bey’e fazla temellükünden dolayı İbrahim Paşa'nın avdetini müteakib Ankara’ya sürgün edilmiş ve affı hakkında Sivas valisi sabık sadrâzam Reşid Paşa tarafından 19 Şevval 1249 (18 Ocak 1835) tarihli bir tahrirat ile sadrâzama müracaat edilmiştir[54].