Yirmisekiz Çelebi Mehmed Efendi’nin Fransa Elçiliği
Hacettepe Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, Ankara/TÜRKİYE
Anahtar Kelimeler: Yirmisekiz Çelebi Mehmed Efendi, Osmanlı diplomasisi, Lale Devri, Osmanlı-Fransa İlişkileri, Nevşehirli İbrahim Paşa, Marki de Bonnac, Joseph von Dirling.
Özet
Bu makale Yirmisekiz Çelebi Mehmed Efendi’nin Fransa elçiliğini konu ediniyor. Söz konusu elçilik, şimdiye kadar Osmanlı tarihçiliğindeki hâkim modernleşme paradigmasının etkisiyle tarihî bağlamından koparılarak incelenmiş, Yirmisekiz Çelebi’ye Osmanlı/Türk modernleşme tarihinde şahsına münhasır paye verilmiştir. Buna göre, “Lale Devri”nin reformcu vezîriâzamı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, Yirmisekiz Çelebi’yi Batı medeniyetini incelemesi ve kendisine reform önerileri getirmesi için Fransa’ya göndermişti. Bu iddianın mesnedi olmadığını ortaya koyan akademik yayınlara rağmen tarihçiler bu galattan vazgeçmemişlerdir. Oysa gerek Osmanlı gerekse Avrupalı çağdaş kaynaklar, Yirmisekiz Çelebi Mehmed Efendi’nin elçiliği için yeterince zengin malumat sağlamaktadır. Osmanlı diplomasi pratikleri düşünüldüğünde çağdaşlarınca olağanüstü görülen bu elçilik, yalnızca Marki de Bonnac’ın değil, İstanbul’daki Habsburg kapı kethüdası Joseph von Dirling’in ve İngiltere elçisi Abraham Stanyan’ın da dikkatini çekmişti. Bilhassa Dirling ve daha sonra Habsburgların Paris’teki elçisi Pentenriedter, bu elçiliğin hedefini ve Yirmisekiz Çelebi’nin Paris’teki ve Fransa’dan döndükten sonra İstanbul’daki faaliyetlerini Viyana’ya aktarmıştır. Başlangıçta Bâbıâli ve Versailles arasında Habsburg aleyhtarı ittifak kurulacağından endişe edilse de sonuçta, Malta’daki Osmanlı esirlerinin Fransa’nın aracılığıyla kurtarılması için yapılan görüşmelerin, bu elçiliğin yegâne siyasi misyonu olduğu anlaşılacaktır. Sultan ve vezîriâzamı arasındaki yazışmalar ve Vakanüvis Raşid Efendi’nin yazdıkları da bu konudaki Habsburg ve İngiliz istihbaratını teyit eder: Yirmisekiz Çelebi’nin Fransa elçiliği, yalnızca Avrupa’daki diplomatik gelişmeleri yerinde takip etmeyi hedefliyordu. Ne var ki Osmanlı diplomasisinin kurumsal yetersizliği bu misyonu siyasi ve diplomatik olarak semeresiz bırakmıştır.
Makalenin kaleme alınması sürecinde bazı kaynaklara ulaşmamı sağlayan Hüseyin Yılmaz’a ve Emine Gökşen’e; müsveddeyi okuyarak düzeltme önerilerinde bulunan Fatih Yeşil’e, Güneş Işıksel’e ve M. Halef Cevrioğlu’na teşekkür ederim.