ISSN: 0041-4255
e-ISSN: 2791-6472

Erkan Göksu

Dokuz Eylül Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü

Anahtar Kelimeler: Selçuklular, Türkiye Selçukluları, Tâbiiyet hukuku, Metbû devlet, Tâbi devlet, Metbû-tâbi ilişkileri

Özet

Ortaçağ devletler hukukuna göre savaş veya sulh yoluyla bir devletin hâkimiyetini kabul eden hükümdar veya emîrler, klasik tâbiiyet (vasallık) şartlarını ve bu şartlardan doğan mükellefiyetleri yerine getirirlerdi. Avrupa, Uzak Doğu ve sair bölgelerde kurulmuş muhtelif devletlerde de mevcut olduğu görülen tâbiiyet hukukunun, Ortaçağ İslâm devletlerinde tezahür eden en önemli şart ve mükellefiyetleri, yıllık haraç vermek, metbû' hükümdar adına hutbe okutmak ve metbû' hükümdar asına sikke darp ettirmekti. Bunların dışında, metbû' hükümdar "sultan" unvanını taşırken, tâbi hükümdarın "melik" unvanını kullanması, metbû' hükümdarın sarayının kapısında günde beş nevbet çalınırken, tâbi hükümdarın üç nevbetle yetinmesi, metbû' hükümdar nezdinde hükümdar soyundan ve ekseriya tâbi hükümdarın oğullarından rehineler bulundurulması ve tâbi hükümdarın, her lüzum gösterdiği anda yardımcı kuvvetlerin başında metbû' hükümdarın hizmetine koşması gibi hususlar da klasik tabiiyet alâmetlerinden kabul edilmişti. Buna mukabil her tâbi hükümdar, metbû' hükümdarın menfaatlerini haleldar etmemek kayıt ve şartıyla iç ve dış işlerinde tamamıyla müstakil olup, üçüncü bir devletle harp veya sulh yapmakta, elçiler gönderip kabul etmekte serbest idi. Tâbiiyet hukukunun genel çerçevesi bu şekilde olmakla birlikte zaman zaman farklı uygulamalara da tesadüf edilmektedir. Bunun yanı sıra oldukça basit görünen metbû-tâbi ilişkileri, bazen oldukça karmaşık bir hale gelebilmiştir. Bu durumun yaşandığı devletlerden biri de Türkiye Selçuklu Devleti'dir. Bu dönemde çoğu zaman klasik tâbiiyet hukukunun cari olduğu görülse de gerek şekil gerekse mahiyet itibarıyla farklı uygulamalara da rastlanmaktadır.